‘Yeni Türkiye’ kavramı etrafında yapılan tartışmalara bakınca insan hayret ediyor. Yeni Türkiye sözcüğü İmparatorluğun yıkılmasıyla kullanılmaya başladı. Kavramı ilk kullananlardan biri de Atatürk oldu. Mustafa Kemal, ‘Yeni Türkiye’nin Eski Türkiye ile hiçbir alakası yoktur. Osmanlı hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur’ cümlesini kullanırken net bir tanım yapıyordu.Yeni Türkiye, İmparatorluğun tarihsel olarak son bulmasını ve kurulan yeni cumhuriyeti betimlemek için kullanıldı. Literatürde, kavramın iki farklı kullanımı var. Birincisi tarihsel/kronolojik, ikincisi ise politik.‘İkinci Cumhuriyet’ten Yeni Türkiye’yeFransız rejiminin etkisiyle Türkiye’de de Cumhuriyet’e anayasalar üzerinden numara verildi. 27 Mayıs darbesi sonrası yapılan 1961 Anayasası’na ikinci cumhuriyet, 1982 Anayasası’na üçüncü cumhuriyet denildi.Düzen kavramını ilk kullanan isim III. Selim’di. III. Selim’in Fransız Devrimin imparatorluk üzerindeki etkilerini konsolide etmek için ‘Yeni Düzen’ kavramını kullandı. Cumhuriyetin ilanıyla radikal bir düzen değişikliği oldu.1960’lı yıllar düzen tartışmalarının yapıldığı bir politik doğurganlığa sahipti. Bu dönemde İdris Küçükömer ‘Düzenin Yabancılaşması’, Doğan Avcıoğlu ‘Türkiye’nin Düzeni’, İsmail Beşikçi ‘Doğu Anadolunun Düzeni’ eserlerini yazdı. Bu bağlamda yeni Türkiye, uzun süredir gerçekleştirilemeyen devlet reformunu kapsıyor.Yeni düzen arayışı ya da ‘Bu düzen değişmelidir’Bu tartışmalar doğal olarak siyasete yansıdı. Bülent Ecevit ‘Bu Düzen Değişmeli’, Necmettin Erbakan ‘Milli Düzen’ metaforlarını kullandı. Dolayısıyla adı zaman içinde değişmiş olsa da bu topraklarda iki yüz yıllık bir ‘Düzen Arayışı’ yaşanıyor. Bu bağlamda ‘Yeni Türkiye’ kavramı içinde yeni kelimesini olsa da oldukça eski bir hikayesi var.Yeni Türkiye kavramı son olarak 2010 Anayasa değişikliğiyle sıklıkla kullanılmaya başlandı. Bilahere AK Parti’nin 2010 kongresinde ‘Yeni Siyaset Manifestosunda’, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde açıklanan ‘Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgesi’nde, en son Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongre konuşmasında yer aldı. Erdoğan’ın bu perspektifini Başbakan Davutoğlu aynen aldı ve kongre konuşması dahil tüm metinlerinde kullandı.Yeni Türkiye, Osmanlı’ya dönüş özlemi mi?Bu kadar açıklamadan sonra hâlâ içiniz rahat değil mi? Yeni Türkiye kavramını ilk defa AKP’liler kullanmıyor. Kavramın orjinalinin öyküsü oldukça eski. Hatta bu isimle partiler bulunuyor. 27 Mayıs sonrası 1961’de DP’li Ekrem Alican’ın kurduğu Yeni Türkiye partisi var.Ekrem Alican DP kökenli olmaz diyorsanız. Sosyal demokrat kimliğiyle uzun süre dış işleri bakanlığı yapan İsmail Cem var. Bildiğiniz gibi İsmail Cem 2002’de DSP’den ayrılarak ‘Yeni Türkiye Partisini’ kurdu. Bir adım ileri gideyim milliyetçi görüşleriyle bilinen Hasan Celal Güzel, yirmi yıldır ‘Yeni Türkiye’ isimli bir dergi çıkarıyor.Aynı anda mandacı ve yeni Osmanlıcı nasıl olunuyor?Yeni Türkiye kavramına karşı olanlar, yeni Osmanlı terimine de karşı olmak gibi bir çelişki yaşadıklarının farkında değiller. Bir hükümet aynı anda ‘BOP’çu, yeni Osmanlıcı, Mandacı, Enverci, Ortadoğucu, AB’ci, AB Karşıtı’nasıl oluyor. Birinin bunu izah etmesi gerekiyor. Sanırım asıl mesele bu değil, artık nihilist bir hal alan muhalefet anlayışı. Muhalefet siyaset üretemeyince günlük kavramlar üzerinden hükümete cılız eleştiriler getiriyor. Sakin olmakta fayda var. Yeni Türkiye, sözde kalan ‘muasır medeniyet seviyesine çıkma’ hedefini, özde gerçekleştirmeyi amaçlıyor.
Yeni hükümette en çok tartışma yaratan konu Beşir Atalay değişikliği oldu. Bazı yorumcular Atalay’ın görevi devretmesiyle sürecin yavaşlayacağını ve sona ereceğini dile getirdiler. Önce bir hakkı teslim etmek lazım. Çözüm süreci, bugün bu aşamaya geldiyse bunda Beşir Hocanın büyük emeği var.Beşir Hoca, ketum tavrı, serinkanlı duruşu, en sert eleştirileri sonuna kadar dinlemesi ve müzakereci karakteriyle tarihi bir rol üstlendi. Kendisinin sevdiği ifadeyle bu konuda ‘Sessiz Devrim’ yaşandı. Beşir Hocanın görevini Yalçın Akdoğan’a bırakmasıyla başlatılan tartışmanın ana fikrini ise Akdoğan’ın HDP’lilere yönelik bazı sözleri oluşturuyor. Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?Müzakere yasası bugünler için yapıldı: Her şeyden önce çözüm sürecinde çıkartılan ‘Müzakere yasası’ tam da sorunu kişisel ve konjontürel bir konu olmaktan çıkarmak için yapıldı. Dolayısıyla çözüm süreci artık bir devlet politikası haline geldi. Ayrıca ‘kamu politikalarında süreklilik’ esastır prensibini unutmamak gerekiyor.Süreci ancak Erdoğan ve Öcalan bitirebilir: İkinci önemli husus, sürecin görünür isimleri yanında görünmez kahramanları var. PKK’yı ‘Devrimci halk savaşı’ açmazından; Devleti ‘Son PKK’lı yok edilene kadar savaş’ konseptinden çıkarıp müzakere masasına oturtan Hakan Fidan ve Abdullah Öcalan realitesini unutmamak gerekiyor.Bu meseleyi yakından takip edenlerin iyi bildiği gibi siyasi iradeyi temsilen Tayyip Erdoğan olmasa ve Öcalan örgütünü ikna etmese kim ne söylerse söylesin çözüm ilerleyemezdi. Sürecin en başında dile getirdiğim tezimi tekrarlamak isterim. Süreç Eylül 2012’de Abdullah Öcalan’ın Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektupla başladı. Erdoğan ve Öcalan süreci başlatan isimler olarak süreç bitti demediği sürece müzakereler devam edecektir.Çözüm süreci kişilerden bağımsız bir politika haline geldi: Fiilen Eylül 2012, resmen 3 Ocak 2013 başlayan çözüm sürecinin başından itibaren Tayyip Erdoğan’ın büyük bir sahiplenmesi oldu. Erdoğan, yerel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en çok çözüm sürecini anlattı.Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında meydanlarda öncelikli olarak çözüm sürecinin takipçisi olacağını söyledi. Bu bağlamda Erdoğan, çözüm sürecinin AK Parti hükümetleri için varoluşsal bir mesele olduğunun farkında ve asla geri adım atılmayacaktır.Yalçın Akdoğan zor zamanlarda kritik görevler aldı: Özellikle Kürt siyasi hareketinde bilinenin aksine Yalçın Akdoğan bu meselenin müzakerelere evrilmesinde önemli katkısı olan isimlerden biri. Demokratik Açılım sürecinde başdanışman, Oslo ve Çözüm süreci sırasında ise hem vekil hem de başdanışman olarak kritik görevler üstlendi.Tüm süreçlerin içinde yer alan az sayıdaki isimden biri oldu. PKK’nın ‘devrimci Halk Savaşı’ konsepti devam ederken dahi arka kapı diplomasisiyle Akdoğan’ın BDP’li önemli isimlerle görüştüğü biliniyor.Müzakere, bagajlara rağmen diyalogun devam etmesidir: Bununla birlikte geçmişte söylenen sözler üzerinden mesele ele alınacaksa eski defterler karıştırıldığında çok sayıda kem söz bulunabilir. Bu AK Partililer için de, HDP’liler için de geçerlidir. Müzakere tam da aslında budur. Geçmişte yaşananlara rağmen sorunu diyalog ve müzakere yöntemiyle çözmektir.Sonuç olarak, müzakerelerde aktör değişse de süreç devam edecek. Yeni dönemde sürecin yavaşlaması veya bitmesi değil, hızlanarak tamamlanması hedeflenmektedir.
Davutoğlu kabinesi açıklandı. Sayısal değişim küçük olsa da özgül ağırlığı yüksek bir yenilenme oldu. Kabine, partinin ‘süreklilik içinde değişim’ stratejisinin yansıması oldu. Maksimalist-devrimci değişim yerine denge ve uyumun öne çıktığı bir yenilenme oldu. Kurmay kadro sonucu bilinmeyen maceraperest bir yenilenme yerine 2015 seçimlerine tecrübeli kadrolarla gitme kararı verdi.Akdoğan’a çıpa göreviKabine değişimini gelen ve giden isimler bağlamında ele alabiliriz. Öncelikle Yalçın Akdoğan ve Numan Kurtulmuş’un kabineye girmesinin sembolizmine dikkat etmek gerekiyor. Akdoğan’ın kabinede olmasını Davutoğlu’nun Başbakan olması kadar önemsiyorum. Akdoğan, güçlü politik okuması olan ve akademik birikimlerini uzun zamandır Erdoğan’ın yanında test eden biri. Görünen o ki Akdoğan, Erdoğan ile Davutoğlu arasında uyum vazifesi görecek. Bir anlamda hükümet ile köşk arasında hava yastığı görevi üstlenecek. Akdoğan, politik realizmi, çalışkanlığı, sağlamcılığı, ekip çalışmasına yatkınlığı ve serinkanlı yaklaşımıyla yeni kabinede çıpa işlevi üstlenecek. Son anda bir değişiklik olmazsa açılımdan sorumlu isim olacak.Yeni troyka... Numan Kurtulmuş’un kabineye girmesi ise siyaset sosyolojisi bakımından manidar. Kurtulmuş, tabanda politik karşılığı olan bir isim. Anadolu’daki bu mütekabiliyetini zamanla parti içine delege ederse içerde de o kadar güçlenmiş olacak.Davutoğlu-Akdoğan-Kurtulmuş yeni troykayı oluşturacak. Bu isimler, ilk zamanlardaki Erdoğan-Gül-Arınç üçlüsünün yeni sürümü gibi de mütaala edilebilir. Akdoğan ve Kurtulmuş bir anlamda kabinede siyasi komiser gibi çalışacak.Fidan listeden çıktı!Kabinede en çok dikkat çeken ikinci değişim dış politika tercihinde yaşandı. Öncelikle Hakan Fidan meselesine açıklık getirmek gerekiyor. Parti kaynakları Tayyip Erdoğan’ın iki gün önce Başbakanlık resmi konutunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la bir araya geldiğinin altını çiziyorlar. Baş başa yapılan bu görüşmede Erdoğan, ‘Fidan’a teşkilatta kalmasını ve kurumun yeniden yapılanması başta olmak üzere çözüm sürecinde etkin rolünün devam etmesi gerektiğini’ söylüyor. Böylece Hakan Fidan son anda yapılan istişare sonucu listeden çıkarılıyor.Dış politikada vizyon değişimiMeselenin ikinci bir boyutu daha var. Fidan’ın Dış İşleri Bakanı olmasıyla Erdoğan-Davutoğlu-Fidan üçlüsünün dünyaya vereceği mesaj. Eminim Tayyip bey bu algıyı da düşünüp Davutoğlu’yla konuşarak daha liberal isimler tercihinde bulunmuştur. Volkan Bozkır’ın dış işleri kökenli, Mevlüt Çavuşoğlu ise çekirdekten siyasetçi. Ayrıca iki ismin de Milli Görüş ve İslamcı kökenden gelmemesi dış politikada önemli bir değişim anlamına geliyor. Dış Politika vizyonundaki bu değişim Başbakan Davutoğlu’nun kongre konuşmasında ‘AB Stratejik hedefimizdir’ cümlesinin teyidi gibi de okunabilir.Yeni Türkiye, eski ekonomi yönetimi...Başbakan Davutoğlu, ekonomi yönetiminde değişime gitmeyerek tercihini istikrardan yana kullandı. AK Partinin seçim başarılarının ardında iktisadi kalkınmanın önemli etkisi var. Ekonomi yönetimi özelinde ve kabine değişiminin genelinde 2015 seçimlerine giderken dengeleri koruma, seçimlere başarıları ispatlanmış kadroyla gitme arayışının olduğunu belirtmek lazım.Davutoğlu yeni bakanlar kuruluyla makro kalkınmacı ekonomi yönetimi ve demokratikleşme perspektifinin süreklilik içinde değişim stratejisiyle devam edeceğini söyledi. Bülent Arınç’ın kabine de kalması ise kendisinin sıklıkla ifade ettiği ‘özgül ağırlığının’ yeni bir ispatı oldu.Tayyip Erdoğan, köşke çıksa da yeni kabineyle politikaları ve kadrolarıyla hükümette olduğunu ve her şeyin aynen devam edeceğini bir kez daha ilan etti...
Ahmet Davutoğlu’nu geçen yıl Diyarbakır gezisini takip edip, üniversitede yaptığı konuşmayı dinledim. 30 Mart seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın sesinin kısıldığı Konya mitingini canlı izledim. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Konya meydanında takip ettim. Dünkü kongre konuşması en başarılı konuşmaydı.Doğrusunu söylemek lazımsa Davutoğlu’nun böylesine başarılı bir konuşma yapabileceğini sanmıyordum. Çünkü uzun zamandır Erdoğan mitinglerini izleyenler olarak her konuşmayı Erdoğan’la mukayese ediyoruz. Davutoğlu, heyecanlı başladığı konuşmasına zamanla açıldı. Tayyip Erdoğan’dan sonra konuşmanın başlı başına bir handikap oluşturduğu bir ortamda Davutoğlu, ilk sınavdan geçti.Emanetçi olmayacağını gösterdiDavutoğlu, irticalen yaptığı konuşmasında bir kez olsun dil sürçmesi yaşamadı. Salona hakimdi. Özgüvenli hali vardı. Akıcı bir Türkçe ve kısa cümlelerle hitap etti. Beden dili, üslubu ve mesajlarıyla ‘emanetçi olmayacağını’ gösterdi. Zaman zaman akademik bir dil kullansa da eskiyle mukayese edildiğinde politikacı gibi konuştu. Özellikle epistemoloji kavramını kullandığı bölümde salonda bir yabancılaşma rüzgarı eserken ‘Davutoğlu Dersine’ gülüşmeleri yapıldı. Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan gibi kökten yetişmiş bir politikacı değil. Uzun süre Tayyip Erdoğan’la kıyas edilecek. Ancak Davutoğlu ‘taç giyen baş akıllanır’ sözünde olduğu gibi ilk buluşmada tam not aldı. Erdoğan’ın konuşma metninde yer alan ‘Yeni Türkiye’nin yeni siyaseti vardır. Yeni Türkiye çok güçlü bir temele dayanmaktadır. Bu temel Türkiye’nin sosyolojisidir. Yaşadığımız büyük değişimin esas mimarı bu yeni sosyolojidir. Dayatmacılığın sonunu getiren, çoğulculuğun hak ve özgürlüklerin önünü açan yeni sosyolojik dinamikleri herkesin iyi okuması gerekir’ ifadelerinin altını çizmek gerekiyor.AK Parti kurmay kadrosunun doğru bir çözümleme yaptığını gösteriyor. Yeni sosyoloji terimi kripto bir sözcük ve yeni dönemin şifreleri bu terimde saklı. Davutoğlu ‘Demokrasi ve hukuk olmazsa ekonomik gelişme olmaz’ sözünün ve ‘tarihdaşlık-vatandaşlık’ kavramlarını önümüzdeki dönemde daha sık duyacağız.Kongrede öne çıkan mesajlar1. Erdoğan, bir kez daha ‘Bir yere gitmiyorum, bu hareketin lideri benim’ mesajı verdi.2. Salondakinden fazla insan dışarıdaydı. On iki yıllık iktidara rağmen coşkulu bir kitle vardı.3. Ankara Arena Salonunun duvarlarını ‘Yeni Türkiye’ pankartları süslüyordu.4. Her zamanki gibi AK Parti makinesi kusursuz bir organizasyon gerçekleştirdi.5. Cumhurbaşkanlığı mitinglerinde serin buhar makineleriyle meydanı serinleten partinin sauna etkisi altında salon sorununu çözmemesi şaşkınlık yarattı.6. Paralel yapıyla mücadele konusunda AK Parti mücadeleyi bir adım ileri taşıdı. Erdoğan ve Davutoğlu’nun konuşmasında en çok vurgulanan konu paralelle mücadele oldu.7. Erdoğan ve Davutoğlu’nun konuşmasında dört ana başlık aynıydı. 1.Yeni Anayasa, 2. Çözüm süreci, 3. Paralel yapıyla mücadele, 4. Sistemin restorasyonu...8. Davutoğlu, konuşması, beden dili ve salon hakimiyetiyle emanetçi olmayacağı mesajı verdi.9. 1920 ruhuna güçlü referans verildi ve Yeni Türkiye kavramı daha somut olarak tarif edildi.10. Erdoğan’ın ‘Biz sizi çok iyi anlıyoruz. Sizin yaşam tarzlarınızı, değerlerini anlıyoruz. Sizin taleplerinizi, arzularınızı biliyoruz. Bugün yeni bir sayfa açalım istiyoruz’ sözleri yeni barış dönemin ipuçlarını verdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) yarın olağanüstü kongresi var. Kongre, parti ve ülke siyasetinde yeni sayfa açacak. Muhalefet farkında olmasa da kongre AK Partinin ikinci on yılının kapısını aralama niteliği taşıyor. Parti geçiş dönemini sorunsuz atlatırsa ‘hakim parti’ niteliğini daha da pekiştirecek.İster aritmetik, ister politik bir okuma yapılsın geçen dokuz seçim ‘AK Parti’nin rakibinin ve alternatifinin’ kendisi olduğunu gösterdi. AKP bölünmez ve major sorunlar yaşamazsa muhalefetin beklediğinden çok daha uzun iktidarda kalabilir. Muhalefetin acilen ‘öğrenilmiş çaresizlik’ sendromunu aşıp, topluma umut vermesi ve siyaset yapması gerekiyor.Yeni siyaset kongresiAK Parti, 90’lı yılların travması sonucu iktidara geldi. 2002 seçimlerinde toplum ‘DSP-ANAP-MHP-DYP-CHP’ye tepki oyu verdi. Seçmen bu partileri tasfiye ederken siyasetin yapması gereken değişimi kendisi yaptı. AK Parti’yi iktidara ‘yenilik isteyen mutsuz sosyoloji’ taşıdı.AK Parti ‘süreklilik içinde değişim’ siyasetiyle başarılı bir pratik ortaya koydu. Başarılı diyorum çünkü başarılı olmasaydı kendisinden öncekiler gibi tasfiye edilecekti.Toplum başarılı gördüğü için üç seçimdir tek başına iktidar yaptı.Bu bağlamda yarınki kongre 2002 ile başlayan parantezin kapanması anlamına geliyor. AK Parti’nin şimdi bize yeni bir söz söylemesi gerekiyor. Daha önce de ifade ettim ‘yeni bir hikaye’ yazması icap ediyor. Kongre ve bir gün sonra ilan edilecek yeni hükümet bu hikayenin parametrelerinin ortaya konduğu yer olacak.Yeni dünya, yeni TürkiyeDoksanlı yıllarda üniversitede öğrencisiydik. Anavatan Partisi’nin düşüşünü, Refah Partisi’nin yükselişini yaşayarak öğrendik. 1991 seçimlerine RP-MÇP-IDP ‘kutsal ittifakıyla’ giren RP, Özal döneminin sonunu ilan etti. Bu rüzgarla 1994 yerel seçimlerinde sürpriz yapan RP, 1995’te birinci olacağının işaretini verdi.1995 seçimlerine girerken RP’nin duvarları süsleyen temel sloganı ‘Yeni Bir Dünya’ idi. RP bu seçimde büyük bir zafer kazandı ve birinci oldu. Yarınki AK Parti kongresine giderken duvarları ‘Yeni Türkiye’ mottosunun süslediğini görüyoruz. Yeni Bir Dünya sloganı, ülke siyasetinde yeni bir dönemin kapısını araladığı gibi ‘Yeni Türkiye’ sloganı da siyasette yeni bir tabula rasa olacak.2023 yolu 2015’ten geçiyor!Kurmay kadronun bahsettiği yeni siyaset paradigması hayata geçirildiğinde AK Parti çıtayı bir üst noktaya taşıyacak. 30 Mart seçimlerinde % 45, cumhurbaşkanlığı seçiminde % 52 oy alan parti olağanüstü bir gelişme olmazsa 2015 seçimlerinde birinci olacak.Nasıl ki 1989 yerel seçimleri, 1991 genel seçimlerinin; 1994 yerel seçimleri 1995 genel seçimlerinin erken habercisi olduysa 2014 yerel seçimleri de, 2015 genel seçimlerinin işaretlerini veriyor. Muhalefet seçim çalışmalarına şimdiden başlamazsa belli ki yeni bir yenilgi alacak.Muhalefet ne vaat edecek?AK Parti, 2015 seçimlerini kazanması durumunda ise 2019 seçimleri şimdiden çantada keklik seçim olacak. Çünkü 2015 seçimini kazanan iktidar partisi mega projeleri adım adım hayata geçirecek. Milli gelir 15 bin Dolar’ın üzerine çıkmış, üçüncü havalimanı, üçüncü köprü bitmiş, hızlı tren Sivas’a ulaşmış olacak.Çözüm sürecini sonlandıran, yeni anayasayı yapan, refahı ve demokrasiyi büyüten bir partiye karşı rakipleri ne söyleyebilir. İşte yarın ki kongre bu projeleri içine alan yeni siyasetin deklare edildiği tarihi yer olacak.
Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkması siyasette önemli değişikliklere yol açtı/açacak. Bu değişiklikleri orta/uzun vadede daha çok göreceğiz. Her şeyden önce partiler yeni bir siyaset vaat etmek zorunda kalacaklar. AK Parti’nin ve ardından CHP’nin kongreye gidecek olması bu değişimin ilk adımlarını oluşturuyor.Erdoğan, siyasette büyük bir alanı tutuyordu. On iki yıl boyunca onca sınamaya rağmen yenilmedi. Erdoğan şimdi resmen yok. Ülke siyasetinde yeni bir dönem açıldı. Erdoğan gibi karizmatik bir liderin koltuğunu devir almak zordur. Bu bağlamda gerçekçi olmak gerekirse Ahmet Davutoğlu’nun işi hiç kolay değil. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin daima Erdoğan’la mukayese edilecek...Restorasyon mu zor, inşaa mı?Davutoğlu’nun Erdoğan’la mukayese edilmek dışında başka yapısal sorunları var. En başta Erdoğan, on iki yıllık dönemde cephe siyasetiyle, düzeni restore eden bir siyaset izledi. 2010 referandumuyla bu parantez kapandı. Davutoğlu, AK Parti tarihinde yeni bir sayfa açmak durumunda.Şikayet edilen, eleştirilen, mağduru olunan rejim rehabilite edildi. Şimdi reformların kurumsallaşması ve yeni dönemin inşaası gerekiyor. Davutoğlu ve ekibinin şunu iyi bilmesi gerekiyor. AK Parti ‘ötekisini kaybetti.’ Alana çıktığında Tayyip Erdoğan gibi ‘Eyyy benim Yozgatlı kardeşim, bu CHP zihniyeti var ya’ diyecek ‘meydanların efendisi’ yok.AK Parti ‘ötekisini’ kaybetti’Soğuk savaş dönemi bittiğinde Sovyet stratejistlerin ABD’lilere ‘...size öyle bir kötülük yapacağız ki düşmanınızı elinizden alacağız’ dedikleri söylenir. AK Parti’nin durumu tam buna benziyor. On iki yılın sonunda AK Parti siyasette ‘ötekisini kaybetti.’ Şimdi yeni bir söylem, yeni bir paradigma ve toplumu heyecanlandıracak yeni kadro bulması gerekiyor.Tüm bunların ötesinde Davutoğlu hükümetinin önünde devasa sorunlar var. Fakat toplumsal sabrın sonuna gelinmiş durumda. Toplumsal stres katsayısının yükselmesi, Ortadoğu’da yaşanan türbülans, Gezi Parkı’yla enerjisi kısmen boşaltılmakla birlikte on iki yıldır biriken toplumsal öfke ciddi bir direnç yaratacak.Davutoğlu’nun önündeki zorluklarErdoğan, Davutoğlu’ndan kimliği kurumsallaştırmasını, geleneği yeniden üretmesini ve yeni paradigmayla sorunları çözmesini bekliyor. Davutoğlu’nun işi oldukça zor.1. Her şeyden önce tabanda beklenti çok yüksek. 2. Yüzde elli oyu olan bir parti devir alıyor. 3. Erdoğan gibi karizmatik bir liderden sonra genel başkan olmak ateşten gömlek giymek. 4. Ne yaparsa yapsın herkes kendisini Erdoğan ile kıyaslayacak. 5. Parti içinde hata yapmasını bekleyecek rakipleri olacak. 6. Talep çıtası yükselmiş ve hata kabul etmeyecek bir taban var. 7. Yeni Türkiye’nin, yeni sorunlarına yeni cevaplar bulması gerekecek. 8. Akademisyen kökenli olması ve partinin kılcal damarlarını bilmemesi. 9. Yüksek siyaset yaparken, belediye meclisi üyelerini seçmek durumunda olması. 10. Erdoğan’ınki gibi bir hikayesinin olmaması.Neden başaracak?1. Çünkü Erdoğan’ın desteği ve koruma kalkanı en büyük güvencesi olacak. Nasıl ki Erdoğan’ın Kadir Topbaş’a desteği ona üç seçim kazandırıp başarılı bir belediye başkanı yaptıysa aynı durum Davutoğlu için yaşanacak.2. Parti içindeki yeni kuşak ve kurmay kadronun açık desteği Davutoğlu’nun ardında.3. Gençlik örgütü Davutoğlu’nun söylemine meftun ve onu lideri olarak görüyor.4. Eski Davutoğlu değil profesyoneller tarafından yenilenmiş bir Davutoğlu olacak.5. AK Parti makinesinin geçmiş pratikleri yol gösterecek.6. Güçlü bir kadro ve profesyonel bir ekiple çalışacak.7. AK Partinin neredeyse yüzde 45’e sabitlenmiş desteği.8. Hepsinden önemlisi muhalefetin topluma umut vaat etmekten uzak olması.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey’in eşi Hayrünnisa Gül Hanım’ın sözlerini duyunca hayret ettim. Acaba yanlış mı anladım diye tekrar okudum. First Lady Hayrünnisa Hanım aynen şunları söylüyor: “Bizi çok üzdüler. Her şeyin farkındayız. Bizi en çok üzen de özellikle son yılımızda bizim camiadan, dindar Müslüman camiadan yapılan saldırılar oldu. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.”Olayda pek çok tuhaflık var. En başta Cumhurbaşkanı Gül’ün veda resepsiyonunda bunların yaşanması Gül’e büyük haksızlık oldu. Bu sözler başarılı bir cumhurbaşkanlığı yapan Abdullah Bey’in yedi yılını paranteze aldı.Gül’ü tarih nasıl yazacak?Tek kelimeyle çok yazık oldu. Abdullah Bey böyle bir veda hak etmemişti. Mutedil tavrıyla bilinen, zor zamanlarda kritik görevler üstlenmiş bir siyasetçi için eşi üzerinden anılmayı sanırım tarih farklı kaydedecektir. Gül’ü ve Erdoğan’ı yakından izlemeye çalışan biri olarak olayı anlamaya çalışıyorum. Abdullah Gül Bey’in bir şikayeti olsa bunu kendisi çıkıp kamuoyuna açıklayabilir. Gazetecileri çağırıp konuşabilir. Hiç olmazsa Tayyip Erdoğan’la görüşmelerinde bunu iletebilir. Tüm bu seçenekler ortadayken Hayrünnisa Hanım'ın bu çıkışı şık olmadı.Hayrünnisa Hanım’ın bu sözleri ayaküstü değil, kurgulayarak söylediği anlaşılıyor. Belli ki uzun zamandır içinde biriktirmiş ve bunu bir problem haline getirmiş. Tabii ki kendisi konuşabilir, fikirlerini söyleyebilir. Ancak ortada izaha muhtaç bir durum var. “28 Şubat döneminde bu kadarını görmedik” dediği cümleyi açması gerekiyor.Hayrünnisa Hanım’ın amacı ne?First Lady’ler dedikodular veya şayialar üzerinden konuşmazlar. Turgut Özal’ın eşi Semra Özal Hanım toplum önünde konuşmayı severdi. Böylesi bir rol çalmayı Semra Hanım’dan dahi işitmedik. İnsana sorarlar ‘mesele nedir?’ Hepimiz aynı toplumun içinde yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu devletin en yüksek makamına çıkmış ve görevini tamamlamıştır. Bu devletin başka bir makamı yok ki onu da versin. Ayrıca Abdullah Bey’in böyle bir talebi olduğunu da düşünmüyorum.‘İntifada başlatacağım’, sözlerine hiç girmiyorum. Çünkü belli ki Hayrünnisa Hanım ‘intifada’ kelimesini sehven kullanmış. Çünkü kendilerinin durumu ile intifada kavramı arasında bir bağ yok. Marx’ın muhteşem bir sözü vardır; ‘İnsan içinde bulunduğu toplumsal ilişkiler bütününün bir sonucudur.’ Hayrünnisa Hanım’ın bu açıklamaları kendisinin başka bir toplumsal ilişkiler bütününe girdiğini ortaya koyuyor.Kübra Gül’ün mezuniyet töreninde ne yaşandı?Hakkaniyet ve vicdan insan için vazgeçilmezdir. Hayrünnisa Hanım lütfen 28 Şubat dönemine gitmesin. 13 Haziran 2007’de Bilkent Üniversitesi’ndeki kızının diploma törenini düşünsün. O gün orada neler yaşandı, hatırlasın ve elini vicdanına koyarak muhasebe yapsın. Hiç olmazsa eşi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için 2007 yılında yaşanan olayları yeniden düşünsün.2007 Yılı kronolojisi için buraya bakılabilir. http://www.gazetevatan.com/huseyin-yayman-608419-yazar-yazisi-gul-erdogan-ittifaki-bitti-mi—-1-/Hayrünnisa Hanım neden haksız?1. Turgut Bey kurduğu partiden dışlandığında Semra Özal böyle bir açıklama yapmamıştı.2. Semra Sezer, eşi günah keçisi ilan edilip aforoz edildiğinde intifada kelimesini kullanmamıştı.3. Hayrünnisa Hanım rol çalarak yaptığı bu açıklamayla başkasına değil, eşine kötülük yaptı.4. Açıklamalar problemin ülkeyle ilgili ilksel/yönetsel/siyasal değil kişisel olduğunu gösterdi.5. Keşke bu sözler son gün kızgınlığıyla değil çok daha önce söylenseydi.6. First Lady, bu açıklamalarıyla Abdullah Bey’in siyasi geleceğini ipotek altına aldı.7. Ülkede onca olay yaşanıp, onca insan hayatını kaybederken Hayrünnisa Hanım’ın kendileri hakkında söylenenlere kulak kabartması fazlasıyla kişisel bir alınganlık.8. Bu görüşler A.Gül’ün değil, H.Gül Hanım’ın fikirlerdir diye düşünüyorum. Çünkü galiba Abdullah Bey Hayrünnisa Hanım konuşurken müdahale etmek istemiş. Ancak başaramamış.9. Bütün bunlar Abdullah Gül Bey’in AKP’den kopacağını mı gösteriyor. Sanmam.
Türkiye yerel seçimle girdiği üçlü seçim rallisinin sonuncusuna hazırlanıyor. Önce yerel seçim yapıldı. Sonra cumhurbaşkanlığı. Gözler şimdiden 2015’e çevrildi. Normal şartlar altında iktidarın oy kaybetmesi, muhalefetin oy kazanması gerekirken ülkemizde tersi oluyor. CHP’deki kurultay tartışmaları bu yalın gerçekliği ortaya koyuyor.Toplumsal muhalefeti örgütleyemeyen ve bunu siyasetin diline dönüştüremeyen partiler, günü kurtarmaya çalışıyorlar. Gezi’yi ikonografiye dönüştürüp anlamını kavrayamayan CHP tam bir varoluş sorunu yaşıyor. Muhalefet sadece ulusal düzeyde değil yerel düzeyde de oldukça başarısız. Yeni bir söylem, yeni bir vizyon, yeni bir umut ortaya koyamıyor.CHP’nin durumu ne olacak?CHP, Baykal döneminde dokuz, Kılıçdaroğlu döneminde dört seçim kaybetti. 1995’te DYP ile yapılan koalisyondan bu yana iktidar olamıyor. Ulusal düzeyde iktidar olamaması bir yana yerelde önemli kayıplar verdi. Sosyal demokrat kimliğiyle bilinen şehirleri tek tek elden çıktı.Bu kayıplar yaşanırken parti bir kez olsun biz nerede hata yapıyoruz diye sormadı. En son yerel seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli’de belediyenin kaybedilmesi konuşulmadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde İhsanoğlu, Demirtaş’ın ardından ikinci oldu. Bir lider düşünün ki kendi vilayetinde seçim kaybediyor. Bu genel başkan ulusal ölçekte nasıl başarılı olacak?MHP neden başaramıyor?Aynı durum MHP için de geçerli. 2009 yerel seçimlerinden bu yana süren CHP ile geçişkenlik konusunda adım atılamıyor. Parti kendini yenileyemiyor. Ülkede sosyoloji, sermaye, siyaset değişmesine ve kentli yeni bir orta sınıf oluşmasına rağmen MHP bu kesimlerden oy alamıyor.Yozgat’ta, Çorum’da, Çankırı’da seçim kaybeden bir MHP var. En ufak kritiği en sert ifadelerle karşılayan bir yapı bulunuyor. Herkes ‘vatan haini ve düşman’ olarak görülüyor. MHP töresinde var olan ‘aksakal’ müessesi işletilip ortak akıl kullanılamıyor.2015’te yeni iktidar çıkar mı?CHP ve MHP böylesine bir kısır döngü içinde patinaj yaparken HDP son seçimde aldığı oyla ana muhalefet partisi olmaya aday olduğunu gösterdi. CHP ve MHP’nin bu tavrı devam ettiği müddetçe 2015 seçimlerinde bugünkünden farklı bir sonuç alınmayacak. Muhalefet en azından Tunceli, Yozgat, Osmaniye sonuçlarının politik okumasını doğru yapamazsa yeni hayal kırıklıkları yaşayacak.Muhalefetin hataları1. Muhalefet partileri yeterince çalışmıyor ve yeni bir siyaset üretemiyor.2. Kendisini AKP üzerinden tanımlıyor ve yapacaklarını topluma anlatamıyor.3. İktidar partisinin yanlışlarını, kendi doğruları haline getiremiyor.4. CHP, MHP ne söylerse söylesin toplumun güvenini kazanıp ona umut veremiyor.5. Yeni sosyolojiyi, yeni bireyi doğru okuyamıyor. Mega trendlerini anlayamıyor.6. Sürekli şikayet ediyor. Ancak halk hadi işbaşına dediğinde ona iyi bir gelecek vaat edemiyor.7. Eskiden iktidarı asker versin diyordu, şimdi AKP hata yapsın, iktidar bize kalsın yaklaşımında8. ‘İktidar partisinin desteğinin azalacağı, muhalefetin oyunun artacağı’ prensibini hayata geçiremiyor. Her seçimde kendi eliyle AK Parti tekelini yeniden üretiyor.9. Geçmişte ‘laiklik-türban’ parantezine kapanan muhalefet şimdi ‘hırsızlık-yolsuzluk’ tuzağına düşüp, siyasetin gelecek vaat etmek olduğu realitesini unutuyor.