CHP’nin durumunu ortaya koyan saptamayı Birgül A. Güler yaptı. Birgül Hoca, partinin cemaatle ittifakına ilişkin ‘Cemaatle işbirliği, ateş denizinden çıkmak için mumdan gemilere binmekti. Mumdan gemiler ateş denizinde ne olursa, seçimden sonra da o oldu’ dedi. Gerçekten de CHP’nin seçimlerde Gülen Hareketiyle yaptığı koalisyon beklenen faydayı sağlamadı. Hatta bazı yerlerde negatif etki yaptı.SONAR’ın Cumhurbaşkanlığı araştırması dün Aydınlık’ta yayınlandı. Karasızlar dağıtıldıktan sonra Tayyip Erdoğan yüzde 53.3, Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38.4, Selahattin Demirtaş yüzde 8.3 oranında bir oy alıyor. Karasızlar sandığa gitmez ve katılım düşük olursa Erdoğan’ın oyu daha yükselebilir.Çatı aday neden sinerji yaratamadı?SONAR’ın sahibi Hakan Bayrakçı’yla anketin rakamlara yansımayan yönlerini konuştuk. Bayrakçı 10 partinin birleşmesinin oy artışı sağlamadığını bu sonucun ise İhsanoğlu’nun sinerji yaratamamasından kaynakladığını ifade ediyor.İhsanoğlu’nun, CHP/MHP bloğunun yerel seçimde aldığı oyu dahi alamadığını belirten Bayrakçı ‘Ekmel beyin iyi bir insan olduğunu ancak halka kendisini dinletemediğini, beş dakikalık konuşmada cümlelerin sonunu getiremediğini, politikacılık bir tarafa devlet adamlığı konusunda dahi performansının düşük olduğunu’ öne sürüyor.Bayrakçı, İhsanoğlu isminin böylesi bir yarış için uygun aday olmadığını, CHP tabanının 1/6’sının, MHP tabanının ise 1/4’nin çatı adaya oy vermeyeceğini söylüyor. Yerel seçimde iktidar partisinin yüzde altı oy kaybettiği ancak çatı adayın ‘düşük profil’ olması sebebiyle Erdoğan’ın bu kayıplarını yerine koyduğunu dile getiriyor.‘Aleviler kerhen oy verecek’CHP’nin oyunun yarısının Alevilerden geldiğini, partinin omurgasını Alevi seçmenin oluşturduğunu ancak bu insanların hassasiyetlerinin dikkate alınmadığını belirten Bayrakçı, Alevilerin bu seçimde İhsanoğlu’na ‘kerhen oy vereceklerini ancak yine de 1/5’nin sandığa gitmeyeceğini’ söylüyor.Alevilerin, İhsanoğlu’nu desteklemek amacıyla değil, Kılıçdaroğlu zor durumda kalmasın diye sandığa gideceğini ifade eden Bayrakçı, ‘çatı adayın yüzde 40’ın altında kalması durumunda Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiğini’ iddia etti.‘Cemaatle işbirliği fayda sağlamıyor’...Hakan Bayrakçı ile CHP’nin cemaat açılımını da konuştuk. Bayrakçı, ‘CHP’nin Gülen hareketiyle işbirliğinin efektif bir fayda sağlamadığını ancak medya imkanları sunduğunu’ dile getiriyor.Gülen Hareketinin oyunun maksimum yüzde 1-2 olduğunu ancak hareketin hinterlandının büyük olduğunun altını çizen Bayrakçı, CHP’ye sağlanan imkanlar nedeniyle böyle bir işbirliğine gidildiğini ifade ediyor.Mutlu yazmasın, Özdil konuşmasın, Ulusal Kanal görmesinSONAR’ın anketi CHP/MHP koalisyonunu resmini ortaya koyuyor. Gelinen noktada CHP’de egemen yaklaşım, mevcut tabloyu iyileştirmek için çalışmak yerine ‘Mustafa Mutlu olumsuz yazmasın, Yılmaz Özdil adayla ilgili konuşmasın, Ulusal Kanal muhalif yayın yapmasın’ noktasında.Peki buradan bir başarı çıkar mı? Seçime on gün kaldı. Çok zor ama bunu zaman gösterecek. Ancak Kemal Beyin ‘beni bu ittifaka kim sürükledi’ sorusunu sormasının zamanı geldi de geçiyor...
Cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan’ın Erzurum, Yozgat, Hatay, Adana, Diyarbakır mitinglerini ve İstanbul’daki vizyon toplantısını yerinde izledim . Yüzlerce insanla konuşup, esnafı dinledim. Erdoğan sonrası dönem için tabanın nabzını tutmaya çalıştım. İlerleyen günlerde bunları ayrıntılarıyla yazacağım.Sokağın reaksiyonuna bakılırsa Erdoğan seçimin favorisi. Erdoğan’da bunun farkında. Mitinglerde, seçimden çok yeni döneminin politik kodlarını tabana anlatıyor. Konuşmalarının yapı çözümü yapıldığında ‘Ben buradayım, bir yere gitmiyorum. Her şey olduğu gibi devam edecek. Bu hareketin lideri benim’ mesajı veriyor.Kulaklar Erdoğan’da, gözler yeni başbakanda!Bununla birlikte meydanlarda en çok ‘Erdoğan’dan sonra başbakan kim olacak?’ sorusu soruluyor. Kalabalıklar bir yandan Erdoğan’ı dinlerken diğer yandan bu soruya cevap arıyorlar. Aslında Erdoğan’ın zihnini de meşgul eden konuların başında bu mesele geliyor. Taban bu soruları soruyor ama Erdoğan’ın en doğru kararı vereceğini de inanıyor. Başbakan Erdoğan kimi işaret ederse tabanın da onu isteyeceği anlaşılıyor.Siyasetin profesyonelleri bir yana kitle bu konuda oldukça hassas. Kahvelerde, ev sohbetlerinde, bayram gezmelerinde, düğünlerde, taziyelerde en çok bu konu konuşuluyor. Ancak hemen belirteyim insanlardaki bu kaygıların karargahta doğru okunduğuna dair şüphelerim var.Tayyip Erdoğan, stratejik bir kararla tabanın bu merakına seçime kadar cevap vermek istemiyor. Çünkü elini belli ettiğinde 10 Ağustos’da hem kendisi, hem de yeni başbakan oylanmış olacak. Dolayısıyla olabildiğince riski azaltıp, zaman kazanmaya çalışıyor.Grup, Bakanlar Kurulu, taban, teşkilat onu istiyorPartinin strateji ekibinden bir isim Başbakan Erdoğan’ın, ‘Abdullah Bey isterse gelir kongrede aday olur’ cümlesinin tabanda büyük ferahlama yarattığını ve sandığa olumlu yansıyacağını ifade etti. Benim de meydanlarda gördüğüm halkın istikrar istediği yönünde. İnsanlar, hesap edilmemiş risk almak istemiyor.Sözü fazla uzatmadan sahada gördüğümü belirteyim. AK Partinin meclis grubu, teşkilatlar, bakanlar kurulu ve en önemlisi tabanı Abdullah Gül’ü istiyor. Partinin yaptırdığı tüm anketlerde ‘Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa AK Partinin başına sizce kim gelirse başarılı olur ?’ sorusu soruluyor ve Abdullah Gül ismi birinci çıkıyor.Birlik mi, birincilik mi?ANAR, POLLMARK, DENGE, GENAR’ın anketlerinde ilk sırada Abdullah Gül var. Onu Bülent Arınç, Numan Kurtulmuş, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan izliyor. Ancak aralarında büyük fark yok. Erdoğan belki de sürpriz yaparak bu beş ismi içine alan yeni bir kimyagerlik yapacaktır. Çünkü yeni dönemin mottosunu ‘Güçlü Başbakan-Güçlü Cumhurbaşkanı’ cümlesi oluşturuyor. Bu arada bir parantez açıp bu sözün Genelkurmayın ‘Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye’ cümlesinden ilham alındığını da belirtelim.Anketlere göre Gül’ü, AK Parti seçmeninin ve diğer seçmenlerin istediği anlaşılıyor. Benzer bulgulara AG ve KONDA’nın araştırmalarında da varıldığını belirtelim.Erdoğan’dan sonra partinin başına kim geçerse geçsin o ismi bekleyen dört temel soru var. Birincisi Erdoğan sonrasında partide birliği kim sağlar? İkincisi birlik yanında, birinciliği kim sağlar? Üçüncüsü partinin kurumsallaşması nasıl gerçekleştirilir? Dördüncüsü ise inşaa döneminin ‘paradigma, kadro, önderlik’ meselesi çözülüp, yeni bir hikaye nasıl yazılır.‘Herkes için mutlu ve güzel bir bayram olsun’
Erdoğan, Diyarbakır uçağında anlattı: “İlker Paşa’nın görevde olduğu sürede bana söylediği bir sözü vardı, ‘Bugün bize yarın size!’ Ve hakikaten dediği oldu. Yılmazer’i ona ben de söyledim”Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting için gittiği Diyarbakır’dan dönerken uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Erdoğan 30 Mart seçimlerinden üç gün önce aynı meydanda halka hitap etmişti. Erdoğan sesinin tamamen kısıldığı, insanların gözyaşlarıyla ve yağmur altında dinlediği 27 Mart konuşmasından sonra İstasyon meydanına zafer kazanmış komutan edasıyla geldi. Oruç ve sıcaklar nedeniyle eskiyle mukayese edildiğinde katılımın düşük olduğu mitingde Pensilyanva’yla ilgili sert mesajlar vermeye devam etti. Uçakta da ‘paralel yapı’yla ilgili sorulara yanıtlar verdi.‘Herhalde sinyal alıyorlardı’- (Diyarbakır konuşmasında) Pensilvanya ile ilgili sert bir açıklama yaptınız. ‘Irkçı Pensilvanya’ dediniz. Operasyon nasıl gidiyor? Bir değerlendirme yapar mısınız. Bir de İlker Başbuğ’un askeri davalar sürecinde sizinle konuştuğuna dair sözleri var...Şimdi İlker Paşa’nın söylediği sözün detaylarını okumadım ama İlker Paşa görevde olduğu sürede bana söylediği bir sözü vardı. Onu ben burada söyleyeyim. O da şuydu ‘Bugün bize yarın size!’ O zaman tabii daha Genelkurmay Başkanı’ydı. Toplamalar malum başlamıştı. Ben de tabii o zaman demiştim ki, bunları bile yapıyorlar demiştim herhalde yargı. Ama tabii bilesiniz ki biz elimizden geleni bu noktada ardına koymayız. Ve hakikaten dediği oldu. Herhalde onlar da kendilerine göre sinyaller alıyorlardı ki bu endişeyi taşıyorlardı. Sonra ne oldu. Bu işte Hakan Fidan meselesi çıktı. Şimdi Hakan Bey’de patlak veren konu sıradan bir olay değildi. Hatta içeri girdiklerinde falan da bizim gönderdiğimiz insan hakları komisyonu üyelerine de işte ‘Hakan Bey’e sahip çıktığı kadar bize sahip çıkmadı’ gibi bir ifade kullanıldı. E şimdi tabii Hakan ile onların konumu çok farklı. TSK mensuplarının bu noktadaki beklentileriyle sivildekinin beklentisi farklı. Şimdi benim sivildekine çok rahat müdahele etmem mümkün. Ama bizim asker sivilin kendilerine müdahale etmesine alışmamış. Şimdi şu paralel yapı meselesini gündeme getiriyoruz, bu varlığın olduğunu artık görmeleri lazım. Bu olaylardan sonra İlker Paşa’nın o tespiti manidardır. Bugün bize yarın size!”‘Bunlar işin bir ayağı’nHakkında işlem yapılan emniyetçiler bu yapının ana operatörleridir diyebilir miyiz?“Tabii yargı süreci başladı ve benim bu kadar rahat konuşmam mümkün değil. Ama bilinen bir şey var. Bunlar işin bir ayağı. Ama ben inanıyorum ki, şu anda yurtdışında olanlar var, meslektaşlarınız var, meslektaşlarınızın içinde burada olan var, kaçan var. Hepsinin üstlendiği görevler, roller var. Mesela şimdi bizden ayrılan milletvekilinin gözaltındayken gidip resim çektirmesi... Yani bu hangi dikatatörlükte sen gidip böyle resim çektirebilirsin. Ama nedir bunların hepsi haneye yazılacak.”Eve Dönüş Projesi hayata geçirilecek- Vizyon belgenizde seçildiğiniz takdirde silahsızlandırma ve hayata dönüş konusunda adımlar atacağınızı ifade etmiştiniz. Takvim belli mi?“Takvim yasayla başaldı zaten. Yasa onandı malum. Hükümet bundan sonra cumhurbaşkanıyla el ele verecek. Aynı zamanda tabii güvenlik güçleri el ele verecek, bu konuda eve dönüş gibi projelerimizİn hepsini hayata geçireceğiz. Eğer zaten bunu Allah’ın izniyle yaşama geçirebilirsek, ürküntü, korku biter. Ne yazık ki bu seçime bile girerken, mesela Bingöl’de camii basmışlar, bir vatandaşı tehdit etmişler. Van’da yine evlere, muhtaralara baskıya başlamışlar. Oyları kendilerine göre ipotek altına almak istiyorlar. Sıkıntımız burada. Benim en büyük arzum, Güneydoğu’da ne zaman bacalar tütmeye başlayacak. Sermeye buaraya gönül rahatlığıyla ne zaman girmeye başlayacak.” ‘Yüzde 54-56 bekliyoruz’- Anketlere göre bölgedeki durumuz nasıl?“Kendimi onunla karşılaştırmak istemiyorum ama Diyarbakır’da Selahattin Demirtaş ve benim adım geçiyor. Güneydoğu’nun genelinde zaten durum böyle ama Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman da Güneydoğu ve oralarda tablo tam tersi. Açık ara oralarda biz öndeyiz.”- 10 Ağustos’ta nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?“Anketlere göre yüzde 54-56 oranında bir oy bekliyoruz. Ama bir artış var. Mesela İstanbul’da 3 puanlık bir artış var. İstanbul 54’e yükseldi. İstanbul’un 54’e yükselmesi Türkiye genelindeki eğilimi gösterir.”‘Bütün pisliklerin içinde Yılmazer var’- İlker Başbuğ’un o görüşmede size isim telaffuz ettiğini hatırlıyor musunuz? Ali Fuat Yılmazer’in isimini söyledim diyor?“Evet o vardı tabii. O zaten bizim de gündemimizdeydi. Onu ben de duymuştum ve zaten aynı şeyi ona ben de söylemiştim. Şimdi de kalkmış kelepçeyle şov yapıyor. Bu işlerin İstanbul ayağının bütün pisliklerinin içinde Ali Fuat Yılmazer var.”- Ali Fuat Yılmazer’den hiç şüphelenmediniz mi?“Bana bu adam 2-3 kez gelmiştir. Geldiğinde ona ait bilgiler bir genelleme yapabileceğimiz fikirler, şimdiki gibi rahatsız edici değildi. Çok basit kişisel bazı duyumlardı. Ama son görüşmede baktım ki, biraz farklı bir görüntü veriyor. O farklı görüntüyü verdikten sonra zaten diyaloğu kestim. Konu olarak farklı şeyler bahsetmeye başlayınca kestim, dedim ki ‘Sen’ dedim ‘Artık görevine dön!’ Ama öyle bir şey, paralel yargı, paralel emniyet yapısını kurmuşlar!“Dink davası yorumunİlker Başbuğ, ‘Hrant Dink davası çözülürse bu yapı deşifre edilebilir’ şeklinde sözler söyledi. Siz de o dönemde kamuoyunda tepki yaratan cinayetlerin ve suikastların askeri dava süreçlerine kamuoyu desteği sağlamak için düzenlenmiş birer komplo olduğunu düşünüyor musunuz?“Olayı Dink davasına indirgemek küçültmek olur. Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır. Parelel yapı meselesinde ise develeti ele geçirme, ulusal güvenliği tehdit gibi büyük bir amaç var. Dink’in bu amacı gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak devlette bir konumu yoktu ki. Bu teoriler parelel yapıyla mücadelenin hedefini saptırmadır. Mesela bu yapının parasal boyutu var.”
Ankara planına göre çekilme aslında geçen yıl tamamlanacaktı. Şubat ayında yayınlanan İmralı notlarında S.S. Önder ‘Kandil diyor ki; karşılık ateşkesle bir geri çekilme söz konusu olacaksa bile en az 2 yıllık bir süreye ihtiyaç var’ derken; Öcalan sert biçimde ‘PKK bile beni anlamıyor. Beni bir ağabey ve baba gibi görüyor. Endişelerini paylaşıyorum. Benim dosyalarım endişelerini giderecek bir çatışmasızlık öneriyor’ demişti.Süreci provoke etmeye yönelik Paris cinayeti, görüşme notlarının sızdırılması tam tersi bir sonuç doğurdu. Çözüm süreci bu tuzaklardan güçlenerek çıktı. Öcalan Newroz’da paradigma değişimini ilan etti. ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’, ‘Silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelindi’ ifadesini kullandı.Çekilme neden durmuştu?Bu beyanlar üzerine mayıs ayında çekilmeler başladı. Tokat’tan, Beytüşşebap’a uzanan zorlu bir yolcukla militanlar sınır dışına çıktı. PKK, Karadeniz Bölgesi’ni tamamen terk etti ve geri yerleşmedi. Gayri resmi rakamlara göre geçen yıl 600 civarında PKK’lı çekildi.Ancak Gezi süreci ve Rojava’da yaşananlar çekilmeyi durdurdu. Gezi, sonuçları itibarıyla çözüm sürecini rafa kaldırdı. Hızlı çekilme durumunda PKK mevzilerine başka unsurların yerleşeceği endişesi öne çıktı. Taraflar çekilme planını revize ettiler. Çekilme dururken PKK’ya katılımlar rekor seviyeye ulaştı.Zaman ayarlı takvim işliyor!Bir yıl gecikmeli olarak çıkarılan müzakere yasası süreçte sona gelindiğinin tarihsel kabulüdür. Öcalan’ın İmralı adasına getirilmesinden bu yana geçen on beş yılda yapılan en önemli hamle oldu. Güven sorunu neredeyse tamamen aşıldı. Uzun mektuplaşmalar sonucunda Öcalan, Cemil Bayık ve Durak Kalkan’ı ikna etti.Müzakere yasasıyla başlayan süreç yeni bir rallinin ilk adımını oluşturuyor. ‘Merdiven teorisine’ uygun olarak yasanın çıkmasıyla, geri çekilme yeniden başlayacak. Geri çekilme, Mahmur başta olmak üzere eve dönüşün yolunu açacak. 1700 civarında örgüt mensubunun çekilmesiyle Öcalan’ın durumunun yeniden ele alınacak. Öcalan’ın durumunun yeniden ele alınması ise kalıcı barışı sağlayacak. Bir anlamda ‘kazan-kazan’ teorisi işleyecek.Ekimden itibaren sınır dışına çıkışBeşir Atalay, Diyarbakır Çözüm Çalıştayı konuşması, 6 Haziran 2014‘Biz kararlıyız. Bu süreç bu konular olgunlaşmıştır. Çözüme en yakınız. Biz başaracağız Allah’ın izniyle ve mecburuz. Tarihimize ve geleceğimize karşı çözme sorumluluğumuz. Eve dönüşler, siyas ete hayata dönüşler hepsi var.’Cumhurbaşkanı Adayı Tayyip Erdoğan Vizyon Belgesi, 11 Temmuz 2014‘Devletimizin ilgili tüm birimlerinin koordinasyonuyla yürüyen çözüm süreci, silahsızlandırma ve hayata kazandırma aşamalarıyla birlikte kangren olmuş bir meseleyi gündemden düşürecektir.’Efkan Ala, Vatan Gazetesi, 25 Temmuz 2014‘Bundan sonraki süreçte hızlı biçimde dağdan inişler, Türkiye’ye geri dönüş, Mahmur Kampı’nın boşalması, evlerine dönmesi ve bunlar geldikten sonra Türkiye’de yapılacak işleri bir bütün olarak düşünüyoruz. Olabildiğince detaylı bir yol haritası üzerinde çalışıyoruz.’Son tahlilde Öcalan için silah, Türkiye’de tali bir mesele haline geldi. Şiddet, avantaj değil, dezavantaj oluşturuyor. Devlet çözüm için kalıcı adımlar atarken, PKK’da Ekim’den itibaren sınır dışına çıkacak. Türkiye, yüz yıllık akıl tutulmasından çıkıp, bin yıllık yeni bir kardeşliğe doğru hızla ilerliyor.
İçişleri Bakanı Efkan Ala’yla gündeme dair derinlikli bir söyleşi yaptık. Ala, çözüm sürecinden yeni anayasaya, emniyet operasyonundan dini cemaatlere, cumhurbaşkanlığı seçiminden sistem tartışmalarına kadar her konuya dikkat çekici cevaplar verdi.‘Ne yapalım çocukları öldürelim mi? Taş atanlar çocuktu. refleksle değil, akılla hareket lazım. panzeri üzerine sür olmaz”, “ camlar, çerçeveler yerine konur, ama can yerine konulabilir mi?” sözleriniz hâlâ akıllarda geriye baktığınızda ne düşünüyorsunuz?Demokrasi ve terör arasındaki ilişkiye baktığımızda, demokratik adımlar teröre, şiddete olan desteği azaltır. Demokratik düzenin inşasına olan inancı da artırır. İster teröre, ister şiddete dayansın her tavrın nefes alacağı yer toplumdur. Dolayısıyla biz çok önemli bir makas değişimi yaptık. Doğrudan vatandaşların taleplerini dikkate aldık. Bu yapılınca görüldü ki teröre şiddete olan destek azaldı, demokrasiye olan destek arttı.Bugün gelinen noktayı OHAL’in tamamen kaldırılmasından bu yana atılan adımlarla birlikte ele almak lazım. Geldiğimiz noktada artık Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde temel hak ve özgürlüklere saygıyı esas alan şiddeti / terörü gündeminden çıkarak herkesin kazandığı, kimsenin kaybetmediği bir düzen inşasına doğru yol alıyoruz. Bunu yapabilmenin zemini o atılan adımlardı. O adımlar olmasaydı bugün bu noktaya gelemezdik. Cana gelmesin, cama gelsin dediğimiz mantık AK Parti ’nin bu meseleye bakışının özetlerinden birisidir. Dolayısıyla insanı yaşat ki devlet yaşasın sözünün dile getirilmesidir.- Çözüm sürecini diğer süreçlerden ayıran hususlar nelerdir?Sadece baskıyı , gücü, güvenlik güçlerini değil, sosyal, siyasal tüm enstrümanları top yekün devreye soktuk. Bunlar hep söyleniyordu ama bunu biz başardık. İkinci husus; siyaset inisiyatif aldı. AK Parti hükümetlerine kadar siyaset yan yoldan yürüyordu ve hiç inisiyatif almıyordu. Hiçbir riski almıyordu. Risk almadan bir sorunu çözmeniz mümkün değildir. Bu riski almazsanız vaziyet edemezsiniz zaten, iradesiz bir çözüm mümkün değil. Bizden öncekiler daha çok sorunu çoğaltıyorlardı, çözümü değil. Bir diğer önemli husus da bizden önce devlet görevlileri bu meseleleri karşı tarafla görüşürken başka devletler aracılık yapıyordu. Son dönemde diğer devletlerin aracılığdevreden çıkarıldı ve doğrudan diyalog başlatıldı. Bunun yanı sıra süreç olabildiğince şeffaflaştırıldı ve gelişmeler topluma duyuruldu. Böylece milletin vaziyet ettiği bir süreç yaşanmaya başlandı.Bir başka deyişle milletin en büyük sorununu milletle birlikte çözmek isteyen bir akıl devreye girdi. ‘Bu büyük problemi milletle beraber çözebilirsek anlamlıdır’ diyebilen bir anlayış var.- Siz böyle değerlendiriyorsunuz ama toplumun bir kesiminde bölünme iddiaları da var...Doksanlı yıllarda uygulanan politikalar ülkeyi bölünmeye götürebilecek politikalardı. Aslında politikasızlıktı.Şu an bölücülükten bahseden kimse yok, bugün HDP ve örgüt ülkenin daha fazla demokratikleştirilmesinden bahsediyor ve ‘biz Türkiye’nin bölünmesine karşıyız’ diyor.Dolayısıyla bizim çözüm politikamız karşısında eski sorular anlamsız kalıyor. Şimdi bunların karşılığı yok. İnsanlar daha demokratik bir ülkede yaşamak istiyorlar ve bunu dile getiriyorlar. Bu iddialar artık irdelenmeye değer değildir.- Vizyon belgesinde 1920 ruhundan bahsediliyordu. Bu ne anlama geliyor? Türklerle - Kürtlerin ittifakından mı bahsediliyor?1920 ruhu etnik kimliği ne olursa olsun, inanç sistemleri ne olursa olsun bir taarruza karşı başkaldırıp yeniden bir inşaa sürecinin başlamasıdır. Ama bu herkesin lehine olan, herkes için menfaat sağlayan bir durumdur. Birini diğerine üstün görmeyen bir anlayışla yola çıkıldı, Erzurum ve Sivas’ta kongreler yapıldı. Yani millet dara düştüğü zaman yine millete müracaat edildi. Bu anlayışta milletin sorunlarının çözüm yeri milletin bağrı olmuştur. Ancak sonradan ne oldu? Bir grup , sistemi ele geçirdi ve millet dara düştü gerekçesiyle açık meclisler kapatıldı. Şimdi mantığın nasıl ters işlediğini görüyor musunuz. Şimdi biz o anlayışı yeniden gündeme getirerek milleti denkleme dahil ediyoruz. Bakınız AK Parti ne zaman bir krizle, darbeyle, darbe teşebbüsüyle karşılaştıysa derhal millete başvurdu ve millet de onun arkasında durdu. Milletle beraber çözüm aradı. Beraber çözünce de % 34’le başlayan AK Parti % 50’lere geldi.- Müzakere yasasından sonraki adım silah bırakma mıdır?Benzer sorunu yaşayan çeşitli ülkelerin farklı uygulamaları var. Biz de kendimize göre bir model uyguluyoruz. Biz burada güven artırıcı adımları içeren yeni yol haritasını .- Bu süreçte takvim belli midir?Tabii ki... Kısa, orta ve uzun vade de yapılacak işler bellidir. Zamanı geldiğinde hayata geçirilecektir. Biz bir an önce bu meselenin milletin gündeminden çıkarılması ve bize yakışır biçimde çözülmesi için gerekli adımları atıyoruz. Müzakare yasasıyla parlamento bu inisiyatife adını koymuştur. Bundan sonraki süreçte hızlı biçimde dağdan inişler, Türkiye’ye geri dönüş, Mahmur Kampı ’nın boşalması, evlerine dönmesi ve bunlar geldikten sonra Türkiye ’de yapılacak işleri bir bütün olarak düşünüyoruz. Olabildiğince detaylı bir yol haritası üzerinde çalışıyoruz. Bu sorun uzun vadede tamamen çözülecektir. Daha atacağımız çok adım var.- Yeni anayasa da buna dahil mi?Türkiye bir sistem yetmezliği yaşıyor. Az gelişmiş demokrasiden, gelişmiş bir demokra siye gidecek bir rotada ilerliyoruz. Elbette bu bir sitem değişikliğidir. Kapalı bir sistemden, açık bir topluma doğru yol alıyoruz. Anayasadan bahsederken sistem dönüşümden bahsediyoruz. Sistem milletin ihtiyaçlarına cevap verebilecek hale getirilmelidir.- Peki neden 30 yıldır darbe anayasası değiştirilemiyor?Çünkü muhalefet partileri mevcut sistemden besleniyorlar. Şu anki sistem muhalefet için yaptırımı olmayan bir siyasal sistemdir. Girdikleri her seçimi kaybeden bir sistemde muhalefet için herhangi bir yaptırım yok. İktidar seçim kaybettiğinde hükümetten düşüyor. Ama muhalefet partileri hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. Dolayısıyla bu konforlu sistemi değiştirmek işine gelmiyor.Erdoğan bu hareketin lideridir...- Tayyip Beyin Cumhurbaşkanı olması partinin lidersiz kalması demek değil midir?Öncelikle genel başkanımız statüsü her ne olursa olsun bu hareketin lideridir. Ayrıca milletimiz bu seçimde ülkemizde yaşanacak devlet millet bütünlüğü içerisindeki değişimin liderini yani değişim sürecini yönetecek lideri seçecek.- Siz Tayyip Erdoğan’ın sistemin içinde kalacağını, sistemin dışına çıkmayacağını söylüyorsunuz öyle mi?Ben şunu söylüyorum. 2003’ten bu yana Başbakan olarak gerçekleştirdiği reformları bu defa halkın seçtiği cumhurbaşkanı olarak hükümet ve milletle birlikte yapmaya devam edecek.Erdoğan yüzde 55-60’la seçilir...- AK Parti ikinci tek parti mi oluyor?Bu tür argümanlara eski Yunan’da safsata derlerdi. ‘Anayasa değiştirilmelidir’ diyen, kendisine sistem tarafından sürekli engeller çıkarılan, Türkiye’nin her köşesinden oy alan parti kim? AK Parti. Onlar metazori tek parti ile siyaset yaparak birinci parti haline gelen partiyi karıştırıyorlar. AK Parti tek parti değil, ‘hakim partidir’. Onlar otoriter tek parti ile demokratik yöntemleri kullanarak halkın tamamından destek alan bir partiyi ayırt edemiyorlar.- Sizin Cumhurbaşkanlığı seçim öngörünüz nedir?Buna milletimiz karar verecek. Ancak ben yüzde 55-60 arasında bir oy bekliyorum. Milletimizin meseleye vaziyet edeceğini düşünüyorum.- Sistem tartışmalarından bahsederken sizce Türkiye’de vesayet bitti mi?Gelinen noktada geriye götürmeleri artık mümkün değil. Fakat vesayet ancak yeni demokratik anayasa yapıldığında biter.Kendilerinden başka herkese karşılar- Siz cemaatlere karşı mısınız?Bu topraklarda uzun sure laiklik dinden kurtulmak anlamına geliyordu. Biz bunu değiştirdik ve dinin özgürleştirilmesi olarak yeniden tanımladık. Bu özgürlük başörtüsünün eğitim kurumlarında, kamuda ve hatta mecliste serbest hale gelmesi kuran ve peygamberimizin hayatının okullarda okutulması gibi sonuçlar doğurdu. Bu süreçte aynı zamanda dini cemaatler de özgürleşti.Ancak bu cemaatlerden biri iktidarın sağladığı özgürlükleri kullanıp hükümeti arkadan hançerlemeye ve siyasi alanı tarumar etmeye kalkıştı. Yani doğrudan milletin iradesine saldırdı. Hatta ulusal güvenliği tehlikeye atacak işler yaptı. Biz cemaatlere değil, bu yapılanlara karşıyız.Bu yapı sadece bize değil, kendilerinden başka herkese karşı!- Poliste yapılan operasyonlar hakkında değerlendirmeniz nedir?Ortada açıkca işlenmiş suçlar var. Eğer suç işlenmişse suçlular cezasız kalamaz. Biz hukuk içinde bunlara gerekli cevapları veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. Türkiye binlerce yıllık geleneği olan bir devlettir. Burada işlenen suç karşılıksız kalmaz.
Başbakan Erdoğan’ın ‘Ne istediler de vermedik’ sözü aslında jenerik bir cümle. Bu cümlenin uzun bir açılımı var. 2010 Anayasa referandumu sonrası ülke manzarası şöyleydi. Milli Eğitim Bakanlığı fiilen Gülen hareketinin kontrolüne girmişti. Güneydoğu’da PKK ile mücadele bu harekete delege edilmişti. Milletvekili, general, vali, kaymakam, müdür, daire başkanı, müsteşar olmak, askeri okula, polis akademisine girmek için Gülen hareketinin referansı gerekiyordu.Hükümet açısından tam bir ‘ne istediler de vermedik’ durumu vardı. Çünkü Fethullah Gülen fiilen koalisyon ortağı gibiydi. Gülen, görevden alınan istihbarat müdürleri için gazetecileri devreye sokup, Bakan’dan ‘derhal görevine iadesini’ isteyebiliyordu. Kurbağanın su dolu kazana bırakılıp sonra da yavaş yavaş ısıtılması gibi hükümet kararlı biçimde kuşatılıyordu.Tüm hedefler adım adım ele geçirildiToplum buzdağının bir kısmını görse de devlet için bambaşka bir tablo vardı. Sıfır sorumlulukla, tüm yetkiyi elinde toplamak isteyen Gülen hareketi sürekli ‘isteme makamındaydı’. Emniyet örgütlenmesi tamamlandığında, askeri okullar, askeri okullar fethedildiğinde MİT, istihbarat tamamlandığında medya ve sermaye hedefe konuyordu...Din referanslı bir hareketin asla yapmaması gereken pratikler söz konusuydu. Bir yandan hükümetle kurulan ittifak, diğer yandan dini grupları diskalifiye, öbür taraftan Başbakan nezdinde pozisyon almak için kumpas kurma, sahte delil üretip, tüm rakipleri yok etme yaklaşımı egemendi.17-25 Aralık süreci ülkenin bir kabustan uyanmasına vesile oldu. İstihbarat ve dinlemeler vasıtasıyla elde edilen bilgiler şantaj, tehdit ve nüfuz amaçlı kullanıldı. Peki sonunda ne oldu? Ülkeyi adım adım teslim alan bir hareket ‘özgüven zehirlenmesi’ yaşayarak iktidara talip oldu. Büyü bozuldu. Büyü bozulunca millet nezdindeki meşruiyeti sorgulanmaya başladı.Hareketin tarih ve devlet okuması yanlışGülen hareketinin tarih, siyaset ve devlet okuması yanlış. Gelinen noktada hareket sözcülerinin ‘Hükümet geçici, biz kalıcıyız’ sözü kitleyi mobilize etmek için kullanılan afyon cümle. Bu isimlere göre ‘hükümetin şimdiye kadar çoktan devrilmesi’ gerekiyordu. Ancak tam tersi oldu. Hükümdara nişan alıp vuramayan suikastçı durumuna düştüler.Fatih’in Kanunnamesi’ni yeniden okumalarında, İslam sancağını Viyana’ya taşıyan Yeniçeri Ocağı’nın başına ne geldiğine bakmalarında fayda var.Fethullah Gülen ülkeye döner mi?Bu sürecin en başında ifade ettim. Gülen hareketinin içine sızan bir cunta adım adım teslim aldı ve onu uçuruma sürükledi. Harekete tuzak kurdu, yönlendirdi ve rehin aldı. Bugün gelinen noktada tüm bunların ifşası ancak Fethullah Gülen’in ülkeye dönmesiyle mümkün.Gülen ülkeye dönüp duruma vaziyet etmediği, hareketin içindeki çeteleri tasfiye etmediği sürece kayıpları çok daha büyüyecek. Gülen gelirse bütün kumpaslar deşifre olacak ve masumiyeti ortaya çıkacak. Milletin kanatları altına girecek. Gelmez ise tarihin değişmez hükmü devreye girecek.Gülen hareketinin, geç kalmış Makyavellerin, eski ülkücülerin, devrim nostaljisinin tesirindeki bazı isimlerin esiri olmaktan çıkıp Hüseyin Gülerce, Harun Tokak, Alaaddin Kaya, Cemal Uşak, Ş.Ali Tekalan gibi en başından bu yana hareketin içinde olan isimleri dinleyip hasar tespiti yapması gerekiyor. Fakat yine dinlemeyecekler. Bu defa sadece meşruiyetlerini ve masumiyetlerini değil, her şeylerini kaybedecekler. Hala anlamıyorlar; mesele Erdoğan-Gülen meselesi değil, artık ulusal güvenlik meselesi.
Cumhurbaşkanlığı seçimine yirmi gün kaldı. Sokağın nabzına bakıldığında beklenenden düşük bir profil kampanya yürüyor. Yayınlanan anketler heyecanı düşürüyor. Bayramdan sonra muhalefet ezber bozacak bir çıkış yapamazsa çok ilginç sonuçlar görebiliriz. CHP/MHP oyunun 30 Mart yerel seçimlerinin gerisine düşmesiyle siyasette taşlar yerinden oynayacaktır.Bu seçimin, cumhurbaşkanını seçmek yanında, sonuçlara göre iktidar ve muhalefet partileri için kalıcı etkileri olacak. Adaylar için hedefler ve psikolojik eşikler var. Hepsinin hedefi birinci turda kazanmak. İhsanoğlu için ikinci hedef CHP/MHP bloğunun oyunu almak. Yani yüzde kırk üçü korumak. Üçüncü eşik ise % 40’ın altına düşmemek. Bu durumda çatı çökecek ve CHP/MHP liderleri koltuklarını devretmek durumunda kalacaklardır.Psikolojik eşiklere dikkat!Selahattin Demirtaş için ise bu seçim 2015 seçiminin test sürüşünün yapıldığı bir yarış olacak. Anketlerin söylediği gibi Demirtaş’ın % 10’a yaklaşması liderliğini kalıcılaştırma yanında Kürt siyasi hareketi için psikolojik eşiğin aşılması anlamına geliyor. Aksi olması ve klasik oyların alınması durumunda ise gelenekçilerle, gençlik arasında farklı bir mücadele yaşanacak.Favori gösterilen Erdoğan’ın önünde ise daha net bir tablo var. Bazı araştırmalar Erdoğan’ı birinci turda seçileceğini söylüyor.Durumsallık yaklaşımı...Başbakan Erdoğan için ikinci hedef % 53-54; üçüncü hedef ise % 55 ve üzeri. Erdoğan, yüzde 51-53 oy aldığında kafasındaki başbakan farklı, % 53-54 aldığında farklı, % 55’in üzerinde bambaşka bir isim olacak.İşte tüm bunlar 10 Ağustos’tan sonra karar verecek. Bugünden yazılanları fazla ciddiye almayınız. Erdoğan’ın kafasında henüz somut bir isim yok. Çok kişiyi dinlemesine rağmen henüz kimseye bir işaret vermiş değil. Durumsallık yaklaşımı Erdoğan’ın önemli prensiplerinden biri ve bunu son ana kadar kullanacak.‘28 Ağustos’a kadar devam edebilir’10 Ağustos sonrasını Erdoğan’ın güvendiği isimlerden, Seçim İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’la konuştuk. Partinin hukukçu kurmayları arasında yer alan Mustafa Hoca’nın değerlendirmeleri şöyle:‘Bize göre Başbakanımız birinci turda seçilecek. YSK resmi sonuçları beş gün sonra yani 15 Ağustos’da ilan edecek. Kanuna göre seçilen isim, eski cumhurbaşkanın görev süresi bittiği gün yemin etmesi lazım. Mevzuata göre tutanak yeminin yapıldığı oturumda 28 Ağustos’da verilecek.’Resmi sonuçların açıklandığı 15 Ağustos’la, 28 Ağustos arasında ne olacak? Vekil başbakan mı olacak, yoksa Tayyip Bey Başbakanlığa devam mı edecek. Bu soruya Mustafa Hoca şu cevabı veriyor:‘Kanuna göre yemin cumhurbaşkanın görev süresi sona erdiğinde edilmezi lazım. Dolayısıyla mazbata da ancak 28 Ağustos’da verilebilir. Dolayısıyla da Başbakanın milletvekilliği de o gün düşmüş olur. Bana göre hukuken 28 Ağustos’a kadar başbakanlığı ve genel başkanlığı devam eder. Ancak kendisi gerek görür de ‘ben ayrılıyorum, gerekli hazırlıkları yapacağım’ da diyebilir. Ancak bizim mevzuatımızda Başbakanlığa vekalet etme yöntemi belirlenmiştir. Yurt içindeyken yerine bir vekil başbakan tayin edemez.’Peki sonra ne karar verecek?Mustafa Hoca’nın söylediklerinden şu çıkıyor: Başbakan isterse 28 Ağustos’a kadar görevine devam edecek. 28 Ağustos’da Tayyip Erdoğan yemin edip, resmen cumhurbaşkanı olduğunda milletvekilliği, dolayısıyla başbakanlığı düşecek, genel başkanlığı sona erecek. Mevcut hükümet, yenisi atanana kadar görevine devam edecek. Yeni hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaman geçirmeden AK Partili milletvekillerinden birine verecek.Bu kim mi olacak? Buna son on sekiz günde karar verilecek. 15 Ağustos’la 28 ağustos arasındaki iki hafta ülke, hükümet, Tayyip Erdoğan ve parti için tarihi bir süre olacak.
‘Onların intikamını kim alacak. Yaralarını kim saracak. Elbette sizler. Çünkü bütün milletler arasında bu düşmanlarınızı sindirmek için Tanrı en çok sizin ruhunuza cesaret ve vücudunuza kuvvet vermiştir. Yola çıkın artık. Oyalanmayın, yola çıkın. Bütün günah ve hatalarınız affedilecek. Gökler krallığının haşmeti üzerinizde olacaktır.’Bu sözler, medeniyetler savaşını başlatan Papa II. Urban’ın tarihi konuşmasına ait. 1095 yılında Katolik Kilisesi Avrupa’daki en büyük hakimiyetini yaşarken Papa II. Urban Kudüs’ün artık Müslümanların kontrolü altında olmasına tahammülü kalmadığını ilan etti. Doğu Roma İmparatorunun çağrısı üzerine Haçlı seferlerini başlattı.Papa Urban, tarihi değiştiren konuşmasında şunları söylüyordu:‘Kudüs’ten kulaklarımıza zaman zaman lanetli bir ırkla ilgili kara haberler gelmektedir. Kalplerini doğru yola koymamış. Ruhları tanrıyla bütünleşmemiş olan bu ırk Doğu’dan gelerek oradaki Hristiyan topraklarına, orada yaşayan kardeşlerimizin üzerine yağma, yangın ve ölüm illetini getirmiştir.’Haçlı seferleri devam mı ediyor?Papa’nın bu çağrısına Avrupalılar sevinçle karşılık verdiler. Amaç binlerce kilometre ötedeki Kudus’ü ele geçirmekti. Tarihçiler haçlı seferlerinin arka planında ‘kendi günahkarlığını takıntı haline getirmiş’ bir toplumsal psikolojisinin yattığını söylüyor. Avrupalılar, Tanrıya olan borçlarını ödemek ve kurtuluşlarını sağlamak için bir şey yapmak istiyorlardı.1187’de Selahaddin’in Kudüs’ü ele geçirmesi Aslan Yürekli Richard’ı büyük bir odu kurmaya yöneltti. Yıllar süren şiddetli çatışmaların ardından ele geçiremediği Kudüs’ü uzaktan bir tepeden izleyen Kral Richard büyük elem duyuyordu.Efsaneye göre Aslan Yürekli Richard uzak bir tepeden günlerce Kudüs’ü izledi. I. Richard’ın Kudüs’ü uzaktan izlemeye dayanamadığı için kalkanı ile gözleri kapadığı iddia edilir. Bugün o teperlerden İsrailliler, Filistinli çocukların öldürülmesini seyrediyorlar. Richard, uzaktan seyredebildiği fakat fethedemediği Kudüs’ü terk edip, Fransa’ya dönmek zorunda kaldı.Batı, Selahaddin’in intikamını almak istiyor!Bugün Gazze’de yaşanan dramın arka planında büyük bir tarihsel yaşanmışlık var. Gazze’de ölen çocukları ve İsrail’in insanlık suçu oluşturan eylemlerini anlayabilmek için geçmişi bilmek lazım. Batı’nın, İslama karşı her çağda yeniden ürettiği kin/öfke artık tüm medeniyeti tehdit ediyor. Genelde Ortadoğu’da, özelde Kudüs’te yaşananlar görünce ister istemez ‘Haçlı Seferleri devam mı ediyor’ sorusunu soruyorsunuz. Batı, Selahaddin’in intikamını almak için bin yıl sonra aynı psikolojiyi yaşıyor. Avrupa ve ABD’nin İsrail’e karşı toleranslı tutumu fazla söze gerek bırakmıyor.Arap dünyasının bitmeyen imtihanı...Arap Dünyasına gelince, bir kez daha böyle bir dünyanın olmadığı görüldü. Araplar, Osmanlı’nın ayrılması sonucu Tanrı tarafından lanetlenmişçesine kan, gözyaşı ve acıdan kurtulamıyorlar. Yüzyıldır süren emperyalist işbirliği Arap oligarkların artık sonunu hazırlıyor. Arap dünyasının içine girdiği çürüme Batı’nın vahşi politikalarının dahi geri planda kalmasına yol açıyor.İspanya’da tehcire, Almanya’da soykırıma uğramış ve derin acılar çekmiş bir halk olan Yahudilerin Filistin’de yaptıklarını ise tarih kaydediyor. Ortadoğu tarihsel çevrimler coğrafyasıysa, Kudüs’ün kaderi de bellidir. İsteyen Selahaddin, Richard mücadelesine yeniden bakabilir...‘Yola çıkın artık. Oyalanmayın, yola çıkın. Tanrı bütün günahlarınızı affedecek.’