Demirtaş: Cizre-Cihangir, Artılar-Eksiler

16 Temmuz 2014

Şişli Kültür Merkezi hınca hınç doluydu. Kadınlar ve gençler çoğunluktaydı. Kürt meselesini takip eden gazeteciler ve kanat önderleri tam kadro oradaydı. Yerlerimize otururken Demirtaş’ın vizyon belgesi dağıtıldı. Ana fikri ‘değişim/yenilik’ olan sade ve nitelikli bir sunum hazırlanmıştı.Selahattin Demirtaş, HEP geleneğinin yeni temsilcisi. Sempati halkası her geçen gün genişliyor. İhsanoğlu tercihi, Alevi ve sol çevrelerde Demirtaş’ın isminin öne çıkmasına neden oluyor. Daha önce de söyledim Demirtaş, CHP’nin yanlışlarını kendi doğruları yapabilirse büyük bir süprize imza atabilir.Cihangir de Cizre’yi duyuyor mu?Demirtaş’ın hazır cevaplığı, özgüvenli tavrı avantaj olmakla birlikte ortada bazı sorunları var. Dindar taban başta olmak üzere bazı çevrelerde ‘HDP’nin sola açılması, karşılığı olmayan kimi Kemalist ve sosyalist aydınlarla yakın teması’ eleştiriliyor. Sola açılmanın ve HDP projesinin tutmadığı Demirtaş’ın yeniden genel başkan olmasıyla belgelendi. Ancak partinin içinde bir kanat HDP’yi Güneydoğu’nun CHP’si yapma projesinden vazgeçmiyor.Gelinen noktada Demirtaş’ın üzerinde ciddi bir baskı oluştu. Bir yandan tabanın ona yüklediği anlam ve duyduğu güven diğer yandan ülkenin batısında esen rüzgar oy artışını zorunlu kılıyor. Demirtaş’ın yüzde on barajına yaklaşan her oyu liderliğini pekiştirip, siyasette yeni bir sayfa açacaktır.Demiştaş en fazla neden Erdoğan’a yükleniyor?Demirtaş’ın Erdoğan’a yüklenmesini doğru okumak lazım. Soru cevap faslında da bu konu gündeme geldi. Demirtaş pozisyonunu ‘Erdoğan karşıtlığı’ üzerinden kurmuyor. Ancak onu en büyük rakibi olarak görüyor. Erdoğan’a oy veren Kürtleri uzun vadede de kazanma stratejisi güdüyor. Demirtaş’ın liderliği sonuçları üzerinden bir okuma yapıldığında normalleşmeyi hızlandırıp, çözümü kolaylaştıran dışsal bir fayda sağlıyor.HDP’li siyasetçilerin Cihangir/Nişantaşı cemaatiyle ilişkisi stratejik bir işbirliğinden çok taktik bir uzlaşmayı içeriyor. Demirtaş bir anlamda Kürtlerin oyunu garanti görüp, mesajlarını Batı’ya vermek istiyor.HDP bölge partisi mi, Türkiye partisi mi?HDP’li siyasetçiler kimlik siyasetine vurgu yaptıklarında etnikçi olmakla suçlanıyorlar. Kürt kelimesi anmadıklarında ‘davayı satmak ve Türkiye partisi olmak, Beyaz Türklerle işbirliği yapmakla’ eleştiriliyorlar. Ancak bu çelişki toplumun harekete yüklediği anlamla ilgili. Beklenti yüksek olunca sitem de fazla oluyor.Demirtaş’ın, Cizre’deki tabanı tatmin edecek mesajlar verirken, Cihangir’i de ikna etmesi gerekiyor. Bunun başarılması HDP’nin sahici bir siyasete evrilmesini sağlayacaktır.Vizyon belgesinde olanlar, olmayanlar!1. Sol mesajların ağırlıkta olduğu bir metin hazırlanmıştı. 1920 Ruhuna referans verilmemesi ve Öcalan’ın rolüne atıf yapılmamasını muhtemelen Öcalan eleştirecektir.2. Metinde Roboski’den bir kelime dahi bahsedilmemesinin altını çizmek gerekiyor.3. Kürt siyasetinin, Kürt sorunu ve Kürtlerden bahseden uzun metinlerinden sonra koca metinde sadece iki defa Kürt kelimesi geçmesi insanı hayrete düşürüyor. Kürtsüz, Kürt bir cumhurbaşkanı adayının sunum metnini izledik.4. Vizyon metni, Demirtaş’ın adını koymadan Gezi’ye bir özeleştirisini içeriyor. Demirtaş ‘Gezi’de değillerdi’ eleştirilerine cumhurbaşkanlığı kampanyasını başlatırken yanıt verdi.5. Kürtçe selamlama yapılmaması ve sunumun Kürtçe tercümesinin olmaması dikkat çekiciydi6. Demirtaş’ın ‘cemaat’ ve ‘Gezi’ okumasıyla Öcalan okuması tamamen farklı. Öcalan ‘paralel yapıyı’ ülke ve süreç için tehdit olarak görürken Demirtaş, bunu ifade bile etmedi.7. Vizyon belgeleri irdelendiğinde Demirtaş ve Erdoğan’ın ‘Yenilik/Değişim/Demokratik Siyaset’ başlıklarında benzer perspektife sahip oldukları görülüyor.8. Bütün bu kritikleri Kürt sorunun çözüm yoluna girmesi ve normalleşmenin doğal sonuçları olarak görmek gerekiyor.

Devamını Oku

Erdoğan ile İhsanoğlu arasındaki dokuz fark!

14 Temmuz 2014

1. KÜRT SORUNU: Erdoğan’ın seçimdeki en büyük avantajını çözüm süreci oluşturuyor. İki yıla yaklaşan eylemsizlik toplumda pozitif hava yaratıyor. ‘Analar ağlamasın’ cümlesi aforizmaya dönüşüp, ona büyük toplumsal destek sağlıyor.İhsanoğlu’nu çözümü desteklemek birlikte Kürt sorunu karşısında tam olarak ne dediğini bilmiyoruz. Öcalan’la görüşme başta olmak üzere, anadilde eğitim, af ve kolektif haklar konusunda ikircikli bir tutumu var. İhsanoğlu, af meselesine girdiğinde MHP’yi küstürecek. Anadilde eğitim meselesine girdiğinde hem CHP, hem MHP’liler darılacak.2. FİLİSTİN MESELESİ: İhsanoğlu ‘Türkiye’nin Ortadoğu ve Filistin konusunda tarafsız kalması’ gerektiğini söyledi. Ancak yaptığı hatayı anlayıp düzeltme yoluna gitse de siyasetin yıkıcı rekabetine kurban gitti. Yirmi beş günde bu algıyı düzeltmesi çok zor.Filistin meselesi Erdoğan’ın en güçlü yanını oluşturuyor. Van minüt’le başlayan süreçte Erdoğan’ın İsrail’e özür diletmesi ve tarihinde ilk defa geri adım attırması onu sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında fenomen haline getirdi. 3. ORTADOĞU VİZYONU: Erdoğan dış politika meselesini sezgileriyle yönetti. ‘Bekle gör’ yaklaşımı içinde ihtiyatlı bir tavrı vardı. Fakat Suriye meselesi dış politikada büyük kırılma yarattı. Erdoğan halkların yanında dururken, İhsanoğlu daha çok devletlerin yanında duruyor.İhsanoğlu ise Ortadoğu’yu kitaplardan değil, yaşayarak biliyor. En büyük avantajı Suudi Arabistan’ın dolayısıyla İngiltere’nin desteğini kazanmış olması. CHP, İhsanoğlu’nu aday yapmakla uluslararası güçlere ‘Erdoğan’a verdiğiniz desteği bana verin, sizinle çalışmaya hazırım’ diyor.4. GÜLEN HAREKETİ: İhsanoğlu bu meseledeki ana fikrini bilmiyoruz. En son Today Zaman’a verdiği röportajda Erdoğan’ı eleştirdi. İhsanoğlu’nun Gülen Hareketi karşısında ikircikli bir tavrı var. İhsanoğlu adaylık sürecinde Gülen’in etkisine ikna edici cevaplar veremiyor.Tayyip Erdoğan ise paralel yapıyla mücadeleyi ‘istiklal mücadelesine’ benzetip geri adım atmayacağını söylüyor. Vizyon belgesinde yeniden tanımladığı ‘din-devlet ilişkisi’ hem Türkiye, hem de Ortadoğu için paradigma değişikliği anlamına geliyor.5. EKONOMİ POLİTİKALARI: İhsanoğlu, icracı cumhurbaşkanı olmayacağını baştan söyleyerek ekonomi politikalarına girmeyeceğini deklare etti. Ancak ‘Ekmek ve Buğday Tarlası’ sloganı bu açıklamalarıyla çelişti. Erdoğan ekonomi mezunu olmakla birlikte ekonomiyi sokakta öğrenmiş bir lider. Ekonomik krizde aldığı ülkeye büyük sıçrama yaptırdı. Politik desteğinin arkasında en çok bu kalkınma mucizesi var.6. DEMOKRATİKLEŞME VİZYONU: Erdoğan’ın demokratişkleşme perspektifi karşısında İhsanoğlu görece daha statükocu/devletçi bir pozisyonda kalıyor. Bunun sebebi İhsanoğlu’nun statükocu olmasından çok Erdoğan’ın bu meseledeki söylem üstünlüğü. Erdoğan on iki yıldır iktidarda olmasına rağmen yeri geldiğinde sert bir muhalif bir söylem benimseyebiliyor.İhsanoğlu ile ise CHP/MHP bloğunun onay verdiği ölçüde demokratik dönüşümden bahsedebiliyor7. CUMHURBAŞKANLIĞININ FONKSİYONU: İhsanoğlu, klasik cumhurbaşkanlığı yapacağını söylüyor. Erdoğan ise icracı bir cumhurbaşkanlığından bahsederken yarı başkanlık sistemine geçileceğinin işaretini veriyor. İhsanoğlu’nun ‘Erdoğan karşıtı’ cephenin adayı olması mesajlarının oy beklediği kitleye ulaşmasına engel oluyor.8. SİYASAL ÜSLUP : İhsanoğlu’nun en büyük şansızlığı Erdoğan gibi karizmatik bir lider karşısında aday olması. ‘Meydanların efendisi’ Erdoğan karşısında derviş meşrep İhsanoğlu’nun politik olarak şansı hiç yok.9. BÜROKRAT, SİYASETÇİYE KARŞI: İhsanoğlu’nun bürokrat, Erdoğan’ın ise siyasetçi olması ortaya asimetrik bir yaratıyor. Bunun yanında İhsanoğlu’nun sosyolojik bir koalisyonun değil, politik bir mühendisliğin sonucu aday olması dezavantaj oluşturuyor.Son tahlilde Erdoğan’ın dönüştürücü siyaseti CHP/MHP bloğuna İhsanoğlu’nu aday yaptırdı. Erdoğan’ın sahiciliği, toplumla kurduğu güven ilişkisi ve samimiyeti bu yarışta onu öne çıkarıyor.

Devamını Oku

Haliç Belgesi’nin politik kodları

12 Temmuz 2014

Başbakan Erdoğan’ın Haliç konuşmasını üçlü bir karşılaştırmayla analiz edebiliriz. Birincisi Erdoğan’ın önceki konuşmalarıyla karşılaştırılabilir. İkincisi muhalefetin ülke vizyonuyla birlikte ele alınabilir. Üçüncüsü on iki yıllık iktidar ve ona yöneltilen ‘sağcılaştı, devletleşti’ tezleri bağlamında irdelenebilir.Erdoğan’ın eski konuşmalarıyla (2005 Diyarbakır, 2009 Demokratik Açılım, 2009 Kongre konuşması veya 1915 Taziye mektubu) mukayese edildiğinde ‘birşey eksik’ diyebilirsiniz. Haliç konuşması önceki konuşmalarla karşılaştırıldığında heyecan yaratmadı. Ancak bu tespit metnin tarihselliğini ve önemini azaltmıyor. Galiba bunda eski metinlerde dile getirilen sorunların çözülmesinin payı var.Muhalefetin vizyonu versus Erdoğan’ın vizyonuMuhalefetin vizyonuyla kıyasladığınızda asimetrik bir durum görüyorsunuz. Erdoğan’dan bir gün önce İhsanoğlu’nun yaptığı konuşma ve salon düzeniyle Erdoğan’ın konuşması mukayese edildiğinde konu daha iyi anlaşılıyor. Aslında halk böylesi bir vizyonu İhsanoğlu’dan bekliyordu.Normalde şartlar altında iktidarın statükocu, muhalefetin değişimci olması gerekiyor. Ancak Türkiye’de tam tersi bir durum var. Muhalefet bloğu ne yaparsa yapsın Erdoğan karşısında ‘statükoculuk/devletçilik’ mevzisinden çıkamıyor.Üçüncü karşılaştırmayı ‘on iki yıllık sağ iktidarın’ perspektifinden yapabiliriz. İktidarın getirdiği sorunlara ve tüm yıpranmalara rağmen Erdoğan’ın yeni bir vizyon belgesi açıklaması başlı başına önemli. Vizyon belgesi Erdoğan’ın rakibinin yine kendisi olduğunu gösterirken onu var eden temel enstürmanın değişim olduğunu ortaya koydu.‘Evet ama yetmez’Vizyon belgesi, AK Partililerde sevinçle karşılanırken, bir kesimde ‘EVET AMA YETMEZduygusu yarattı. Toplumun bir kesimi derin bir ‘güven krizi’ yaşıyor. Bu kesimler sözlerin yerine getirileceğinden kuşku duyuyor.Benzer bir güven sorunu geçmişte Kürt siyasi hareketiyle de yaşanmıştı. Ancak Erdoğan bunu zaman içinde önemli ölçüde çözdü. Şimdi aynı sorunu bu defa Alevilerle yaşıyor. Erdoğan’ın bu meseleyi önümüzdeki dönemde zamana yayarak çözeceği yönünde ciddi duyumlar var.Erdoğan Haliç’te ne mesajlar verdi?1. Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır, köşke çıktığımda farklı olmayacak dedi.2. Hareketin lideri benim , hiçbir yere gitmiyorum . Her şey aynen devam edecek mesajı verdi.3. Erdoğan konuşmasında icracı bir cumhurbaşkanlığı yapacağının işaretlerini verdi.4. Metnin ruhunda değişim/dönüşüm sözcükleri vardı. Ancak bunu nasıl olacağı anlatılmadı.5. 1920 Ruhuna referans verilmesi ve ‘demokratik cumuriyet’ tezi sanki gizli kodlar taşıyordu.6. Erdoğan, laiklik meselesinde ‘endişeli modernlere’ mesaj verdi ve din devletine hayır dedi.7. Seçildiğinde çözüm sürecini nihayete erdireceklerini söylerken ‘eve dönüşün’ kapısını araladı.8. Alevi çalıştaylarının süreceği belirtirken yeni yol haritasında nelerin olacağı yer almadı.9. Anayasa konusu ana temalardan biriydi ve 2015’te temel vaadlarden biri olacağı anlaşılıyor.10. Vizyon belgesi, AK Partinin yenilenmiş programı gibiydi. Değişim iradesini ortaya koydu.11. Afyon toplantıları I. Erdoğan döneminin startının verildiği yer olurken; Haliç toplantısı II. Erdoğan döneminin başladığı yer oldu.12. Erdoğan, devletleşti eleştirilerine özgüvenle cevap verirken, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi psikolojik üstünlüğü ele aldı.

Devamını Oku

Cumhurbaşkanı adayı gibi değil başkan gibi konuştu

11 Temmuz 2014

Tayyip Erdoğan’ın vizyon belgesini açıkladığı toplantı ister muhalefet, ister AK Parti penceresinden değerlendirilsin ortada büyük bir başarı var. Mitolojiye esin kaynağı olan Altın Boynuz’un kenarında yapılan tarihi toplantıda yeni vizyon belgesi açıklandı. Klasik bir Erdoğan konuşması oldu. Yeni vizyon belgesini anlatırken aynı zamanda on iki yıllık icraatlarını anlattı.Konuşma iki kısımdı. Birinci kısımda Eski Türkiye’nin yarattığı sorunları anlattı. Eski Türkiye’nin mirası olarak 1. Kürt meselesi, 2. Anayasa sorunu, 3. Cumhurbaşkanlığını halkın seçmemesi, 4. Eskimiş muhalefet anlayışını saydı. İkinci kısımda ise yeni Türkiye’nin politik ajandası anlatıldı.Yeni cumhurbaşkanın yol haritasıAK Parti makinesi işbaşındaydı. Her şey önceden planlanmış ve kusursuz bir toplantı organize edilmişti. Yeni şarkı, yeni vizyon ve yeni söylem fark yaratacak cinsten. Yeni şarkı salonda bir canlanma yaratsa da miting alanlarında olduğu gibi kongre merkezinde de kitleyi Dombra coşturdu. Dombra’da kalabalıkları coşturan ve mobilize eden sihirli bir tını var.Yeni vizyon belgesi bir anlamda nasıl bir cumhurbaşkanlığı yapacağının ajandasını ortaya koydu. Erdoğan, son dönemde dile getirilen ‘restorasyon-inşaa’ eleştirilerine isim vermeden cevap verdi. Metinde sık sık vurgulanan ‘inşaa’ sözcüğü kurmay kadronun meselenin farkında olduğunu gösteriyordu.Yeni Türkiye’ye dört hedefBaşbakan Erdoğan, yeni dönemde dört hedefleri olduğunu dile getirdi. 1. Normalleşme devam edecek. 2. Demokrasi genişletilecek. 3. Refah büyütülecek. 4. Uluslararası alanda öncü olunacak.Erdoğan siyasetinin kalkınmacı gelişmeci büyüme strateji içinde demokrasiyi genişletme paradigmasını değiştirmeyeceği görüldü. Dünkü konuşma bir anlamda 30 Eylül 2012 Büyük Kongre’de dile getirilen 63 maddelik manifestonun somutlaştığı bir konuşma oldu.Yeni vizyon belgesi, AK Parti’nin yenilenmiş programı gibiydi. Parti önderliğinin hareketin içine girdiği duraklama problemini görüp yeni bir manifesto yayınlamasının altını çizmek lazım.Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı sürecinde iki ana gündeminin olduğu ortaya çıktı. Birincisi çözüm süreci. Bu konuyu konuşurken gözünün içi parlayıp, sesindeki coşku yükseliyor. Diğeriyse paralel yapı konusu. Bu meseleyi anlatırken ise sesine öfke ve gözüne ateş geliyor.Vizyon belgesi yeni Türkiye’nin yolunun çözüm sürecinden dolayısıyla Kürt sorunundan geçtiğinin belgesi oldu. Tayyip Erdoğan bir kez daha klasik cumhurbaşkanlığını yapmayacağını ilan etti. “Her şey aynen devam edecek” dedi.Sanatçılara özel teşekkürErdoğan, kendisini bu toplantıda yalnız bırakmayan sanatçılara ayrıca teşekkür etti. Toplantıya katılan sanatçı ve ünlü isimler arasında Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit, Bülent Ersoy, Zerrin Özer, Şahan Gökbakar, Ece Erken, Alişan, Metin Arolat, Hande Yener, Mustafa Sandal, Kutsi, Berksan, İsmail YK, İzzet Yıldızhan, Hidayet Türkoğlu, Rıdvan Dilmen, Tanju Çolak, Şafak Sezer de vardı. Ayrıca spor dünyasından TFF Başkanı Yıldırım Demirören, efsane futbolcu Rıdvan Dilmen ve ünlü basketçi Hidayet Türkoğlu da konuklar arasındaydı.Dombra eşliğinde el eleBaşbakan Erdoğan eşi Emine Hanım’la el ele geldi. Sahnede katılımcıları selamladı, sahneden indiğinde de ön sırada oturan konuklarla tokalaştı. Bu sırada 30 Mart yerel seçimlerinde AK Parti’nin seçim şarkısı da olan ‘Dombra’ çaldı. Daha sonra saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı söylendi. Ardından sinevizyon gösterisine geçildi. Daha sonra da Dombra’yı da seslendiren Uğur Işılak’ın Başbakan için yazıp seslendirdiği ‘’Erdoğan’’ isimli parça çalındı. Başbakan da konuşmasına kendisi adına yazılıp bestelenen şarkı nedeniyle Uğur Işılak’a teşekkür ederek başladı.

Devamını Oku

Abdullah Gül parti mi kuracak?

9 Temmuz 2014

Cumhurbaşkanı Gül hakkında yapılan yorumlara bakınca insan hayret ediyor. 18 Nisan’da söylediği “Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset planım yok” cümlesi üzerinden siyaseti bıraktıranlar, şimdi ‘Millete hizmete devam edeceğim’ sözü üzerinden onu siyasete sokuyor. Hemen söyleyelim ikisi de doğru değil.Aynı isimler, üç ay geçmeden tam tersi yorumları yapıyorlar. Ortada büyük bir paradoks var. Abdullah Gül, siyaseti bıraktı mı, yeni dönemin başbakanı mı? Gül, aynı anda bu iki eylemi nasıl yapabiliyor? Ayrıca her altı ayda Abdullah Gül’e parti kurduruyorlar. Çıkan haberlere bakılırsa Gül’ün beş partisi oldu. Tamam da, bahsedilen partiler nerede?Amaç AK Parti’yi bölmekMeselenin aslı şu, yarım asra varan MSP, RP, on üç yıllık AK Parti pratiğine rağmen basın bu hareketi tanımıyor. Karar alma süreçleri, aktörler ve pratik üzerinden analiz yapamıyor. Temenniler, tahlillerin önüne geçiyor. Gül ile Erdoğan arasındaki ‘davadaşlığı’ konjonktürel bir ilişki olarak okuyanlar yanılıyorlar. Burada farklı bir hesabın olduğunu belirtmek lazım. AK Parti iktidar olduğu günden itibaren onu göndermek için her türlü yönteme başvuranlar şimdi partiyi içerden çatlatmak istiyorlar.Ellerinde ‘partiyi bölme’ aparatı kaldı. Esas maksat Gül sevgisi değil, Erdoğan nefreti. Erdoğan ve Gül’ün seçili cümlelerini alıp, bunun üzerinden bir ayrışma yaratılmaya çalışılıyor. Gül ile Erdoğan hangi konuda ayrı düşünüyorlar sorusunu sorduğunuzda ise tutarlı bir cevap veremiyorlar.Yorum farkı mı, siyaset farkı mı?Kürt sorununda çözümün startını Abdullah Gül verdi. AB süreci onun Dışişleri Bakanlığı döneminde rayına oturdu. Kalkınma politikalarına itirazını duymadık. Bu konularda Erdoğan ile Gül aynı politikaları savunuyorlar. Paralel yapı konusunda Gül, Erdoğan’dan daha şahin. Paralel yapı meselesinde MGK kararı ve Gül’ün imzası var. Yani söylendiği gibi Gül ile Erdoğan arasında bir siyaset farkı yok.Peki ne var? Üslup ve yorum farkı var. Ancak bu fark, siyaset farkı anlamına gelmiyor. Bu ayrışma üzerine hesap yapanların amacı Gül’ün siyasette bir alan açması veya sosyolojik bir talep değil, Erdoğan’ı zayıflatma stratejisine dayanıyor.Bütün bunlar ortadayken sürekli Gül’e parti kurduruyorlar. AK Parti içinden konuştuğum önemli bir isim ‘Abdullah Gül, siyasete girmek istiyorsa ona parti lazım. O parti AK Partidir. Siyaseti bırakıp ‘bir bilen ve akil insan’ olmak istiyorsa bunun yeri karşı mahalle değil’ demek suretiyle partinin meseleye bakışını ortaya koydu.Abdullah Gül: Bir bilen mi, bir bölen mi? Gül, ne yapacağına 1991’de siyasete girerken ne yaptıysa şimdi de öyle karar verecek. Dava arkadaşı olarak gördüğü insanlarla istişare edecek. En sonunda Tayyip Erdoğan’la birlikte nihai kararını verecek. Bu karar Erdoğan’a karşı verilmiş değil, ortak karar olacak.Ne karar vereceği kadar, ne zaman vereceği de konuşuluyor. Kurmay kadrodan aldığım bir bilgiyi paylaşayım. Henüz ortada kesinleşmiş bir durum yok. Tüm kritik kararlar 10 Ağustos’tan sonra belli olacak. Erdoğan’ın oyu % 55 olduğunda farklı, % 51 olduğunda farklı bir strateji devreye sokulacak. Tabi bir de muhalefetin durumu var. Muhalefetin alacağı oy, Erdoğan’ın kararını etkileyecek.Abdullah Gül’ün parti kurmayacağı veya başka bir partiye gitmeyeceği kesin. Ancak AK Partiye dönüp dönmeyeceği ise dün olduğu gibi bugün de belli değil. Buna Erdoğan’la birlikte karar verecekler. Hiçkimsenin şüphesi olmasın Gül bir bölen değil, bir bilen olacak.

Devamını Oku

‘Çatı’da matematik problemi mi var?

7 Temmuz 2014

CHP’liler ‘ne yaparsak yapalım eleştiriliyoruz’ şeklinde serzenişte bulunuyorlar. Kısmen haklılar. Gerçekten de CHP mevzusunu kişiselleştiren bazı isimler ne yapılırsa, yapılsın beğenmiyorlar. Bunları bir kenara bırakıyorum. Ancak ortada ciddi bir sorun var. CHP kendi içinden yükselen sesleri de dinlemiyor.Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçildiğinde anketlerde CHP’nin oyunu % 32-33 çıkıyordu. Anayasa referandumunda ‘hayır’ kampanyası Kılıçdaroğlu’na verilen avansın geri alınmasına yol açtı. Kılıçdaroğlu’nun hızla ‘Baykallaşması’ 2011 seçimlerinde CHP’nin oyunu % 25.9’a düşürdü.Çatı aday seçimi kazanmak istemiyor mu?Şimdi bir benzer durum Ekmeleddin İhsanoğlu özelinde yaşanıyor. İhsanoğlu’nun kampanya stratejisi sanki Ekmel Beyi seçtirmemek üzerine kurulu. Sürekli bahaneler üreten, şikayet eden, enerjisini içerde tüketen ve kendini rakibi üzerinden tanımlayan negatif bir dil var.Öncelikle kampanyanın dağınıklığına dikkat çekmek lazım. Sanırım bunda iki partili yapının etkisi var. Ekmel beyin konuşacağı en basit metin dahi iki parti arasında yaşanan trafik sonucu belirleniyor. Değil ki ciddi problemler. Bu gel-gitler süreci uzatıyor ve sorunlara yol açıyor.İhsanoğlu isminin açıklandığı 16 Haziran’dan oyu bugünkünden daha yüksekti. Böyle devam ederse muhtemelen 10 Ağustos’ta daha da düşecek. İhsanoğlu konuştukça hata yapıyor ve özellikle muhafazakar tabanda ona gösterilen sempati azalıyor.Çatı aday seçilebilmek için muhafazakarlardan oy alması lazım...Bir diğer sorun matematikte yaşanıyor. 2011 seçimlerinde CHP + MHP= % 38.9’du. 2014 yerel seçiminde bu oy % 43.2 oldu. CHP / MHP’nin adayını seçtirebilmesi için yerel seçim sonucuna göre yüzde yedilik bir oya ihtiyacı var.Çatı aday bu oyu nereden alacak? Tabiki muhafazakar kesimden. Yani AK Partililerin aklını çelmesi gerekiyor. Peki AK Parti tabanından oy alması için ne yapması gerekiyor. Bu kesime hitap etmesi ve bir farkındalık yaratması lazım. Erdoğan seçmenin İhsanoğlu’na oy vermesi için çok ciddi nedenler lazım.İhsanoğlu ne yaparsa yapsın birileri küsecek...İhsanoğlu muhafazakar bir dil kullansa CHP seçmeni küsecek. Sol/sosyal demokrat bir dil kullansa muhafazakar taban darılacak. Sonuçta İhsanoğlu nasıl bir dil kullanırsa kullansın, ne tür bir söylem benimserse benimsesin garanti küsecek bir kitle var.İhsanoğlu’nun İnönü’nün kabrini ziyareti, ‘ırkçı’ Türk Solu Dergisini eline alması, Gezi parkı ziyareti muhafazakar tabanda eleştirildi. Muhtemelen önümüzdeki günlerde bu defa muhafazakar tabana seslenecek, bu kez de sol kesim darılacak.Seçime otuz iki gün kaldı. Çatı adayın deklare ettiği takvim ve iş planı yok. İhsanoğlu’nun web sayfası aktif değil. Sadece twitter hesabı üzerinden kampanya yürümeyecek biliyorum ama zaman bitiyor.Miting yapmamak doğru mu?İhsanoğlu, Ramazan nedeniyle miting yapmayacağını dile getirdi. Tayyip Erdoğan mitinglerine ara vermeden devam ediyor. CHP/MHP tabanı oruç da, Erdoğancılar, Demirtaşcılar oruç değil mi? Miting yapmamak rakibin üstünlüğünü kabul etmek demek. Birkaç gün sonra Selahattin Demirtaş mitinglere başladığında İhsanoğlu miting yapmayan aday olarak tarihe geçecek.İhsanoğlu’nun Erdoğan’ı doğrudan hedef almaması doğru olmakla birlikte Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun sert eleştirileri bu tabandan umulan oy kaymasına engel oluyor. Sonuç olarak İhsanoğlu açısından varoluşsal sorunlar var. Gerekli tedbirler alınmazsa büyük bir mağlubiyetin kapıda olduğu görülüyor.CHP bu defa da kaybederse sadece seçimi değil, umudunu da kaybedeceğini unutmamak lazım.

Devamını Oku

Türkiye yarı başkanlık sistemine gidiyor

6 Temmuz 2014

Esenboğa’dan havalanan uçak Erzurum’a indiğinde bizi serin bir hava karşıladı. Anadolu’da yaz sıcakları yaşanırken Palandöken’in gölgesindeki şehre bahar henüz geliyor. Evliya Çelebi ‘On bir ay yirmi dokuz gün kaldım, yazın geldiğini görmedim’ diyerek çetin kışa vurgu yapmasına rağmen dün çok sıcak bir hava vardı. Kavurucu güneşe ve oruca rağmen tarihi İstasyon meydanı doluydu.Erzurum Türk siyasal hayatının sembol şehirlerinden biri. Bir anlamda Anadolu mayasını oluşturan ve ona karakter veren geleneği taşıyor. Dindar ve milliyetçi kimliğiyle bilinen şehir aynı zamanda Erdoğan’ın sert ifadelerle yüklendiği Gülen’in de memleketi.Samsun’dan sonra Erzurum’un seçilmesinin tarihi anlamı var. Atatürk, Kuvayı Milliye hareketini bu güzergah üzerinden örgütleyip ulusal bağımsızlık mücadelesini verirken Erdoğan’da benzer bir metafor kullanıyor.Erzurum’da görüştüğümüz Başbakan’ın kendinden emin bir tavrı vardı. Kampanya maratonunda, halkla konuşarak yeni dönemi dizayn edeceği anlaşılıyor. Erzurum’un milliyetçi asabiyesiyle Kürt sorunu ve çözüm sürecine, F.Gülen’in memleketi olması hasebiyle ise paralel yapıyla mücadeleye destek verdiği görüldü.Kurmay heyetten görüştüğüm bir isim ise ‘Başbakanın sonuca göre farklı bir senaryoyuyu devreye sokacağını’ belirtti. Erdoğan’ın Samsun ve Erzurum konuşmaları sistemin yarı başkanlık sistemine geçişin işaretlerini verdi. Miting alanında gözler Erdoğan’da olsa da akıllar partinin başına kim geleceğinde.Yeni Türkiye, yeni CumhurbaşkanıDoç. Dr. Ertan Aydın’ın dün Açıkgörüş’te söyledikleri yeni dönemim kodlarını göstermesi bakımından oldukça önemli. Aydın, baş danışmanlığının ötesinde iyi bir siyaset bilim hocası ve partinin strateji ekibinin değişmez üyelerinden. Aydın şunları söylüyor‘Erdoğan’ın iki yüzlü ve riyakar olmayan üslubu, cumhurbaşkanı olduğunda tüm kesimlerin hayranlığını kazanacağım motivasyonuyla hükümeti zora sokacak söylemlerden uzak tutacaktır. Bir yandan yeni Türkiye’nin oluşumu için kritik rol üstlenirken diğer yandan yürütmenin önünü açacak ve icraatları frenleyici rol üstlenmeyecektir.’AK Partiyi yakından takip etmeye çalışan bir akademisyen olarak Tayyip Erdoğan’ın, sadece cumhurbaşkanlığı mitingleri yapmadığını görüyorum. Aynı zamanda yeni dönemi dizayn ederken, halkı yarı başkanlık sistemine hazırlıyor.Tayyip Erdoğan strateji olarak İhsanoğlu’nu değil CHP ve MHP’yi muhatap alacağını gösterdi.

Devamını Oku

Erdoğan, Özal ve Demirel’in hatasına neden düşmez

5 Temmuz 2014

Bir önceki yazıda ‘AK Parti’nin sonu da ANAP gibi olacak. Özal’dan sonra Anavatan Partisi gibi Erdoğan’dan sonra AK Parti’de dağılacak’ soruları çerçevesinde kısa bir tarih turu yapmıştık.Bu tezlerin doğruluğuna yakından bakmakta fayda var. Erdoğan’ın koşullarıyla, Özal ve Demirel’in durumu ne kadar benziyor, hangi noktalarda ayrışıyor. Erdoğan’ın, kurmay kadrosundan önemli bir isim ‘Tayyip Bey, Özal tecrübesini çok iyi bilir ve onun hatalarına düşmeyecektir’ dedi.Özal ve Demirel köşke çıktığında halk desteğini kaybetmişti: Özal, 1989’da Cumhurbaşkanlığı köşküne çıktığında yerel seçimde oyu % 20’ye düşmüştü. Demirel ise Özal’ın vefatıyla köşke çıktı. 1991 seçimlerinde DYP’nin oyu % 27’di.Erdoğan’ın ise 2011 seçimlerinde % 49.8; son yerel seçimde % 45’lik bir halk desteği var. Tayyip Erdoğan, Özal ve Demirel’le mukayese edildiğinde siyasal ve toplumsal desteğinin devam ettiği görülüyor. Özal ve Demirel ise köşke çıktığında zaten partileri kan kaybediyordu.Özal’ın en büyük rakibi Demirel’di, Erdoğan’ın rakibi yok: Tersinden bir okumayla Özal’ı iktidara getiren 12 Eylül darbesi oldu. Darbeden sonra gelen siyasi yasaklar, Özal’a büyük alan açtı. Özal bu şansı iyi kullandı ve dokuz yıl partisini iktidarda tuttu. Demirel’in yasağının kalkmasıyla birlikte Özal için kaçınılmaz son geliyordu.Demirel, 1989 yerel seçimleriyle adım adım Özal’ı geriletmeye başladı. Köy köy, kasaba kasaba dolaşıp Özal’ı halka şikayet etti. Tayyip Erdoğan’ın ise siyasette onu Demirel gibi zorlayacak bir rakibi yok. Sahici bir muhaleftin olmaması Erdoğan’ın en büyük avantajı.Özal ve Demirel değişen sosyolojiyi okuyamadı: Özal iktidarının ilk döneminde devrim sayılacak düzenlemeler yaptı. Ancak Özal, reformların arkasını getiremedi. Özal yeni bir sosyoloji ve yeni bir Türkiye inşaa etmişti. Özal, ANAP’ı bu sosyolojinin partisi yapamadı. Parti önce hayallerini, sonra iktidarını kaybetti.Demirel’in DYP’si ise tarıma dayalı, kır’ın hakim olduğu konvansiyonel dönemin partisiydi. Aslında ilk işaret 1991 seçimlerinde verilmişti. Şartlar lehine olmasına rağmen bu seçimde istediği oyu alamamıştı. Demirel bunu göremedi veya görse dahi elinden fazla bir şey gelmiyordu. Demirel, köşke çıktığında partinin başına gelen Çiller ise sadece vitrin düzenlemesi olarak kaldı.Değişen dünya/bölge koşulları ANAP/DYP’yi tasfiye etti: Özal’ın köşke çıkmasıyla ANAP lidersiz kaldı. ABD’nin Irak’ı işgali, SSCB bloğunun dağılması, yükselen PKK şiddeti, artan sosyal huzursuzluk sadece ANAP’ı değil, tüm siyaseti fermente etti.Doksanların başındaki rejim tartışmaları siyaseti, toplumsal merkezden kopardı. ANAP’ın bunu tersine çevirmeye bir nebze şansı vardı. Çiller’le beraber DYP’de ‘oportünist, pragmatist, popülist’ bir ideolojinin egemen olması partinin erimesini hızlandırdı.Son dönemde özellikle dış şartlar AK Partinin aleyhine dönmüş gözükse de özellikle AB ve çözüm süreci ile Erdoğan’ın manevra kabiliyetiyle sorunların aşılacağı görülüyor.Özal, Demirel’in tapulu arazine gecekondu dikmişti : Seksenlerin ortasında yapılan en büyük tartışma Özal ile Demirel arasındaki tapulu arazi konusuydu. Demirel, Özal’ı kendisinin (AP) arazisine gecekondu yapmakla suçluyor, Özal ise bunları duymazlıktan geliyordu.Demirel’in sahiplik mücadelesi sonuç verdi ve seçmenlerinin önemli kısmını geri aldı. Ancak Erdoğan örneğinde bambaşka bir pratik yaşandı. Tayyip Erdoğan, merkez sağdan devir aldığı sosyolojiyi dönüştürdü ve yeni bir merkez inşaa etti.Son tahlilde aktörler, şartlar, siyasetin sosyolojisi ve her şeyden önemlisi zamanın ruhu farklı... Erdoğan’ın partisinin sonu, Özal ve Demirel gibi olacak iddiası, on iki yılda dile getirilen diğer tezler gibi tarih ve reel politik karşısında bir kez daha yanılacak...

Devamını Oku