Bir önceki yazıda ‘AK Parti’nin sonu da ANAP gibi olacak. Özal’dan sonra Anavatan Partisi gibi Erdoğan’dan sonra AK Parti’de dağılacak’ soruları çerçevesinde kısa bir tarih turu yapmıştık.
Bu tezlerin doğruluğuna yakından bakmakta fayda var. Erdoğan’ın koşullarıyla, Özal ve Demirel’in durumu ne kadar benziyor, hangi noktalarda ayrışıyor. Erdoğan’ın, kurmay kadrosundan önemli bir isim ‘Tayyip Bey, Özal tecrübesini çok iyi bilir ve onun hatalarına düşmeyecektir’ dedi.
Özal ve Demirel köşke çıktığında halk desteğini kaybetmişti: Özal, 1989’da Cumhurbaşkanlığı köşküne çıktığında yerel seçimde oyu % 20’ye düşmüştü. Demirel ise Özal’ın vefatıyla köşke çıktı. 1991 seçimlerinde DYP’nin oyu % 27’di.
Erdoğan’ın ise 2011 seçimlerinde % 49.8; son yerel seçimde % 45’lik bir halk desteği var. Tayyip Erdoğan, Özal ve Demirel’le mukayese edildiğinde siyasal ve toplumsal desteğinin devam ettiği görülüyor. Özal ve Demirel ise köşke çıktığında zaten partileri kan kaybediyordu.
Özal’ın en büyük rakibi Demirel’di, Erdoğan’ın rakibi yok: Tersinden bir okumayla Özal’ı iktidara getiren 12 Eylül darbesi oldu. Darbeden sonra gelen siyasi yasaklar, Özal’a büyük alan açtı. Özal bu şansı iyi kullandı ve dokuz yıl partisini iktidarda tuttu. Demirel’in yasağının kalkmasıyla birlikte Özal için kaçınılmaz son geliyordu.
Demirel, 1989 yerel seçimleriyle adım adım Özal’ı geriletmeye başladı. Köy köy, kasaba kasaba dolaşıp Özal’ı halka şikayet etti. Tayyip Erdoğan’ın ise siyasette onu Demirel gibi zorlayacak bir rakibi yok. Sahici bir muhaleftin olmaması Erdoğan’ın en büyük avantajı.
Özal ve Demirel değişen sosyolojiyi okuyamadı: Özal iktidarının ilk döneminde devrim sayılacak düzenlemeler yaptı. Ancak Özal, reformların arkasını getiremedi. Özal yeni bir sosyoloji ve yeni bir Türkiye inşaa etmişti. Özal, ANAP’ı bu sosyolojinin partisi yapamadı. Parti önce hayallerini, sonra iktidarını kaybetti.
Demirel’in DYP’si ise tarıma dayalı, kır’ın hakim olduğu konvansiyonel dönemin partisiydi. Aslında ilk işaret 1991 seçimlerinde verilmişti. Şartlar lehine olmasına rağmen bu seçimde istediği oyu alamamıştı. Demirel bunu göremedi veya görse dahi elinden fazla bir şey gelmiyordu. Demirel, köşke çıktığında partinin başına gelen Çiller ise sadece vitrin düzenlemesi olarak kaldı.
Değişen dünya/bölge koşulları ANAP/DYP’yi tasfiye etti: Özal’ın köşke çıkmasıyla ANAP lidersiz kaldı. ABD’nin Irak’ı işgali, SSCB bloğunun dağılması, yükselen PKK şiddeti, artan sosyal huzursuzluk sadece ANAP’ı değil, tüm siyaseti fermente etti.
Doksanların başındaki rejim tartışmaları siyaseti, toplumsal merkezden kopardı. ANAP’ın bunu tersine çevirmeye bir nebze şansı vardı. Çiller’le beraber DYP’de ‘oportünist, pragmatist, popülist’ bir ideolojinin egemen olması partinin erimesini hızlandırdı.
Son dönemde özellikle dış şartlar AK Partinin aleyhine dönmüş gözükse de özellikle AB ve çözüm süreci ile Erdoğan’ın manevra kabiliyetiyle sorunların aşılacağı görülüyor.
Özal, Demirel’in tapulu arazine gecekondu dikmişti : Seksenlerin ortasında yapılan en büyük tartışma Özal ile Demirel arasındaki tapulu arazi konusuydu. Demirel, Özal’ı kendisinin (AP) arazisine gecekondu yapmakla suçluyor, Özal ise bunları duymazlıktan geliyordu.
Demirel’in sahiplik mücadelesi sonuç verdi ve seçmenlerinin önemli kısmını geri aldı. Ancak Erdoğan örneğinde bambaşka bir pratik yaşandı. Tayyip Erdoğan, merkez sağdan devir aldığı sosyolojiyi dönüştürdü ve yeni bir merkez inşaa etti.
Son tahlilde aktörler, şartlar, siyasetin sosyolojisi ve her şeyden önemlisi zamanın ruhu farklı... Erdoğan’ın partisinin sonu, Özal ve Demirel gibi olacak iddiası, on iki yılda dile getirilen diğer tezler gibi tarih ve reel politik karşısında bir kez daha yanılacak...