Son günlerde yaşananlar Kandil’in yeni bir okuma yapması gerektiğini ortaya koyuyor. KCK’nin insanları sokağa daveti kendilerinin dahi öngörmediği bir öfke patlamasına yol açtı. Ülke şiddet teslim oldu. Çözüm süreciyle kısmen değişen KCK algısı, bir anda tersyüz edildi. Peki Kandil nerede hata yapıyor?
Ret okuması üzerine çözüm stratejisi kurulur mu: Kandil’in en büyük hatası ‘ret ve inkar’ döneminin politik okumasıyla çözümün stratejisini kurmaya çalışmasında yatıyor. Bu bir anlamda AK Partinin yaşadığı ‘inşaa krizine’ benziyor. Kandil’in zihninde dondurulmuş eski bir resmi var. Öcalan’ın savunmalarında dile getirdiği, en son Hatip Dicle’nin altını çizdiği ‘...Devlet değişti PKK de detezini pratikleştirmekte zorlanıyor.
Yalıtık/üstenci dil ve demokratik siyaset krizi: Kandil’in problemlerinden bir diğeri de ‘silahın konforundan’ vazgeçmemesi. Yerel seçim sonrası yazdığım analizde şunu söylemiştim. ‘Delil Karakoçan’ın yazısı ciddi bir özeleştiri içeriyor. ‘Değişim Kürtlerin de önemli sorunudur. Kürtler, gerilla mücadelesini benimsemiş. Ancak yeni paradigma sonrası demokratik siyasal mücadeleyi tam anlamıyla içselleştirememiştir. Kürt siyasal elitinin geniş toplumsal kesimlerle buluşamaması, giderek yalıtık üstenci bir karaktere bürünmüş olmasından kaynaklanmıştır.’
Sekter siyaset ve Ortodoks dil: Kürt siyasi hareketi, demokratik standartların yükseltilmesini ve Kürtlerin haklarını mı sahiplenmeli yoksa onlar üzerinde tahakküm mü kurmalı? Bu soruları uzatmak mümkün. Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında kullandığı kuşatıcı pozitif dili, Kandil’in son hamlesiyle negatif bir algıyla yer değiştirdi. HDP’nin ana muhalefet olma rolünü, marjinal bir eylemle boşa çıkardı.
Şiddet kazandırır mı: Kandil, çözüm sürecine uygun bir dil kullanmak yerine yanlış bir politik okumayla ‘çatışmacı negatif’ bir dil kullanıyor. Otuz yıllık hikayede ‘şiddet-müzakere-iyileşme’ denklemi yeni süreçte yerini ‘müzakere-iyileşme-müzakere’ pratiğine bıraktı. Ancak Kandil eski alışkanlıklarından ve korkularından kurtulamıyor.
‘Zor’un rolü’ kimin için: Çayan’ın kavramsallaştırdığı, Öcalan’ın çözümlemesini yaptığı ‘Suni Denge ve Zorun rolü’ terimi için sosyo-politik koşullar değişmiş ve kavram işlevselliğini kaybetmiş olmasına rağmen KCK kullanmakta ısrar ediyor.
Öcalan, ‘zorun rolünü’, PKK’nın aktörlüğü ve güç karşısında denge için kullanmıştı. Kandil ise günümüzde bunu yanlış yorumlayarak, politik bir kaldıraç olarak kullanıyor.
Örgütsel öncelik mi, Kürtlerin önceliği mi: Doksanlı yıllarda devletin yaptığı zulmün şimdi KCK tarafından yapılması tarihsel bir paradoks oluşturuyor. KCK bu yöntemle taktik alan kazanabilir, ‘mezarlık sessizliği’ sağlayabilir ama son tahlilde ‘silah’ ortadan kalktığında halkı kaybeder. Eski devletin yanlışına şimdi KCK düşüyor ve ‘halkın desteğini’ sorgulatıyor!
Kandil, ‘yozlaşma, çürüme ve değerlerin tahribiyle’ mücadele yerine tarihinde görülmemiş biçimde ‘yağmacılığı’ teşvik ediyor.
Öcalan’ı işlevsizleştirme: Öcalan’ın 21 Mart 2013 mesajı çok net olmasına rağmen Kandil, Öcalan’ın elini güçlendirmek yerine onu müzakere masasında zorda bırakıyor. Devletle, Öcalan arasında sağlanan güven ilişkisini zehirleyip, Öcalan’ın ‘özgül ağırlığını’ azaltıyor. Bu bağlamda yakın zamanda Öcalan’ın KCK yönetimini yeniden yapılandırması gündeme gelirse sürpriz olmayacaktır.
KCK çözüm istiyor mu: Bütün bu çözümlemelerden sonra akıllara bir soru geliyor. Kandil, gerçekten çözümü istiyor mu? Kandil özünde çözümü istese de söz ve pratiklerinde bu yok.
KCK, yanlış bir Öcalan okuması ve eksik bir Ortadoğu yorumuyla çözümün değil, sorunun tarafında yer alıyor. Kandil, her savaş, barışmak için yapılır evrensel prensibini unutuyor.
Bir sonraki yazıda Ankara’nın durumunu analiz edeceğim...