Twigy markasının sahibi Sinan Öncel, iş ortaklığı yaptığı dünyanın en çok kazanan modeli Gisele Bündchen’i önümüzdeki hafta Türkiye’ye getiriyor. Bündchen, Brezilyalı Grendene firmasının markası Ipanema için yaptığı son koleksiyonu Çarşamba günü İstanbul’da tanıtacak. Öncel, “Ipanema satışlarımızda Gisele ile birlikte yüzde 80’lik artış bekliyoruz. Ürün de çok kaliteli. Kullananlar çok memnun” dedi. 2010 yılı satışlarının 2 milyon 300 bini bulduğunu kaydeden Öncel, bu yıl 3 milyon adede ulaşacaklarını söyledi.Terteks’in kurucusu, Twigy markasının sahibi Sinan Öncel, iş ortaklığı yaptığı dünyanın en çok kazanan modeli Gisele Bündchen’i önümüzdeki hafta Türkiye’ye getiriyor. Gisele Bündchen, Brezilyalı Grendene firmasının markası Ipanema için yaptığı son koleksiyonu Çarşamba günü İstanbul’da tanıtacak. Daha önceki yıllarda firmanın Madrid ve Paris gibi merkezlerde yaptığı lansmanın İstanbul’da yapılması İstanbul’un tanıtımı için de önemli. Grendene firması dünyanın en büyük plaj terliği üreticisi. Dünyada 150 milyon terlik satan Grendene firmasıyla yaptığı işbirliğiyle 5 yıldır Ipanema markalı ürünleri Türkiye’ye getiren Sinan Öncel, markanın iş ortağı Gisele Bündchen’in Türkiye’ye gelmesiyle satışlarının patlayacağına emin.Terteks şemsiyesi altında farklı markalarda terliklerin de temsilcisisiniz. Önümüzdeki hafta markanın iş ortağı top model Gisele Bündchen Türkiye’ye geliyor. Ipanema dünyanın farklı coğrafyalarında satılıyor. Neden Türkiye? Grendene Türkiye’de de çok sattığı için mi koleksiyonunu burada tanıtmayı tercih etti?Biz 5 yıldır getiriyoruz bu markayı. Uzun zamandır birlikte çalışıyoruz. 5 yıl önce Gisele Bündchen markalı ürünleri satmaya başladık. O yıllarda Gisele’i de çok tanıyan yoktu Türkiye’de. Gisele Bündchen marka için çok doğru bir isim. Satışları hep yükseldi. Ne kadar yükseldi?5 yıldır her yıl yüzde 50-60 arttı satışlarımız. Türkiye’de çok mu satıyor diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda?Şu anda 80 ülkede satılıyor Ipanema markalı terlikler. Hepsini bilemiyorum ama Türkiye’nin iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. 2011 koleksiyonunu Türkiye’de tanıtma kararı verilmesi satışlara mı bağlı?Daha önceki yıllarda Madrid’te 2 kez, Paris ve Roma’da birer kez lansmanlar yapıldı. 2011 koleksiyonu için İstanbul seçildi. Biz bunu çok istedik, onlar da istediler. İstanbul’un da reklamı olacak. Shopping Fest tarihine denk gelmesi de güzel oldu. İstanbul sinerji anlamında sürekli yükseliyor. Bu gibi etkinlikler de sinerjiyi yükseltiyor. Müşterilerin % 60’ı kadınMarkanın iş ortağı Gisele Bündchen de ilk kez Türkiye’ye geliyor değil mi?Evet. 5 yıldır lansman için gelinen 4’üncü ülke olduğumuza göre hem satışlarda iyiyiz hem de bu moda anlamında da bizi önemsediklerini gösteriyor diyebiliriz. Sadece satış yetmiyor biliyorsunuz, pazarlama anlamında da doğru politikalarla ilerlemeniz gerekiyor. 4 yıldan beri bu işi kovalıyorduk. Sonunda 5-6 ay önce kendisi bize İstanbul’a geleceğinin bilgisini geçti. Kendi web sitesinden de 2 ay önce duyurdu. Biz Grendene firmasının 13 yıldır Türkiye mümessiliyiz. O sebeple onların Gisele ile anlaşması, bizim de imaj haklarını kullanma şansımızı doğurdu. Gisele adıyla etkinlik yapma noktasına geldik, bu da güzel. Terliklerin müşterileri de genelde kadınlardır diye düşünüyorum...Terliklerin yüzde 60’ını kadınlar alıyor. Yüzde 40 erkek ve çocuk. Parmak arası terliklerin hayatımıza girmesi terlik satışlarını ne kadar artırdı?Parmak arası çok artırdı. Çok kullanışlı olduğu için artış yaşandı ama rakam vermek zor. Kadın, erkek, çocuk herkes giyiyor. Ama bu yeni bir şey değil... Eskidi mi?Parmak arası terlik tarihi aslında. Geçmişte hatta tarih öncesinde bile parmak arası terlik var. Binlerce yıldır sıcak coğrafyalarda kullanılan bir ürün. Günümüze uyarlandı. Bu arada Ipanema’nın iki koleksiyonu var. Biri Ipanema koleksiyonu, diğeri Gisele’in koleksiyonu.Markanın dikkat çeken yönü çevreci olması. Her yıl Grendene Ipanema’nın satışlarından elde ettiği gelirden bir fon ayırıyor. Hep çevreci. 2007’de Amazon nehrinin temizlenmesine fon ayrıldı, 2008’de G2B su projesi kuraklığa ve küresel ısınmaya dikkat çekti. Bu kampanyada SOS Mata Atlantica örgütüyle çalışıldı. Eskiden Mata Atlantica İspanya, Fransa ve Portekiz büyüklüğünde bir alanmış. Son dönemde Portekiz kadar kalmış. 2009’da Amazonlar’da bir küçük orman oluşturuldu, yeşil ormanlar adıyla yürütüldü kampanya. Geçen yılki kampanya ise renkli denizler idi. Bu son kampanyada da Atlantik’teki deniz kaplumbağlarının barınaklarının yenilenmesi hedeflendi. Bu yıl da küresel ısınma odaklı bir çalışma yapılıyor. 2011’de ISA’ya (Sosyal Çevre Bilimleri Enstitüsü) fon aktarılacak. Bir terlik alırken insanlar ne kadar çevreci bir bilinçle hareket ederler?İlk bu kampanyalar yapıldığında Türkiye’de kimse Gisele’i tanımıyordu. 5 yıl önce bilinmiyordu. Bu açıdan baktığımızda marka için zorluklar vardı. Gisele markanın sözcülüğünü alıp, çevre odaklı projeleri paylaştıkça marka bilinirliği arttı. Bu sene iki kıta arasında iki koleksiyon yapıldı. İstanbul’da tanıtımın yapılması bu açıdan da anlamlı...Evet... İki kıtayı buluşturan adreste olacak. Türkiye ve İstanbul’un ismini duyurma anlamında yararlı olacağı kesin. Tüm dünya eko sistemine katkı sağlayan bir firma Grendene... Gisele de aynı zamanda BM Çevre İyi Niyet elçisi. Çevre örgütü gibi çalışıyor aynı zamanda. Türkiye’de çevre odaklı bir mesajı olabilir mi? Bizim çevre karnemiz de pek parlak değil...Bizim bu konuda bir bilgimiz yok. 1.000 noktada satılıyorTwigy ve diğer markalarınız kaç noktada satılıyor? Kaç mağazanız var?1.000 nokta civarında satışımız var. 18 mağazamız var. Zincir mağazalarda varız. Internet kanalıyla da satılıyor terlikleriniz... Nasıl satışlar?Çok iyi. Ayrıca Gisele’in tanıtımından sonra alışveriş sitesi Markofoni ve Markafoni’nin diğer sitesi Zizigo 3 milyon kayıtlı abonesini Gisele’in ürünlerini almaya davet edecek. Biz e-ticaret kanallarını çok kullanıyoruz. Farklı sitelerde çok iyi ürün satıyoruz. Ürünümüz internet satışına da çok uygun. Geçen yıla nazaran iki katına çıkacak bu yıl internet kanalıyla satışlarımız. Ipanema satışlarınız ne kadar artar bu tanıtımla?Ipanema satışlarımızda Gisele ile birlikte yüzde 80’lik artış bekliyoruz. Ürün de çok kaliteli. Kullananlar çok memnun. Deforme olmuyor, sağlam, taşta, suda her yerde rahat kullanıyorsunuz. Ne kadardı satışlarınız geçen yıl?2010 yılı satışları 2 milyon 300 bini bulmuştu. Bu yıl sanırım 3 milyon adeti buluruz. Ipanema ise geçen yıl 300 bin civarındaydı. Sizin ürünler çok da taklit ediliyor...Markalı ürün markasız ürün çok karışık bir yerdeyiz. Bizim ürünlerin birebir taklidi yapılıyor. Davalar çok uzun sürüyor. Biz sürekli yeni ürünler yaparak koleksiyonu yeniliyoruz. Taklit ürünü ne yazık ki marka mağazalar alıp satıyor. Büyük zincir mağazaların taklit ürünleri alması en büyük sorunumuz. Biz ticaret hayatına 100 kilometre koşusu olarak bakmıyoruz, bir maraton bu, uzun soluklu bir koşu, bu yüzden de ilişkileri sağlam kurmak lazım. Hiç kaprisli değil, özel bir talebi de olmadıSiz 5 yıldır Gisele Bündchen’i tanıyorsunuz... Birçok erkek sizin yerinizde olmak isterdi. Dünyanın en güzel kadınlarından biri olarak gösteriliyor. Nasıl biri?Çok rahat. Hiç kaprisli değil. İnanın çok sade biri. Hiçbir isteği olmadı buraya gelirken. Yalnızca basın toplantısında giyeceği kıyafeti biz organize ettik. Yabancı markalardan da koyduk, Arzu Kaprol ve Dilek Hanif’ten de elbise koyduk. Hangisini seçecek, beğenecek biz de bilmiyoruz. 2 gece kalacak burada. Brezilya medyasında ilk haberlerden biri olacak. Amerika, Avrupa basınında yer bulacak. İki koleksiyon, Avrupa ve Asya’nın buluştuğu adreste tanıtılacak. Çok iyi bir organizasyon olacak diye düşünüyorum. ‘Terlik Adamlar’ Shopping Fest için müzisyen olup sokaklarda çalacakSiz yıllardır farklı reklam kampanyaları yaparsınız. Boğaz’da Twigy ilanlı tekne gezdirmek, Terlik Adamlar gibi. Bu kez İstanbul’u kuşattınız. İlk kez bu kadar kapsamlı bir reklam kampanyası düzenliyorsunuz. Satışlarda ne kadarlık bir artış bekliyorsunuz?Bizim pazarlama maceramız senin de takip ettiğin gibi farklı. Ben sürekli sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin konuşmacısı oluyorum bu konuda. Çok önemli bir Çinli bilge var. Sun Tzu... Savaş teorisyeni. Bundan bin yıl önce yaşamış. O diyor ki, ‘doğadaki şartlar suyun akışında sürekli değişkenlik gösterir, siz yapacağınız hamlelerde bu değişikliklere göre sürekli değişik teknikler kullanmalısınız’ Günümüzün modern işletmeciliğiyle ilgili de taktikleri var. Tüm harp okullarında savaş teorileri ve taktikleri okutuluyor. Ben Sun Tzu’nun teorilerini önemsiyorum. Herkesin gittiği yoldan gitmemelisiniz. Ve şartlar değiştikçe siz de değişmelisiniz. Örneğin bizim Terlik Adamlar Shopping Fest kapsamında değişti...Onlara ne oldu?Hafta sonu Shopping Fest kapsamında bizim terlik adamlar müzisyen grubu oldu, AVM’ler ve sokaklarda çalacaklar. Terlik Adamlar’ı alışveriş yapanlara güzel saatler yaşatacak. Bu kez müzisyen arkadaşlara giydirdik Terlik Adamları. Bu son etkinliğimiz için Gisele Bündchen’in Türkiye’ye gelişini duyurmak için direklerdeki mecrayı çok yoğun kullandık. 15 gün boyunca duracak o ilanlar. Sonuçta basın ve özel davetliler için bir etkinlik düzenledik. Bu arada özel davetlilerin yüzde 95’i kadın. Kadın yöneticiler, akademisyenler, cemiyet hayatından isimler olacak. Yabancı basın da izleyecek.
2009’da durgunluğa giren su sektörünün 2010’da büyüdüğünü belirten Danone Hayat Genel Müdürü Yeşim Güra, bu süreçte hem cirolarını hem ihracatlarını arttırdıklarını söyledi. İhracatın cirolarında yüzde 10 pay aldığını ve geçen yıl ihracatta yüzde 20 artış yakaladıklarını kaydeden Güra, “Danimarka, Almanya ve İngiltere’de Hayat Su bulabiliyorsunuz. Afganistan’a geçen sene Amerikan ordusuna Hayat Su verdik. Ortadoğu’da büyüyeceğiz yakın zamanda. Bu bölge için ihracat üssü olmak istiyoruz” dedi.Yeşim Güra, Danone Hayat Genel Müdürü. 2004 yılında P&G’den Hayat Su’ya geçti. 2008’den bu yana da Hayat Su’da Genel Müdürlük yapıyor. Danone tüm dünyada kadın çalışan sayısı ve kadın yöneticileriyle örnek bir şirket. Yeşim Güra ile konuşurken de konu ‘kadın ve kariyer’e geliyor, Danone’nin kadın çalışanlar için bir kota uygulaması yok ama kadınların önünü açmak için benimsediği destekleyici programlar var. Sohbetimizde hem su sektörünü hem de çalışma hayatındaki kadınları konuştuk. Süt ve süt ürünleri üzerine bir sohbet yaptığımda Türkiye ile diğer ülkeleri karşılaştırıyoruz, sınıfta kalıyoruz. Kırmızı et için de aynı şey geçerli. Temizlik ürünlerinin kullanımı, diş macunu tüketimi için de. Her konuda sınıfta kalan Türkiye acaba suyu yeterli tüketiyor mu?Ne yazık ki hayır. Türkiye’de ortalama tüketim kişi başına günde 1 litre. Kadınlarda 2, erkeklerde 2.5 litre tüketilmesi gerekiyor. Biz galiba su yerine çay tüketiyoruz!Suyun yerini tutan bir şey yok, bunu biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü sıvı alımı diyor. Bizim Sağlık Bakanlığı en az 8 bardak su diyor. Su da kalori yok, kafein yok, diğer sıvılarla karşılaştırmamak lazım. Suyun sıcaklığı değişmiyorHer su da aynı değil. Artık suyun içindeki minerallere, ph oranına da bakılıyor. Ama diğer belirleyici olan fiyat... Bu konuda ne durumdayız?Suyun içeriği çok önemli. Şişelenmiş suyu tercih etme noktasındayız. Suyun ambalajlı şekli içeriği kadar hijyenik koşullarda üretimi ve sunulması da önemli. Türkiye’de düzenlemeler AB’nin kopyası. Ruhsatlandırma çok yerinde yapılıyor. Peki denetimler?Denetimler yapılıyor ama firma sayısı çok. Denetimlerde sorun olabiliyor. Ruhsatı aldıktan sonra bazı firmaların güvenilirliği sorgulanabilir. Damacana kanalında 250 firma var. Damacana da yerel firmalar da çok. Şişelenmiş kanalda 150 marka var. Hayat Su sektörde ne durumda?Biz süpermarketlerde lideriz. Şişelenmiş alanda 3’üncü, damacana da 2’nciyiz. Bir de su olmayan ama içeriğini okumazsanız su diye içilenler var...İşlenmiş su... İşlenmiş su mu doğal su mu? Bu tercih. Türk tüketicisi doğal suları tercih ediyor. Mineral yapısına bakılıyor. Ph oranının 7’den yüksek olması tercih ediliyor. Söz ettiğiniz işlenmiş suların tüketimi düşük.Hayat Su’yu farklılaştıran özelliği nedir? Suda farklılık yakalamak zor mu?Hayat Su 27 yıllık bir marka. İlk çıkışı Adana Şeker Pınarı kaynağından. O dönemlerde Sabancı Ailesi’nindi. Bu kaynak çok önemli, yakınında tarımsal aktivite, hayvan yetiştirme gibi su kaynağını etkileyebilecek hiçbir şey yok. Çok tepelerde, koruma alanında. Üretimimiz için çok önemli bir kaynak, ihracatta da bizi besliyor. Başka kaynaklarınız da var.Evet. İkinci kaynak Hendek’te. İstanbul ve çevresi için Hendek’teki kaynak kullanılıyor. İzmir’de de Şaşal var, diğeri de yine Toroslar’da bir kaynak bulduk. Bu kaynaklar çok değerli. Suyun sıcaklığı yaz, kış 8 derece. Mineral yapıları, sıcaklığı değişmiyor, çok korumalı kaynaklar. Bolu’da da Akmina kaynağımız var. Su satmanın nesi zor?Suda inovasyon yaratmak önemli. İnsanlar daha çok su içmeli. Bunun için değişik şekillerde özendirmek lazım. Su yerine başka içeceklere kayılmamalı. Biz çocuklara eğildik. Disney karakterli sular çıkardık. Kapakları, ambalajları farklı.Damacanalar neredeyse her evde kullanılıyor. Musluk suları ne içilecek gibi ne de yemeklerde kullanılabilecek gibi. Damacanalar ne kadar sağlıklı?Damacanalar dönüşümlü ambalaj. Yıkansa da dezenfekte edilse de bunu bilmeliyiz. Biz kendimiz çok dikkatliyiz. Ayrıca tüketiciyi de bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Su-Der olarak da tüketicilere ulaşıyoruz. Biz Hayat Su olarak damacanalara boyunluk takıyoruz. Bu boyunluklarda bilgilendirme çalışmalarımız oluyor. Herkes evine aldığı damacanalara dikkat etmeli. Damacanaların üzerinde firma adı olmalı, kabartması olması gerekiyor. Temiz görünecek ayrıca da kapağına dikkat etmeli, emniyet bandı olmayan damacanaları almamak lazım. Damacanaların kullanılma süreleri var değil mi?Suyun süresi uzundur. 18 ay gibi. 30 dönüşten sonra ömrünü bitiriyor. Kriz damacanaları vurduKaç ülkede böyle damacanalar bu kadar yaygın kullanılıyor?Meksika, Endonezya, Arjantin, Türkiye en büyük 4 pazar. İran’da başlıyor yakında, Suudi Arabistan’da ve Almanya’da var. Almanlar daha çok ofiste kullanıyor. Danone yalnızca Türkiye’de değil dünyada da su sektöründe önemli bir oyuncu değil mi?Türkiye’deki su pazarı 9 milyar litre. Damacana 6 milyar litre. Endonezya’daki Danone Su Grubu’nun iş hacmi 6.5 milyar litre. Danone farklı ülkelerde su sektöründe yer alıyor. Hayat Su Irak’ta neredeyse her yerdeydi. İhracat da yapıyorsunuz...Irak’ta vardık. Yeni bir yasa çıktı orada. Vergilendirmede değişiklik oldu, ithalat yapılamaz hale geldi. Ciromuzun yüzde 10’a yakını ihracat. Geçen yıl yüzde 20 büyüdü ihracatımız. Danimarka, Almanya ve İngiltere’de de Hayat Su bulabiliyorsunuz. Afganistan’a geçen yıl Amerikan ordusuna Hayat Su verdik. Ortadoğu’da büyüyeceğiz yakın zamanda. Bu bölge için ihracat üssü olmak istiyoruz. 2008 krizinden etkilendiniz mi?2009’da etkilendik. Tüketiciler damacana kullanımını azalttı. Yemeğe musluktan su kullandılar. Ucuz büyük boy pet şişelere yöneldiler. Bazı markalar ucuza büyük boy pet şişe üretti. 2009’da fiyatlar geri geldi. Ciroda büyümedik. Küçülmedik, yerimizde saydık. 2010’da sektör büyüdü. Biz ciroda yüzde 20 büyüdük. Satış, dağıtımda atılım yaptık.BU ŞİRKETTE HERKESİN MENTORU VAR“İki oğluma zaman ayırıyorum. Çocuklar terapi gibi... Tenis oynamayı severdim ama bir sorun yaşadım, şimdi daha yumuşak sporları yapabiliyorum” diyen Yeşim Güra, şirketteki bir sisteme de değindi: “Mentorluk sistemini başlattık. Benim de mentorum var, Fransa’da. Ben ondan yararlanıyorum, benden yararlanan biri de var. Tüm yöneticiler iki alt kademesindekilere mentorluk yapıyor. İnsanlar kendini dinleyen birinin olmasından pozitif enerji alıyor.”İklim değişikliği pet şişenin hammadde fiyatlarını artırıyorSu satmanın nesi zor?Fiyat. Taşıması pahalı, dağıtım sistemine ihtiyaç var, aynı yerlere giden çok marka var. 200 firmayla yalnızca fiyatla rekabet de edemezsiniz. Her yerde aynı anda aynı verimliliğe ulaşmak zor. Ciroda düşük bir ürün. Bir bayinin bir kamyonu hareket ettirirken bunu iyi düşünerek yapması lazım. Türkiye’de bu akaryakıt fiyatlarıyla dağıtım her geçen gün daha maliyetli hale geliyor.Bu her sektör için çok önemli bir nokta. Başka etkenler neler?Çin’de ve dünyada pamuk mahsulünde düşüş var. İklim değişiklikleri ve sel felaketleri çok etkiledi. Alternatif tekstile kayıldı. Bizim hammadde ile o hammadde rekabet halinde. Maliyet kalemleri arttı. Pet şişe hammaddesi mi?Evet. Pet şişe yapımında kullanılan hammaddenin dünyada fiyatı arttı. Rezin... Su fiyatları değişmiyor ama maliyetler artıyor. İklim değişiklikleri tüm sistemi etkiliyor. Kadınlara hitap eden bir kampanya başlattınız...Genelde eve alınan suyun markasına kadınlar karar veriyor. Bu kampanya yalnızca Türkiye’de yapılmıyor, Danone bunu yurtdışında da yaptı. Kadınlar seçimi yapıyor, biz bu yüzden kadınlara yöneldik. Vücudu temizlemenin en iyi yolu su içmek. Yeni silüet hazırladık. Zayıflama değil, hafif hissetme, su arınmadır aynı zamanda, diyoruz. ‘Her gün yeni bir hayat’ diyoruz. Su hayattır çünkü. Arzum Onan kampanya yüzümüz. Bu kampanya Meksika ve Brezilya’da çok başarılı oldu. Meksika’da yüzde 40 pazar payı artırdık.
Dünyada her yıl bir milyon kişi, Türkiye’de ise 6 bin kişi kolon kanserine yakalanıyor. Kolon kanseri dünyada en sık görülen 3’üncü kanser türü. Türkiye’de ilk kez kolon kanseri üzerine bir araştırma yapıldı. Kolon Türk Araştırması’nın koordinatörlerinden İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Faruk Aykan’la sohbet ettik.* Türkiye’de bugüne kadar bu alanda kayıtlı bilgi bulmak mümkün değil miydi? Kolon Türk çalışmasıyla tam olarak ne yapıldı? Türkiye’de istatistik bilgiler pek yok. Yeni yeni kayıtlar tutulmaya başlandı. Kolon Türk çalışması Ekim 2008- Ekim 2009 yılları arasında Türkiye’de 7 bölgede 21 merkezde yapılan bir kayıt çalışması. Bu çalışmalar medikal onkoloji merkezlerinde yapıldı. Toplam 1000 hastayla gerçekleştirildi. Merkezlere gelen tüm kalın bağırsak hastalarının dökümleri yapıldı. Çalışmayı Prof. Gökhan Demir ve Prof. Riyam Dişçi’yle birlikte yaptık. * Bazı kanser türleri daha çok kadınlarda, bazıları da erkeklerde görülüyor. Kolon kanserinde durum nedir? Türkiye’de kolon kanseri erkeklerde daha fazla görülüyor. Yüzde 60’a yüzde 40 gibi. Kalın bağırsak kanseri iki bölüme ayrılır, birinci bölüm kolon, ikinci bölüm kısa olan rektum. Dünyada kolon kısmı kadınlarda, rektum erkeklerde fazladır. Bizim çalışmamızda her iki tür de erkeklerde daha sık görüldü. * Akciğer kanserinin bir numaralı nedeni sigara. Ya kolon kanserinde? Kolon kanserinin de sigarayla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de kolon kanserinin erkeklerde daha çok görülmesinin nedeni de sigara olabilir. Çünkü bizim ülkemizde erkekler daha çok sigara içiyor. * Erken tanı oranları nasıl?Maalesef düşük. Ortalama belirtiler çıktıktan sonra hekime başvurma süresi 4 ay, yüzde 5 kadar vakada bir yıl üstü çıktı. * Belirtileri nedir? Kanlı dışkılama, bu genelde hemoroide bağlanıyor. 60 yaşından sonra çok görülür* Hastalık nasıl saptanıyor?Muayene olmadan karar verilemez. Hasta kendisi kolaylıkla atlayabilir. Rektoskopi ya da kolonoskopi yapılmadan da tanı konulamaz. Geçmeyen şüpheli karın ağrıları belirtilerden biridir. Bunlar genelde gaz sancılarına bağlanır. Önemli belirtilerden biri de dışkının kalem gibi incelmesidir. Normal dışkılamanın bozulmasına da sık rastlanır. Uzun süren kabızlık ya da ishal görülebilir.* Hastaların ne kadarı tedavi edilebiliyor?Dünyada kalın bağırsak kanserlerine 4’üncü evre yani metastas yapmış oran yüzde 20. Türkiye’de ise bu oran yüzde 32 çıktı. Türkiye’de geç başlandığı için geç tedavi başlıyor. * Bu ileri yaş kanserlerinden mi?Yetişkin kanseridir. 60 yaşından sonra çok görülür. * Genetik yatkınlıkla bağlantısı?Yüzde 10-15 oranında. Ailesel polipozis görülebilir. Polip kalın bağırsakta küçük çıkıntılardır. Başlarda iyi huyludur, sonra dönüşebilir. Polipozis 7 bin doğumda bir görülür. Lynch sendromu denilen bir sendrom vardır. Aile bireylerinde değişik kanserler vardır. Polip görülmez ama kalın bağırsak kanseri nesilden nesile geçer. Genç yaşta ortaya çıkar. Bu kişilerde sadece kalın bağırsak kanseri görülmez, rahim kanseri ve mide kanseri de görülebilir. Bu tür kanserlerle karşılaştığımızda biz aile taraması yaparız. Kırmızı etin çok tüketildiği D. Anadolu’da hastalık daha çok * Yeme içme alışkanlıklarıyla ne kadar ilgili? Bazı ülkelerde görülmüyor kolon kanseri...Kırmızı et tüketimiyle ilgili. Kırmızı et tüketilen yerlerde fazla görülüyor. Türkiye’de Doğu Anadolu Bölgesi’nde fazla, orada da kolon kanseri daha fazla görülüyor. Amerika’da da çok fazla. Çalışmamızda şu da ortaya çıktı: Geç başvurmuş olmalarına rağmen kalın bağırsak kanseri hastaları kilo fazlası olan kişiler. Biz vücut kitle indeksini 26 bulduk. Üst sınır 25’i geçmemek lazım. Ne yazık ki fazla kilo da kolon kanserine zemin hazırlıyor. * Genetik etki dediğiniz yüzde 10’luk oran, yüzde 90 çevresel faktörler, beslenme ve sigara alışkanlığı neden diyebilir miyiz?Aşırı kilolu, sigara kullanan kişiler risk altında. Hastalarımızda son aşamalarda başvurdukları için kilo kaybı var. Yani bu hastalar aslında obezdi. Bir de yandaş hastalıklar da devreye giriyor bu hastalarda. * Nedir onlar?Yüzde 15 oranında şeker hastalığı saptadık, yüzde 10 oranında kan yağlarında yükseklik belirlendi. En çok yandaş hastalık olarak hipertansiyon görüldü. * Bunlar aslında birçok hastalığın nedeni olabilir...Mahşerin 4 atlısı diyorum ben; obezite, metabolik sendrom, şeker hastalığı, sigara... Kolon kanserine neden oluyor. Önce kilo kontrolü yapmak gerekiyor. Kan basıncını ve kan yağlarını da kontrol altında tutarsanız, metabolik sendroma girme olasılığınız azalır, şeker hastalığı riskiniz de azalır. * Tedavisi ne kadar mümkün kolon kanserinin? Özellikle de 4’üncü evre hastalarda ne yapılabiliyor?Tedavisi cerrahidir. Çok başarılı ameliyatlar yapılıyor. Tümör çıkarılır. Evre 1, 2, 3’te bile şifa söz konusudur. Ve 4’üncü evrede karaciğerde yaygın olmadıysa, cerrahiyle tümör çıkarılır. Çok faktöre de bağlı tedavi. Yandaş hastalıklara ve yaşa da bağlı. Rektumda organın korunması amaçtır. Eskiden hastanın dışkılaması karından yapılırdı. Bu artık eski bir ameliyattır. Bu ameliyat oranı dünyada yüzde 20 altına düştü. Türkiye’de oran yüzde 23. Biraz daha organ koruyucu cerrahi için hedef yükseltmek gerekiyor. Radyoterapi ve kemoterapi görenlerin kırmızı et yemesi gerekiyor* Kanserli bir kişinin beslenmesi farklı, kanser olmamak için doğru, dengeli beslenmek farklı değil mi?Bu konu çok önemli. Normal toplum kırmızı et tüketimini azaltmalı ama hasta olmuş bireylere böyle mesaj sakıncalı. Radyoterapi ve kemoterapi alan hastalar hücre kaybına uğrar. Bu hastaların proteine ihtiyacı var. Kırmızı et yemediği için vücudunda ödem oluşanlar var. İlaçlar bitkilerden elde edilir ama hiçbir bitki kaynatılıp ilaç yapılmaz. Bitkilerin de yan etkileri vardır. İyi bilinmeli, evet bazı bitkiler yardımcı olur. Yeşil çay, marketlerde satılanları, izinli olanlar kullanılabilir. Sigara içmemekle yüzde 30 oranında korunursunuz, yeterli beslenmekle de yüzde 30 korunursunuz...Hastaya kanser olduğunu söylemek bir sanattır, amatör olmamak gerekKanser bir süreç. Başlangıçta inkar etmeyen hasta yok. Süreç derken kanser tanısını öğrenen hasta “Bende böyle hastalık yok” der, sonra üzüntüyle kabul eder, daha sonra mücadeleye başlar. Bizim kanseri açıklamamız da amatörce olmamalı. Doğru olan hastaya açıklanması. Ama bu zaman gerektirebilir. Hastanın psikolojik olarak hazır olması gerekir. Kanser olduğunu birisine söylemek sanattır. Bizim kongrelerimizde bu ele alınan bir sempozyum konusudur. Doktorların tecrübesizliği de bazen hastaların reddetmesine neden oluyor. Psikologla irtibatlı olmalı, bazı hastalar psikiyatriye yönlendirilmeli. Kanser tedavisi ekip işidir. Beslenme tedavisi de işin içine girer, psikiyatri de... Yeşil yapraklı sebzeler ve süt ürünleri tüketilmeli * Eğer genetik eğiliminiz yoksa kolon kanserinden korunmak sigara içmeyerek, ideal kiloda kalarak mümkün görünüyor.Çevresel faktörlerden uzak durarak korunmak mümkün. Kırmızı etten ve sigaradan uzak durmak gerekiyor. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek gerekiyor. Yeşil yapraklı sebzeleri tüketmeye özen gösterilmeli. Kalsiyum da koruyucu. Kalsiyumu güneşten alıyoruz ama süt ve süt ürünlerini de ihmal etmemek gerekiyor. Obez olmayacağız, kilo kontrolümüz olacak ve her gün en az 30 dakika fiziksel aktivitede bulunacağız. Bunlara dikkat ettiğinizde korunmanız mümkün. * Herkes bir yaştan sonra kolonoskopi yaptırmalı mı?Erken tarama testleri yaptırılmalı. Ailenizde kolon kanseri varsa ailede en erken kaç yaşında kalın bağırsak kanseri görüldüyse ondan 10 yıl önce taramalara başlamalısınız. * Peki her yıl mı yaptıracak? Kolonoskopinin kendisi sinir bozucu...Normal riski olanlar 50 yaşından sonra ilk önce kolonoskopi yaptıracak, sonra da her yıl dışkıda kan aranacak. Artık kolonoskopi konforlu biçimde yapılıyor. Hafif uyutularak yapılıyor. Korkulacak bir şey yok. * Kolonoskopide temiz çıktıysa...Temiz çıktıysa 5 yıl sonra tam kolonoskopi değil, yarım kolonoskopi yaptırılabilir. Ya da 10 yılda bir tam kolonoskopi yaptırabilirsiniz. Tedavi hastaların yaşam kalitesini bozmuyor* Kemoterapi ya da radyoterapi yapılmıyor mu? Evre 3’te kemoterapi yapılıyor. Uzak organlara değil de komşu organlara sıçramışsa koruyucu kemoterapi yapılır. 14 günde bir, yani ayda iki kez yapılır. İleri evrede yani 4’üncü evrede hastalık yaygınsa yapılacak öncelikli tedavi kemoterapi. Ameliyat değil. Günümüzde ayrıca hedefe yönelik yeni ilaçlar bulundu. Kemoterapiye ek katkı sağlıyor. Eskiden yayılmış kalın bağırsak kanserlerinde yaşam 6 ay kadardı. Eski kemoterapilerle bu 1 yıla uzadı, 90’lı yıllarda 1.5 yıl oldu. Şimdi bu hedefe yönelik tedavilerle 3 yıla kadar yaşatmak mümkün. * Yaşam kalitesi korunarak mı tedavi yapılıyor?Yaşam kalitesi bozulmadan. Yan etkileri var. Aslına bakarsanız, yan etkisi olmayan tek şey su. Suyu bile fazla içerseniz yan etkisi var. Bu ilacın yan etkisi sivilce yapıyor. Sivilce yapanlarda yanıt alma oranı yüksek. Tümör hücreleri damarlarla beslenir. Kendilerine damar oluştururlar. Bu damar oluşumunu önleyen ilaçlar da bulundu. Bunlar da kullanılıyor. Nihai başarıya ulaşılmadı. 4’üncü evrede bile yüzde 50 üzerinde şifa hedef ama şu anda mümkün değil.
Kadın giyim markası Herry ile çocuk giyim markası Goose’un sahibi Selami Sarı, sektörde keskin rekabet yaşandığını, en büyük sorunlarından birinin alışveriş merkezlerinde yer bulmak olduğunu söyledi. Sarı, “Bir Avrupalı marka AVM’lerde en iyi yerleri alıyor, bize kenarlar kalıyor. Avrupalı, Amerikalı markalara yer verip bizleri geri itiyorlar. Benim çocuk markam çok kaliteli ama yer bulamıyor. Yabancı markalara yer açıyorlar, Goose’e yer yok” dedi.Herry kadın giyim markası ve Goose çocuk giyim markasının patronu Selami Sarı, Trabzonlu. Genç yaşında İstanbul’a gelip iş hayatına atılmış biri. Herry’i 4 arkadaş kurmuşlar ama yola devam eden Selami Sarı olmuş. Çok konuşkan, esprili, çalışmayı çok seven, memleketine yatırım yapan bir işadamı. Kısa süre önce yatırımlarını ve iş yelpazesini de genişletti. Akçaabat’taki Tekel Fabrikası’nın bir bölümünü fabrika haline getirdi, bir bölümünü ise otel yaptırdı. Otelin işletmesi Divan’a emanet edildi. Bursa’da da otel yatırımı olan Sarı, yakında Bursa’daki otel ve SPA merkezinin de açılışını yapacak. Siz Trabzon’dan nasıl kopup geldiniz? Ailenizde tekstille uğraşan var mıydı? 6 kardeşiz, en küçüğü benim. Trabzon’da Fen Lisesi’ni bitirdim sonra İstanbul’a geldim. Üniversiteyi kazandım ama gitmedim. Hayata atılmak, para kazanmak istedim. Tekstil mi en parlak sektör olarak göründü size?Amaç para kazanmak, ‘Ne yaparız?’ diye baktık. İmalattan anlamıyorduk. Perakendeden başladık. 4 arkadaştık. Dediğim gibi tamamen amacımız para kazanmaktı. Geleceğimizi kurtarmak istiyorduk. Çok klasik bir hikaye. Anadolu’dan gelen herkesin yaşadıkları. Çok zorluk çektik. Bakırköy’de çok pahalı bir mağaza tuttuk. Çok zordu her şey. Çiçekli elbise çıkış getirdiVe siz bir elbise tasarladınız... Her şey değişti. Sizin hikayenizde ilginç olan, size çıkış yakalatan, farklılık kazandıran da o elbise tasarımı... Evet. Çiçekli elbise tasarladım. O dönemde tamamen çiçeklerle donatılmış, yani çiçek desenli bir elbise giyen yoktu. Köylü işi gibi gelirdi. Basma elbiseler vardı, bizimki çok farklıydı... Biz 100 bin sattık, taklitleriyle beraber 1 milyon satmıştır. O elbise modeli bizi farklı bir yere getirdi. O günün şartlarında pahalı fiyat koydum, kimse başlarda alamadı. Baktılar. Ayrıca dekoltesi de vardı elbisenin. Genç kızlarda çok güzel duruyordu. Romantik, çok hoş bir modeldi. Herry markası da bu modelle tanındı. Ama zorluklar bitmedi... Bir model sizi tanıttı ama arkasını getirmek tamamen başka bir iş modeli olsa gerek değil mi? İmalat bilmiyorduk. Bir şey yapıyoruz satılıyor aynısını bir daha üretemiyoruz. Aylık kira paramız 1.500 lira. Bugünün parasıyla 15 bin dolar gibiydi. 4 ortaktık. Mağaza kirası bizi bitiriyordu. Zorluklardan başarı geldi. Ben de çok enerji doluydum. Dönüm noktası AVM’ler oldu sektör için. Siz ise cadde mağazalarıyla büyüdünüz... AVM’lere girmekte geç kaldınız...Ben girmedim. Ben caddelerde iyi yerleri tutmuştum. AVM konusunda tereddüt ettim. Avukat nedir bilmezdim. 10 yıllık kontrat yapmak bana ilk etapta doğru gelmedi. Şimdi hepsinde varız. Kaç mağazanız oldu?72 mağazamız var Türkiye’de. 9 da yurtdışında var. 2 ay içinde 5 mağaza açıyoruz. Siz Sibirya, Çin, Tayvan, Afrika gibi ülkelere de ihracat yapıyorsunuz...Evet. Farklı ülkelere değişen miktarlarda ihracatımız var. Trabzon’da eski Tekel binasını kiraladınız. Yarısını otel, yarısını fabrika yaptınız. Memleketinize yatırım yapıp, istihdam yaratmayı hedeflediniz...Trabzon’da 4 bin metrekare fabrika, yanında da otelimiz var. Otel odalarının tümü denize bakıyor. Fındık toplayan kadınlar tekstil işçisi mi oldu?Kadınlara istihdam yarattık. Yüzde 95 kadın çalışanımız var. Fındık da topluyorlar ama 15 gün fındık, 15 gün çay toplanır Karadeniz’de. Onun dışında işsizlik var zaten. Biz orayı kiraladık. En son teknoloji makineleri aldık, kadınlarımıza kurslar düzenledik, sıfır hatayla üretim yapıyoruz. Mağazalarınızın çoğu hâlâ caddelerde mi?Şu anda mağazalarımızın yarısından fazlası AVM’lerde oldu. Siz sonradan girmenin zorluklarını yaşamış olmalısınız AVM’lere?Yer bulma konusunda oldu zorluklar. Bizim kendi içimizde hep kriz var. Rekabet çok keskin, dediğiniz gibi. Kendimizi yenilemek için çok iyi bu rekabet ortamı. Bir Avrupalı marka AVM’lerde en iyi yerleri alıyor, bize kenarlar kalıyor. Avrupalı, Amerikalı markalara yer verip bizleri geri itiyorlar.Kötülere savaş açarımBu mu en büyük sorun?Sorunlardan biri bu. Benim şimdilerde çocuk markam çok kaliteli ama yer bulamıyor. Yabancı markalara yer açıyorlar, Goose’e yer yok. Biz krizi içimizde yaşıyoruz. Her krizde arınıyoruz. Kriz şerbetlisi oldu sektör... Sizin kriz stratejiniz nedir?Kendime has kurallarım vardır benim. Ben Ocak ayında en kötülere savaş açar, yenilenmek isterim. Zarar eden mağazaları kapatır, kapattığım kadar yenisini açarım. Krizde Ankara’da 6 mağaza açtım, kiralar normale indi. Ayağını yere bastı herkes ama yatırımlar hızlı. Yeni yerler açılıyor. 3 yıl önce Merter’deki Forum’u imzaladım. Yakın yerlerde açmak istemiyorum mağazaları. Ama baktığımızda AVM’lerin neredeyse tamamında aynı markalar var. 5 kilometre içinde 4 AVM’de de olan markalar var. Yakın mağazalar birbirlerinin cirosunu düşürüyor. Her geçen gün insanların sosyalleşmesi fazla oluyor, bu yüzden de ‘Her yerde olalım’ diyenler var. Bence her yerde görülmek değil, ihtiyaç olan yerde görülmek lazım. Yani mağazaları ihtiyaç olan yerlerde açmak lazım. Her AVM’de, her caddede olmaya gerek yok bence. Müşteri de her yerde olanı tercih eder mi? Her yerde olmak çok para demek. Tüm bunlara rağmen mağaza sayınız artıyor...Ama durmamak da lazım. Sizin kızınız Ela potansiyel müşterim değil mi, o zaman büyüyeceğim. Neredeyse hep indirim var. İndirimsiz satış gerçekleşmiyor mu?Bir işletmenin ayakta kalması için ürününün yüzde 30-40’ını erkenden satması gerekiyor. Mevsim başında yeni koleksiyonumla ben nasıl Elif Hanım’ın gardrobundan pay alırım? Bunu başaran ayakta kalıyor. GOOSE’NİN TASARIMLARINI EŞİM YAPIYORÇocuk markanız Goose çok farklı, çok şık, butik iş yapıyor gibisiniz. Sanki Herry çizgisinde değil. Mağaza sayınız artacak mı? Beğenmenize memnun oldum. İlk başlarda kız çocuklarına yönelikti, erkek çocuklar için de üretime başladı. Tasarım ekibi farklı mı?Eşim Mahinur Sarı Goose’nin tasarımlarını yapıyor. 10 yıl oldu. 25 noktada satılıyor. Mağazalarımız da oldu. Herry cirosunun yüzde 9’u kadar. Büyüyecek Goose.Siz stresten uzaklaşmak için ne yapıyorsunuz? İş dışında hobiniz?Erken yatar erken kalkarım. Ata ve Ece adında iki çocuğum var. Ata, futbola meraklı... Onun maçlarına giderim. Tenis oynamayı seviyoruz. Haftada en az 2 sefer birlikte yemek yeriz. Hafta sonları evde olmaya özen gösteririm.Kıvanç Tatlıtuğ’u getirin mağaza açarımYurtdışındaki mağazalarınızda işler nasıl? Krizin etkileri nasıl oldu?Ukrayna’da mağazamız var, orada kriz devam ediyor... Türkiye dışında işler çok iyi değil. Güney Afrika’da 2 mağazamız var. Bizimle ters zamanlı orası. Orada ürün tüketiyoruz. Oradaki tek sorun Çin’in tersi. Oradakiler de çok iri ve çok renkli giyiniyor. Siz krizde ne kadar büyüdünüz?Yüzde 35 büyüdük 2010’da. Bir yere mağaza açmamak daha önemli. Bir yerde mağaza açmayınca oraya sonradan girmek zor. Yurtdışında büyümeye devam edecek misiniz? Yakında Kazakistan’da 3’üncü mağazayı açıyoruz. Kazakistan’da çok ilgi var. Tam Libya’yla konuştuk, el sıkıştık, olaylar patladı. Geçenlerde bir şeyhin eşi aradı ve ‘Kıvanç Tatlıtuğ’u getirirseniz bayiniz olacağım’ dedi.Çinliler falcılara inandı, mağaza açılışını erteledi Çin’de mağazanız varmış, kapatmışsınız... Neden?Çok ilginç bir hikaye. Çin’de ilk mağazayı açtım. Harbin’de. Şangay’a uçakla gittikten sonrası yataklı trenle gittim. Şehir Sibirya bitişiği, zengin bir yer ama çok soğuk. Açılış yapılacak, anne-kız karşıladı beni. Bir gün sonra kadının yüzü düştü. Yemekte bana ‘Falcımız açılışı erteleyin’ dedi diyor. Falcı izin vermemiş. Belediye Başkanı filan gelecek ama ertelediler bir hafta. Ben ‘Kalamam o kadar uzun bir süre’ dedim. İnanılır gibi değildi. Ben döndüm, onlar açılışı yaptı. Falcılarını dinlediler. . Şaka gibi!Kadının 8 ay sonra eşi öldü. Mağaza bundan etkilendi. Falcı doğru söylemiş, ne diyebilirim. Çin macerası bitti mi?Çin’de bir mağazayla olmuyor. Çünkü bedenler farklı. Kollar kısa, boylar kısa, bedenler küçük. Onlara göre imalat yapmak lazım, yüzde 40 vergi de var. Bir mağaza için üretim yapmak şu andaki büyüklüğümüzde mümkün değil. Ancak orada üretirseniz kazanırsınız.
Şu dünyada çocukların hayallerini gerçekleştirmelerine olanak tanımaktan daha büyük mutluluk veren ne olabilir? diye düşündüm dün. Malum gündem fena. Türkiye’de şu günlerde iyi bir şeyler duymak, umutlanmak ne kadar zor... Japonya’daki depremle ilgili haberleri dinleyerek gittiğim Sofa Otel’de Darüşşafakalı öğrencilerle ve Mardin’den gelen öğrencileri görünce dünyam değişti!Sofa Otel’in terasında cıvıl cıvıl renklerle, parlayan gözlerle karşılaştım. P&G Türkiye ile Darüşşafaka Cemiyeti’nin işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘Hayalden Gerçeğe’ projesi kapsamında Darüşşafakalı öğrenciler Türkiye’nin farklı köşelerinde çektikleri fotoğrafları ‘Geleceğe Miras’ sergisinde bizlerle buluşturdular. P&G CEO’su Saffet Karpat, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım ve Başkanvekili Beşir Özmen sergi açılışından önce bizlere hem projelerini anlattılar hem de duydukları heyecanı bizle paylaştılar. Aslına bakarsanız bu fotoğraf sergisi yapılan farklı projelerin bir ayağı. Bir süredir Darüşşafaka yönetimi öğrencilerinin yaratıcılıkları geliştirmeleri için farklı projeler üretiyor. Örneğin bunlardan biri Planetaryum... Bugüne kadar 5 bin çocuğun ziyaret ettiği Planetaryum’dan sonra P&G ve Darüşşafaka, çocukların hayallerini fotoğraf kareleriyle gerçekleştirmelerini sağlamak için Darüşşafakalı öğrencilerle Mardin, Hasankeyf, Amasra ve Safranbolu’daki çocukları buluşturdu. Fotograf sanatçısı Ömer Serkan Bakır’dan dersler alan öğrenciler gezilere çıktılar. Gittikleri yerlerdeki arkadaşlarıyla fotoğraf makinelerini paylaştılar, onlara fotoğraf çekmeyi öğrettiler. Saffet Karpat gerçekleştirdikleri seyahatlerden birini, “Midyat’ta Hasankeyf’e gitmemiş çocuklar vardı. Bu çocuklar arkadaşlarıyla birlikte kendi bölgelerinde hiç görmedikleri bir yere gidip fotoğraf çektiler. Bu çocukların bir kısmı hayatlarında ilk kez İstanbul’a geldi” diye anlattı. Zekeriya Yıldırım, öğrencilerin yaratıcılıkları geliştirmek için çıktıkları yoldan örnekler verirken, “Fotoğraf çekmeyi başaran çocuklar, özgüven sahibi oluyor, başarmanın tadına varıyor ve derslerinde de başarmak için çabalıyor” dedi.Bu öğrenciler arasında yarışmalara katılanlar ve dereceler alanlar var. İstanbul’a gelen 48 öğrenci 12-14 yaş grubunda. Çoğu ilk kez ailelerinden ayrılıyor. Kız-erkek öğrenci oranı yüzde 50-50. Hayalden Gerçeğe projesi umarım çok daha fazla öğrenciye ulaşır. Sanırım hatırlatmakta yarar var... Zekeriya Yıldırım, Saffet Karpat ve Beşir Özmen, Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda okudular, başardılar..***Şirketlerin önceliği sürdürülebilir olmakBU güzel proje için buluşmamızda farklı konularda da sohbet etme olanağı bulduk. İlgimi çeken birkaç noktayı paylaşmak isterim. - Beşir Özmen, dünya nüfusunun yarısının bildiğimiz anlamda bir ev sahibi olmasının mümkün olmadığını, bu yüzden de maliyeti 300 dolar olacak ev projeleri üzerinde çalışıldığını anlattı... - Saffet Karpat ise Çin’den örnekler verirken, ‘Çin nüfusu Batı gibi tüketse kaynakların buna yetmesi mümkün değil. Doğu’daki gelişmeler ve yapısal farklılıklar Batı’yı da etkiliyor. Batı daha verimli hale geliyor. Örneğin ilk kez Japonya’da konsantre deterjanlar kullanıldı. Çünkü orada bir malzemenin kapladığı yer çok önemli. Şimdi her yerde kullanılıyor. Ve artık şirketler için öncelik sürdürülebilir olmak. P&G 2025 yılına kadar tüm fabrikalarını yenilenebilir enerji kullanan hale getirecek.’
Türkiye’de kadın istihdamı her geçen yıl azalıyor. Bunu TÜİK verilerine göre söylüyoruz. AB ülkeleri ortalaması yüzde 50 üzerinde, Türkiye’de ise oran yüzde 22. Türkiye’de kadın olmak her anlamda zor. Bunu söylemek çoğu kişiye hayli itici geliyor farkındayım ama ne yazık ki gerçekler böyle. Kadına yönelik şiddet artıyor, kadınlar sokak ortalarında öldürülüyor, “Beni koruyun” diye başvuran kadınları devlet koruyamıyor, eğitimde fırsat eşitliği yok, tüm çabalara rağmen hala kız çocukların okullaşma oranları düşük ve kadın istihdamı da düşüyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Türkiye’de kadınlar diye başlayıp iki çift güzel söz etmek çok zor. Dün kadın yazar arkadaşlarla birlikte Eczacıbaşı Topluluğu’nun kadınlara özel davetinde buluştuk. Eczacıbaşı Topluluğu’nun gayrimenkul projesi Zekeriköy’deki Ormanada’da Eczacıbaşı Kadın Voleybol Takımı’nın oyuncularıyla biraraya geldik. Bu buluşmamızda Eczacıbaşı Topluluğu’nun CEO’su Erdal Karamercan, tüm kuruluşlara, şirketlere örnek olmasını dilediğim bir müjde verdi. Bugün itibarıyla Eczacıbaşı Topluluğu işe alımlarında aynı niteliklere sahip kadın-erkek başvuruları arasında önceliği kadınlara verecek. Çünkü Türkiye’de kadın istihdamı çok düşük ve Eczacıbaşı Topluluğu da üzerine düşeni yapmak üzere kolları sıvadı. Karamercan, “Türkiye’de kadın istihdamı oranı maalesef yüzde 22. Bu hedeflenenden çok uzak bir oran. Şunu biliyoruz, istihdamdaki yüzde 5’lik artış yoksulluk endeksini yüzde 5 oranında azaltıyor. Ancak kadın istihdamındaki yüzde 5’lik artış, yoksulluk endeksini yüzde 15 oranında azaltıyor” diye önemli bir vurgu da yaptı konuşmasında. Bu şu demek kadınların ekonomiye katılımı toplumsal bir dönüşüm yaratıyor. Çünkü kadınlar eğitime, çocuklarına, gelişime harcıyor kazandıklarını. Kadınlarını geliştiremeyen toplumların durumları ortada. Ezcümle Eczacıbaşı Topluluğu kadın istihdamı için somut bir adım atıyor bugün itibarıyla. Eşit kalitedeki işe başvurular arasında kadınlara fırsat önceliği tanımaya başlıyor. Şu anda Eczacıbaşı Topluluğu’nda çalışan beyaz yakalı personelin yüzde 33’ü kadın. Hedef bu oranı yüzde 50’ye çıkarmak. Bu arada Eczacıbaşı Topluluğu Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilir Kalkınma Koordinatörü Okşan Atilla Sanön kurum içinde yönetici olmak için yöneticilik programı eğitimi verdiklerini ve bu eğitime başvuranların da yüzde 47’sinin kadın olduğunu açıkladı. Bu da kadınların istekli olduğunu gösteriyor. Fırsat eşitliği tanıdık, başardılarDÜNKÜ buluşmamızda Eczacıbaşı Bayan Voleybol Takımı’nın oyuncuları vardı. Eczacıbaşı Voleybol Takımı 45 yıllık, Türkiye’nin gururu bir takım. Tam 17 kez üst üste Türkiye şampiyonu, toplam 27 kez de şampiyon oldular. Eczacıbaşı’nda yetişen, milli takım oyuncumuz Neslihan Demir, Dünya Şampiyonası sayı kraliçesi... Eskişehir’den İstanbul’a 14 yaşında gelmiş. Büşra Cansu, Esra Gümüş, Elif Ağca Milli Takımımızın ve Eczacıbaşı’nın gurur duyduğu isimler. Genç yetenekler Gamze ve Ayça da toplantıdaydı. Onların adlarını daha çok duyacağız. A Milli Takım kadın voleybolcularının dünya sıralamasında 11’inci olduğunu biliyor muydunuz? Erkek voleybolcularımız 46’ncı sırada. Gençlerde ise 4’üncü sıradayız, erkekler de ise 55’inci. Karamercan bunları bizle paylaşırken, ‘Fırsat eşitliği tanındığında kızlarımız başarıyor’ diyor. Çok haklı... Umarız bu örnekler çoğalır...İYİ DİLEKLER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİMBir süredir ne yazı yazabildim ne de röportaj yapabildim... Bir sağlık sorunu yaşadım. Şanssız bir dönem geçirdim. Buradan bana iyi dileklerini ileten herkese ve yokluğumda meraklanıp mail atan okuyuculara teşekkür ederim. Ve herkese ‘önce sağlık’ dilerim.
Erman Ilıcak Rönesans Holding’in kurucusu. 1993 yılında St. Petersburg’ta 30 bin dolar sermayeyle kurduğu şirketi, bugün Türkiye’nin uluslararası pazarlarda iş yapan üçüncü büyük müteahhitlik şirketi. (ENR’nin -Engineering News Report Dünyanın En Büyük 225 Müteahhitlik Şirketi listesinde Türkiye’den yer alan üçüncü büyük müteahhitlik şirketi olarak gösterdi Rönesans’ı) Rusya’da Rönesans’ı bilmeyen yok. Rönesans Holding bünyesindeki Rönesans Gayrimenkul şirketi de Rusya ve Türkiye’de AVM ve ofis projelerine de imza atıyor. St. Petersburg’un en lüks ofis katlarında Rönesans’ın imzası var.Toplam 12 bin çalışanı olan Rönesans Holding kriz döneminde Rusya ve Türkiye’deki işlerinin yanısıra Libya, Türkmenistan’da yeni projelere başladı. Libya’da stadyum yapıyorlar.Önceki gün Erman Ilıcak ve yönetim kurulu üyelerinden Rönesans Holding’in son yatırımlarını dinleme fırsatı bulduk. Samimi ve mütevazı bir duruşu var Erman Ilıcak’ın. Sık sık Türkiye’deki yetişmiş insan gücünün altını çiziyor. Anadolu Liseleri’nden ve Fen Liseleri’nden mezun olan gençlerin dünyanın her yerinde iş yapabileceğinden söz ediyor. Kriz döneminde de Rusya dışındaki pazarlara hızla yönelmelerini anlatırken, ‘Ya genç arkadaşlarımızla yollarımızı ayıracaktık ya da yeni pazarlara çıkacaktık’ şeklinde anlatıyor. Rönesans Holding’in 2010 cirosu 1.2 milyar dolar, bu cironun 1 milyar doları grubun inşaat işlerinden geliyor. Erman Ilıcak, 2011 yılında yüzde 30 büyüme beklediklerini de açıkladı. Toplantıda Rönesans’ın yurtdışındaki projeleri kadar Türkiye’deki projelerini de dinledik. Erman Ilıcak yakında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yeni satın almalar yapabileceklerini de söyledi. Rönesans’ın İstanbul’daki en büyük projesi ise uzun zamandır beklemede olan Zeytinburnu’ndaki Seaport projesi. Malum proje hem Anıtlar Kurulu hem de Mimarlar Odası tarafından değerlendirildi ve uygun bulunmadı. Bunun üzerine Rönesans projede değişiklik yaptı. Mahkeme halen devam ediyor. Ilıcak mahkemenin bitmesi halinde projeye hemen başlayacaklarını anlattı. Seaport İstanbul’a kurvaziyer turizminde basamak atlatacak bir proje. Seaport projesinde 10 otelin de yapılması planlandı. Toplam 3 bin yatak kapasitesi olacak Seaport kapsamında. Erman Ilıcak, bu projenin gerçekleşmesi halinde İstanbul’a gelecek olan turist sayısının 7 milyondan 14 milyona çıkacağını söylüyor ve bir itirafta bulunuyor: ‘Projenin ilk hali Dubai’deki mendirekleri andırıyordu, biraz hızla hazırlanmıştı. Anıtlar Kurulu ve Mimarlar Odası’nın katkılarıyla projeyi değiştirdik ve çok daha iyi bir hale geldi.’Seaport’un toplam yatırım bedeli 1.5 milyar euro. Proje bittiğinde 70 bin kişiye istihdam olanağı sağlanacak. Rönesans’ın Seaport projesi gibi uzun zamandır beklemede olan bir diğer projesi de İzmir’de. Rönesans İzmir Bayraklı’daki projede TEKFEN ile ortak. Bu proje de Bayraklı’nın dönüşüm projesi ancak belediyeyle olan sorunlar nedeniyle bekliyor. Erman Ilıcak’ın toplantıda İzmir üzerine söyledikleri bir İzmirli olarak beni üzdü ve ne yazık ki sözlerinde haklılık payı olduğunu düşünüyorum. İzmir çok uzun zamandan beri olduğu yerde sayıyor. Çok daha hızlı gelişme potansiyeli olmasına rağmen geride kalıyor.Erman Ilıcak, ‘Parti kavgaları, herkes birbirine karşı İzmir’de. Biz uzlaşmaya açığız. Seaport projesinde Mimarlar Odasını dinledik, gereken düzenlemeleri yaptık. Ama İzmir’de kimse kimseyi dinlemiyor, yalnızca karşılar. İzmir kaybediyor. Malatya’da işadamlarıyla birlikte masaya oturduk, çok güzel bir proje gerçekleştirdik. Bu tip projeleri İzmir’de gerçekleştirmek zor görünüyor. Sanırım İzmir Türkiye’de en zor iş yapılan yer oldu’ diyor.
Pegasus, Electro World, Medline gibi markalarına geçen yılın son aylarında AFM Sinemaları’nı ekleyen Esas Holding’in CEO’su Çağatay Özdoğru, sinema salonlarını etkin hale getireceklerini söyledi. Özüdoğru, “Sinema diğer işlerimizden farklı değil. Ürün var, dükkanlar var. Satış da yapıyorsunuz. Koltuklar var Pegasus gibi. Biz sinema salonlarını etkin hale getireceğiz. Seminerler de, salon kiralama da yapacağız. Çocuk doğumgünleri, partiler gibi çok keyifli organizasyonlar yapılabilir. Bunun için de çalışıyoruz” dedi.Esas Holding, Şevket Sabancı tarafından 2000 yılında kuruldu. Ali Sabancı ve Emine Kamışlı Sabancı’nın yönetiminde olduğu şirket Pegasus Havayolları’nı alarak atağa geçti. Gıda, sağlık, eğlence-perakende ve havacılık alanında kendini ispatlayan Electro World, Medline, Pegasus, AFM sinemaları gibi markaları olan Esas Holding’in CEO’su Çağatay Özdoğru. Sabancı Holding’te Ali Sabancı ile birlikte çalışan Özdoğru, Sabancı’nın 2005’te Esas Holding’e geçmesiyle buraya transfer oldu. Holdingin 2011 hedeflerini Çağatay Özdoğru’dan dinledik. Siz farklı şirketlerde çalıştıktan sonra Sabancı Holding’e geçmişsiniz, oradan da Esas Holding’e. Ali Sabancı ile yolunuz nasıl kesişti?Ali Bey’le Sabancı Holding’te tanıştım. O dönemde holdingin telekom sektörüne girme niyeti vardı. 2005’in ortasında Ali Bey Esas Holding’e geçti. Ali Sabancı’nın telekom vizyonu vardı. Teknolojide holdingi büyütmek istiyordu. Beni de o yüzden çağırmışlardı.Müşteri değil misafir!Siz o alanda deneyimlisiniz...Evet. Fransız Telekom’da Bölge Başkanı’ydım. Koç Holding, IBM ve Fransız Telekom Grubu’nda çalıştım. Sabancı Holding’e de bu deneyimlerimle çağrıldım. 3.5 yıl Sabancı’da çalıştım. Bunun 3 yılı Ali Sabancı’yla birlikteydi. Ali Bey’in ayrılışıyla holdingin teknoloji vizyonu bitti. Holding bu alanı stratejik alan olarak görmediğine karar verdi. Ben de ayrıldım. Hemen Esas Holding’e mi geçtiniz?Şevket Sabancı aradı, ‘Ne yapmak istiyorsun?’ diye sordu. Bana ‘Telekomünikasyon alanına girmeyi düşünmüyoruz ama başka alanlar var, biz seni yönetici kafan için istiyoruz’ dedi. Değişime ihtiyaç duyuyordum, kabul ettim. Size ‘Bize ortak olun, bizi alın’ diye gelen şirketler çok oluyordur...Çok oluyor... Büyüdükçe, daha doğrusu büyüklük hedefi büyüyünce gelenler azaldı. Bir dönem çok daha fazla başvuru gelirdi. ‘300 bin lira ciro yapan şirketim var, siz ortak olun ikiye katlayalım’ şeklinde başvuranlar oluyordu. Artık o işlere hiç bakamıyoruz. Eforumuzu büyük işlere vermek istiyoruz. Lokomotifiniz havacılık sektörü değil mi?Şu anda cirodaki ağırlığı 2 yılda yüzde 65’ten yüzde 50’te düştü. Evet havacılık büyüyor ama bizim portföy de çeşitlenip büyüyor. ElectroWorld de hızla büyüdü. Ambulans hizmeti, havayolu şirketi, elektronik... Hepsi direkt müşteriyle temas kuran sektörler. Hep böyle mi olacak?Biz müşteri demiyoruz misafir diyoruz. Biz girdiğimiz iş alanlarında öncelikle misafire odaklıyız ve misafir sayısına bakıyoruz. Kaç misafiriniz var diye sorayım o zaman? Misafir sayımız Pegasus’ta 2010’da 13 milyondu. Electro World’te 15 milyona yaklaştı. Electro World’ün kaç mağazası oldu?6 ilde 16 mağaza var. 8 mağaza İstanbul’da. Yakında da 20 mağaza olacağız. Misafir sayısı bu yıl artacak. Sinemalarda 10 milyona yakın kişi bekliyoruz. AFM’leri de aldınız. Sinema salonu işi diğer işlerinize benzemiyor.Bizce benziyor. Ürün var, dükkanlar var satış yapıyorsunuz. Koltuklar var Pegasus gibi. Uçak koltuğu satmak mı daha kolay, sinema koltuğu satmak mı?Uçaklar sanki daha kolay. Misafir karar veriyor. ‘Ben Amerika’ya gideyim’ deyip hangi havayolu şirketi iyiyse, hesaplıysa onu tercih ediyorsunuz. Filmcilik de başka şeyler var. Filme bağlısınız. Film iyiyse izleyici geliyor. Uçak artık lüks değilPeki siz saha çok misafir için ne yapmayı planlıyorsunuz?Biz sinema salonlarını etkin hale getireceğiz. Seminerler de yapacağız. Salon kiralama da yapacağız. Fransa’da çok yapılıyor. Çocuk doğumgünleri, partiler yapılıyor. Çok keyifli organizasyonlar yapılabilir. Bunun için de çalışıyoruz. Türkiye’de Türk filmleri izleniyor. İzleyicilerin yarısı Türk filmlerine geliyor. Bu yıl 40 milyon kişi gelecekmiş sinemalara. Ayrıca farklı modeller de izliyoruz şirketlerimiz arasında? Ne gibi?AFM yönetimiyle Pegasus yönetimi biraraya geliyor, konuşuyor. Yapılan işler anlatılıyor. Benzerlikler de çok var farklılıklar da var. Ancak bu gibi toplantılarda yeni fikirler ortaya çıkıyor. Birbirlerinden tavsiyeler alıyorlar... Pegasus’un rakibi THY... Çok güçlü bir rakip. Bunun hem avantajları var hem de zorlukları... Siz zorlukları nasıl aşıyorsunuz?Büyük bir rakip THY. Ama dünyada da bütçe havayolları diye bir konsept var. Bunu devreye sokmak için girdik. Başarılıyız bu konuda. Rakamlar bunu gösteriyor. Pegasus ‘ucuz bilet’ ya da ‘hesaplı bilet’ imkanı getirdi...Esas Holding’in finansman gücü yüksek. Pegasus sayesinde hayatında hiç uçağa binmemiş kişiler de uçağa bindi. Pegasus’un fiyat politikası sayesinde Türkiye’de uçak lüks olmaktan çıktı. Farklı alanlardasınız... Sizin misafirler hangi kesimden daha çok? Medline ile Pegasus misafirleri farklı kesimlerden mi? Misafirler karışık aslında. Pegasus’ta da karışık Electro World’te de. Her yaş ve kesimden misafirimiz var bizim. Türkiye’de nüfusun neredeyse yarısı genç olduğu için biz de gençlere çok hitap ediyoruz.Krizde tuvalet kağıdından kıstık pazarlama ve satıştan kısmadık2008’e kadar yapılanmanızın sürdüğünü ifade ettiniz. Kriz döneminde neler yaşadınız?Krizde hiç küçülmedik. Panik olmadık. 2009’da bir strateji izledik. Biz evimizi yani şirketimizi temizledik. Müthiş bir verimlilik çalışması yaptık. Şevket Bey, ‘Her şeyi kısın, gerekiyorsa tuvalet kağıdını kısın ama satış ve pazarlamayı asla kısmayın’ dedi. Biz de her alanda maliyetleri kıstık ama pazarlama ve satıştan vazgeçmedik. Reklama ağırlık verdik. Satış ve pazarlama bütçelerini krizde artırdık. Çalışan sayımız krizde arttı. Cironuz?Ciromuz da arttı. Detay veremiyorum. Pegasus’un halka arz sürecinde detay konuşmamız yasak. 2007’de 700 milyon liraydı, 2010 yılında 2 milyar dolar, bu yıl inşallah 3 milyar lira olacak. Kaç kişi çalışıyor toplam?2007’de 2 bin kişi vardı, 2010’da 5 bin 500, 2011’de de 7 bin kişi olacak. Her hafta en az 5 şirket geliyorYeni girmeyi düşündüğünüz sektörler var mı? Asla girmeyecekleriniz var mı? Bir banka alabilir misiniz?Her alana girebiliriz. Çok girişimci hissedarlarımız var. Bir yatırımcı grubumuz var, yönetimden kimse yok, onlar bize her hafta en az 5 şirket ve farklı sektörler getiriyor. Mobilyacı da var, su şirketi de var, enerji sektörü de var. Nasıl belirliyorsunuz sektörleri?Marka ve misafir bizim için önemli. Marka ve misafir sayısı, misafire yapacağımız katkı bizim önceliğimiz. Ara mal işlerine asla bakmıyoruz. Tüketiciye yakın holding diyebiliriz size... Birçok holding böyle diyor...Çok söyleniyor. Onu söylemek istemem. Dediğim gibi değer yaratma önemli bizim için, bu da şu; insanlar sizi bildikçe değeriniz artıyor. Esas Holding çok yeni, markaları daha çok biliniyor. Sabancı Ailesi kurucuları. Sabancı Ailesi uluslararası alanda bilinen bir aile. Esas Holding de bu soyadının avantajlarını yaşıyor mu? Esas’ın önünde mi Sabancı soyadı?Soyadı çok kolaylık sağlıyor. Güven oluşturuyor. Aynı şey Anadolu için de geçerli. Biz Peyman’ın da yüzde 30 ortağıyız. Peyman’ın yatırımcıları Eskişehirli. Onlar bizle ortaklık kurmak istedi. Sabancı Ailesi’ne güveniyorlar. Anadolu’dan çıkmış bir aile olmanın avantajları da var. Yurtdışında da çok bilinen bir soyadı. Ama Esas Holding’in yeri ayrı. Çünkü Esas Holding tüm işlerinde mantığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bizim bakış açımız kazan kazan. Esas Holding yurtdışında ortaklıklar kuracak mı? Kurdu mu?Var ortaklıklarımız. Biz Almanya’nın en büyük ikinci havacılık şirketi Air Berlin’in ortağıyız. Air Berlin Avrupa’nın da 4’üncü ya da 5’inci şirketi. Ali Bey de yönetim kurulu üyesi. İkincisi de Amerika’da da bir uçak kiralama şirketinin ortağıyız. GOLFLE STRESİMİ ATIYORUMSiz hep Pegasus’la mı uçuyorsunuz?Evet. Electro World’ten de tüm alışveriş yapıyoruz. Kendinize zaman ayırdığınızda ne yaparsınız?Eski basketbolcuyum ama artık oynayamıyorum. Hafta sonları golf oynuyorum. Neredeyse 10 yıldır golf oynuyorum. İki oğlum var. Onlar basketbolcu. Basketbol gündemini çok yakından takip ediyorlar.