Koç Üniversitesi dünyada ilke imza attı öğrencilere sınır tanımayan kart çıkardı

30 Ocak 2011

KOÇ Üniversitesi, Yapı Kredi’yle işbirliğine giderek öğrencileri için Kampus Kart çıkardı. Öğrenciler, kredi kartı olarak da geçen Kampus Kart’ı yemekten KGS’li geçişe kadar birçok farklı alanda kullanabilecek. Koç Üniversitesi İşletme Müdürü Tevfik Efekan Benlier “Kartımız dünyanın heryerinde kredi kartı olarak kullanılabiliyor. Kampus Kart’ı daha da geliştireceğiz. İDO’da bile geçecek” dedi.Koç Üniversitesi öğrencilerine yönelik sınır tanımayan bir kart çıkarıyor. Üniversitenin bu yeni kartına ‘Kampus Kart’ veya ‘akıllı kart’ diyebiliriz. Bu kart Koç Üniversitesi öğrencilerinin hem kimlik kartı hem de tüm ihtiyaçlarını karşılayacakları bir kart olarak planlandı. Öyle ki, bu kartı üniversite öğrencileri yemekten fotokopiye her ihtiyaçlarında kullanabiliyorlar ayrıca aynı kartla KGS sistemi gibi sistemlerden yararlanabiliyorlar. Bu kart dünyanın her yerinde kredi kartı olarak da geçiyor. Koç Üniversitesi İşletme Müdürü Tevfik Efekan Benlier’le bu yeniliği konuştuk. Üniversitelerde uzun zamandır ‘Kampus Kart’ uygulamaları var. Siz o bildiğimiz kampus kartlardan farklı bir karttan söz ediyorsunuz. Neden böyle bir karta ihtiyaç duyuldu?Biz de üniversitemizde Kampus Kart kullanıyoruz. Hem Türkiye’de hem de dünyada benzer uygulamalar var. Bu sistemlerin çoğu ön ödemeli ve sınırlı. Ön ödemeli olanlar banka hesabından ya da herhangi bir cihaz üzerinden para yükleyerek yapılıyor. Harcama alanları da çok sınırlı. Bankaların da çıkardığı kampus kartlar var...Bankaların yaptığı da farklı. Bazı bankalar birkaç üniversitede banka hesabına bağlı ödeme sistemi kurarak bu hizmeti veriyor. Şifreli...Sizin kart nasıl? Bizim yeni çıkacak kartımız şu anki yapısıyla hem kimlik kartı hem de temassız ödeme yapan bir kart. Belli bir noktada ödeme yapmaya ihtiyaç hissetmiyorsunuz. Biz eski tip kartları uzun zamandır kullanıyoruz üniversitemizde. O sistemde öğrenci bankadan gider kartına para yükler, burada otomatlarda kullanır. Şu aralar ülkemizde yeni diye sunulan bu sistemi biz zaten üniversitemizde kullanıyorduk. İçeriğinde öğrencilerin bunu takip etmesi de zor oluyordu.Neden?Öğrenci otomattan yiyecek- içecek alıyor, fotokopi çekiyor, para bitiyor. Her zaman da bankadan para yükleyecek olanağı yok. Ayrıca bu sistemde hesabını takip edemiyor, ne zaman ne kadar ödemiş bunu bilemiyor. Banka birlikteliği ve kredi kartı olması bu açıdan büyük farklılık getiriyor...Aynen. Biz bunu Yapı Kredi Bankası’yla yaptık. Kartlar temassız yapıldı. Otomatlarda, fotokopi makinelerinde öğrenci kartını gösteriyor. İhtiyaçlarını karşılıyor. Ayrıca üniversitemizde kitapevleri var, Migros var, bahar festivallerinde çok farklı etkinlikler oluyor. Bu kartı kullandıklarında internetten girip ne kadar harcama yapacaklarını da görecekler. Hepsi bir arada...Hem kimlik hem de kredi kartı hem de kampus kart. Aynı şekilde daha tam hazır değil ama yakında yurtlarına da kapıyı bu kartla açarak girecekler.Yurtdışında da kullanılıyor mu?Üniversite dışında da kullanacaklar. Kredi kartı gibi. Uluslararası bir kart. Fotoğraflı kredi kartları olacak. Gerçekten sınır tanımayan bir kart anlatıyorsunuz? Limitleri sınırlı değil mi?Her kredi kartı gibi. Bu kart aynı zamanda Yapı Kredi Bankası’nın Playkart’ı. Öğrenciler bu kartla birçok noktada indirimli alışveriş yapacaklar, puan kazanacaklar. Taksit özellikleri de var. Bir kredi kartında olan avantajlar da var bu kartta. İÇERİK OLARAK DÜNYADA EŞİ YOKBu kartla öğrenciler hesaplarını daha iyi mi bilecekler?Öğrencilikte bir lira bir liradır. Hesabını da bilmeli öğrenciler. Diğer sistemler de bunu bilmek zordu. Biz bunu da sağladığımızı düşünüyoruz. Bu kartın alanı çok geniş... Bu nasıl sağlandı?Çipli kart teknolojisi hızla gelişiyor. Yerel yönetimler de hızla bu sisteme geçiyor. Rektörümüz Prof. Ümran İnan bu konuda geniş vizyon sahibi biri. Biz projeyi ortaya çıkardığımızda rektörümüzün de çok önemli yönlendirmeleri oldu. Yapı Kredi Bankası’yla bu çalışma yapıldı. Üniversitemize hizmet veren Dem-Pa’nın Şirketi aynı zamanda Koç Topluluğu’nun fotokopi ve printer yetkili tedarikçisi, servis ve yazılım uygulayıcısı, Dem-Pa’nın çalışmasıyla, Yapı Kredi Bankası ile entegrasyon da sağlandı.. Otomat firmaları, yemekçi de sisteme dahil edildi. İnternet ortamında bulmaya çalıştım. Belçika ve Almanya’da bu kart benzeri kartlar var üniversitelerde ama tam bu değil...İçerik olarak dünyada eşi yok. Bunu da araştırdık. Dünyadaki örneklere baktık. Biz çok daha kapsamlı bir kart hazırladık ve gelişime de uygun bir kart. Dediğiniz gibi Almanya’da var ama o Alman öğrenci buraya geldiğinde Türkiye’de işlem yapamaz. Bizim kartımızı dünyanın her yerinde kredi kartı olarak kullanabiliyor. Sizin yabancı öğrencileriniz de çok...Bu karttan onlar da yararlanacak. Peki bu kart aynı zamanda kredi kartı, sizin 17 yaşında öğrencileriniz yok mu?Var. 17 yaş öğrencilerimize biz garantör oluyoruz. 18 yaşlarına geldiğimizde garantörlüğümüz bitecek. Adı ne bu kartın? Kampus mü, akıllı kart mı?Yapı Kredi’nin Playkartı’nın bir ileri adımı, biz ‘Kampus Kart’ dedik ama bildiğimiz kartlardan gerçekten de çok farklı. KGS OLARAK DA KULLANILIYORGelişecek dediniz, nasıl gelişecek bu kartın kapsamı?Şu anda odaklandığımız nokta öğrenciler ve kampus içi işlerin kolaylaşması. Ama İDO kart uygulamaları var, aynı kart İDO’da da kullanılabilir. Bunun için çalışma yapacağız. Akbil içine girebilir. Ve bu kartı KGS olarak da kullanma imkanı var.

Devamını Oku

Çağrı merkezlerinde işe alacak eleman bulamıyoruz

30 Ocak 2011

Bir zamanlar çağrı merkezi elemanı olan Metin Tarakçı, şimdi dünyanın bu alandaki dev şirketlerinden CMC’nin Türkiye Genel Müdürü. Türkiye’de de en büyük bankalara, perakende devlerine ve GSM operatörlerine hizmet veriyor. 2010’da yüzde 40 büyüyen şirket, 2011’de yüzde 25 büyümeyi hedefliyor. Son olarak Malatya’da 1.000 kişinin çalıştığı bir çağrı merkezi açan CMC’nin Türkiye’deki en büyük sıkıntısı, çağrı merkezi elemanı bulmak. Tarakçı, “Ne yazık ki bizim sektörde bu işi herkes geçici gördüğü için yetişmiş eleman ve yönetici sıkıntısı var” dedi Metin Tarakçı, 1972 doğumlu genç bir yönetici. Bir zamanlar çağrı merkezi elemanıydı, şimdi dünyanın bu alandaki dev şirketlerinden CMC’nin Türkiye Genel Müdürü. CMC çağrı merkezi alanında dünyanın en büyük 4’üncü şirketi. Türkiye’de de en büyük bankalara, perakende devlerine ve GSM operatörlerine hizmet veriyor. 2010’da yüzde 40 büyüyen şirket, 2011’de yüzde 25 büyümeyi hedefliyor. Son olarak Malatya’da 1.000 kişinin çalıştığı bir çağrı merkezi açan CMC’nin Türkiye’deki en büyük sıkıntısı, çağrı merkezi elemanı bulmak. İşsizliğin bu kadar yaygın olduğu ülkemizde bunu duymak ilginç değil mi? CMC’nin eski bir çağrı merkezi elemanı olan Genel Müdürü Metin Tarakçı, bakın bunu nasıl anlatıyor...* Siz nerede okudunuz? Nerelisiniz?Almanya doğumluyum. Almanya’da büyüdüm. 14 yıl orada kaldım. Sonra ailemle birlikte Türkiye’ye dönüş yaptım. Kartal Anadolu Lisesi mezunuyum. Sonra da Alman Dili ve Edebiyatı’nda okudum. * Özgeçmişinize baktım. Farklı bir okul, farklı iş deneyimleri, bu kariyer nasıl geldi?Gerçekten de biraz farklı. Okurken part time çalıştım hep. 16 yaşında su kayağı hocalığı yapıyordum. Üniversitede barlarda, cafelerde çalıştım. Hem barmenlik yaptım hem de DJ’lik. Pasha’da uzun yıllar DJ olarak çalıştım. * Ne kadar uzun?Bu işleri tam 5 yıl yaptım. Üniversitede okurken hep çalışıyordum. Bence benim müşteri ilişkilerimi geliştirdi bu deneyimler. * DJ’likten bankacılığa nasıl geçtiniz?Pasha’da çalıştığım dönem uzun sürünce neredeyse o iş tam benim işim oluyordu profesyonel anlamda. Ama sıkılmıştım. Herkes tatil yaparken siz çalışıyorsunuz. Yılbaşı gecesi, tatil günleri hep çalışıyorsunuz. Gece geç saatlere kadar çalışıyorsunuz, bir noktadan sonra zor. Koçbank’a girdim. * Nasıl girdiniz? Hem de yaşam biçiminiz çok değişmiş...Alman Dili ve Edebiyatı’nı bitirtince ya öğretmen ya da rehber olacaktım. Bir ihtimal de tekstille ilgilenecektim. Bunları istemedim. Bankalara de ekonomi bölümünü bitirmediyseniz girmeniz zor dediğiniz gibi. O dönemde de herkes bankacı olmak istiyordu. Finans, işletme ve iktisat okumadığım için bankanın çağrı merkezine girdim. * ‘Bir yerden adım atayım’ dediniz...Aslında tesadüf gibi görülüyor. O dönemde cep telefonu yoktu. Internet hayatımıza yeni giriyordu. Internet yaygınlaştı ve cep telefonu hayatımıza girdi. 2001 krizinden sonra şirketler verimliliği artırmak için kişi sayısını azalttı. Bende de bir anda puzzle birleşti. Internet artıyor, telefon artıyor, şubelere gitmek yerine yeni bir hizmet alanı doğuyordu. Ben çok ciddiye aldım bu işi. * Ve hızla yükseldiniz...Egebank, Demirbank deneyimlerim oldu. Daha sonra Koçbank’a müşteri temsilcisi olarak döndüm. Yapı Kredi Bankası’nın alınma aşamasında ben yol ayrımına geldim. O dönemde CMC’den de teklif geldi. CMC o yıllarda 15-20 şirkete hizmet sunuyordu. CMC’nin operasyonları henüz Türkiye’de çok küçüktü. Ama ben şirketin büyüklüğünü biliyordum. * Kaç çalışanı vardı?Çalışan sayısı 120 kişiydi. Telefon ucundaki hizmet daha yapılandırılmamıştı. Ben yol ayrımına gittim. Baktığınızda, ben bankadan dış kaynaklı bir şirkete geçtim. Yıl 2005’ti. 2001 krizinden sonra biz bankada ‘bu kadar büyüyen yapıları bankada tutmak zor, çözüm ortakları bulunmalı’ derdik, bu konular konuşulurdu ama kimse adım atmıyordu. Çünkü herkesin kendi iş kaygısı vardı. * Bankalara hizmet veriyor muydu?CMC’nin banka müşterisi de yoktu. Ben girdikten sonra 2006’da büyük bir bankayla çalışmaya başladık. Ben CMC’de önceleri genel müdür yardımcılığı görevindeydim. GSM operatörleri ve bankalar, büyük perakendeciler hızla müşterimiz oldu diyebilirim...* Çağrı merkezi telefondan hizmet pazarlıyor, müşteri şikayetleri alıyor... Başka?Bizim çağrı merkezlerinin hizmetini gelen çağrılar, dış aramalar ve çağrı geldikten sonra yapılanlar olarak ayırabiliriz. 1200’e yakın arkadaşımız satış ve pazarlama yapıyor. Doğrudan satış da yapıyoruz. * Genelde kredi kartı mı pazarlanıyor ya da daha çok kredi kartı hizmetleri mi?Kredi kartı, sigorta ürünü, araba ve ev de var. * Ev şaşırtıcı geldi?Hiç gelmesin. Çok başarılı olunuyor. Soyak’ın bir kampanyasında satışların yüzde 42’sini biz yönlendirdik. * Çok yüksek... Sanırım aradığınız müşteri profili önemli. İşin sırrı bu olmalı... Kiminle görüşeceğinizi biliyorsanız oluyor bu. Müşteri profilini iyi bilmeniz gerekiyor. Müşterinin de beklentisi olmalı. Gelen çağrılar da oluyor ama bu tip projelerde bizim de bir veri tabanımız oluyor. * Kaç çalışan oldu?2 bin 500 çalışanımız var. * Kaç şirket?60 şirkete hizmet veriyoruz. Mesela Unilever’e hizmet veriyoruz. Yalnızca Unilever’in 36 markası var. Hepsine çalışıyoruz. Örneğin onlar için şikayet önemli, çok ciddiye alınıyor. Müşteri şikayeti varsa değerlendiriliyor, müşteriye mektup gönderiliyor. Bozuk ürün alınıyor, analize gönderiliyor. Tüm bu süreçler şeffaf. Nedeni de müşterisine söyleniyor. * Bir çağrı merkezi elemanına nasıl eğitim veriliyor?Kişi 1 veya 1.5 ay eğitimden geçiyor. Farklı hizmet alanlarına göre farklı bir eğitim veriliyor. Biz genelde ilk işi olsun istiyoruz. * Aradığınız özellikler neler? Genelde lise mezunları ve üniversite öğrencileri yapıyor bu işi değil mi?Evet. Satış projesiyle satıcı profili aranıyor, kendine güven, ağzının laf yapıp yapmadığına bakıyoruz. Rol modeli çalışmaları yapılıyor. Sakin, sinirlenmeyen ve tane tane konuşan insanları seçmeye çalışıyoruz müşteri hizmetlerine. Geçen yıl 45 mİlyon kİşİye ulaştık* Neyle tanışmadık bu alanda? Sosyal ağların müşteri hizmetleri ayağı gelişti yurtdışında. Bazı şirketlere twitter ve facebook’tan hizmet başlatıyoruz. Bu alan gelişecek. Bir de yenilik teknik anlamda. Eskiden tuşlayarak ilerleniyordu, şimdi tamamen söze dönüyoruz. Bunu yapan havayolu şirketi var, bu hizmet Türkiye’de de yaygınlaşacak. * Siz yılda kaç kişiye ulaşıyorsunuz?Geçen sene 45 milyondan fazla kişiye ulaştık.Malatya ’ya 5 milyon dolarlık yatırım yapıldı* İstanbul dışında da var yatırımınız...İstanbul’da 4 yerdeyiz, Malatya’da da 2009’da bir merkez açtık. 5 milyon dolarlık bir yatırım yapıldı. Orada iş olanağı sağlandı. * Doğu’da personel bulmak kolay mı?O kadar kolay değil. Orada da çağrı merkezi işi ciddiye alınmıyor. Geniş aile yapısı olduğu için gençler çalışmaya da teşvik edilmiyor. Şu anda 1.000 kişiye yakın istihdam var. 7-24 çalışılıyor. Ne yazık ki Malatya’da da aynı sorun var. Çağrı merkezi işi çok ciddiye alınmıyor, KPSS sınavına hazırlanıyor tüm gençler ve o dönemlerde hepsi işi bırakıyor. * Malatya’da da kadın personel oranı yüksek mi?Evet. Malatya’da aileler kızlarının 7-24 çalışmasına izin veriyor. Bu bizizm için çok olumlu bir gelişme. Bize güveniyorlar. * 2010’u nasıl geçirdiniz? 2010’u Malatya ve İstanbul’da yüzde 40 büyümeyle kapattık. 2011’de Malatya’ya ek bina yapılması planlanıyor. Yada başka bir ilde yeni yapı konusunda gelişmeler var. * 2011 hedefleriniz nedir?2011’de yüzde 25 büyüme hedefi koyduk. Büyümenin yüzde 30’u yeni müşterilerden gelecek. Aslı hedefimiz mevcut müşterilerimize verdiğimiz hizmet alanlarını genişletmek. Kız işi gibi görülüyor, daha çok kadınlar başvuruyor* Bu işte kariyer yapmışsınız, gerçekten de bu işte kariyer yapmak mümkün mü?Benim en iyi örnek. Ben bugün 2 bin 500 kişinin çalıştığı şirketin yöneticisiyim ve ne yazık ki bizim sektörde bu işi herkes geçici gördüğü için yetişmiş eleman ve yönetici sıkıntısı var. * Ne önerirsiniz gençlere?Benim gençlere nacizane tavsiyem, herkes bir yola gidiyorsa sen ters yola git ki aranan insan ol. Standartların dışına çıkılması gerekiyor. Çağrı merkezinde çalışmayı iş olarak görmüyorlar. Geçici iş olarak görenlere kendimi anlatıyorum ama ne kadar başarılıyım tartışılır. Çünkü çağrı merkezi elemanı olmaya karşı bir toplumsal baskı var. Hala işletme, iktisat fakültelerinde hocalar ‘Bankaların teftiş kuruluna gir’ diyorlar öğrencilerine. Eskiden teftişten şube müdürü olunurdu ama şimdi satıştan da olunuyor. Dünya değişiyor. Gençlerin yeni alanlara girmelerini sağlamak lazım. * Kadın işi gibi mi algılanıyor çağrı merkezi elemanlığı?Sanırım. Kız işi görülüyor. Daha çok kadınlar başvuruyor.

Devamını Oku

İlk 10 ekonomi arasına gireceğiz yöneticilerimizi yetiştirmeliyiz

28 Ocak 2011

Geçtiğimiz hafta Sabancı Üniversitesi, ABD’nin 150 yıllık üniversitesi Massachusetts Institute of Technology (MIT) ile işbirliği yaptı. Bu işbirliği sayesinde Sabancı ve MIT Yönetim Bilimleri Fakülteleri’nden öğretim üyeleri ve öğrenciler, eğitim ve araştırma amaçlı değişim yapabilecek. Bu işbirliğiyle ilgili basın toplantıları ve bu işbirliğinin iş dünyasına anlatımı için düzenlenen toplantılar dışında, Güler Sabancı bir grup gazeteciyle birlikte bu gelişmeyi paylaşmak üzerine Sabancı Müzesi’nin Kış Bahçesi’nde bir sohbet toplantısı düzenledi. Toplantıya MIT Sloan School of Magagement Dekanı David Schmittlein ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Nihat Berker ile Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Nakiye Boyacıgiller de katıldı. Güler Sabancı, üniversite ve Sabancı Vakfı’yla ilgili toplantılarda çok mutlu oluyor. Bu mutluluğunu da her zaman biz gazetecilerle paylaşıyor. Üniversite gençler, vakıfta ise kadınlar üzerine çalışmalar yapmaktan duyduğu motivasyonun çok farklı olduğunu hissettiriyor. Bu toplantıda da mutluluğunu, “Şimdiye kadar hep şirket ortaklıklarını konuştuk. İlk defa bir üniversitenin yönetim bilimlerinin ortaklığını konuşuyoruz, bu gelişmeden ötürü üniversitemizle gurur duyuyorum” diyerek paylaştı. Malum, Sabancı Üniversitesi çok genç bir üniversite, henüz 12 yıllık... 150 yıllık MIT ise dünya çapında bilinen köklü bir üniversite. Peki Sabancı, yönetim bilimlerinin ortaklığını nasıl yorumluyor? Güler Hanım, “İstanbul bölge merkezi oldu. Yakında Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girecek. Bunu raporlar ortaya koyuyor. Bu büyüklüğü yönetecek yöneticileri de yetiştirmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında bu işbirliğimiz çok önemli” vurgusu yaptı. Dünyanın en güçlü 5 iş kadınından biri olarak gösterilen Güler Sabancı, Türkiye’nin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında girmesi için öncelikle gençlerini ve kadınlarını iyi eğitmesi ve istihdam sahaları açması gerektiğini de söyledi. MIT Sloan School of Management Dekanı David Schmittlein da Türkiye’nin son yıllarda yüksek büyüme performansı yakaladığını konusunda Güler Sabancı ile hemfikirdi. İşbirliğinin ilk adımda nasıl olacağını da Nakiye Boyacıgiller’den dinledik: “Önümüzdeki yıl MBA yapmak isteyen öğrenciler, iki haftalık bir eğitim programıyla MIT Sloan’a gidecekler. Eğitim aldıkları süre içinde aynı zamanda ABD’deki iş ortamını da tanıyacak, Boston çevresindeki şirketleri ziyaret edecekler. Hem Sabancı’dan hem de MIT’den diploma alacaklar.”Sabancı Üniversitesi, yönetim bilimleri alanında önemli bir işbirliği gerçekleştirdi. Umarız bu tarz işbirliklerinin sayısı artar, çok daha fazla kişi bu gelişmelerden yararlanma imkanı bulur.

Devamını Oku

Türkiye aşığı bir kadınım

28 Ocak 2011

Piyanist ve besteci Anjelika Akbar, 1990 yılında Türkiye’ye geldi. Ve bizden biri oldu. Hayatının ikinci yarısını yani Türkiye’de geçen bölümünü de kitaplaştırdı. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “İçimdeki Türkiyem” adlı kitabında, bir kelime Türkçe bilmeden geldiği İstanbul’da yaşadıklarını ve Türkiye’ye nasıl aşık olduğunu anlattı. Yakında bu kitabından yola çıkılarak bir film de çekilecek. Anjelika Akbar kendi hayatını oynayacak. Sohbete geçmeden önce Anjelika Akbar’ı biraz olsun tanıtmakta fayda var. Kazakistan doğumlu Akbar. Annesi müzisyen, babası müzisyen araştırmacı ve felsefeci... 2.5 yaşındayken nota biliyor, piyano çalabiliyormuş. 4 yaşında da ilk bestesini yapmış. Hayatı müzik alanında başarılarla dolu... 1990’dan bu yana da Türkiye’de yaşıyor. 400’den fazla bestesi, 7 de albümü var. Kitabının kapak fotoğrafını da Ara Güler usta çekmiş. Fotoğrafta görünen kapı Akbar’ın ilk İstanbul’a geldiğinde kaldığı evin kapısı... * UNESCO nedeniyle Türkiye’ye gelmişsiniz. Kitabınız da Türkiye’yle başlıyor. Babam felsefeci ve müzisyen. Ben küçük yaşlardan itibaren farklı büyütüldüm. * Çok yetenekliymişsiniz... 2.5 yaşında nota bilmek...Evet. Aile ortamım da, genlerim de buna müsaitti. Babam aynı zamanda araştırmacı. Ben küçüklükten itibaren kendimi sorguladım. Ekolojinin ne olduğu üzerine çalışmalar yaptım. 14-15 yaşındaydım bu konularla uğraştığımda. Ben şu noktaya gelmiştim: İnsanların etik değerleri çalkalanınca, akıl bozuluyor... Tüm probemler aslında böyle çıkıyor. İnsanlar bencilce doğaya zarar veriyor. Bu bakış açım konuşmalarıma ve bestelerime yansıdı. Türkiye’de kalacağımı bilmiyordum, hamile olmasam geri dönecektik* İlk bestenizi de 4 yaşında mı yaptınız?İlk ciddi bestemi 4-4.5 yaşında yaptım. UNESCO da biraz önce anlattığım nedenlerle beni çağırdı. * Türkiye’ye gelmeniz alnınıza yazılmış... Asla tesadüf değil. Kitabınızın daha ilk sayfalarında yaşadıklarınız bunu anlatıyor...Ben buna inanıyorum. Kitabımda da önsezi ve alınyazısı geçiyor. Ben hayatımın ilk dönemlerinde bile belki Türkiye’de yaşayacağımı biliyordum. Hayatımda Türkiye yokken kitabımda da yazdım, “Çay içtik, kaşık çırptık, Türkçe konuştuk” demişim. Sanırım bilinçaltı bu demek. Biliyordum Türkiye’ye geleceğimi. * Ve bir kelime bile Türkçe bilmiyorsunuz, eşiniz de bilmiyor. Bir tanıdığın evine yerleşiyorsunuz ve hamilesiniz. Oğlunuz Yürek Türkiye’de doğuyor...Türkiye’de kalacağımı bilmiyordum. Hamile olmasam uçağa binip geri dönecektik. Doktor “Uçamazsın” dediği için kaldık. Ve Türkiye’de akrabadan yakın hissettiğim arkadaşlar çıktı karşıma. Gönülden sohbet ettim insanlarla, dil bilmeden de bunlar oldu. Ve dili de bu yüzden kolay öğrendim. Rüyalarımın hepsi çıkar sanki doğmadan önce hayatla bir anlaşma yaptım* Önseziler dediniz biraz önce... Bir de rüyalarınız var. Siz rüyalarınızı hatırladığınız kadarıyla yazıyorsunuz ve bu rüyaların çıktığını görüyorsunuz. Evet. Rüyalarımı yazıyorum, genelde de çıkıyor. Boşluk da bırakıyorum yazarken, sonra dolduruyorum. Sanki doğmadan önce hayatla bir anlaşma yaptım. * Sanırım öyle! Klasik müzik sicili parlak bir ülke değiliz. Burada tatmin olmayacağınız düşüncesi sizi yiyip bitirmedi mi? Böyle endişem olmadı. Belki de hayat beni farklı yönlere götürdü. Dediğim gibi, hamileydim, kısa süreliğine gelmiştim, dönecektim. Sonra buraya aşık olup dönemedim. 7 yıl sahneye çıkmadım. * Türkiye’de sizi ne durdurdu?Yeni anne olmuştum. Oğlumu büyüttüm. İlk eşim de istemedi. * Kitabınızda ilk eşinizden çok söz etmiyorsunuz ama sorun olduğu anlaşılıyor. Neden eşiniz Türkiye’de müzisyen kimliğinizi sürdürmenizi istemedi? İlk eşimin kökenleri Kırım Türkü. Tamamen Rusya’da eğitim görmüş. Rus asıllı Kırım Türkü. O da benim gibi Türkçe bilmiyordu. Buraya geldiğimizde sahnede olmamı istemedi. İzin vermedi. Ben de yapamadım. * Sizin gibi 2.5 yaşından beri müzik neredeyse hayatının tümü olan biri için bu korkunç bir şey olmalı...Aynen öyle. * Ne iş yapıyordu eşiniz?Felsefeci. Sanat ve düşünce insanı ama istemedi.İlk eşim sahnede olmama izin vermedi* 7 yıl gerçekten de içe dönük yaşadığınız bir dönem olmalı...Ben de mücadele edemedim o dönemde. Dediğiniz gibi kendi içime döndüm. Oğlumu yetiştirmeye çalıştım. Sahnelerden ayrı kalmak beni öldürüyordu. Çöpe dönmüştüm. İncecik oldum. Hayatım benden gidiyordu. O yıllar bana sabır ve kabullenmeyi öğretti. Benim için ölümcül bir şey müzikten uzak kalmak. Ben o yıllarda nefessiz kaldım. * 7 yıl sonra Türkiye’de sahneye çıktınız...Her bir dinleyiciyle buluşmak lütuf gibi oldu. Benim Rusya’daki arkadaşlarım “Orada ne yapıyorsun, Türkler klasik müzik dinlemez” diyorlardı. Ben bunları dinlemedim. Ben sanat için sanat, müzik için müzik yapmıyorum. İnsanlar için varım. Sen içten ve samimiysen, hangi ülkede olursan ol insanlar anlar. Ben müzikle insanlara “Sizi seviyorum” diyorum. * Sonrasında kariyer basamaklarını hızlı çıktınız....Bu yüzden Türkiye’ye çok minnettarım. Türk insanı çok içten. Birçok yazar beni önemli 40 Türk kadını arasına soktu. Bu beni çok gururlandırdı. Ben sonradan kendi isteğimle Türk vatandaşı oldum. Ve beni içlerinden biri olarak gördüler...* Türk kadınlarıyla ilgili bölümde ilginç tespitleriniz var. Peki ya Rus kadınları... Çok farklı bir kültür?Bir sonraki kitabım Rusya’nın Demirperde dönemiyle ilgili olacak. Şu anda şöyle bir ayrım var. Türk kadını kendinden çok emin değil. Rus kadınlarının özgüveni müthiş. Kadın kendinden emin olunca aile daha sağlam oluyor. Kadın özgüvenli olunca işinde de daha başarılı oluyor. Anne özgüvenli olunca bu çocukları da etkiliyor. Ben Türkiye’de kadınların gördüğü şiddet karşısında dehşete kapıldım. Bir aile içi şiddet, bir de okullardaki şiddet beni çok etkiledi. Maalesef bunları söylemekle, kınamakla olmuyor. Türkiye’de bu konuda zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Karşı tarafa saldıran insan aslında özgüveni olmayandır. Türkiye’deki kadına yönelik şiddeti anlamak mümkün değil. * Şimdi bir Türk’le evlisiniz. İkinci oğlunuz oldu Timur. Siz oğullarınızı nasıl yetiştiriyorsunuz? Ben uluslararası bir ailenin çocuğuyum. Kendimi dünya vatandaşı olarak görüyorum. Ailemden iyi gelenekler var. Türkiye’den aldığım en önemli değer de maneviyat. Ben bunu çocuklarıma vermeye çalışıyorum. Karşındaki insanı kendinden farklı görmemeyi öğretiyorum çocuklarıma.* Nataşa kelimesini duyduğunuz ilk günlerle ilgili anlattıklarınız bizim toplum olarak cahilliğimizi de ortaya koyuyor... Siz ilk Nataşa’nın kullanılış amacını anladığınızda ne düşündünüz?Çok garip duygular... Ben o ülkeden ayrılmıştım. Ailem benden özenle ekonomik zorlukları saklıyordu. * Evet hatta o dönemde Moskova’nın önemli bir kemancısını Antalya’da bir otelde keman çalarken görmüşsünüz...Çok şaşırdım. Çok üzücüydü benim için. Ben başlarda Nataşa sözünü duyduğumda, “Türklerin tanıştıkları Rus kadınlarının hepsinin adı Nataşa mı?” diye düşündüm safça. Anlamıyordum. İlk anladığımda hem şaşırdım hem de sarsıldım. Sanırım benim de önyargılarım vardı. İç bünyemde çalkalanma oldu. Ailemi de aradım, sordum. Yargılamamak lazım. Ekonomik sorunlar çok büyüktü. Bir insanı yargılamadan önce o insanın makosenleriyle bir ay dolaş diyorlar... Bu doğru. Çocuklar orada aç, susuz kaldılar. Ben onları duyunca sustum.* Ancak bu Nataşa damgası sizin yolunuza da farklı şekillerde çıkmış...Komik ve biraz da üzücü şeyler oldu. Bağdat Caddesi’nde oturduğum dönemde bir butikten kıyafetler aldım. Eve gelince bir bluzu unuttuğumu fark ettim. Geri almaya gittim. O anda orada dükkanın sahibi değil yardımcısı vardı. Bluzu unuttuğumu söylediğimde, yardımcısı “Evet biliyorum, isminizi yazmıştı... Burada unutulmuş” deyip bluzu verdi. Bluzun üzerinde, “Nataşa’nın unuttuğu bluz” yazıyordu. Hâlâ o butik açık, önünden geçerken gülerim.Başıma kötü şeyler geldi* Yalnızca aksanlı konuştuğunuz için oluyor bunlar. Aksanlı konuştuğumu görenler hemen merak ediyor. Başıma kötü şeyler de geldi. * Ne gibi?İki kez taksi şoförleri kaçırmaya kalktı. * Nasıl yani? Şikayet edebildiniz mi? Hayır, kendimi taksiden atabildim ama ikisinde de plakayı alamadım. Ders oldu bunlar bana, yoldan taksiye binmiyorum artık. * Bunlar başınıza gelince ülkenize geri dönmeyi düşünmediniz mi? Yok düşünmedim. * Ama sanırım uzunca bir süre, özellikle de tanınana kadar bu sorun sizi üzmüş...Evet. Ankara’da da apartmana konserden geç çıkıp geliyordum. Kıyafetler sahne kıyafeti, elimde çiçek. Her gece apartmana girerken anahtara yöneldiğimde zile basıp kapıyı biri açardı. Apartman benim eve dönemi beklerdi. * Toplumsal baskı görmenize rağmen sizce sizi Türkiye’de tutan en önemli şey ne? Ben hayata pozitif bakan biriyim. Benim yerimde başkası olsaydı valizleri toplayıp kaçabilirdi. Ama ben yapmadım bunu. Kitabımda da anlattığım gibi ben buraya aşık oldum, insanlarını sevdim. Kendimi yabancı olarak görmüyorum. Önümüzdeki ay yeni albümüm Likafoni piyasaya çıkacak * İkinci evliliğinizin hikayesi çok güzel. Batu Bey sizden özel dersler alan bir öğrenciniz. Sonra aşk başlıyor. Batu şöyle anlatıyor: “Ben Anjelika Akbar’ın hayranı ve öğrencisi oldum. Aşık oldum. Ama bir bakışla bunu ifade etmemem gerekiyordu. Uslu uslu derslere gidiyordum.” * Ve bir gün Batu Bey’i aradınız, her şey çözüldü... Ben yalnızca müzik dersi vermiyorum. İşin içinde bir felsefe var. Batu ile aramızda ders seviyesindeki paylaşımdan doğan bir duygu vardı. Bir anda çözüldü her şey. Bir oğlumuz daha oldu... * Yeni bir albüm de çıkaracaksınız değil mi? Şubat’ta Likafoni adlı albümüm çıkacak. Kitaptan yola çıkılarak bir de senaryo oluşturulacak. Filmde ben oynayacağım.

Devamını Oku

Yemeksepeti’nde günde 29 bin sipariş veriliyor, her ay 30 işyerinin üyeliği iptal ediliyor

22 Ocak 2011

2000 yılında yemeksepeti.com’u kuran Nevzat Aydın, işi hızla büyüttü. Rusya ve Dubai’ye de açılan yemeksepeti.com geçen yıl 110 milyon dolarlık iş hacmi yarattı. 2010 yılında ABD Başkanı Obama’nın çağrısıyla gerçekleşen Müslüman Ülkeler Girişimcilik Zirvesi’ne Türkiye’den katılan 5 isimden biri olan Aydın, 2011 yılında yemeksepeti’ni yüzde 40 büyütmeyi hedefliyorEn iyi hizmeti vermeye çalıştıklarını ve şu anda 4 bin restoranın sistemlerinde olduğunu vurgulayan Aydın, “Günde 28-29 bin kişi yemeksepeti.com üzerinden sipariş veriyor. Bugüne kadar 6 bin 500 restoranla çalıştık. Bunların bir kısmı kapandı ya da yemeksepeti’nden çıkarıldı. Her ay 30 restoran yemeksepetinden çıkarılıyor. Biz iyi hizmet vermeyi önemsiyoruz” dediNevzat Aydın son dönemin en ilgi çeken girişimcilerinden. Yemeksepeti.com’un kurucusu. 1976 doğumlu. Bursa Anadolu Lisesi mezunu. Aydın, Boğaziçi Üniversitesi’ndeyken Slikon Vadisi’ne gitmeyi kafaya koydu ve Slikon Vadisi’ne yakın olmak için San Francisco Üniversitesi’nde MBA programına yazıldı. MBA’i bitirmesine 6 ay kala Türkiye’ye dönüp yemeksepeti.com’u kurdu. 2000 yılında kurulan yemeksepeti.com ‘yemek siparişi’nde devrim denilebilecek yeniliklere imza attı ve hızla büyüdü. Rusya ve Dubai’ye de açılan yemeksepeti.com geçen yıl 110 milyon dolarlık iş hacmi yarattı. 2010 yılında Obama’nın çağrısıyla gerçekleşen Müslüman Ülkeler Girişimcilik Zirvesi’ne Türkiye’den katılan 5 isimden biri olan Nevzat Aydın 2011’de yemeksepeti’ni yüzde 40 büyütmeyi hedefliyor. * Yemeksepeti.com’la ilgili en son rakamları merak ediyorum. Kaç kullanıcıya ulaştınız?Yemeksepeti.com’un şu anda 900 binin üzerinde kullanıcısı var. 4 binden fazla da yemeksepeti üyesi restoran var. * Türkiye’de kaç ildesiniz? 21 ildeyiz. Günde yaklaşık 28-29 bin sipariş geliyor. * 2000 yılında kuruldunuz. Yemeksepeti.com’un tarihinde viraj ne zaman dönüldü? 2005 yılında kırılma yaşadık. İnsanlar iş yerlerinde değil evlerinde de internet kullanmaya başladılar. Yemeksepeti.com’un evden verilen sipariş sayısı o dönemde hızla arttı. Krizde ucuza kaçıldı* Global kriz sizi nasıl etkiledi? Kriz döneminde insanların daha çok evde zaman geçirmesi siparişleri artırdı mı yoksa eğilim evde yemek yapmaya mı yöneldi?‘2008’de yemeksepeti.com krizden etkilendi’ diyemem. Krizde yüzde 9-10 oranında büyüme oldu. Ama siparişlerde kullanıcılar daha ucuza kaçtılar. Dışarıda yemek yerine evde yediler. Çünkü dışarda yemek yediğinizde gizli masraflar vardır. Ulaşım bunlardan biri. Evde geçirilen zaman arttı, kriz dönemleri bize yaradı diyebilirim. Türkiye yemek yapmanın tercih edildiği bir dönemde değil. * Eskiden eve gelen misafirler için dışarıdan yemek söylenmesi de ayıp karşılanırdı, şimdilerde bu da değişti... Siz toplumsal değişimi, dönüşümü iyi yakalamışsınız... Bu alanda gelişme olacağını öngörmüşsünüz...Yemeksepeti’ni 2000 yılında kurmasaydım geç kalmış olurdum. Dediğiniz gibi misafirler de daha rahat ediyor. Çünkü herkes yoğun. Kimse kimseye yük olmak da istemiyor. Önümüzdeki dönemde işlerimiz daha iyi de olacak. Çünkü biz, iki ana sektöre iş yapıyoruz. Internet ve paket servis. Türkiye aslında paket servise çok geç girdi. * Hala da tam girdiği söylenemez... AB ülkeleriyle kıyaslandığında durum nasıl?Avrupa ile kıyasladığımızda çok düşük. Amerika’da paket servis 40 sene önce başlamış. Türkiye’de ise 15 yıllık geçmişi var. Eskiden paket servis yalnızca metropollerdeydi. Biz metropollerin de dışına çıktık. Daha yeni açtık Trabzon’da. * Nasıl gidiyor? Trabzon’da 240 bin kişi yaşıyor. İlk günlerde Trabzon’dan yemeksepeti’nden sipariş veren kişi sayısı 300’dü. Bu çok iyi bir rakam. 2011 ’de hedef 50 ile ulaşmak* Üniversitelerin olduğu şehirlerde yemeksepeti daha hızlı mı yayılıyor?Evet. Üniversitelerin olduğu şehirlerde daha hızlı büyüyoruz. Üniversitelilere hitap ettiğinizde, üniversitelilere ulaşınca onlar birbirlerine söylüyor. * Doğu illerinde yoksunuz değil mi? Doğu’da şu anda yok. En Doğu’da Gaziantep ve Trabzon var. Erzurum, Van, Diyarbakır’da da yemeksepeti olacak. Adana, Gaziantep, Kayseri, Konya iyi gidiyor. * En yüksek kullanıcı sayısı İstanbul’da, İstanbul’u hangi iller izliyor? İstanbul, Ankara, İzmir... Malum sıra değişmedi. Biz de bu sıralamayla açtık yemeksepeti’ni.. Sıralamayı bozan şehir Eskişehir. Eskişehir 4’üncü sırada. 600 bin kişilik şehirde günde 2 bin 500 kişinin üzerinde kişi yemeksepeti.com’dan yemek yiyor. * Yemeksepeti’nin paket servisi sektöre öğrettiğini ve geliştirdiğini söyleyebilir miyiz? Biz paket servis sektörüne farklı bakış getirdik. Eskiden paket servis yapmayanlar yapar hale geldi. Örneğin balık gönderilmezdi. Balık seviyorsanız paket servis de alabilirsiniz. Paket servis demek artık eskisi gibi pizza ve hamburger servisi demek değildir. Yemeksepeti.com yalnızca fast food servis etmiyor. Son 10 yıldır trendler devrede. Salatalar, dünya mutfağı da çok tercih ediliyor. Eve sipariş denildiğinde sadece insanların aklına fast food gelmesi değişiyor. Her gün ev yemeği mönüsü çıkaran restoran sayısı hayli fazla. Her gün yemeksepeti.com’da 350 restoran günlük mönüsünü değiştiriyor. * En çok geç kalma şikayeti mi geliyor? Evet, geç gelme şikayeti çok geliyor. Türk insanı çok sabırsız. Yemeksepeti.com’da bu şikayetler değerlendiriliyor. Şikayetlerin sonucunda yemeksepeti.com’dan çıkarılan restoranlar oluyor. * Nedir oran? Şu anda 4 bin restoran var. Bugüne kadar 6 bin 500 restoranla çalıştık. Bunların bir kısmı kapandı ya da yemeksepeti’nden çıkarıldı. Her ay 30 restoran yemeksepeti’nden çıkarılıyor. Biz iyi hizmet vermeyi önemsiyoruz. Kullanıcının problemi değil, hepimizin problemi oluyor bu sorun. * Siparişler hafta sonu mu artıyor? Hafta içi hafta sonu siparişler aşağı yukarı aynı. Yüzde 5’lik bir fark var. Hafta içi öğle saatlerinde çok yoğun. Aynı şekilde 19.00-20.00 arası çok yoğun sipariş oluyor. Hafta sonu geceyarısı çok sipariş alınıyor. Bizim için üniversitelerin final dönemleri en parlak dönemdir. Üniversite öğrencilerinin yoğun çalıştığı dönemlerde çok sipariş artıyor. Örneğin Ankara’da öğrenciler yazın şehirden gidince yemeksepeti’nde işler düşüyor. * En zorlandığınız iller hangileri oldu? Zor iller var. Kayseri, Konya zor illerdi. Bu illerde yavaş kaldı büyümemiz. Bursa’da o kadar iyi değil yemeksepeti. Bursa’dan beklentimiz daha yüksekti. Kütahya, Isparta, Trabzon hızla iyi giderken şaşırtıcı iller oluyor. Ama hepsinde de büyüme trendi var. * Yemeksepeti’nin benzerleri de hayatımıza girdi. Ama siz alanınızda büyük farkla tartışmasız lidersiniz... En büyük avantajınız ilk olmanız, diğer avantajlarınız neler?Çok var rakip. Ama pazar payına bakınca biz yüzde 99 oranında lideriz. Pazar bizde diyebiliriz. Bunun için de bir şey yapmadık. Evet dediğiniz gibi ilkiz, bunun avantajları var. Ama bize rakip olanlar bizim verdiğimiz hizmetin aynısını kopyaladı. O şekilde şansları yok. Farklı şey yaparlarsa, yaratıcılık ortaya koyarlarsa rekabet olur. TRABZONSPOR’DA YÖNETİM KURULU ÜYESİ* Siz geçen yıl Rusya ve Dubai’de hizmete başladınız. Nasıl gidiyor oralardaki işleriniz? 4 ay oldu Rusya’da açılalı. Daha önce test aşamasındaydık. Son 1.5 aydır hızla gelişiyor. Pazar çok büyük Rusya’da.* Bu yüzden mi tercih ettiniz...Yani neden Yunanistan değil de Rusya? Atina’yla Moskova’daki başarı oranı kıyaslanamaz. Yunanistan belki kültür olarak paket servise daha yakın ama pazar küçük. * Moskova’da ise şehir büyük, kalabalık ama zor bir yer... İklim ilk aklıma gelen...Hava koşulları zor. Ayrıca Rusya’da paketi de bilmiyorlar. Ama potansiyel var. Ruslar servis odaklı da değiller.Türkiye’de müşteriler yarım saat sonra arıyorlar, Rusya’da 1.5-2 saatte aramazlar, çünkü koşullar belli. Moskova, Saint Petersburg’tayız. Moskova’da hızla artıyor restoran sayımız. Şu anda 250’ye yakın üye restoranımız oldu. Saint Petersburg’ta da 40 üye restoranımız var.* Dubai nasıl? Dubai’de benzer hizmet veren var ama tam bizim gibi değil. Nüfusun çoğunluğu yabancı. Dubai’den sonra iki emirlikte daha hizmete başlayacağız. Daha sonra Bahreyn, Katar gibi yerlerde de olacağız. Dubai’de kabullenilmek kolay değil. Çünkü orası dünya merkezi. Türkiye’den çok daha fazla marka var Dubai’de. Büyüklük olarak Rusya ve Türkiye’ye ulaşamaz ama yine de iyi bir pazar Dubai. * Yemeksepeti.com’da ne gibi yenilikler olacak?Rezervasyon hizmetine başladık. Bu da hızla gelişecek. Anadolu’nun farklı lezzetleriyle buluşmak gibi bir yapı da olacak. Yemeksepeti.com yemek siparişi konusunda farklılıklar getirecek.* Siz tüm gününüzü internette mi geçiriyorsunuz? Hobileriniz var mı? Hayır geçirmiyorum. Trabzonspor yönetim kurulu üyesiyim. Dünya futboluyla çok yakından ilgiliyim. Ayrıca çizgi roman hastalığım var. Obama’nın davetinde Türk girişimcilerin profili yüksekti* 2010’da Amerika’ya Obama’nın davetiyle gittiniz. Müslüman Girişimciler Zirvesi’ne katıldınız. Diğer ülkelerden de çok sayıda katılımcı vardı. Bir değerlendirme yapsanız ne dersiniz?Türkiye’den gelen girişimci profili diğer ülkelerden çok yüksekti. Bence bunun başlıca nedeni de şu: Ben bunu Atatürk’ün vizyonuyla, 80 yıldır bu ülkenin temellerini oluşturan yapıya bağlıyorum. Malezyalı bir kadın konuştu. Çok inanılmaz şeyler yapmış ama her iki cümleden birinde ‘kocama bana izin verdiği için teşekkür ederim’ dedi. Çok farklı...Türkiye ile kıyaslamak mümkün değil. * ABD neden Müslüman ülkelerdeki girişimcileri desteklemek istiyor sizce? Kadın girişimcilere yönelik de fonlar ayırıyorlar...Arap ülkelerindeki petrolün bitmesiyle birlikte girişimciliği desteklemek gerekiyor. Oralarda yeni iş sahaları yaratmak gerekiyor. Onlar bir şekilde paranın hazır gelmesine alışmışlar, o tarzı değiştirmek zor. Bu ülkelerde işsizlik artıkça sorun da artıyor. Terör artıyor. Kadınlar da toplumun gelişimini sağlıyor. Kadınlarını geliştiremeyen toplumlar geri kalıyor. Bizim toplantı sonucunda 2 milyon dolarlık bir fon ayrıldı. Obama Müslüman halklara zeytindalı uzatma anlamında iyi bir çalışma ortaya koydu. Malezya’ya ve Afrika ülkelerine bakınca çok iyi durumdayız ama daha çok şey yapmamız lazım. Önümüzdeki 10 yıla girişimcilik damgasını vuracak* Siz TOBB’da da görev aldınız. Genç girişimcilere yönelik çalışmalar yapıyorsunuz. Girişimciliğin gelişmesini sağlamak için sizce neler yapılmalı? Önümüzdeki 10 yıla girişimcilik damgasını vuracak. Yapılan araştırmalar var. Türkiye’de büyük şirketlerin son 10 yıldır istihdamı aynı. Büyük şirketlerin çoğu verimliliği artırarak daha az çalışanla yollarına devam diyor. Yeni yaratılan işlerin tamamı da girişimcilerden geliyor. Yeni iş sahası yaratmanın yolu girişimcileri desteklemek. Üniversiteler bu konuya farklı programlarla eğiliyor. Girişimcilik kelimesini artık daha fazla da duyacağız. Obama’nın düzenlediği toplantıda bir sonraki toplantının 2011 yılında Türkiye’de yapılacağı söylendi. İnsanların fikirleriyle bir yerlere gelebildiği artık görülüyor. Babalarının, ailelerinin paralarıyla, emlak zenginliğiyle değil de insanların fikirleriyle bir yere gelebileceğinin görülmesi gerekiyor. Fabrika kurmak çin 5 milyon dolara ihtiyaç olabilir, internet sitelerinin hiç para kazanmadan harcadıkları para en fazla 300 bin dolardır. 5 milyon dolar bulmaktan kolay. Melek yaratırımcı dediğimiz konseptin gelişeceğini öngörüyoruz. Giderek parayı ver unut değil de, para ve akıl veren yatırımcı kitlesinin artacağını öngörüyorum. Gençler soru sormuyor* Siz gençler için çok iyi bir örneksiniz. Konuşmalar yapıyorsunuz üniversitelerde. En çok ne soruyor gençler size? Benim sunum tarzım samimi. Onlar da benim yerimde olabilirler. Ben öncelikle bunu anlatıyorum. Öğrenciler üniversitede geçirdikleri zamanı doğru kullanmalı. Sosyal kulüplere girmeliler, kendilerini iyi geliştirmeliler. Türkiye’de gençler çok soru sormuyor. Amerika’da birçok üniversitede konuştum. Farkı ne derseniz? Farkı bu. Bizim üniversitelerde hâlâ ön sıralar boştur. Özgüven eksikliği var gençlerde. Soru var mı? diye sorduğunuzda tek tük el kalkıyor. Amerika’da konuşma bölümünden daha çok soru bölümü uzun sürüyor. İnternetle tanıştığım gün işimin onunla ilgili olacağını biliyordum* Sizin genlerinizde girişimcilik var mı?Ben Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. En büyük özgüveni üniversitede sağladım. Annem babam devlet memuru. Beni yetiştirirken bana çok alan bıraktılar. Tek çocuğum. * Aileniz yemeksepeti.com’u kuracağınızı söylediğinizde sizi desteklediler mi? Ben Amerika’da master yaparken bu işe girmek istedim. Aileme bunu anlatmam gerekiyordu. Aileme internetten yemek siparişi alacağım diye anlattım. Biriktirdiğimiz ne varsa orada onla okuyordum. Babam ‘Okulu bitirip 6 ay sonra yapsan’ dedi. Ben ‘Şimdi yapmam gerektiğini düşünüyorum’ dedim. Olmazsa ‘Döner bitiririm’ dedim. Benim için Slikon Vadisi’ne gitmek tesadüf değildi. 1994 yılında internetle tanıştım. Tanıştığım gün internetle ilgili bir şey yapacağımı biliyordum. Yurtdışında internetten siparişi öğrendiğimde bu işle ilgili bir iş yapacağımı da biliyordum. * Girişimci olarak siz kimi beğenirsiniz? Steve Jobs (Apple’ın kurucularından)... Onun hikayesinde de inişler çıkışlar var. Çok başarılı işler yaptı. Alanında farklılık getirdi. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in de başarı öyküsü ilginç. Bu başarı örnekleri de bize şunu gösteriyor. Artık dönem, sahibi olanların değil bilgiye daha hızlı ulaşanların dönemi olacak.

Devamını Oku

Rusya’da nasıl iş yapılır?

21 Ocak 2011

Bu hafta elime bir kitap geçti. Henüz yayın aşamasında. Bir ay kadar sonra kitapevlerinde yerini alacak. Yazarı İlia Shestakof. Kitabın adı Rusya, Risk, Rulet, Ruble. Yazar Cihangir doğumlu, babası Bulgar, annesi Rum. İTÜ Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra bir ayağı hep yurtdışında olmuş. Farklı sektörlerde iş deneyimleri var. En iyi bildiği yer de Rusya. Eşi de Rus. Ve şu anda Türkiye’den farklı şirketlere Rusya’dan danışmanlık veriyor. Saint Petersburg’ta yaşıyor. Onun hikayesini bu hafta Pazar Vatan’da okuyacaksınız. İlia Shestakof kitabının bir bölümünde Rusya’daki farklı başarı örneklerinden derleme yapmış. Rusya’da iş yapanların ve yapmak isteyenlerin mutlaka başucu kitabı olması gerekir diye düşündüm. Ezcümle, farklı bir ülkede iş yapmanın yolu o ülkenin kültürünü iyi tanımaktan geçiyor. Bunun en güzel örneklerini de o ülkede başarılı işlere imza atanlar veriyor. LİTRELİK KOLA ŞİŞESİ RUS BUZDOLABINA NASIL GİRDİİlk örnek Cem Kozlu’dan...“Coca Cola’dayken Moskova’da iki profesör ve lise öğrencisi oğullarının iki odalı bir eve nasıl sığdıklarını unutamam. Mutfakları aynı zamanda oturma odasıydı ve buzdolabı yarım boydaydı. Bizim marketlerde satılan ürünümüz 2 litrelikti. Dolaba sığmıyordu. Hemen 1 ve 1.5 litrelik ambalajları Rusya pazarı için öne çıkardık ve hatırı sayılır bir Pazar payı elde ettik.”YOK SATARKEN REKLAM YAPTIKColin’s Yavuz Eroğlu:“Rusya’da kısa zamanda sonuç bekleyen kaybeder. Mc Donalds’dan bile önce Rus pazarına girdik. Yok satarken reklam yaptık. Avrupa’ya çok ihracat yaptık ama para kazanamadık. Avrupa bizi ne öldürür ne güldürür ama Rusya çok farklı.”2 YILDA BİR ŞİŞE DEĞİŞTİRDİKEfes Pilsen Tuncay Özilhan:“Avrupa’da bira şişeleri 7 yılda bir değiştirilirken Rusya’da ortalama 2.5 yılda bir şişeleri değiştirmek gerekiyor. Rus tüketicileri görüntüden bıkıp bira markasını değiştirebiliyor.”SENTEZ KURDUKRönesans İnşaat Erman Ilıcak:“Türk, Rus ve Ukrayna kimliklerinin ötesinde güvene dayalı bir ilişki kurduk. Yabancı ülkede başarılı olmanın en önemli şartı sentez kurmak...Kitabın en eğlenceli bölümü ise benim için Rusların kültürel özelliklerinin anlatıldığı bölüm oldu... Rusya’da iş yapmayı düşünüyorsanız kulağınıza küpe olsun...- Rusların doğumgünlerini asla unutmayacaksınız. Bir sonraki gün doğumgünü olan birini tez canlılık edip sakın önceden aramayın. Kötüye işaret sayılıyor.- Cenaze dışında kimseye çift sayıda çiçek göndermeyin.- Kapı eşiğinde asla tokalaşmayın.- İnsanlar Rusya’da teknikle yaşayıp büyüyor. İlia Shestakof’un 8 yaşındaki yeğeni mantar turşusu yapma makinesi dizayn etmiş. Mantar alıyor, yıkıyor, kesiyor, pişiriyor, kavanoza koyuyormuş. İnsanlar Rusya’da teknikle büyüdüğü için onlardan hizmet ve ticaret sektörüne hemen alışmalarını beklememek gerekiyor. Yani sabır.”RUSLAR KURŞUN KALEM KULLANDI!Çok bilindik bir anektod var ama bilmeyenler için yazalım: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yerçekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti. Bu problemin çözümü NASA’ya 10 yıla ve 12 milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki, bu kalem yerçekimsiz ortamda, suyun altında, sıfırın altında 300 santigrat dereceye kadar yazı yazmaya olanak sağlıyordu. Peki Ruslar ne yaptı? Kurşun kalem kullandı.

Devamını Oku

Ürettiğimizden fazla bal tüketiyoruz, bal diye bal şurubu satanlar var

15 Ocak 2011

Balparmak, Balkovan ve Binbirçiçek markalarının sahibi Özen Altıparmak, sahte bala karşı uyardı. “Türkiye’de 35-40 bin ton üretim var. Ambalajlı bal üretimi 15 bin ton. Geri kalanı ambalajsız... Tüketim 50 bin ton” diyen Altıparmak, bal diye bal şurubu satanlar olduğunu vurguladı. Her petek balın da sanıldığı gibi doğal olmadığını kaydeden Altıparmak, “Bir arkadaşım marketten petek balı almış. Bana getirdi. Bizim laboratuara gönderdim. ‘Bu yılki antibiyotik ihtiyacınızı karşıladınız’ dediler. Arıcılar hastalıklardan korkuyor, arılar hastalanmasın diye de bilinçsizce antibiyotik veriyorlar. Doğal bal yiyorum derken pek çok tehlike ile karşı karşıya kalınıyor” dedi.Özen Altıparmak ağzından bal damlayan bir işadamı! Çok konuşkan, anlatmayı çok seviyor. Balparmak, Balkovan ve Binbirçiçek markalarının sahibi. Özen Altıparmak’ın bal işine giriş öyküsü de hayli ilginç. Türkiye’nin en önde gelen bal markalarının sahibi olan Altıparmak’la hem sektör ve Altıparmak üzerine konuştuk hem de balın yararları ve nasıl bal tüketilmesi gerektiği konusunda bilgi aldık. Bu arada buluşmamızı da bir kahvaltı masasında gerçekleştirdik. Bebek Otel’de çeşit çeşit ballar önümüzde hepsini tek tek inceleyerek sohbete başladık. Bir kavanozda Şemdinli Balı, birinde Yüksekova Balı, bir diğerinde Kayseri Balı. Altıparmak Türkiye’nin tek bal laboratuarına sahip şirketi. Bu laboratuar da dünyadaki 4 bal laboratuarından biri. İşte Altıparmak’ın tüm balları da bu laboratuardan geçiyor. Bunun neden önemli olduğunu röportajımızda okuyacaksınız. Çekmeköy’de 4 milyon dolarlık yatırımla bir bal laboratuarınız var. Ne yapılıyor bu laboratuvarda?Biz arıların yaptığına dokunmuyoruz. Ne yapıyorlarsa arılar yapıyor. Biz insanların arılara müdahale edip etmediğine bakıyoruz. Zaten yaşanan en büyük sorun da sanırım bu sizin sektörde...Kurduğumuz laboratuarda bala müdahale edilip edilmediğine bakıyoruz. Biz sofralara süzülmüş, arınmış bal getiriyoruz. Klasik bir laboratuar değil. Sağlıklı yaşam için bal önemli. Şeker yerine bal koyun çayınıza.Türkiye bal konusunda şanslı mı? Bal konusunda en uzman ülke hangi ülke? Türkiye en kaliteli bal üreten ülkelerden biri. Ama en çok tüketen değil. Çin ve Arjantin önde gidiyor. Üretimleri çok yüksek. Dünyada ihracat pazarı 400 bin ton. 100 bini Çin, 100 bini Arjantin.Bal bulmacasıTürkiye’de rakamlar nasıl? Türkiye’de 35-40 bin ton üretim var. Ambalajlı bal üretimi 15 bin ton. Geri kalanı ambalajsız... Tüketim 50 bin ton...Nasıl oluyor bu?Bu bulmaca. Bal diye ne yiyoruz? Başka şeyler tüketiliyor. Aradaki farkı artık biz bilmiyoruz. Yapmayın... Anlaşılmıyor mu aralarındaki fark?Ne yazık ki zor anlaşılır. Bu rakamlara bakıp da çok bal tükettiğimizi de sanmayın...Ne kadar? Var mı rakamlar?Kişi başına tüketim Türkiye’de 600 gram. Almanya’da 1.5 kilo. En kaliteli bal Türkiye’de. Bunun ana nedeni dünyadaki endemik bitkilerin 8’te 3’ü, yani yarıdan biraz azının Anadolu topraklarında olması. Dünyada bu kadar konsantre toprak yok. O yüzden buradaki bitkilerin tadı ve kokusu farklı. Her bitkinin tadı kokusu farklı. Polen de parmak izi gibi. Polen geldiğinde balın orjinini tespit ediyoruz. Biz TÜBİTAK’la bu konuda proje yürüttük. Projemiz balın kaynağını ortaya çıkarıyor. Biz 3 boyutlu mikroskop kullanıyoruz. Hepsi tanımlanıyor. Nerelerden bal topluyorsunuz?Türkiye’nin her bölgesinden bal topluyoruz. 1.000’den fazla çiçekten alınıyor. 15 gruba ayırıyoruz. Ortak özellikleri olan balları kategorize ediyoruz. Farklı reçetelerimiz var. Hepsinin üretim reçeteleri farklı. 15 kategoride sınıflandırıp değişik oranlarda çalışma yapılıyor. Balparmak için farklı, Balkovan için farklı, Balçiçek için farklı seçim yapılıyor. Hepsi doğal ballar. İlave bir şey asla yok. Katkısız ve kalıntısız. Glikoz ya da mısır nişantası da yok. Başka neler olabiliyor? Pestil ve antibiyotik kalıntısı asla yok. Milyarda bir hassasiyetle bakıyoruz tüm ballara. Bunu yapabilmek için hem çok iyi laboratuarınızın olması gerekiyor hem de iyi bir ekibinizin. Sizin petek balınız yok... Neden?Petekler balın kabı. Neden petek bal tercih ediyorsunuz?Antibiyotikli ballara dikkatTercih ettiğimden değil... Petek bal daha doğal olur diye biliniyor...Bu doğru değil. Bir arkadaşım geçenlerde bir marketten petek balı almış. Bana getirdi. ‘Buna bir baksana’ dedi. Ben de tattım. Daha sonra da bizim laboratuara gönderdim. Beni aradılar, ‘Bu yılki antibiyotik ihtiyacınızı karşıladınız’ dediler. Nasıl? Antibiyotik oranı o kadar yüksek miymiş?Evet. Arıcılar hastalıklardan korkuyorlar, arılar hastalanmasın diye de bilinçsizce antibiyotik veriyorlar. Doğal bal yiyorum derken pek çok tehlike ile karşı karşıya kalınıyor. Balı nasıl saklamak lazım?Bal şanslı ürün. Oda sıcaklığında kalmalı. Nemi ve ışığı sevmez. Karanlıkta ve kuru yerde durabilir. Her bal kristalleşir mi?İyi bal da kristalleşir. Biz bu kristalleşmenin baldan mı yoksa glikozdan mı olduğunu anlayabiliyoruz. Ben sabahları aç karnına bir kaşık bal almanızı öneririm. Hayatınıza dinamizm gelir, gençlik gelir. Balın gerçekten bal olduğu nasıl anlaşılır? Sahte ballardan nasıl korunuruz?Etiketini okuyun. Bazı ürünlerin üzerinde yazıyor bal olmadığı. İçinde bal var ya da adında bal var. Etiketi okuyun. Ne yazıyor o etiketlerde?İlk aldatmaca içinde bal kelimesi geçirilerek oluyor. Bu ürünler daha çok parlak olur. Ballarda bulanıklık olur. Bu etiketlerde ‘Alkolsüz içecekler tebliğine uygundur, bal aromalı şuruptur’ diyor. Bu bal değildir. Bal reyonlarında mı bulunuyor bal aromalı şuruplar da?Bal reyonunda olmaması lazım. Ana kandırmaca da bu oluyor. Petek konusunda bir ayrıntıya daha dikkat çekmek isterim. Petek olarak satılanların çoğu fabrikalarda mumdan yapılanlar. Arıcı arının kovanın yanına glikoz, mısır şerbeti koyar. Arı hayatı boyunca bir gram bal yapıyor. Bal yapmak için uzak mesafelere gider. Yanıbaşına ticari glikoz konulunca kovandan çıkıp glikoza konuyor. Arıya uçmak yerine malzeme konuluyor. İşçi doğru malzeme yanlış. Nektar yerine ticari glikoz satılıyor. Her petek bal kötü değildir ama nasıl yapıldığını bilemezsiniz. 'İstanbul seni yeneceğim’ dedim, Balparmak’ı rüyamda görüp kurdumSiz aslen nerelisiniz?Kayseriliyiz ama ben doğma büyüme Ankara’da oldum. Ben hep kendi işimi yapmak istedim. Valizimle İstanbul’a geldim. Bir iş kuracaktım ama bu ne olacak onu bilmiyordum. Önce bir işe gireyim dedim. Döküm fabrikasında 7-8 ay çalıştım. Çok iyi para verdiler ama özümseyemedim işi. 600 kişi çalışıyordu. 3 ayda üretim planlama şefi oldum, teknik müdür ayrılınca ona vekalet ettim, ‘Patron işler iyi gidiyor’ diyordu. O zaman aldığım maaşın üzerine 6 bin lira verdiler. O zaman en yüksek memur 5 bin lira alıyordu. Babam Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde çalışır, 5 bin lira alırdı. Çok paraya da alışkın değildim. Ama benim idealim değildi o iş. Döküm fabrikası da kurmayacaktım. Bir TV pazarlaması işine girdik. Ev ev satışlar büyüdü, ben açıldım. Saba iyi televizyon, hatırlarsınız... Döküm fabrikasında çalışırken 70 bin lira biriktirmiştim. TV pazarlaması yaptığım 20 kişi vardı. Avrupa ve Asya yakasında distribütörlük alacaktık. Biz TV’leri sattık. Maaşlar bir ay gelmedi. ‘2 aylık maaşlar toplu verilecek’ denildi. Bayram arifesiydi. İşe bir gittik, bizim ofis bomboş. Bu arada ben mağdur olmasınlar diye biriktirdiğim parayı da çalışanlarıma paylaştırmıştım. Gitti her şey...5 kuruşsuz kaldım. Bayram öncesi Ankara’ya trenle gidecek para bulmakta zorlandım. İnanın bozuk paralarımı kumbaraya atardım, oradaki bozuk paralarla tren bileti aldım. İki simitle doyurdum karnımı. Parasız kalınca açlığı öğreniyorsunuz. Ankara’ya 325 kuruşla döndüm. ‘İstanbul kurtlar sofrası’ deniliyordu. ‘Doğruymuş’ diyordum. Ama yılmadım, döndüm İstanbul’a. Başarısızlığı hazmedemedim. ‘İstanbul ben seni yeneceğim’ dedim. Ne iş yaptınız? Derman Baharatları adlı bir firmaya girdim. Onun bayiliğini aldım. Babamın bir arkadaşı balcıydı, Balpınar adlı balı vardı, o balı da dağıtmaya başladım. Zor satılıyordu. Marka değildi. Balparmak oradan mı çıktı?O kişinin adı İlyas Pınarbaşı, babamın arkadaşı. Babama o arkadaşı ‘Sen de marka yap Balparmak koy’ dedi. İlyas Bey’i kaybettik, ondan çok şey öğrendim. Sonra işi devam ettirdim. Ama olacak gibi değildi, çünkü bakkallara zor giriyorduk. Satarken yoruluyorsunuz. Bir gün rüyamda Balparmak diye bir marka kurduğumu, yeni etiketler, üretim tesisleri gördüm. Marketlerde bakkallarda Balparmaklar var. Ben yapacaklarımı rüyamda gördüm. Ve hepsini de yaptım. Teknik arıcılık eğitimi veriyor, balda kapak devrimini yaptıSiz arıcıların eğitimi için bir çalışma yapıyor musunuz? Teknik arıcılık eğitimleri veriyoruz. 3 yıldır yapıyoruz. İnanın bir kovandan 17 kilo bal alınırken, Avrupa’dakilerden 60 kilo alınıyor. Eğitimsiz ve bilinçsiz olduğumuz için elimizdeki olanakları iyi değerlendiremiyoruz. Tüp içindeki balları ilk siz yaptınız değil mi? Daha sonra çocuklar için olanlar geldi...Evet. 2004 yılında yaptık tüplü balları. Tasarımı bize ait. Ödül de aldık. ‘Balda kapak devrimi’ dendi bunun için. Koruyucu bantları da ilk kez ben Türkiye’ye getirdim. Kavanozlarımız da Şişecam tarafından üretiliyor. Diğer tüpleri de Bayer gıdaya uygun olarak üretiyor.

Devamını Oku

Sabancı: Kadınlar ilk hedefiniz 12 Haziran seçimleri olmalı!

14 Ocak 2011

TÜSİAD’IN kuruluşunun 40’ıncı yıl etkinlikleri ‘Çalışma Hayatında Kadın’ konferansıyla başladı. TÜSİAD’ın ilk kadın üyesi olan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, TÜSİAD’ın 69 kadın üyesinin olduğunu, bunun da yüzde 12’ye denk geldiğini belirterek, “Nerede yüzde 88?” diye başladığı konuşmasında kadınlara öncelikli hedef olarak 12 Haziran seçimlerini gösterdi. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner Türkiye’nin 21. yüzyılda kadın-erkek eşitsizliği tablosuyla yoluna devam edemeyeceğini söyledi.Dünya ekonomisinde 16’ncı sırada yer alan Türkiye, kadın-erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında 126’ncı sırada. Türkiye son 10 yılda hızla büyüdü. Ortalama büyüme hızı yüzde 5. GSMH’da yüzde 50 artış sağlandı, enflasyon 10 kat azaldı ama tüm bunlar Türkiye’deki kadınları eğitimde, sağlıkta, siyasette ve iş dünyasında farklı bir konuma taşımadı. Erkeklerle eşit bireyler yapmadı. 134 ülke arasında kadın-erkek eşitliğinde oturduğumuz sıra belli 126. Bizden sonra gelen ülkeler Fas, Benin, Suudi Arabistan, Mali, Pakistan... Bu bilgileri buraya TÜSİAD Kadın Erkek Eşitliği Grubu Başkanı Nur Ger’in konuşmasından taşıdım. Dün Çırağan Sarayı’nda TÜSİAD 40’ıncı yıl etkinliklerine Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’ın da katıldığı ‘Çalışma Hayatında Kadın’ konferansıyla başladı. Toplantıdaki konuşmacılar aslına bakarsanız ‘karanlık bir tablo’nun verilerini, yani gerçekleri paylaştı. Çalışan kadın sayısı az, kadın siyasetçi sayısı az ve hepimiz biliyoruz ki kadınlarını geliştiremeyen bir toplumun gelişmesi de mümkün değil. TÜSİAD’ın Kadın-Erkek Eşitliği Çalışma Grubu tarafından hazırlanan bir filmde konferansta gösterildi. Öncelikle filmin etkileyici olduğunu söylemeliyim. Film, farklı sektörlerde çalışan kadınlar sorunlarını çarpıcı cümlelerle özetlerken, iş dünyasının ‘erkek’ temsilcileri de kadınların çalışma hayatına katılımıyla ilgili umutlandırıcı mesajlar verdi. UMUT VEREN MESAJLARBirkaç örneği burada sıralamak isterim:Ahmet Nazif Zorlu: Nüfusun yarısını oluşturan kadınların çalışma hayatında katılımının önündeki engelleri kaldıran bir ülkede, hem tek tek fertler olarak hem de toplum olarak çok daha güçlenir ve daha hızlı gelişiriz.Ali Sabancı: Kadın girişimciliğini artırırsak daha da ivme kazanırız. Sormamız gereken bir nokta var. 36 milyonluk bir ülkede mi yaşamak istiyorsun, sadece erkeklerin egemen olduğu...Veyahut 72 milyonluk bir ülkede mi? Özgüvenli kadınların yetiştiği 72 milyonluk bir ülkede yaşamak istiyorum.Hüsnü Özyeğin: Büyük şirketlerde tepe noktalarda kadın yönetici sayısı artıyor. Bu iyi bir gelişme olsa da yeterli değil. Bir şirket yalnızca erkeklerin bakış açılarıyla alınan kararlarla ne kadar başarılı olabilir? Şirket üst kademe yönetimlerinde daha çok kadın olması özellikle de çocuğu olan kadınların olması desteklenmeli.Ethem Sancak: İster adına kota, ister pozitif ayrımcılık deyin kadınların yönetime katılmasını özel olarak desteklemeliyiz.Hikmet Çetin’den Kenan İmirzalıoğlu’na ev hizmetlisi Bedriye Taşkın’dan DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’ye kadar farklı isimlerin verdiği mesajlar umarım çok daha farklı platformlarda çok daha fazla kişiyle buluşur. LİG ATLAMAK ZORUNDAYIZTÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de konuşmasında Türkiye’nin 21. yüzyılda kadın-erkek eşitsizliği tablosuyla yoluna devam edemeyeceğini söyledi. Boyner, şöyle konuştu: “2023 yılında dünyanın en büyük 10. ekonomisi olmayı hedefleyen Türkiye, kadınlarını kazanmadan bunu başaramaz. Dünya insani gelişmişlik endeksinde 83. sıradaki yerimizden lig atlamak zorundayız. Bunun için de toplumun yarısını oluşturan kadınları karar mekanizmalarında etkin, toplam katma değerin eş paydaşı haline getirecek fırsatları yaratabilmemiz gerekiyor. Buna kadının toplumdaki rolüne bakış açımızdan başlamamız lazım. Bu bakış, kadınların ailedeki rolünü gözardı etmemekle birlikte, onları başarılı erkeklerin arkasında, hep gizli kahraman kalmaya mahkum olmaktan kesinlikle çıkartmak zorundadır.” RİSK ALAN ERKEKLER FELAKETE YOL AÇABİLİYORSabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da konuşmacılardandı. Dünyadaki en güçlü 5 kadından biri olan Güler Sabancı 33 yıllık deneyimlerini dinleyicilerle paylaştı. TÜSİAD’ın 69 kadın üyesi olduğunu, bunun da yüzde 12 oranına denk düştüğünü aktaran Sabancı, sözlerine de, “Nerede yüzde 88?” diye sorarak başladı. TÜSİAD’ın ilk kadın üyesi olan Sabancı, öncelikle hedef olarak da kadınlara 12 Haziran’daki seçimleri gösterdi. Sabancı, kadınların iş yaşamına getirdikleri farklılıkları da şu sözlerle anlattı: ‘’En son yaşadığımız kriz de göstermiştir ki erkeklerin risk alma veya ölesiye rekabet gibi özellikleri felakete yol açabilir. Örnek Lehman Brothers... Finansal krizden önce de birçok başarılı şirket, ataerkil hiyerarşilerin yerine, işbirliği ve network kurma gibi global dünyanın gerektirdiği yönetim biçimlerine önem vermeye başlamıştı. Bu gibi özelliklerde kadınlar doğuştan avantajlıdır. Çünkü, daha çok kadınlara ait olduğu düşünülen yüksek risk almama ve empati gibi özellikler, krizleri önlemede etkili olur. Kadınların daha az risk alan, daha hassas, empati duyabilen doğaları, çalışanları anlamanın, müşteriyi anlamanın olmazsa olmazlarıdır. Ama risk almama demek, gelişime, tamamen kapalı olmak anlamına da gelmez. Kadınlar acele etmez. Düşünürler, sorarlar, danışırlar, ondan sonra harekete geçerler. Daha az agresiftirler ama daha çok işbirlikçidirler. Daha az rekabetçidirler, ama ortaklığa daha çok önem verirler. Daha az güç odaklı, ama daha çok grup çalışmasına yakındırlar.”GÜLER SABANCI’DAN KADINLARA 3 NASİHAT1. Pes etmeyin. Yılmak yok. İş hayatı zordur, kadınlar için daha da zordur. Çalışın ve sabredin. Yerinizde sıkı durun. 2. İnsanlara uzanın. Yardım isteyin. Akıl isteyin. Danışın. Soru sorun.. 3. En zor şartlarda bile, zorlansanız da, sıkılsanız da, dişlerinizi sıkıp, gülümsemeye devam edin.Toplantının girişinde Sosyalist Feminist Kolektif Grubu üyesi kadınla Çırağan Sarayı önünde protesto gösterisi yaptı. Ümit Boyner, pankartları taşıyan kadınları toplantıya davet ettiğini ancak kadınların gelmediğini, daha sonrasında birlikte toplantı önerdiğini söyledi.

Devamını Oku