Malum 12 Haziran seçimleri gündeme oturdu. Milletvekili adaylarını, vaadleri, stratejileri, atışmaları ve seçim ekonomisini çok konuşacağız. Biz ise bugün erkek milletvekili adaylarını giyimleriyle farklılaştırma iddiasında olan Damat&Tween’in patronu Süleyman Orakçıoğlu ve markanın koordinatörü Osman Arar’la konuştuk. Orakçıoğlu, ‘sihirli kalıp’ dediği takım elbiseleriyle vekilleri yüzde 15 daha ince gösterme iddiasında, terletmeyen, kırışmayan ve leke tutmayan kumaşlardan hazırladığı kombinasyonları büyük ilgi görüyor. * Bizi seçerseniz seçilirsiniz” sloganıyla milletvekili adaylarına seslendiğinizi duydum. Vekil deyince akla lacivert takım elbise geliyor, siz farklı ne yapıyorsunuz? Süleyman Orakçıoğlu: Hemen sizle bir test yapalım ve yakaladığımız ilk farklılığı anlatalım. * Buyrun yapalım...Orakçıoğlu: Osman Bey kaç kilo? (Bu arada Osman Bey ayağa kalkıyor)* Kadınların yaşını, erkeklerin de kilosunu tahmin edemem!Orakçığıoğlu: Söyleyin canım* 80-81 kilo...S.O: Siz Barış Bey, siz de tahmin de bulunun... (Fotoğrafları çeken arkadaşım Barış Acarlı da süzüyor Osman Bey’i)B.A: 86-87Osman Arar: 97 kiloyum...* Hiç göstermiyorsunuz. Etiniz mi çok sıkı?O.A: Hayır. Normal bir takım elbise giysem kilomu gösteririm. S.O: İşte Elif Hanım, adaylara önereceğimiz sihirli kalıp bu. Kiloyu saklıyor, daha genç gösteriyor. Kilo çok önemli malum... Biz sürekli bunu test ediyoruz. Genelde herkes yüzde 15 daha fazla kilo söylüyor. Şu ana kadar Osman için 90 kilonun üzerine çıkan olmadı. Tüm formül kalıpta gizli. Kumaşın da etkisi var ama asıl önemli olan kalıp. O.A: Ben kalıbı buldum diyete girmiyorum. S.O: Bu ceketi giydiğinizde kendinizi dinamik hissedersiniz. * İş bu takım elbiseyle bitiyor mu? S.O: Bitmiyor ama en önemli nokta bu. İçine de doğal klima özelliği olan bir gömlek veriyoruz. Yani terletmeyen...S.O: Aynen. Terletmemesi de önemli. Hem genç hem de dinamik gösteriyor, terletmiyor. Mavi iletişime açığım mesajı verir kırmızı ise gücü temsil eder * Siz bu yıl seçime özel olarak hazırlandınız mı? Stil danışmanlarınız varmış...Daha önce de hizmet verdik ama bu kez daha hazırlıklıyız. Talepleri yıllardır biliyoruz, çok da bizi tercih eden vekil oldu bugüne kadar. Biz şunu gördük, karşınızdaki ne söylerse söylesin siz karşınızda vekil olarak dinamik bir insan istiyorsunuz, projeleri gerçekleştirebilecek biri özensiz olamaz. Temiz, dikkatli, özenli, rahat ve şık olmalı. Stil danışmanlarımız ayakkabıdan, kravata ve gidecekleri restoranlara kadar her konuda hizmet veriyor. * Renk seçimleri de önemli değil mi? Lacivert takım elbise en kolay yolu değil mi?Renklerin de dili var. Biz yurt dışındaki toplantıları, yabancı liderleri de izliyoruz. Toplantıya göre taktıkları kravatların renkleri bile farklı. Örneğin mavi iletişime açık olmayı ifade ediyor. Karşısındakiyle diyaloğa girebileceği mesajını veriyor. Koyu lacivert her zaman siyahtan avantajlıdır. Kırmızı gücü temsil eder. Koyu renklerle kullandığınız açık renklerin de anlamı oluyor. Herkese de her renk yakışmaz. Biz renklerin dilini biliyoruz, bize gelen kişilere bu bilgimizi stil danışmanlarımız aktarıyor. * Esmer, sarışın, kumral, saçları kırlaşmış... Nedir önerileriniz?Kumral birine çok koyu renkleri önermiyoruz. Siyah ve koyu laciverti asla önermiyoruz. Esmer birine de siyah saçlı birine de bej ve kahverengi tonlarını önermiyoruz. Koyu tenli biri kahverengi tonlarını giyerse çok kapanır. Bazı tonlar insanın enerjisini artırır bunlara önem veriyoruz. * Takım elbise dışında da önerileriniz oluyor mu?Sadece takım elbise ve kravat önermiyoruz. Kahvehanelere giriyorlar, toplantılara katılıyorlar, ev ziyaretlerinde bulunuyorlar hafta sonları daha rahat kıyafet giyebilirler. * Başbakan Tayyip Bey hafta sonları kareli gömlekleri ya da çizgili tercih ediyor...Evet Başbakanımız hafta sonunun rahatlığını paylaşıyor zaman zaman. Formel giysiler herkesi sıkabiliyor, formal giysilerin yeri kuşkusuz hayatlarında büyük yer kaplıyor ama rahat kıyafetleri de mutlaka olmalı. Gömlek manşetlerinin ceketten görünmesi kişiye şıklık katar* Size gelen vekillere şıklık tüyoları veriyor olmalısınız... En çok hangi noktaya takılıyorsunuz? Bol paçalar, pileli pantolonlar mı?Koyu renk takım elbise giyip beyaz gömlek giyiyorlar, o gömleğin manşetlerinin ceket kolundan görünmesi şıklık veriyor. Biz yıllarca bununla mücadele ettik. Türk erkekleri genelde gömlek manşetlerini saklıyor ve uzun kollu takım elbise giyiyor. Bu yanlış. Aynı şeklde pantolon paçaları da ayakkabının üzere dökülmemeli. Ayrıca her bol pantolon da rahat değildir. Çok bol çok rahat olacak değil. Benim favori bir ceketim var. * Nedir özelliği?Seçim çalışmaları sıcak havada yapılacak. Vekiller ceketlerini giyip çıkaracaklar. Çok hafif ceketlerimiz var. Aday sabah evden çıktı, bilmem kaç yere gidecek, farklı toplantıları var. Biz hiç buruşmayan ve terletmeyen ceket ürettik. Hiç kırışmıyor. Dikiş tekniği de doğal klima özelliğine sahip. Kalabalık ortamda sırılsıklam olup dışarı çıktıklarında üşütebilirler, bu ceket bunu da önlüyor. Klimalı ceketimiz çok tercih ediliyor. * Ya kravat seçimleri...Bizim çift taraflı kravatlarımız da çok tercih ediliyor. Kıyafet değiştirmeden farklı bir şıklık yakalayabilirsiniz. * Gömlekler beyaz mı olmalı genelde?Hayır ama beyaz çok tercih ediliyor ve şık duruyor. Leke tutmayan gömleğimizi 2 yıl önce ürettik, en çok satan ürünümüz. Çorba, ketçap, kahve ne dökerseniz dökün asla leke tutmuyor. Biz hem şık kıyafetler, takım elbiseler hem de açık hava ve yürüyüş ortamı için farklı kıyafetler üretiyoruz. Yurt içi ve dışında 180 mağazamız var* Kaç mağazanız oldu? Yurt içinde 130, toplam da 180 mağazamız var. Yurt dışında çok farklı yerlerde başarılıyız. Gelişmiş pazarlarda da varız, gelişmekte olan yerlerde de... Beyrut’ta yılda 5 milyon dolar ciro yakalıyoruz. Yıllardır pazar lideriyiz. Lübnanlıların farklı bir özelliği var. Orada 2.5 milyon Lübnanlı yaşıyor ama dünyada 20 milyon Lübnanlı var. Onlar memleketlerine sık sık gidip geliyor. Barcelona’da, Bükreş’te çok başarılıyız. Bükreş’te 4 mağazamız var. Hindistan’da 7 mağazamız var, hızla büyüyoruz. HANGİ LİDER NASIL GİYİNİYOR? ABDULLAH GÜL SIFIR HATALIAbdullah Gül çok şık. İyi giyiniyor. Birinde danışmanlık da alıyor olabilir. Giyim stilinde hiç hata yok. Ceket boyu, kol boyu, kalıbın fitliği, fit ama dar değil. Kendisini tebrik ederim. Abdullah Bey sıfır hata...BAYKAL RENK SEÇİMİNDE CESURDeniz Baykal da çok iyi giyinir. Renk seçiminde de cesurdur. Giydiğini yakıştırır. ERDOĞAN’IN CEKET KOL BOYU UZUNCeketlerinin kol boyu uzun. Kendisine tavsiyemiz kol boylarını kısaltması. Gömlek manşetlerini gösterdiğinde daha şık duracak. KILIÇDAROĞLU’NA BEYAZ YAKIŞIYOR Kılıçdaroğlu da balıkçı kazaklarla sportif de giyiniyor. Beyaz gömlek kendisine çok yakışıyor. Renk kullanımlarında daha özgür olmalı. ÇAĞLAYAN EN ŞIK GİYİNENLERDEN Zafer Çağlayan da çok ilgili, o da çok şık. Bir görüşmemizde kravat genişliği konuştuk. Çok geniş de değil, dar da değil, derken kravatın genişliğini ölçü. İdeali en geniş yer 6.5 cm. Bakan Çağlayan buna bile özen gösteren şık giyinen biri. Kürşat Tüzmen de çok özenlidir. OBAMA KIYAFETİNİ İYİ TAŞIYORObama iyi giyiniyor. Bill Clinton da çok iyi giyiniyordu. Obama fiziken de avantajlı. Kıyafeti taşıyor ama kendini asla hantal gösterecek bir kıyafet giymiyor. Mutlaka danışmanları vardır, renk seçimleri de çok özenli.
ING Bank KOBİ bankacılığında hızla büyüyor. Bu büyümenin mimarlarından biri Yaprak Soykan Görsel... ING Bank’ta KOBİ ve Ticari Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olan Yaprak Soykan Görsel, bir süredir Anadolu’yu karış karış geziyor. Biz Bize Sohbetler toplantılarında KOBİ’lerle buluşuyor. KOBİ’leri yalnızca müşteri olarak görmüyor. Onların sorunlarını dinliyor, banka içinde oluşturdukları bir ekiple KOBİ’lerin vizyonlarını genişletmek için çalışıyor. Sel felaketi olduğunda KOBİ’lerin yanına koşuyor, KOBİ’lerin ticari açılımlarını güçlendirmek için ekibiyle danışmanlık veriyor. Anadolu’da gezmenin, üreticilerle birebir sohbet etmenin bir bankacıya kattıklarından bahsediyor. ‘Ne zaman başladınız bu çalışmalara?’ diye soruyorum, Yaprak Hanım 2008 krizinden başlıyor anlatmaya: “2008 krizinden KOBİ’ler çok etkilendi. BDDK rakamlarına baktığımızda bu görünüyor. Bu da beklenen bir şeydi. KOBİ’lerin sermaye sıkıntısı vardı. Biz 5 senedir KOBİ’lere kredi pompalıyorduk. Borçlanmaları da belli seviyeye gelmişti. Kısacası krizden çok hızlı etkilendi KOBİ’ler. Biz o yıl itibarıyla ING Bank olarak büyük oyuncu değildik. Dolayısıyla batık kredi oranlarımız sektör ortalamasının altında kaldı... Ancak biz bu kriz döneminde farklı bir strateji izledik. Buna ‘akıllı büyüme stratejisi’ diyoruz. Her sektörde büyüyelim, müşteriye dokunalım istedik.”Kuşkusuz bu hemen olabilecek bir şey değil. ING Bank kriz ortamında bin kişiye yaklaşan bir ekiple yüzünü KOBİ’lere döndü. Bölge yapılanmalarını kuvvetlendirdi ve 10 bölge oluşturuldu. Kriz döneminde birebir müşteriye ulaşıldı. Bu ekibi ve çalışma tekniklerini merak ediyorum. Yaprak Hanım anlatmaya devam ediyor: 6 bin müşteriye gidildi“Ekibimizin adı ÇARE, Çözüm Araştırma Ekibi. Komando takımı gibi. Bölgelere yayıldılar. 6 bin kadar müşterinin kapısı çalındı. 6 ayda yapıldı bunlar. Bu dönemde yeni kazanacağımız müşteriler olduğunu gördük. Bankasından kaçan, yeni banka arayanlarla buluştuk.”Ve sonuç: ING Bank krizde yüzde 35 büyüme yakaladı. Sektör daralırken ING Bank büyüdü. “Her çalıştığımız müşterinin ilk 3 bankasından biri olmayı hedefledik. KOBİ’ler zaten ortalama 3 bankayla çalışıyor” diyen Yaprak Soykan Görsel, 350 şubesi olan ING Bank’ın KOBİ’lere verdiği destekle müşteri sayısını da yükselttiğinin altını çiziyor. Malum KOBİ bankacılığı hızlı büyüyor. Bu yıl yüzde 50’lere gelen bir oranda büyüme oldu. ING Bank da bu yıl KOBİ kredilerinde yüzde 48 büyüme yakaladı. Bu işin mimarı ve ekibin önderi de bir kadın bankacı... Yaprak Hanım yeni hedeflerini de şöyle özetliyor: “KOBİ bankacılığında umutlarla dolu bir dönemdeyiz. Bizim de kredi verme iştahımız kabarık. Sadece kredi vermek değil, doğru krediyi vermemiz önemli. Danışmanlık hizmetine ihtiyaç var KOBİ’lerde. Gereksiz yatırım yapılmamaları gerekiyor. Yabancı oyuncu olarak bizim birçok ülkede farklı varlıklarımız var. KOBİ’ler de yurtdışına açılmak istiyor. Çoğunun da dış ticaret ekibi yok. Bizim olduğumuz her ülkede bir ticaret masası kuruldu KOBİ’ler için. Hepsi danışmanlık yapıyor. Birlikte ne yapılabilir, nasıl bağlantılar kurulabilir. Buna bakılıyor. KOBİ’leri yurtdışına açma konusunda da hevesliyiz.”
‘Urak İllerarası Rekabetçilik Endeksi’ni açıklayan Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu URAK’ın Başkanı Ali Koç, “Henüz tam netleşmemiş olan projeyle eğer İstanbul’un güneyindeki nüfus yoğunluğunu kuzeye taşıma amacı güdülüyorsa son derece olumlu bir proje. Ancak güneydeki nüfus sabit kalıp, kuzeye iki yeni şehir eklenmesi planlanıyorsa yani 8-10 milyon kişilik ek nüfus artışı planlanıyorsa bu uygun bir çözüm olmayacaktır” dediUluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu URAK, ‘Urak İllerarası Rekabetçilik Endeksi’ni dün açıkladı. 3 yıldır illerarası gelişmişlik düzeyini ortaya koyan URAK, bu yıl da endeks sonuçlarına göre şehirlerin rekabet gücünü artırabilecekleri reçeteleri de ortaya koydu. URAK Başkanı Ali Koç tarafından açıklanan endekse göre; İstanbul rekabet gücü en yüksek şehir, rekabet gücü en düşük şehir ise Hakkari. Kuşkusuz bu şaşırtıcı bir veri değil, ancak rekabetçilik endeksinin 2009-2010 sonuçlarına baktığımızda altını çizmemiz gereken çok önemli tespitler var. Özellikle de geçtiğimiz hafta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı yeni İstanbul projeleriyle ilgili URAK’ın farklı tespitleri var. Endeks sonuçlarına göre neredeyse Türkiye’nin tüm yükünü İstanbul çekiyor ama bir yandan da Antalya, Kayseri gibi iller sürekli gelişiyor, rekabet güçlerini artırıyorlar. 2012’de Şanlıurfa’nın da GAP’ın sulu tarıma açılacak arazileri sayesinde büyük gelişme göstereceği ve 1.5 milyon kişiye istihdam yaratacağı da öngörülüyor. Toplantıda dikkat çekici noktalardan biri İstanbul’la ilgili verilerdi. Rekabetçilik endeksinde açık ara önde olan İstanbul ‘Beşeri Sermaye ve Yaşam Kalitesi Alt Endeksi’nde geçmiş yıllara göre başarı sağlayamamış. Yani İstanbul’da suç oranları artıyor, hastane, okul sayısı yeterli değil, trafik sorunu yaşanıyor. URAK Başkanı Ali Koç, verileri paylaşırken şu değerlendirmelerde bulundu:“İstanbul’da yaşam kalitesinin göreceli olarak düşük olmasının nedeni göç yüzünden yaşanan nüfus artışıdır. Bu göçü durduracak çözümlere ihtiyaç var. Daha önce önerilen vize uygulaması adil bir çözüm değil” derken, Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı yeni İstanbul projesiyle ilgili “Yeni projeyle İstanbul’un iki kuzey ucuna yeni şehirler kurulması planlanıyor. Henüz netleşmemiş olan proje ile İstanbul’un güneyindeki nüfus yoğunluğunu kuzeye taşıma amacı güdülüyorsa son derece olumlu bir proje. Ancak güneydeki nüfus sabit kalıp, kuzeye iki yeni şehir eklenmesi planlanıyorsa, yani 8-10 milyon kişilik ek nüfus artışı planlanıyorsa bu uygun bir çözüm olmayacaktır” yorumunu yaptı.Ali Koç geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir fon yöneticisiyle yaptığı bir görüşmeyi de aktardı. Amerikalı fon yöneticisinin Çin’den henüz geldiğini ve Çin’de 1.5 milyon nüfusun yaşayacağı anahtar teslim proje için el sıkıştıklarını paylaştığını aktardı. “Tüm altyapı hizmetleriyle beraber anahtar teslim böylesine büyük projeler yapılıyor, neden bunlar Türkiye’de de yapılmasın” diyen Koç, İstanbul’un nüfus doygunluğuna ulaştığını, yeni göç alanları oluşturulmaması gerektiğini söyledi. Koç’un endeksle ilgili değerlendirmeleri ise şöyle; -Türkiye, hükümetin doğru ekonomik politika ve teşvikleriyle beraber rekabet gücü kuvvetli sektörlerin performansı sayesinde krizden en az etkilenen ülke oldu. -1 milyar doların üzerinde ihracat yapan il sayısı geçen yıl 12’ydi, bu yıl 14. İstanbul 81 il arasında rekabetçilik gücüyle açık ara önde. Durum böyle devam ederse İstanbul’a göç önlenemez. Rekabet sıralamasında başı çeken illere coğrafi olarak yakın olan illerde gözle görülür ekonomik hareketlilik var. -Ankara-Eskişehir arasındaki tren hattı bilgi bazlı etkinliği de artırdı. -GAP projesinin tamamlanmasıyla 2012 sonunda sulu tarıma açılacak yeni alanlarla birlikte Urfa’da 1.5 milyona yakın istihdam imkanı doğacak. Urfa’da bu talebi karşılayacak hastane ve okul yatırımları da başladı. Urfa’ya bu gelişmelerle birlikte geri göçün de yaşanabileceği öngörülüyor.-Çankırı, Siirt, Sakarya, Sivas, Uşak ve Yalova gibi iller rekabet güçlerini düzenli olarak kaybediyor. -Orta büyüklükteki şehirler mutlaka bir ya da iki sektörde rekabet avantajı yakalamaya çalışmalı. En güzel örnek de Kayseri. Mobilya sektöründe sağladığı başarıyla çıkış yakaladı. Aynı şekilde Antalya da turizm sektöründe yakaladığı başarıyla gelişti. Turist sayısı yılda 10 milyona ulaştı. Yaşam kalitesinde Eskişehir İzmir’i geçtiURAK Genel Koordinatörü Melih Bulu’nun verdiği bilgilere göre, illerarası rekabetçilik endeksinin beşeri sermaye ve yaşam kalitesi sıralamasına göre sonuçları şöyle: İstanbul hâlâ cazibe merkezi. Ama Ankara’nın yaşam kalitesi daha yüksek. Yaşam kalitesi açısından, Eskişehir İzmir’i geride bırakmış görünüyor. Sıralama şöyle Ankara, İstanbul, Eskişehir, İzmir, Isparta...Türkiye’de markalaşma becerisi ve küresel anlamda rekabetçilikte İstanbul açık ara önde. Sıralamada İstanbul’u Ankara, Bursa, Kayseri, Gaziantep, İzmir ve Manisa izliyor... Endekse göre Diyarbakır’da çıkışta. Özellikle kamu yatırımlarında son yıllarda büyük atılım yaşayan Diyarbakır, son bir yılda aldığı kamu yatırım oranıyla 4’üncü sıraya yükselmiş durumda.
Rönesans Gayrimenkul Yatırım, İstanbul Anadolu Yakası ve Rusya’da alışveriş merkezi (AVM) ile ofis binaları alanında hızla büyüyor.13 kira getiren projesi olan şirket, 3 yıl içinde bu sayıyı 30’a yükseltecek. Rönesans Gayrimenkul Yatırım A.Ş. Genel Müdürü Cenk Arson, “Güçlü bir sermaye yapısına sahibiz. Kriz döneminde yeni projeler alıp yapmaya devam ettik. Projelerimizi bitirdiğimizde yalnızca Türkiye’nin değil bu coğrafyanın da en büyük gayrimenkul oyuncularından biri olma şansımız var” dedi.Rönesans Grubu 1993 yılında Erman Ilıcak tarafından kuruldu. Uzmanlaştığı alan inşaattı. Rönesans İnşaat kısa sürede Rusya’da adını en iyi şekilde duyuran şirketlerden biri oldu. İnşaat sektöründe başarıdan başarıya koşan şirket, 2001 yılından bu yana gayrimenkul geliştirme alanında da emin adımlarla ilerliyor. Geçtiğimiz hafta Şişli’de yeni bir yer alan Rönesans Gayrimenkul Yatırım A.Ş., hem İstanbul ve Anadolu’da hem de Rusya’da AVM ve ofis binaları alanında hızla büyüyor. 13 kira getiren projesi olan RGY 3 yıl içinde bu sayıyı 30’a yükseltecek. Rönesans Gayrimenkul Yatırım A.Ş. Genel Müdürü Cenk Arson’la konuştuk.Rönesans İnşaat Moskova’yı ve St. Petersburg’u yeniden inşa eden şirketlerden biri. Grup inşaat alanındaki başarılarıyla biliniyor, AVM ve ofis binaları, gayrimenkul geliştirme işinde de aynı iddiayı taşıyor mu? Rönesans Grubu’nun en bilinen işi inşaat. Dünyanın en büyük inşaat şirketleri arasında gösteriliyor. Türkiye’nin en büyük uluslararası inşaat şirketi. Türkiye’de Enka, Gama ve Rönesans var ilk 3 sırada. 9 farklı ülkede faaliyetlerini sürdüren 1 milyar dolarlara ulaşan cirosu olan bir şirket. Biz de grubun ikinci işiyiz. Gayrimenkul geliştirme işi Rönesans çatısı altında 2001’de oluşmuş. Rusya ve Türkiye’de büyüyoruz. İlk projeniz neydi?İlk proje Ankara’daki Optimum. İkinci iş St. Petersburg’taki bizim kendi ofis binamız. Erman Bey (Ilıcak) ticari amaçla ilk gayrimenkulünü 2001 yılı içinde almış. 1993 yılında Rusya’ya giden Erman Bey şirketi büyütürken sadece özel uluslararası şirketlerle çalışmış. Rusya ’daki 8 IKEA ’yı yaptıIKEA ilk aklıma gelen...Doğru, IKEA en bilineni. Bir kere değil birkaç kez çalışmış her iş yaptığı şirketle. Genelde Türkiye’de bir seferde ne kazanırsam kazanayım tarzı ilişkiler kuruluyor. IKEA’nın Rusya’da 13 AVM’si var, bunların 8’ini Rönesans yaptı. Erman Bey kazandığı tecrübe ve kaynakla ikinci işi, gayrimenkulü yaratmış. 2001’den sonra da Türkiye’de zemin hazırdı. Galeria Türkiye’de ilkti. AVM sayısı çok azdı. AVM sektörü dünyada büyük bir sektör. Gelişmiş ülkelerde ticari menkullerin sahibi olan büyük kurumlar, fonlar, yatırım ortaklıkları var. Türkiye’de de yeni yeni oluyor. Hatırlarsınız bundan 8-9 yıl önce Türkiye’de kredi süresi 2-3 yıldı. Bu sektörü tetikleyen uzun süreli verilebilen krediler oldu. Sizin toplam kaç gayrimenkul projeniz var?10 yılda 13 kira geliri getiren projemiz oldu. Anadolu projelerine ağırlık veriyor musunuz? Geçen hafta Adana Optimum açıldı, resmi açılışını henüz yapmadığımız St. Petersburg’ta Aura Projesi Sibirya’nın en büyük AVM’si oldu. 10 yılda 13 proje başarıyla tamamlandı. Adana’daki Optimum da çok büyük, 60 bin metrekarelik bir merkez. Yüzde 95’i dolu şu anda. Kaçı Rusya’da bu projelerin?13 projenin 5’i Rusya’da çalışan ofis binaları. St. Petersburg’ta bunlar. St. Petersburg’taki en büyük ofis binası Rönesans Grubu’nun. Novarsivits’te var, Türkiye’de de 6 AVM’miz var. Moskova’da yok mu? Hafızam yanılmıyorsa Moskova’da çok yerde Rönesans İnşaat tabelası görmüştüm...Moskova’da çok inşaatımız var. Onları görmüş olmalısınız. Bizim kendi malımız değil o projeler. Rönesans İnşaat 28 ayrı şehirde Rusya’da inşaat yapıyor. İstanbul’da da hâlâ AVM ihtiyacı var mı?İstanbul 17 milyonluk şehir. Çok büyük AVM yatırımları yapıldı. Bazı bölgelerde yoğunlaşma oldu. Bu nedene başarısız olan projeler var. Ancak biz Ankara, İzmir ve İstanbul’da hâlâ çok başarılı olacak AVM’ler olduğunu düşünüyoruz. Önemli olan doğru yeri bulmak. Anadolu ise çok bakir. Anadolu insanının AVM’lerde harcayacak geliri var diyorsunuz...Çok var. Tüketim artıyor. Ayrıca bu şehirlerde meydan yok. AVM’ler ihtiyaç karşılıyor. Güvenlikli, kışın sıcak, yazın serin, ortak alan ihtiyacını karşılıyor AVM’ler. Anadolu şehirlerinin satın alma güçleri İstanbul gibi değil, bu da bilinen bir gerçek. Bence Anadolu şehirlerinde en fazla 2 AVM yaşar. Anadolu’nun her şehrinde AVM olmalı gibi bir iddianız yok değil mi?Anadolu’da her şehirde olması mümkün değil AVM’lerin. Biz öncelikle kişi başı gelire ve daha da önemlisi tüketilebilir gelire bakıyoruz. Kişi başı gelir karşılaştırması yapılırken genelde Amerika’daki kişi başına düşen dolar geliriyle karşılaştırılıyor. Bir de bunun kadar önemli olan rekabetin olup olmayacağı. 2’den fazla AVM fazla gelir. Anadolu’da kadınların ehliyet sahipliği oranı düşük, araç sayısı da düşük, bu yüzden mutlaka merkezde olmalısınız. Yan iş olarak yapılamazBaktığımızda sektöre inşaat alanında ya da bu alanda deneyimi olmayan oyuncular var. Farklı sektörlerden gelenler AVM yatırımcısı oldu... Çok mu cazip AVM yatırımcılığı?AVM yatırımcılığı çok cazip göründü dışarıdan ama çok kolay bir iş değil. Bu sektör genç bir sektör. Uzun vadeli kredi mümkün olduğunda ‘Ben bu işi yaparım’ deyip girdiler. Oysa dünyaya baktığınızda çok dominant oyuncular var. Peki Türkiye’de?Türkiye’de 268 AVM var, bunların 100’ünün sahibinin daha önceden böyle bir işi yok. Oysa AVM, yan iş olarak yapılacak bir iş değil. Profesyonellik gerektiriyor. Tüketicilerin neyi istediği bir yerde yazmıyor, sizin çok iyi takipçi olmanız gerekiyor. Kadın tekstilini elektroniğin yanına koymamalıyım, erkek tekstili artık çok ciro getiriyor gibi, mağaza karmasını sürekli değiştirmeniz de gerekiyor. Bazı mağazaları büyütüp bazılarını küçültüyorsunuz. Bu iş profesyonel bir iş. Bizim işlerimizi büyütecek de mevcut AVM’leri iyi yönetmek. Eski bir AVM’yi alabilir misiniz?Şu anda yaşayan ama iyi performans göstermeyen yerleri alıp da yenileyebilir, farklı bir anlayışla yönetebiliriz. Bu sektörde bir AVM’ye sahip olup ayakta kalmak da çok kolay değil. Bu sektörde lokal olmak da çok önemli. Dünyada baktığımızda en dominant oyuncuların bazıları da Türkiye’ye gelip başarılı olamadı. Şu anda en büyük oyuncu 6-7 AVM’ye sahip. Biz Rönesans olarak güçlü bir sermaye yapısına sahibiz. Biz kriz döneminde yeni projeler alıp yapmaya devam ettik. Biz projelerimizi bitirdiğimizde yalnızca Türkiye’nin değil bu coğrafyanın da en büyük gayrimenkul oyuncularından biri olma şansımız var. Erman Bey bir inşaat şirketi yaratıp dünyanın en önde gelen inşaat şirketlerinden birini ortaya çıkardı. Rönesans Gayrimenkul de bu başarıyı yakalayabilme şansına sahip. Artık oyun ve eğlence alanları isteniyorBeklentiler de değişmiyor mu bir AVM’den. Yeni yapılanlar AVM’lerde daha çok açık alan oluyor, gün ışığının girmesine özen gösteriliyor, ailece zaman geçirilecek yerler isteniyor...Çok değişiyor. Çocuk, eğlence oyun alanları isteniyor. Toplumumuzun nüfusu genç, çocuk odaklı aileler. Aileler çocuklarına kaynak ayırıyor. Anadolu şehirlerinde eğlence imkanı yok. Mutlaka sinema, buz pateni ve bowling alanı koyuyoruz. Bunlara ek olarak Adana’da lazer oyun alanı ekledik. 70 bin metrekarelik Adana AVM’sinde 13-14 bin metrekare eğlence alanı. Bu cazibesini artırıyor merkezin.Eskiden süpermarketler talep edilirdi...Market hâlâ tercih ediliyor. Ayak alışkanlığı için de bu gerekli. Ama dediğim gibi eğlence alanı da çok talep ediliyor. Konsept değişmiyor ama gelişiyor. Hipermarketlerin çekim gücü var. Aynı şekilde Koçtaş tarzı büyük mağazalara da teknolojik marketlere de yer veriyoruz. Bunlar da çok isteniyor. 110 milyon euroya Aura’yı inşa ettiRönesans Gayrimenkul Yatırım’ın gerçekleştirdiği, Sibirya’nın en büyük alışveriş merkezi olan Aura’nın resmi açılışı, Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak’ın da katıldığı bir törenle yapıldı. Toplam 150 bin metrekarelik alana inşa edilen ve 60 bin 700 metrekarelik kiralanabilir alanı bulunan Aura’da 211 mağaza faaliyet gösteriyor. Rusya’nın üçüncü büyük kenti Novosibirsk’teki Aura, günde 70 bine yakın ziyaretçiyi ağırlıyor. Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak, “Rusya pazarındaki kârlı yatırımlarımızı hızla sürdürerek, Surgut ve Tyumen’de 2 AVM’yi daha inşa etmeyi hedefliyoruz. Bu yatırımlar, RGY’yi güçlendirdiği gibi, Türk markalarının yabancı pazarlara açıldığı koridorlar haline geliyor” dedi.Anadolu yakasının en yüksek binasını yapacağızİstanbul’un Anadolu Yakası’nda da projeniz olacaktı...O ne durumda? Kozyatağı’nda Rönesans Grubu’nun gurur projesi olacak 35 katlı bir bina yapacağız. Anadolu Yakası’nın en yüksek binası olacak. Kozyatağı’nda çok merkezi bir yerde. Artık Anadolu Yakası’nda da çok büyük bir ofis ihtiyacı var. Karşı taraf ikinci ofis merkezi olma yolunda da ilerliyor. Biz 40 bin metrekare kiralanabilir bir alan yaratacağız. Küçükyalı’da da 110 dönüm bir arazi üzerinde AVM ve otel yapacağız. Otel talebi de çok. İstanbul’da otellerin tümü dolu. Biz aslında otel yatırımcısı değiliz ama talep oldu, yapacağız. Küçükyalı’daki dizayn çok güzel. Üst katı Nişantaşı gibi, cadde olan üst kat açık hava konseptli bir AVM. İstanbul’a değer katacak bir AVM olacak. 30 gayrimenkulü var RGY’nin. 13’ü bitmiş, gelir getirir durumda. Yılsonunda açılacak AVM’ler var. İzmir Optimum’da 29 Ekim’de açılacak. Rusya’daki ikinci AVM’miz Surgut’ta açılacak. O da büyük bir proje mi?Rusya’nın 3’üncü zengin şehri Surgut. Bunlar petrol ve gaz şehirleri. Ciddi ekonomik gelirleri var. Proje de büyük ve güzel. St. Petersburg’ta yeni iki ofis binamız var. Pravda Gazetesi’nin eski binasını da yapıyoruz. Geliştirmekte olduğumuz proelerin hemen hemen hepsi ilerleme aşamasında. Bu projelerde esas önemli olan inşaat iznini almak. İstanbul’da ofis ihtiyacında patlama varSizin hızla büyüdüğünüz diğer alanda ofis binaları. İstanbul’da ofis ihtiyacı patlaması mı var ve neden bazı plazalar boş?Patlama evet var. 10-12 senelik bir geçmişi var ticari gayrimenkul piyasasının. İlk AVM’lerle başladı. İlk yapılan AVM’lerin başarılı olma ihtimali yüksekti. Ama artık iyi hesap yapılmalı. Kira gelirleri eskiden çok yüksekti. Yatırımcılar şuna bakıyorlardı, aynı araziye bakıp AVM yapsa metrekare başına 60 euro küçük kiracılardan gelir elde edecek, ofis yapsa 20 euro alacak... Herkes AVM yaptı. Fakat AVM’ler doyum noktasına gelince ilk başlarda elde edilen kiralar sürdürülebilir olmadı. Ofis talebi de arttı. Mesela Levent’te ofis kiraları metrekarede 40 dolara çıktı... Bu trend devam ediyor, çünkü ihtiyaç var. Siz de yatırıma devam diyorsunuz...Bu hafta Şişli’de Çevre Hastanesi karşısındaki yeri aldık. Ali Sami Yen’den sonraki tek boş yerdi şehrin merkezinde olan. Biz oraya 12 bin metrekare kiralanabilir alanı olan, 4-5 katlı bir yer planladık. İnşaat izni bu hafta alındı. İçinde avluları olan, yüksek olmayan güzel bir ofis binası olacak. Yabancı tasarımcılarla, genelde Amerikalılarla çalışıyoruz.
‘Öğrendiğim bir şey var, daha doğrusu öğrendiklerimden kendime uyarladığım... Kadınım ve çok değerliyim. Yarın güneş benim için daha parlak doğacak ve ışık sokmadığım siyah dünyam daha aydınlık olacak.’ ‘Kendine karşı gelme, razı gel... Kendini sev ve sen önemlisin ve senden bir tane daha yok.’Bu sözler Nar Taneleri’nden alındı. Boyner Holding’in SHÇEK, PERYÖN ve UNFPA işbirliğiyle 2009 yılından bu yana yürüttüğü Güçlü Genç Kadınlar, Mutlu Yarınlar: Nar Taneleri projesiyle ilgili bilgilendirilmek üzere Ümit Boyner’in davetiyle buluştuk. SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış’ın da katıldığı toplantıda sosyolog Nihan Bozok Nar Taneleri’yle görüşerek derlediği ‘Ben Değerliyim’ raporunu bizlerle paylaştı. Nar Taneleri projesinde yetiştirme yurtlarında büyüyen 18-24 yaş arası en az lise mezunu genç kadınlar hedefleniyor. Bu genç kadınlara cinsel ayrımcılıktan, iş bulma becerileri kazanmalarına kadar farklı alanlarda destekleyici eğitim veriliyor. Aynı zamanda mentorler de devreye giriyor ve bu genç kadınlar sorunlarını mentor ablalarıyla da görüşebiliyor. İtiraf etmeliyim, bu toplantıdaki konuşmaları ve raporu dinlerken boğazım düğümlendi, göğsüme yumruk yemiş gibi hissettim kendimi. Kızların sözlerini defalarca okudum. Yetiştirme Yurdu’nda kalıyor olmak, kimsesiz olmak demek değil, biliyorsunuz değil mi? Bu çocukların, yurtlarda kalanların büyük çoğunluğunun anne babası var. Çoğu geçim sıkıntısı nedeniyle bırakıyor çocuklarını ‘devlet baba’ya. Ve yurtlarını ev bilen, aile şefkatinden uzak büyüyen çocukların en büyük sorunu da sevgisizlik oluyor. Yetiştirme yurtlarında büyüyen kız çocuk olmak da zor erkek çocuk olmak da... Aile parçalanmışlığı, cinsel istismar ve yoksulluk nedeniyle yurtlara bırakılan bu çocukların kaderinde sanki hep yokusulluk, eğitimsizlik, istismar var gibi... İşin en acı olan yanı da bu. Çünkü onlar daha 6 yaşındayken belki de çok daha küçükken tanışıyorlar ayrımcılıkla... Öğretmenleri ev adreslerini sorduğunda yurdun adresini vermekten çekiniyorlar, onları bir gün bile anneleri ya da babaları okuldan almıyor, kendilerine ait bir oyuncakları olamıyor... Sancılı büyüyorlar...Yurtlar kapanıyor!Nar Taneleri projesiyle yetiştirme yurtlarındaki kızlara el uzatılıyor. Onların hayatlarında ufacık bir değişiklik yaratmanın hayatlarını değiştireceği düşünülüyor. En önemlisi de öncelikle kendilerini değerli hissetmeleri amaçlanıyor... Yukarıda alıntı yaptığım sözler Nar Taneleri projesine katılan kızların. Projenin kızların hayatını nasıl değiştirdiğini özetlemek gerekirse; 2009 yılında kızların yüzde 82 iş bulmuş. Yüzde 15’i eğitimlerine devam kararı almışlar. Toplantıda SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış uzun bir konuşma yaptı. En çok dikkatimi çeken nokta, SHÇEK’te yaşanan değişimdi. Barış, ‘Artık yurtlar olmayacak. 5 yıl içinde yurtlar kapanacak. 330 çocuk evi açtık, her evde 5-6 kişi kalıyor. Her evde kalan bir sosyal hizmet uzmanı var. Amacımız çocukları ev ortamında büyütmek’ dedi. Evet ilk bakışta yurt ortamından daha sıcak bir ortam olacağı kesin ama iş bir çatı sağlamakla bitmiyor olsa gerek. Bu çocukların çok büyük bir bölümünün anne ve babası var... Toplumsal bir bilinç yükselmesine ihtiyacımız var. Herkes bakabileceği kadar çocuk yapmalı. Eğitimsizliğin ve cahilliğin faturaları çok ağır oluyor...
Bilmem hatırlar mısınız, geçen yıl Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı; Sabancı Vakfı tarafından ‘çocuk gelinler’ projesine hibe vererek bu konuyu gündeme taşımıştı. Çocuk yaşta evlendirilen kızlar konusu milletvekili Güldal Akşit’in de sayesinde Meclis koridorlarına taşınmıştı. Değişen bir şey var mı? Bu konularda yorum yapmak zor. Ancak şu bir gerçek ki bu gibi projelerle bilinç artıyor, farkındalık dediğimiz şey uyanıveriyor. Kuşkusuz değişim zaman alıyor. Önceki akşam Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın davetiyle buluşup, Sabancı Vakfı’nın 2011’de destekleyeceği 9 projeyi dinledik. Bu projelere geçmeden önce Güler Hanım’ın bizlerle paylaştığı bir noktayı aktarmak isterim. Güler Hanım, bu değerlendirmeyi geçtiğimiz hafta Amerika’da hayırseverlikle ilgili katıldığı bir toplantıda dinlemiş. Bize şöyle aktardı: 1.1 milyon TL hibe“Hayırseverlik konuları konuşulurken artık insanların kendi ayakları üzerinde durmasından, hak aramasından, haklarının bilincinde olmasından, konuşmasından söz ediliyor. Yalnızca direkt yardımlardan konuşulmuyor. Bu da biraz çiftçiliğe benziyor. Çiftçilikle avcılık arasında fark var. Avcılıkta hedefe kilitlenilir, odaklanılır. Hedef vurulur, gidilir, alınır. Oysa çiftçilikte önce toprak dinendirilir, ürün seçilir, mevsimlere göre ürüne bakılır, en sonunda verilen tüm emeklerin karşılığında mahsül alınır. Sabancı Vakfı’nın 2009’dan bu yana hibe vererek desteklediği projeler de emek verilen projeler. Yani çiftçiliğe benziyor”Sabancı Vakfı bu hibe programlarıyla bugüne kadar 70 ilde 50 bin gence, kadına ve engelliye dokunmuş. Vakıf, bu yıl da Toplumsal Gelişme Hibe Programı kapsamında 9 yeni projeye toplam 1.1 milyon lira hibe verecek. Vakfın, 2007 yılından bu yana verdiği tüm hibelerin toplam tutarı 5 milyon lira. Güler Sabancı, sohbet sırasında Türkiye’nin Dünya İnsani Gelişmişlik Endeksinde 169 ülke arasında 83’üncü sırada olduğunu hatırlattı ve 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye’nin kadınlarını, gençlerini ve engellilerini topluma kazandırması gerektiğini söyledi. Sabancı Vakfı Başkanı Hüznü Paçacı, Başkan Yardımcısı Zerrin Koyunsağan ve Programlar Koordinatörü Filiz Bikmen Bugay projelerin ayrıntılarını bizlerle paylaştılar.Uçurtmayı vurmasınlar!Projelerden bazılarını burada kısaca özetleyeceğim. Biri beni çok etkiledi. Çünkü bu proje kader mahkumu çocukların hayatına dokunuyor. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ‘Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar’ adlı projeyle cezaevlerinde kalan kadın mahkumlara ve çocuklara yönelik bir eğitim çalışması yapacak. Adana, Ankara, Denizli, Eskişehir ve İstanbul’daki cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan 0-6 yaş grubu çocukların hayatlarına dokunulacak. Sabancı Vakfı bu projeye 130 bin lirayla destek oluyor. Diğer projelere gelirsek; Kadın Dayanışma Vakfı’nın ‘engelli kadınlarla’ ilgili bir projesi 189 bin lirayla desteklenecek. Trabzon Yaşam Kadın Merkezi Derneği ‘Bilinçli Genç Mutlu Genç Projesi’yle kız çocuklarının maruz kaldığı aile içi ve okuldaki şiddet, cinsel istismar konularında bilinçlendirme ve yönlendirme yapacak. Güler Hanım, bu projenin ileride Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı çalışmalarda bir model olabileceğini de söyledi.Projelerle ilgili ayrıntılı bilgi almak için www.sabancivakfı.org adresine bakabilirsiniz.SABANCI Vakfı Programlar Sorumlusu Hilal Baykara ve Hanzade Germiyanoğlu, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Programlar Yöneticisi Filiz Bikmen Bugay, Sabancı Vakfı Genel Müdürü Hüsnü Paçacıoğlu, Kurumsal İletişimden Emrah Uslu ve Kenan Gökduman, Genel Müdür Yardımcısı Zerrin Koyunsağan yeni projelerin anlatıldığı toplantıya evsahipliği yaptı.
Koska’nın İhracat Müdürü ve marka sözcüsü olan Emin Dindar, 104 yıllık markayı dünyanın her köşesine taşımak için çalışıyor. Koska’nın dünyanın en ünlü market zincirlerine girdiğini anlatan Dindar, organik şeker ithalatının önünün açılması halinde organik helva ve lokum üretmeyi planladıklarını söyledi. Dindar, “İlk organik tahini biz yaptık. Organik susam ürettik. Sonra pekmez, 4 çeşit reçel yaptık organik üzümlerden. Yakında organik şeker ithalatı yapıp organik helva yapmayı amaçlıyoruz. Ürün geliştirmek için de TÜBİTAK’la çalışıyoruz” dedi.Koska tam bir aile şirketi. Emin Dindar, ailenin 4’üncü kuşak temsilcilerinden. Koska Merter Helva Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin İhracat Müdürü ve aynı zamanda markanın sözcüsü olan Emin Dindar şimdilerde 104 yıllık geçmişe dayanan Koska’yı dünyanın her köşesine taşımak için çalışıyor. 1907’de Denizli’de 20 metrekarelik bir üretim atölyesinde doğan, 1930’lu yıllarda aile büyüklerinin Laleli’nin Koska semtine taşınmasıyla şimdiki adını alan Koska Helva’nın çatısı altında binbir çeşit ürün var desek yalan olmaz. 1.800 farklı üründen bahsediliyor. En iyi bildiğimiz helva ve lokum çeşitlerinin yanı sıra Koska şekerlemelerden krokan çeşitlerine, organik ürünlerden glutensiz ürünlere kadar uzanan farklı çizgide ürünler üretiliyor Koska’da. Koska’nın ürünleri dünyanın en ünlü market zincirlerine giriyor. Ürün geliştirmek için TÜBİTAK’la birlikte çalışan Koska, organik şeker ithalatının önünün açılması halinde organik helva ve lokum da üretecek. Koska aile fertleri tarafından yönetiliyor. Siz işin içine doğmuş işadamlarındansınız. Sanırım daha çok küçük yaşlarda ne iş yapacağınızı biliyordunuz...Koska büyük dedemin kurduğu bir şirket. Dediğiniz doğru, biz hep eğitim alırken bu işi yürüteceğimizi de biliyorduk. Ben Amerika’da eğitim aldım. İşletme ve pazarlama okudum. Kardeşlerim, kuzenlerim hepsi okudu. Aramızda makine mühendisleri, işletme mezunları var. Gençliğimizde yönlendirildik. Hep işleri büyütmek hedeflendi. Nasihatlarla büyüdük. Tatillerde, hafta sonları hep çalıştık. Tezgah arkasında lokum doldurma, kesme, paketleme, helva karma işlerinde bulunduk. Dondurma tost üretti!Yılda, günde ne kadar helva üretiyorsunuz? Günde 50 ton helva üretme kapasitemiz var. Bu kapasite daha çok kışın kullanılıyor. Reçel ve lokum da var...20 ton reçel, 10 ton lokum üretiyoruz. Biz tahin de üretiyoruz. 20 ton tahin üretimimiz var. Helvanın anahammaddesidir tahin. Bu arada yeni kağıt helva da ürettik. Dondurma tost diye. Yazın çok revaçta olan bir ürün olacak. İhracatınız ne durumda?Üretimimizin şu anda yüzde 18’i. Bu yıl yüzde 23 olacak. 50 ülkeye ihracat yapıyoruz. 2012 yılında 62 ülkeye çıkacağız. Global krizin etkisiyle işler düştü. Biz krizde Körfez ülkelerine ağırlık verdik. Yakında Malezya’ya gidip ürünlerimizi tanıtacağız. Avrupa’da da müşterileriniz Türkle ve Ortadoğulular mı? Avrupa’da genelde Türkler alıyor doğru ama değişiyor bu da. Uzakdoğu’da tatlı çok tercih edilmiyor. Daha az tatlı yiyorlar. Şekersiz ürünlerimiz Uzakdoğu’da daha çok ilgi görüyor. Avrupa’da farklı ürünlere ilgi var. Hangi ürünler bunlar? Şekersiz ürünlerimiz var. Tatlandırıcılarla bu tatlandırıcılar doğal tatlandırıcılar. Uzun yıllar aldı bu çalışmalar. Bizim şekersiz helvamız var. Sizin işinizdeki en büyük sorun nedir? Merdivenaltı üretim mi?Gıda sektöründe sorunlar çok. Biz senelerdir kesinlikle kaliteli olmayan bir hammaddeyi fabrikamıza sokmuyoruz. Zaman zaman ithalat yapılıyor. Susam da alıyoruz, doğal tatlandırıcılar da... Türkiye’de Ege Bölgesi, Antalya civarında iyi üretiliyor ama emek yoğun bir toplama şekli var susamın. Desteklenmediği için de susam üretimi düştü. Japonlar çok susam alıyor Türkiye’den. Biz Hindistan, Sudan, Etiyopya’dan emeğin ucuz olduğu yerlerden de alıyoruz. Kalite kontrolleri yapılıyor. Gıda da hammaddeyi 3 liraya da yarım liraya da alabilirsiniz. Biz hep kaliteli ürün alıyoruz, pahalı olsa da. Örneğin bu yıl Hollanda’ya ihraç edilen çileği beğenmedik diye üreticiler kızdı ama bize uygun değildi. Rafa çıktığımızda belli bir maliyette ve fiyatlandırmada oluyoruz. Bizden çok daha hesaplı markalar var. Biz konusunda uzman bir firmayız. Bu yüzden de çok özenliyiz. Organik ürün üretiminiz nasıl, ne durumda?İlk organik tahini biz yaptık. Organik susam ürettik. Sonra pekmez yaptık organik üzümlerden. Son olarak 4 çeşit reçel yaptık. Organik elma şurubuyla tatlandırıyoruz. Kıymetli bir ürün oldu. Organik ürünlerin maliyeti yüksek. 2 yıl nadasa bırakılıyor topraklar. 2 senede bir dinlendiriliyor toprak. Organik ürünlerin hammaddesi yüksek. Hızlı artıyor ilgi. Bilinç de artıyor. Ben fiyatların zaman içinde dengeleneceğini düşünüyorum. 7 ürünümüz var organik. Yakında organik şeker ithalatı yapıp organik helva yapmayı amaçlıyoruz. Organik tahin elimizde zaten var. Ürün geliştirmek için de TÜBİTAK’la çalışıyoruz. Sıcak helva geliyorOrganik ürünlerinizin ihracatı nasıl?Sadece organik ürünler satan mağazalara satıyoruz. İngiltere ve Almanya’da çok ilgi gördü ürünlerimiz. Bizim sıcak helva dediğimiz bir ürünümüz de var. Fırında helva diye balıkçılarda yediğiniz helvayı eve taşıyacağız. Çok ilgi var, biz de farklı bir ürün ürettik. Yenilikçi olmaya gayret ediyoruz. Şekersiz ve organik sektörde hızla ilerlemek istiyoruz. AİLE ÜYELERİNİN ÖNCE BAŞKA ŞİRKETTE TECRÜBE KAZANMASI GEREKİYOR Sizin Aile Anayasa’nız var mı?Aile Anayasamız var. 5-6 yıl önce Prof. İrfan Erdoğan’la birlikte kurumsallaşma çalışması yaptık. Onun önerdiği bir Aile Anayasasımız oldu. Herkesin görevi çerçevesinde işlerini yapması gerektiği vurgulandı. Aile içinden biri şirkete girecekse önce başka bir şirkette çalışması gerekiyor. Önce başka yerde 2 yıl tecrübe kazanacak. Öğrenim derecesi arzuladığı bölüme yeterli değilse şirkete kabul etmiyoruz. Polonyalılar ciddi helva tüketiyorYurtdışında hangi ürünler ilgi görüyor?Polonya’da ciddi bir helva tüketimi var. Koska Polonya’da her süpermarkette var. Polonya televizyonlarından bize çekime geliyorlar. Çok bilinen bir marka Koska Polonya’da. Rusya’da nasıl durum?Rusya’da da satışlarımız var ama orada helva ayçiçek yağından yapılıyor. Bizim alışık olmadığımız tarzda. Bizimki daha kıymetli ve lezzetli. Ama pahalı kalıyor susam helvası. Amerika’da nasıl?Amerika etnik pazarında çok iyiyiz. Etnik pazarda 20 yıldır varız. 5 yıldır da süpermarket zincirlerine girmeye başladık. ABD standartlarında ürünlerimiz. Biliyorsunuz çok denetim var. 2 bin marketi olan zincirler var. Alıyorlar önce 20-50 mağazalarında deniyorlar. Şu anda en ünlü zincirde yavaş yavaş yer almaya başladık. Cidde, Londra ve Paris’te mağaza açıyoruzKoska’da kaş kişi çalışıyor?Toplam 680 kişi çalışıyor. Üretimde 300 kişi çalışıyor. 7 perakende mağazamız var. Yakında 10’a çıkacak. Mağazalaşacaksınız...Evet. Yakında Cidde’de bir mağazamız açılacak, Londra’da lokum mağazası açmayı amaçlıyoruz. Paris’te de bir ortakla hareket ediyoruz. Şu anda denemeler başlıyor. Cidde ve Paris’te denemeye başlıyoruz. Türkiye’de en çok hangi ürününüz satıyor?Sade ve fıstıklı helva çok satılıyor. Ülkeye göre lokum çeşitleri satışları değişiyor. Londra’da gül ve limon lokumlar seviliyor. Onlar daha yumuşak lokum seviyor. İngilizler küçük kesilmiş yumuşak lokum seviyor. Amerikalılar yumuşak ve büyük lokum seviyor. Almanya’da duble fıstıklı lokum daha çok satılıyor.
Gençlik ajansı Youth Republic, Türkiye’nin en kapsamlı gençlik araştırmasını yaptı. “2010 Türkiye Harçlık Pazarı” adıyla 16 ilde yapılan araştırmada, anket gibi bilinen yöntemler dışında, öğrencilerin kaldıkları evlere kameralar kuruldu, öğrencilerin çantaları fotoğraflandı, gençlerden harcama günlükleri tutmaları istendi. Çıkan sonuçları inceledim. Beni çok şaşırtan sonuçlar olduğunu söyleyebilirim. Kendimi yaşlı hissettiğimi de itiraf edeyim. Youth Republic ve Synovate araştırma şirketinin işbirliğiyle yapılan araştırmanın ayrıntılarını Youth Republic’in CEO’su Serhat Güçlü anlattı. * Bu araştırmada sizi ne şaşırttı? Biz önce kendimizin, sonra da birçok insanın ezberini bozmak istedik. 15-25 yaş arası kim bu gençler? Hepsi aynı şeylerden mi etkileniyor? Homojen bir kitle söz konusu mu? 15-25 yaş arası farklı segmentler var. Çalışan gençler, üniversiteliler ve liseliler. Bugüne kadar Türkiye’de çalışan mavi yakalı gençlerle ilgili hiç araştırma yoktu. 4 bin 500 gençle görüşüldü. 7 ay sürdü. Anketler de yapıldı, öğrenci evlerine kameralar yerleştirildi, saat kaçta ne yapıyorlar, öğrenildi.Parmaklar nasırlaşıncaya kadar playstation!* Kaç saat playstation oynuyorlar? Çok saat. Parmakları nasırlaşıncaya kadar! Kızların çantalarının içleri görüntülendi, harcama günlükleri tutuldu. Örneğin, “Şu marka çikolatayı aldı, neden?” diye de araştırdık. Hangi mailler okunuyor, hangileri okunmuyor gibi konulara da baktık. Çıkan sonuçlar bizi de şaşırttı. Biz gençliği yakından tanıyan bir şirket olarak şaşırdık. * Üniversite öğrencileri, lise öğrencileri ve çalışan gençlerin alışkanlıkları ne kadar farklı?Çok farklı... Genelleme yapılması mümkün değil. Farklı illere, okullara göre de farklı. Örneğin, bazı yerlerde öğrencilerin alım gücü yüksek, yeni çalışmaya başlayan birinden yüksek. Ev kiralarını aile veriyor, kıyafetleri aile alıyor. Lise ve üniversite öğrencileri zırhlı. Ailelerinin koruması altındalar. Liseli öğrencilerinin sınav kaygısı yüksek. * Bilgisayar alışkanlıkları nasıl?Lise öğrencileri genelde aile kontrolünde. Biz bu araştırmada çalışan gençlerin ne kadar önemli olduğunu gördük, sayıları çok fazla, alım güçleri düşük ama kendi hayatları var. Kendilerine ve ailelerine para ayırıyorlar. Ailelerinin mutfak harcamasına katkıları büyük. Biz hep ailelerde alışverişi anneler yapar sanıyorduk, elektronik eşya, araba ve cep telefonu markalarına gençler karar veriyor. Youth Republic’in gençlik araştırmasına göre, Türkiye’de harçlık pazarı ise çok büyük. Üniversitelerde harçlık pazarı büyüklüğü 20 milyar TL iken, bu miktar liselerde 11 TL. Çalışan gençlerin ekonomiye kazandırdığı değer ise 50 milyar TL. Yani bu rakamlar toplanırsa, Türkiye’de 16 milyon gencin ürettiği toplam değer 80 milyar lirayı buluyor. Gençler marka odaklı yaşıyorlar* Gençler marka düşkünü deniliyor. Sanırım bu araştırmadan da çıkan bu. Gazetede en çok tercih ettikleri markaları yazamayacağız ama şunu net olarak söyleyebiliriz, günümüzde gençlerin en vazgeçemediği şey markalar...Arkadaşlarından çok etkileniyorlar. Tamamen marka odaklı yaşıyorlar. Aileler de cep telefonu, araba gibi alımlarda çocukların sözünü dinliyor. Bu yüzden gençler Türkiye’deki şirketler için çok önemli. Çünkü nüfusun yarısı 28 yaş altında. * Peki kız-erkek ilişkilerinde durum nasıl?Biz genelde harçlık pazarı odaklıydık ancak şunu söyleyebilirim. En büyük korkularından biri aldatılmak ama geneli sadık değil, kolay gidiyor. Kız-erkek ilişkilerinde sadakat az. Anında sırtını dönüp gidebilirler. Markalarına daha sadıklar. * Sizce neden bu kadar markalara düşkünler?Markalar kendilerini ifade etmelerini sağlıyor da ondan. * Başka türlü ifade edemiyorlar mı? Siz ve ben farklı bir kuşaktanız. Biz tek kanallı dünyanın çocuklarıyız, onlar farklı... 90 sonrası doğan Y kuşağının doğal marka filitreleri var. 2.5 yaşında marka seçmeye başlıyorlar* Bunu biraz açar mısınız? Y kuşağı 18 aylıkken kurumsal etiketleri tanıyor. 2.5 yaşında marka seçiyorlar. 5 yaşında 100 kadar marka biliyor, 7 yaşında marka seçerek alışveriş yapacak hale geliyorlar. Siz büyük olasılıkla GSM operatörünüzde kullandığınız tarifeyi bilmezsiniz. Gençler ise tam tersi. 2 hattı vardır, kıyaslayarak detayları kuruşuna kadar bilirler. Bir tercih yaparken akıllı seçimler yapıyorlar. Anadolu gençliğinin farklı markaları var, Koç Üniversitesi’nde okuyanın farklı... * Hepsinin tercih ettiği ortak markalar var sonuçta...Biz sizle geçmişten bahsetsek aynı şeyler aklımıza gelir. Şirinler, Temel Reis falan deriz.* Aynen...Gençler dizi izliyorlar ama çok TV izlemiyorlar. Gençleri yakalama yolu TV değil. Üniversiteli gençler ve liseliler çok izlemiyor ama çalışan gençler TV izliyor. Onlara terapi gibi geliyor. Bu yıl Kenan İmirzalıoğlu gözde* İdollerini sormuşsunuz, çok parçalı yanıtlar gelmiş. İdolleri de mi yok?“İdolüm yok” yanıtı daha çok. Sevdikleri sanatçılar var ama idol farklı. Lider olarak Atatürk çıktı. Diğer idoller konusunda paramparça bir durum var. Bu yıl Ezel var, Kenan İmirzalıoğlu beğeniliyor. Sezen Aksu, Tarkan ve Candan Erçetin çıkıyor, Şebnem Ferah çıkıyor. Artık mesleki idolleri de var. Steve Jobs (Apple’ın CEO’su) diyenler var, bazen de Richard Branson (Virgin Grubu’nun CEO’su) öne çıkıyor.Çalışan gençlerin hayalleri ne? * Mesleki başarı ve iş hayatına yönelik beklentiler* Büyük bir şirket sahibi olmak* Ev almak* Lüks bir araba, yat, yelkenli, ada satın almak* Yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek* Dünya turuna çıkmakÇalışan gençlerin korkuları* Ailelerini kaybetmek * Ölmek * Yalnız kalmak* Aldatılmak * Başarısızlık, iş bulamamakÇalışan gençler İbrahim Tatlıses, liseliler Sagopa Kajmer ve Duman, üniversiteliler ise Cem Adrian dinliyorGençler genel olarak daha çok Türkçe pop dinliyor. Çalışan gençlerin dinlediği isimler arasında İbrahim Tatlıses, Kıraç ve Murat Boz yer alırken, liseli gençler Sagopa Kajmer, Duman ve Mustafa Çeçeli gibi isimleri dinlemeyi tercih ediyor. Üniversiteli gençler ise Cem Adrian, Volkan Konak ve Serdaç Ortaç dinliyor. Gençler kimleri seviyor?* Tüm genç gruplarının ortak olarak sevdikleri isimler arasında Tarkan, Sezen Aksu ve Candan Erçetin dikkat çekiyor. Ayrıca araştırma gençlerin bilgisayar, Mp3 player ve cep telefonlarından müzik dinlediğini, CD player veya radyodan müzik dinleyenlerin azınlıkta olduğunu ortaya koyuyor. * Gençlerin sevdikleri ünlüler Jim Carrey’den Fikret Kuşkan’a, Michael Jackson’dan Ahmet Kaya’ya, Murathan Mungan’dan İpek Ongun’a kadar geniş bir yelpazede yer alıyor.Çalışanların ortalama geliri 635 TL* Çalışan gençlerin sadece 3’te 1’inin sosyal güvencesi var. * Çalışan gençlerin ortalama geliri 635 TL.* Çalışan gençlerin yüzde 44’ü Türkiye dışında bir yerde yaşamak istiyor. Yaşamak istedikleri ülkelerin başında Amerika, Almanya ve İngiltere, Rusya geliyor. * Çalışan gençlerin yüzde 85’i internet kullanıyor. Kullananların da yüzde 82’si internet kullanım amaçları arasında ‘Facebook’ta zaman geçirmeyi’ sayıyor.Aileler yemiyor içmiyor, çocuklarına harçlık gönderiyor* Şu anda üniversite öğrencilerinin yüzde 70’i ailelerinden ayrı yaşıyor. Yurtlarda ve öğrenci evlerinde yaşıyorlar. Aile yalnızca harçlık gönderiyor. Krizden de etkilenmemişler. Aileler yemiyor içmiyor, çocuklarına harçlık gönderiyor. * Çalışan gençler daha çok AVM’lerde, üniversiteliler ise kampüste zaman geçiriyor. * Gençler günde ortalama 2 saat televizyon izliyor.Müslüm Gürses, Duman ile düet yapınca çok tuttu* Gençlere idolünüz kim diye sorulduğunda akıllarına genelde yanıt gelmemiş...Sistem sizi tüketimin merkezine koymuşsa, medya da sizi internette mecra haline getirdiyse, idole ihtiyaç duymuyorsunuz. Gençler mecra olmuş, “Beni internette şu kadar kişi takip ediyor” diyor. Çocuğunun yürüyüşü değişiyor. Playstation’da Messi olup gol atıyor. Modayla çok içiçe olan bir kızın 100 bin takipçisi var. Bilgi Üniversitesi’nden bir kız bu... Bu kızın idolü olur mu? * Orhan Gencebay, Müslüm Gürses gibi isimlere nasıl bakıyorlar? Müslüm Gürses Duman’la düet yaptı, çok tuttu. Öğrenci olmakla ilgili yanıtlar da çok farklı geldi...* Ne gibi?“Üniversiteli olmak ne demek” diye soruyorsunuz, öğrenci size “Hani o çimlerde elinde gitar çalan biri d eğil” diyor. Doğu’da 15 yaşındaki bir lise öğrencisi, “Liseli olmak okulu kırarken başarılı olma mecburiyetidir” diyor. Liselilerde inanılmaz bir sınav baskısı var. İdolleri de yok, ideolojileri de...* Gençlerin siyasetle de ilgisi yok... Gençler apolitik, köşeli değil, yuvarlaklar. Etliye sütlüye bulaşmıyorlar. Dünyadaki gençlerin ortak özelliği tüketmek, üretmek değil. Tükettikleri sürece mutlular. İdolleri de yok, ideolojileri de...* Önceki kuşaklardan çok farklı...1980-90’ların motto’su anı yaşa, “carpe diem.” 2000’li yılların başında bu ‘anı tüket’e evrildi. Şimdilerde anında paylaşa evriliyor. * Neyi paylaşacaklar?Steve Jobs’un sözü var. “Herkes satacaksa kim üretecek?” Bu yeni nesilden içerik üretimi çıkmayacak, onlar hayatlarını paylaşmayı seviyorlar. Yaratıcılık ortalama hale geldi. Kampanya yapın, “Çek yükle, kendi hayatını paylaş” derseniz, sınırlı yanıt alıyorsunuz; çünkü bunlar sınav çocukları, çok şıklı yaşamdan geliyorlar. Şıkları doldurmayı biliyorlar. Tüketimin merkezinde kalan, idolsüz, ideolojisiz, tükettikçe memnun olan bir kuşak oldular. * Bizim kuşak da yaratıcılık ve sorgulamaktan çok uzak... Türk eğitim sistemi maalesef hâlâ böyle. Anglo Sakson eğitim sistemi sorgulamaya yönelik, bizde bu da yok. Şu anda çocuklar internet sayesinde çok sorguluyor. 22 yaşında işe yeni başlayan biri patronuna “Bu neden böyle?” deyince, sabırsızlıkla suçlanıyor. Bu jenerasyon kolay iş bırakıyor. 10 sene önce gençlerde kendi işini kurmak isteyenlerin oranı yüzde 3’tü, yeni oran yüzde 33. İnternet devrimi gençlere ilham verdi.