2007’nin riskleri (1)

6 Ocak 2007

İlk yazıda konjonktürün genel eğilimini 2007’yi 2006 ile kıyaslayarak açıkladık. Dört ana göstergeye baktık. Büyüme düşer, enflasyon geriler, cari açık azalır ve TL değer kaybeder dedik. Ama nokta tahmin vermeyerek “Ne kadar?” sorusunu cevapsız bıraktık.Bir gerçeğin çok iyi kavranması gerekiyor. Ekonominin bundan sonraki performansında en önemli etken uluslararası mali piyasa gelişmeleridir. Üstelik bunlar tümü ile Türkiye’nin denetimi dışındadır. Rüzgârın önündeki yaprak gibi, ekonominin yakın geleceği dış piyasa oyuncularının keyfine tâbidir.Belirsizliğin temel nedeni budur. Günlük işlem hacmi trilyon dolarla ölçülen uluslararası mali piyasaları tahmin etmek tek kelime ile olanaksızdır. Olsa olsa “Düzeltme intizamlı olacak” ya da “Kısa dönemde sorun gözükmüyor” gibi genel gözlemler yapılabilir.Taze iki örnek var. Mayıs-Haziran 2006’da dünya mali piyasalarını vuran türbülansı hiç kimse öngörmemişti. Aniden geliverdi. Aynı şekilde ardından gelen hızlı toparlanma da beklenmiyordu. Ama oldu.Dünya hapşırırsa...İyi senaryo, dünya ekonomisinden enflasyon tehlikesinin ortaya çıkmaması yani likidite bolluğunun sürmesidir. Mali piyasalara tercümesi, gelişmiş ülkelerde faizlerin düşük, risk iştahının ise yüksek olması şeklini alır.Dolayısı ile Türkiye ekonomisi dışarıdan olumsuz bir mali şokla karşılaşmaz. Yılın son çeyreğinde olduğu gibi, sıcak ve soğuk döviz ülkeye girmeye devam eder. Bu takdirde kendi iç dinamiği ile ekonomi intizamlı bir düzeltme gerçekleştirebilir. Kötü senaryo tersi durumdur. Ya likidite azalır ya da likiditenin azalacağından korkulur. Aniden uluslararası oyuncuların risk iştahı düşer. Ülkeye döviz girişi yerini döviz çıkışına bırakır. Ciddi bir mali türbülans yaşanır.Mayıs-Haziran 2006’yı bir tür prova kabul edebiliriz. Türkiye ekonomisinin dış kökenli mali şok karşısında ne kadar kırılgan olduğunu birinci elden gördük. İkinci dalganın hem daha uzun sürmesi hem de daha ağır hasar bırakması kaçınılmazdır.2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikasının ekonomiyi sıkıştırdığı köşe budur. Dünya ekonomisi sağlıklı ise nezle ve hapşırma ile idare ederiz. Dünya hapşırırsa ateşle yatağa düşeriz. Dünyanın gribe yakalanması halini ise sizin hayal gücünüze bırakıyorum.Sürüden kopma ihtimaliÇok önemli bir ayrıma geldik. Yukarıdaki analizde dünya mali piyasalarının genel gidişatı ya da uluslararası oyuncuların genel risk iştahı belirleyici idi. Başka türlü söyleyelim. Analiz Türkiye’nin sürünün içinde kalacağını kabul ediyordu.Halbuki farklı senaryolar mümkündür. Örneğin Türkiye’nin makro göstergeleri diğer yükselen piyasalara kıyasla kötüleşir. Genelde risk iştahı yüksek seyrettiği halde Türkiye korkutur. Sakin bir dünya ortamında Türkiye türbülansa girer. Yani Türkiye sürüden kopar.Bu ihtimal bizi 2007’nin içeriden kaynaklanan ekonomik, siyasi vs. risklerine getiriyor. 2007’nin analizine devam edeceğiz.

Devamını Oku

2007’ye ilk bakış

2 Ocak 2007

Adetimiz biliniyor. Yılın ilk yazısında tahminlerimizi veriyoruz. Böylece yılın son yazısında tahminci olarak başarımızı ölçebiliyoruz. Elbette yıl içinde revizyonlar yapılıyor. Ama yılbaşı tahminlerine özel bir değer atfediyoruz.2005 ortasından bu yana “konjonktür” sözcüğünü sık kullanmaya başladık. Genel eğilimlerde kırılma noktasını bulmaya çalışıyoruz. Hata yaptığımız da oluyor. Geçen yılbaşının ana teması “bu balon nasıl sönecek?” idi. Soru hâlâ geçerliliğini koruyor.Türkiye ekonomisinin 2000 sonrası performansında iki etken öne çıkıyor. Biri bugünkü fiyatlarla 300 milyar YTL tutan birikimli faiz-dışı fazladır. Toplumun yaptığı fedakârlığın kanıtıdır. “Güçlü ekonominin” anasıdır.Diğeri ise dönem boyunca para politikasında yapılan inanılmaz yanlışlardır. TL’nin aşırı değerlenmesi, para arzı üzerinde kontrol kaybı, şişen iç talep balonu, rekor dış açık vs. bilinen sonuçlarıdır. Ekonominin artan kırılganlığının tek sorumlusu para politikasıdır.Yaprak ve rüzgârTürkiye ekonomisinin yakın geleceğini tahmin etmekteki zorlukları daha iyi anlatmak için bir benzetmeden yararlanacağım. Dalında bir yaprak düşünelim. Yeri yurdu belli, sağlıklı bir yaprak.Diyelim ki hastalık giriyor ve ağacı kurutuyor. Ani bir rüzgâr sağanağı yaprağı kurumuş dalından kopartıyor. Sorumuz yaprağın ağaçtan yere düşmesini öngörmektir. Bir: Yaprak mutlaka yere düşer. İki: Nereye ve ne sürede düşeceği rüzgârın seyrine bağlıdır.Hiç rüzgâr yoksa sallana sallana, sabit hızla ve daldaki yerinin altına iner. Rüzgârın hızı, yönü vs. ile birlikte düşüş hikâyesi değişir. Hatta arada yaprağın tekrar yükseldiği bile olur. Düşme kaçınılmazdır ama yeri ve zamanı çok belirsizdir.Hastalık 2000 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarını, ilk sağanak Mayıs -Haziran 2006 dünya mali piyasa çalkantısını, yaprağın düşüşe geçmesi düzeltmenin başlamasını simgeliyor.Konjonktürün devamını belirleyecek olan rüzgâr ise dünya mali piyasalarıdır. Türkiye’yi oradan buraya savuracak, düzeltmenin intizamını bozabilecek olan onlardır. 2007 yılı Türkiye’ye para yolladıkları takdirde başka, paralarını çektikleri takdirde başka sonuçlanır. Türkiye’nin hikâyesi bundan ibarettir.Genel eğilimlerTümü ile kontrol dışında bir sürecin belirlediği ekonomide nokta tahmin yapmak çok zordur. Yirmi yıla varan tahmincilik deneyimimde bu kadar zorlandığım bir başka yıl hatırlamıyorum.Buna karşılık genel eğilimler çok kolay ve nettir. Onlarla başlayalım. 2007’de GSYİH ve GSMH’nin büyüme hızları mutlaka 2006’nın altına inecektir. İç talepteki düşüş daha belirgin olacaktır. 2007 yıl sonu enflasyonu (TÜFE) 2006’nın altında çıkacaktır. Üstünde çıkması ihtimali vardır ama çok düşüktür.2007 cari işlemler açığı hem dolar hem de milli gelire oran olarak 2006’a kıyasla küçülecektir. Büyüme ihtimali yoktur. 2007 yılı ortalama döviz kuru (sepet) 2006’dan daha yüksek olacaktır. TL’nin reel değeri kesinlikle düşecektir. 2007’nin riskleri ile devam edeceğim.

Devamını Oku

2006’nın ardından

30 Aralık 2006

Yılbaşı ve Kurban Bayramı aynı güne gelince bir an için tereddüte düştüm. Kendi kendime oluşturduğum iki gelenek çelişti. Tahminleri ne ölçüde tutturduğuma mı bakayım? Bayramda nostaljik mi takılayım? İlkini seçtim.2006 tahminciler açısından ilginç bir yıl oldu. Daha önceki dört yılla karşılaştırınca aradaki temel fark hemen görülüyor. 2002-2005 döneminde, tüm temel makroekonomik değişkenler tahminlerden daha iyi gerçekleşirdi. Bu yıl tersi yaşandı.2006’da ekonomiye damgasını vuran en önemli gelişmeleri hatırlalatım. Bir: Mayıs’ta aniden karışan dış mali piyasalar en çok Türkiye’ye vurdu. İki: enflasyon hedefin iki katına tırmandı. Üç: dış açık milli gelirin yüzde 9’una yükseldi.Bu gelişmeleri yıl boyunca inceledik. En çok konjonktür yazısını bu yıl yazdım. Bu bile ekonominin 2006’da kritik bir dönemden geçtiğinin göstergesi kabul edilebilir.Büyüme ve enflasyon2006 yılı tahminlerimi 1-5 Ocak 2006 tarihlerinde yayınlanan üç yazıda açıklamıştım. Normalden biraz daha uzun tutmuştum. Yeni yıla girerken bile 2006’nın konjonktürün döneceği yıl olacağını düşünüyordum.Özetle, 2006’da ekonominin yavaşlayacağını, enflasyonun yükseleceğini, dış açığın büyüyeceğini, dövizin kıpırdayacağını öngördüm. Büyüme ile başlayalım. GSYİH ve GSMH için yüzde 3.6 öngörmüşüm. Hükümet yüzde 5 hedefliyordu. Ocak ayı Merkez Bankası Beklenti Anketinden de yüzde 5 çıkmıştı. Karamsar kaldığım kesin. Yıl sonu herhalde yüzde 5 civarında gerçekleşecek.Ancak, büyüme açısından 2006 iki ayrı yıldır. İlk yarı şişkin iç talep balonu ile geçti. İkinci yarıda “saadet zincirinde” ciddi tıkanıklıklar belirdi. Yani ikinci yarıdaki yavaşlama yıllık sayılara kısmen yansıdı. Yıl sonu TÜFE’ye enflasyon hedefi üst sınırı yüzde 7’nin altında kalmak için yüzde 6.9 dedim (Ocak beklenti anketine cevabım yüzde 8.9). Hükümet hedefi yüzde 5, beklenti yüzde 5.7 idi. Piyasadan karamsar ama aslında iyimser kaldım. Yılsonu TÜFE yüzde 10 civarında çıkıyor. Dış açık ve döviz kuru2006 cari işlemler açığının artmaya devam ederek 27 milyar dolara (milli gelirin yüzde 7’si) tırmanacağının öngörmüşüm. Beklenti 24.5 milyar dolar. Gene piyasadan karamsar ama aslında iyimser kaldım. Yılsonu 35 milyar doların üstünde (milli gelirin yüzde 9’u) olur.Döviz kurunda yıllık ortalama kur yüzde 5 yukarı gider dedim. Beklenti anketinde ortalama kur yok. Ama piyasanın yıl sonu kur tahmini benim çok altımda. Gene piyasaya kıyasla karamsar ama aslında iyimser kaldım. Dolarda yüzde 6.5, “0.5 dolar + 0.5 euro” döviz sepetinden yüzde 7.1 değer kaybı oldu. Resmin tümüne bakınca 2006’da tahminciliğimi başarısız saymıyorum. Konjonktürdeki dönüşü yakalamışım. Ekonominin beklediğim kadar yavaşlamadığını söyleyebilirim. Daha hızlı büyüme enflasyon ve dış açığın daha yüksek çıkması açıklıyor. . 2007’nin okuyucularıma sağlık, refah ve huzur getirmesini diler, mübarek Kurban Bayramlarını kutlarım.

Devamını Oku

Düzeltme başladı mı?

28 Aralık 2006

Üçüncü çeyrek büyüme hızındaki sert ve beklenmedik düşüş bir yazı dizisine bahane oldu. “Konjonktürde düzeltme gerekiyor mu?” sorusu ile yola çıktık. Önce dalgalı kur sonrası para politikasına bakışla soruya verilen cevap arasındaki ilişkiyi gösterdik.Ardından, düzeltme sürecinin ayrıntılarına girdik. İç tasarrufun artmasını (miktar) ve ihracatın teşvik edilmesini (fiyat) kaçınılmaz gördük. İlkini reel ekonomiye ikincisini mali piyasalara bağladık. “İntizamlı” düzeltme ilkinin önceliğini gerektirir, iş mali piyasaya kalırsa intizam bozulur dedik.Artık iki hayati soruyu sorabiliriz: Üçüncü çeyrek milli gelir verileri konjonktürde düzeltmenin başladığına işaret ediyor mu? Evet ise, söz konusu düzeltme intizamlı duruyor mu? Bekleneceği gibi, 2007 yılı beklentileri tümü ile bu iki soruya verilen cevaplara bağlıdır.Sütten ağzı yanan...Okuyucularım yukarıdaki konjonktür analizi ile 2005 yaz başında, yani bir buçuk yıl önce tanıştı. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikasının olumsuz sonuçları daha o günlerden ortaya çıkmıştı. İki düzeltme ihtiyacı net şekilde görülüyordu.Veriler de o yönde geliyordu. Özellikle sanayi üretimi, ihracat ve istihdamdak duraklamayı önemsedim. Düzeltmenin başladığına, ekonomiyi bir resesyonun beklediğine karar verdim. Bunları uzun uzun anlattım.Sonuç? Benim tahminlerimin tam zıttı gerçekleşti. TL değer kazanmaya, iç tasarruflar düşmeye devam etti. Benim resesyona gider dediğim konjonktür Cumhuriyet tarihinin en büyük iç talep balonuna dönüştü. Tam bir “saadet zinciri” oluştu. Sonbaharda bir hata daha yaptım. Analizin doğru olduğunu biliyordum. Dolayısı ile ekonomik verilerden gelen canlanma işaretlerini ciddiye almadım. İlk tavrımda ısrar ettim. Sonunda, aralık ayında büyüme yüksek açıklanınca fena mahçup oldum. Bir daha kılı kırk yarmadan “düzeltme başladı, resesyon geliyor” demeyeceğime söz verdim.Düzeltmenin tarihiDoğru analiz doğru tahmin için gereklidir ama yeterli değildir. Analiz genel eğilimleri saptar. Bunların güncelle bağlantısını veriler kurar. Özellikle kısa dönemde önemsenmeyen hatta atlanan bir veri sonucu belirleyebilir. Ayrıca yaşam en mükemmel modelden bile çok daha karmaşıktır. Sürprizlerle doludur.Şunu söylemek istiyorum. Ekonominin hem iç talepte hem de döviz kurunda ciddi düzeltme gerektirdiği genel doğrudur. Uzun dönemde düzeltme kaçınılmazdır. Bu konuda kimsenin tereddütü olmaması gerekir.Ancak buradan hareketle düzeltmenin başlayacağı tarihi belirleyemeyiz. Uzun dönemde sürdürülmesi olanaksız pek çok süreç kısa dönemde devam eder. Sürü güdüsü ile insanlar göz göre göre yanlışları tekrarlarlar.Hissediyorum. İçinizden “Söylesene adam, düzeltme başladı mı?” diye geçiriyorsunuz. İktisatçı fıkraları gibi, ben de lafı dolaştırıyorum. Merak etmeyin. İyice yaklaştık. Sabrınız için müteşekkirim.

Devamını Oku

Düzeltmede intizam

25 Aralık 2006

Üçüncü çeyrek büyüme hızında beklenmedik ve sert düşüşten yola çıktık. Konjonktürün bundan sonraki seyrini merak ediyoruz. İktisatçılar arasında iki zıt tavır saptadık. Fark dalgalı kur sonrası para politikasına yaklaşımda somutlaşıyor.2003 sonrasında doğru para politikası uygulandı diyenler konjonktürde bir düzeltmeye gerek görmüyor. Para politikasını yanlış bulanlar ise bir düzeltmeyi kaçınılmaz görüyor. Benim ikinci tarafta yer aldığım biliniyor.Düzeltmenin iki boyut var: Miktar ve fiyat. İlki çok düşen özel kesim tasarrufunun artması, ikincisi aşırı değerli hale gelen TL’nin değer kaybetmesi anlamına geliyor. Yüksek tasarruf oranı ve ihracat dostu kur düzeyi sürdürülebilir hızlı büyümenin önkoşullarıdır.Sıralama çok önemliÖzel tasarruf oranı vatandaşın tüketim kararlarının sonucudur. Kredi kullanımına da bağlıdır. Örneğin, diğer koşullar veri iken gelirinin üstünde tüketim yapanların sayısı arttıkça tasarruf oranı düşer. Yani miktar düzeltmesi bir reel ekonomi olayıdır.Döviz kurunun düzeyine ise piyasa oyuncuları karar verir. Genellikle dolaylı bir karardır. Risklere ve getirilere bakarak TL-yabancı para tercihini yaparlar. Döviz piyasasına sermaye hareketleri hakimdir. Yani fiyat düzeltmesi bir mali piyasa olayıdır.Düzeltmenin önce hangisinden başladığı sonucu çok etkiler. Ekonomik, toplumsal hatta siyasi maliyetinin büyük ölçüde bu sıralamaya bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Hayatta olayların oluş sırası daima çok önemlidir. İş hayatından bir örnek verelim. Borçlanarak yatırım yapan iki müteşebbis düşünelim. İkisi de iyice açılıyor. Borç ve varlıklarını beraberce arttırıyor. Sonra borç verenlerin tedirgin olduğu duyuluyor. Biri borç bulabildiği halde iken yatırımlarını durduruyor. Borçlarını geri ödemeye çalışıyor. Zor günler yaşıyor ama işini toparlıyor. Diğeri borçlanmaya devam ediyor. Aniden kredi muslukları kapanıyor. Nakit sıkıntısı şirketini batırıyor. Bilmem anlatabildim mi?İntizamlı düzeltmeEskiden yumuşak ve sert inişten bahsedilirdi. Yakında onların yerine “intizam” sözcüğü geldi. IMF’nin ABD ekonomisi için kullandığını gördük. İşimize yaradığı için hemen sahiplendik.Konu aslında basit. Eğer ekonomi resesyona döviz piyasası karışmadan girebilirse düzeltme intizamlı seyrediyor. Kur ve faizde büyük dalgalanma yaşanmıyor. Bankalar kredi musluklarını kısmıyorlar. Kısa süren yumuşak bir resesyonla düzeltme atlatılıyor.Düzeltmeyi döviz piyasası tetiklerse intizam mintizam kalmıyor. Biz mali krizleri iyi biliriz. Kur gereğinden çok daha yukarılara tırmanıyor. Mecburen faiz onu izliyor. Reel ve mali sektör bilançolarında büyük hasar oluşuyor. Ekonomi ağır ve uzun bir şok yaşıyor.Türkiye’nin durumuTürkiye bugün itibarıyla yukarıda anlatılan sürecin neresinde yer alıyor? Acaba intizamlı bir düzeltme başladı mı? Yoksa başlamadı mı? İntizamı bozabilecek iç ve dış riskler var mıdır? Nelerdir? Bunlara karşı tedbir alınabilir mi? Hangi tedbirler? Görüldüğü gibi daha cevaplandırmamız gereken çok sayıda ilginç soru var. Konunun önemine binaen daha bir süre konjonktür analizine odaklanmayı planlıyorum.

Devamını Oku

“Düzeltme kaçınılmazdır” tezi

20 Aralık 2006

Üçüncü çeyrek büyüme hızındaki beklenmedik ve sert düşüşün analizine giriştik. “Acaba geçici mi?” diye sorduk. Tatminkâr bir cevap bulamadık. Kalıcılığını araştırınca karşımıza “bir düzeltme gerekiyor mu?” sorusu çıktı.İktisatçılar arasında bu konuda ciddi bir kutuplaşma olduğu biliniyor. Gerisinde dalgalı kur sonrası para politikasının değerlendirilmesindeki farklar yatıyor. Bir kesim doğru para politikası uygulandığını düşünüyor. Dolayısı ile “düzeltme gerekmez” diyor.Ben diğer kesimdeyim. Mevcut konjonktürel sorunların 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikasından kaynaklandığını uzun süredir söylüyorum. Dolayısı ile “düzeltme zorunludur” diyorum.İki düzeltmeGörünürlüğü yüksek dört gösterge olumsuz konjonktürü özetliyor: Rekora doymayan dış açık, hedefi aşan enflasyon, kısıtlı istihdam artışı ve yetersiz gelişen sanayi. İktisatçı gözü ile, bunlar daha derindeki iki temel uyumsuzluğu yansıtıyor.İlki, özel kesim tasarruflarındaki gerilemedir. “Saadet zinciri” adını verdiğimiz iç talep balonu özel tüketim harcamalarındaki patlama sayesinde şişmiştir. Bu tasarruf oranının, bırakın uzun dönemi, orta dönemde bile sürdürülmesi gelişmekten vazgeçmekle eş anlamlıdır.“Miktar düzeltmesi” özel tasarrufun Türkiye’nin gelişme iradesi ile tutarlı düzeye yükselmesidir. Yani özel tüketim harcamaları kısılacaktır. Bu ise iç taleple birlikte büyüme hızının düşmesi anlamına geliyor.İkincisi, TL’nin aşırı değerli hale gelmesidir. Dış açık sorunun sadece bir yüzüdür. Diğeri çok daha önemlidir. Döviz kazanan kesimleri ve döviz kullanan kesimleri mükâfatlandıran bu kur düzeyi gene sanayileşmeyi engellemektedir.“Fiyat düzeltmesi” reel kurun ihracata yönelik sanayilere rekabet gücü sağlayacak düzeye gelmesidir. Yani TL’nin ciddi şekilde değer kaybetmesidir. Bu ise ithal girdi maliyetleri ile birlikte enflasyonist baskının tırmanması anlamına geliyor.Resesyonun faziletiMiktar ve fiyat düzeltmelerinin beraber işleyişini kavramak çok önemlidir. İç talep durduğunda büyüme eksiye döner. TL’deki değer kaybı ise özel tüketimin kısılmasının yaratacağı talep yetersizliğinin bir bölümünü telafi eder. Yani ihracat artışı resesyonu hafifletir.Öbür tarafa bakalım: TL’nin değer kaybı maliyet enflasyonu baskısı getirir. İç talep canlı olsa enflasyon hızla yükselecektir. Resesyon bu durumu engeller. Düşük talep özellikle hizmet ve kira fiyat artışlarını kısıtlar.“Düzeltme kaçınılmaz” dedik. Esas sorular şimdi başlıyor. Bir: Düzeltme bir ekonomik kriz midir? “İntizamlı/intizamsız” ayırımı önem kazanıyor. İki: Üçüncü çeyrekte düşen büyüme ile birlikte düzeltme başladı mı? Konjonktür analizinde zamanlama her şeydir.İktisatçılığın bu yönünü seviyorum. Polisiye dizi gibi, ipuçlarını vererek esrar perdesini aralayacaksın ama tam açmayacaksın. Bizi izlemeye devam ediniz.

Devamını Oku

“Düzeltme gerekmiyor” tezi

18 Aralık 2006

Üçüncü çeyrek büyüme hızında görülen beklenmedik ve sert düşüşü anlamaya çalışıyoruz. İşin püf noktası, “geçici mi yoksa kalıcı mı?” sorusuna doğru cevap vermekten geçiyor. Son yazıda geçici olma ihtimali araştırdık. Bir sonuca ulaşamadık.Düşüşün kalıcı olması ihtimali ekonominin yapısı ve mevcut konjonktürle ilgili analize bağlıdır. Farklı analizler farklı sonuçlara ulaşacaktır. Soruyu daha açık sorabiliriz. Bugün geldiği noktada Türkiye ekonomisi bir düzeltme gerektiriyor mu?“Hayır” ve “evet” cevapları çerçevesinde iktisatçılar arasında ciddi bir kutuplaşma yaşandığını izliyoruz. Bir adım daha atalım. Soruya cevabın anahtarı nerededir? Karşımıza dalgalı kura geçiş sonrası uygulanan para politikasına yönelik değerlendirmeler çıkıyor.Bugün “düzeltme gerekmiyor” tezini kısaca özetleyeceğiz. Kaçınılmaz olarak basitleştirmek zorundayım. Ama ana hatlarını yakaladığımı düşünüyorum. Ben “düzeltme gerekiyor” diyen kamptayım. Yani objektif olmayabilirim. Hatırlatırım.Para politikası anahtardırTürkiye son altı yılda büyük bir yapısal dönüşüm yaşadı. Kamu maliyesi toparlandı, borç sorunu hafifledi, bankalardaki sorunlar temizlendi, iktisat politikasına iç ve dış güven tesis edildi. Neticede enflasyon düştü ve ekonomi hızla büyüdü.Bugün ekonomi hiç tereddütsüz son otuz belki elli yıllık dönemde hiç olmadığı kadar güçlüdür. Bedeli ise inanılmaz derecede yüksek faiz dışı fazla şeklinde halinde ödendi. Ama konjonktür beklendiği gibi seyretmedi. Tasarruflar düştü, enflasyon kıpırdadı, istihdam tökezledi, dış açık büyüdü.Konjonktürel olumsuzlukları maliye politikasının gevşekliğine atfetmek inandırıcı durmuyor. Geriye para politikası kalıyor. Bazılarımız para politikası yanlıştı diyor. Diğerleri ise para politikasının yanlış olduğunu kabul etmiyor. Tutarlılık onları yukarıda sayılanlar sorun değildir demeye zorluyor.2001 sonrasında uygulanan para politikası karşısındaki tavır ile konjonktür analizleri arasındaki bire bir ilişkinin iyi kurulması çok yararlıdır. Gözlenen bilmecelerin önemli bölümünün anahtarı orada yatmaktadır.Her şey güzel olacak...Mantığın devamı kolaydır. Hem maliye hem de para politikalarında hata yoksa, ekonomik konjonktürde bir düzeltme gereksizdir. Çünkü ekonomide kırılganlık biriktirecek neden yoktur. Olumsuz göstergelerin ise makul açıklamaları vardır. Doğru okumak yeter.Dış açık mı? Büyük ölçüde mikro sorunlardan kaynaklanan yapısal bir özelliktir. TL’nin değeri ile ilişkisi yoktur. Ayrıca değerli TL verimliliği ve teknolojik gelişmeyi teşvik etmektedir. İhracat zaten artmaktadır. Üstelik dış açığı finansman sorunu hiç yoktur.Enflasyon mu? Arz kökenli şoklar yükseltmiştir. Örneğin enerji fiyatları, tarımsal üretimin yapısal sorunları, kiraların geriye endekslenmesi temel nedenlerdir. Yoksa 2005’in ikinci yarısından itibaren bir iç talep patlaması söz konusu değildir. Ayrıca iç taleple büyümek iyidir.Buna göre siyasiler hata yapmazsa “canlı iç talep-hızlı büyüme-devasa dış açık-düşen enflasyon” konjonktürü daha uzun süre gider. Muhtemel olumsuzlukların nedenini ise ekonominin dışında, seçimlerde, hükümette, medyada vs. aramak gerekir.

Devamını Oku

Konjonktür analizi zordur

13 Aralık 2006

TÜİK’in açıkladığı veriler, üçüncü çeyrekte büyüme hızında ani ve nisbeten sert bir düşüş yaşandığını gösterdi. Beklenen bir gelişme değildi. Sanayi, istihdam, dış ticaret, enflasyon, vs. diğer makro göstergelerde bu yönde işaret olmadığı düşünülüyordu. Örneğin bir hafta öncenin CNBC-e anketinde büyüme hızı (GSMH) üçüncü çeyrekte yüzde 4.9, yıl sonunda yüzde 5.7 öngörülüyordu. Üçüncü çeyrek için 1.9 puan iyimserlik, son çeyrek ve yıllık büyüme hızında aşağı doğru revizyonları gündeme getirdi. Ekonomik aktiviteyi ölçen milli gelirde ani ve beklenmeyen dalgalar konjonktürü tahmin edenleri daima gerer. Hızlı bir karara zorlar. Raslantısal yada hesaplama kökenli geçici bir olay mı? Yoksa ekonomik genel eğilimde kalıcı bir değişmeyi mi yansıtıyor?Böyle anlarda doğru teşhis koymak son derece önemlidir. İster geçiciyi kalıcı ister kalıcıyı geçici zannedin, neticede kısa dönemli tahminlerde ciddi yanılgılar oluşur. Üstelik, tahminci mesleğinde en çok hata böyle durumlarda yapılır. Olur böyle dalgalar...Önce geçici bir durum olma ihtimaline bakalım. Muhtemel nedenlerini üç kategoriye ayırabiliriz. Sırası ile bunları gözden geçirelim.Geçici dalganın açıklayıcı nedenleri vardır. Bunlar ekonomi içi yada dışı olabilir. Analizi nisbeten kolaydır. Mali piyasalarda Mayıs-Haziran döneminde oluşan çalkantıyı örnek verebiliriz. Diğer göstergelere o kadar güçlü yansımamış olması tek sorundur. Her ölçme sürecinde, dönem kısaldıkça raslantı devreye girer. Açıklanamayan nedenlerle talep, üretim, vs. bir-iki ay öne yada arkaya kayar. Raslantı boyutu, tanımı gereği, ampirik olarak saptanamaz. Ama pekala sıradandır. Geçmiş örneklerini biliyoruz. 2004 ve 2005’in ikinci çeyreklerinde büyüme önceki ve sonraki çeyreklere kıyasla düşük kalmıştı. Makul bir neden de yoktu. Ancak, trendden sapma çok daha küçüktü.Son olarak, dönem kısaldıkça hesaplama hataları devreye girer. Bunlar daha sonra yapılan revizyonlarla düzeltilir. Örnek: 2005 ikinci çeyrek büyümesi (GSMH) Eylül 2005’de yüzde 3.4 iken Mart 2006’da yüzde 5.5’a yükseltildi. Bu yıl neden öyle olmasın? Düzeltme gerekiyor mu?Kalıcı olma ihtimali, daha genel bir soruya verilen cevapla bağlantılıdır. Uzunca süredir iktisatçıların en çok ilgilendiren ve o ölçüde kamplara ayrıştıran soru budur. Konjonktürün bu aşamasında Türkiye ekonomisinde bir düzeltme gerekiyor mu? Açıktır ki, mevcut konjonktür tanımlanmadan ve buraya nasıl gelindiğini anlaşılmadan bu soru cevaplandırılamaz. Bu da bizi, kaçınılmaz olarak para politikasının değerlendirilmesine götürür. 2006 sonunda, Türkiye ekonomisinde bütün yollar para politikasına çıkmaktadır. Maalesef en heyecanlı noktada yerim bitti. Merak etmeyin, analizi sürdüreceğim.

Devamını Oku