Üçüncü çeyrek büyüme hızındaki beklenmedik ve sert düşüşün analizine giriştik. “Acaba geçici mi?” diye sorduk. Tatminkâr bir cevap bulamadık. Kalıcılığını araştırınca karşımıza “bir düzeltme gerekiyor mu?” sorusu çıktı.
İktisatçılar arasında bu konuda ciddi bir kutuplaşma olduğu biliniyor. Gerisinde dalgalı kur sonrası para politikasının değerlendirilmesindeki farklar yatıyor. Bir kesim doğru para politikası uygulandığını düşünüyor. Dolayısı ile “düzeltme gerekmez” diyor.
Ben diğer kesimdeyim. Mevcut konjonktürel sorunların 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikasından kaynaklandığını uzun süredir söylüyorum. Dolayısı ile “düzeltme zorunludur” diyorum.
İki düzeltme
Görünürlüğü yüksek dört gösterge olumsuz konjonktürü özetliyor: Rekora doymayan dış açık, hedefi aşan enflasyon, kısıtlı istihdam artışı ve yetersiz gelişen sanayi. İktisatçı gözü ile, bunlar daha derindeki iki temel uyumsuzluğu yansıtıyor.
İlki, özel kesim tasarruflarındaki gerilemedir. “Saadet zinciri” adını verdiğimiz iç talep balonu özel tüketim harcamalarındaki patlama sayesinde şişmiştir. Bu tasarruf oranının, bırakın uzun dönemi, orta dönemde bile sürdürülmesi gelişmekten vazgeçmekle eş anlamlıdır.
“Miktar düzeltmesi” özel tasarrufun Türkiye’nin gelişme iradesi ile tutarlı düzeye yükselmesidir. Yani özel tüketim harcamaları kısılacaktır. Bu ise iç taleple birlikte büyüme hızının düşmesi anlamına geliyor.
İkincisi, TL’nin aşırı değerli hale gelmesidir. Dış açık sorunun sadece bir yüzüdür. Diğeri çok daha önemlidir. Döviz kazanan kesimleri ve döviz kullanan kesimleri mükâfatlandıran bu kur düzeyi gene sanayileşmeyi engellemektedir.
“Fiyat düzeltmesi” reel kurun ihracata yönelik sanayilere rekabet gücü sağlayacak düzeye gelmesidir. Yani TL’nin ciddi şekilde değer kaybetmesidir. Bu ise ithal girdi maliyetleri ile birlikte enflasyonist baskının tırmanması anlamına geliyor.
Resesyonun fazileti
Miktar ve fiyat düzeltmelerinin beraber işleyişini kavramak çok önemlidir. İç talep durduğunda büyüme eksiye döner. TL’deki değer kaybı ise özel tüketimin kısılmasının yaratacağı talep yetersizliğinin bir bölümünü telafi eder. Yani ihracat artışı resesyonu hafifletir.
Öbür tarafa bakalım: TL’nin değer kaybı maliyet enflasyonu baskısı getirir. İç talep canlı olsa enflasyon hızla yükselecektir. Resesyon bu durumu engeller. Düşük talep özellikle hizmet ve kira fiyat artışlarını kısıtlar.
“Düzeltme kaçınılmaz” dedik. Esas sorular şimdi başlıyor. Bir: Düzeltme bir ekonomik kriz midir? “İntizamlı/intizamsız” ayırımı önem kazanıyor. İki: Üçüncü çeyrekte düşen büyüme ile birlikte düzeltme başladı mı? Konjonktür analizinde zamanlama her şeydir.
İktisatçılığın bu yönünü seviyorum. Polisiye dizi gibi, ipuçlarını vererek esrar perdesini aralayacaksın ama tam açmayacaksın. Bizi izlemeye devam ediniz.
“Düzeltme kaçınılmazdır” tezi
Üçüncü çeyrek büyüme hızındaki beklenmedik ve sert düşüşün analizine giriştik. “Acaba geçici mi?” diye sorduk. Tatminkâr bir cevap bulamadık. Kalıcılığını araştırınca karşımıza “bir düzeltme gerekiyor mu?” sorusu çıktı
Haberin Devamı