Yunanistan’nın Euro Bölgesi’nden çıkacağı endişelerinin artması piyasaları vurdu. Avrupa borsaları dün yüzde 2’den fazla düşerken İMKB yüzde 2.36 geriledi, dolar 1.85 lirayı geçti. Peki piyasalar nereye doğru gidiyor? İMKB için sırada 54.750 var! Bu seviye kritik. Dolar/TL kurlarına dikkat etmekte fayda var. Zira Merkez Bankası’nın “istisnai gün” uygulamalarının bile etkisiz kalabileceği günlerdeyiz.Yunanistan’da hükümet kurulamayınca 17 Haziran’da yeniden seçime gitmek farz oldu! Bu belirsizliğe Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Hollande ile Almanya Başbakanı Merkel’in farklı yönlere bakıyor olması eklenince Avrupa’daki krizin yatışmadığı bir kez daha hatırlandı. Bir küçük Avrupa ülkesi nasıl oluyorda tüm dünyanın ekonomisini, finansal piyasalarını esir alabiliyor?Aslına bakarsanız mesele Yunanistan meselesi değil! Asıl mesele Avrupa Birliği’ndeki kriz! Finansal piyasalar “Yunanistan adı altında” AB krizini fiyatlıyor, daha doğrusu nihayet fiyatlamaya başladı! Yunanistan’ın eurodan çıkışı konuşuluyor. 14 Mayıs’taki “Drahmi hesabı tutmuyor” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere komşunun borçları da drahmiye çevrilmezse, eurodan çıkışın hiç bir anlamı olmayacak! En akılcı yol Yunanistan’ın euroda kalmaya devam etmesi ve bir kez daha “saç tıraşı” ile borçlarının indirilmesi. Şimdilik bu olasılık konuşulmuyor ancak buraya gelinecek! O zamana kadar Yunanistan ile başlayabilecek bir “eurodan çıkış furyasının” diğer sorunlu ülkelerin de girdapa sürükleyeceğinden endişe ediliyor. Bunun da AB’nin parasal birliğini temelden sarsmasından korkuluyor, bu fiyatlanıyor!Bozulma sürerDiğer yandan piyasalar son günlerdekine benzer düşüşleri, merkez bankalarına ve siyasetçilere karşı “şantaj” için koz olarak kullanmayı seviyordu. Ancak bu kez durum farklı! Zira piyasalar da ‘Bedava Para Paketleri’nin dertlere çözüm olmadığını anlamaya başladı. Yine de istemeye devam edecekler! İstediklerini alırlar mı? Sanırım eskisi kadar bonkör olmasa da bir şeyler koparacaklardır. O zamana kadar piyasalardaki bozulma bir süre daha devam edeceğe benziyor.İMKB uzak kalamadıHafta başındaki yazımda bu haftanın ilk günlerinde düşüşlerin devam edeceğine değinmiştim. Yaşananlar sürpriz değil. Özellikle de Facebook “fiyaskosu” sonrasında ABD endekslerinde yaşananlar... Diğer yandan bizim piyasalarımızın bu denli etkilenmesini beklemiyordum. Morgan Stanley Gelişmekte Olan Ülke Endeksi’nın hızlı düşüşüne, İMKB uzak kalamadı.Diğer piyasalarda fazla zarar eden fon yöneticileri dayanamayıp Türk piyasalarını da sattılar! Hisseleri satınca, pozisyonlarını da kapatabilmek için dolarlarını alınca kuru da oynattılar. Hafta başında ‘1.8510 arızi olarak görülebilir ancak kırılmaz’ diye beklerken, bu seviye de aşıldı. Tabii ki bunda; uzun zamandan beri beklediğim; 1.2625 seviyesinin aşağı yönde kırılmasının da büyük etkisi vardı.Gelelim asıl soruya... Piyasalar daha fazla kötüleşir mi?Korkarım biraz daha yolu var piyasaların. Dow Jones endeksinin; yine hafta başında belirttiğim üzere; 12.150 seviyesini görmesi farz oldu! Ha keza Nasdaq’ta da 2.170 seviyesi...Ancak İMKB için hafta başında iyimsermişim. 56.450 ancak test edilebilir derken, bu seviyenin kırılmasıyla 55.600’e kadar inildi. Şimdi de sırada 54.750 var! Bu seviye kritik. Dow Jones ve Nasdaq’ta belirttiğim seviyelerle aynı zamanlarda görülecek olur ise bu seviyenin önemli bir destek olma ihtimali artacaktır! Hatta 62.000’lerden bu yana hisse senetlerinden uzak durulmasını söyleyen ben bile; bu seviyelere gelindiğinde hisse senetlerinin cazip hale gelebileceğini düşünmeye başlayabilirim.Dolar/TL’de 1.2490’a dikkat!Bu arada dolar/TL kurlarına dikkat etmekte de fayda var. Zira Merkez Bankası’nın “istisnai gün” uygulamalarının bile etkisiz kalabileceği günlerdeyiz. Yine de; parite 1.2490’ın altına sarkmadıkça; dolar/TL kurlarındaki yükseliş sınırlı kalabilir! Hisse senedi endeksleri için yukarıda verdiğim seviyelere ulaşıldıktan sonra piyasaların bir süre için dinlenmelerini bekliyorum. Euro/dolar paritesi belirleyici gösterge olacak. Euronun hızlı değer kaybı; AB Bölgesi’ndeki endişelerin yatışmadığı, varlık fiyatlarındaki düşüşün daha da devam edebileceğini gösterecek!Yazarımız Ali Ağaoğlu, AB krizinin piyasaları nasıl etikleyeceğine dair uyarısını 16 Nisan tarihli yazısında yapmıştı. Ağaoğlu, 21 Mayıs’taki yazısında da kritik seviyelere vurgu yaptı.
Mayıs başından bu yana sürekli gerileyen piyasalar, hafta başında gerilemeye devam edecek gibi. Ancak Facebook cephesinden yeni bir darbe gelmezse (Morgan Stanley almaya devam ederse) hafta ortasından itibaren kısa süreli bir toparlanma/düzeltme yaşanması ihtimali var. Bunu ‘Piyasalar sonsuz düşmez, sonsuz yükselmez’ prensibinden yola çıkarak söylüyorum. Ancak önümüzdeki haftalarda varlık piyasalarında yeni düşüşler görülecek. “Mayıs’ta sat ve uza” (Sell in May go away) bu yıl da çalıştı! Geçtiğimiz 5 yılın klasiği, Mayıs ayında varlık piyasalarındaki satış bu yıl da hayata geçti. Bu yıl olmaz, her şey farklı diyenler yanıldı. Hatta bu seneki “Mayıs tenzilatının” Nisan ayının ikinci yarısında, olağan zamandan önce başlayacağına dile getirmiş biri olarak piyasalarda özellikle 1 Mayıs’ta hızlanan satışlar beni pek şaşırtmadı. Hisse senetleri; altın, petrol başta olmak üzere emtia bloğu da bu satış rallisine katıldı. 2.000 dolarlar beklenen altın, geçtiğimiz hafta 1.527’ye, 150 dolar beklenen Brent petrolü 106’lara kadar geriledi.Facebook’un halka arzı da borsaları kurtaramadı.Olası fiyat bandının en yükseği olan 38 dolardan halka arz edilen Facebook hisse senetlerinin ilk gün; yüzde 10-20 arasında mı, yoksa yüzde 50 mi prim yapacağı tartışılıyordu. 45 dakikalık bir teknik arızadan sonra işlem görmeye başlayan hisse; gün içinde en fazla 42.03 dolara kadar yükseldikten sonra, halka arz fiyatına çok yakın 38.23 dolardan kapandı. 33 “yüklenici” arasında en büyük paya sahip; 67 milyon dolarlık bir aracılık geliri elde ettiği konuşulan; Morgan Stanley’in seansın son 20 dakikasında 2 milyar dolardan fazla olduğu konuşulan “destek alımlarına” rağmen...Amazon.com Inc.’e denk, Hewlett-Packard ve Dell’in toplamından daha fazla bir piyasa değeri olan 104 milyar dolardan halka arz edilen Facebook’un gösterdiği “cılız” performans, diğer internet şirketleri ve özellikle de Nasdaq üzerinde olumsuz bir etki yaptı. Nasdaq, Cuma gününü yüzde 1.24’lük bir kayıpla kapattı. Halbuki Facebook’un dev halka arzı piyasalar tarafından “Godot” gibi bekleniyor, hisse senedi piyasaları üzerindeki kara bulutları dağıtması umuluyordu. Ama olmadı, piyasalardaki olumsuz havayı dağıtmak ne kelime, piyasaların omuzlarına yeni yükler yükledi.Facebook’un yarattığı hava bu haftanın başında kısa süreli de olsa olumsuzluğu artırabilir. Hafta sonu yapılan G-8 zirvesinden “Yunanistan’ın kurtarılmaya devam edilmesi” tezi sorunun G-8’e taşınacak kadar önemli olduğunun altını çizmesi açısından kayda değer. Obama-Merkel arasındaki “büyüme-kemer sıkma” felsefik tartışmasında kemer sıkma yanlısı Merkel’in yumuşamaya başladığı haberi piyasaların bu hafta için belki de tek umudu olacak. Mayıs başından bu yana sürekli gerileyen piyasalar, hafta başında da gerilemeye devam edecek gibi. Ancak Facebook cephesinden yeni bir darbe gelmezse (Morgan Stanley almaya devam ederse) hafta ortasından itibaren kısa süreli bir toparlanma/düzeltme yaşanması ihtimali var. “Piyasalar sonsuz düşmez, sonsuz yükselmez” prensibinden yola çıkarak bunu söylüyorum. Her ne kadar önümüzdeki haftalarda varlık piyasalarında yeni düşükler görecek olsak da... Doların 1.85 TL’yi aşma ihtimali oldukça düşük Dow Jones’ta bu hafta başında 12.150, Nasdaq’ta da 2.710-40 bandının test edilmesi olasılığı yüksek. Bu seviyelerden itibaren bir düzeltme/toparlanma gelecektir. Benzer bir şekilde geçtiğimiz hafta içinde 200 günlük Hareketli Ortalama’dan dönen; bir çok piyasadan pozitif ayrışmış olan; İMKB’nin de 56.450 seviyelerini test etmesi ancak sonrasında toparlanması ihtimali var. Bu haftanın endikatörü euro/dolar paritesi olacak!Geçtiğimiz hafta içinde 1.2643 seviyesine kadar inen ve Ağustos 2010’dan bu yana üçüncü kez bu seviyeleri test eden paritenin; özellikle hafta sonu yapılan G-8’in sonuç bildirgesinden aldığı destekle; bu hafta cılız bir “düzeltme yapması söz konusu. Neredeyse 10 işlem günü gerileyen paritenin bu hafta içinde 1.2890-1.2940 seviyelerine kadar bir düzeltme yapması olasılığı yüksek. Sonrasında mı? 1.2625’in aşağı yönde kırıldığı yeni bir dalga piyasaları bekliyor.Paritedeki bu hareketler ister istemez dolar/TL kurlarını da etkileyecektir. Geçtiğimiz haftayı kritik direnç olan 1.8280’nin üzerinde kapatan dolar/TL kurları için 1.8450 (arızi olarak 1.8510 seviyesi test edilebilir) seviyesi önemli. Paritedeki hareketlere (ve de Merkez Bankası’nın günlük politikalarına) bağlı olarak bu seviyenin korunması, daha doğrusu aşılmaması olasılığı hayli yüksek. Euronun değer kazanmasıyla birlikte önce 1.8240, ardından da 1.81 (düz) seviyelerine kadar bir düzeltme yaşanabilir.1.8450’nin üzerindeki günlük kapanışlar piyasalarda alarm zillerini çaldıracaktır.
Yunanistan’da sandıktan çıkan ‘politik kaos’ sonrasında kurulamayan hükümet ve yeniden seçimlere gidileceğinin açıklanması, AB Bölgesi’ndeki krizi bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Fransa’da Hollande’ın seçilmesi ve Merkel’in partisinin Almanya’nın en önemli seçim bölgelerinden Kuzey Rhine Westphalia Bölgesi’ndeki yerel seçimlerde oy kaybetmesi, gerilimi bir kez daha arttırdı. Bu haberler bir anlamda euronun dolar karşısındaki ‘faiz avantajını’ da azalttı.Önceki hafta önemli teknik destek seviyesi olan 1.3030’un aşağı kırılması düşüşü daha da hızlandırdı ve paritenin 1.2682’ye kadar gerilemesine neden oldu. Uzun zamandan beri dile getirdiğim 1.2650 seviyesine oldukça yaklaşıldı. Şimdilik bu seviye tutmuş görünüyor.Benzer bir durum dolar/TL kurlarında da yaşandı. Paritenin de etkisiyle dün, gün içinde bir ara 1.8330’a kadar yükselen dolar/TL kurları gelen satışlarla 1.8250’deki kritik eşiğin altına geriledi. Yaşanan yükselişin tüm gelişmekte olan ülke piyasalarını ortak etkilediğini; sadece bize has olmadığını gören Merkez Bankası’nın kur yükseldikçe ‘istisnai gün’ ilan etme alışkanlığını bir kenara bırakması da bir anlamda bu harekette etkili oldu. (Not: Hindistan rupisi dün dolar karşısında 54.52 ile tarihin en düşük seviyesine geriledi.)Bir başka kritik destekten dönen enstrüman da altın idi. Hemen herkesin tersine altının gerileyeceğini; yakın zamanda 1.525 teknik ‘desteğe’ inileceğini değişik ortamlarda dile getirmiştim. Dün 1.527 ile bu seviyeye oldukça yaklaşıldı! Bu seviye görüldükten sonra yeniden 1.540’ların üzerine çıkıldı. Gümüş her ne kadar hedef seviyesi olan 26.40 dolara gelememiş olsa da 27.22 ile o da önemli bir dip gördü!Bakırı da unutmamak gerek! Bakırın libresi (0.4536 kg) dün 345.30 cent’e kadar geriledi. Kritik eşik 348.30 idi. Bu yazı yazıldığı sıralarda bu seviyelerin üzerinde bir kapanış çabası vardı.Dönüş günü olduğunu düşünenlerin alımları özellikle ABD hisse senetlerinin vadeli kontratlarında ve İMKB’de zayıf da olsa bir toparlanmayı da beraberinde getirdi. Özellikle BRIC ülkelerinden ‘pozitif ayrışan’ (bence şimdilik!) İMKB’nin 200 günlük Hareketli Ortalaması’na çok yakın bir seviyeden dönmesi de dünün önemli hareketlerinden biriydi. Hülasası dün itibarıyla bir çok enstrümanda kısa vadeli teknik dip seviyeleri ya görüldü ya da oldukça yaklaşıldı. Şimdi 1 Mayıs’tan bu yana yaşanan düşüş dalgasının düzeltme dönemine giriliyor! Yükselişler sınırlı olacaktır. Bu düzeltmenin kalıcı bir yükselişe dönüşme ihtimali şimdilik düşük görünüyor! Yaşanacak düzeltme sonrasında, dün görülen diplerin yeniden test edildiği, hatta bazılarının aşağı geçildiği günleri göreceğiz!
Önceki hafta Fransa ve Yunanistan’da yapılan iki seçim AB bölgesinde krizin hâlâ bir çözüm yoluna girmediğini bir kez daha gösterdi. Yapılan seçimler çözüm yerine sorun üretti.Yunanistan’da bugün seçimler yenilense, seçmenlerin yüzde 85’i yine aynı oyu kullanacaklarını söylemiş. 17 Haziran’da seçimlerin yenilenmesi durumunda “sonuçların” değişmesini beklemek abesle iştigal. Krizin “müsebbibi” gibi görülen eski iktidarlar, yerlerini aşırı söylemleri olan partilere bırakıyor. Kaçınılmaz son bu... Seçim sonuçlarının yarattığı belirsizlik ortamında her kafadan bir ses çıkıyor. Daha önceleri cılız seslerle tartışılan “euronun dağılması” şimdi daha yüksek perdeden tartışılıyor! Bu da euronun kısa vadedeki volatilitesini artırıyor.Ben bu tartışmaların; en azından yakın zaman için; gereksiz olduğunu düşünüyorum. Zira euronun; AB gibi tarihi bir projenin önemli bir parçası olması sebebiyle; ilk krizde dağılmasına izin verilmeyeceğini düşünen taraftayım. En azından “para ve gümrük birliğinden” en kârlı çıkan Almanya’nın bu işe “şimdilik” izin vermeyeceğini düşünüyorum. Bakmayın siz Hollande’ın söylemlerine; Fransızlar da Yunanistan ile başlayacak bir dağılmaya taraftar olmayacaklardır. “Sarı kız” misali bir ülke eurodan çıkmaya görsün, arkası mutlaka gelecektir!Ola ki Yunanistan ile başlayacak bir “eurodan çıkma” furyasının; AB’yi “kuzey-güney” diye ayırması işten bile değil! Buna da izin verilmeyecektir diye düşünüyorum.Diyelim ki “Komşu” eurodan çıktı ve eski parası drahmiye döndü. Neden yapacak bunu?Euroyu tek başına devalüe edemediğinden, devalüe edebileceği bir paraya geçiş yapmak için. Drahmiye geçer geçmez parasını euro karşısında devalüe edecek, bu sayede daha fazla ihracat yapacak!Nasıl olacak bu iş?Yunanistan üretim damarları kuruyalı bayağı bir zaman oldu. Devalüasyon; servis ve turizm alanlarında bir parça fayda sağlasa da bunun derde deva olma ihtimali neredeyse hiç yok.Diğer yandan Komşu’nun borçları euro cinsinden kalacak olur ise bu durumda değişen hiçbir şey yok! Zira devalüe edilmiş drahmi seviyesi ne olursa olsun, ülkenin borçları euro cinsinden kaldığı sürece asıl sorun durduğu yerde duracaktır. Yunanlılar değersiz parayla kazandıkları “artı değerle”, kıymetli bir para biriminden borçlarını ödemeye çalışmalarıyla, bugünkü durum arasında bir fark olmayacak ki! Sadece sokaktaki vatandaşın elindeki euroyu, drahmi ile değiştirmekle iş bitmiyor ki! Bankaları bir “hücumdan” nasıl koruyacaksınız? Bu hesap Bağdat’tan döner.Peki Komşu ne yapabilir?İki ay kadar önce 140 milyar euroya ulaşan borç silme operasyonu sonrasında; Yunanistan’ın 18 ay içinde yeniden bir borç yapılandırmasına gideceği iddiasında bulunmuştum. Bu iddiamı halen daha devam ettiriyorum. Drahmiye dönmek; borçlar da drahmiye çevrilmediği sürece; çalışır bir yöntem değil. Borçlar da drahmiye çevrilirse mesele yok, o zaman hesap tutar. Ancak borçlar euro kaldıkça yapılması gereken tek şey, yeniden borçların silinmesi. Başka türlü ne Yunanistan, ne de AB bu sarmaldan kurtulamayacak.İşin kötüsü bu girdap birçok ülkeyi de içine çekebilecek... İspanya, Portekiz, İtalya v.s. derken iş içinden çıkılmaz hale gelebilir. Nihayetinde “Komşu” ite kaka da olsa euroda kalacaktır. Ya da birden fazla ülke aynı anda euro para sisteminden “tard edilecek”!Euro hakkında güven erozyonu yaratan bu tartışmalar, değer erozyonu da yaratmaya başladı! Geçtiğimiz hafta 1.2912’ye kadar gerileyen euro/dolar paritesi kritik destek olan 1.2920 seviyelerinden kapandı. Hafta içinde 1.3070 hatta 1.3160 seviyelerine kadar cılız bir düzeltme yaşanabilir. Asıl önemli olan 1.2920’nin altına inilip inilmeyeceği. Tahminim inileceği yönünde ve bu seviyenin altında bir günlük kapanış pariteyi hızla 1.2650 seviyelerine taşıyabilir. Bu olasılık yılbaşından bu yana vardı, artık oldukça yükselmiş durumda.Hafta başında borsalarda kısa süreli bir toparlanma, iyimser bir hava görülecek gibi görünüyor. Özellikle geçtiğimiz hafta hem trend, hem de düzeltme seviyeleri açısından önemli olan 6.350 seviyelerine oldukça yaklaşan ve 6.375 seviyesinden toparlanan Alman DAX Endeksi’nde; eurodaki bunca tartışmaya rağmen; bu hafta başında 6.690 seviyelerine doğru bir yükseliş yaşanması ihtimali yüksek. Aşağıda 6.380 seviyesi önemli. Bu seviyenin altındaki kapanışlar, piyasaların geneline yayılan bir satış getirebilecek. DAX’taki toparlanma, geçtiğimiz hafta 58.050 seviyelerinde müthiş bir “defans” yapan İMKB’nin de 59.400-600 bandına kadar toparlanmasına yardımcı olacaktır. Üzerine çıkılması durumunda ‘düşük 60 binli’ seviyeler ilk ciddi dirençler olacak.
Malumunuz altın ile aramda bir husumet var. Türk yatırımcısının (aslında sayıları gün geçtikçe artan uluslararası yatırımcı için de geçerli) altın nerdeyse ‘kutsal’. Altın ile aramdaki husumetin başlama sebebi de bu anlayış. Bence altın; alış/satışı olan herhangi bir metadan/enstrümandan farklı değil! Yatırımcıların altın konusundaki fanatikliğini anlamakta zorlanıyorum. Bu fanatikliğe karşı içgüdüsel olarak geliştirdiğim bir söylemim var. “Madem altına yatırım yapmak istiyorsunuz, gelin gümüşü de portföyünüze ekleyin!” Neden derseniz, hep “altının 1980 yılında gördüğü 850 ons/dolar değeri baz alınıyor ve bugüne enflasyonla getirildiğinde fiyatı 2.400 dolar (civarı) olması gerekiyor” söylemi var! Eğer bu söyleme inanıyorsanız gümüş daha doğru bir yatırım. Zira o günlerde altının 850 dolara çıkmasının asıl sebebi gümüşün 50 dolara çıkmasıydı. O günkü gümüş fiyatını enflasyonla bugüne getirirseniz, gümüşün fiyatı 145 doların üzerinde olmalı.Altın bugünlerdeki 1.650 dolarlık fiyatından 2.400’e çıkacaksa eğer, aynı mantıkla gümüş 31 dolardan 145 dolara çıkacak ki böylesi bir yükseliş olacaksa gümüşün getirisi altını “galebe çalacaktır”.Ben bu varsayımı her dile getirdiğimde bana sorulan ilk soru “peki, gümüşü nereden ve nasıl alacağız” oluyor(du)! Gerek altın olsun, gerekse de gümüş, fiziksel olarak alınmasına taraftar değilim! Alım-satın farklarının yüksekliği, çalınma, saklama risklerinden dolayı bana pek akılcı gelmez. Hele gümüşün bir de “ağırlık” sorunu var. Aynı miktarda paranızla altın yerine gümüş alacak olsanız bugünlerde 54 kat daha fazla “yük” taşımanız gerekiyor! “Kaydi” olarak yurtdışındaki borsalardaki Futures (vadeli) kontratları alarak değerli metallere yatırım yapmak en akılcı çözümler gibi görünüyordu. Bana gümüşü nereden alabiliriz diyenler için yeni bir alternatif daha var. İstanbul GÜMÜŞ B Tipi Borsada İşlem Gören Fonu (BigF) yatırımcıların gümüşe doğrudan yatırım yapma imkanı sunuyor. Fon fiziki olarak İstanbul Altın Borsası aracılığıyla gümüş alıyor ve fonu oluşturuyor. Fona ait paylar yine Takasbank nezdinde tutuluyor. Fon gümüşün performansını birebir yansıtması, arkasında fiziki gümüş bulunması, düşük yönetim ücreti olması, aynen hisse senedi gibi alınıp satılabilmesi ve takasının yapılabilmesi açısından önemli bir alternatif. Dediğim gibi beni büyük bir dertten kurtarıyor...Gümüş BigF’i; gümüşün uluslararası ABD Doları bazındaki ons fiyatını; bankalararası piyasadaki en iyi dolar alış ve satış kotasyonu ortalamasını kullanaraka TL’ye çevriyor. Böylelikle TL cinsinden gümüş ons fiyatı hesaplanıyor, ardından bu fiyat gram/TL’ye çevriliyor. Buna rağmen GÜMÜŞ BYF’nin hisse senetlerinde olduğu gibi işlem yapılabilirken, aşırı alım ya da satım durumları piyasa yapıcısı tarafından ‘Fon Yaratımı/İptali-Creation-Redemption’ yöntemiyle çözümleniyor.Özellikle değerli metallere finansal olarak yatırım yapmak isteyen bireysel yatırımcılar için BigF’ler oldukça akılcı bir alternatif. Halihazırda varolan Altın BigF’ine gümüşün de katılmasıyla artık daha dengeli portföy oluşturma şansı artmış durumda.
Ekonomik krizle birlikte Avrupa’da iktidarda olanlar teker teker değişiyor. Haftasonu da Yunanistan ve Fransa’da seçimler vardı. Piyasalar için Fransa’daki seçim büyük öneme sahip. Hem Fransa, hem de Yunanistan’daki seçim belirsizliği ile euronun bu hafta başında öncelikle 1.3030 seviyelerini test etme olasılığı yüksek. Ardından da 1.2950 ve sonrasında da 1.2650 görülebilir. İrlanda, Yunanistan, İspanya, İtalya derken sıra Fransa’ya da geldi. Kriz patladığında iktidarda olan ve krizi ‘çıkaranlar’ olarak suçlanan politikacılar birer birer iktidarlarını kaybediyorlar. Halk; uygulamaya konan kriz reçetesi olarak sunulan politikalar başarısız oldukça faturayı, kriz sırasında ve hemen sonrasında iktidarda olanlara kesiyor ve yenileriyle değiştiriyor. Her ne kadar Yunanistan ve İtalya’da görev ‘merkez valilerine’ devredilmiş olsa da arkasında halk desteği olmayan ‘müstemleke valilerinin’ başarılı olma şansları sınırlı.Bu yazı yazıldığı sırada Yunanistan ve Fransa seçimlerinin sonuçları netleşmemişti. Fransa’ya geçmeden Yunanistan’ı kısaca özetlemekte fayda var. Borç yeniden yapılandırması sırasında parlamentoda temsil edilen partiler; biraz da Almanya’nın da zoruyla; seçimlerden sonra da kemer sıkma önlemlerine devam edeceklerine dair taahhütler imzaladılar. Dün yapılan seçimlerde başta aşırı sağdaki ‘Altın Şafak-Golden Dawn’ olmak üzere bu taahhüt altına girmemiş olan partilerin parlementoya girmesi, taahütnameyi imzalamamış olanların hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamamaları ihtimali yüksek. Bu durumda Yunanistan’da 30 gün sonra yeniden bir ‘erken seçim’ ihtimali ortaya çıkıyor. (30 günde ne değişecekse?) Böylesi bir belirsizlik piyasaları mutlaka rahatsız edecektir.Piyasaları asıl rahatsız edecek olan Fransa’da Hollande’ın seçimi kazanması. Son viraja yüzde 52’ye 48 Sarkozy’ye göre önde giren; Fransa’daki son 8 seçimde hiçbir aday seçimde böylesi bir farkı kapatamamış. Böylelikle Sarkozy krizde koltuğunu kaybeden 11’inci Avrupalı lider olacağa benziyor. Seçilmesine kesin gözüyle bakılan ve geçmiş 20 yıldaki ilk sosyalist başkan olması beklenen Francois Hollande’ın izleyeceğini söylediği politikalar ilk aşamada piyasaların kafasını karıştıracak. Sarkozy-Merkel “ittifakının” dağılması sonrasında Hollande’ın daha çok büyüme yanlı politikalar izliyor olması, Almanya ile ters düşebileceği endişeleri geçtiğimiz haftanın sonundan itibaren başta Avrupa olmak üzere piyasaları gerdi. Almanya ne istiyor? Daha çok kemer sıkma önlemi, kamu borcunun kontrol altına alınması ve daha kontrollü bir finansal piyasa. (Ki ben de kurtuluşun 2-3 senelik bir kemer sıkmadan sonra burada olduğunu düşünenlerdenim.) Ancak bu yöntem bir yandan ekonomilerin küçülmesini getirirken, diğer yandan da işsizliğin azalmasını engellemekte. Hollande’nin vadettiği de bu önlemleri gevşeterek büyümeye öncelik vermek. Daha Amerikanvari bir çözümden söz ediyor!Gelelim bu durumların piyasalara etkisine...Dünkü Vatan Gazetesi’nde Ufuk Korcan’ın yaptığı röportajda uzun yıllar Fransa’da okumuş ve çalışmış olan Murat Sağman durumu özetlemiş: “Hollande seçimi kazanır, piyasalar strese girer.” Kapanan haftada euro/dolar paritesinin 1.3080’lere kadar gerilemesinin de ardında bu beklenti/yorum yatıyor. Hollande’ın kendini anlatması zaman alacak. O zamana kadar bozulan ‘Merkozy’ ortaklığının getireceği endişe bu hafta başında özellikle euro/dolar paritesinde fazlasıyla hissedilecek gibi görünüyor.Şubat ayının son haftasından bu yana yükselmekte zorlanan, üç denemesinde de ‘düşük yüksekler’ gören euro için bu hafta kritik! Hem Fransa, hem de Yunanistan’daki seçim belirsizliği ile euronun bu hafta başında öncelikle 1.3030 (diyelim ki 1.30 düz) ‘zayıf direnç’ seviyelerini test etme olasılığı yüksek. (Hatta Sarkozy seçilse bile bu ihtimal var!) Ardından da 1.2950 ve sonrasında da 1.2650 seviyelerinin test edilmesinin yolu açılacaktır! Sırf ‘politika faizi’ yüzde 1 olduğu için, politika faizi sıfıra yakınsamış olan dolardan yüksek olan euronun; artık güneşin balçıkla sıvanamayacağı misali; zayıflayacağı bir döneme giriyoruz.Tabii ki ‘varsayılan’ bu seçim sonuçları hisse senetlerini de etkileyecektir.Bunu yine ABD borsaları üzerinden açıklamakta fayda var. Zira tüm finansal piyasalar adeta ‘Mekke’ gibi ABD’deki gelişmeleri izliyor! Dow Jones Endeksi bizim tatil olduğumuz 1 Mayıs günü ‘garip’ denebilecek bir zirve yaptıktan sonra geçtiğimiz Cuma günü 50 günlük harketli ortalamasının altında bir kapanış yaptı. Düşüşün işlem hacmiyle de desteklenmiş olması içinde bulunduğumuz hafta da düşüşlerin sürebileceği izlenimini uyandırıyor.Nereye kadar derseniz, ilk aşamada 12.875 ilk hedef gibi görünüyor. Ancak asıl hedef 12.610 seviyesi. Bu seviyeye bu hafta içinde inilmese bile, yükseliş potansiyeli azalmış olan borsaların bu ay sonuna kadar bu seviyeleri test etme olasılığı hayli yüksek. Malumunuz ‘Mayıs’ta sat ve uza-Sell in May and go away’ ayındayız! Bu hareketin en azından bizim piyasalarımız için Nisan’ın üçüncü haftasında başladığına daha önce Pazartesi yazılarımda değinmiştim.Bunca hengame arasında İMKB için iyi bir haber var. Düşüşüne çok daha önceden başlamış, Dow Jones Endeksi yeni yüksekler görürken; S&P’nin görünüm indiriminin de etkisiyle; negatif ayrışmış olan İMKB 100 için düşüş sınırlı olacağa benziyor. Bu hafta için 58.110 seviyesi önemli olacak. Bu seviyenin birkaç nedenden dolayı ‘tutacağını’ düşünüyorum. Ola ki yurtdışı piyasalardaki bozulma hızlanır, bu durumda da 57.000 (düz!) seviyesinin önemi artacak.Ve yine ola ki Sarkozy seçimi kazanmışsa ve de piyasalar bunu ‘alkışlıyorsa’ bu durumda İMKB’nin gidebileceği yer de sınırlı. Yukarıda da 60.100 seviyesi önemli bir ‘direnç’ olarak kalacaktır!
Dün 1 Mayıs Emekçi’nin bayramıydı. Emekçiler bu günde “adil paylaşım” taleplerini bir kez daha dile getirdiler. Artık resmi tatil olan 1 Mayıs’ta piyasaları ilgilendirecek bir haber geldi. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Türkiye’nin uluslararası ve yerel para cinsinden notunu sabit tutarken, görünümünü “pozitiften”, “durağana” indirdi!Yakın bir zamanda Türkiye’de resmi ofisini açması beklenen S&P’nin bu açıklamayı tatil gününde yapması ilginç! Nedenini öğrenir miyiz bilemem ama borsanın kapalı olması, piyasaları korudu. Tatilde olmak yine işe yaradı. En son 23 Nisan tatili Türk piyasalarını sert bir satıştan korumuştu, şimdi de 1 Mayıs. Yaşasın tatil...Herkesin not artışı beklediği bir dönemde, not indirimi değilse de “görünümün” indirilmesi de nereden çıktı diyebilirsiniz. S&P açıklamasında ihracat pazarlarımızdaki daralmanın; buna karşın dış kaynakla fonlanan iç talebin (her ne kadar kontrol edilmeye çalışılıyor olsa da) artıyor olmasının ödemeler dengesi üzerinde yarattığı baskının görünümü olumsuz değiştirdiğinin altı çizilmiş. Her ne kadar yapısal reformlar, sosyal güvenlik ve enerji sektörleriyle, eğitim ve işgücü politikalarında yapılan düzenlemeler dış yatırımları arttırmaya ve kredi notunun yükselmesine katkı sağlayabilecek olsa da yurtdışı talebin düşük kalmaya devam etmesi, petrol fiyatlarının yüksek seyri, yurtdışı fonlama maliyetlerinin artması, bankacılık sektörünün ve Türkiye’nin kredi değerliliğini azalttığı belirtilmiş.Bunların yanı sıra küresel likidite bolluğunun Türkiye’deki “dengesizlikleri” daha da arttırıcı bir rol oynadığı, yaşanabilecek bir sıkılaşmanın Türkiye’nin kırılganlığını arttırabileceğinden dem vurulmuş. Merkez Bankası’nın kısa vadeli fazilerdeki “oynaklığı” arttırmak suretiyle uyguladığı politka faizlerinin Türkiye’nin büyük dış (ticaret) açığının kapanmasına çok da faydası olmadığına değinilen açıklamada, dış talepte bir değişiklik olması durumunda görünümün indirilmesine yol açan koşulların yeniden gözden geçirilmesine neden olabileceğine değinilmiş.S&P’nin açıklamaları bir anlamda ayanın beyanı olmuş. Türkiye’nin cari açık konusundaki “yumuşak karnı” bilinmeyen bir şey değil. Bu açığın “yapısal” olması çözümü zorlaştırıyor. Her ne kadar açıklamada kamu borcunun gayrisafi milli hasılaya oranının yüzde 35’lere çekilmeye çalışıldığına değinilse, 2012 yılı büyüme tahmini yüzde 2 civarında kalacak olması (eğer büyüme böyle gerçekleşecek olursa kırılganlıklar da azalacaktır) pozitif gibi görünse de cari açık ve bu açığın fonlama endişelerinin her şeyin önüne geçtiği anlaşılıyor!Herkesin not artışı beklediği zamanda gelen bu haber yabancı yatırımcıların kararlarını bir kez daha gözden geçirmeye neden olacaktır. Böylesi bir durum hem Türkiye’ye gelen fon miktarının azalmasına, hem de gelen fonların maliyetlerinin yükselmesine neden olacaktır (indireç yılı etkisi!). S&P haklı veya değil, bunun pek bir önemi yok! Önemli olan algıla(n)ma! Gelinen noktada atılması gereken “radikal” adımlar olduğu bir kez daha dile getirilmiş durumda.Çok çalışmamız lazım çok!*** Nihayet bir Gümüş BigF’imiz oluyor!Bugün İMKB’de bir Gümüş BigF’i (Borsada işlem gören Fon) alım satıma açılıyor! Artık gümüş; aynen hisse senedi gibi alınıp satılabiliecek. Daha önceleri altın için BigF vardı, şimdi de gümüş için de bu imkân devreye giriyor. Artık gümüş başta olmak üzere değerli madenlere “finansal olarak” yatırım yapmak isteyenler; Finansbank ve Finans Yatırım tarafından ihraç edilen ve yönetilen, yüzde 0.47 gibi düşük bir yıllık yönetim ücreti ile bu fona yatırım yapabilecekler.Arkasında “fiziki olarak gümüş” bulunan bu fonun piyasa yapıcılığı yine bu kurumlar tarafından yönetilirken, fiziki gümüş işlemleri de İstanbul Altın Borsası aracılığıyla yürütülecek. Fona yatırım yapmak isteyenlerin katılım payları da Takasbank’ta yatırımcılar adına saklanacak. Bu konuyu yarın daha detaylı ele alacağım.
Daha önceleri Gaziantep’e iş için kısa süreler için gitmiştim, ancak fazla kalamamıştım. 23 Nisan tatili vesilesiyle gazeteci Abdurrahman Yıldım ve Antepli Ali İhsan Gelberi ve de ailelerimizle iki günlüğüne Gaziantep’e gittik.Önemli sanayi tesislerine evsahipliği yapan şehir, gün geçtikçe turizmde de iddialı olmaya başlamış. Celal Doğan’ın planlamasını yaptığını öğrendiğim şehrin büyümesi modern şehirciliğe uygun yapılmış. Şehrin yeni bölgeleri geniş caddelerle modern bir şehir izlenimi yaratıyor. Yeni açılan Zeugma Müzesi modern sergi tekniği ve harika mozaikleriyle şehrin mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerinden birisi. Müzede ayrı bir odada sergilenen ‘Çingene Kız’ artık Gaziantep’in sembolü olmuş.Antep’te tarihi ve kültürel mekanların yanı sıra beni en çok etkileyen insanların sıcaklığı oldu. Havaalanındaki taksi şöförüyle başlayan insanların alçak gönüllülüğü, kanaatkârlıkları... Antepliler yavaş yavaş turizm endüstrisinin nimetlerinin farkına varmışlar ve şehre gelen yerli, yabancı turiste çok candan, çok sıcak davranıyorlar. Bir taksiye binmek için yaklaştığımız duraktakilerin ilk sorusu ‘Bir çay içer misiniz?’ olunca insan şaşırıyor. Büyük şehirlerde artık kaybetmeye başladığımız sıcak Anadolu yaklaşımını bana hatırlattıkları için kanım kaynadı şehre. Kenti ikiye bölen ve artık suni olarak su verilmekte olan Allebende Deresi’nin iki yanında 6-7 kilometrelik park şehre nefes aldırmış.Gaziantep’in bende bıraktığı diğer bir izlenim de şehrin yemeğe olan merakıydı. Yanımızda yemeğe meraklı ‘Anadolu Gurmesi’ Abdurrahman Yıldırım olunca biz de furyaya katıldık. Sabah, Beyran çorbası; etli, pirinçli ve de acılı bir çorba ile güne başlamak benim için ‘garip bir kahvaltıydı’; tabii ki kebap ve yerel Antep yemekleri... Gaziantepliler adeta yemekten kalkarken; hatta kalmadan önce; bir sonraki öğünde ne yiyeceklerini düşünüyorlar. Bu kadar yemeğe düşkünlüğe rağmen şişman insan sayısı azdı, ben acıya bağladım bu işi...Gaziantep deyince tabii ki akla ilk gelen şey belki de baklava. Haklı bir üne sahip olduğuna ben de ikna oldum. İmam Çağdaş’ın hemen yanındaki Anadolu Evleri adındaki çok başarılı bir butik otelde kaldık. İmam Çağdaş’ın sahibi Burhan Çağdaş ile tanıştık ve baklavanın ‘ekonomisini’ de öğrenme şansı bulduk. Suriye ile yaşanan sorunlar Antep’i baklavadan başlayarak etkilemiş. Ziyarete gelen Suriyeli turist sayısı oldukça düşmüş.4 kuşaktır baklavacılıkla uğraşan ‘Zeki İnal’ı da anmadan geçmemek gerek. Müthiş güzel şöbiyet yapan Antep’in eski ve ünlü isimlerinden biri. Kendisi halen daha ilerlemiş yaşına rağmen sabahın 5’inde kalkıp fiilen üretimde çalışırken, oğulları Levent ve Bülent İnal satış ile uğraşıyorlar. Beyran çorbasından sonra saat 10:30 gibi gittiğimizde fırından çıkalı çok da fazla zaman geçmemiş ılık şöbiyeti muhteşemdi. Levent İnal’ın bir sözü de bana miras kalacak: “Pazar günleri biz açmayız. Açmayız ki etrafımızdaki diğer baklavacı esnafı da para kazanabilsin, onlarda çoluk çocuklarına ekmek götürebilsinler.” Özenilen bir meslek dayanışması...***Bugün 1 Mayıs! Tüm emekçilerin ‘Emek günü’ kutlu olsun!