Haziran ayının ilk haftasından bu yana yaşanan rallide ulaşılan seviyeler, tahminlerin oldukça üzerine çıktı. Mart ayının başlarında; IMKB’de bu yıl içinde 35 binli seviyeler görüleceğinden söz ederken, bu denli hızlı bir hareketi tahmin etmiyordum. Arada yenilenen tahminlerim bile 40.000’lere ancak gelirken, geçtiğimiz hafta içinde IMKB’de 43.627 seviyesine kadar çıkıldı!Benzer şekilde Dow Jones’da yıl içinde 9.000 derken geçtiğimiz hafta 9.246 seviyesine gelindi. Rallinin hızına bakılacak olursa; korkularını geride bırakmış, risk iştahı iyice artmış, sıfır faiz politikası ile “beslenen” yatırımcıların borsaları daha da yukarı götüreceklermiş gibi bir izlenim ortaya çıkıyor.“Bedava para” bizde de olduğu gibi reel ekonomi yerine, borsalara, finansal piyasalar gidiyor. Neden gitmesin? Reel ekonomide sonuç almak hem meşakkatli, hem de uzun zaman alan bir süreç. Tıpkı buğdayı tarlaya ekip, nerdeyse 10 beklemek gibi... Bu arada da kuraklık ya da sel gibi felaketlerle karşılaşmamak için dua edeceksiniz. Zor iş! Halbuki borsalara yatırım yapmak öyle mi? Orada hayat çok daha hızlı ve de “kolay”. Sonuçlarını hemen görebiliyor, kârınızı kısa zamanda cebe koyabiliyorsunuz. Bu nedenlerle merkez bankalarının sağladıkları “bedava para” reel ekonomiye gitmiyor, çarklar halen daha istendiği gibi dönmüyor, işsizlik azalmıyor, gelir geniş kesimlere yayıl(a)mıyor. Henüz daha krizin paniğini atlatamamış durumdaki politika yapıcıları da henüz bu meselelere eğilebilmiş değiller. Piyasalarda “Bedava para” ile yeni bir balon şişiriliyor ve bu arada yeni balonunun yaratabileceği felaketle kimse ilgilenmek istemiyor. Korkarım bu kadar hızlı şişirilen balonun sonu “W” olacak! Zira Mart başından bu yana yaşanan ralli, Haziran başındaki kısa bir düzeltme dışında hemen hiç mola vermedi. Reel ekonomi hem buna yetişemiyor, hem de küresel krize sebep olan bir önceki “finansal altyapıda” herhangi bir değişiklik yapılmış değil! Yeni bir krizin çıkmasını engelleyebilecek hiç bir temel değişiklik olmadı. IMF’ye verilen “küresel bekçilik” görevi dışında, kurumlar bazında ya da felsefik anlamda iyileştirici hiç bir önlem alınmadı. Alınan tek önlem “bedava para” ile yeni bir balon şişirilmesi ya da patlamış olan eski balonun “deliklerinden kaçan havadan daha fazla hava basılmasıyla” yeniden şişirilmesi oldu! Felsefik bu tartışmalarda sonra kısaca bu hafta neler olabilire bir bakalım:Geçtiğimiz hafta borsalarda görülen yükseklerin (Dow’da 9.246, S&P 500’de 996 ve IMKB 100’de 43.627) önümüzdeki bir-iki hafta için zirve olması büyük olasılık. Bu seviyelerin aşılması durumunda borsaların bir miktar daha yol almaları mümkün. Dow Jones’ta 9.330-9.415 ile S&P 500’de 1.005-1.015 ve de IMKB 100’de 44.300 seviyelerine doğru “son bir atak” olabilir. Bir molaya ihtiyaç olduğu ve geçen hafta görülen seviyeleri zirve kabul ettiğimiz takdirde; S&P’de 966 ve ardında 948 seviyelerinin, IMKB’de de sırasıyla 41.900, 40.820 ve 39.950 seviyeleri görülebilir. *****EURO DEĞER KAZANMAYA DEVAM EDECEKBu hafta paritede önemli hareketler olabilir. Zira geçtiğimiz hafta ABD Hazine’sinin 115 milyar dolarlık ihracı öncesinde yükselen ABD tahvil getirileri, ihalelerin başaıyla sonuçlanması sonrasında gerilemeye başladı. Bu durum; doların euro karşısındaki faiz “dezavatajını” bir kez daha akıllara getirdi. Euro yeniden 1.4250’lere yükseldi. Bu hafta da değer kazanmaya devam edecek ve 1.4330 geçilecek olur ise paritenin 1.4540’a kadar yükselme olasılığı yüksek. Bu da dolar/TL kurlarında 1.46-1.4650 bandının da altına inilmesine, 1.4550’lerin görülmesinin yolunu açabilir.
Merkez Bankası’nın önceki günkü faiz kararları adeta piyasalara armağan gibi oldu. Faiz indirimlerinde “ikinci bir dönemden” söz eden MB’nin açıklamaları sonrasında piyasa; MB nasılsa faizleri indiriyor; “fonlama ucuzlayacağı için bono alalım” deyince bono bileşikleri 10.38’e kadar geriledi. Diğer yandan da “faizler düşünce parasına iyi faiz alamayanlar borsaya gelecek, hisse senetlerini alalım” denince de İMKB 100 dün 42.182’e kadar yükseldi ve günü tam da buradan kapattı. Diğer bir deyişle MB’nin; “bonoları (ve de hisseleri) almaya devam edin! fonlamaya devam edeceğim, hem de bunu mümkün olan en düşük faizden yapacağım” demesi tüm varlık fiyatlarını bir anda fırlattı.Türk Dil Kurumu’na göre el “el vermek” : 1) Yardım etmek 2) Tarikatlarda mürşit, bir müride, başkalarına yol gösterme izni vermek; 3) Halk hekimliği ile uğraşan kimsenin bilgilerini bir başkasına öğretmesi anlamına geliyor. MB önceki günkü hamlesiyle piyasalara her anlımıyla “el vermiş” oldu, piyasalar da bu eli geri çevirmediler.Yurtdışı borsalar da beklentilerden; az da olsa; iyi gelen ABD işgücü rakamlarının yardımıyla oldukça pozitif bir performans sergilediler. Avrupa borsaları yüzde 2’lerin üzerinde yükselirken, Dow Jones ve S&P 500 endeksleri de benzer seyir izlediler. Pazartesi günü “...Dow Jones Endeksi’nde de 9.325-9.415 yeni hedef seviyeleri gibi görünüyor” diye yazmış ve bu yükselişlerin olabileceğine değinmiştim. Yine aynı yazıda; “Son iki-üç haftadır, ABD’deki düşüşe direnen IMKB’nin çıkışa tam iştirak edeceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle “hızlı koşan İMKB’nin “dışarıdaki yükselişe en azından aynı oranda eşlik etmekte zorlanacağını düşünüyorum” diye yazmıştım. İMKB değil geride kalmak; MB’nin “gazı” ile müthiş bir depar atarak; ABD piyasalarını bile geride bıraktı. Bu günleri bekleyerek önceden pozisyon almış olanlar bir yana; daha uzun vadeli yatırım yapmak için kendini daha rahat hissedenlerin alımları hareketi bir miktar daha sürükleyebilir. Hafta başında “...Ola ki İMKB’nin, ABD piyasalarına tam olarak eşlik etmesi durumunda; 42.275 seviyeleri yeni hedef olarak karşımıza çıkabilir” diye düşünürken şimdi bu hedefin de aşılabileceğini hesaplamaya başladım. Zira dün yaşanan hareket oldukça sert, bir miktar şuursuzcaydı. Böylesi bir hareketin 44.300’e kadar sürmesi dahi söz konusu olabilir.Gerçi dünkü sert yükselişte; hem İMKB’de hem de VOB’da; açığa satmış olanların pozisyonlarını kapatmaya çalışmalarının da payı vardı. Panik halinde yapılan alımlar, bazı teknik seviyelerin hızlı geçilmesine neden oldu. Benzer bir paniğin bugün de yaşanması (ki dün akşam VOB’un son 10 dakikasındaki işlemler bu fikri güçlendiriyor) İMKB’nin yukarıda belirtmiş olduğum üst seviyeleri test etmesine neden olabilir. Paniğin yatışması, daha önceden VOB’da yükseliş yönünde pozisyon almış olan bazı aracı kurumların dün bu pozisyonlarını boşaltmaya başlamaları (Vatan ve diğer gazetelerin bu hareketi manşetlere taşımaları) zirveye yaklaştığımızı ve yükselişin yavaş yavaş hız keseceği anlamına da gelebilir, ki ben oyumu bu seçenekten yana kullanmak istiyorum. Döviz cephesinde çok fazla bir şey beklememek gerek. Zira euro/dolar paritesi 1.4270’den 1.4020’ye kadar gerilemesine rağmen dolar/TL kurları zar zor 1.49’un üzerine çıkabildi. Paritenin yeniden 1.41’in üzerine çıkması kurlarda 1.4650’lerin dahi test edilmesine neden olabilir. Kur faiz ilişkisi, ancak MB’nin faiz indirimlerinde nerede duracağı netleştikten sonra yeniden kurulabilecek. O zamana kadar TL revaçta olmaya devam edecek gibi görünüyor. Keşke MB indirimlerini toptan yapsa da reel sektör başta olmak üzere herkes hesabını ona göre yapabilse...
Merkez Bankası dünkü açıklamalarında enflasyon görünümüyle ilgili olarak önümüzdeki döneme dair önemli ipuçları verdi. Enflasyon görünümüne dair riskleri sıralarken; “küresel ekonomideki ve kredi piyasalarındaki sorunların devam etmesi ve yurtiçi iktisadi faaliyetteki toparlanmanın ertelenmesi durumunda, politika faizlerinde ikinci bir indirim süreci ve sonrasında faiz oranlarının düşük tek haneli düzeylerde uzun süre tutulması söz konusu olabilir” deniyor.Her ne kadar gelişmiş ülkelerin piyasalara enjekte ettikleri likiditenin uzun vadeli enflasyona ve ileride küresel faiz oranlarında artışa yol açabileceğine değinilse de bu ihtimal şimdilik göz ardı ediliyor. Nasılsa daha zaman var denilerek... Bence asıl önemli olan nokta Merkez Bankası’nın mali disipline daha fazla vurgu yapmasıydı. “Piyasada oluşan faiz oranlarının tek haneli değerlere kalıcı olarak inmesi mali disiplinin tesisine bağlı olacaktır. Önümüzdeki dönemde mali disipline ilişkin ikna edici bir perspektif sunulması, hem risk primini düşürecek, hem de politika faizlerinin uzun süre düşük düzeylerde tutulabilmesine olanak tanıyacaktır” diyerek buna yeniden vurgu yapıyor. MB bunu vurguluyor vurgulamasına da hükümet cephesinden bunu duyan pek olmuyor. Hem iç hem de dış talepteki belirsizliğin, işsizliğin yüksek düzeylerini korumasına dolayısıyla da özel tüketim harcamalarını sınırlamaya devam edeceği belirtilmiş. Her ne kadar kredilerde bir miktar kıpırdanma olsa da bu hareketliliğin şirketlerin kredilerini yeniden yapılandırmasından kaynaklandığını söylüyor Merkez Bankası. Üstelik de vadeler de kısalıyor. Bunda da bankaların kaynak bulma sorununun rol oynadığına değinen MB; sisteme verdiği likidite ile en azından kısa vadede reel kesimin toparlanma sürecinde çıkabilecek sorunları önlemeyi hedeflediğini açıklıyor.Açıklamalara bakıldığında makul bir çerçeve çiziliyor. Ancak görülen o ki, 850 baz puanla en fazla indirim yapmış olan merkez bankası olduğunu söyleyen Merkez Bankası’nın yapmış faiz indirimleri sadece bankalara ve Hazine’ye yarıyor. Henüz daha bireylere ve şirketlere bir faydası olmamış görünüyor. Bankalar ellerinde bulundurdukları uzun vadeli aktifleri; krediler ve Hazine bono/tahvillerini; kısa vadeli mevduat ve Merkez Bankası kaynaklarından fonluyor. Merkez Bankası, faiz indirdikçe bankaların aktiflerinin getirileri değil ama fonlama maliyetleri önemli ölçüde düşüyor, kârları da artıyor. Üstelik Merkez Bankası bu indirimleri zamana yayarak bankaların faizler düşmeden; aynı hızla ve büyük miktarlarda kredilerini büyütemeyeceklerinden; bono portföylerini artırmaları için zaman kazandırıyor. Bundan borçlanma ihtiyacı artan ve itfasından fazla borçlanmaya başlayan Hazine de fayda sağlıyor. Hem miktar açısından kolay borçlanabiliyor, hem de sorun yaşanmadığı için mesele “sessiz, sedasız” halledilebiliyor. Bankaların sermayelerini güçlendirmek, daha fazla kâr elde etmeleri için bir politika uygulamak; bu arada da Hazine’nin de kolayca borçlanmasını sağlamak isterseniz; bundan farklı bir politika izlemezdiniz herhalde...Faizler hızlı indirilse belki bankalar hızlı kâr yazabilecek, ama diğer yandan Hazine borçlanmakta zorlanacak. Buna yol açmaksızın; Merkez Bankası bir taraftan faizleri indiriyor ve bankalara bu düşen faizlerden borç veriyor. Aynı zamanda da Hazine gittikçe artan miktarlarda borçlanmaya devam ediyor. Böylelikle Merkez Bankası; bankaları taşeron olarak kullanarak dolaylı bir biçimde Hazine’nin artan borçlanmasını fonluyor. Dünkü açıklamalar da bu döngünün devam edeceğinin bir teyidi niteliğindeydi.
İMKB 100 Endeksi 40.001 ile bu yılın en yüksek kapanışını yaptı. Geçen yıl kapanışından bu yana yüzde 47.14, bu yılki en düşük kapanış itibarıyla ise yüzde 76.3’lük bir getiriyi ifade ediyor. Bono faizlerinde de yüzde 11.25 bileşikle “modern borçlanma tarihinin” en düşük bileşik faizinin görüldüğü bir günde borsanın bu kapanışı dikkat çekiciydi. En azından son altı aydır “ezberbozan” gelişmelerden farklı olarak, malûm ezberi hatırlatan bir durumdu. “Düşük bono faizi=yüksek hisse senedi fiyatı” denklemi kısa bir süreliğine de olsa hayata geçmiş oldu.Kısa bir süreliğine diyorum, zira bu iki parametrenin artık neredeyse birbiriyle ilgisi kalmadı. Türev ürünler, vadeli piyasalar, emtialar, kurlar ya da rasyonel davranma konusunda “sınırlı yeteneği olan” hedge fonlar ve bunları yönetenler, yakında yine bu denklemi bozacaklardır.Bozulana kadar olan zamanda İMKB, ayrıştığı piyasalarla arasındaki mesafeyi korumak ister gibi davranıyor. İMKB, Mayıs ayı başından bu yana; uzun zamandan bu yana yakından izlediği Amerikan S&P 500 Endeksi’nden ayrıştı. Bu ayrışmada “gelişmekte olan ülke piyasaları, gelişmiş ülkeler oranla daha hızlı toparlayacak” söylemi kadar, özellikle bankacılık hisselerine gelen alımların etkisi büyüktü. Özellikle iki büyük bankaya gelen alımlar endeksin yönü konusunda belirleyiciydi. (Garanti Bankası ve Akbank’ın İMKB 100 içindeki ağırlıkları sırasıyla yüzde 14.46 ve 12.26)Merkez Bankası’nın ve de hükümetin izlediği politikalar en fazla banka bilançolarına katkı sağlıyor. Bunu gören özellikle yabancı yatırımcılar da banka hisselerine yöneldiler. Aşırı istekli alımlarla; sanayi şirketlerinin hisseleri pek fazla kıpırdamazken; banka hisseleri ciddi oranda yükseldiler.Önümüzdeki haftadan başlayarak bilançolar gelecek. Yine iyi kârlar bekleniyor ve bu beklentiler açıklandı. Beklentilerle fiyatlar yükseldi ve endeksi 40.000 seviyesine kadar taşıdı. Piyasa bu seviyelerde tutunmaya çalışıyor. Bunun için “yorulan bazı as oyuncuların” yedek kulubesine çekildiği, yerine de yine endekste ağırlığı olan “genç ve dinamik oyuncuların” devreye girdiği görüldü. Yanlış anlaşılmasın, bunun kasıtlı bir hareket olduğu gibi bir şey söylemiyorum. İMKB’nin düşüşe direnç göstermekteki kararlılığını vurgulamak için bu örneği verdim. Üstelik de bu direnci, başta gün boyu düşen Avrupa borsaları ve gün sonuna doğru olumsuz gelen ABD verilerine rağmen göstermesi önemli. ABD piyasalarının yükselişinin ardındaki önemli motiflerden biri, tüketicilerin geleceğe dair artan güvenleriydi. Dün açıklanan güven endeksi verileri, beklentilerin aksine, gerileme gösterdi. Her ne kadar siparişlerde artış olsa da önümüzdeki dönemde ev ve araba almak isteyenlerin azalıyor olması da piyasaların moralini bozmaya yetti. Diğer yandan ABD Hazinesi bu hafta 115 milyar dolarlık 2 yıl ve daha uzun vadeli tahvil ihraç edecek. Pazartesi günkü 6 milyarlık enflasyona endeksli tahvilden sonra dün 42 milyar dolarlık 2 yıllık, bugün de 39 milyarlık 5 yıl ve yarın da 28 milyarlık 7 yıllık tahvil satacak. Bir sorun beklenmiyor. Ola ki talep/karşılanma oranlarında piyasaları tedirgin edecek bir durum hasıl olur ise, ayıklayın pirincin taşını o zaman...İhraçlar sorunsuz aşılsa da piyasalarda kısa vadede bir düzeltme ihtimali var. Bu nedenle de İMKB’deki “oyuncu değişimlerini” dikkatli izlemekte fayda var.
Wall Street’te geçen hafta yaşanan yükseliş hareketi sürecek gibi gözüküyor. Ancak son zamanların “hızlısı” İMKB, dışarıdaki olası artışlara tam olarak iştirak edemeyebilir. Dolarda 1.4840 TL seviyesi kritik. Bu seviyenin altına kalıcı bir düşüş olma ihtimali ise şimdilik zayıfBu hafta ABD piyasaları; geçtiğimiz hafta yakaladıkları yükseliş ivmesini sürdürecek görünüyorlar. Peki bu hareket bizim borsalarımızı da peşinden sürükler mi? Pekala mümkün. Hazır, “gelişmekte olan ülke piyasaları, gelişmiş ülke piyasalarına göre daha önce ve daha fazla çıkacaklar” senaryosu gündemdeyken neden olmasın?ABD borsa endekslerine bakıldığında, 17 Temmuz’la biten haftada; Aralık 2007’den bu yana ilk kez, 50 haftalık hareketli ortalamanın (HO) üzerinde bir kapanış oldu. Geçtiğimiz hafta yükselişin sürmesi, bu seviyenin üzerine geçilmesinin tesadüfi olmadığını teyit ediyor. Haftalık bazda bakıldığında S&P 500 Endeksi’nde hedef 995-1.015 aralığı. Bu seviyelerin günlük bazda bu haftanın başında görülme ihtimali var ve bu ihtimal hayli yüksek. Benzer şekilde geçtiğimiz haftayı 9.093 seviyesinden kapatan Dow Jones Endeksi’nde de 9.325-9.415 yeni hedef seviyeleri gibi görünüyor. Her ne kadar Nasdaq’ın Cuma günkü performansı yükseliş hareketinin biraz “nefesleneceğini” söylese de piyasalar istim üstünde, yakın zamanda düşmek istemiyorlar.Keyifleri belki de kaçırabilecek tek şey ABD’deki tüketici güven endekslerinde Nisan ayından bu yana ilk kez düşüş olması. Daha önceleri yükselen güven endeksleri borsaları yukarı çekmişti. Şimdi aşağı indirir mi? Bu günkü ortamda pek etkili olacağını zannetmem.İMKB 40 bin puan seviyesini geçecek mi?Peki yurtdışındaki yükselişler İMKB’yi de peşinden sürükler mi? Son iki-üç haftadır, ABD’deki düşüşe direnen İMKB’nin çıkışa tam iştirak edeceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle “hızlı koşan İMKB’nin” dışarıdaki yükselişe en azından aynı oranda eşlik etmekte zorlanacağını düşünüyorum. Zira İMKB 100 Endeksi; 2008’deki zirvesinden, Mart ayına kadar yaşanan düşüş hareketinin önemli bir düzeltme seviyesine geldi! Üstelik hem TL, hem de dolar bazındaki analizler benzer bir durumu yansıtıyor. İMKB 100’de 39.830 seviyesi (dolar bazında 2.68 cent) önemliydi (Yüzde 50’lik Fibonacci düzeltme seviyesi). Cuma günü 39.789 (dolar bazında tam olarak 2.68 cent) seviyesi görüldü. Sadece lineer analizler değil, yüzdesel değişimlere dayalı logaritmik analizler de teknik seviyelere gelindiğini gösteriyor. Yeni bir haber olmaksızın (IMF anlaşması gibi) bir sonraki aşamaya geçilmesinin hayli zor olacağını düşünüyorum. Diğer bir deyişle son zamanların hızlısı İMKB, bu hafta bir miktar “nefeslenecektir”. En azından bizdeki banka bilançoları açıklanan kadar...Ola ki İMKB’nin, ABD piyasalarına tam olarak eşlik etmesi durumunda; 42.275 seviyeleri yeni hedef olarak karşımıza çıkabilir.Kurlarda mola zamanı...Euro/dolar paritesinde 1.4235’in üzerine geçildiğinde, 1.4540 hatta 1.4630 seviyelerine gidileceğini öngörmüştüm. Ancak ABD bono getirilerinde geçtiğimiz hafta yaşanan yükseliş bu hareketi bir miktar ertelemiş görünüyor. Hele ki bu hafta ciddi ihraç yapacak olan ABD Hazinesi yakından izlenmeli. Geçtiğimiz ihalelerde istediği kadar satamayan ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner, bunu çok fazla dert etmemişti. Ancak bu hafta yapılacak ihalede de benzer bir durum hasıl olur ise; ki oldukça düşük bir ihtimal; işler iyiden iyiye sarpa sarar.Paritede 1.4140-1.4275 aralığında kalındığı sürece dolar/TL kurlarında aşağı yönlü hareket ihtimali düşük. Teknik olarak 1.4840 önemli bir destek seviyesiydi ve halen daha önemli. Bu seviyenin altına arızi olarak inilse de kalıcı bir hareket olacağını şimdilik sanmıyorum. 1.4650’ye kadar düşüş olsa bile, temel resimde bir değişiklik olmayacaktır. Yukarıda ise 1.5215’in üzeri hayli zor.
FED başkanı Bernanke’nin Pazartesi günü yapacağı konuşma öncesinde, Wall Street Journal’da bir yazısı yayınladı. Konuşmasında zaten değineceği konular, öncesinde gazetede yer aldı. Son zamanlarda önemli kanaat önderleri ya da politika yapıcılarının tercih etmeye başladıkları bir yöntem. Bernanke yazısında ve devamında da konuşmasında temel olarak parasal rahatlamanın devam edeceğini, “uyumlu” para politikalarının gerektiği kadar sürdüreleceğini söylüyor. Faiz artırımlarına gerektiğinde gidilebileceğini, ancak bunun zamanla ve yumuşak geçiş şeklinde olacağını belirtiyor.Enlasyonist bir döneme geçildiği takdirde ise; sorumlu bir merkez bankası başkanı olarak; halihazırda 800 milyar dolar olan (ki meşhur TARP paketi 700 milyar dolardı); bankaların FED’deki hesaplarında tuttukları serbest rezervlerinin azaltılması yoluna gidilecekmiş. Bunun için; yani piyasadaki paranın çekilmesi için kullanılabilecek yöntemlere değinmiş. Buna göre: Yeni uygulamalar yok- FED, sadece bankaların değil, kamu kurum ve kurumlarının da dahil olduğu finansal kurumlarını hepsini kapsayacak tarzda büyük ölçekli “revers repo”yaparak parayı çekebilir.- Amerikan Hazinesi bono/tahvil satar, elde ettiği fonları mevduat olarak FED’e yatırır.- Kongre’nin verdiği yetkiye dayanarak; FED faiz verdiği vadeli banka mevduatları için “mevduat sertifikası” çıkarır. Banka bunları almak için rezervlerini kullanır, diğer yandan da bunları müşterilerine sunabilir.- FED, bankaların reserv miktarlarının azaltılmasında, elinde tuttuğu uzun vadeli menkul kıymetlerin satışı yöntemlerinden birini kullanabilir. Bunların hemen hepsi klâsik “açık piyasa işlemlerinde” kullanılan yöntemler. Aralarında çok da yeni bir uygulama yok gibi. Asıl kafa karıştıran, böylesi bir yazının yayınlanması ve enflasyon endişesi henüz daha piyasalarca satın alınmadan, FED’in bu konuya değinmesiydi. Bayram değil, seyran değil vakası... Bu “çıkışın” ardında bir tür “sözel müdahale” var. Üstelik bu sözel müdahale “yazılı” yapılarak kalıcı hale de getirilmiş durumda. İhalelerde sorun mu yaşanıyor?Bu sözel müdahalenin; ABD Hazine’sinin bazı borçlanma ihalelerinde sorun yaşadığı, Vietnam, Filipinler’de ihalelerin iptal edildiği, Hindistan ve Çin’de devlet tahvillerine beklenen talebin gelmediği bir ortamda gelmesi manidar. Çin Maliye bakanlığının ard arda üç ihalede satmak istediği tutarın ancak yüzde 85.7’sini borçlanmayı başardığı bir dönemde Bernanke; piyasalara faiz artışlarının “en son seçeneklerden” biri olduğu mesajını vermeye çalışıyor. Faiz artışlarının “zamanla ve yumuşak geçiş şeklinde” olacağını açıklaması da faiz artışlarına başlanacağı zaman, piyasayalara önceden “tüyo verileceği” izlenimi yaratılıyor. Kısacası Bernanke, “Korkmayın, Amerikan Hazine’sine borç verin. Bir sorun olduğunda ben yanınızda olacağım” diyor (Olmadı mı? En berbat kalitedeki bonoları bile aldı). Yeter ki bu aralar bir sorun olmasın diyor. Aman ha, beklentilerden iyi gelen kârlar nedeniyle coşan piyasalar, “ABD borçlanamıyor” gibi bir sebeple strese girmesin. Zira zor bela tamir edilmiş gibi görünen çarklar yeniden duracak olursa; bu kez tamiri için, finansal yöntemlerden çok daha fazlası gerekecek.
Hayır çay saati değil, “Çay Suyu Saati”... Anlatacağım... Borusan Holding’in artık emekliye ayrılmış olan başkanı Asım Kocabıyık’ın doğduğu köyünde TEMA Vakfı ile birlikte yürüttükleri projenin açılışını izlerken duydum... 11 Temmuz’da Afyon’un Tazlar Köyü’nde TEMA vakfı ile birlikte; toprak islahı, yaşanan heyelanları engellemek ve sulama amaçlı inşa edilen göleti ve de buna bağlı olarak su tasarrufu sağlayan damlama su sistemiyle köyde değişen üretim ve yaşam biçimini görme şansına sahip oldum. Çiftçilerin eğitiminden, toprak analizi yapılarak doğru ürün/tohum seçimine kadar tüm süreçleri kapsayan; adeta “toplam kalite çemberi” mantığıyla ele alınmış bir çevreci dönüşüm projesi örneği.Tazlar köyü Asım Kocabıyık’ın desteği sayesinde şanslı. Buna bir de Kocabıyık’ın TEMA’nın kurucularından, eski sınıf arkadaşı Hayrettin Karaca ile dostluğu eklenince ortaya örnek bir proje çıkmış. TEMA birebir aynısı olmasa da benzer projeleri onlarca köyde daha uygulmaya koymuş, sürdürmeye çabalıyor. Üstelik TEMA bu çabayı 80 yaşını aşmış Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit gibi bu işe gönül vermiş ak saçlı delikanlılarla yürütüyor. Geçtiğimiz hafta sonunun benim için en güzel görüntüsü, konuşma kürsüsüne ancak ağır adımlarla yürüyerek çıkabilen, üç (neredeyse) asırlık çınarın duydukları coşkuydu. Hayrettin Karaca 354 bin kilometre katederek köy köy dolaşmış Türkiye’yi. “Kalkınma köyden başlar” denip de bir türlü başlamayan kalkınmayı, TEMA’nın kırsal kalkınma projeleriyle TEMA’da başlatmayı hedeflemiş. Toplumsal barışın topraktan başlayacağına inanmış olan TEMA’nın kurucularının heyecanı inanılmazdı. İnanılmaz olan asıl ne biliyormusunuz? Tembellik etmeyip; herkesin ama az ama çok değişim için, daha iyiye gitmek için, değişmez denileni değiştirmek için mutlaka yapabileceği birşeyler olduğuna inanlardanım. Bazen umutsuzluğa kapılmıyor değilim. Karaca ve Gökyiğit’in o yaştaki şevklerini görmek, heyecanları görmek ve hissetmek bu umutsuzluğu unutturdu. Asıl inanılmaz olan onların halen daha bu heyecanı duyuyor olmalarıydı... Karaca Van’dan bir anısını aktardı. İlkokul öğrencisi bir kız soruyor: “Yasalar mı önde gelir, bilgi mi?” Karaca, “Buna sen cevap vereceksin” diyor. Ufak kız, “Biz uzun zamandan beri bunu arkadaşlar arasında tartışıyoruz. Ama iki arkadaşımızı henüz daha ikna edemedik. Onlar yasanın önde olduğunu savunuyorlar. Ama onları da ikna etmeye çalışacağız” demiş. Van’daki öğrencilerin uygarca tartışmaları, ikna kültürünü benimsemiş olmaları ve bilgiye verdikleri önem gelecek nesiller konusunda umut verici diyor Karaca... Katılmamak elde mi...“Çay suyu saati” mi? Asım Kocabıyık, çocukluğunda sulama suyunun sorun olduğu zamanlarda annesinin yarım saatlik su için gecenin yarısında uyanıp, tarlayı suladığını anlattı. Bana, çocukluğumda yaz aylarında tarımla uğraştığım, anne ve babamın Akhisar’ın Pınarcık köyündeki su sıkıntısını hatırlattı. Köyün kıyısından; sulama ihtiyacının önemli kısmını karşıladığı küçük bir çay akıyordu. Hava sıcak. Yaz aylarında su azalıyor. Bir yandan pamuk, tütün sulanacak, bir yandan sebze bahçeleri sulanacak. Herkesin bol bulamaç kullanacağı kadar su yok. Ancak sulama salma su yöntemiyle yapıldığından da çok su gerek. Mecburen herkese münavebeli olarak su verilebiliyor. O yüzden de geceleri de çalışmak, sulamayı gece de yapmak gerekiyordu. Tazlar’da o günler aklıma geldi...Bugün Pınarcık’taki çay kurudu, sulama derin kuyulardan ancak yapılabiliyor. Ürün deseniz; tütün yasaklarını bir yana bıraksak bile; sırf sulama sorunlarından dolayı değişti, daha az su gerektiren tahıla ve zeytine kaydı. Bu sorun birçok bölgede yaşanmaya başladı. TEMA’nın çabaları bu yüzden de çok ama çok kıymetli.Başta ak saçlı delikanlılar, TEMA, yavru TEMA, mezun TEMA olmak üzere bu uğurda çabalayanlara ve onlara destek olanlara müteşekkir olmamız gerek.
Amerika’da açıklanmaya başlayan bilançolardan “olumlu sürprizler” geliyor. Wall Street’in son “sembol bankalarından” Goldman Sachs, ikinci çeyrekte; 2.2 milyar dolarlık kâr beklentisine karşın 3.44 milyar dolar kâr açıkladı. Hisse başına kâr tahminleri 4.49 ile 3.59 dolar arasında beklenirken, 4.93 olarak gerçekleşmiş.Salı günü ABD’de piyasalar kapandıktan sonra bilançosunu açıklayan Intel de ikinci çeyrekte analistleri yanıttı. Dünyanın en büyük işlemcisinin geliri bir önceki yıla göre yüzde 15 düşmesine karşın, 8 milyar dolarlık bir gelire ulaşmış. Ancak bu gelir, analistlerin beklediği ortalama 7.27 milyar doların oldukça üzerinde. Yine bir Amerikan bankası olan JP Morgan da dün beklentilerin üzerinde kâr açıkladı. Geçen yıla göre kârını yüzde 36 artıran JP Morgan, hisse başına 0.04 dolar kâr beklentisine karşın 0.28 dolarlık bir kâr açıklamış.Bugün de Citibank ve Bank of America’nın bilançoları açıklanacak. Onlar da beklentilerin üzerinde kâr açıklayacaklar gibi görünüyor. Beklentilerden iyi açıklanan kâr rakamlarıyla ilgili iki şey söylenebilir: 1- Beklentiler yanlış hesaplamalara dayanıyor. Bu varsayımda başka bir soruyu beraberinde getiriyor: Analistlerin hepsi mi yanlış varsayımlara mı dayandırdı hesaplamalarını?2- Aslında kriz falan yokmuş, hepimiz yanılmışız. Yaşanan “çürükleri silkeleme” operasyonuymuş! Kriz korkusuyla, analistler kötümser varsayımları kullanmışlar hesaplamalarında. Buna paralel olarak kâr beklentileri düşürülmüş. Aslında ortalıkta kriz miriz olmadığından kârlar da iyi gelmiş. (Bizim bankalarımızın da iyi kâr açıklamalarından anlamalıydık.) Bu kârlara rağmen krizi hatırlatan belki de tek şey işsizlik. ABD’de dün açıklanan verilere göre işsizlik başvurusu yapanların sayısı 513 bin beklenirken 522 bin olmuş. Kârlar artarken, işsizlik de halen daha yarım milyondan fazla artıyor. Yüksek kâr rakamlarının bir kısmı muhasebe “değişikliklerinden” gelse de bütüne bakıldığında sanal bir durum var izlenimi oluşturuyor.Diğer yandan da ABD’de şirketlerin, özellikle de bankaların yüksek kârlar açıklıyor olması sistemik risklerin azalmaya başladığını, kilitlenen kredi mekanizmalarının yavaş yavaş açılmaya başladığına da delalet ediyor. Morali düzelten bir durum. Kârlar sanal gibi görünse de, kötümserliğin bir kısmı da sanaldı. Beklentilerden iyi gelen kârlarla, sanal kötülüğün bir kısmı da törpüleniyor.Kâr rakamları, bir önceki haftaya göre “düşen” işsizlik verisi piyasaları, özellikle de hisse senedi borsalarını coşturdu. Bu yıldaki en yükseklere gelindi. Hatta Çarşamba itibariyle hem ABD borsa endekslerinde hem de İMKB’de teknik bazı eşikler geçildi. Dün de yatay geçen seanslarla gelinen seviyeler “hazmedilmeye” çalışılıyor. Piyasalar bir miktar daha yükselmeyi amaçlıyor gibiler. Teknik olarak bakıldığında Dow Jones’ta bir sonraki hedef 8,745; S&P’de de 959 seviyeleri önemli. İMKB için bu hafta 37,650 seviyesi önemliydi. Bu seviyenin “kararlı bir şekilde” yukarı geçilmesi 38,650 seviyesinin önünü açmış oldu. Piyasalardaki coşku ve olumlu hava devam edecek gibi. Bu durumda İMKB’deki bir sonraki hedef 39,830’da... Hadi diyelim 40,000. Aradaki 170 puanın lafı olmaz!***Merkez bankası “100 olsun düz olsun” fikrime pek sıcak bakmamış anlaşılan. PPK gecelik faizleri 50 baz puan indirerek 8.25’e düşürdü ve bir sonraki indirimin sinyalini verdi. Bu kez fazla sürpriz yok. Zira piyasa katılımcılarının önemli kısmı 25 baz puandan 50 baz puana doğru yaklaşmıştı son günlerde... Hem sürpriz olması, hem de boşu boşuna bir sonraki toplantıyı beklememek için şimdiden 100 baz puanlık bir indirim yapılsaydı fena mı olurdu?