Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu gece Berat Kandili

Bu gece, İslâm âleminde Berat Gecesi olarak ihya edilir. Çeşitli vesilelerle vurguladığımız üzere Kadir Gecesi hariç öteki kandil adıyla anılan geceleri kutlama olayı ne farzdır ne de sünnet. Hz. Peygamber’in, herhangi bir geceyi Regaip Gecesi, Mirac Gecesi yahut Berat Gecesi diye adlandırdığına ve bu geceleri diğerlerinden ayrı olarak kutladığına dair sağlam bir kanıt yoktur. Tirmizi’nin, Hz. Ayşe’den rivayet ettiği “Hz. Peygamber’in şaban ayının orta gecesinde Baki Mezarlığı’na gittiğini ve Allah’ın o gece yarısı en yakın göğe inip Kelb Kabilesi koyunlarının tüyleri sayısından daha çok insanı bağışlayacağına dair” zayıf bir hadis varsa da bu hadiste Berat Gecesi ismi geçmez.

Farz veya sünnet olmamasına karşın bu geceler, bin yıldan fazla bir zamandan beri kutlana gelmiş ve bu gelenek kamu nezdinde kutsallık kazanmıştır. Yüce Allah, kullarının ümidini ve güzel zannını boşa çıkarmaz. “Ben kulumun, benim hakkımdaki güzel zannı üzereyim. Kulum beni nasıl bilirse ben öyleyim” mealindeki kutsal hadis, müminlere umut vermektedir. Allah, bu gecelerde gönül birliğiyle kendisine yalvaran milyonlarca insanı eli boş döndürmez. İçtenlikle yalvaranların kusurunu bağışlar, dualarını kabul eder. Bu gecelerde yapılacak ibadet ve duaların kabulü için içtenlikle yapılması ve yapılmış olan hata ve günahlardan dönülmesi, tövbe edilmesi gerekir. Dinin ruhu güzel ahlaktır. Bu münasebetle dinin ruhunu yansıtan Hz. Mevlana’dan bazı özdeyişleri anımsatmak istiyorum.

Hz. Mevlana der ki:

- Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akar su gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

- Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.

- A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.

- Kıyamet günü, inananlara kurban bayramı günüdür, öküzlere ise ölüm günü.

- Dünya tuzaktır. Yemi de arzu-istek. İstek tuzaklarından kaçının.

- Irmak suyunu tümden içmenin imkânı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkânı yok.

- Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi arayansa denizlere dalan bir dalgıçtır.

- Bulutlar ağlamasa yeşillikler gülümser mi?

- Âşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.

- Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de şeytandan dert satın alır.

- O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehri ile.

- Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez.

Geceniz kutlu olsun!

Yazının devamı...

Taassup maalesef sağduyuyu örtüyor

SORU: Mekke’ye Müslüman olmayanların girememesi doğru mu? Bu uygulama neye dayanarak yapılmaktadır? (Ferhan Tunçel)

CEVAP: Tövbe Suresi’nde müşriklerin necis (pislik) olduğu, bu yıldan sonra artık onların tevhit mabedi olan Mescid-i Haram’a yaklaşmamaları buyurulmaktadır: “Ey inananlar, (Allah’a) ortak koşanlar pisliktir artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer (onların hacca gelmemeleri sonucu ekonominiz bozulup) yoksulluğa düşmekten korkarsanız biliniz ki Allah dilerse yakında sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir” (Tövbe: 28). İşte bu ayet uyarınca Allah’a ortak koşanların, dini terimiyle müşriklerin Mekke’ye sokulmaları yasaklanmıştır. Ama asıl kasıt putlara tapan ve Müslümanlara 23 yıl boyunca sıkıntı veren Mekke ve çevresi müşrikleridir.

Kitap ehli olan insanlar (Yahudiler-Hıristiyanlar) bu emrin kapsamı dışındadır. Çünkü onlar kitap ehli kabul edilmektedir. Onların din özgürlüğü vardır. Peygamberimiz döneminde Mekke’de de Medine’de de kitap ehli vardı. Daha sonra koyu anlayışla kitap ehli de bu yasak kapsamına alınmış, böylece Müslüman olmayan bütün insanlara Mekke’nin kapısı kapatılmıştır. Aslında Kur’ân’a aykırı olan bu uygulama İslâm’ın aleyhinedir. Çünkü belki haccı ve umre ziyaretlerini, oradaki içtenlikli ve toplu ibadetleri görünce etkilenecek birçok insan vardır. Bu yasak olmasa turistik amaçla gelen birçok insan Müslüman olur, İslâm daha hızlı yayılırdı. Ama Müslümanlar golü kendi kalelerine atmaktadır. Ne diyelim taassup sağduyuyu örtüyor, işlevsiz hale getiriyor.







Takdir ve teşekkür


Kur’ân tercümenizi okudum. Başka çevirilere de baktım. Sizin kitabınızı okudukça merakım arttı. Ançak çözemediğim, anlayamadığım noktalar var. Hem Arapça hem de Türkçe çevirisinde lisan ve linguistik yönüyle, bana yeterince anlayamama duygusu veren karışık bölümlere rastlıyorum. Bu çeviri işinde sizin ne zahmetler çekmiş olabileceğinizi düşünüp duygulanıyorum. “Acaba sayın hocam bu kelimeyi neden seçti, neden burayı kısa geçti, neden burayı uzattı, bu yorumu neden böyle yaptı...” dediğim yerler oluyor. Kimi zaman, sizi bulsam da sorsam diye içimden geçiyor. Ama en güzeli, teşekkür etmek ve iyilik için çabalayan ellerinizi öpmektir. (Armağan)

CEVAP: Kur’ân’a ilginizden dolayı size teşekkür ederim. Kur’ân üzerinde düşündükçe (içinizde bana karşı eleştiriler doğsa bile) bilginiz artacak, ufkunuz genişleyecek ve içiniz nurla dolacaktır. Siz Kur’ân üzerinde düşünün. Her düşünceniz en büyük ibadet olur.

Yazının devamı...

Tövbe etmek gönülden olmalı

SORU: Bilerek ya da bilmeyerek günah işleyebilir. Allah, hangi günahların tövbesini kabul etmez? Helallik alamayanların durumu nederi? (İbrahim Yıldız)

CEVAP: Allah, gönülden tövbe edenlerin tövbelerini kabul eder. Dilerse, ne tür günah işlemiş olursa olsun kulunun günahını bağışlar. Ancak bir ayette kendisine ortak koşanları bağışlamayacağı vurgulanır. Fakat ortak da koşmuş olsa, Allah’a dönüp tövbe eder, af dilerse Allah bütün günahları bağışlar. Kul hakkını bağışlamaz diye bir ayet yoktur.

“İnallahe yağfiruz-zunube cemia. İnnehu huvel-gafururrahim: Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, öyle bağışlayan, esirgeyendir” (Zümer: 53) ayeti böyle buyuruyor. Ancak kul hakkına tecavüz etmiş olanın ya hakkı ödemesi ya da o kimseden tam gönülden helallik alması gerekir. Çünkü Allah kimsenin hakkını kimsede koymaz.

Fakat tövbe etmiş ama helallik almaya vakit bulamadan ölmüş olan kimseyi de dilerse bağışlar. Buna karşılık hakkına tecavüz edilen kula da fazladan ödüller verip onu memnun eder. Artık o kimse, bu kuldan hak talep etmeyi hatırına bile getirmez. Çünkü haksızlığa uğramasının karşılığını fazlasıyla almış, bu suretle kendisinin derecesi kat kat yükseltilmiş olur.






Ayaklar mesih organıdır


SORU: Abdest alırken çoraplı ayağa mesh edilir mi? (Hatay Karaoğlu)

CEVAP: Bu konuyu çok kez yazdım. Sizin için özetmeyeyim: Ayaklar yıkama organı değil, mesih organıdır. Ayak derisi üzerine mesh edilebileceği gibi herhangi bir çorap üzerine de mesh edilebilir. Çorabı çıkarmaya gerek yoktur. Zaten Peygamberimiz, ömründe bizdeki gibi mest giymemiştir. Çünkü 45-50 derece sıcağın altında mest giyilmez. Peygamberimiz ayağına giydiği galoşlar, ayakkabılar üzerine mesh ettiği gibi çıplak ayağı üzerine de mesh etmiştir. Zaman zaman da ayaklarını yıkamıştır. Yani çorap üzerine mesh edilebilir.






Ölenin giysileri hakkında


SORU: Vefat etmiş bir insanın giysilerini evde tutmanın dinimizde yeri var mı?

CEVAP: Vefat eden kişinin giysilerini evde saklamanın sakıncası yoktur. İsterse varisleri o giysileri giyer, isterse sadaka olarak verir, isterse anı olarak saklar. Peygamberimizin hırkasının da muhafaza edildiği için zamanımıza kadar geldiği rivayet edilir.


Yazının devamı...

Dua etmek kaderi değiştirmez

SORU: 1- Dua ederken bol rızık istiyorum. Gezmeyi , yemeyi, iyi giyinmeyi, hayvan beslemeyi, kültürel faaliyetleri seviyorum. İleride nasipse evlenmek, çocuğuma iyi bir gelecek ve iyi bir eğitim almasını arzu ediyorum. Dünyevi para harcamakla yeminimi satmış olur muyum? Dua ederken “bir daha eski hatalarımı yapmayacağım” demiştim ama bazen öfkeme yenik düşüyorum.

2- Türbelerden bir şey istemek yanlış mı?

3- Yakında akere gideceğim. “Orada namaza vakit bulamazsın” diyorlar. O zaman ne yapmalıyım?

4- Lise 3’e giderken ailem, sigara içmemem için Kur’ân’a el bastırdı. Hemen bırakamadım ama sonunda bıraktım. Bu yemin mi mi oldu?

CEVAP: Dua, Allah’ın kaderini değiştirmez. Ancak bazı olaylar sizin duanıza bağlanmış olabilir. Siz farkında olmadan dilinizle bir şey istersiniz, istediğiniz şey olur. Demek ki o dua, Allah’ın takdirinde var olan şeye kilitlenmiş ve istediğiniz olmuştur. Kaderin içyüzünü bilemeyiz. Elden geldiğince dua ederiz. İsteğimiz olursa ne alâ, olmazsa demek ki onun olmamasında bir hayır vardır. Allah, kulu için hayırlısını verir. Sizin dünya hayatında geçiminiz, tüketeceğiniz gıdalar, hep Allah’ın bilgisinde vardır. O’nun takdir ettiği rızıktan ne fazla, ne de eksik yiyemezsiniz. Çalışır, çabalarsınız ama her çalışan zengin olmaz. Bu iş takdire, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Bu kısa ömür için o kadar üzülmeye değmez.


Muradınızı Allah’tan isteyin

Türbelerden, yatırlardan bir şey istemek, günahtır, şirktir. İnsan muradını Allah’tan isteyin. Ama iyi, salih, veli olduğuna inanılan bir insanın hatırına Allah’tan bir şey istemek, mesela “Hz. Muhammed Aleyhisselam yüzü hürmetine yahut Eyüp Sultan yüzü hürmetine, onun senin katındaki değeri hakkına ya Rabbi benim şu işimi yap” şeklinde dua etmek günah değildir. Çünkü bu şekilde duanın Kur’ân’dan bir delili vardır. Fakat Allah’ı bırakıp da doğrudan yatırdan dilekte bulunmak şirktir, en büyük günahtır.

Askerlik görevinizi hakkıyla yapmaya çalışın. Yemek saatlerinde veya paydos sıralarında hemen abdest alırsınız, ayakkabılarınızı çıkarma ya gerek yoktur. Fotinler üzerine meshedersiniz. Eğer abdest almaya vakit yoksa teyemmüm edip namazınızı kılarsınız. Öğleyle ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleştirerek de kılabilirsiniz. Bu işi öğleden akşama kadar olan zaman içinde (öğle-ikindi cemi) ve akşamdan gece yarısına kadar (akşam-yatsı cemi) yapabilirsiniz. Seccade aramaya gerek yok. Temiz olan toprak veya tahta üzerinde namazınızı kılabilirsiniz. Sigara içmemeye yemin etmişsiniz, bir süre yine içmişsiniz ve sonra bırakmışsınız. Sonunda bıraktığınıza göre sorun yok. Yemin, yerine getirilmiştir.

Yazının devamı...

Din bezirganları rahat durmuyor

SORU: Son zamanlarda televizyon kanallarında “kıyamete ilişkin alametler, mehdi” gibi konulardan bahsediliyor. Kur’ân’da Naziat (42-43-44-45), Araf (187), Lokman (34), Ahzab (63) ve Zuhruf Suresi’nde (85) kıyametle ilgili bilginin Allah’a ait olduğu belirtilmektedir. Buna rağmen bununla ilgili tartışmalar yapılmakta ve referans olarak hadisler gösterilmektedir. Kur’ân’a aykırı olduğunu düşündüğüm bu konu hakkındaki düşüncenizi öğrenebilir miyim? (Vedat Arda)

CEVAP: Soru ve Cevaplarla İslâm, İslâm’da Güncel Tartışmalar ve Kur’ân Ansiklopedisi adlı eserlerimde bu konuyu açıkladım ve kıyamet alametleri diye bir şey olmadığı kanıtlarıyla belirttim. Daha geniş bilgi elde etmek için bu eserlerime bakabilirsiniz. Kıyamet âlametleri, mehdi meseleleri hep birilerine çıkar sağlamak ve hegemonya kurmak amacına yöneliktir. Kur’ân’da ansızın geleceği belirtilen kıyametin alameti yoktur. Henüz kıyametin gelmesine, Allah bilir ya, en az 5-6 milyar yıl var. Bizim gibi milyarlarca nesil geçse yine kıyamet gelmez. Bu din bezirganlarının çığırtkanlıklarına bakmayın.






Namazın fidyesi yoktur


SORU: Babam yıllardır hasta olduğu için namaz kılamadı. Maddi durumun zayıflığından dolayı fidyesini de veremedi. Kısa zaman önce vefat etti. Babamın fidye borçlarını ödemem gerekir mi? (M. Basalar)

CEVAP: Namaz insanın kendisine farz kılınan bir ibadettir. Parayla satın alınacak bir şey değildir. Babanız için istediğiniz kadar hayır yapın ama namaz fidyesi diye bir şey yoktur. Baban sevabıyla günahıyla Allah’ın huzuruna gitmişti. Allah ona ne yapacaksa yapmıştır zaten. Siz onu hayırla anın, onun için hayır yapın. Ama din amelleri parayla satın alınmaz. Namaz ruh temizlemedir. Suya girip yıkanan temizlenir. Başkasının yıkanmasıyla yıkanmayan insan temizlenmiş olur mu? Bununla beraber yapılan hayır, hasenat, verilen sadakalar, edilen dualar ölmüşlerin ruhunu rahatlatır. Siz mümkün olduğu ölçüde babanız için sadaka verin, dua edin.






O, bizim için örnektir

SORU: Sizin dua mecmuası ve ilmihal kitabınızda teheccüd namazında Peygamberimizin okuduğu dualar var. Biz de okuyabilir miyiz?

CEVAP: Peygamberimizin okuduğu duaları elbette biz de okuyabiliriz, okumalıyız da... Çünkü o, bizim için örnektir. Bir Müslüman için ideal yaşam tarzı, Peygamberimizin yaşadığı gibi yaşamak, onun yaptıklarını yapmaya çalışmak, onun ibadet ve dualarını yapmaktır.

Yazının devamı...

İnsan, melekle şeytanın etki alanında yürür

SORU: Sad Suresi 71-85’inci ayetlerindeki, “Daha insanlar yaratılmadan İblis onları azdırıp yoldan çıkarmak için izin istiyor” ifadesi ne anlama geliyor? (Hacer Gürel)

CEVAP: Siz yaratılış başlangıcını soruyorsunuz. Evet, henüz insanlar tümüyle yaratılmamıştı ama sorumlu insanın atası olan Adem, Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak yaratılmıştı. İnsanın halife yapılması başka, yaratılması başkadır. Halife olmadan insan vardı ama henüz akıl yeteneklerine ulaşmamış, dili geliştirmemişti. Barbardı, kan döküyordu, bozgunculuk yapıyordu. Yüce Allah meleklerine, bu insan varlığını akılla donatıp kendisine halife yapacağını buyurdu. Daha doğrusu onların içine bu düşünceyi attı. Bunu anlayan melekler kan döken, bozgunculuk yapan insanın halife yapılmasını içlerine sindiremediler, bundaki hikmeti anlamadılar. Bu olaya karşı içlerinde bir soru belirdi. Yüce Allah da insandaki bilgi potansiyelini onlara gösterdi. Bunun üzerine melekler insana boyun eğdiler. Yalnız cinlerin atası olan İblis bunu hazmedemedi.

Ateşten yaratılmış olan kendisinin, topraktan yaratılan insandan daha üstün olduğu düşüncesine kapıldı. Bu yüzden Tanrı’nın huzurundan kovuldu ve insanla beraber dünyaya yayıldı. Aslında insanın dengeli bir hayat yaşaması, yücelmesi için iki dürtünün etkisi altında bulunması gerekir. Meleklerin insana itaati, onu iyi yönlere yöneltmesidir. Şeytanın kıskançlığı da verdiği vesveselerle insanı kötüye yöneltir. Yani insan meleğin ilhamıyla şeytanın iğvası arasında dengede tutulur. Birisi galip gelse denge bozulur. Onun için şeytan da gereklidir, melek de gereklidir. İşte insan bu iki görünmez varlığın etki alanında yürür. Görevlendirilen peygamberler de insanı meleksel düşüncelere yöneltir. Böylece insan olgunlaşarak yücelir. Dünyayı imar eder, ahireti de mamur olur.

3 isim de aynı kişinin

SORU: Hişam, Hakem ve Ebu Cehil’in birbiriyle akrabalığı var mı? (Kemal Alan)

CEVAP: Bu üç kişi arasındaki akrabalık ilişkisi, bunların aynı kişi olmasından ibarettir. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in verdiği bir sıfattır. Asıl adı Amr’dır. Künyesi Ebul-Hakem (Hakem’in babası)dır. Babasının adı Hişam’dır. Peygamberimiz bu en yaman İslâm düşmanına ebu cehil (cehalet babası, egoizmin mümessili) unvanını vermiştir.

Yazının devamı...

Zorunlu haller yasakları kaldırır

SORU: Bir bayan yakınım hac dönüşünde, “Hacer-i Esved’in etrafında dönerken kadın erkek birlikte dönüyorduk. Öyle kalabalıktı ki bir erkeğin eli omuzumdaydı” demişti. Bu durum için yorumunuz nedir?

CEVAP: Hacda erkekler iki havlu kuşanır. Birisi belinden aşağısını kapatır, öteki üst kısmını. Sadece bir kolu açık kalır. Ama kadının değil, erkeğin. Kadın normal kıyafeti içindedir. Hacca 2-3 milyon insan gidiyor. Bu rakam ileride belki de 10 milyon olacaktır. Bunlar aynı günde tavaf ederler, Arafat’ta dururlar. Tavafta elbette beraber döneceklerdir. Kadınları ayırmak mümkün değildir. Zorunluluk halleri yasakları ortadan kaldırır. Kendini Allah’a vererek Kabe’yi tavaf eden insan, başka şey düşünmez. Bir-iki kendini bilmez çıksa da önemli değildir. Bazı kişilerin, ellerini öndekinin omuzuna koyması kötü niyetle yapılmış bir hareket değil, farkında olmadan yapılan bir harekettir. O kişi öndekinin kadın olduğunu görmemiştir bile. Benim de omuzuma ellerini koyanlar oldu. Böyle insanlara da kızma yerine sabırla, hoşgörüyle davranılmalıdır.

İmsak vakti hakkında

SORU: Geçen gece, 2009 yılı Ramazan ayında yolculuk nedeniyle tutamadığım orucumu tutmak niyetiyle sahura kalktım. İnternetten Zonguldak’a ait imsak vaktine baktım. 05.12 olarak yazıyordu. Ben de sahurumu yaptım ve 05.12 itibariyle yeme-içmemi kestim. Ezanın okunmasını bekledim. Ancak saat 05.50 civarında okundu. Namazımı imsak vakti girdiği için ezan okunmadan kıldım ve niyet ettim. Yaptığım doğru mu? Mutlaka ezanı duyduktan sonra mı kılmak gerekiyor? Yeme içmenin kesilmesi ezan okununca mı yoksa imsak saatiyle mi olur? (İdil ipek)

CEVAP: Şafağın atması imsak vaktidir. İmsak vaktinden önce yemenizi kestiniz, tamam. O zaman namazınızı da kılabilirsiniz. Ezanın geç okunması, namazın daha önce kılınmayacağı anlamına gelmez. Şafak atmasından itibaren sabah namazı kılınabilir.

Kur’an’da öyle ayet yok

SORU: Sadece Müslümanların cennete gidebilecekleri doğru mu? (Osman Ülgen)

Cevap: Otuz yıldan beri yazıp durduğum şeyi soruyorsunuz. Peygamber geldikten sonra öteki din mensuplarının cennete gidemeyeceği hakkında Kur’ân’da bir ayet yoktur. Bakara Suresi’nin 62’nci, Maide Suresi’nin 69’uncu ayetlerini okuyun. Cevabınızı orada bulursunuz..

Yazının devamı...

Vatan uğruna ölenler şehittir

SORU: Kur’ân’da Allah yolunda öldürülenlere şehit deniliyor (Al-i İmran 3/169). Vatan uğruna ölenler de şehit mi? (Göktürk Muhammet Diri)

CEVAP: Şehit, Allah yolunda öldürülenler değil, gerçeğin tanığı olan bilginlerdir. “Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle şahittir (ki O’ndan başka Tanrı yoktur). O, azizdir, hakimdir”

(Al-i İmran: 94/18). Şehadet, olayı görenin veya orada bulunanın olay hakkında bildiğini söylemesidir. Gerçeği bilen ve söyleyene şahit, şehit, çoğulu şüheda denilir. Gerçeği bilen ve söyleyen bilginlere de şüheda (gerçeğin tanıkları) denilir.

Başta yüce Allah şahittir. Hiçbir şey O olmadan vuku bulamaz. O her şeye tanıktır. Benim kanaatime göre şehitler başta peygamberler olmak üzere gerçeğin tanığı olan din bilginleri, rabbani âlimlerdir. Şehit, esas itibariyle gerçeğin tanığı olan rabbani âlim demek ise de Allah yolunda öldürülen insan da bu mertebeye yükseldiği için şehit sıfatını kazanır. “Eğer size bir yara dokunduysa, o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler... onları biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine galibiyet veririz. Bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazen ötekine). Allah inananları ortaya çıkarmak, sizden şehitler edinmek için (zamanı kâh lehinize, kâh aleyhinize çevirmektedir). Allah, zalimleri sevmez” (Al-i İmran: 140) ayetindeki şüheda, temel anlamından çok Allah yolunda canını feda eden müminler anlamında kullanılmıştır.

Şehit, çoğulu şüheda Kur’ân’da, savaşta öldürülen anlamında değil, hakikatin tanığı, gerçek bilgin anlamında ise de hadislerde Allah yolunda öldürülen anlamını kazanmış ve bu anlam, İslâm literatüründe kelimenin temel anlamını gölgede bırakmıştır. Artık şehit denince hemen akla, Allah yolunda savaşta öldürülen insan gelir. Kur’ân, Allah yolundaki savaşta öldürülen kimselerin, gerçekte ölmediklerini vurgulamaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere, ‘ölüler’ demeyiniz. Hayır, onlar diridirler ama siz farkında olmazsınız” (Bakara: 92/154), “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar” (Al-i İmran: 94/169). Bakara: 154 ve Al-i İmran: 169‘uncu ayetler, Allah yolunda öldürülenlere ölü denmemesini, çünkü onların diri ve Rableri katında rızıklanmakta olduklarını fakat insanların bunu fark etmediklerini bildirmektedir. Evini, namusunu korumak için canını feda eden de şehittir, haksız yere öldürülen de şehittir. Öyle ise vatan uğruna öldürülen de şehit olur. Çünkü vatan demek özgürlük demek, namusun korunması, malın korunması, dinin ve maneviyatın korunması demektir. Vatan özgür olmayınca insan istediği gibi yaşayamaz, namus payimal olur, mabetler çiğnenir, inançlara hakaret edilir. Özgürlüğün olmadığı yerde cuma namazı dahi kılınmaz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.