Hastane izlenimleri
Refakatçi yatağından bile olsa, bir hastane odasından bakınca ‘dışarısı’ bayağı farklı görünüyor. Günlük yaşam içinde boğuşup durduğumuz birçok şey anlamını yitiriveriyor.
Geçenlerde (4 Mayıs 2012), “o randevuyu nasıl alsın?” diye yazdığım 81 yaşındaki amcam yarın (bugün) ameliyat olacak.
Dizine, atroskopik bir müdahale yapılacak. Fazla mühim bir operasyon değil yani. Ama nüfus kağıdı bu derece eski olunca, doktorlar, genç bir hastaya oranla çok daha fazla risk olduğunu söyleyip, ona göre de titiz davranıyorlar.
Beterin ne beterleri olduğunun bilinciyle, “Buna da şükür” diyerek bekliyor amcam ameliyatını.
Ben de yanında, ‘refakatçi’ sıfatıyla gözlem yapıyorum.
O’nun için zor bir durum, benim için yeni bir ‘tecrübe’ daha özetle.
Organik yaşamın armağanı
Amcam, Gebze’nin Demirciler Köyü’nde yaşıyor. Meyve üreticisi.
On yıllardır, şeftaliden elmaya, armuttan üzüme birçok ürün verdi bizim bahçeler.
Son senelerde ise bir tek bizim ‘kirazlık’ kaldı amcamın o maharetli ellerinde.
Yeni fidanların aşıları, bahçenin sürülmesi, ilaçlaması, sulaması ve kirazların toplanması... Yıl boyu bitmeyen bir mesaisi var amcamın.
“Bu yaşa geldin, artık bu kadar yorma be amca kendini” diyorum.
“Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur demiş atalarımız be evladım” cevabı geliyor karşıdan.
“Ama bak dizin artık müsade etmiyor” diyecek oluyorum, “Ameliyattan sonra eder, eder. O ağaçlar benim evlatlarım gibi oğlum” diyor.
Doktoru geliyor o sırada kontrole...
“Bu yaşta bu kadar sağlıklı bir bünye ve güçlü bacak yapısı şaşırtıcı” diyor sohbetin bir yerinde.
Kulakları ağır işiten amcam bu övgüyü hemen duyuyor:
- Benim bahçem bir baştan bir başa 400 adım doktor bey. Ben her gün en az 10 defa çıkıp iniyorum bahçeyi. Tahta merdivenle ağaçlara çıkıp inmek de cabası.
Haklı...
Üstelik o bahçe hem ciddi derecede eğimli hem de toprak yumuşak ve kabarık. Yani normal insanın kolayca yürüyebileceği bir zemin değil kirazlıktaki.
Bacakların bu yaşta o derece güçlü olmasının sırrı bu işte.
Bünyenin kuvveti ise yaşam koşullarından kaynaklı. Bizlerin büyük şehirlerde, 100 gramlarına çuvalla para verdiğimiz ‘organik’ ürünler, amcam, yengem ve diğer bütün köylüler için sınırsız ve neredeyse bedava.
Temiz hava, temiz su ve tamamen organik bir yaşam...
Sudan ucuz espresso
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, geneli itibari ile tatmin edici bir fiziksel ortam ve personele sahip.
Hekimler de hemşireler de yardımcı sağlık personeli de kat hizmetlileri de güvenlik görevlileri de çok genç.
Bizim şansımız mı bilmiyorum ama personelin hemen hepsi hem gayet ilgili hem de güler yüzlü.
Yoğun hasta ve hasta yakını trafiğine karşın, ilk 48 saatte ters giden hiçbir durum ile karşılaşmadım.
Servis katlarında yiyecek ve içecek satın alabileceğiniz otomatik makineler var. Hani şu para atıp, bisküvi, su, çikolata, kahve vs alabildiklerinizden.
Bir kahve müptelası olarak dikkatimi çekti; makinedeki espresso - tam tabiri ile - ‘sudan ucuz’. Su 50, espresso 25 kuruş. Cappucino ise 200 ml’lik bir şişe su ile aynı fiyata...
Meclisteki çay - kahve ya da orduevlerindeki yiyecek içecek fiyatlarına takıntılı olanlara duyurulur.
Sigara gerçeği
Hastalar hasta yataklarında, yakınları fırsat buldukça binanın kapısının önünde.
Doktorlar, hemşireler içeride nöbette; hasta yakınları dışarıda ‘sigara nöbeti’nde.
Toplum olarak ‘zehirli tütün’ ile ilişkimizin en çarpıcı fotoğrafı hastane kapısındaki.
Yukarıda, akciğer kanseri başta olmak üzere sigaranın sebebiyet verdiği hastalıklar yüzünden ölümle pençeleşen yakınlarının çektiği acılara, aşağıda ‘sigara dumanı’ eşliğinde üzülüyor insanlar.
Yaman bir çelişki ama öyle işte.
KEŞKE...
En büyük mücadeleyi, ‘cehalet’e karşı vermemiz gerektiğini hiç unutmasak.