Uludere’de yaşamını yitiren 34 kişinin arasında PKK’lılar da mı vardı?
.
Vatan Haber
28 Aralık 2011 Çarşamba sabahıydı...
Türkiye; Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı Ortasu Köyü’nün hemen karşısına, sınırın Irak tarafındaki kalabalık bir gruba yönelik hava operasyonunda öldürülen 34 kişinin PKK’lı teröristler değil, bölgede yaşayan ve kaçakçılık ile geçinen siviller olduğuna dair haberlerle sarsılmaya başlamıştı.
Gelen haberler bu yöndeydi...
Resmi makamlardan henüz herhangi bir açıklama yoktu ama bölgeden gelen bu ‘ihtimal’e ilişkin haberlerin ülkede gündemi alt - üst edeceği daha birkaç saat içinde belli olmuştu.
Her haberci gibi ben de art arda haber kaynaklarım ile görüşmeye başlamıştım sabahtan itibaren.
En güvenilir kaynaklarımdan biri, “Görüntüye bakılırsa vurulan bir kaçakçı grubu. Daha doğrusu çoğu öyle. Çoğu kaçakçı ama içlerinde teröristler de var. Aralarından 7-8’inin örgüt üyesi olduğu söyleniyor” demişti.
Doğrusunu, o günün koşullarında bu bilgiyi haber olarak yazmayı doğru bulmadım.
Bu tercihimin iki ana nedeni vardı:
1) Haber kaynağımın son derece güvenilir olmasına karşın, “Kaçakçı grubunun içinde teröristler de vardı” bilgisini, başka bir kaynaktan teyid edemedim. Yani ‘double check’ gerçekleşmedi. Gerçi, teyid maksadıyla bu bilgiyi aktardığım bazı yetkililer, “Olabilir”, “Mümkündür” şeklinde görüş beyan ettiler fakat bu yanıtlar, aldığım bilginin ‘ikinci kontrol’den geçmesi ve benim gözümde habere dönüşmesi için yeterli değildi.
2) “Vurulan kaçakçı grubunun bir bölümü PKK’lılardan oluşuyordu” bilgisinin - resmi olarak açıklanmadığı sürece - o ortamda, hem olayın sıcaklığı hem de konunun hassasiyeti sebebiyle yazılması pek de uygun değildi. En azından ben öyle düşündüm.
Bugün geriye baktığımda - geldiğimiz noktaya rağmen - doğrusunu yaptığımı düşünüyorum.
“Geldiğimiz noktaya rağmen” dememin sebebi ne biliyor musunuz?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün, partisinin Meclis grup toplantısında sarf ettiği şu sözler:
“Dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri bölgedeki el yapımı patlayıcılara basmıyor. Harita kimlerin elinde olabilir? Bu haritayla bombaların üzerine basmıyor, rahatça gidip geliyorlar. Bakın burası çok hassas. Bu iş, hassas ve gerilimli bir iş.”
Erdoğan’ın bu sözlerinin anlamı açık.
Başbakan, bölgedeki kaçakçıların PKK’lı teröristler ile bir şekilde bağı ya da ilişkisi olduğunu söylüyor.
“Kaçakçılar teröristler ile birlikte hareket etmiyorlar ise bile, en azından, teröristlerin yerleştirdiği mayınların haritası ellerinde” demeye getiriyor.
“Bakın bu nokta çok hassas” vurgusu ile bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşan sıradan bir yetkili değil.
Her türlü istihbarat bilgisine hakim, bu ülkenin Başbakanı bunu söyleyen.
Dolayısıyla ben böyle bir istihbarata itibar ederim.
“O gün yaptığımın doğru olduğunu düşünmeye devam ediyorum” cümlesine, “Geldiğimiz noktaya rağmen” ekini de işte bu yüzden yapıyorum.
Çünkü...
Olayın üzerinden beş ay geçtikten sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan o kaçakçı grubunun PKK’lı teröristler ile (organik ya da inorganik, direkt veya endirekt) bir bağlantısı (en hafifinden bir teması) olduğunu ima ediyor. Hatta neredeyse bunu deklare ediyor.
Bu açıklama, benim olayın ertesi sabahı aldığım “İçlerinde teröristler de vardı” bilgisinin çok büyük ihtimalle gerçek olduğu ya da en azından, olabileceğini gösteriyor.
Ama yine de, buna rağmen... Ben hala o iddiayı haberleştirmemiş olmanın doğru tercih olduğu kanaatindeyim. Bugün olsa, yine aynısını yaparım.
Şimdi...
Tüm bunları okuduktan sonra, aranızda eğer...
Başbakan’ın dezenformasyon yaptığını iddia edecek olanlar varsa, böyle bir düşüncenin, bu tür bir savın muhatabı elbette ben olamam.
Dediğim gibi; bir ülkenin başbakanı, böylesine hassas bir konuda, bu denli iddialı bir bilgi veriyorsa, bir gazeteci olarak ben buna itibar ederim. Etmem gerektiğini düşünürüm.
KEŞKE...
Ülkeleri yönetenler, yaptıkları görevlendirmelerde tercihlerini; parti, ideoloji ya da hayat görüşüne göre değil, salt ‘liyakat esası’na göre şekillendirmeyi başarabilseler.