Fethiye’nin gizli saklı kalabilmiş koylarından biri Kalemya. Karadan koya inmenin neredeyse imkanı yok. Ancak, mavi yolculuğa çıkıp koyu uzaktan görenler, ağaçlar arasına gizlenmiş gibi duran Hillside Beach Club ile karşılaşabiliyor ve mekanın nasıl büyülü bir yer olduğunu anlıyor. Burası ancak bir cennet olabilir. Ben Hillside’a şimdiye kadar pek çok kez gittim. Çünkü yalnız kalmak istersem kimsenin dokunamayacağı kadar yalnız, kalabalıklar içinde eğlenmek istersem de bir o kadar kalabalık bir ortamda olabilirdim. Konumu gereği su sporlarının her türlüsünün yapılabildiği Hillside’da olmak bambaşka bir duygu. Dalaman Havaalanı’ndan bir saatte ulaşabileceğiniz mekanda sizi güleryüzlü insanların tüm tatil boyunca çevrelediğini görecek ve şaşıracaksınız. Turkuaz suları gündüz ve gece dalışlarıyla keşfedinHillside Beach Club, tatilini spor yaparak geçirmek isteyenlere pek çok seçenek sunuyor. Profesyonel eğitmenler eşliğinde yeni başlayanlar ve ileri seviyedekiler için wakeboard ve su kayağı dersleri seçeneklerin sadece bir kısmı. Su altının heyecan verici ve merak uyandıran gizemli dünyasını, uluslararası sertifikalı dalış derslerinden birini seçerek turkuaz suların derinliklerinde yapılan gündüz ve gece dalışlarıyla keşfedebilirsiniz mesela. Eğer isterseniz serin mavi sularda yelken yapmanın keyfi de bambaşka.Silent Beach’de yoga ve pilates seçeneği“Silent Beach” adı üzerinde sessiz koy. Sessizlik içinde kitap okuyarak ya da denize girerek zaman geçirebiliceğiniz koyda aynı zamanda çam ormanlarının arasında yapılan yoga ve pilates dersleri çok iyi birer seçenek. Eğer yoga ve pilates dışında mekanın dışına çıkıp yürüyüş yapmak isterseniz bu da düşünülmüş. Fethiye’nin doğal ve tarihi güzelliklerini görmek, farklı bir deneyim yaşamak isteyenler Fethiye Kaya Köyü’nün tarih kokan yollarında ve doğa ile iç içe trekking yapabilir.Sanda SPA ile strese dur deme zamanıHillside Beach Club’da hem sessiz koyda hem de merkezde iki SPA merkezi var. Sanda Nature SPA ve Sanda SPA’da hem masaj hem de bakım yapılıyor. Uzak Doğu ve Akdeniz sentezi olarak tasarlanan Sanda Nature SPA’da, masaj öncesi ve sonrası ritüellerin hepsi yerine getiriliyor. İki odası çift kişilik olmak üzere toplam 6 odası bulunan merkezde odaların tümünde masaj çeşitleri ve özel vücut bakımları uygulanıyor. Her odanın içinde küvet ve duş var. Hamam, sauna, jakuzi, kar çeşmesi ve 8 masaj odası bulunan Sanda SPA’da Türk terapistler tarafından yapılan masajlar uygulanıyor.“Reader” ile pratik kitap okuma deneyimiBestseller kitaplardan oluşan geniş bir elektronik kütüphanesi olan Hillside Beach Club’da konaklayanlar “reader”la ücretsiz olarak Türkçe, İngilizce ve Almanca çok sayıda kitap okuma şansına sahip oluyor. Her türlü motorlu su sporu imkanı Motorlu su sporları aktiviteleri; su kayağı, wakeborad, monoski, sky ski, kneeboard, trick ski, wakesurf ve barefoot ski, parasailing... Yani Hillside’da tüm bunları yapabilirsiniz. Hillside Beach Cub’da motorlu su sporları aktiviteleri dünyanın en büyük su kayağı gösteri ekibinin kurucusu ve lideri Don Buffa danışmanlığında hazırlanıyor. Buffa, dünyadaki yeniliklerin Hillside Beach Club’da uygulanması ve yeni eğitim teknikleri konusunda da danışmanlık veriyor. Motorlu su sporları ekibi 11 kişiden oluşuyor. Eğitmen sayısı 9. Türkiye’de wakeboard ve su kayağı için en uygun deniz, doğa koşullarına sahip bir koy. Profesyonel mono kayakçıları için slalom parkuru da var. ulaşımRezervasyon ve Bilgi: 0212 362 30 30 Online rezervasyon: www.hillsidebeachclub.comE-mail : hbc@hillside.com.tr Adres: Kalemya Koyu, 48300 Fethiye/Muğla Dalaman Havalimanı’na Uzaklık: 55 km (yaklaşık 50dk. İstenirse Dalaman Havalimanı’ndan otele transfer de ayarlanabiliyor.)Fethiye şehir merkezine uzaklık: 4 km
Mavi yolculuk hayatıma girdiğinde 20’li yaşlarımın sonlarına yaklaşıyordum. Mavi yolculuk dedimse, benim için bu yolculuklarla aynı anlama gelen bir de Mehmet Kaptan var. Adı Mehmet Salih Demirel. Onunla ve mavi yol ile aynı dönemde tanıştık. Teknesi Nostalgia’ya binip, yelken yaptığım, sessiz ama kararlı bakışlarıyla personelini yönetmesine tanıklık ettiğim günleri dün gibi hatırlıyorum. Ve o günden bu yana tutkum oldu bu yolculuklar. Yer mavi, gök mavi, hatta sağın, solun mavi ile boyandığı bir dünyanın kapılarını aralayan bu tatil biterken “Başka hayat var mı?” cümlesini insana tekrarlatan bu tekne, kaptan ve dolayısıyla yolculuk anlatmakla bitecek gibi değil. Size bu defa anlatacaklarım; sadece yiyeceğiniz şahane yemekler, yatacağınız sabun ve lavanta kokulu çarşaflar ve salt dinlenme olmayacak. Bu defa, bir teknede 7 gün boyunca yaşamanın keyfini anlatacağım. Ve siz rotanızı kendiniz seçin diyeceğim. İster Gökova koyları, ister Hisarönü, isterse Yunan adaları olsun. Tekneye bindiğiniz bir Cumartesi gününden başlayalım isterseniz. Sizden önce inen yolculardan sonra temizlenen ve sizin için hazırlanan tekneye adımınızı atarken, dış dünya ile ilişkilerinizi ayakkabılarınızı çıkartıp teknenin girişindeki sepete atarak bırakıyorsunuz. Sonra teknenin havuzluk denen orta bölümünde toplanıp teknede yaşamanın kurallarını öğreniyorsunuz ve küçük bir hoşgeldin kokteyli alıyorsunuz. Sonra sizin için ayrılmış kamaralarınıza bavullarınızı bırakıp aslında kamara ile de ilişkinizi kesiyorsunuz. Çünkü ben bugüne kadar çıktığım sayısız yolculuk boyunca özellikle Nostalgia’da kamarada yatan birini pek gördüm diyemeyeceğim. Tekne genellikle bir ya da 1.5 saat bir yolculuk sonrasında sizi pek de yormadan ilk gecenizi geçireceğiniz koya demir atıyor. Akşam yemeği öncesinde yüzmek, sadece dinlenmek için epey bir vaktiniz oluyor. Sonra mı? Akşam yemeğinin sinyallerini veren güzel kokular teknenin üzerini kaplıyor ve masa kuruluruken gerçekten 5 yıldızlı otellerin restoranlarını aratmayan bir yemek seçeneği ile karşılaşıyorsunuz. İşte gece başlıyor!Güvertede sabahı karşılamakYemekler yenildi, içkiler hâlâ büyük bir keyifle yudumlanırken gece ve deniz sizi çağırıyor. Bunu teknedeki herkes hissediyor. Eğer ay yoksa binlerce yakamozun teninizden aktığı bir yüzme sizi bekliyor. Zaten bütün tekne bu büyülü çağrıya uymazlık edemiyor... Gece yavaş yavaş sizi çağırırken herkes güverte üzerinde yatacağı yeri çok önceden kestirmiş olarak yastıklarını, yatak örtülerini kapıp gözlerini yıldızlara çevirip teknenin küçük salınımları eşliğinde uykuya dalıyor. İlk mavi yolculuk gecesi böyle biterken sabaha karşı gün doğumunu ilk karşılayan olmak da ayrı bir heyecan oluyor. Tüm tekne uyanana kadar kahvaltı hazırlanıyor ve tekne yeni bir koya yelken açıyor. Her gün en az iki koya demirleyen teknede eğer hava koşulları uygunsa yelken yapmak da cabası oluyor. Mavi tatil bence dünyada yapılacak yolculuklar içinde en güzeli ve bu nedenle çok yakından tanımadığınız kişilerle çıkmamak da fayda var. Ne de olsa 20-30 metrelik ve 4 kamaralı bir teknenin içinde 24 saat birlikte olmak kolay olmasa gerek... Size keyifli bir Yunan Adaları yolculuğundan seçenekler sunacacağım. İşte mavi yol tatili yapabileceğiniz en güzel adaları...NisyrosTekne Nisyros limanına demirledikten sonra adanın sahili boyunca küçük bir gezintiye çıkın. Dar sokakların iki yanına kurulu biririne sırtlarını vermiş evler görülmeye değer. Nisyros’un bazen 1.5 metreyi geçmeyen sokak aralarında araba kullanmak olanaksız. Mavi-beyaz renklerin hakim olduğu ada sokaklarında mozaik desenli avlular, kapı süslemeleri ve sardunyalar karşılıyor sizi. Adanın en geniş alanı köy meydanı diye de tabir edilebilecek bir yer ve burada hem yerel hem de uluslararası kahve sunulan kafeler var. Nisyros adasını turistik kılan en önemli yanı hâlâ aktif olan volkanı. Enteresan bir ada. Ege Denizi’nde bulunan ve “İncirli” anlamına gelen Yunan adası Nisyros’un, 1422’de patlayan yanardağı hâlâ aktif. Kraterin kıyısında kurulu olan Nikea Köyü, mozaikli meydanı ve orada kurulu kilisesi, bembeyaz sokakları ile fotografik açıdan da olağanüstü. Nisyros limanından her gün özellikle feribotun geldiği saatlerde kalkan otobüsler turistleri volkana götürüyor. Yılın belirli dönemlerinde su buharı ve gaz çıkışları olan volkanın yakınına gitmek ise kükürt kokusu nedeniyle çok zor. Nisyros’a gidip de adanın etrafındaki plajları ziyaret etmemek olmaz. Ege’nin serin sularına kendinizi bırakmak için ideal plajlar bunlar...Arya Yachting & ToursCaferpaşa Cad. 25 48400 Bodrum /TurkeyTel: +90.252.3161580 Fax: +90.252.3165059kezban@arya.com.tr yachting@arya.com.trgsm office: +90.533.7213180 skype: kezbanaryawww.aryatours.comSimiMavi yolculuk yaparken Simi’nin dört yanını kaplayan ve inanılmaz güzellikteki kumsallara gitmemek mümkün değil. Adanın ünlü plajları arasında Nanou, Nimborios, Nos, Pedi, Sesklia, St. George, St. Marina, St. Nicnolas yer alıyor. Bu koylardan Nanou’da her türlü spor aktivitesi yapılabiliyor. Ayrıca taxi-bot ile adanın dört bir yanına tur alınabiliyor. Koydaki küçük Rum tavernalarında gönlünüzce eğlenebilirsiniz. Nimborios’da küçük ama güzel bir koy. Eğlenceli tavernaları ve plajı ile tanınıyor. Sesklia ise Simi’ye çok yakın küçücük bir ada. Akvaryum gibi bir denize sahip olan Sesklia denizi ve yüzmeyi sevenler için ideal bir seçenek. Sesklia’ya ulaşmak için motor botlar ve tekneler var....Ve RodosRodos’un kale içinde kalan bölümü çok ilgi çekici. Yüksek duvarlar dapdar sokaklar, Arnavut kaladırımı tabir edilen siyah küçük kaldırım taşları ile bezeli caddeler insanı kendine doğru çekiyor. Eski Rodos, 14. ve 16. yüzyıllar arasında Rodos şövalyeleri tarafından yapılmış. Rodos’un bir de estetik ameliyat geçirmiş olan yeni bölümü var. Çok zengin turistler orayı tercih ediyor... Eski kentin meydanı hem limana hem de kentin yüksek noktalarına sadece on dakika uzaklıkta. Meydan, kafeler ve restoranlarla dolu ve alışveriş yapılacak küçüklü büyüklü dükkanlar var. Meydandaki kafelerde yemek yemek isterseniz mönüdeki isimlerin size çok tanıdık geldiğini fark edeceksiniz. Pilakis, cacık, ayran, imam bayıldıs, Greek salad ki bu tam anlamıyla bir çoban salatası, zeytinyağlı yemekler ve işte Rodos. Tam bir Akdeniz kültürü. Mehmet S. Demirel’in kaptanlığını yaptığı Nostalgia teknesi veya bir başka tekne ile Yunan adaları veya bir başka rotada mavi yolculuk yapmak için Arya Yatçılık ile iletişim kurmanız yeterli.
“Her şey dahil” otel dendiğinde benim gibi bir çoğunuzun aklında canlanan, düşük bütçeli turisler için düşük kaliteli otel hizmeti geliyor değil mi? Hatta, Afrika’da her safariye gidişimde onca para ödendiği için benim içim sızlar. Çünkü ülkemizin sahilleri ve doğası da Afrika’daki safarileri aratmayacak kadar etkileyici. Dolayısıyla daha ucuz olmamalı. Daha pahalıya satılacak kadar değerli ve özel de denilebilir. Ama turizm politikalarımız gereği ülkemizin sahilleri neredeyse bir uçak bileti fiyatına gelip bir hafta konaklanan otellerle dolu. Düşük bütçe ile hizmet veren bu otellerde hizmetin kalitesi de bütçe ile doğru orantılı olarak alabildiğine düşük.Her şey dahil sistemi ile çalışan Xanadu Island Otel’e giderken aklımda bu soru işaretleri ile yola çıktım. Bodrum’da uçaktan indiğimde beni samimi ve güleryüzlü bir ifade ile karşılayan otel görevlisinin de iyiliğinin kendinden olduğunu düşündüm. Transferimi üst seviye bir araçla ve hız limitlerine uyarak yapan görevli beni 1 saat sonra Akyarlar’da bir yarımada üzerine kurulmuş olan Xanadu Island Otelin kapısında indirdi. Otelin kapısından içeriği girdiğim andan itibaren, dekorasyondan ön büro görevlilierinin kıyafetlerine ve gösterilen samimi ilgiye kadar bana özel mi davranıyorlar acaba sorusunu sordum kendime. Ama kısa süre içinde edindiğim gözlemlerin ilk sonucu bu otelde iki farklı hizmetin bir arada sunulduğu oldu. Evet, hem her şey dahildi ve hem de butikti Xanadu Island Otel. İlk anda oluşan bu gözlemimin otelde geçirdiğim hafta boyunca eksilmeyip artarak devam ettiğini belirtirken bu oteli sadece tatil önerisi olarak değil otel işletmecilerinin de görmesi gereken bir “her şey dahil” butik otel önerisi olarak sunmalıyım diye düşündüm. Eğer siz de benim gibi her şey dahil otelleri sevmiyor ve bu seçenekleri iptal ederek tatil araştırması yapıyorsanız Xanadu Island Otel’de tatili deneyin, fikrinizi değiştirecektir.Özel havuzlu villalarBir yarımada üzerinde ve özel denebilecek konumda bulunan otelde her biri farklı görünümde birçok oda seçeneği bulunuyor. Villa ve suitlerin tamamı deniz manzaralı. Dekorasyon ise sade ve güzel. Otelde sunulan bu ayrıcalıklı hizmet ve oda çeşitliliği nedeni ile dünyanın her yerinden insan görmek mümkün. Otelde 6 veya 4 yataklı, iki katlı, özel havuzlu ve manzara teraslı villalardan tutun da yine hepsi deniz manzaralı 10 farklı tipte suit yapılmış. Misafirlerin bahçe suiti isteyebilecekleri de düşünülmüş ve hepsi gerçekten keyifli mekanlar olarak düzenlenmiş.Otele vardığımda yoğun seyahat tempom nedeni ile üzerimdeki yorgunluğu atmak için SPA’yı denemeye karar verdim. Shang-Du SPA’da otelin genel konsepti ile örtüşen butik bir mekanda aldığım masajı herkese tavsiye ederim. Ayrıca bir çok farklı cilt bakımı burada alınabilecek hizmetler arasında.Xanadu Island’da ana restoranında sıra dışı bir sunum ve lezzet bulacağınızı da garanti edebilirim. Mönü her tür beslenme alışkanlığına ve damak zevkine uygun lezzetli sağlıklı seçeneklerden oluşuyor. Baş başa yemek yemek isteyenler için ise otelde ekstra ücretle hizmet veren İtalyan restoranı ve deniz ürünleri restoranları da mevcut. Ben her ikisini de birer kez denedim ve yemekten son derece mutlu kalktığımı söyleyebilirim.Otelin yayıldığı geniş alan içerisinde 6 farklı bar bulunuyor. Bu barlarda alacağınız içkiler de yine her şey dahil sistem içerisinde ücretsiz. Mesela barda içtiğiniz malt viskiler bile dahil desem sanırım daha açıklayıcı olur. Sadece tatil müşterisi değil iş toplantıları için de ideal bir ortam tasarlandığı da dikkatimi çekti. Otelde 3 ayrı toplantı salonu bulunuyor. Hepsinin yeni teknoloji ile donatıldığı da gözden kaçmıyor.Bodrum geceleri sizi bekliyorAyrıca otelde alışveriş merkezi, spor ve oyun alanları ve bir de su sporları merkezi birçok aktiviteyi meraklılarına sunacak biçimde tasarlanmış. Ben en çok su sporları merkezinden sabah erken saatlerde parasailing ile uçarak yarımada ve çevresini kuşbakışı izlemeyi sevdim. Bu heyecanlı ve keyifli uçuşun ardından yapılan kahvaltı ile güne başlamayı sizlere de öneririm. Otelde kalan misafirlerin gün içerisinde veya geceleri Bodrum merkeze inmek isteyebileceği de düşünülerek belli aralıklarla Bodrum’a servis hizmeti de veriliyor. Bazı geceler Bodrum’a inme alternatifiniz de var.Xanadu Island Otel’de yüzmek için birçok farklı seçenek var. Mesela benim gibi derin bir yerden, yani hiç yürümeden denize girmek isteyenler için yarımadanın 2 farklı yerinde kurulmuş platformlar üzerinden sanki size ait küçük bir koyda yüzüyormuşcasına kendinizi Bodrum’un mavi sularına bırakabilirsiniz. Ama ben kumsal isterim derseniz otelin büyük havuzunun hemen altında bulunan plajı da tercih edebilirsiniz. Otelin büyük havuzu ise adeta bir manzara terası niteliğinde. Bu havuzda yüzerken Akyarlar ve çevresini izleyebilir, havuzun kenarına yaslanıp deniz manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Yok ben daha sakin bir havuz isterim derseniz, hiçbir müzik yayınının yapılmadığı bir başka havuz da otelin diğer yanında sizi bekliyor.ULAŞIMOtel, yeni marinası ile kozmopolit bir havaya sahip, ancak tarihi cazibesinden hiçbir şey yitirmemiş Turgutreis’in Akyarlar kasabasına bağlı. Daracık romantik sokakları ve heyecan dolu gece hayatı ile öne çıkan Bodrum sadece 30 dakikalık mesafesinde iken Milas havalimanına 60 dakikalık bir taksi seferi ile ulaşılabilir. Yarımada’nın karşı komşusu İstanköy adası Turgutreis veya Bodrum limanlarından günübirlik ziyaret edilebilir.XANADU ISLAND HOTELAdres: Akçabük, Akyarlar köyüAda Caddesi No.10/1 Turgutreis /BodrumTelefon : 0 252 311 11 11Fax : 0 252 393 86 50Web : www.xanaduhotels.com.trEmail : info@xanaduisland.com.tr
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un da pilotu olduğu F3J Termal Planör Milli takımımız Slovenya"nın Bovec şehrinde 2011 Avrupa Takım Şampiyonu oldu. Yıllardır planör pilotluğu ile profesyonel anlamda ilgilen ünlü iş adamı, aynı zamanda bu sporun Türkiye’de tanınmasını sağlayan öncü isimlerden biri... Yarışmalar sonucunda arkadaşlarıyla birlikte kürsüde Milli Marşımızı okutan Koç, planör hobisini anlattı. * Bu spora başlarken sizi ne cezp etti?Çok küçük yaşlardan beri uçaklara meraklıydım. Daha çok serbest uçuş, uçaklar, lastikli, pervaneli modeller derken planöre merak saldım ve Amerika’da üniversitede bu işe başlamaya karar verdim. Washington’da kulübe gittim uçanlarla tanıştık, sene 1981’di. Oradaki arkadaşlarla başladım ama model yapmam ve uçuşlarım çok daha geriye gidiyor. 67-68-70’ler gibi... * Türkiye’de model planörün yanı sıra golf ve binicilik hobinizle de tanınıyorsunuz ama planörcülükte diğer hobilerinize göre daha iddialı, rekabetçi bir grafik çiziyorsunuz. Daha mı çok keyif alıyorsunuz planörden?Belirli bir seviyede bir işi yapmak istediğinizde oraya odaklanmanız lazım. Binicilik çok meşakkatli bir iş, bir de 90’lı senelerin başında ayak bileğimden bir sakatlık geçirdim ve bir süre ara vermek zorunda kaldım. Sonra geriye dönmek zor oldu. Müsabaka seviyesinde bu işi vakit olarak da yapamayacağımı anlayınca maalesef koptum. Atları hâlâ çok severim ama binicilik bir hayat tarzı çok vakit harcamak lazım. Yeteri kadar vakit ayıramayacağımı anlayınca bıraktım. * Ya golf hobiniz?Golf de bir hayat tarzı. Golfün bir özelliği var, sağlığınız el verdiği müddetçe 70-80 yaşına kadar yapabilirsiniz. Seyahatlerde aileyle birlikte yapabileceğiniz çok asil bir spor. Sağlığım el verdiği sürece yapmayı istiyorum. Ayrıca çok enteresan insanlar tanıyorsunuz. İş bağlantıları kurmada da yardımcı oluyor. Uçuş ise bambaşka bir şey, yelkenle de paralellik kurabiliriz. Ben yelkene de çok meraklıyım. Planörde de tıpkı yelkende olduğu gibi herkes birbirine yardım etmek, bir arada olmak zorunda... Tabiatla mücadele, doğayı kullanma, sessizlik, doğaya olan saygı, elegans, estetik bunların hepsini topladığınız zaman planör benim gönlüme taht kurmuş bir spor. Gönül isterdi ki öyle bir ülkede yaşayalım, normal planörle uçalım ama Türkiye’de böyle bir şey maalesef zor, o da çok vakit istiyor.“Devletten lisansın dışında bir şey istemiyoruz”* İstanbul model planör kurucuları arasında yer alarak Türkiye’de model planör sporunu başlatan kişilerin arasındasınız. Hiç bilinmeyen böyle bir sporu Türkiye’de yaygınlaştırmanın zorlukları nelerdir?Çok uzun zamandır yapılıyor. Yaygın değil, yeteri kadar hakkı verilmemiş. Bürokrasi ve devlet kontrolü maalesef her şeyde olduğu gibi burada da var. Ama dünyada baktığınızda da bir sürü sporda bazı ülkelerde bir kişi bu işin başını çekiyor. Kafayı takıp sistematik bir şekilde bu işi yaparsanız başarıya ulaşabiliyorsunuz. Biz bunun en iyi örneklerinden biriyiz. Çok zorluklar çektik. Şimdi bunu kendi başımıza yapıyoruz, devletten çok fazla bir şey istemiyoruz, lisansın dışında... Onların da tabii imkânları mahdut. Desteklemeseler bile en azından engel olmuyorlar. Bize yol açıyorlar, o bile bir şey. Herhangi bir şekilde tenkitte bulunmak istemem ama birinin başı çekmesi lazımdı, ben de bunu yaptım.* Türkiye’de yaygınlaşır mı planörcülük? Yaygınlaşması için planlı, sistematik bir program yapmak lazım. Almanya ve Amerika’nın dışında bütün ülkelerde genelde bu problem var. İngiltere, Fransa, İtalya, Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Doğu Avrupa ülkeler bile junior yetiştirmede zorlanıyor. Bir sürü engeller var; maddi imkânsızlıklar; vakit ve okul... Çocukların belli bir hevesle bu işi yapmaları, 16-17 yaşa kadar sonra başka şeylere odaklanmaları... Okulun dışında hayat tarzlarının değişmesi, kızların, arkadaşların devreye girmesi... Fakat hakikaten sevenlerin çoğu da geri dönüyor bu işe ama çok mahdut. Yelkenli olsun, araba olsun kırma şansınız çok az, para ona göre harcanıyor. Burada eğer doğru başlamazsanız, 1-2 kırımdan sonra hem demoralize oluyorsunuz hem de maddi imkanlar da bir sürü insanı zorluyor. Bir dezavantajımız var ama elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bu kadar büyük bir ülkede en azından bu işi yapabilecek 10 çocuk yetiştirebileceğimize inanıyorum.“Planör uçurmak insanı yelken yapmak kadar dinlendiriyor” * Bu sporun sizin için keyifli yanı ne? Golf için biriyle “2 saat golf oynayın 20 yıllık filmini çekersin” demiştiniz. Bu sporun bu anlamda bir özelliği var mı? Hayır, golf gibi değil ama özelliği su altına dalmak gibi diyebilirim. İnsanı çok dinlendiren bir şey. Bir hafta sonu çıkıp hiçbir gaye olmadan uçtuğunuz zaman yarım saat yelken yapmış gibi insanı dinlendiriyor.* Türkiye’de model planör üretimi konusunda 2 girişimciye açık destek verdiniz Murat Esibatır, Phillip Kolb... Nedir bu ikiliyi önemli kılan?Birincisi bu spora verdikleri gönülden destek ve önem, ikincisi de profesyonellikleri ve ciddiyetleri... Bunun da meyvelerini zaten şimdi alıyoruz. * Planörü seçerken nelere dikkat edilmeli? Bir röportajınızda “Planörle ata biner gibi bütünleşmek lazım” demiştiniz bunu biraz açabilir miyiz?Planörün sağlam ve hafif olması lazım, bazı hataları tölare edebilmeli...Kızım Esra kabiliyetli ama aramızda bir rekabet yok* Kızınız Esra’ya bu hobiyi aşılamanız nasıl oldu? Aranızda rekabet var mı? Kabiliyetli. Aramızda bir rekabet yok. 2 sene önce Ankara-Gölbaşı’nda yapılan şampiyonada aynı grupta uçuyorduk, beni fly-off’un dışında bıraktı ama maalesef şimdi yaşı itibariyle dikkati başka yere çekiyor. O yüzden kendisini hiçbir şekilde zorlamadım. Bir gün geri gelebilir. Gelirse ne alâ...* Kürsüye çıkıp Milli Marş okunurken neler hissettiniz? Bu sporu fazla tanımayan okuyucuların öğrenmesi açısından milli takımımızın kazandığı bu Avrupa Şampiyonası’nın anlamı nedir?Kürsüye çıkıp Milli Marşı dinlerken neler hissettiğime söylememe gerek yok, dünyanın en mutlu insanıydım. Bizim için çok gurur vericiydi. Kürsüde Murat Esibatır, Eser Kişmir, Serdar Cümbüş takım menajeri olarak ekip şefi ve ben vardık. Türk modelcilik tarihindeki, hatta havacılık tarihindeki en büyük başarıdır. “Amacımız 10 dakika havada kalıp hedefe inebilmek”* Bu sporu hiç bilmeyenler için kısaca tanımlayabilir misiniz? Yarışmacıların temel amacı nedir?Bir kere çok geniş bir aile atmosferi yaratılıyor. Herkes birbirini tanıyor. 10 yıl önce 3-4 yaşında olan bir çocuk şimdi sizinle beraber uçmaya başlıyor. Çadırlar yan yana. Normalde hiç görmeyeceğiniz bir sürü insanla bu hobide yaş farkı gözetmeksizin birlikte olabiliyorsunuz. O bence büyük bir avantaj, büyük bir nimet. Bizim sınıfımızın amacı da 10 dakika havada kalıp hedefe inmek, havayı iyi okuyabilmek ve ona göre de iyi puan almak. * Model planör sporu zor mudur? Başarılı olmak için hangi faktörleri iyi bilmek gerekir? Siz nasıl ve kaç yılda ustalaştınız? Zor... Şöyle zor, her uğraş gibi belirli çok çalışmanız lazım. Teknoloji, tecrübe, beceri çok hızlı ilerliyor. Teknoloji ilerledikçe performans da artıyor, o yüzden marjlar çok daralıyor. Hakikaten çok çalışmanız lazım. Ben bu çalışma temposuna rağmen çok çalışarak usta olmayı başardım. Vaktim az olduğu halde, 2 saatim varsa onu bile disiplinli çalışarak geçirdim. Benim çalıştığım tempoda herhalde 4-5 senede iyi bir antrenörle usta olunabilir.* Antrenman için haftada ne kadar süre ayırabiliyorsunuz?Haftada 2-3 gün... Bazı zamanlar 2-3 hafta hiç uçamıyoruz.
Daha önce hiç denize çıkmamış olsanız da, hatta kaptan ehliyetiniz bile yoksa “bare boat” (kiralık yelkenli tekne) ile kendinize özel bir tatil planı yapabileceğinizi biliyor muydunuz? Deniz ve tekne tutkunları bilir. Normalde teknenin mürettebatı ve tedariği olmadan, yani çıplak olarak olarak kiralanması yöntemiyle yapılan tatillerde, tekneyi kiralayanların da kaptan ehliyetinin olması zorunluluğu vardır. Steelbird yelkencilik ise size kaptan kiralama imkânı sunduğu gibi, isterseniz seçtiğiniz güzel bir koyda demir attıktan sonra bir başka bot ile kaptanı alıp ertesi sabah demir almak istediğiniz saatte tekrar geri getiriyor ve geceyi size özel yapma şansını da sunuyor. Üstelik bütün bu hizmetlerin bütçesi de bir haftalık lüks bir tatil köyü bütçesinden pek de fazla değil. Denizle gerçek tanışmaArtık denizde ve her gün bir başka güzel Göcek koyunda yüzmek, istediğiniz koyda gecelemek size kalmış. Tekneyi 1 haftalığına kiralamak da zorunlu değil. İstendiğinde 3-4 günlük kiralama için de imkan sunuyorlar. 20 yıl kadar önce Hürriyet teknesi ile çıktığım o unutulmaz ilk mavi yolculuklarım geliyor aklıma ve sabahları teknede vinç olmadığından demiri elle aldığımızı hatırlıyorum. Şimdilerde sunulan bu ayrıcalıklı hizmetler ve tekne kiralama bütçelerinin giderek daha makul hale gelmesi ile yatla tatil yapma olanağı hem daha çok kişiye ulaşıyor hem de bu işe hevesli ama ehliyeti olmayanları da denizle gerçek tanışmaya davet ediyor.Kabinler butik otelden farksızÜlkemizde tatil anlayışı genellikle yazın deniz kıyısına gitmek şeklinde. Ancak eğer hâlâ tekne ile tatil yapmadıysanız, henüz denizle tanıştığınızı düşünmeniz için erken. Bir tekne ile çıktığınızda; gün içinde yelken yapmanın unutulmaz ve alışkanlık yaratıcı keyfi ile tanışacak, seçtiğiniz bir koyda sadece siz denize girebileceksiniz. Pırıl pırıl ve tertemiz deniz, sofra ve uyuyacağınız yerlerin size mesafesi sadece birkaç adım olacak. En sonunda ne olacağını söylemek gerekirse benim durumum örnek verilebilir. Yıllardır tekne ile tatil yapan biri olarak kendimce küçük bir şımarıklık edindim. Bu keyifli tatil biçimine öylesine alıştım ki artık asla karadan denize girmiyorum. Steelbird yatçılığın teknelerinde kabinler “butik otel odası” gibi siz binmeden önce hazırlanıyor. Tertemiz özel tasarımlı çarşaflar seriliyor, kokuları ile dikkat çeken havlular, salondaki sepetin içinde yeralan çerez ve kurutulmuş meyveler, Steelbird Yelkenciliğin özel şarabı şık bir şekilde sunuluyor. Göbün ve Küçük Taşyaka favori koylarDaha önce çıkanların bildiği gibi “bare boatlar” haftalık kiralandığında Cumartesi günü saat 17:00’ye kadar teslim edilir. Steelbird ise tekneyi siz limana ulaşır ulaşmaz sizi karada hiç bekletmeden mesela sabah saat 09:00 gibi size verebiliyor. Tekne hakkında verilen detaylı bilgilerin dışında Göcek’ten ilk kez çıkanlar için rota hakkında bilgi ve konaklamak için önerdikleri koylar da olabiliyor. Bölgeyi bilmeme rağmen ben de en çok önerdikleri koylarda hemfikirim. Bunlar Tersane Adası, Göbün, Küçük Sarsala, Taşyaka (Bedri Rahmi), Kille Koyu, Boynuz Bükü ve At Bükü.Jeanneau ve Sun Odyssey marka yatlarSteelbird Yelkencilik tekne kiralamak isteyenlere her biri Jeanneau marka ve Sun Odyssey serisi 4 farklı tip tekne seçeneği sunuyor. Hepsi yeni olan toplamda 11 tekneleri var. 3 kabin, 1 salon, 1 duş ve tuvaleti bulunan “3gi” modeli 39 feet uzunluğunda. 42i’de 3 kabin, 1 salon, 2 duş ve 2 tuvalet bulunuyor ve 42 feet uzunluğunda. Aynı özelliklere sahip “45ds” ise 45 feet uzunluğunda. En büyük seçenek ise 53 feet uzunluğunda olan 53 modeli. Bu teknede 3 kabin, 3 duş ve 3 tuvalet bulunuyor. Tüm teknelerde otomatik (roller) genoa ve anayelken bulunuyor. Steelbird 7/24 servis hizmeti veriyor. Mesela gece bir arıza ile karşılaştığınızda canınızı sıkmanız için hiçbir neden yok. Hemen Steelbird’u arayıp yardım isteyebiliyorsunuz. Bu iş için özel olarak satın aldıkları bir sürat teknesi ile hızla yanınıza ulaşıp sorunu hemen gideriyorlar. Ayrıca acil durumlar için yine süratli bir kurtarma tekneleri de mevcut.Kahvaltıyı Tersane Adası’nda yapınGöcek koylarında gezerken bazı koylarda restoranlar da bulunuyor. Özellikle Tersane adasına gitmenizi ve orada Tersane Restoran’da yemek yemenizi de öneririm. Kahvaltıları da çok başarılı. Göcek merkezde sahil bandında yer alan Özcan Restoran ise son yıllarda en iyi deniz mahsulu tattığım yerlerden biriydi, bence sakın kaçırmayın. Steelbird firma müdürü Orhan Yaman, 30 yıldır bu işi yapan yelkencilik, tekne, donanım ve birçok konuda yetkin bir deniz adamı. Ben de bu rotalarda çok eskiden bu yana gezen biri olarak Orhan Bey ile biraz sohbet ettiğimde birçok ortak deniz ve yelken dostumuz olduğu ortaya çıktı. Sohbetimiz sırasında Orhan Bey misafirlerinin rahatı ve güvenliği için AIS cihazı ile tekneleri sürekli izledikleri ve bu cihaz aracılığı ile teknenin bulunduğu yerden haberdar olduklarını anlatıyor. Bu cihaz ile yeri belirli olan tekneye ulaşmak gerektiğinde ise hızla ulaşımı gerçekleştirebiliyorlar. Göcek’te konaklamak isteyenler Lykia Resort Otel’de ağırlanıyorSteelbird yatçılık tekneye bir gün önce gelenleri veya indikten sonra Göcek’de zaman geçirmek isteyenleri Göcek Lykia Resort Otel’de ağırlıyor. Otel karada kalanlar için iyi bir mekân. Steelbird Yelkenciliğin sahibi ise Ali Karacadağ... Ali Bey, İngiltere’de uzun zaman geçirdikten sonra Türkiye’ye dönme kararı almış bir işadamı. Teknelerde gördüğüm incelikli detayların nereden kaynaklandığını Ali Bey ile sohbet etmeye başlayınca anlamam uzun sürmüyor. Hani ne iş yaparsa yapsın işini mükemmel yapanlara hep saygı duyar ve imreniriz ya... İşte Ali Karacadağ da tam bunu yapan bir yönetici. Sizin aklınıza takılabilecek soruların hepsini önceden düşünen, çıkma olasılığı en düşük sorun için bile önceden önlem alan bir zihniyete sahip. Hatta bir sorun çıktığında ‘Ben firma sahibiyim’ demeyip bizzat koşup kendi ilgilenen, müşteri memnuniyetini üst seviyede tutmaya özen gösteren bir yönetici. Steelbird YelkencilikSteelbird Yelkencilik 7/24 Tel: 0252 6923602, 0252 6925073, 0252 6923671 Fax: 0252 6923669Web adresi: www.steelbirdsailing.com sales@steelbirdsailing.com Amatör yat kaptanı ehliyeti nasıl alınır?Bunun için önce uygulamalı bir eğitim almak ve sonra sınava girmek gerekiyor. Bu ehliyet ile özel kayıtlı veya kiralayacağınız 24 metreye kadar motoryat ve yelkenlileri kullanmak mümkün. * İstanbul’da İstanbul Yelken Kulübü kurslarına katılabilirsiniz. Bilgi: www.istanbulyelken.org.tr Göcek bu eğitimi Göcek Marin’den almanız mümkün. Bilgi: www.gocekmarin.com
Roma gerçekten de öyle bir iki günde keşfedilecek bir yer değil. Tarihi yapıları, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Colosseum, Meçhul Asker Anıtı insanın ilk anda gözüne çarpan mekanlar. Kenti, tarihi tüm yapıları içinde yaşanan bir yer haline getirmiş Romalılar. Bu kentin bir ruhu var ve bunu hissediyorsunuz. Küçük dükkanların dışında tamamen deniz ürünlerinin yenebileceği küçük ve hoş restoranlar olan Girit"te ise Osmanlı izleri var...Son haftalarda yaptığım üst üste yolculukların yorgunluğunu atmak için kendimi şımartmaya karar verdim. Evet yine uçağa binecek, bir yerden diğerine ulaşmak için yine benzer yolları kullanacaktım. Bu haftaki yolculuğum; kara, deniz, hava gibi tüm yolları kullandığım sorunsuz ve çok keyifli bir seyahatti. İstanbul’daki evimde uçağın kalkış saatine 50 dakika kala uyandım ve valizimi akşamdan hazırladığım için kahvaltı etmeden 10 dakika içinde evden çıktım. Setur Kalamış Marina’da bulunan Divan Pastanesi’ne vardığımda uçağın hareket etmesine de sadece ve sadece 30 dakika kalmıştı. Divan pastanesinde yaptığım çok lezzetli bir kahvaltının ardından artık uçuş zamanı geldi. Hareket saatine 5 dakika vardı ve ben kahvaltı masasından kalktım. Check-in sırasına girmedim, valizime etiket taktırmadım. Uçuşa 5 dakika kala bir zodyağa binerek uçağa ulaştım. Tam saatinde kalkan uçağın penceresinden pırıl pırıl adalar manzarasını izleyerek yaptığımız kalkış ve rahat bir yolculuk sonrası uçaktan indim. Üstelik uçaktan indiğim yer de seyahatimin bir sonraki aşamasında bineceğim Royal Caribbean Cruise’un Navigatör of the Seas gemisinin hemen yanıydı.Bir gemi bir dünya taşıyorGemiye binmeden önce işletmesini Setur’un yaptığı Kuşadası Marina’da küçük bir tur yaptım. Marina’da yapımına başlanan iyileştirme çalışmaları ve alışveriş merkezi gibi yatırımları gördüm. Sanırım Kuşadası Marina önünümüzdeki yıl hiç olmadığı kadar ilgi çekici bir yere dönüşecek. Çünkü, ciddi yatırım var. Setur’dan aldığım bu turda bineceğim gemi, içinde 3100 kişi bulunan Royal Caribbean Cruise’un gemisi idi. 14 katlı devasa Navigator of the Seas gemisinin içinde ciddi ciddi caddeler, alışveriş merkezi, bar ve restoranlar bulunuyor. Size biraz gemiden söz etmek istiyorum. 14 katlı lüks gemiye giriş yaptıktan sonra gördüğünüz manzara karşısında ciddi ciddi şaşırabilirsiniz. Neler yok ki, Navigator of the Seas’in içinde. Giriş katından yukarılara çıktıkça bu gemide aylarca kalabileceğinizi bile düşünüyorsunuz. Geminin beşinci katındaki alışveriş caddesinde bulunan kozmetik ve markaların satışa sunulduğu giyim mağazaları var. Ayrıca hemen her gün, pazar gibi bir alanda ucuza takılar ve saatler satışa sunuluyor. Barlar ise oldukça keyifli. SPA merkezi, internet odaları, her katta bulunan ayrı ayrı kafeler ki hemen hepsinde deniz marzarası var. Eğer sıkılırsanız tiyatro ve sinema izlemek için tam bir tiyatro salonu mevcut. Hemen her gece yapılan sahne şovları da büyüleyici. Ve geminin içinde buz pisti bile olduğunu öğrendiğimde iyice şaşırdığımı itiraf etmeliyim... Bu kadar lüks bir ortamda kamaraların da çok rahat ve ferah. Dilerseniz gemide hiç dolaşmadan kahvaltınızı ve yemeklerinizi bile burada yiyebilirsiniz. Kamaranızın balkonundan uçsuz bucaksız denizi izleyerek günlerce yol almanın keyfi tarif edilemez.Yunan adasında Osmanlı izleriGemi Kuşadası’ndan öğleden sonra hareket etti ve sabah Girit Limanı’ndaydık. Girit’in Liman kentlerinden Hanya’ya ulaşmak için limandan kalkan otobüslere biniyoruz. Osmanlı’nın fethettiği yerlerden biri olan Hanya’da Türk izlerini görmek mümkün ama bu turistik beldede küçük daracık sokaklarda dolaşırken Girit ya da Simi gibi bir Yunan adasında olduğunuzu hemen hissediyorsunuz. Çünkü takı, giysi, içki, zeytin ve zeytinyağı satan küçük dükkanların dışında tamamen deniz ürünlerinin yenebileceği küçük ve hoş restorantlar bulunuyor burada. Geminin üst katlarında bulunan havuzlar, spor salonları ve büyük restoranlardan da bahsetmeden olmaz. Açık büfe yemek alabileceğiniz restoranlar ve neredeyse 24 saat spor yapabileceğiniz salonlar gemiyi iyice hareketli hale getiriyor. İşte böylesine etkileyici bir gemiyle rotamızın ilk durağı olan Girit’e doğru yola çıktık. Başından sonuna kadar yapılan bu organizasyon Setur’un yılların deneyimi ve kalitesi ile hizmet verdiğinin bir göstergesi oldu benim için. Adanın bugünü tam anlamıyla turistik ve oldukça hareketli ama tarihine bakacak olursak; ansiklopedik bilgilere göre, Hanya Girit Adası’nın ikinci büyük kenti. 828 yılında adayı fetheden Araplar tarafından kurulmuş. Kent 1898 ve 1908 yılları arasında ise Girit Cumhuriyeti döneminde de başkent işlevi görmüş... Deniz uçakları çok avantajlıSeyahatimin tüm aşamalarını Setur ile organize ederek Setur’un işlettiği marinalardan biri olan Kalamış Marina’dan, Setair’in Cessna Caravan 208 tipi deniz uçağına bindim. Bu uçakla yaptığım keyifli yolculuk sonrasında Kuşadası’nda bineceğim geminin hemen yanına, sahildeki insanların da keyifle izlediği bir şekilde indim. Seyahatimin keyifli başlamasına neden olan Setair deniz uçağı ile uçmanın maliyetini sorduğumda ise şaşırdım; çünkü 10 kişi ortak kiralandığında tarifeli uçak business class fiyatına geldiğini öğrendim. Uçuşta zaten çok keyif alındığı, deniz olan her yere uçtuğu, karaya da inebildiği, uçuşa 10 dakika kala yanına gitmenin yeterli olduğu ve tam gideceğiniz yere indiği düşünülürse bundan sonraki seyahatlerde değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak bence not edilmeli.Şehrin göbeğinde tarih yatıyorGüzel bir öğle yemeğinin ardından gemimiz bir tam gün sürecek Roma yolculuğu için demir aldı. Bir tam gün gemide olmak eğlenceliydi, zamanın nasıl geçtiğini anlamak imkansızdı. Ve 24 saatin sonunda Roma’ya adım atmak için Civitavecchia Limanı’ndaydık. Roma gerçekten de öyle bir iki günde keşfedilecek bir yer değil. Tarihi yapıları, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Colosseum, Meçhul Asker Anıtı insanın ilk anda gözüne çarpan mekanlar. Tarihi tüm yapıları içinde yaşanan bir kent haline getirmiş Romalılar. Bu kentin bir ruhu var ve bunu hissediyorsunuz. Roma demişken Vatikan’ı geçmek olmaz. Tüm çevresi yüksek duvarlarla kaplı olan dünyanın en küçük ülkesi Vatikan’ın zenginliği dillere destan. Devlet başkanı Papa kışları Vatikan’da olsa da yazları Roma’ya yaklaşık 40 km mesafede bulunan Castel Gandolfa’da yaşıyor. Burada bulunan Albano Gölü’nü tepeden seyreden ünlü restoran Antico Pagnanelli’de yediğim yemeğin lezzetini unutamayacağım. Restoranın mahzeni ise çok geniş. Özellikle de bu şaraplardan seçim yapıp içebileceğinizi bilmek ayrıca keyif vericiydi.
Yaz ayları boyunca dünyanın en uzun gün ve en kısa gecelerini yaşayan Norveç fiyordlarını gezmek, hele de bunu bir lüks bir geminin içinde yapmak fikrim hep olmuştu ama buna bir türlü zaman ayıramamıştım. Geçtiğimiz 13 gün boyunca Royal Caribbean’ın en güzel gemilerinden biri olan Cerebrity Constellation ile bu yolculuğa çıktım. Gemiye Amsterdam’dan bindik ve uzun bir gece yolculuğunun ardından sabaha karşı Stravanger Limanı’na yanaştık. 12 katlı devasa gemimizin içinde bulunan 3 bin kişi gözünü bu limanda açtığında, dünyada bir cennet varsa oranın bu liman kenti olduğu konusunda neredeyse hem fikirdi. Gemi fiyorda girdiğinde yeşilin hemen her tonunu barındıran dik yamaçlar, neredeyse adım başı akan şelaler, sisler içinde ilerlediğimiz fiyordun kendisi gerçekten büyüleyiciydi. Gemideki yolculuk boyunca pek çok liman şehrine gittik. Aşağıda size onlardan bahsedeceğim ama gemideki yaşamdan da söz etmek istiyorum. Öncelikle gemide tüm gün boyunca hizmet veren ve aç kalmanıza asla izin vermeyen restoranlar bulunuyor. Gün boyunca güvertede güneşlenip vakit geçireceğiniz isterseniz spor yapabileceğiniz alanlar var. Tiyatro salonları, alışveriş için dükkanlar, barlar ve yalnız kalmak isterseniz kitap okuyabileceğiniz küçük özel salonlar, kafeler bulunuyor. Kısacası diyeceğim o ki, mutlaka böyle bir tatile siz de çıkın. Pişman olmayacaksınız hatta müdavimi olabilirsiniz. Ve gemi ile seyahat ederken sabaha karşı limana girerken uyanamıyorsanız bile akşam gemi limandan ayrılırken güvertede olup bu anların keyfini çıkartın. Biz bu yolculuk boyunca 8 fiyord limanına uğradık. Oslo’dan sonra yaptığımız iki günlük yolculuktan sonra Amterdam Limanı’nda bu büyülü yolculuk bitti...Küçük ama çekici ALESUNDÇok ufak ama çok güzel bir yer. Merkeze 3 km uzaklıktaki Atlantic Ocean Park, rıhtımdan hareket edip 1 saat 15 dakika süren bot turu, Aksla-Kniven manzara noktası (418 basamakla çıkılıyor) ve Flam’ın etrafında bulunan adalar gezilip görülmesi gereken yerler arasında. Aksla Dağı’da eğer zamanınız varsa gezebileceğiniz bir yer. Uçurumlar diyarı GEIRANGERUNESCO Dünya Mirası alanı olan Geiranger, uçurumlarından şelaleler akan inanılmaz güzellikte bir doğa harikası. Gemi bu kente yanaştığında bu şelaleri görebileceğiniz tekne turlarına çıkmalısınız.Norveç’in petrol kenti STAVANGERGecesi özellikle rıhtımı çok hareketli ve harika restoranlara sahip. Stavanger tarihi, kültürel açıdan da doyurucu bir kent. Tam 23 müzesi bulunuyor. Norveç’in dördüncü büyük kenti olan Stavanger’de 300 bine yakın kişi yaşıyor. Bu kentte gezip görebileceğiniz yerler arasında 1100’lü yılların başında inşa edilen katedral de var. Limandan çıkıldığında hemen karşınızda yükselen bu yapının adı Stavanger Domkirke Breiavatnet. Stavanger’de kenti kuşbakışı görebilmek için bir panoramic tur satın alınabilir.Deniz ve Arkeoloji Müzesi15 bin yıllık tarihin sergilendiği Arkeoloji Müzesi’nin dışında Alexander Kielland’a adanmış. Deniz Müzesi’de ilginç.Lysefjord bölgesi Sabah 08:00’den itibaren Stavanger Limanı’ndan buraya kalkan feribotlar var.Turistik köy FLAMNorveç fiyordlarının belki en ufak köylerinden biri Flam ama bir o kadar da turistik. Yılda 500 bin kişinin ziyaret ettiği söylenen Flam’dan satın alacağınız turlar ile geminin giremediği dar fiyordları gezebiliyorsunuz. Ve Flam’dan trene binerek yakın yerlerdeki köyleri, şelalaleri görebilirsiniz. Bu yolculuk çok etkileyici geçiyor. Güller şehri MOLDEDiğer tüm Norveç liman kentleri gibi harika manzaralara sahip Molde güller şehri olarak tanınıyor. Bu kentin sadece çiçekleri meşhur değil tabii ki. Ayrıca her yıl Temmuz ayı boyunca caz festivali düzenleniyor. Burada 2 bin 407 metrelik manzara noktasından etrafı izlemek keyifli. 500 kişilik kasaba OLDENKüçük bir kasaba ve Norveç fiyord gezisinin en kuzey noktası. Kasabanın kendinden çok çevresinde gezilip görülecek yerler var. Limanın hemen karşısındaki dükkanlardan yöreye özel hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Olden’e yakın Loen Gölü’de görülmeye değer bir yer.Nasıl gidilir?Royal Caribbean international Türkiye temsilciligi n Tel: 0212 219 19 81 * E-mail: info@sunomag.comwww.facebook.com/royalcaribbeanturkiyeVe OSLOOslo tüm dünyanın yakından tanıdığı kentlerden biri. Burada gezilecek müzeler, caddeler, alışveriş merkezleri yoğun ama Aker Brygge denilen rıhtım bölgesinde karides yemeklerini mutlaka tadın. Oslo’da bir gün boyunca görebileceğiniz en önemli yerler arasında; Akershus Kalesi, Oslo Katedrali, Viking Gemi Müzesi, Kon Tiki Müzesi, Hollmenkollen Kayak Kulesi ve alışveriş merkezleri bulunuyor. Unutmadan söyleyeyim, Oslo’da pazar günleri tüm mağazalar kapalı.
Kanallar ve köprüler şehri Amsterdam, bahar geldiğinde en güzel yüzünü ortaya çıkaran şehirlerden. Yürüyerek ve bisikletle bütün şehri tanıma fırsatına sahip olduğunuz dünyadaki tek büyük kent burası. Kuzey Avrupa’nın en önemli kentlerinden biri Amsterdam. Muhteşem Hollanda lalelerinin ve botanik bahçelerin arasında önce Rembrandt’ın, Van Gogh’un resimleriyle ruhunuzu yumuşatmak, sonra Leidseplein ve Rembrandtplein’in renkli gece hayatında, üstünüzdeki ağırlıklardan kurtulmak bence en güzel gezi programlarından... Kent’in gecesi başka, gündüzü ise bambaşka etkileyici. Amsterdam’a ilk gidenleri şaşkınlığa düşürecek olan en önemli şey hiç kuşku yok ki, daracık ve birbirine sırtlarını yaslamış gibi duran evleri olacak. Bu evlerin dışında birçok kanalla birbirine bağlanan kent, benzeri pek olmayan bir planla kurulmuş. Bir kentte bisikletle gezmenin ne büyük bir özgürlük olduğunu burada görüyorsunuz. Bisikletli insan sayısı yaya olanlardan çok denilebilir. Bisikletiniz yoksa ve yürüyerek kenti keşfetmek istiyorsanız en iyisi merkezi bir noktada konaklamak. Ben de böyle yaptım ve kentin oldukça merkezi bir noktasında bulunan Renaissance Amsterdam Hotel’de kaldım. Otel tren istasyonuna yürüme mesafesinde, 5 dakikaydı. Schiphol Havaalanı içinden kalkan trenlerle bu istasyona yaklaşık 20 dakikada ulaşıyorsunuz. Bilet fiyatları da 3.90 euro civarında... Eğlence etkinlikleriyse perşembe akşamlarından başlıyor ve pazar sabahına kadar sürüyor.Amsterdam ve kanallarıAmsterdam’da kanalların kent yaşamında önemli bir yeri var. Bir caddeyi diğerine bağlayan ve bir ağ gibi tüm kenti sarmış olan kanalların gece görüntüleri ise büyüleyici. Bu kanalların altından geçen kanal teknelerini izlemek de ayrı bir keyif. Kanalların üzerinde bulunan evlerin yanından geçerken küçük bir kıskançlık duymaktan kendinizi alamayabilirsiniz. Her birinin içi ayrı bir özenle kurulmuş ve balkonlarında, pencerelerinde çiçeklerin bulunduğu bu evler çok ama çok güzel. Ve çiçek demişken... Amsterdam’da hemen yerde lale ve satışa sunulan lale soğanlarını göreceksiniz. Bu da Amsterdam’ın laleye nasıl sahip çıktığını net bir şekilde gösteriyor. Amsterdam kentinin önemli sayılabilecek kanalları arasında Keizergracht, Singelgracht, Herengracht ve Prinsengracht, Bouwersgracht, Leliegracht bulunuyor. Kenti keşfetmek için bu kanallar boyunca gezmek gerek diye düşünüyorum. Örneğin Heren Kanalı geçmişte Amsterdam burjuvazisinin tercih ettiği bir bölgeymiş. Amsterdam, Jordaan ve Merkez olmak üzere iki büyük bölüme ayrılıyor. Ayrıca Koningsplein, Dam, Waterlooplein gibi alanlarda hayat buluyor. Ancak dediğim gibi her sokak arası bir başka sürprizi ile sizi bekliyor gibi. O nedenle yorulana kadar saatlerce yürümek gerek. Amsterdam"s Red Light DistrictAmsterdam demişken, neredeyse kentin adıyla eş anlamlı hale geen ünlü Red Light District kentin eski bölümünde yer alıyor. Yüzyıllardır, ziyaretçilerin özel istekleri için servise hazır... Burada her türden insanı görmek mümkün. Yani sadece fahişeler ve onları izlemeye gelenler yok. Aynı zamanda bir alışveriş bölgesi de olan Red Light District’de kafeler, restoranlar ve barlar var. Hemen belirteyim ki, burada çalışan ve hemen her camın arkasında bekleyen bir kızın olduğu evlerin ve dolayısıyla kızların fotoğraflarını çekmek yasak.Nasıl gitmeli? Türkiye"den THY"nin direkt uçuşları var.Nereler gezilmeli?Van Gogh Müzesi, Stedijk Müzesi, Erotic Museum, Madame Tussaud"s, Artis zoo Nerede yemeli?Özel bir yemek kültürü yok. Dam Square başta olmak üzere şehrin birçok yerine dağılmış olan, yaklaşık 755 restoran bulunuyor. Kendinize iyi bir kahve ısmarlamak isterseniz, Damrak"ta ki Caffe Shopslar çok iyi bir seçenek olacaktır. Nerede eğlenmeli? Red light districtNerede kalmalı?Renaissance Amsterdam Hotel’de (Rezervasyon için, Marriott Otelleri Türkiye Temsilciliği Tel:+90 212 2750444 (pbx) Fax:+90 212 2750888)