Roma gerçekten de öyle bir iki günde keşfedilecek bir yer değil. Tarihi yapıları, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Colosseum, Meçhul Asker Anıtı insanın ilk anda gözüne çarpan mekanlar. Kenti, tarihi tüm yapıları içinde yaşanan bir yer haline getirmiş Romalılar. Bu kentin bir ruhu var ve bunu hissediyorsunuz. Küçük dükkanların dışında tamamen deniz ürünlerinin yenebileceği küçük ve hoş restoranlar olan Girit"te ise Osmanlı izleri var...
Son haftalarda yaptığım üst üste yolculukların yorgunluğunu atmak için kendimi şımartmaya karar verdim. Evet yine uçağa binecek, bir yerden diğerine ulaşmak için yine benzer yolları kullanacaktım. Bu haftaki yolculuğum; kara, deniz, hava gibi tüm yolları kullandığım sorunsuz ve çok keyifli bir seyahatti. İstanbul’daki evimde uçağın kalkış saatine 50 dakika kala uyandım ve valizimi akşamdan hazırladığım için kahvaltı etmeden 10 dakika içinde evden çıktım.
Setur Kalamış Marina’da bulunan Divan Pastanesi’ne vardığımda uçağın hareket etmesine de sadece ve sadece 30 dakika kalmıştı. Divan pastanesinde yaptığım çok lezzetli bir kahvaltının ardından artık uçuş zamanı geldi. Hareket saatine 5 dakika vardı ve ben kahvaltı masasından kalktım. Check-in sırasına girmedim, valizime etiket taktırmadım. Uçuşa 5 dakika kala bir zodyağa binerek uçağa ulaştım. Tam saatinde kalkan uçağın penceresinden pırıl pırıl adalar manzarasını izleyerek yaptığımız kalkış ve rahat bir yolculuk sonrası uçaktan indim. Üstelik uçaktan indiğim yer de seyahatimin bir sonraki aşamasında bineceğim Royal Caribbean Cruise’un Navigatör of the Seas gemisinin hemen yanıydı.
Bir gemi bir dünya taşıyor
Gemiye binmeden önce işletmesini Setur’un yaptığı Kuşadası Marina’da küçük bir tur yaptım. Marina’da yapımına başlanan iyileştirme çalışmaları ve alışveriş merkezi gibi yatırımları gördüm. Sanırım Kuşadası Marina önünümüzdeki yıl hiç olmadığı kadar ilgi çekici bir yere dönüşecek. Çünkü, ciddi yatırım var. Setur’dan aldığım bu turda bineceğim gemi, içinde 3100 kişi bulunan Royal Caribbean Cruise’un gemisi idi. 14 katlı devasa Navigator of the Seas gemisinin içinde ciddi ciddi caddeler, alışveriş merkezi, bar ve restoranlar bulunuyor. Size biraz gemiden söz etmek istiyorum. 14 katlı lüks gemiye giriş yaptıktan sonra gördüğünüz manzara karşısında ciddi ciddi şaşırabilirsiniz. Neler yok ki, Navigator of the Seas’in içinde. Giriş katından yukarılara çıktıkça bu gemide aylarca kalabileceğinizi bile düşünüyorsunuz. Geminin beşinci katındaki alışveriş caddesinde bulunan kozmetik ve markaların satışa sunulduğu giyim mağazaları var. Ayrıca hemen her gün, pazar gibi bir alanda ucuza takılar ve saatler satışa sunuluyor. Barlar ise oldukça keyifli. SPA merkezi, internet odaları, her katta bulunan ayrı ayrı kafeler ki hemen hepsinde deniz marzarası var. Eğer sıkılırsanız tiyatro ve sinema izlemek için tam bir tiyatro salonu mevcut. Hemen her gece yapılan sahne şovları da büyüleyici. Ve geminin içinde buz pisti bile olduğunu öğrendiğimde iyice şaşırdığımı itiraf etmeliyim... Bu kadar lüks bir ortamda kamaraların da çok rahat ve ferah. Dilerseniz gemide hiç dolaşmadan kahvaltınızı ve yemeklerinizi bile burada yiyebilirsiniz. Kamaranızın balkonundan uçsuz bucaksız denizi izleyerek günlerce yol almanın keyfi tarif edilemez.
Yunan adasında Osmanlı izleri
Gemi Kuşadası’ndan öğleden sonra hareket etti ve sabah Girit Limanı’ndaydık. Girit’in Liman kentlerinden Hanya’ya ulaşmak için limandan kalkan otobüslere biniyoruz. Osmanlı’nın fethettiği yerlerden biri olan Hanya’da Türk izlerini görmek mümkün ama bu turistik beldede küçük daracık sokaklarda dolaşırken Girit ya da Simi gibi bir Yunan adasında olduğunuzu hemen hissediyorsunuz. Çünkü takı, giysi, içki, zeytin ve zeytinyağı satan küçük dükkanların dışında tamamen deniz ürünlerinin yenebileceği küçük ve hoş restorantlar bulunuyor burada. Geminin üst katlarında bulunan havuzlar, spor salonları ve büyük restoranlardan da bahsetmeden olmaz. Açık büfe yemek alabileceğiniz restoranlar ve neredeyse 24 saat spor yapabileceğiniz salonlar gemiyi iyice hareketli hale getiriyor. İşte böylesine etkileyici bir gemiyle rotamızın ilk durağı olan Girit’e doğru yola çıktık. Başından sonuna kadar yapılan bu organizasyon Setur’un yılların deneyimi ve kalitesi ile hizmet verdiğinin bir göstergesi oldu benim için. Adanın bugünü tam anlamıyla turistik ve oldukça hareketli ama tarihine bakacak olursak; ansiklopedik bilgilere göre, Hanya Girit Adası’nın ikinci büyük kenti. 828 yılında adayı fetheden Araplar tarafından kurulmuş. Kent 1898 ve 1908 yılları arasında ise Girit Cumhuriyeti döneminde de başkent işlevi görmüş...
Deniz uçakları çok avantajlı
Seyahatimin tüm aşamalarını Setur ile organize ederek Setur’un işlettiği marinalardan biri olan Kalamış Marina’dan, Setair’in Cessna Caravan 208 tipi deniz uçağına bindim. Bu uçakla yaptığım keyifli yolculuk sonrasında Kuşadası’nda bineceğim geminin hemen yanına, sahildeki insanların da keyifle izlediği bir şekilde indim. Seyahatimin keyifli başlamasına neden olan Setair deniz uçağı ile uçmanın maliyetini sorduğumda ise şaşırdım; çünkü 10 kişi ortak kiralandığında tarifeli uçak business class fiyatına geldiğini öğrendim. Uçuşta zaten çok keyif alındığı, deniz olan her yere uçtuğu, karaya da inebildiği, uçuşa 10 dakika kala yanına gitmenin yeterli olduğu ve tam gideceğiniz yere indiği düşünülürse bundan sonraki seyahatlerde değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak bence not edilmeli.
Şehrin göbeğinde tarih yatıyor
Güzel bir öğle yemeğinin ardından gemimiz bir tam gün sürecek Roma yolculuğu için demir aldı. Bir tam gün gemide olmak eğlenceliydi, zamanın nasıl geçtiğini anlamak imkansızdı. Ve 24 saatin sonunda Roma’ya adım atmak için Civitavecchia Limanı’ndaydık. Roma gerçekten de öyle bir iki günde keşfedilecek bir yer değil. Tarihi yapıları, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Colosseum, Meçhul Asker Anıtı insanın ilk anda gözüne çarpan mekanlar. Tarihi tüm yapıları içinde yaşanan bir kent haline getirmiş Romalılar. Bu kentin bir ruhu var ve bunu hissediyorsunuz. Roma demişken Vatikan’ı geçmek olmaz. Tüm çevresi yüksek duvarlarla kaplı olan dünyanın en küçük ülkesi Vatikan’ın zenginliği dillere destan. Devlet başkanı Papa kışları Vatikan’da olsa da yazları Roma’ya yaklaşık 40 km mesafede bulunan Castel Gandolfa’da yaşıyor. Burada bulunan Albano Gölü’nü tepeden seyreden ünlü restoran Antico Pagnanelli’de yediğim yemeğin lezzetini unutamayacağım. Restoranın mahzeni ise çok geniş. Özellikle de bu şaraplardan seçim yapıp içebileceğinizi bilmek ayrıca keyif vericiydi.
Tarih kokan kentlere yolculuk Girit ve Roma
Roma gerçekten de öyle bir iki günde keşfedilecek bir yer değil...
Haberin Devamı