Kış geç geldi ama artık havanın iyice soğuduğu günlerdeyiz. Önümüzdeki günlerde havanın daha da soğuyacağı haberlerini okuyoruz. Ben de size bu soğuk günlerde bambaşka bir coğrafyada sıcak bir tatil önermeye karar verdim. Evet, sömestr tatilinde 28 dereceye ulaşan ve üstelik hiç nem olmayan bir coğrafyada safari yapmaya ne dersiniz? Hem de her zaman bulalayacağınız bir bütçe ile...Sedventure sömestr tatilinde Kenya’da safari düzenliyor ve bütçesi de sadece 2100 Euro. Masai Mara ve Nakuru gölünde hayatınız boyunca unutmayacağınız anlar yaşayabilir soğuk kış günlerinde bambaşka bir coğrafyada doğanın ve vahşi yaşamın içinde olmanın tadını çıkartabilirsiniz. Özellikle ailece Afrika’da safari yapmayı düşünenler ve bu deneyimi çocuklarına yaşatmayı düşleyenler için kaçırılmaz bir fırsat olan bu seyahat iklim açısından da çocuklarla gitmek için en uygun zamanlardan biri. Okulların tatil olduğu bu tatil dönemi çocuklarınızı doğa ile tanıştırma fırsatı da diyebiliriz.Bu haftaki yazımda kendinizi adeta televizyonda izlediğiniz bir belgeselin içinde hissedeceğiniz bu tatilde sunduğumuz programı size anlatacağım. İSTANBUL / NAİROBİ İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali içerisinde G 16 kontuarı karşısında bulunan Setur Ofisi önünde saat 17:00’de Sedventure rehberi ile buluşma. Check-in ve pasaport işlemlerinin ardından Türk Hava Yolları’na ait TK 607 nolu sefer sayılı uçak ile saat 19:50’de Nairobi’ye hareket edeceksiniz. Uçuşunuz yaklaşık 6,5 saat sürecek. NAİROBİ / MASAİ MARA Yerel saat ile 02:25’de Nairobi'de olacaksınız. Havaalanında sizi bekleyen özel aracımız ile Nairobi’deki Eka Oteli’ne yerleşeceksiniz. Sabah kahvaltısının ardından Nairobi’den özel aracımız ile yaklaşık 6 saat sürecek kara yolculuğu ile Masai Mara’ya konaklama yapacağınız kampa hareket edeceksiniz. Check-in işlemleri ve öğle yemeğimizden sonra bir süre dinlenip Masai Mara’daki ilk safarinizi gerçekleştireceksiniz. Bu safaride bir milli parkta görebileceğiniz en fazla türde hayvanı izleme şansına sahip olacak ve fotoğraflayacaksınız. Safari dönüşü güzel bir sohbet eşliğinde akşam yemeğinizi yiyeceksiniz. Masai Mara’da 2 geceyi Mara Sopa Lodge’da geçirecek ve hayatınızın en özel anlarını burada yaşayacaksınız.Her sabah doğanın uyanışına tanıklık edecek ve vahşi doğada gerçek yaşamı yakından izleyeceksiniz. Masai Mara’da yaşayan tüm türleri görme şansını bulacağınız bu safarilerde elbette önceliği büyük kediler alacak ve onların peşine düşeceksiniz. Birkaç metre mesafeden aslant ailelerini izlerken büyük bir keyif alacak ve kendinizi alrıcalıklı hissedeceksiniz. Sabah ve akşam safarileri arasındaki saatlerde ise kampta istirahat edebilir, kitabınızı okuyabilir ve doğanın ortasında isterseniz kendinizle başbaşa kalabilirsiniz. Arzu eden konuklarımız ise kampın genel oturma alanlarında sohbete katılabilir. Akşam safarisinden sonra kampa deneceksiniz. Hep birlikte yenen akşam yemeğinin ardından ateş başında gün içinde gördüklerinize dair ya;acağınız keyifli sohbetleriniz olacak.MASAİ MARA Safarinize güneş doğmadan önce çıkacaksınız. Afrika’da güneşin doğuşunu izleme şansınız olacak. Kahvaltı saatine dek sürecek olan bu safaride bir çok türü görebileceksiniz.Ardından kampa dönerek kahvaltınızı edeceksiniz. Kahvaltıdan sonra kampa yakın bir mesafedeki Masai Köyünü ziyaretedeceksiniz. Bu gezide yerel yaşantıyı yakından görme ve tanıma imkanı bulacak, yerel insanların fotoğraflarını çekebileceksiniz. Masa köyüne yapacağınız bu ziyaretin ardından öğle yemeğinizi yiyecek ve saat 15:30 civarında akşam safarisi için tekrar hareket edeceksiniz. Safari bitiminde kampınızın restaurantında keyifli bir sohbet eşliğinde akşam yemeğinizi yiyeceksiniz. MASAİ MARA / NAKURU GÖLÜ Sabah kahvaltısından sonra karayoluyla yaklaşık 6 saat sürecek yolculuk başlayacak. Yol boyunca irili ufaklı köyleri ve kasabaları izleyeceksiniz. 6 saat süren bu yolculukla Out Of Africa filminin çekildiği 600.000 civarında flamingonun yaşadığı ve bu nedenle zaman zaman pembe görünen Nakuru gölü milli parkına ulaşacaksınız. Daha gördüğünüz ilk andan itibaren doğanın güzelliği sizi büyüleyecek. 2 gece kalacağınız Flamingo Hill Camp’da 5 yıldızlı otel lüksünü yaşayacağınız çadırınıza yerleştikten sonra ilk safarinize çıkacaksınız. Bu safaride belkide bir çoğunuzun o güne dek görmediği büyüklükte ağaçlar arasında dolaşarak leopar arayacaksınız. Nakuru gölü milli parkında flamingo, pelikan, gergedan, aslan ve daha bir çok canlının doğal yaşamına yakından tanıklık edeceksiniz. Safari bitimindeki akşam yemeğinizi yerken çektiğiniz fotograflara bakacak ve günün en özel anlarını birbirinize anlatacaksınız.NAKURU GÖLÜ MİLLİ PARKI / NAİROBİKahvaltı sonrasında yaklaşık 2,5 saatlik yolculuk ile Nairobi'de ki Eka Oteline yerleşeceksiniz. Akşam saatlerine kadar Nairobide istirahat etmeniz ve gezmeniz için serbest zamanınız olacak. Zaman ayırmak isterseniz Nairobi’de bulunan fil yetimhanesini ziyaret etmenizi öneririm. Dünlaca ünlü Carnivore Restaurant'da yiyeceğiniz akşam yemeğine kadar serbest zamanınız var. Carnivore Restaurant'da ise unutulmaz lezzetler ve sohbet sizi bekliyor olacak. Yemeğin ardından otele transfer ve uçak saatine kadar dinlenmek için bir süreniz düşünüldü. NAİROBİ / İSTANBUL Gece Nairobi Havalimanı’na transfer. Check-in, pasaport ve gümrük işlemlerinin ardından Türk Havayolları’na ait TK 608 nolu sefer sayılı uçak ile saat 04:45’de İstanbul’a hareket ve yerel saat ile 10:20’de İstanbul Atatürk Havalimanı’na varış. Sömestr tatilindeki bu safari turu ile ilgili daha detaylı bilgi için Sedventure web sayfasına bakabilir veya Sedventure ofisini arayarak bilgi alabilirsiniz.Sedventure : Tel: 0212 230 03 36 www.sedventure.com
Geçtiğimiz hafta kar altında güzel olacağından emin olduğum Safranbolu’ya gitmeye karar verdim ve ne kadar haklı olduğumu gördüm. Aslında 4 mevsim gidilebilecek ve keyifle gezilen Safranbolu’ya giderken bu kez yalnız da değildim. Safari organizasyonlarıma katılan değerli dostlarım Süheyla ve Rauf Kunt da bana katıldılar. İlk kez Safranbolu ile tanışan dostlarımın bu karşılaşmadan duyduğu memnuniyet dönüşte yüzlerinden okunuyordu.Safranbolu bir sayfalık yazı ile anlatılamayacak kadar zengin bir yer ama bizim orada yapmaktan en keyif aldığımız şeyleri hemen sıralamak ve sizlere de önermek istiyorum. Sizler de Sedventure’ı arayarak kendinize özel bir Safranbolu seyahati organize edilmesini isteyebilir ve bu detayları programınıza ekleterek aynı keyfi yaşayabilirsiniz. Evet neler yaptığımızı özetliyorum hemen. Yenilenen yollar ve hafta içi gitmenin rahatlığı birleşince İstanbul’dan 4 saatlik bir yolculuk ile Safranbolu’da konaklayacağımız Gülevi konağına ulaştık. Gül ve İbrahim Canbulat’ın ortak katkıları ile ortaya 3 güzel konak çıkmış. Merkezde yer alan Gülevi’ne yerleşip hemen birkaç adım mesafedeki çarşıya daldık. Güler yüzlü ve konuksever Safranbolu esnafının bitip tükenmek bilmeyen ikramları arasında çarşıyı gezdik. Safranlı lokum yedik, çay sohbetleri yaptık. Tüm çarşı içinde fotoğraf çekmemiz için bize özel olarak poz veren demirci Kazım ustanın atölyesi en çok zaman geçirdiğimiz yer oldu ve onun renkli kişiliği, çektiğimiz fotoğraflara da yansıdı. Kazım usta’sız Safranbolu olmaz, mutlaka ziyaret edin derim. Safranbolu’ya gidip Havuzlu Konak’ta yemek yemeden dönülmez. Abdi beyin mükemmel sunumu ve konağın üst katında yer alan, içinde 15 ton su bulunan havuzun başında yemeğin lezzeti kadar, atmosferin etkisi bizi büyüledi. Ertesi gün havuzlu Asmazlar konağı ilk durağımızdı. Unutmayın 2 konak var. Biri restorasyon görmüş, diğeri ise içinde yaşanan bir konak. Birinde havuz başında salep içerek keyif yapabilir diğerinde ise böylesi bir yerde yaşamanın olumlu ve olumsuz ayrıcalığını hissedebilirsiniz. Her ikisini de görmelisiniz. Diğer bir akşam yemeği önerimde Safran Konak restoranı olacak. Mekan, hizmet ve lezzet mükemmel. Üstelik çok yakındaki Amasra’dan gelen taze balıkların da tadına bakmak mümkün. Yemeğin ardından eski bir Rum evi olan Adalar Café’ye gidip müthiş bir Safranbolu manzarası eşliğinde bir şeyler içmenizi kesinlikle öneririm. Dedim ya Safranbolu ve sevgili dostlarım ile orada yaşadıklarımız buraya sığmaz. Ben sadece birkaçını özellikle önermek istedim. Arayın Sedventure’ı Safranbolu ile baş başa kalın…Dünya kültür mirasıSafranbolu aslında tam bir müze kent. Kültür varlıkları olduğu gibi korunuyor. 1994 yılında UNESCO’nun Türkiye’de İstanbul tarihi yarımada ile birlikte “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne kabul edilen ikinci kent. Sokak aralarında karşımıza çıkan görüntüler fotoğraf meraklılarını buraya çekecek türden. Safranbolu denilince insanın aklına hemen lokum ve safran geliyor doğal olarak. Lokum almak için meydandaki Safrantat’a uğruyoruz. Safranlı lokumun tadına da bakıyoruz birllikte. Ve sonra bizi kentin en iyi aktarına götürüyor. Orada Safran’ın insan sağlığına yararlarını öğreniyoruz. 5 gram ve demlenmiş safrandan 120 bardak çay çıkabileceğini söylüyorlar. Safran insanın hücrelerini yeniliyormuş. Bu çok önemli tabii ki. Ve gramı 15 lira civarında unutmayın. GüleviGülevi Safranbolu, konaklama değil bir yaşatarak yaşama projesi olarak ortaya çıkmış. Proje, bugün UNESCO Dünya Miras Listesinde bulunan Safranbolu'da 18’nci yüzyılda gelişen yaşam zenginliği ve duyarlığın günümüzde de yaşatılması amacıyla başlatıldı. Gülevi Safranbolu, Gül ve İbrahim Canbulat'ın ortak katılım ve katkılarıyla gelişmiş. Çift, 2001 yılında İstanbul'dan gelip Safranbolu'ya yerleşmiş. Gülevi Safranbolu projesi 2003 yılında, Safranbolu'da hızla gelişen kültür turizmi bağlamında örnek bir yaşatarak yaşama projesi olarak ortaya çıkmış.Akşam yemeği Havuzlu Köşk’teSafranbolu’da yemek için mutlaka birçok seçenek vardır ama ben Abdi Dayan beyin sahibi olduğu Havuzlu Köşk’ü merak ediyorum. 300 yıllık bir geçmişi olan bu köşkün ikinci katında derinliği 1.5 metre olan bir havuz var. Yemeğinizi bu salonda yiyorsunuz. Abdi bey bize kebap çeşitlerinden oluşan bir ana yemek ve yanında zeytinyağlı tabakları hazırlatıyor. Bir gün içinde harika insanlar ve mekanlarla tanışmanın mutluluğu ile konağa dönüyoruz. Konakta gece nasılsa uzun olacak...Havuzlu köşkteki atmosfere bayıldık. İkinci kattaki salonun ortasında bulunan 1,5 metre derinlikteki devasa havuza akan suyun dinlendirici sesi eşliğinde yediğimiz et ve kebap çeşitleri unutulmazdı. Mekan sahibi Abdi beyin samimi ilgisi de buna eklenince eşsiz bir akşam geçirdik.Havuzlu Köşk Abdi Dayan Tel: 03707252168LokumSafranbolu lokumu turizmin de katkıları ile gelişmiş ve güzelleşmiş. Bu tür tatlıları pek sevmeyen biri olarak ben bayıldığıma göre siz de seveceksiniz. Almasanız bile tatmanızı tavsiye ederim. Beklentinizi aşacak güzellikte.İklimiEn sıcak aylar : Temmuz, Ağustos ayları ortalama 40 dereceEn soğuk aylar : Ocak, Şubat, Mart (Ortalama minimum sıcaklık 10° C).Bunları Yapmadan Dönme!Sofa ve sekilerine oda ilave edilerek dokusu bozulmamış, tarihe tanıklık etmiş, anılarla dolu, hepsinden önemlisi kent kültürü almış bir ailenin kültürünü sunmaya çalıştığı ve kültür varlığı olarak tescilli konaklarından birinde kendini tanıma yolculuğuna çıkmadan,Sabah kahvaltısında yöresel ürünlerden yapılmış reçeller, su böreği eşliğinde yada geleneksel taş fırında, kavrulmuş kıyma , soğan, taze ıspanak (ıspanak yoksa pazı) ile yapılan bükmeli , tarhana çorbalı kallavi bir kahvaltı yapmadan, Şehrin hemen yanı başındaki beş tepelerin en uzaktakinden başlayıp en yakınına kadar olanının üzerindeki parkurda 3-4 saatlik kolay bir yürüyüşle 40-50 milyon yıllık deniz canlıları ve yumuşakçalara ait fosil kalıntılarını görüp, incelemeden, Kent tarihi müzesi, Cezaevi, Saat Kulesinin yer aldığı Kale ve Hıdırlık tepesine çıkıp kenti seyre dalmadan,Ortodoks Türk olduklarını ifade ederek Mübadelede Safranbolu’da yaşamaya devam etmek isteyen 2749 Rum vatandaşların yoğun olarak yaşadığı, görkemli taş konakların, hamamların bulunduğu Kıranköy semtini gezip, Adalar gayfe de bir kahve içimi soluklanıp Gümüş Kanyonu, Göztepe Tümülüs, Kale ve Çarşı manzarasını kuşbakışı seyretmeden,Amasra’da Antik Limana karşı gün batımında balık salata yemenin keyfini çıkarmadan, Jeep safari ile Sarıçiçek Yaylasının zirvesine çıkıp ufkun açık olduğu bir havada Karadeniz’i görmeden,Karabük İline 20 km uzaklıktaki Tropik bölgeler dışında dünyada pek az ormanda görülebilecek kadar ağaç türünü barındıran ormanları ve ağaç müzesi görünümündeki Göktepe Tabiat Parkı (arbeotrum), 2009 yılında açılan 21 tane yürüyüş parkurundan birinde yürümeden. Şeker kanyonu, kemer köprüleri, tünelleri ve alabalık çiftlikleriyle Yenice ilçesinin doğal güzelliklerini keşfetmeden http://www.yenice.gov.tr/, Sonbahar fotoğrafları çekmeden, Dönmeyin, KİŞİYE ÖZEL TURLAR İÇİN - SEDVENTURE - 0212 230 03 36HALKA AÇIK TURLAR İÇİN - SETUR - 0216 444 0 738
Batı Karadeniz Bölgesi’nin en önemli kentlerinden biri Zonguldak. Aynı zamanda Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere açılan bir kapı niteliğinde. Sahili, ormanları ve mağaralarıyla önemli turizm potansiyeline de sahip olan Zonguldak; İstanbul ve Ankara gibi Türkiye’nin en önemli iki metropolüne ise yaklaşık olarak 3 saat mesafede yer alıyor. Ayrıca, Akçakoca, Ereğli, Filyos (Tieion), Safranbolu veya Amasra gibi tarihi ve turistik yerleşim birimlerinin ortasındaki konumuyla da öne çıkıyor. Ulaşım kolaylığı, doğal ve tarihi güzellikleri ile kongre, doğa ve kültür turizmi için çekim merkezi olma potansiyeli taşıyor. Kent coğrafyasının yüzde 60’ı ormanla kaplı olan Zonguldak ve çevresi orman zenginliği açısından da Türkiye’de 3’ncü sırada yer alıyor.Bakir doğanın içinde spa keyfi yaşatan mekanZonguldak’ın güzelliğine lüksü de katarak farklı bir konsept oluşturan Dedeman Zonguldak’ta her biri jakuzili ve deniz manzaralı 1 kral dairesi, 6 deluxe suit olmak üzere toplam 204 oda var. Otelin spa merkezi de masaj seçenekleri açısından oldukça zengin. Türk ve dünya mutfaklarından eşsiz lezzetlerin sunulduğu Panorama Restoran’da ise cuma ve cumartesi akşamları muhteşem canlı müzik dinlenebiliyor. Geniş yerli ve ithal içki menüsü, nefes kesen manzarası ve zarif dekoru ile Panorama Restoran’da; unutulmaz bir akşam geçirebilirsiniz. Ayrıca keyifli vakit geçirmek için Turkuaz Restaurant, Lobby Restaurant & Bar ve Executive Lounge Dedeman Zonguldak konuklarının kullanımına sunulan mekanlar arasında. Yöredeki önemli lezzetlerAğırlıklı olarak buğday ve mısır unundan yapılan yemekler var. Bunun dışında Zonguldak ormanlarında belki dünyanın en lezzetli kestanesi olan “kuzu kestanesi” yetişiyor ve mevsiminde toplanan kestane suda haşlanarak “tuzlama”, bütün olarak fırında kavrularak “kavşak”, “çizilerek ateşte pişirilmesiyle “kebap” olarak yeniyor. Sadece Karadeniz Ereğli’de yetişen Osmanlı Çileği, kızılcık, kuşburnu, böğürtlen, fesleğen, nane, defne, karayemiş, ahlat da yöre lezzetlerinden. Tatmadan dönmeyin* Çaycuma Yoğurdu: Manda sütünün inek sütüyle karışımından elde edilen Çaycuma yoğurdu antioksidan özelliği taşıyor. Yapısında bulunan yararlı bakterilerin yardımıyla vücudun zehirli atıklardan kurtulmasına yardımcı oluyor, hücreleri gençleştiriyor.* Devrek Simidi: Tarihi fırınlarda, Devrek yöresinde pişirilen simitler sadece yöre halkının değil, aynı zamanda yörenin ziyaretçileri tarafından da rağbet görüyor. Normal simide göre biraz daha kalın ve açık renkli olan Devrek Simidi, her zaman taptaze ve sıcacık.* Ereğli Osmanlı Çileği: Pembe rengi, orta boy oval görünümü, zengin aroma ve nefis kokusuyla dünyanın eşsiz ve tek çileği olma özelliğini taşıyan bu lezzeti haziran ayının ilk yarısından sonra keşfedebilirsiniz. Hassas bir yapıya sahip olduğundan çok büyük ilgi isteyen Osmanlı çileği üreticileri tarafından sabahın erken saatlerinde ze delenmeden toplanıyor ve 1-2 saat içerisinde hemen satışa çıkarılıyor. Toplanan çileğ in açık havadaki ömrü sadece 15-20 saat olduğundan hemen tüketilmesi gerekiyor.Görmeden dönmeyin... * Amasra: Küçük bir deniz liman kenti olan Amasra, plajları ve doğal güzelliği ile önemli bir Karadeniz turizm merkezi. Amasra’da Büyük Ada ve Tavşan Adası mutlaka ziyaret edilmeli ve taze balık yenmeli. * Safranbolu: Tarihi Osmanlı evleri ve Arnavut kaldırımlı sokaklar, Safranbolu’yu ziyaret edenleri büyülüyor. 1994’den beri UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan kent uzun zaman önce üç büyük kervansarayı ile ticaret dünyası için çok önemli bir yerdi. * Harmankaya Şelaleleri: Zonguldak il merkezine 15 dakika mesafedeki Harmankaya Şelaleleri göz alıcı doğal çevresiyle hayranlık uyandırıyor. Geniş bir alanda şelalenin döküldüğü dereye paralel olarak yapılan doğa gezisi, ziyaretçiler için sürprizlerle dolu bir keşif niteliğinde. Yürüyüş boyunca ufak şelaleleri saymazsanız karşınıza üç tane büyük şelale çıkıyor. Yeşil ve mavinin buluştuğu kıyılar* Filyos: Upuzun sahilleri ve tarihi binaları ile Çaycuma ilçesine bağlı sahil kasabası olan Filyos’u mutlaka görün.* Fener Mahallesi: Zonguldak merkezde bulunuyor. Mahalle yörede yaklaşık 100 yıl kadar önce yaşayan Fransızlar tarafından inşa edilmiş. Aynı zamanda da sit alanı. Denizi, falezleri ve falezler üzerinde balık tutan balıkçıları ile Zonguldak’ın vazgeçilmezleri arasında.Her biri sanat eseri olan Devrek bastonları Zonguldak’tan dönerken, sevdiklerinizi hatırlayıp onlara şık ve özel bir hediye almak isterseniz, rotanızı Devrek Bastoncular Çarşısı’na çevirin ve hem ülkemizde hem de dünya çapında meraklıları tarafından pek takdir gören yörenin ünlü el sanatı ürünüyle tanışın. Bastonların tümü el yapımı.
Adriyatik Denizi’ne kıyısı olan Trieste İtalya’nın kuzey doğu bölgesinde yer alıyor. Ortaçağ mimarisinin izlerini sürebileceğiniz kent, bugünlerde tatile gitmek için de oldukça uygun. Kışın rüzgarlarıyla meşhur Trieste’de şu sıralarda hava 10 derece civarında. 25 ile 30 euro arasında değişen pansiyon fiyatları da oldukça odaları cazip hale getiriyor. Trieste’de otellerin fiyatları ise 75 ile 125 Eruo arasında. Tarihi dokusunu ve doğal güzelliklerini kaybetmemiş Trieste,1800’lerin sonlarından 1900’lerin ortalarına kadar Orta Avrupa’nın en gösterişli ve refah içinde yaşayan ketlerinden biriymiş. Üstelik müzik ve edebiyatın da başkenti kabul ediliyormuş. Zaten, kentte pek çok meşhur yazar yaşamış ve eserlerini burada yaratmışlar. Italo Svevo, Umberto Saba, Scipio Slataper, Enzo Bettiza, Claudio Magris, Julius Jugy, Bobi Bazlan, Robert Hamarling, Richard Francis Burton, James Joyce, Jan Morris bunlardan bazıları. Bu arada James Joyce un heykelini kanal boyunca uzanan caddede görebilirsiniz.Ne yenir?Trieste bir liman kenti ve doğal olarak sahile kurulmuş epeyce restoran var. Daima taze balık bulunabilecek kaliteli restoranların yanında pizzacılara da bol miktarda rastlayacaksınız. Hemen her restoranda mönüler fazla doyurucu, başlangıçlarla zaten yeterince doyuyorsunuz...MüzelerTrieste’de Revotella Şehir Müzesi; Deniz Şehir Müzesi, Risorgimento Şehir Müzesi, Şehir Tarih Müzesi bulunuyor. Nerede kalınır?- Starhotels Savoia Excelsior Palace: Şehir merkezinde bulunan Trieste Körfezi’ne tepeden bakan otel 19. yüzyıl mimarisi kullanılarak inşa edilmiş. Binada, mermer banyolu, şık odalar sunulmaktadır- Albergo Alla Posta: Trieste İstasyonu’na sadece 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan Albergo Alla Posta, Piazza Oberdan’da, tarihi Opicina Tram Terminus’un yanında bulunuyor.- Hotel Victoria: Modern ve şık bir otel olan Victoria, rahatlatıcı bir sağlıklı yaşam merkezine sahiptir.- NH Trieste: Trieste Tren İstasyonu’na ve limana 300 metreden yakın olan NH Trieste, LCD TV içeren konforlu ve ferah odalar sunmaktadır. Otelde her sabah büyük bir kahvaltı büfesi servis edilmektedirGezilip görülebilecek yerlerBirlik Meydanı: Avrupa’da, özelikle de İtalya’da karşımıza çıkan büyük meydanlardan biri de Trieste’de. Piazza d’Unita (Birlik Meydanı) denize cepheden bakıyor. Meydanın çevresinde ise heykellerle ve farklı sembollerle süslenmiş binalar var. Miramare şatosu: İtalyancada denize bakan göz anlamına geliyor. Avusturya Arşidükü Maximilian ve eşi Charlotte Belçika için Trieste körfezinde yapılmış. Bahçe içinde Maximilian’ın bronz bir heykeli de yer alıyor.San Guisto Sarayı: Yapımı iki yüzyıl süren saray daha önceki saray kalıntılarının üzerine inşa edilmiş. Halka açık alanda tarihi silahların sergilendiği bir müze var. Ayrıca buradan kale surlarına yürüyüş mümkün ve ve kale burçları Trieste’nin tüm manzarasına hakim. Opicina Tepesi: Limanının en tepesinde bulunan Opicina’ya tramvay ile gidilebiliyor. Tramvay yamaca geldiğinde çelik halatlar ile bağlanarak çekiliyor. İlginç bir deneyim olacağı için mutlaka bu tepeye çıkın.
Bu sayede dünyanın en büyük gemilerinden Liberty of the Seas ile indirimli olarak Akdeniz yolculuğuna çıkabilirsiniz.Bu hafta sizlere tatil için erken rezervasyon avantajından bahsedeceğim. 1500 görevlinin hizmet verdiği Royal Caribbean 5 yıldızlı Liberty of the Seas gemisi ile harika bir Akdeniz gezisi yapabilirsiniz. 05-10 Mayıs 2013 tarihlerinde Barcelona’dan demir alan gemi, Cannes, Floransa’ya uğrayarak rotasını yine Barselona’da tamamlıyor. Gezi 5 gece sürüyor. İkinci bir seçenek olarak aynı gemi ile 7 gece süren; 26 Mayıs, 02 Haziran, 09-16 ve 30 Haziran tarihlerinden birindeki hareketi seçerek Barselona’dan hareketle; Provence (Toulon) Fransa, Villefranche (Nice) Fransa, Livorno (Floransa) İtalya, Roma İtalya, Napoli (Capri) turu yapabilirsiniz. Turlar Barselona’da sona eriyor...Benim favori limanlarımNapoli ve CapriNapoli şehri dar sokakları, rahat insanları, pencere ve balkonlarından sarkan çamaşırları ile bize yabancı değil. Alışveriş meraklıları için ise ayrıca çekici olabilir. Gezinizi daha çok tarih ve kültür ağırlıklı planlıyorsanız Napoli’de seçenek çok. Kraliyet sarayı, Castel Nuovo, San Carlo Operası, Milli arkeoloji müzesi, Palazzo di Capodimonte müzesi ve şehire 30 dakika uzaklıktaki Pompei antik kenti ile bütün zamanlarınızı keyifle geçirebilirsiniz. Capri adını bir çok filmde duydum. Dar ve güzel sokakları, küçük ama şirin meydanları var. Her meydanda cafe ve lokanta bulunuyor. Yamaçlarındaki manzara çok hoş.RomaRoma iki günde keşfedilecek bir yer değil. Tarihi yapıları, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Colosseum, Meçhul asker Anıtı ilk anda gözüne çarpan mekanlar. Tarihi, tüm yapıları içinde yaşatan bir kent burası Roma demişken; Katoliklerin yönetim merkezi Vatikan’da burada.FloransaŞehrin merkezi Piazza della Signoria yani Signoria Meydanı. Tam ortada ise bir sanat eseri olarak Neptün Havuzu var ve havuzun kenarları mermerden heykellerle süslü. 1500’lerde yapılmış olan havuz meydana ayrı bir güzellik katıyor. Signoria Meydanı’nındaki tek sanat eseri bu havuz değil elbette. Michelangelo’nun David heykelinin bir kopyası da bulunuyor. Kenti iki bölüme ayıran Arno nehrinin üzerindeki köprüler arasında Ponte Vecchio köprüsü gerçekten çok önemli bir yapı çünkü ikinci dünya savaşından zarar görmeden çıkabilmiş. Köprülerin üzerinde daima keyifle gezen ve fotoğraf çeken insanlara rastlayabilirsiniz. Kentte ayrıca pek çok tarihi kilise ve müze yer alıyor.Royal Caribbean’nın Liberty of the Seas gemisi ile Akdeniz gezisi için:Setur Tel: 444 0 738veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
Viyana’da ilk bakışta insanın canını sıkan o eski ve birbirine sırtını dayamış evleri dikkatlice incelediğinizde bu evlerin ne büyük bir incelikle inşa edildiklerini anlıyorsunuz. Tuna Nehri boyunca yapacağınız yürüyüşler sizi eski öykülere götürecektir ama nehir kıyısındaki manzaralar öylesine ilgi çekici ki insan Viyana’da kaldığı günler boyunca bu yürüyüşlerden vazgeçemiyor. Kenti bir ağ gibi saran metronun kolaylaştırdığı ulaşım Viyana’yı gerçek bir cennete dönüştürüyor. Güneşe yüzünü dönmüş sokaklara masalarını atmış kafeler ise Viyana’nın, genç Viyana’nın öyküsünü yazabileceğiniz mekanlar. Genci, yaşlısı, eş cinseli, yalnızı hemen herkes bu kafelerde vakit geçiriyor. Hatta Viyana’da yaşayanlar iş dönüşleri mutlaka bir kafeye uğramayı ihmal etmiyorlar. Kafede melange adı verilen kahveyi içmek ise keyiflerin en büyüğü. Üzerinde bol kremalı bir köpük bulunan bu kahve gerçekten bağımlılık yapacak kadar hoş bir koku ve tada sahip. Viyana’da gezerken mutlaka karşınıza çıkacak büyük parklar... Büyük kelimesi onları anlatmak için yetmez. Asırlık çınarların yan yana dizildiği, içine birkaç mahallenin sığabileceği kadar devasa parklar özellikle sonbaharda gerçekten çok etkileyici. Tüm bir günü bu parklardan birinde geçirmek mümkün ve orada sanatın adının bu kentle neden anıldığını anlamak tabii ki... Parklardan söz etmişken; bu parklardan birinde bir bankın üzerine oturup saatlerce etrafı seyretmekten sıkılmazsınız çünkü Viyana’nın profili buralarda çıkıyor. Banklarda oturan ve öylece boşluğa bakan yaşlı kadınlar, adamlar ve köpekleri, birbirinin kucaklarına uzanmış rengarenk saçlı gençler, bir yanda müzik yapanlar, az sayıda küçük çocuk Viyana’yı anlatıyor aslında. Parkların yanı sıra trafiğe kapalı olan Karntner Caddesi’ndeki kalabalık da kent hakkında bilgi veriyor. Viyana alışveriş tutkunları için çok fazla şey vadetmiyor. Parkları keşfedinBurggarten: Saat 10:00 ile öğleden sonra 16:00 arasında açık. Bu park içinde tropikal kelebekler, göletler ve bir de restoran var.Donaupark: Park içinde ayrıca bir su parkı var ve burada yüzülebiliyor. Yürüyüş ve spor için uygun olan Donauparkta rock grupları konserler veriyorlar.Schonbrunn: Şehir merkezinde ve Schonbrunn sarayının bahçesi olan bu alan dinlenmek için ideal. Avusturya’nın imparatorluk yıllarının görkemini hissetmek için de gidebilirsiniz. Stadpark: Büyülü bir mekan ve tüm viyana parkları gibi uzun yürüyüşler için ideal.Hayvanat bahçesi Tiergarten:Schonbrunn’daki hayvanat bahçesi 3 bin tane vahşi hayvana ev sahipliği yapıyor.Osmanlı mirası kahveler Viyana’da eğer yalnızsanız akşamlar zor geçer. Siz de o zaman operada, tiyatroda, müzikalde sıkıntınızı unutabilirsiniz. Bir sanat akşamına içki ve tabii ki şarap yakışır. Siz de öyle yapın ve ara sokaklardaki şaraphanelere uğrayın. Gündüzleri ise Viyanalılar çoğunlukla günlerini kafelerde geçiriyor. Osmanlı’dan Viyanalılara miras kalan kahve keyfi tam bir gelenek çünkü. Zaten bunu hisseden kent kafeyi bir kültür olarak kabul ettiği için, İmperial, Gerstner, Central, Mozart gibi mekanları koruyor ve onlara sahip çıkıyor. Viyana’da ne iş yaptığınız hiç önemli değil. Taksi şoförleri, garsonlar, tezgahtarlar, psikiyatristler, mankenler, sanatçılar sabah kahvaltısından akşam üstü atıştırmalarına kadar bu kafelerde geçiriyorlar zamanlarının büyük bölümünü. Randevular buralara veriliyor. Viyana kafelerinin vazgeçilmezi olan garsonlar ise “Herr Ober” diye çağrılıyorlar. Onların özellikleri kafelerine ilk gelenlere bile tanıdıkmış gibi davranmaları...Kentle özdeşleşen kafeler Imperial Kafe: Viyana’nın en eski kafelerinden biri. Çok büyük bir mekan olan İmperial, Viyana’da hala kalburüstü tabir edilen kitleye sesleniyor. Aynalı sütunları arasına masaları hapseden bu eski kafe 1873 yılında kurulmuş. Psikiyatrinin babası sayılan Sigmund Freud da müdavimiymiş. Kafe Landtmann: 126 yıl önce açılmış olan bu kafe şimdi Viyana’nın en çok müşteri çeken mekan. Sacher: Türkçe okumak isterseniz “Zaher” Dünyanın neresinde olursanız olun bu Viyana pastası aynı adla satılıyor. Çikolatalı ve tadına doyulmaz bu pastaya adını veren kafede kentin eski mekanlarından biri. Mozart: Devlet Operası’nın arkasındaki kafe 200 yaşında. Akşam yemeğiUmar Restoran: Schnitzel Viyana’nın ünlü yemeği ama bu yemeğe doyunca balık iyi bir seçenek olabilir. Balık için en iyi adres ise Umar restoran. Her yıl Viyana’nın en iyi balık restoranı ödülünü alıyorlarmış, not edin.
Toskana’nın en etkileyici şehirlerinden olan Siena, bu yanıyla çok fazla turisti kendine çekiyor. Ve bu küçük ama kendi içinde keşfedilecek restoranları, kafeleri, meydanları ile çekici kent, bence Orta Çağ’ın tam da içinde yaşıyormuşsunuz hissini uyandırıyor. Ve bu nedenle 1995 yılında UNESCO Dünya kültür Mirası listesine alınmış. İtalya’nın en fazla turist çeken kentlerinden Siena, orta İtalya’da Toskana bölgesinde tepeler üzerine kurulu küçük bir tarihi şehir. Böylesine küçük bir kent nasıl olup da diğer ünlü kentler arasından sıyrılıp bu kadar turist çekiyor diye düşünebilirsiniz. Ancak, dar sokaklar ve yokuşlarla birbirine bağlanan küçük meydanları, Orta Çağ’dan kalma binaları, Piaza del Campo meydanı ki, bu meydan etrafında 2 Temmuz, 16 Ağustos tarihleri arasında geleneksel olarak her yıl şehir mahalleleri arasında at yarışları yapılıyor... Yeterince beğenilmeyi ve ilgi çekmeyi hakeden bir ünlü kent Siena. Siena’ya gitiğinizde ya da burayı anlatan kitapları okuduğunuzda meydanın hikayesini de yakından öğreniyorsunuz. Görkemli bir görüntüsü olan ve oyunların düzenlediği şehrin merkezi olan bu meydan, geçmişte ölüm dövüşlerinin, çoklu boks maçlarının, 16’ncı yüzyılda ise boğa güreşlerinin düzenlendiği bir açık alan. Contrada denen semtler arasında düzenlenen bu yarışlar 14’ncü yüzyıldan bugüne kadar büyük ilgi çekiyor. 1590 yılında boğa güreşleri yasaklanınca, bu tip yarışmalara başlanmış. Bu arada Campo, İtalya’da en önemli meydanlarından biri sayılıyor. Karakteristik binalar...Siena sadece Orta Çağ’dan kalma evleri ve insanı içine çeken daracık sokakları ile ünlü değil. Zeytinlikleri ve Chianti üzüm bağları ile çevrili toprakları da Siena’yı Toskana’nın en güzel şehirlerinden biri haline getiriyor. Sokaklardan söz etmişken, şehirdeki binaların karakteristiği tam da fotoğraf severler için uygun diyebilirim. Siena’ya ulaşmak için en uygun yollardan biri tren. Venedik’ten yaklaşık bir saatlik yolculukla rahatlıkla ulaşılıyor Siena’ya. Hemen hatırlatmalıyım ki, tren istasyonundan kentin merkezine yürüyerek 10-15 dakikada varılıyor. Otomobil ise daha çok taksi ve polis otosu olarak kent içinde yer alıyor.Siena’yı keşfetmek Siena’yı tanımak için kenti çevreleyen surlardan içeri girmek gerekiyor. Bunun için istasyondan 10 dakikalık bir yürüyüş gerekiyor. Sonra karşınıza Siena çıkıyor. Dar sokakların üzerine açılmış küçük dükkanlar, pizzacılar, şarap evleri, küçük oteller var... Binaların rengi ve taşların üzerine çalışılmış figürler ve onların heybetli duruşu biraz iç karartıcı gelebilir ama yokuşları çıktıkça harika görüntüler çıkıyor karşınıza. Siena’yı keşfederken mutlaka görmeniz gereken yerler var. Bunun için iki gün ayırın ve gezin... Restoranlar* “La Chiacchiera” tipik Toskana mutfağının mükemmel bir örneği (kalın, ev yapımı erişte) mükemmel.* Osteria del Gatto, İtalyan lokantası, ancak mevsimine göre balık da yenebiliyor. * Nannini, Banchi di Sopra, Burası bir fırın aynı zamanda kafe. Toskana hamur işleri mükemmel bir seçim olur.Zeytinlikleri ve üzüm bağlarını gezinSiena’yı gezmeye Campo Meydanı ile başlayın. Devamında Palazzo Pubblico ’yu (Belediye Sarayı) ve 103 metrelik çan kulesi Torre del Mangia’yı da kesinlikle görmek gerek. Bunun için 8 Euro ödeyeceksiniz. İçeri bir kerede 25 kişi girebiliyor. Bu nedenle kuyruklar var. Siena katedrali, küçük şarap dükkanları da sizi bekliyor. Eğer araç kiralarsanız zeytinlikleri ve şarap bağlarını gezebilir buralardan da zeytin ve şarap alabilirsiniz. Siena gezisi için:Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
Kuzey İtalya’da Arno nehri kıyısına kurulmuş Rönesansın başkenti olan Floransa, kuzey İtalya''''''''''''''''daki Toskana bölgesinin de başkenti. Aynı zamanda bir dönem İtalya Krallığına başkentlik de yapmıştı. Floransa geçmişte olduğu gibi bugün de İtalya ve Avrupa''''''''''''''''nın önemli ticaret merkezlerinden biri. Floransa’yı İtalya ve Avrupa’nın en önemli kentlerinden biri yapan da aslında tam bir müzede dolaşıyorsunuz hissi yaratması. Floransa, kültürü ve yaşayan mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kenti. Aynı zamanda pek çok sanatçının da yaşadığı bir kent. Örneğin, Leonardo da Vinci, Michelangelo ve şair Dante Alighieri Floransa’da yaşamış ünlü isimlerden bazıları...Sezar’ın ordusundan emekli olanların şehriŞehrin merkezi Piazza della Signoria yani Signoria Meydanı. Tam ortada ise bir sanat eseri olarak Neptün Havuzu var ve havuzun kenarları mermerden heykellerle süslü. 1500’lerde yapılmış olan havuz meydana ayrı bir güzellik katıyor. Signoria Meydanı’nındaki tek sanat eseri bu havuz değil elbette. Michelangelo''''''''''''''''nun David heykelinin bir kopyası da bulunuyor. Kenti iki bölüme ayıran Arno nehrinin üzerindeki köprüler arasında Ponte Vecchio köprüsü gerçekten çok önemli bir yapı çünkü ikinci dünya savaşından zarar görmeden çıkabilmiş. Köprülerin üzerinde daima keyifle gezen ve fotoğraf çeken insanlar rastlayabilirsiniz. Kentte ayrıca pek çok tarihi kilise ve müze yer alıyor. Örneğin Pitti Sarayı, Boboli Bahçeleri, Santa Maria Novella ve San Lorenzo kiliseleri, Bargello heykel müzesi, Accademia dell'''''''''''''''' Arte del Disegno müzesi gibi... Floransa aslında çok küçücük bir kent diyebilirim. Yürüyerek gezmek ve keşfetmek çok keyifli. Size vereceğim adresleri iki gün içinde rahatlıkla görebilirsiniz. n Duomo ve Cupola del Duomo: Floransa Katedrali. Kubbesine tırmanırsanız kenti kuşbakışı izleyebiliyorsunuz. Ancak merdivenleri oldukça dik. Kendinize güveniyorsanız çıkın. Ve sabahın erken saatlerinde bile billet kuyruğu oluyor. Campanile di Giotto: Floransa’nın Çan kulesi ve oldukça güzel. Galleria degli Uffizi: Ünlü Uffizi Galerisi’ni görmek istiyorsanız buraya bir-iki gün ayırmanız gerekebilir. Piazza della Signora ve Palazzo Vecchio: Medici ailesinin ilk sarayı. Meydanda kahve içerek geleni geçeni izlemek bile oldukça keyifli. Ponte Vecchio: Floransa’nın meşur köprülerinden biri. Mutlaka gidin derim. Piazza Michelangelo: Kentin en güzel yerlerinden biri. Şehri tepeden izleyebilirsiniz. Senyörler Meydanı: Bu meydan ortaçağda şehrin kalbini oluşturuyormuş. Halen bu sahnenin içinde bir açık hava müzesi gibi birçok güzel heykel sergileniyor.Tarihi: M.Ö. 59 yılında Jül Sezar ordusundan emekliye ayrılmış askerlere Arno Nehri vadisindeki bu verimli toprakları vererek Floransa''''''''''''''''nın kurulmasını sağladı. Kurulduğunda şehrin adı Florentia idi. Daha sonra M.S. 3. yüzyılda Roma İmparatoru Diokletian Floransa''''''''''''''''yı Toskana vilayetinin başkenti yaptı. 13’ncü yüzyıla kadar pek çok saldırıya uğradı. 1348 yılındaki veba salgını kentin çok sayıda sakinlerinin ölümüne neden oldu. 15. yüzyılın ilk yarısında kent ünlü Medici ailesinin eline geçti. Medici ailesi bankacılık mesleği dolayısıyla zengin olmuş nüfuzlu bir aileydi. Önceleri kenti perde arkasından yönettiler. Ailenin ilk önemli üyesi olan Cosimo büyük bir saray (Palazzo Medici) inşa ettirdi. Sonra yerine geçen oğlu Piero ve torunu Lorenzo çok gösterişli binalar inşa ettirdi ve dönemin mimarlarına, heykeltraşlarına maddi destek verdiler. 1469-1492 yılları arasında Floransa altın çağını yaşadı. 20’inci yüzyılda turizm ve endüstri kenti oldu1865 ve 1895 yılları arasında Floransa, büyük bir kentsel yenileme ve yapılanma içerisine girdi. 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru şehir nüfusu üç katına çıktı. Turizm ve endüstri gibi yeni sektörlerin oluşturulmasıyla 20’nci yüzyılda, artmış olan bu nüfustan olumlu şekilde yararlanıldı. II. Dünya Savaşı’nda şehir 1943 ve 1944 yılları arasında Alman ordusu tarafından işgal edildi. Fransa gezisi için:Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr