2011 Turizm Oscarı Yeditepe Üniversitesi’nin

19 Aralık 2011

SKAL İnternational İstanbul (Turizm Profesyonelleri Derneği) tarafından “Skalite 2011 14’üncü Turizm Oscarları Ödülleri”, 12 Aralık 2011 Pazartesi günü Conrad Otelde gerçekleştirilen görkemli bir törenle sahiplerini buldu. Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü, “Turizm Eğitimi” kategorisinde “Turizm Oscarı”na layık görüldü.‘Turizm, itici güçtür’Bölüm adına ödülü, Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü öğretim görevlisi ve aynı zamanda ülkemizde uzun yıllar turizm yöneticiliği yapan Katrin Yiğitbaş, Skal İnternational İstanbul Başkanı Vedat Bayrak’tan aldı. Dünyada 80 ülkede faaliyet gösteren Skal İnternational İstanbul’un 14 yıldır “Turizmde Kalite” öğesini öne çıkarmak amacıyla başlattığı “Turizm Oscarları Ödülleri”nde bu yıl adaylar, 18 bin 961 turizm profesyonelinin oylarıyla ödüle layık görüldü. Yeditepe Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü, kuruluşundan bu yana Türk ve yabancı öğretim kadrosuyla sektörüne yüksek kalitede öğrenci yetiştirmesi nedeniyle “Turizm Oscarı”nın sahibi oldu. Törende konuşan Skal İnternational İstanbul Başkanı Vedat Bayrak şunları söyledi: “Ülkemizin 2011 yılında 30 milyon turist ve 22 milyar dolar turizm gelirine ulaştığını, turizmin ekonomimizin çift haneli bünyesinde itici güç haline geldiğini memnuniyetle söyleyebiliriz.Kalitenin önemiBir olgu var ki, o olmadan hedeflere ulaşmak ve zirvede kalmak imkânsız: Kalite! Turizm ürününde kaliteyi hedeflemedensürekliliği sağlamanın imkânsız olduğu bir gerçek. İşte Türk turizmcileri 14 yıl önce bu gerçeği tespit ederek turizmde ‘kalite’ öğesini ortaya çıkaran projeyi başlattı.”*****ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. ERHAN ERKUT:Üniversiteye girmekle iş bitmiyor, hatta yeni başlıyorÜniversiteye girdiğinde işin zor kısmının bittiğini ve bundan sonrasının kolay olacağını düşünen lise mezunlarına seslenen Prof. Dr. Erkut, bunun çok büyük bir yanılgı olduğunu ifade etti.Türkiye’de lise mezunlarının genellikle üniversiteyi bir amaç olarak algıladığını söyleyen Özyeğin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Erkut, “Üniversiteye girdiğinde işin zor kısmının bittiğini ve bundan sonrasının kolay olacağını düşünüyor. Bu çok büyük bir yanılgı. Üniversiteye girmekle iş bitmiyor, hatta yeni başlıyor” dedi. Prof. Dr. Erkut, bu konuda şunları söyledi:Şöyle bir üniversite mezunu getirin gözünüzün önüne: İyi bir üniversitede okumuş. 4 yılda mezun olmuş. Üniversitenin öğretebildiği kadar İngilizce biliyor. Derslerinde başarılı olabilmek için kulüp faaliyetlerine pek katılmamış. Zamanında mezun olabilmek için staj yapmamış. Yabancı dil konusundaki yetersizliğinden çekindiği için de yurt dışı değişim programına katılmamış. Böyle bir öğrencinin iş bulma şansı nedir? Girdiği organizasyona katkı sağlama şansı nedir? Dünyayı değiştirme şansı nedir?Gerçeği aramalısınızArman Kırım Hoca, “Bana Bi Akıl Ver Hocam” adlı kitabında yukarıda bahsettiğim soruna “emtialaşma” (aynılaşma) adını veriyor. Öğrenci aynılaşmadan uzak durmalı ve kendi hedefleri doğrultusunda farklılaşmalıdır. Üniversite eğitiminin hedefi iş bulmak veya iş kurmak değil, öğrencinin gerçeği aramasına, kişisel gelişimine, potansiyeline erişmesine yardımcı olmak ve önünde yeni ufuklar açmaktır. Bu açıdan bakıldığında da aynılaştıracak bir eğitim reddedilmeli. Ders kitaplarında bulunan bilgi sizi diğerlerinden ayrı kılmaya yetmez. Örneğin İşletme öğrencisiyseniz muhasebe ve pazarlamanın temel prensiplerini sayabilmeniz, faizli nakit akışı hesaplarını doğru yapabilmeniz, stratejik planlanlamanın ana hatlarına hakim olmanız kimseyi şaşırtmaz. Fakat Türk vergi sisteminin yanında Amerikan ve Avrupa vergi sistemlerine de aşinaysanız özellikle çok uluslu şirketler için daha da ilginç bir aday haline gelirsiniz. Herkesin bilmesi beklenen dünkü bilgilerden çok, kurumlara yarın gerekli olacak konulara hakimseniz farklısınızdır. Yetkinlik geliştirmekİşverenlerle yapmış olduğum görüşmelere dayanarak profesyonel yaşamda başarı için yetkinliklerin kitabi/mesleki/teknik bilgilerden önde geldiğini söyleyebilirim. Şirketler 22 yaşındaki bir üniversite mezununa gerekirse birkaç haftalık bir uzaktan eğitimle kitaptaki bilgiyi aktarabilirler fakat yetkinlik geliştirmek daha zordur. Öğrencilerin üniversite yıllarında bilinçli bir gayret ile iletişim, dinleme, grup çalışması, sunum teknikleri, planlama ve zaman, stres, proje yönetimi yetkinliklerini geliştirmeleri önemlidir.Profesyonel başarı için bilginin yanı sıra yetkinlikler de büyük rol oynar. Çağımızın önde gelen yönetim gurusu Gary Hamel’e göre, geçen yüzyılda kurumların çalışanlarından beklentileri itaat, titiz çalışma ve zekâydı. Bu yüzyılda ise beklentiler inisiyatif alabilme, yaratıcılık ve tutku.Öğrencilere önerilerimLise ve üniversite öğrencilerine yaptığım kariyer planlama sunumlarında çok basit bir soru sorarım: “Ne için çalışacaksınız?” Bu soruya en çok verilen cevap “para kazanmak için” oluyor. Öğrenciler başkalarının önlerine koyduğu hedefler doğrultusunda çalışmaya o kadar alışmışlar ki, yaşamları boyunca ne için çalışacakları gibi basit bir soruyu bile derinlemesine düşünmemişler. Maddi kazanç veya özerklik için mi, başkalarına faydalı olmak için mi, yoksa prestij, statü veya marka değeri için mi çalışacağız?Öğrencilerin çoğu büyük şirketlerde çalışmak istiyor. Onlara şu alternatifleri de değerlendirmelerini öneriyorum: Devlet, kobiler (özellikle aile şirketleri), daha az popüler olan ama popülaritesi artmakta olan alanlar (medya, sanat, politika, moda, spor, kalkınma, çevre gibi) ve dünyanın en iyi işi olan akademisyenlik. Öğrencilerin hemen hiç düşünmediği bir alternatif de girişimcilik. Halbuki dünyayı değiştirme potansiyeli en yüksek bireyler de girişimciler. Üniversite eğitiminizde sadece bir diploma edinmeyi değil, mümkün olduğu kadar yaşama hazır hale gelmeyi amaçlayın. Eğitiminiz sizin sorumluluğunuzda. Hayatınızın amacı ne olursa olsun, bu amaca ulaşmak için inisiyatif ve sorumluluk almalısınız. Geç değil, fırsatlar daha kaçmadı. Gösterin kendinizi, değiştirin dünyayı.‘Farklı olmak için ikinci yabancı dil şart’Prof. Erkut, kendi dilini iyi kullanamayan bireyin yabancı dilleri de iyi kullanamayacağını belirterek, “Bir öğrencinin gerçekten farklı olması için ikinci bir yabancı dil bilmesi gereklidir” diyor.

Devamını Oku

‘Türkiye, bilim turizminin cazibe merkezi olabilir’

12 Aralık 2011

Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan, Türkiye’nin uluslararası ölçekte dikkat çekici “küresel bilim turizmi cazibe merkezi” olma yönünde ilerlediğini vurguladı.Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan, küresel ölçekli ekonomik krizler zincirinin dünyadaki birçok dengeyi altüst ettiğini, taşları yerinden oynattığını vurguladı. Barkan şu bilgileri verdi: ABD üniversiteleri uluslararası öğrencilerini kaybediyor. Bu arada bütçe kısıntıları Amerikan bilim arzını daraltıyor, değerli bilim insanlarını ABD dışındaki talep coğrafyalarında kariyer arayışlarına yönlendiriyor. AB’de de durum farklı değil. Bu, ABD ve AB’den uzaklaşan öğrenci ve öğretim üyelerini arayışlara yönlendiriyor. Bu arayışlar sonucunda bulunan adres, talep coğrafyalarıdır. Rusya, Orta Asya, Orta Doğu, Orta, Batı ve Kuzey Afrika “yakın” talep coğrafyaları olarak tanımlanabilir. Güney Amerika, Çin ve Uzak Doğu ise “cazibesi artan” talep coğrafyalarıdır. 81 vilayetinin tamamında en az 1 üniversitesi bulunan Türkiye, talep coğrafyalarına sınırdaş olmanın sağladığı avantajı, hızla büyüyen bilim arzıyla bütünleştirerek uluslararası ölçekte dikkat çekici “küresel bilim turizmi cazibe merkezi” olma yönünde atılımlarını yoğunlaştırıyor. Yükseköğretim arzının ülke içindeki yaygınlığı Türk yükseköğretim öğrencilerinin ulusal ölçekte yer değiştirme ihtiyacını ortadan kaldırdı. Bu durum yükseköğretim nedeniyle daha önce var olan iç turizmin artık olmayacağını göstermektedir. Türk üniversitelerinin sayısının hızlı artışı kontenjan açıklarının önümüzdeki yıllarda artacağını göstermektedir. Üniversite-çevre ilişkisinin kalitesi, kurumun hizmet kalitesinin de ön koşuludur. Bilimin gelişiminde “üniversite kentleri” bu nedenle vardır. Türkiye, ulusal ve uluslararası algısı açısından yükseköğretimde talep ve arz coğrafyaları açısından cazibesi yükselen bir ülkedir. Türkiye’nin bilim turizmi için de hedef ülkelerden biri olma şansı yüksektir. Türkiye, “bilim arzı güçlü bir coğrafya” olmaya adaydır. Bu alanda rakipsizliği ise bilim kurumlarıyla bütünleşen “markalaşmış üniversite kenti” sayısının artışına bağlıdır. Çünkü üniversite kentleri aynı zamanda “bilimsel mükemmeliyet merkezi” olarak algılanırlar. Eskişehir, Gaziantep, Kayseri, Konya ve Samsun bu tür bir gelişmeyi algılamış ve “üniversite kent” ya da “üniversiteler kenti” olma yönünde girişimlerini başlatmışlardır.

Devamını Oku

En hızlı İngilizce eğitimi şimdi Türkiye’de

5 Aralık 2011

DİLBİLİM ve eğitim alanında yapılan bazı çalışmalar, yabancı dillerin çocuklara mümkün olduğu kadar erken yaşta öğretilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Erken yaşta dil öğreniminin okul performansında genel bir artış ve üst düzey problem çözme becerilerini geliştirme gibi faydaları olacağı belirtiliyor. Uzmanlar, erken yaşta yabancı dille tanışan çocukların öğrendikleri dilde düşünme ve hareket etme kabiliyetlerinin geliştiğini belirtiyor. “Helen Doron Erken İngilizce”,3 ay-12 yaş grubu çocuklara kendi anadillerini öğnenir gibi doğal yollarla tekrara dayalı olarak İngilizce konuşma ve anlamalarını sağlayan son derece başarılı bir yöntem.25 ülkede 700 merkezde faaliyet gösteren Helen Doron, 1985’ten beri dünya üzerinde yüzbinlerce çocuğun bu yöntemle İngilizce öğrenmesini sağladı. 0-12 yaş grubu çocuklara İngilizce eğitiminin uluslararası kabul gören öncü kurumu “Helen Doron” erken İngilizce sistemi, çocuklarda varolan doğal öğrenme yeteneğini sınıflarda tekrara dayalı müzik ve oyun gibi faaliyetleriyle tetikleyerek eğlenceli bir ortamda sanki anadillerini öğrenir gibi İngilizce’yi özümsemelerini sağlayan bir sistem. ww.helendoron.comSistemin özellikleri-Hedef gruplar, 3 ay - 12 yaş grubu çocuklardan oluşuyor.-Maksimum 6- 8 kişilik sınıflarda eğitim yapılıyor.-Eğitimler haftada 2 gün 1’er saat olarak gerçekleştiriliyor.-Eğitimlerde tamamen Helen Doron tarafından geliştirilmiş özel materyaller kullanılıyor.- Dersler, Helen Doron sertifikalı eğitmenler tarafından veriliyor.

Devamını Oku

Eğitimin geleceğine ‘ışık’ tutuldu

28 Kasım 2011

FMV Işık Okulları, küreselleşen dünya üzerindeki eğitim modelleriyle ilgili farkındalık yaratmak amacıyla 15 ülkeden öğretmen ve eğitim uzmanını ‘Spectrum of Education’ başlıklı konferans dizisinde bir araya getirdiFeyziye Mektepleri Vakfı (FMV) Ayazağa Işık Okulları ve Türk Kültür Vakfı-AFS işbirliğiyle 23-26 Kasım 2011 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen ‘Spectrum of Education’ konferansı, aralarında Litvanya, Finlandiya, Almanya, Rusya, Macaristan, Romanya ve Güney Afrika gibi dünyanın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den öğretmenler ve eğitim bilimcilerini ağırladı.Önemli bir işlevKonferansın açılışında konuşan FMV Yönetim Kurulu Başkanı Tufan Durgunoğlu, FMV’nin çağdaş eğitim yöntemlerini takip ederek uygularken sık sık uluslararası örnekleri de tartıştığını söyledi. ‘Spectrum of Education’ konferansının eğitim alanında güncel eğilimleri ve geleceğin eğitim yöntemlerini ele alarak önemli bir işlevi yerine getirdiğini ifade eden Durgunoğlu, eğitim kurumlarının uluslararası arenada rekabet edebilecek bilgi ve donanımdaki bireyler yetiştirmesi gerektiğine dikkat çekti. Küreselleşen dünyada eğitimin geleceğine dair yeni perspektiflerin gündeme geldiği konferansın ana konuşmacılarından Marc Prensky sunumunda, eğitimde de teknolojinin hızlandırdığı değişimin ve öğrenci-öğretmen ilişkisinin yeni boyutlarını gözler önüne serdi. 1980 sonrasında doğanları ‘Dijital Yerliler’ olarak nitelendiren Marc Prensky, dijital yerlilerin dünyaya geldiklerinden itibaren bilgisayar, internet, cep telefonu gibi dijital teknolojileri tanıyarak büyüdüklerine dolayısıyla öğrenme ve bilgiye ulaşma alışkanlıklarının farklı olduğuna dikkat çekerek, teknolojiyi sonradan öğrenen ‘Dijital Göçmenler’e yani eğitimcilere bu değişimi yakalamanın ipuçlarını verdi.Kitlesel göçlerKonferansa İtalya’dan katılan eğitim uzmanı Prof. Dr. Roberto Ruffino ise ‘Kültürlerarası Eğitimden Ne Anlıyoruz?’ başlıklı sunumunda kültürlerarası eğitimin bir seçenek olmaktan çıkıp gerekliliğe dönüştüğünü belirtti. Kitlesel göçler nedeniyle her geçen gün biraz daha çokkültürlü bir yer haline gelen dünyamızda farklı kültürlerin ve farklı dillerin içiçe geçtiğini belirten Ruffino, ulusal eğitim sistemlerinin bundan sonraki hedefinin bu küresel ortama uyumlu dünya vatandaşları yetiştirmesi gerektiğini vurguladı.*****‘Bilge Adam mezunları önemli bir avantaja sahip’BİLGİSAYAR teknolojileri (BT) alanında bireylere ve kurumlara yönelik eğitim veren Bilge Adam Kariyer Noktası Satış ve Pazarlama Müdürü Yaman Or, bilişim sektöründeki iş gücü açığı hakkında bilgi verdi: “Bilge Adam İnsan Kaynakları Hizmetleri, ülkemizde yalnızca bilgisayar teknolojilerinin konu olduğu iş alanlarında hizmet veren, sayılı insan kaynakları ve danışmanlık firmalarından biridir.Bugüne kadar Bilge Adam İnsan Kaynakları Hizmetleri’nin çözüm ortaklığı yaptığı yüzlerce firma arasında Microsoft’tan HP’ye, Sabancı Holding’den Turkcell’e, Borusan Holding’den Mercedes’e kadar pek çok lider firma bulunuyor. Teknolojinin hiç durmadığını ve kariyer hedefleyen bireylerin de bu hızlı değişime ayak uydurmaları gerektiğine inanıyoruz. 2005 yılından bu yana, BT işkolunda seçme ve değerlendirme süreçlerinin optimizasyonunu hedefleyerek organizasyonel istihdam ihtiyaçlarının en verimli ve etkili bir şekilde karşılanmasında ‘stratejik insan kaynakları ortaklığı’ yaklaşımıyla hizmet veriyoruz.Pratik uygulamaBilgisayar teknolojileri dünyasının profesyonellerine yönelik bırakın azalmayı, sürekli artan bir talep var. Alınan ücretler ve yan haklar, teknolojiyi yakın takip etmeleri, sürekli canlı ve ilerleyen bir iş kolu olması, ülkemizin ve hatta dünyanın geleceğini belirleyen bir iş tanımında olmaları BT alanındaki mesleklerin en büyük özellikleri. Bilge Adam’daki ‘iş dünyasından gelen’ profesyonel eğitmenlerden alınan sertifikasyon eğitimleri ise pratik uygulamaları ve sektör gerçeklerini içerir. Firmalar bu sertifikalara büyük önem veriyor.Bilge Adam mezunları çok önemli bir avantaja sahiptir.”*****Ertunç Baykal’a liyakat nişanıErtunç Baykal (solda) nişanı, Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt (ortada) ile eşi Katalin Makray Schmitt’in elinden aldı.MACARİSTAN Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, gerçekleştirdiği çalışmalarla Türk-Macar dostluğuna büyük katkı sağlayan “Karatepe Thököly İmre Macar Dostluk Derneği”ne düzenlenen bir törenle liyakat nişanı verdi. Ankara’da Macaristan Büyükelçilik konutunda düzenlenen törenle verilen nişanı, Dernek Başkanı aynı zamanda İstanbul Arel Üniversitesi öğretim üyesi Ertunç Baykal aldı.Tüm hayatını Macaristan’ın özgürlük mücadelesiyle geçiren Kont Thököly İmre’nin yaşamının bir bölümünü İzmit Karatepe’de geçirdiği biliniyor. Thököly İmre anısına dikilen anıt ve Türk-Macar mimari özelliklerinin birlikte kullanıldığı turizm kompleksi inşa projesi, derneğin yürüttüğü çalışmalar arasında yer alıyor. Şu an değerlendirme aşamasında olan fuar organizasyonuyla da Kocaeli ve Budapeşte’nin kültürel açıdan olduğu kadar ekonomik açıdan da kalkınması amaçlanıyor.

Devamını Oku

20 ülkeden 50 okul eğitim fuarına geliyor

21 Kasım 2011

Edufairs’in 20-27 Kasım tarihleri arasında Ankara, Adana, İzmir ve İstanbul’da düzenleyeceği yurtdışı eğitim fuarına 20 ülkeden 50’yi aşkın eğitim kurumu katılacak. Türk öğrencilerin talebi nedeniyle yabancı eğitim kuruluşlarının ülkemize olan ilgisi artıyorAralarında üniversitelerin, kolejlerin, dil kurslarının ve teknik okulların yer aldığı 50’yi aşkın eğitim kurumu, Edufairs’in düzenleyeceği yurtdışı eğitim fuarında, Türk öğrencilerle buluşmak üzere ülkemize geliyor. Fuara katılan öğrenciler ve veliler, fuar sürecince vize başvurusundan okul ücretlerine, sunulan öğrenim programlarından konaklamaya kadar yurt dışı eğitimin her aşamasıyla ilgili bilgi sahibi olabilecek.Genel eğitim koşullarıAyrıca Avustralya, Kanada ve ABD gibi ülkelerin konsolosluk yetkilileri fuar süresince vize işlemleri ve genel eğitim koşulları konusunda öğrenci ve velilere bilgiler verecek. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa ve İngiltere’nin de adalarında bulunduğu 20 farklı ülkeden gelen eğitim kuruluşları fuara katılan öğrencilere ülkeleri ve verdikleri eğitimler hakkında ayrıntılı bilgi verme fırsatı bulacak. Fuar aynı zamanda okulların temsilcileriyle yüz yüze görüşmek için eşsiz bir fırsat sağlayacak. Hollanda’da yüksek öğrenimle ilgili bütün kuruluşları bünyesinde bulunduran NUFFİC, 4 üniversiteyle fuara katılacak.Farklı burs olanaklarıBurslu olarak öğrenci alan Hollanda üniversitelerinin yanı sıra birbirinden farklı burs ve indirim seçeneği sunan üniversiteler, Edufairs Yurt dışı Eğitim Fuarı’nda öğrencilerle buluşacak. Edufaris’in bu yıl ikincisini düzenleyeceği Yurtdışı Eğitim Fuarı’nın ilki 20 Kasım’da Ankara Hilton Oteli’nde yapıldı. Fuar bugün Adana Hilton Oteli, 24 Kasım İzmir Hilton Oteli ve 26-27 Kasım tarihlerinde İstanbul Hilton Oteli’nde gerçekleşecek. www.edufairs.com.tr/*****‘Kontenjan açıkları hiç gerçekçi değil’Boğaziçi Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Akyüz, “Temel bilim programlarında kontenjan açığı yaşanmasının ilk ve tarihsel sebebi kontenjanların fazla tutulması yani gerçekçi olmamasıdır” dediBOĞAZİÇİ Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Akyüz’e “Temel bilimlerde neden kontenjan açığı oluyor?” diye sorduk. Akyüzün açıklaması şöyle: Van depreminden kurtulan ortaokullu bir genç kız. Küçük erkek kardeşi onu okutmak için ayakkabı boyacılığı yapıyor. Ancak ağır yaralı çıkmış depremden. Televizyon habercisine genç kız, “Hemşire ya da öğretmen olmak istiyordum ama şimdi hekim ya da avukat olmak istiyorum” diyor. En az 20 yıldır lise öğrencilerine üniversite tanıtımı yaparken sorarım: “İçinizde tarih, fizik, edebiyat, kimya, felsefe okumak isteyen var mı?” Tek tük el kalkar, bazen de hiç kalkmaz. “Ne okumak istersiniz?” diye sorduğumda ise birkaç yıl öncesine kadar işletme, mühendislik ve tıp öndeyken son yıllarda işletme çok azaldı yerini hukuk aldı. Ailelerin ‘tıp’ isteğiYıl 1959. Liseyi bitirmek üzereyim. Konu komşu, akraba taallukat soruyor: “Üniversitede ne okuyacaksın?” Cevap olarak “Fizik” dediğimde, istisnasız karşılık: “Hıh, öğretmen mi olacaksın?” Hem öğretmenliğe hem bana aşağılama. Mühendislik ve tıp hiç aklımdan geçmedi. İkinci tercihim matematik, üçüncüsü ise Türkoloji’ydi. Annem tabii ki tıp okumamı istedi ısrarla. Ama adaylara hep söylediğim gibi ailelerin tıp isteği çocukları için değil, kendileri içindir. İleride kendilerine bakarlar diye. Yıl 1956, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi sırf daha iyi öğrenci çekmek için fizik programını fizik mühendisliği olarak adlandırdı. Arkasından Hacettepe, derken diğerleri ve tabii ki İTÜ de bu unvanlı adı benimsedi. Bana göre eğitim açısından pek bir fark yaratmadıysa da ilgiyi artırmak bakımından ciddi bir katkı sağladığını söyleyebilirim. Benzeri durumlar yıllar içinde matematik mühendisliğine hatta işletme mühendisliğine kadar gitti. Biz unvansever bir milletiz. Rahmetli Altan Günalp ölmeden kısa bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Üniversiteye giriş, ülkemizdeki sosyal sorunların başında gelen yanlış bir olgudur” demişti. Ben bunu bir adım daha ilerletip “Sosyal sınıf atlama fırsatı” olarak da niteliyorum.Açığı artıran sebeplerDurum böyle olunca kim fizikçi, tarihçi, felsefeci, matematikçi olmak ister ki... Kimyayla biyoloji azıcık sıyırıyor. Çünkü kimyager ve biyolog sanki özel bir meslek adı gibi, endüstride de bu adlarla çalışılabiliyor. Ama fizik ya da felsefenin böyle bir mesleksel adı ve yeri yok. Biyoloji, genetik sayesinde azıcık daha şanslı duruma geldi. Hatta akademik bir unvan olmasa da genetik mühendisliği süreçleri biraz “hava” getirdi. Yani açıkların bir diğer sebebi de bu disiplinlerin çalışma alanlarını gerek öğretmenlerin gerekse bu disiplin eğitimi alıp aynı doğrultuda ya da başka alanlarda çalışanların bunları yeterince tanıtmamaları. Birkaç yıldır üniversitelerin temel bilim programlarında ciddi kontenjan açığı yaşanmasının belki ilk ve tarihsel sebebi kontenjanların gerçekçi olmaması yani fazla tutulması. İkinci sebep üniversite sayısının patlaması. Eminim patlamadan önce de kontenjan açıkları oluyordu. Ama talep zaten sosyoekonomik sebeplerle kısıtlıyken bunların yenilerini açmak, açığı artırmaktan başka işe yaramaz.Bu elemanlara, diğer “revaçtaki” disiplinlerin servis ve destek dersleri verdirilebilir. Ama bu da yetersizdir. Çünkü bu tür dersler bir öğretim elemanının akademik niteliklerini pek zorlayacak düzeyde değildir.En doğru çözümAyrıca genelde “revaçtaki” programların “sahipleri”, programlarındaki derslerin çoğunun temel ve genel değil “meslek” dersi olmasını isterler. Oysa ABD’nin önde gelen üniversitelerinden MIT’deki her programda derslerin üçte biri, bu türden seçilmek zorundayken Brown Üniversitesi’nde ise bir programın kendi dersleri toplamın% 40’nı aşamıyor. Aslında üniversitelerin Brown Üniversitesi modelinde programlar geliştirmeleri çok yerinde olur: Disiplinin temel derslerinde derinleşmek, kültür ağırlıklı dersler, disiplinin meslek derslerinde fazla ayrıntıya girmemek. Bunun ülkemizdeki tek (biraz zayıf olsa da) benzeri olarak Sabancı Üniversitesi’nin programları söylenebilir. Koç Üniversitesi de böylesine başlamıştı ama mühendislik fakültesinin kurulmasıyla alışılmışa dönmeye başladı. Ama en doğru çözüm, liselerde öğretmenlerin kendi disiplinlerini iyi işleyip öğrencilerin yakın ilgilerini sağlamak. Ayrıca tüm disiplinlerin ortak yanlarını ve birbirlerine desteklerini de iyi tanıtabilmek.*****‘Piri Reis’ uzman denizci yetiştiriyorTürkiye’nin ilk ve tek denizcilik ihtisas üniversitesi olan Piri Reis, mezunlarına yurtiçi ve yurtdışında iş garantisi veriyor. Ayrıca öğrencilerine karşılıksız burs imkânı da sağlıyorİLK lisans eğitimi öğrencilerini 2009-2010 akademik yılında alan Piri Reis Denizcilik Üniversitesi, kuruluşunun 3. yılında denizcilik eğitiminde ulusal ve uluslararası başarılarına imza atmaya devam ediyor. Kuruluşunun ilk yılında % 64.5 ilk üç tercihle Türkiye’de tüm üniversiteler arasında 5. sırada yer alan Piri Reis, ikinci yılında % 75 ilk üç tercihle tüm üniversiteler arasında birinci, bu yıl ise % 83.5 ilk üç tercihle tüm üniversiteler arasında ikinci sırada yer aldı. Öğrencilerinin yaklaşık tümüne % 25 ile % 100 arasında değişen oranlarda karşılıksız burs veren üniversitede ortalama tam burs oranı ise % 52 dolayında.Mezunlarına Türkiye’de ve yurt dışında iş garantisi veren Piri Reis Üniversitesi, bu yıl ÖSYM kılavuzunda öğrenci aldığı 8 disiplin dalının 7’sinin kontenjanlarını tamamen, birini ise % 85 oranında doldurdu. Piri Reis Üniversitesi’nin kurucusu IMEAK DTO, Türkiye’de denizcilik eğitimi veren devlet kuruluşlarını desteklemeye 1993 yılında kurduğu TÜDEV (Türk Deniz Eğitim Vakfı) ile başladı. 1996 yılında ise kendi deniz eğitim merkezini kurdu. Bu merkezde 2008’e kadar yaklaşık 2000 uzakyol güverte ve makine zabiti yetiştirdi, çok sayıda AB Leonardo Projeleri yürüterek AB bünyesindeki diğer ülkelerin denizcilik eğitimine de katkıda bulundu. 2008 yılında ise Türkiye’nin ilk ve tek denizcilik ihtisas üniversitesi olan Piri Reis Denizcilik Üniversitesi’ni (PRDÜ) tüm denizcilik sektör üyelerinin desteğini alarak kurdu. PRDÜ modeli, denizcilik eğitiminde dünyada tek ve ilktir. Zira şimdiye kadar dünyanın hiçbir ülkesinde, tüm denizcilik sektörünün bir araya gelerek kurduğu bir denizcilik üniversitesi yok.PRDÜ, 2012 yılından itibaren eğitimini Türkiyenin yine ilk ve tek uluslararası BRAEMS akreditasyonlu çevreye duyarlı yeşil kampüsünde sürdürecek. Bu kampüs, IMEAK DTO/TÜDEV katkılarıyla Tuzla’da, Marmara Denizi kenarında 30 dönüm arazi üzerinde, 60 bin metrekare kapalı alan olarak inşa ediliyor. Maaliyeti100 milyon TL olacak. PRDÜ, Birleşmiş Milletler alt kuruluşu IMO’da (Dünya Denizcilik Örgütü) 2002-2004 yılları arasında seçilerek 164 ülkenin denizcilik eğitimine başkanlık yapan, dünyanın5 kıtasından yaklaşık 60 denizcilik üniversite üyesi olan IAMU (Dünya Denizcilik Üniversiteleri Uluslararası Birliği) kurucu başkanı ve bu kuruluşun dünyadaki 4 kişisel onur üyesinden birisi olan kurucu Rektör Prof. Dr. Osman Kamil Sağ önderliğinde uluslararası bir vizyonla eğitim veriyor. PRDÜ’de eğitim dili tamamen İngilizce olup üniversitede Türk akademisyenlerin yanında Amerikan, İngiliz, Kanadalı ve Japon akademisyenler de görev yapıyor.*****ABD ile internet üzerinden ortak dersİZMİR Ekonomi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Bölümü öğrencileri, “Türk Siyasetinde Güncel Konular” adlı dersi Amerika’daki Gettysburg College öğrencileriyle birlikte alıyor. Ders kapsamında iki ülkenin öğrencileri öncelikle kendi öğretim üyeleri eşliğinde ders konularıyla ilgili uluslararası akademik çalışmaları okuyor. Ayda bir kez özel sınıflarda internet aracılığıyla gerçekleştirilen canlı bağlantı sayesinde biraraya gelen öğrenciler, okudukları çalışmaları ve güncel gelişmeleri online olarak birlikte değerlendirme fırsatı yakalıyor. Dönem ödevleri ise yine karşılıklı oluşturulan çalışma gruplarıyla internet üzerinden yapılıyor. Dersin İzmir Ekonomi Üniversitesi’ndeki ayağını Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Başkan, Gettysburg College’daki ayağını ise Yrd. Doç. Dr. Yasemin Akbaba yürütüyor.*****Sosyal girişimciler aranıyorKOÇ Üniversitesi, UC Berkeley Haas İşletme Okulu ve Columbia Üniversitesi ile gerçekleştirdiği işbirliğiyle Global Social Venture Competition’ı (Global Sosyal Girişimcilik Yarışması-GSVC) Türkiye’deki sosyal girişimcilerle buluşturuyor. Her yıl düzenlenen GSVC sayesinde hem toplumsal hem de ekonomik açıdan yaratıcı bulunan girişimciler, projelerini geliştirecek para ödülleri kazanma ve uluslararası arenada duyurma fırsatı yakalıyorlar.Global Girişimcilik Haftası’nda projeye start veren Koç Üniversitesi, yarışmanın ilk aşaması için başvuruları 19 Ocak 2012’ye kadar kabul ediyor. 1999’dan beri düzenlenen GSVC, şimdiye kadar sosyal girişimcilere yarım milyon dolar ödül sunmuş, yeni girişimcileri yatırımcılara tanıtmış ve yeni nesil sürdürülebilir sosyal girişimci bir kitle yaratmış bulunuyor.Global Social Venture Competition, üç aşamada gerçekleşiyor. Öncelikle Yönetici Özetleri girişimciler tarafından yarışma kuruluyla paylaşılıyor. Ardından Bölge Finalleri gerçekleştiriliyor ve bu elemeden geçenler Global Finaller’de ilk üçe girebilmek için mücadele veriyor. Tüm aşamalarda sosyal girişimciler yarattıkları projelerin sosyal, finansal ve çevresel değerlerini yarışma kuruluyla paylaşıyor.Yarışmanın en önemli koşulu olarak her ekipte mutlaka bir işletme okulu öğrencisi ya da yeni mezununun olması gerekliliği bulunuyor. Koç Üniversitesi bu yıl ilk kez uluslararası arenada yarışacak olan Türk girişimcilere danışmanlık yapma amacıyla kasım ve aralık ayları boyunca eğitim ve atölye çalışmaları düzenleyecek. Bu çalışmalar özellikle yarışmanın ilk aşaması olan Yönetici Özetleri’ne odaklanacak. Koç Üniversitesi 19 Ocak tarihine kadar teslim edilecek Yönetici Özetleri’nin ardından seçilecek ekiplere diğer aşamalarda da bire bir destek ve danışmanlık sunuyor olacak.Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Umran İnan, Türk girişimcilerin sesini tüm dünyaya duyurmak ve sosyal girişimciliği ülkemizde yaygınlaştırmak amacıyla GSVC ailesine katıldıklarını söyledi. http://gsvc.ku.edu.tr adresinden ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir.*****Arel’de pazarlama kongresiPAZARLAMA ve Pazarlama Araştırmaları Derneği’nin desteği ile 1976 yılından günümüze dek pazarlama alanında çalışmalar yürüten akademisyenlerin biraraya gelerek düzenlediği toplantılar 1999 yılı itibariyle “Ulusal Pazarlama Kongreleri” çerçevesinde kurumsal bir yapı kazandı. 16. Ulusal Pazarlama Kongresi 22-25 Kasım 2011 tarihleri arasında İstanbul Arel Üniversitesi ev sahipliğinde Holiday Inn İstanbul Airport Hotel’de düzenleniyor. ‘Mobil Pazarlama’ temasıyla gerçekleştirilecek kongrede, pazarlamada bir çığır açan teknolojinin sunduğu olanakları değerlendirmek, tartışmak ve iş dünyasıyla paylaşmak amaçlanıyor. Kongre, akademik ve profes-yonel tüm katılımcılara açıktır.

Devamını Oku

‘Üniversiteye girişte tek sınav kaçınılmaz oldu’

14 Kasım 2011

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Baykal, Üniversiteye girişte YGS ve LYS gibi iki aşamalı uygulama yerine tek aşamalı Sıralama ve Yerleştirme Sınavı’nın (SYS) daha geçerli, güve-nilir ve kullanışlı olacağını ifade etti. Baykal, “Arz-talep dengesini sağlamak için SYS zorunludur” dediBogaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Baykal, üniversiteye girişte iki aşamalı sınav yerine “Sıralama ve Yerleştirme Sınavı”nı (SYS) önerdi. Arz-talep dengesini sağlamak için böyle bir sınav sisteminin zorunlu olduğunu belirtti. Prof. Baykal bu konudaki sorularımızı yanıtladı. - Sıralama ve Yerleştirme Sınavı (SYS) zorunlu mu?Nüfusu henüz genç sayılan bir ülkede bilgi çağına ayak uydurmaya çalışırken “herkesin de yüksek öğretim görmesi gerekmez ki” denemez. Başka ülkelere ve ülkemizin çağ nüfusuna göre oldukça eksik ama ülkemizdeki yükseköğretim arzına göre biraz fazla olan yükseköğretim talebi yığılma olarak nitelenemez. Ortaöğretim sistemimiz her öğrenciyi mükemmel yetiştiriyor olsa bile arz-talep dengesini sağlayabilmek için bir SYS zorunludur. - Sıralama ve yerleştirme için sınavdan başka seçenekler yok mu?Elbette var. Ülkenin ve toplumun kaderiyle kumar oynamak göze alınabilirse ilköğretim okulu kuralarını bile ‘İzmir torba’ ile çekmeye kalkışanlara güven duyulabilirse kura bir seçenektir. Sınavın bile adaletsizliği tartışılırken yetenekli, çalışkan ama varsıl olmayan gençlerin yüzüne bakılabilirse yükseköğretimdeki kontenjanlar açık arttırmaya çıkarılabilir. Ortaöğretim başarısı, yükseköğretimde başarılı olabilecekleri belli ediyorsa bu ancak sınavın varlığı sayesinde mümkün olmaktadır. Sınav yerine ortaöğretim başarısını koyduğumuz anda, uyanıklık ve merhamet gibi arabesk değerlerle varlığı herkesçe bilinen ama kanıtlanamayan takas yöntemleri yürürlüğe girer. Öğrenciyi not dilencisi, öğretmeni not taciri yapan bu uygulama çok sınanmış, hep yanılgıyla sonuçlanmıştır.- Lise eğitiminin sonucu üç saatte ölçülebilir mi?ÖSYS, bir lise bitirme sınavı ya da ortaöğretimi değerlendirme sınavı değildir. Geçmiş başarıyı saptamak için değil, gelecekteki başarıyı yordamak için yapılmaktadır. Ölçme sürecinin, ölçülen boyutun gelişim süreciyle doğru orantılı olması zorunlu değildir. Ölçmenin geçerliği ve güvenirliği süresine değil içeriğine, yöntemine ve aracına bağlıdır.- Sınavsız olmayacağı anlaşılıyor ama daha iyi sınav olamaz mı?Seçme sınavı bir ölçme aracıdır. Her araç gibi geliştirilebilir. Daha geçerli, daha güvenilir, daha kullanışlı hale getirilebilir. Ancak bütün adayların başarılı olabileceği bir seçme sınavı başarılı olamaz. Yükseköğretim arzı aynı kaldığı sürece, ne tür ve kaç tane sınav yapılırsa yapılsın yükseköğretime seçilebilenlerin sayısı ve sırası değişmeyecektir. Ancak sınavlara herkesin umutlu girmesi ve sınav sonuçlarına güven duyması gerekir.- İki aşamalı sınavla sıralama daha geçerli bir sonuç vermez mi?Öğrenciler iki ayrı sınav bahanesiyle ikisine de çalışamaz, tek aşamaya daha iyi odaklanabilirler. Aileler, öğretmenler ve liseler öğrencilere daha çok yardımcı olabilirler. YGS ve LYS (ÖSS ve ÖYS) aynı sıralamayı verdikleri için aynı kazanç için masraf ve zahmet gereksiz yere ikiye katlanmıştır. İki farklı aşama birbirlerinin seçeneği değildir. Birisini kaçıran ya da başaramayan bir aday ötekiyle telafi edemez. İki aşamalı sınav her zaman daha risklidir. İçerik açısından da LYS düzeyinde bir sınav zaten YGS içeriğini de kapsayacak niteliktedir. YGS ve LYS (ÖSS-ÖYS) gibi iki aşamalı uygulama yerine, tek aşamalı Sıralama Yerleştirme (SYS) geçerli, güvenilir ve kullanışlıdır.- SYS’de çoktan seçmeli testlerle mi yapılacak?SYS’de sağlanması gereken en öncelikli nitelik, nesnelliktir. Nesnellik sınavlarda anahtar güvenilirliği, puanlama güvenilirliği ve sıralama güvenilirliği olarak üç ayrı biçimde irdelenebilir. Çoktan seçmeli testlerde anahtar güvenirliği ve puanlama güvenilirliği tamdır. Puanlamada çabukluk ve kolaylık bakımından da sıralama sınavları çoktan seçmeli olmak zorundadır.- Çoktan seçmeli testler ezber ölçmüyor mu?Test hazırlama ve yorumlama konusunda bilgi sahibi olmadıkları halde çoktan seçmeli sınavların ezber ve şans ölçtüğü fikrine sahip olanlar çoktur. Yaratıcılık ve sentez yetenekleri çoktan seçmeli testlerle ölçülemez. Ama çoktan seçmeli soruların ezber ölçmediğini anlamak için de yaygın sloganları ezberlemek yerine biraz düşünmek gerekir. Testle ölçülebilenler de ezberle kısıtlı değildir. İyi hazırlanırsa ezber üstü özümsenmiş bilginin yanı sıra kavrama, yorumlama, değerlendirme, irdeleme gibi üst düzey zihinsel süreçler de çoktan seçmeli testlerle yoklanabilir.- SYS’nin içeriği ne olmalı?Okullardaki ders müfredatı herkes için eşit uygulanamasa bile hiç değilse ortak bir içerik oluşturuyor. Bu ortaklık kalktığı anda bugün zaten hiçe sayılan lise müfredatı da tümüyle rafa kaldırılacaktır. Okuduğunu kavrama, verileri yorumlama, tutarlılık değerlendirme, ilişkisel düşünme, sayısal çözümleme, kavramsal çözümleme, simgesel çözümleme, biçimsel çözümleme, sınıflama ve ayırt etme, boyutsal dönüşümleri canlandırma, ölçümleme, sözel vardama, sayısal vardama, biçimsel vardama vb. genel yetenek boyutları özellikle program ayrımı olmaksızın tüm öğretim düzeylerinde gerekli niteliklerdir. Bu niteliklerde üstün adaylar kendilerine verilecek olanakları daha iyi değerlendirebilirler.- Yerleştirme nasıl yapılmalı?SYS’nin sınav kapsamı yükseköğretim programlarının içeriğine uygun değildir, olması da gerekmez. Yükseköğretim programlarının çeşitliliği liselerdeki ders kapsamlarının dışına taşar. Bu nedenle tercihler program bağlamında değil fakülte ya da puan türü bağlamında olabilir. Puan türlerinin sayısı da yeniden dört olmalıdır: Sayısal, sözel, eşit ağırlıklı ve yabancı dil. Pek çok fakülteye bölüm bağlamında değil puan türü bağlamında öğrenci alınabilir. Eğer bir fen-edebiyat fakültesine 300 öğrenci alınacaksa bunları 30 fizik, 30 kimya, 30, matematik, 20 istatistik, 25 psikoloji, 25 sosyoloji, 20 felsefe vb. kümeciklerde yapmanın sağlam bir gerekçesi yoktur. Bu fakülteye aynı sayıda öğrenci, sadece ilgili bölümlerin gerektirdiği puan türlerine göre yerleştirilebilir. Bunun başka hiçbir yararı olmasa bile tercih işlemi sadeleşir, kağıt israfı yarıya düşer.- Sınavlarda önerdiğiniz yeniliklerin sonuçları neler olabilir?Önce olumsuzlardan başlayalım: Uygulamanın başlangıcında hazıra ve kolaya alışmışlardan tepkiler gelecek. Bazı okul yönetimlerinin rahatı kaçacak. Okullara veli ve çevre baskısı artacak. Kozmetik başarı girişimleri ve gösterileri gözlenebilecek. Okul içinde öğrencilerarası rekabetin kıskançlık ve öfkeye dönüşen örnekleri abartılarak yayınlanacaktır. İlk anda gösterilecek direnç ve tepkilerin kısa zamanda söneceğini tahmin ediyorum.Beklediğim olumlu sonuçlara gelince: Öğrencilerin okula devamı nicel ve nitel anlamda artacaktır. Disiplinsizlik olaylarının tür ve sıklığı seyrelecektir. Hem LYS kapsamındaki derslerde hem de LYS kapsamı dışındaki derslerdeki başarı artacaktır. Eğitsel kol etkinliklerinde yaygınlaşma, okulu sevme, okulla bütünleşme, daha temiz, daha düzenli bir çevreye katkı, bireysel ürün dağarcığında zenginleşme, okulun kurum kimliği kazanması, yönetim ve eğitim kadrosunda iş doyumu da kesindir.Dökülecek tere değmez mi?*****PROF. CÜCELOĞLU: Önce kendinizi anlamaya çalışınPSİKOLOG Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, “Hayat anlaşılmayı ve bu anlayış içinde dans edilmeyi bekler” diyor ve gençlere sesleniyor: “Hayat kişinin tek başına yönetemeyeceği kadar karmaşık ve çok boyutludur. Hayatla dans etmek, hayatı yönetmek anlamına gelmez. Hayat tarafından yönetilmek anlamına da gelmez. Hayatın müziğini duymak, ritmini anlamak ve dansa davet edip yaşamla dans etmek gerekir. İşte olgun insanla cahil arasındaki temel fark budur. Yaşamla dans etmenin diğer bir adı da yaşamla sohbet içinde olmaktır. Bana göre ailenin, okulun, üniversitenin, edebiyatın, sanatın, paranın bir insan için yapabileceği en önemli hizmet, onu yaşamla sohbet içine sokabilecek hale getirmek olmalıdır. Hayat gençlerden anlaşılmak bekler. Bir gencin hayatı anlayabilmesi için önce kendini anlaması gerekir. Temel adım budur: Önce kendini anlamak.Mesleğe yönlendirmeAmerikan üniversitelerinde yirmi yılı aşkın hizmet vermiş biri olarak, gençlere söyleyebileceğim bazı önemli şeyler var. Birçok yönlerden konuşabilirim ama temel olarak üniversitenin gençlerin meslek seçimi ve mesleğe yönlendirmeyle ilgili yapabilecekleri üzerinde durmak istiyorum. Yapısı tamamlanmış ve üniversite olarak hizmet veren kuruluşlarda, Kariyer Planlama ve Danışma Merkezleri (Carrier Planning and Guidance Center) var. Üniversiteye giren öğrenci ilk yıl bölüm belirtmek zorunda değil. Hatta ikinci yılın sonuna kadar daha önce belirttiği bölümü değiştirme hakkına sahip.En önemli basamakÖğrenci değişik dersler alarak kendini sınadıktan sonra bu merkeze giderek bazı testler alıyor, ilgi alanını ve temel değerlerini keşfetmeye çalışıyor. Daha sonra bu bilgiler çerçevesinde birkaç meslek üzerinde duruyor. Kendisine sunulan mesleklerin gelecek on yıldaki muhtemel gelişim tablolarına bakarak Amerikan ve dünya pazarları dinamiği içinde çizilen tabloya göre kararını veriyor. Burada önce öğrencinin temel değerleri ve ilgileri keşfediliyor. Türkiye’nin aydınlık geleceğine giden yolda üniversitelerimiz en önemli basamakları oluşturuyor.Bireysel olarak gelişimBana göre üniversitenin öğrencilerinden haklı olarak gerçekçi beklentileri olmalıdır. Bunlardan bir kaçını sıralamak istiyorum:- Üniversiteye devam edenöğrenciler bireysel olarak gelişim gösteriyorlar mı?- Mesleklerinde ülkede ve dünya çapında kalite konusunda güven verecek bir yetişkinliğe ulaşıyorlar mı?- Sadece Türkiye için değil, dünya için sorunlara çözüm getiren bir bilinç geliştiriyorlar mı?- Tüketici ve müsrif mi oluyorlar, yoksa bunun tam tersi yaratıcı ve üretici biri mi oluyorlar?- Demokratik bir geleceğe mi, totaliter bir geleceğe mi hizmet ediyorlar?*****Otistik Cem, Türkiye’nin en başarılı 10 genci arasındaYAŞAR Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (YÜSEM) Müzik Okulu’nda özel öğrenci statüsüyle keman ve piyano öğrenimi gören, ileride iyi bir müzisyen olmayı hedefleyen otistik 22 yaşındaki Cem Vardarcı, bu alanda sergilediği azim ve yaptıklarıyla Türkiye’nin en başarılı 10 genci arasına girdi. Genç Girişimciler ve Liderler Derneği (JCI) Türkiye Şubesi tarafından her yıl düzenlenen, dünyanın en saygın ödülleri arasında gösterilen “Ten Outstanding Young Persons of the World’ün (Dünyanın En Başarılı 10 Genci) yarışmasının aynı zamanda Türkiye finalistlerinin belirlendiği “Türkiye’nin En Başarılı 10 Genci” programında Cem Vardarcı, “Kültürel Başarı” alanında birinci seçildi. Hastalığı erken yaşlarda ailesi tarafından fark edilen Cem Vardarcı’nın hayatı, müziğe olan ilgisinin keşfedilmesiyle değişti. Müziğe bateriyle başlayan daha sonra Ümran Baradan Güzel Sanatlar Lisesi’nin müzik bölümünü bitiren Vardarcı, halen Yaşar Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (YÜSEM) Müzik Okulu’nda öğrenim görüyor. Otizm Derneği’nin kurucularından olan annesi Gülçin Vardarcı ile ablası Özel Eğitim Uzmanı Psikolog Gülser Vardarcı’nın kendisine kol kanat gerdiği Vardarcı, ağustos ayında İzmir’de düzenlenen Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’nın konserinde bir ilki gerçekleştirerek orkestra eşliğinde piyano çalan ilk otizm hastası olmuştu.*****‘Türk mühendislerin yurt dışında imza yetkisi olacak’İSTANBUL Teknik Üniversitesi (İTÜ) Yetkin Mühendislik Sınavı’nın Türkiye’deki merkezi oldu. Dünya çapında yapılan sınavla mühendislere, ‘Yetkin Mühendislik Belgesi’ veren Amerika’daki NCEES (Mühendisler İçin Ulusal Sınav Merkezi), yaptığı denetim ve inceleme sonucunda sınava girme hakkını Türkiye’de yalnızca İTÜ öğrenci ve mezunlarına verdi.İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, yetkin mühendislik uygulamalarının kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Şahin, “Amerika’daki Sınav Konseyi’nin incelemeleri sonucu İTÜ bu kuruluşun Türkiye’deki sınav merkezi oldu. Özellikle Van depreminden sonra ilk atılması gereken adımın yetkin mühendislik olduğunu bir kez daha gördük. Bu sınavla Türkiye’de mühendislik uluslararası denetime açılmış olacak. Biz öğretim üyelerimize ve öğrencilerimize güveniyor, bu riski alıyoruz. Mezunlarımız bu unvanla yurt dışında artık sadece taşeron olarak çalışmayacak, imza yetkili mühendis olarak projeler alabilecek” dedi.Nasıl uygulanacak?Genellikle son sınıf öğrencilerinin katılacağı sınav 8 saat sürecek. Nisan ve ekim aylarında her ülkenin kendi mühendislik yasa ve kanunlarına göre uygulanacak sınavın sabah oturumunda 120, öğleden sonraki oturumunda ise 60 soru olmak üzere toplam 180 çok seçmeli soru yer alacak. Sınavın sabah oturumu matematik, mühendislikte istatistik ve olasılık, bilgisayar, temel kimya, iş etiği, mühendislik ekonomisi, mühendislik mekaniği, mukavemet, malzeme, akışkanlar mekaniği, elektrik ve magnetic alan, termodinamik konularını kapsıyor. Öğleden sonraki oturum ise kimya, inşaat, elektrik, çevre, endüstri ve makine mühendislikleri ve diğer disiplinleri içeriyor.Sistemin şartlarıProfesyonel yetkin mühendislik lisansını (PE Lisansı) alabilmek için öğrencilerin,- ABET akreditasyonu almış bir üniversiteden mezun olması,- Temel mühendislikte yetkinlik sınavını (FE) geçmiş olması,- Mühendislik alanında en az 4 yıl iş tecrübesi olması,- Derece aldığı mühendislik alanında Profesyonel Mühendislik (PE) yetkinlik sınavını başarıyla geçmiş olması gerekiyor.

Devamını Oku

‘Üniversite eğitimi nesiller arasında bir randevudur’

7 Kasım 2011

Dünyanın en saygın bilim insanlarıyla çalıştıklarını belirten Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, “Gözlem ve deneyimlerime dayanarak beklentilerin karşılanabilmesinin ancak ve ancak güçlü bir diyalogla mümkün olabildiğini söyleyebilirim. Çünkü üniversite eğitimi, nesiller arasında bir randevudur” dedi.Hem öğrenci hem de öğretim üyesi olarak 36 yılını Amerika’da geçirmiş olan Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, 1990’dan beri 50 doktora öğrencisi mezun ettiğini belirterek eğitimde tarafların beklentilerini özümseyebilmelerinin kendisin için her zaman önemli olduğunu vurguladı. İnan konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Gözlem ve deneyimlerime dayanarak beklentilerin karşılanabilmesinin ancak ve ancak güçlü bir diyalogla mümkün olabildiğini söyleyebilirim. Çünkü üniversite eğitimi, nesiller arasında bir randevudur. Üniversite yöneticileri olarak bizlerin görevi ise bu buluşmada hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri arasında mükemmel bir diyalog için gerekli ortamı kurmak ve bundan sonra kendi aralarında, serbestçe iletişim kurabilmelerine olanak sağlamaktır. Yaratıcı güçSerbest bir iletişim ortamı, öncelikle değişen dünya düzenine ayak uydurabilmek için önemlidir. Bugünkü küresel rekabet ortamında Türkiye’nin hak ettiği konuma gelmesi öncelikle yaratıcı insan kaynağıyla mümkün olacak. Bu nedenle eğitimde bilinen kalıpların ötesine çıkmak ve öğrencinin öğrenmeyle sorgulama hevesini ve cesaretini tetiklemek ve hiçbir zaman kaybetmemesini sağlamak gerekmektedir. Belirli sınırlar içinde, öğrenciye herhangi bir sorgulama şansı verilmeden sunulan kalıplaşmış eğitim ve öğretim metotlarından ziyade öğrencinin hayal gücünü ve yaratıcılığını tetikleyecek, ona yeni ufuklar açarak ve bu ufukları keşfetmekten ve zorlamaktan çekinmemesini sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir. Çağımızın teknolojik ve bilimsel gelişimleriyle de doğru orantılı olarak gençlerimizin eğitimden en büyük beklentisi kendi potansiyelini mevcut bilgilerle harmanlayarak yeni şeyler yaratabilmektir. Bunu sağlayamayan, öğrencisini sistemin dışında tutan eğitim kurumları, öğrencilerini kaybetmiş ve memleketin geleceğinden çalmış olacaktır.Öğrenmenin öğrenildiği yerÜniversite; muhakeme etmenin, akıl yürütmenin, sorgulamanın, sorumluluk duygusunun, hayal kurmanın, uluslararası bir vizyonun, yaşama ve öğrenmeye karşı heyecan ve hevesi beslemenin ve tüm bunlarla birlikte asıl olarak öğrenmenin öğrenildiği yerdir. Üniversitede dünya görüşü kazanılır, koşullar nasıl olursa olsun bilgiye ulaşmanın ve tüm veriler arasından en doğrusunu seçmenin yöntemleri öğrenilir. Öğrenciler hayatlarının belki de en güzel ve en üretken 4-5 senesini geçirecekleri, onları dünyaya ve hayata hazırlayacak olan üniversiteyi belirlerken bana göre en büyük beklentileri, üniversitenin kendilerini tanımaya ve ifade etmeye katkı yapabilmesi ve heves ve heyecanlarını en serbest şekilde yaşamaya olanak vermesi olmalıdır. Üniversite, sistemin parçasıdırÜniversitelerin böyle bir eğitimi sunabilmeleri için sadece mükemmel bir öğretim üyesi kadrosuna değil, aynı zamanda sorgulayan, muhakeme edebilen, sorumluluk duygusu taşıyan, öğrencilere ihtiyacı vardır. Çünkü belirttiğim üzere eğitim, bir diyalogdur ve mükemmeli yakalamak ancak karşılıklı iletişim ve gelişimle mümkündür. Bu nedenle eğitim kurumlarının öğrencilerden en büyük beklentisi bu becerileri kazanabilmeleri, mevcut bilgiye nasıl katkıda bulunabileceğinin yollarını arayan bireyler olabilmeleridir. Öğrenciler üniversiteyi yalnızca mesleki beceri edinme yeri olarak görmemeli, aynı zamanda geniş tabanlı bir eğitim ve kendi içlerinden gelen heves ve heyecanlar, ilgi alanları ve becerileri doğrultusunda yeni ufuklar açabilecek bir eğitim sisteminin parçası olarak düşünmelidir. Küresellik olgusunun önemiÖğrenciler, iyi bir üniversite hayatının akademik performansın yanı sıra iyi yönetilen bir sosyal hayatla mümkün olduğunun ayırdında olmalıdır. Bu nedenle, tercih yapacakları okulun sosyal açıdan kendisine sağlayacağı vizyonu ve yenilikleri araştırmalı ve sorgulamalıdırlar. Bilginin ve yaşamın küreselleştiği zamanımızda, küreselleşme olgusunun öğrenimin de önemli bir boyutu olduğunun bilincinde olmamız gerekmektedir. Artık sorumluluk almak, bir dünya vatandaşı olmak bir seçenek değil, bir gerekliliktir. Dolayısıyla hayat bizden sadece ülkemizi değil, dünyamızı çok iyi tanıyan ve etik ve yaratıcı düşünce yapısıyla dünyaya değer katan bireyler olmamızı beklemektedir. Uluslararası bilime yön verebilen üniversitelerimiz sayesinde gençlerimiz, dünyadaki diğer akranlarıyla yarışıyor hatta bazı alanlarda onları geçiyor. Öğrencilerin heves ve heyecanını tetiklemeye ve desteklemeye odaklı bir yaklaşımın ülkemizin her bir köşesine yayılmasını canı gönülden diliyorum.Okullarda sanatsal faaliyetler artırılacakMİLLİ Eğitim Bakanlığı (MEB), okullarda yönlendirme ve sanatsal faaliyetlerin daha etkin hale getirilmesi için bir takım değişikliklere gidiyor. Buna göre seçmeli ders saati oranı artacak, sınav odaklı olmayan bir müfredat dönüşüm programı uygulanacak. Ayrıca genel ortaöğretim, mesleki ve teknik ortaöğretim okul türü yerine program çeşitliliğine göre yeniden yapılandırılacak. 2012 yılı hükümet programında eğitime ilişkin hedefler de yer alıyor. Eğitim sisteminin mevcut durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı programda, eğitim sisteminde kaliteyi yükselten bir dönüşüm programının uygulanacağı belirtilerek eğitim yönetimi, öğretmen yetiştirme süreçleri, müfredat, eğitim, ortam ve araçlarının bu dönüşümü destekleyecek şekilde güçlendirileceği bildirildi. Ruhsal ve fiziksel gelişimİlk ve ortaöğretimdeki öğrenciler için yönlendirme faaliyetleri ve sosyal aktiviteler artırılacak ve etkinleştirilecek. Sınav odaklı olmayan bir müfredat dönüşüm programı uygulanacak. Öğrencilerin ruhsal ve fiziksel gelişimleriyle becerilerini artırmaya yönelik sportif, sanatsal ve kültürel aktivitelere katılımı artırılacak. Mesleklerin tanıtımı amacıyla iş yeri gezileri, kendi alanında uzman kişilerin okullarda öğrencileri bilgilendirilmesi ve kariyer günleri etkinlikleri geliştirilecek. Başta şiddet olmak üzere eğitim kurumlarında disiplin sorunlarının giderilmesine yönelik tedbirler artırılacak. Okullarda öğrenciler kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere yönlendirilecek ve kendi belirledikleri sosyal etkinlikleri yürütmek üzere eğitim materyalleriyle donatılmış çalışma alanları oluşturulacak.Temel eğitim kademelerinde kalite güvence sistemi geliştirilecek. 2012 yılının sonuna kadar eğitim sisteminde kalite güvence sisteminin temel kriterleri ve göstergeleri belirlenecek ve konuya ilişkin teknolojik altyapı geliştirilecek. Personele eğitim verilecekSonuç ve performans odaklı, öğretmen, yönetici, müfettiş yeterlilikleri tanımlanacak, yeterlilikler artırılacak. Sistem konusunda merkez ve taşra teşkilatından belirlenecek personele eğitim verilecek. Kalite güvence sisteminde belli puanı geçen okullara “Kalite Beratı” verilecek. Eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları artırılacak, donanım ve fiziki altyapı geliştirilecek, bilgi ve iletişim teknolojileri etkin bir şekilde kullanılacak, eğitime erişim bölgeler ve cinsiyet itibarıyla daha dengeli bir yapıya kavuşturulacak. Öncelikli olarak 5 yaş grubunda yüzde 100 okullaşma oranına ulaşılması amacıyla bölgeler arasındaki farklar da dikkate alınarak gerekli fiziki altyapı sağlanacak.İlköğretimden ortaöğretime geçiş oranları artırılacak. Bunun için yürütülecek çalışmalar arasında, “ortaöğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısının yüksek ve okullaşma oranlarının düşük olduğu illerde derslik yapımı için ayrılan kaynağın artırılması, ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranlarının en düşük olduğu illerde özellikle kız çocukları için pansiyon yapımına hız verilmesi” yer alıyor.Türkiye’ye özgü bir modelEğitimin her kademesinde alternatif finansman modelleri geliştirilecek ve özel sektörün eğitim yatırımları kalite odaklı bir anlayışla teşvik edilecek. Bunun için özel okulların eğitim hizmetleri sunumundaki payı artırılacak. Özel okullarda öğrenim gören öğrencilerin oranının artırılması kapsamında öğrenci başına finansman ve özel sektörden hizmet satın alınması gibi farklı modeller incelenerek eğitim kademeleri ve bölgeler itibarıyla farklılaştırılmış, Türkiye’ye özgü bir model oluşturulacak. Özel sektörün eğitim hizmetleri sunumundaki rolü, kalite odaklı şekilde geliştirilecek.Boğaziçi’nden ‘Merak Eden Çocuk’lar için anaokuluBOĞAZİÇİ Üniversitesi Mezunlar Derneği çok kültürlülüğün, hoşgörünün, sorarak ve merak ederek öğrenmenin esas olacağı bir anaokulu açtı. İstanbul Arnavutköy’deki eski Rum okulunun tarihi binasında eğitime başlayan anaokulunun resmi açılışı 24 Ekim 2011 tarihinde sade bir törenle yapıldı. Merak eden, hayata olumlu bakan, öğrenme sürecinden keyif alan, kendine güvenen, çevresine katkıda bulunacak mutlu bireyler yetiştirmeyi hedefleyen okula ‘BÜMED Merak Eden Çocuk Anaokulu’ adı verildi.

Devamını Oku

Öğretmen, eğitim sisteminin kalbidir

31 Ekim 2011

Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ziya Selçuk, öğretmenlerin sistemin kalbi olduğunu ifade ederek öğretmen alımı, atanma usulleri ve hizmet içi eğitimleri konusunda gerçek bir reform yapmadan hiçbir kayda değer başarının elde edilemeyeceğini vurguladı.Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr. Ziya Selçuk ile Türkiye’deki eğitim sistemini konuştuk. İşte Selçuk’un söyledikleri: “Türkiye zor bir dönemden geçiyor. 50 yıl sonra bugünleri yorumlayacak olanlar, tarihi bir dönüm noktasının hikâyesini anlatıyor olacak. Parlak bir hikâye olması, insanımızın eğitimine bağlı. Zira yeni bir medeniyet düşüncesinin temel taşı eğitimdir. Almanya savaş sonrası her yer yıkıkken nasıl ‘önce eğitim’ dediyse, İrlanda bayındırlık hizmetleri perişanken AB’den aldığı fonları nasıl öncelikle eğitime yönlendirdiyse, Küba’da sağlık hizmetleri en temel düzeyde verilirken nasıl eğitim öne çıkarıldıysa Türkiye’nin de bunu yapması kaçınılmazdır. Bunun için lidere, liderlere ihtiyaç var. Bu lider bir başbakan, bir bakan ya da bir müsteşar olabilir. Toplumda heyecan yaratmak, ufuk açmak ve umut vermek için bu liderlere ihtiyaç var. Aksi halde eğitimin felsefesini, teorisini, modelini, stratejisini değil, popüler konuları ve güncelleştirilmiş projeleri konuşuruz. Kişisel gözlemlerime göre sendikacılar, öğretmenler, öğretim üyeleri, veliler, bürokratlar siyasetçi gibi, siyasetçiler eğitimci gibi konuşuyor. Problem olan şey neyin, nasıl ve hangi öncelikle yapılacağının net olarak ortaya konulmaması ve buna rağmen icraatın sürmesidir. Bu eksiklikteki en büyük pay kanımca akademisyenlerindir. Zira meselenin felsefesi ve teorisi kurulmadan stratejik plan ve eylem planı kurulamaz. Buna sivil toplumun sönüklüğü, sendikaların pop kültürü, özel sektörün çaresizliği eklenince yeni bir sistem kurma ihtimali zayıflıyor. Bürokrasinin zihninde, işin doğası gereği kurulması gereken sisteme ilişkin kavramsal bir çerçeve olmadığı için kişisel deneyimler teori kurmak için yeterli görülüyor. Üniversiteden alınmaya çalışılan destek ise salt kuramsal olabildiği gibi inandırıcı bulunmayabiliyor çünkü üniversiteler, öğretmen yetiştirme ve KPSS gibi temel sorunlarını bile çözmekte başarısızlar. Belki de hastayla operatörün aynı kişi olmasıdır sorun olan.Eğitimsel bunalım varYukarıdaki satırlardan sadece Türk eğitim sisteminin ciddi problemleri bulunduğu, uygulanan politikaların tümüyle yanlış olduğu gibi bir sonucun çıkarılması haksızlık olur. Bugün insanlık ciddi bir ekonomik bunalımdan geçiyor. Bu bunalım gerçekte ekonomik değil, eğitimsel bir bunalımdır. Çünkü insanın doğayla ve kendisiyle ilişkisi konusunda ciddi bir medeniyet kanseri yaşıyoruz. Bu kadar fazla aç ve bu kadar fazla tok insanı dünya tarihi bir arada görmüş müdür? Hem insanlık için hem ülkemiz için eğitim meselesini ‘terbiye’ dairesi içinde yeniden ele almakta yarar var. Medeniyet kanserine teşhis ve tedavi niteliğinde söyleyecek sözü bulunan nadir milletlerden biri olduğumuza inanıyorum. Bunu, hamasetle veya kangren haline gelmiş bürokrasiyle yapamayız. Muhakkak surette kanıta dayalı politikalar geliştirmek zorundayız. Yapılan her icraata bir soru sorup, ‘bunu hangi kanıtlara dayalı olarak yapıyoruz’ dememiz gerekiyor. Aksi takdirde hiç önceliği olmayan ama popüler olan icraatlar bizi esir alır. Her yeni yaptığımız proje, daha sonra yaşayacağımız sorunların nedeni hane gelir. Kanıta dayalı politika geliştirme konusunda uygulama tecrübelerinden süzülmüş kapsamlı bir literatür var. Konuya pragmatist, eleştirel, rasyonel-teknokratik, radikal-şüpheci bakan yaklaşımlar mevcut. Ama bunların ortak noktası sosyal-bilimsel kanıtlar, örgütsel deneyim, uygulamacıların bilgeliği ve politik değerlerden beslenmesidir. Sonuçta ulaşılması gereken nokta, kabul gören, etkili ve fizibilitesi bulunan kanıta dayalı bir politika geliştirme kültürü oluşturmaktır. Önemli olan, bu yaklaşımları kendi sistemimize uyarlamak ve kanıta dayalı politika geliştirme ve uygulama kültürünü her yönetsel katmanda içselleştirmektir. Gerçek bir reform şartKanıta dayalı olmadan oluşturulan teoriler ve buna dayanarak yapılan icraatlar sadece bunu yapan yöneticilerin şahsi birikimini ve entelektüel kapasitesini yansıtabilir. Öğretmen, sistemin kalbidir. Bu nedenle öğretmen yetiştiren kuruluşlara öğretmen alımı, öğretmen adaylarının eğitimi, öğretmenlerin atanma usulleri ve hizmet içi eğitimleri konusunda gerçek bir reform yapmadan hiçbir kayda değer başarı elde edilemez. Okul öncesi ve lisansüstü eğitim yatırım harcamalarında öncelikli öğretim kademeleridir. Amaç, yapılanları olumsuz eleştirmek veya küçümsemek değil yapıcı bir yaklaşımla yapılanlara katkı sağlamaktır.” ‘Sınavı sisli bir yol olarak görün’“SINAVLAR için ebeveynlerin seferber ettikleri kaynaklar ve çabalar bir borçlandırma değildir. Ne genç borçludur, ne de ebeveyn alacaklı” diyen Doğuş Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Kadir Özer şunları söyledi: “Yıllarca yaptığım gözlemler ve çalışmalardan damıttığım temel bir bulgu var: Üniversiteye hazırlanma, yerleştirme sınavına girme ve sonuçları bekleme, sadece sahne almış öğrencinin yaşadığı bir süreç değildir. Gencin ailesi ve yakın çevresinin de dahil olduğu, sahnenin gerisinde suflörlük yaptığı zaman zaman trajik, zaman zaman melodramatik zaman zaman ise korku ve gerilimin yer aldığı bir yaşam oyunudur. Gençle birlikte sınavlara anneler ve babalar da girer. Üniversiteye hazırlanan gençlerde ve ailelerde üç temel duygu gözleniyor: Aşırı rahatlık, temkinli rahatlık ve kaygı. Genç ve ailesi sınavlara ve sonuçlarına ilişkin geliştirdiği yorumlarla kaygılanmakta, bazıları temkinli bir duyguda kalabilmekte bazıları ise aşırı bir rahatlığa girebilmektedir. Hem gençler hem de ebeveynler sınavı sisli bir yol olarak görmelidir. Malum, siste görebildiğimiz net bir alan vardır. Onun ötesini ne kadar çabalasak da göremeyiz. Örneğin, görme alanınız beş metreyse, altıncı veya onuncu metreleri asla göremeyiz. Görmediğiniz yerlerle ilgili hayalinizde korku filmleri çevirme yerine görene kadar bekleyin. Korkacaksanız zaten o zaman gerçekten korkacaksınız. Sınavda görebildiğiniz tek alan önünüzdeki sorudur. Her soruyu göre göre gidin. Görmeden karar vermeyin.”DAÜ Mimarlık, farklı ve ayrıcalıklı eğitim veriyorDOĞU Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) mimarlık programı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta bulunan 60’ı aşkın mimarlık programı arasında ulusal akreditasyonu başarıyla tamamlanan 4. program oldu. En başarılı kurumlara verilen 6 yıllık akredite süresiyle DAÜ Mimarlık Bölümü bu süreyle akredite edilen en başarılı ve ayrıcalıklı mimarlık eğitimi veren kurumlardan biri olduğunu göstererek kalitesini tescilledi. Avrupa’da her ülkenin kendi eğitim sistemine uygun kalite güvence standartlarını belirlediği günümüzde, eğitimde kalitenin güvencesi ulusal ya da uluslararası bağımsız kalite ajansları, yani akreditasyon kurulları tarafından verilen akreditasyondur. MİAK, Türkiye Cumhuriyeti’nde mimarlık eğitim kurumlarını evrensel kriterler doğrultusunda denetleyen ve akredite eden bir kurumdur. Çeşitli ülkelerden gelen seçkin öğretim üyesi kadrosu ve çok uluslu öğrenci yapısıyla uluslararası bir topluluk oluşturan DAÜ Mimarlık Bölümü, uluslararası ortamda sahip olduğu saygınlığı, ulusal akreditasyon başarısıyla da perçinledi. Bu başarının ardında, öğretim üyelerinin uluslararası akademik tanınırlığı, kabul gören bilimsel yayınları ve geniş eğitim tecrübesi var.Eyüboğlu Eğitim Kurumları iTunes U’da yayına başladıBİLGİNİN mobil olarak öğrenildiği yeni yüzyılda tablet ve akıllı telefonların her geçen gün kullanıcı sayısı artıyor. Öğrenciler artık istedikleri tüm bilgiye bir ‘tık’la ulaşabiliyor. Eyüboğlu, iTunes’un eğitim kanalı olan ve 800’ün üzerinde üniversiteyle 35 seçkin ilk ve ortaöğretim kurumunu barındıran, 350 bin ders materyalinin dağıtım yapıldığı sanal ortam ‘iTunes U’da yayın yapan ilk Türk okulu oldu. Tablet ve akıllı telefonlarla senkronize çalışan sistemde Eyüboğlu öğrencileri, iTunes U’dan k12’yi seçerek ECIS (European Council of International School) okulları bölümünden Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nın ilgili sınıfına bağlanacak ve yayına abone olarak okuduğu sınıfın bütün materyallerini otomatik olarak cihazına aktarabilecek. Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nın iTunes U üzerinden yaptığı yayınlara erişim için “Eyuboglu Schools” yazarak aratılması yeterli oluyor. Eyüboğlu Eğitim Kurumları Bilişim Teknolojileri Eğitim Koordinatörü Barış Yalçınkaya, Eyüboğlu Eğitim Kurumları olarak iTunes U’da yayın yapan ilk Türk okulu olmaktan gurur duyduklarını belirtti. Yalçınkaya, “Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda 6. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm bölümlerdeki branş öğretmenleri, geleceğin eğitim modeline bir yıl boyunca hazırlandı. Bu süreçte öğretmenlere, öğrenmede kuşak farkları anlatıldı. Yeni kuşağın öğrenme ve bilgiye ulaşım şekilleri hakkında seminerler düzenlendi. Bu seminerlerin ardından yeni kuşakların öğrenme modelleri dikkate alınarak uygun materyalleri geliştirmeleri için eğitimler verildi. Eğitimlerin sonunda derslerde kullanılan sunular, podcast adı verilen yayın formatına dönüştürülerek iTunes U için alt yapı hazırlıklarına başlandı” dedi. Itunes’de yayınlanan bütün materyaller belirli moderasyonlardan geçiyor. iTunes U’da ise köklü eğitim kurumlarına olan güvenle bu moderasyon yalnızca teknik olarak var. iTunes U şu an yalnızca üniversiteler için dünyanın 21 ülkesine, k12’ler için ise Avustralya, Kanada, İrlanda, Fransa, İngiltere ve ABD ülkelerine açık. iTunes U, özellikle üniversitelerin ısrarları doğrultusunda Türkiye’yi yayına almak için uzunca bir süredir incelemelerde bulunuyor. Ancak girişimler henüz sonuçlanmış ve netlik kazanmış değil.

Devamını Oku