Edufairs’in 20-27 Kasım tarihleri arasında Ankara, Adana, İzmir ve İstanbul’da düzenleyeceği yurtdışı eğitim fuarına 20 ülkeden 50’yi aşkın eğitim kurumu katılacak. Türk öğrencilerin talebi nedeniyle yabancı eğitim kuruluşlarının ülkemize olan ilgisi artıyor
Aralarında üniversitelerin, kolejlerin, dil kurslarının ve teknik okulların yer aldığı 50’yi aşkın eğitim kurumu, Edufairs’in düzenleyeceği yurtdışı eğitim fuarında, Türk öğrencilerle buluşmak üzere ülkemize geliyor. Fuara katılan öğrenciler ve veliler, fuar sürecince vize başvurusundan okul ücretlerine, sunulan öğrenim programlarından konaklamaya kadar yurt dışı eğitimin her aşamasıyla ilgili bilgi sahibi olabilecek.
Genel eğitim koşulları
Ayrıca Avustralya, Kanada ve ABD gibi ülkelerin konsolosluk yetkilileri fuar süresince vize işlemleri ve genel eğitim koşulları konusunda öğrenci ve velilere bilgiler verecek. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa ve İngiltere’nin de adalarında bulunduğu 20 farklı ülkeden gelen eğitim kuruluşları fuara katılan öğrencilere ülkeleri ve verdikleri eğitimler hakkında ayrıntılı bilgi verme fırsatı bulacak. Fuar aynı zamanda okulların temsilcileriyle yüz yüze görüşmek için eşsiz bir fırsat sağlayacak. Hollanda’da yüksek öğrenimle ilgili bütün kuruluşları bünyesinde bulunduran NUFFİC, 4 üniversiteyle fuara katılacak.
Farklı burs olanakları
Burslu olarak öğrenci alan Hollanda üniversitelerinin yanı sıra birbirinden farklı burs ve indirim seçeneği sunan üniversiteler, Edufairs Yurt dışı Eğitim Fuarı’nda öğrencilerle buluşacak. Edufaris’in bu yıl ikincisini düzenleyeceği Yurtdışı Eğitim Fuarı’nın ilki 20 Kasım’da Ankara Hilton Oteli’nde yapıldı. Fuar bugün Adana Hilton Oteli, 24 Kasım İzmir Hilton Oteli ve 26-27 Kasım tarihlerinde İstanbul Hilton Oteli’nde gerçekleşecek. www.edufairs.com.tr/
‘Kontenjan açıkları hiç gerçekçi değil’
Boğaziçi Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Akyüz, “Temel bilim programlarında kontenjan açığı yaşanmasının ilk ve tarihsel sebebi kontenjanların fazla tutulması yani gerçekçi olmamasıdır” dedi
BOĞAZİÇİ Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Akyüz’e “Temel bilimlerde neden kontenjan açığı oluyor?” diye sorduk. Akyüzün açıklaması şöyle: Van depreminden kurtulan ortaokullu bir genç kız. Küçük erkek kardeşi onu okutmak için ayakkabı boyacılığı yapıyor. Ancak ağır yaralı çıkmış depremden. Televizyon habercisine genç kız, “Hemşire ya da öğretmen olmak istiyordum ama şimdi hekim ya da avukat olmak istiyorum” diyor. En az 20 yıldır lise öğrencilerine üniversite tanıtımı yaparken sorarım: “İçinizde tarih, fizik, edebiyat, kimya, felsefe okumak isteyen var mı?” Tek tük el kalkar, bazen de hiç kalkmaz. “Ne okumak istersiniz?” diye sorduğumda ise birkaç yıl öncesine kadar işletme, mühendislik ve tıp öndeyken son yıllarda işletme çok azaldı yerini hukuk aldı.
Ailelerin ‘tıp’ isteği
Yıl 1959. Liseyi bitirmek üzereyim. Konu komşu, akraba taallukat soruyor: “Üniversitede ne okuyacaksın?” Cevap olarak “Fizik” dediğimde, istisnasız karşılık: “Hıh, öğretmen mi olacaksın?” Hem öğretmenliğe hem bana aşağılama. Mühendislik ve tıp hiç aklımdan geçmedi. İkinci tercihim matematik, üçüncüsü ise Türkoloji’ydi. Annem tabii ki tıp okumamı istedi ısrarla. Ama adaylara hep söylediğim gibi ailelerin tıp isteği çocukları için değil, kendileri içindir. İleride kendilerine bakarlar diye. Yıl 1956, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi sırf daha iyi öğrenci çekmek için fizik programını fizik mühendisliği olarak adlandırdı. Arkasından Hacettepe, derken diğerleri ve tabii ki İTÜ de bu unvanlı adı benimsedi. Bana göre eğitim açısından pek bir fark yaratmadıysa da ilgiyi artırmak bakımından ciddi bir katkı sağladığını söyleyebilirim. Benzeri durumlar yıllar içinde matematik mühendisliğine hatta işletme mühendisliğine kadar gitti. Biz unvansever bir milletiz. Rahmetli Altan Günalp ölmeden kısa bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Üniversiteye giriş, ülkemizdeki sosyal sorunların başında gelen yanlış bir olgudur” demişti. Ben bunu bir adım daha ilerletip “Sosyal sınıf atlama fırsatı” olarak da niteliyorum.
Açığı artıran sebepler
Durum böyle olunca kim fizikçi, tarihçi, felsefeci, matematikçi olmak ister ki... Kimyayla biyoloji azıcık sıyırıyor. Çünkü kimyager ve biyolog sanki özel bir meslek adı gibi, endüstride de bu adlarla çalışılabiliyor. Ama fizik ya da felsefenin böyle bir mesleksel adı ve yeri yok. Biyoloji, genetik sayesinde azıcık daha şanslı duruma geldi. Hatta akademik bir unvan olmasa da genetik mühendisliği süreçleri biraz “hava” getirdi. Yani açıkların bir diğer sebebi de bu disiplinlerin çalışma alanlarını gerek öğretmenlerin gerekse bu disiplin eğitimi alıp aynı doğrultuda ya da başka alanlarda çalışanların bunları yeterince tanıtmamaları. Birkaç yıldır üniversitelerin temel bilim programlarında ciddi kontenjan açığı yaşanmasının belki ilk ve tarihsel sebebi kontenjanların gerçekçi olmaması yani fazla tutulması. İkinci sebep üniversite sayısının patlaması. Eminim patlamadan önce de kontenjan açıkları oluyordu. Ama talep zaten sosyoekonomik sebeplerle kısıtlıyken bunların yenilerini açmak, açığı artırmaktan başka işe yaramaz.
Bu elemanlara, diğer “revaçtaki” disiplinlerin servis ve destek dersleri verdirilebilir. Ama bu da yetersizdir. Çünkü bu tür dersler bir öğretim elemanının akademik niteliklerini pek zorlayacak düzeyde değildir.
En doğru çözüm
Ayrıca genelde “revaçtaki” programların “sahipleri”, programlarındaki derslerin çoğunun temel ve genel değil “meslek” dersi olmasını isterler. Oysa ABD’nin önde gelen üniversitelerinden MIT’deki her programda derslerin üçte biri, bu türden seçilmek zorundayken Brown Üniversitesi’nde ise bir programın kendi dersleri toplamın
% 40’nı aşamıyor. Aslında üniversitelerin Brown Üniversitesi modelinde programlar geliştirmeleri çok yerinde olur: Disiplinin temel derslerinde derinleşmek, kültür ağırlıklı dersler, disiplinin meslek derslerinde fazla ayrıntıya girmemek. Bunun ülkemizdeki tek (biraz zayıf olsa da) benzeri olarak Sabancı Üniversitesi’nin programları söylenebilir. Koç Üniversitesi de böylesine başlamıştı ama mühendislik fakültesinin kurulmasıyla alışılmışa dönmeye başladı. Ama en doğru çözüm, liselerde öğretmenlerin kendi disiplinlerini iyi işleyip öğrencilerin yakın ilgilerini sağlamak. Ayrıca tüm disiplinlerin ortak yanlarını ve birbirlerine desteklerini de iyi tanıtabilmek.
‘Piri Reis’ uzman denizci yetiştiriyor
Türkiye’nin ilk ve tek denizcilik ihtisas üniversitesi olan Piri Reis, mezunlarına yurtiçi ve yurtdışında iş garantisi veriyor. Ayrıca öğrencilerine karşılıksız burs imkânı da sağlıyor
İLK lisans eğitimi öğrencilerini 2009-2010 akademik yılında alan Piri Reis Denizcilik Üniversitesi, kuruluşunun 3. yılında denizcilik eğitiminde ulusal ve uluslararası başarılarına imza atmaya devam ediyor. Kuruluşunun ilk yılında % 64.5 ilk üç tercihle Türkiye’de tüm üniversiteler arasında 5. sırada yer alan Piri Reis, ikinci yılında % 75 ilk üç tercihle tüm üniversiteler arasında birinci, bu yıl ise % 83.5 ilk üç tercihle tüm üniversiteler arasında ikinci sırada yer aldı. Öğrencilerinin yaklaşık tümüne % 25 ile % 100 arasında değişen oranlarda karşılıksız burs veren üniversitede ortalama tam burs oranı ise % 52 dolayında.
Mezunlarına Türkiye’de ve yurt dışında iş garantisi veren Piri Reis Üniversitesi, bu yıl ÖSYM kılavuzunda öğrenci aldığı 8 disiplin dalının 7’sinin kontenjanlarını tamamen, birini ise % 85 oranında doldurdu. Piri Reis Üniversitesi’nin kurucusu IMEAK DTO, Türkiye’de denizcilik eğitimi veren devlet kuruluşlarını desteklemeye 1993 yılında kurduğu TÜDEV (Türk Deniz Eğitim Vakfı) ile başladı. 1996 yılında ise kendi deniz eğitim merkezini kurdu.
Bu merkezde 2008’e kadar yaklaşık 2000 uzakyol güverte ve makine zabiti yetiştirdi, çok sayıda AB Leonardo Projeleri yürüterek AB bünyesindeki diğer ülkelerin denizcilik eğitimine de katkıda bulundu. 2008 yılında ise Türkiye’nin ilk ve tek denizcilik ihtisas üniversitesi olan Piri Reis Denizcilik Üniversitesi’ni (PRDÜ) tüm denizcilik sektör üyelerinin desteğini alarak kurdu. PRDÜ modeli, denizcilik eğitiminde dünyada tek ve ilktir. Zira şimdiye kadar dünyanın hiçbir ülkesinde, tüm denizcilik sektörünün bir araya gelerek kurduğu bir denizcilik üniversitesi yok.
PRDÜ, 2012 yılından itibaren eğitimini Türkiyenin yine ilk ve tek uluslararası BRAEMS akreditasyonlu çevreye duyarlı yeşil kampüsünde sürdürecek. Bu kampüs, IMEAK DTO/TÜDEV katkılarıyla Tuzla’da, Marmara Denizi kenarında 30 dönüm arazi üzerinde, 60 bin metrekare kapalı alan olarak inşa ediliyor. Maaliyeti
100 milyon TL olacak. PRDÜ, Birleşmiş Milletler alt kuruluşu IMO’da (Dünya Denizcilik Örgütü) 2002-2004 yılları arasında seçilerek 164 ülkenin denizcilik eğitimine başkanlık yapan, dünyanın
5 kıtasından yaklaşık 60 denizcilik üniversite üyesi olan IAMU (Dünya Denizcilik Üniversiteleri Uluslararası Birliği) kurucu başkanı ve bu kuruluşun dünyadaki 4 kişisel onur üyesinden birisi olan kurucu Rektör Prof. Dr. Osman Kamil Sağ önderliğinde uluslararası bir vizyonla eğitim veriyor. PRDÜ’de eğitim dili tamamen İngilizce olup üniversitede Türk akademisyenlerin yanında Amerikan, İngiliz, Kanadalı ve Japon akademisyenler de görev yapıyor.
ABD ile internet üzerinden ortak ders
İZMİR Ekonomi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Bölümü öğrencileri, “Türk Siyasetinde Güncel Konular” adlı dersi Amerika’daki Gettysburg College öğrencileriyle birlikte alıyor. Ders kapsamında iki ülkenin öğrencileri öncelikle kendi öğretim üyeleri eşliğinde ders konularıyla ilgili uluslararası akademik çalışmaları okuyor. Ayda bir kez özel sınıflarda internet aracılığıyla gerçekleştirilen canlı bağlantı sayesinde biraraya gelen öğrenciler, okudukları çalışmaları ve güncel gelişmeleri online olarak birlikte değerlendirme fırsatı yakalıyor. Dönem ödevleri ise yine karşılıklı oluşturulan çalışma gruplarıyla internet üzerinden yapılıyor. Dersin İzmir Ekonomi Üniversitesi’ndeki ayağını Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Başkan, Gettysburg College’daki ayağını ise Yrd. Doç. Dr. Yasemin Akbaba yürütüyor.
Sosyal girişimciler aranıyor
KOÇ Üniversitesi, UC Berkeley Haas İşletme Okulu ve Columbia Üniversitesi ile gerçekleştirdiği işbirliğiyle Global Social Venture Competition’ı (Global Sosyal Girişimcilik Yarışması-GSVC) Türkiye’deki sosyal girişimcilerle buluşturuyor. Her yıl düzenlenen GSVC sayesinde hem toplumsal hem de ekonomik açıdan yaratıcı bulunan girişimciler, projelerini geliştirecek para ödülleri kazanma ve uluslararası arenada duyurma fırsatı yakalıyorlar.
Global Girişimcilik Haftası’nda projeye start veren Koç Üniversitesi, yarışmanın ilk aşaması için başvuruları 19 Ocak 2012’ye kadar kabul ediyor. 1999’dan beri düzenlenen GSVC, şimdiye kadar sosyal girişimcilere yarım milyon dolar ödül sunmuş, yeni girişimcileri yatırımcılara tanıtmış ve yeni nesil sürdürülebilir sosyal girişimci bir kitle yaratmış bulunuyor.
Global Social Venture Competition, üç aşamada gerçekleşiyor. Öncelikle Yönetici Özetleri girişimciler tarafından yarışma kuruluyla paylaşılıyor. Ardından Bölge Finalleri gerçekleştiriliyor ve bu elemeden geçenler Global Finaller’de ilk üçe girebilmek için mücadele veriyor. Tüm aşamalarda sosyal girişimciler yarattıkları projelerin sosyal, finansal ve çevresel değerlerini yarışma kuruluyla paylaşıyor.
Yarışmanın en önemli koşulu olarak her ekipte mutlaka bir işletme okulu öğrencisi ya da yeni mezununun olması gerekliliği bulunuyor. Koç Üniversitesi bu yıl ilk kez uluslararası arenada yarışacak olan Türk girişimcilere danışmanlık yapma amacıyla kasım ve aralık ayları boyunca eğitim ve atölye çalışmaları düzenleyecek. Bu çalışmalar özellikle yarışmanın ilk aşaması olan Yönetici Özetleri’ne odaklanacak. Koç Üniversitesi 19 Ocak tarihine kadar teslim edilecek Yönetici Özetleri’nin ardından seçilecek ekiplere diğer aşamalarda da bire bir destek ve danışmanlık sunuyor olacak.
Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Umran İnan, Türk girişimcilerin sesini tüm dünyaya duyurmak ve sosyal girişimciliği ülkemizde yaygınlaştırmak amacıyla GSVC ailesine katıldıklarını söyledi. http://gsvc.ku.edu.tr adresinden ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir.
Arel’de pazarlama kongresi
PAZARLAMA ve Pazarlama Araştırmaları Derneği’nin desteği ile 1976 yılından günümüze dek pazarlama alanında çalışmalar yürüten akademisyenlerin biraraya gelerek düzenlediği toplantılar 1999 yılı itibariyle “Ulusal Pazarlama Kongreleri” çerçevesinde kurumsal bir yapı kazandı. 16. Ulusal Pazarlama Kongresi 22-25 Kasım 2011 tarihleri arasında İstanbul Arel Üniversitesi ev sahipliğinde Holiday Inn İstanbul Airport Hotel’de düzenleniyor. ‘Mobil Pazarlama’ temasıyla gerçekleştirilecek kongrede, pazarlamada bir çığır açan teknolojinin sunduğu olanakları değerlendirmek, tartışmak ve iş dünyasıyla paylaşmak amaçlanıyor. Kongre, akademik ve profes-yonel tüm katılımcılara açıktır.