Yekta Hoca, dün ‘bir milyondan fazla aday, YGS’de fen bilimleri testinin kapağını bile açmadı’ dedi.Bu çok önemli bilgi, aslında bir göndermeydi! ‘Kime göndermeydi, diyeceksiniz…’ Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!Bir Allah’ın kulu da çıkıp, olayı üstlenmedi, hatta duymazdan geldi, gündemine bile almadı. Yaklaşım aynen şuydu; ‘Eee, n’olmuş yani!’Sorun ortaöğretimde başlıyor; sen bu derslere gereken önemi vermezsen, bu derslerden çocukları soğutursan, hatta korkutursan, öğretmen seçme ve yetiştirme yöntemin yanlışsa yapacak bir şey yok.Böyle olmuyor işte, bu devirde böylesine bir vurdumduymazlık, akıllara ziyan bir durum. YGS’de fen bilimleri testinin kapağını bile açmayan, matematik testinde 40 sorudan ancak 5,5 net yapan bir öğrenci (üniversite adayı!) topluluğu, üniversitede temel bilimleri neden seçsin ki, böyle bir beklentide olmak bile bir tuhaf. ‘Dağına göre kar’ misali…Bana sorarsanız, olay sadece temel bilimler de değil; eğitimde, yükseköğretimde genel bir çöküş söz konusu, sadece olayı birkaç bölümün tercih edilmemesine indirgememek gerekir.Yekta Hoca, neden sadece iki üç bölümü sayıyor ki; jeofizik de tercih edilmiyor, maden de tercih edilmiyor, tarımla ilgili bölümler de tercih edilmiyor, su ürünleri de tercih edilmiyor… Say say bitmez! Diyeceksiniz ki, ‘Hocam, dediğine göre o tercih edilmiyor, bu tercih edilmiyor, peki ne tercih ediliyor?’ Söyleyeyim: Garanti meslekler!Garanti meslekler, ne anlama geliyor? Mezun olduğumuzda iş garantisi taşıyan meslekler anlamına geliyor. Hesap şu: Geçerli bir mesleği seçersem, ben de geçerli olurum… Oldu, hesap bu kadar basit mi?Sorunu sadece çocuklarda aramak da beyhude; sen onlara meslekleri tanıtmazsan, yeteneklerini belirlemede bilinçlendirmezsen, eğitimin sadece dört duvar arasında sıkışıp kalmışsa olacağı bu!Temel bilimleri olmayanın, ne mühendisliği olur, ne de söz hakkı; sadece var olan teknolojileri kullanma becerisi olur. Biz teknolojiyi kullanırken, bilime yatırım yapanlar, AR-GE çalışmalarına önem verenler, zaten yeni teknolojiyi hazırlamış oluyor. Anlayacağınız, hep arkadan geliyoruz, maça hep birkaç sıfır geriden başlıyoruz. Bilime hükmedemeyen, teknolojiye mahkum ediliyor ve taşeronluktan başka da yapacak bir şeyi de kalmıyor.Fen liseleri ne den açılmıştı? İşte, can alıcı soru ve sorun burada başlıyor. Nitelikli bilim insanı yetiştirmek içindi, değil mi? Peki, fen liselerinden kaç aday temel bilimleri seçti? Bunun cevabını ben vermeyeyim, çok acı olur! Bu çocuklar ya tıp tercihi yaptı, ya da ODTÜ’nün veya Boğaziçi’nin en çok tercih edilen dallarını tercih ettiler. Fen liseleri, üniversiteye hazırlıkta en başarılı dershane modeli çizdiler, başka da bir amaca hizmet etmediler…Yekta Hoca’nın, ‘Adaylar, bu bölümleri ancak şu üniversiteler (ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ) olursa okurum diyor’ sözüne pek katılmıyorum. Neden mi? İnanın, sözü edilen üniversitelerdeki bu bölümleri seçen adayların pek çoğu, bu bölümleri sevdiğinden değil, o üniversiteye girebildiğinden bu dalları tercih ediyor. Tabirimi anlayışla karşılayın, ama düşünce şöyle: ‘Şu üniversiteye kapağı bir atayım da, sonrasına bakarız!’Bu düşüncedeki adaylar, yatay geçiş veya en azından çift anadal derdinde olduğundan bu üniversiteleri seçiyorlar.Sorunun çözümü çok kolay değil; problem belirlenmiş, geçici çözüm yolları denenmiş, ancak bunlar temeldeki problemleri çözmez. Kontenjan azaltmak, bölüm kapatmak, merkezi yerlerde bu bölümlere ağırlık vermek, bunların hepsi gelip geçici çözümler… Yekta Hoca’da gelip geçici, yeni gelecek YÖK yetkilisi de aynı sorunları önümüze koyabilir, peki ne değişecek? Döne döne aynı sorunları konuşuyor olacağız, o kadar!‘Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir fendir’ sözünü bir yerlerden hatırlıyor musunuz, yoksa unuttunuz mu? Bu sözü hatırlayın, yeter; o size ne yapmanız gerektiğini söyler…
Geleceğinizi belirleyecek sınavda başarılı olmak için nasıl bir yol izlemeniz gerekiyor; rakiplerinizden bir adım öne geçmek için sınavda nelere dikkat etmelisiniz?İstediğiniz puanı alabilmeniz için önerilerimize kulak verin…- BOŞ SORU BIRAKMAYIN: TEOG sınavlarında yanlış cevaplar doğruları götürmediği için, bilmediğiniz soruları boş bırakmayın. .- PANİK YAPMAYIN: Çoğunuz yıl içinde bir çok sınavına girdiniz, geçen yıl çıkan soruları incelediniz ve çözdünüz. Gireceğiniz sınav, bunlardan farklı olmayacak. Korkmanıza gerek yok. Deneme sınavlarında karşılaştığınız sorulardan daha kolay sorularla karşılaşacaksınız.- NE ÇOK HIZLI NE DE ÇOK YAVAŞ: Soruları çok hızlı yanıtlayıp bunun neticesinde çok hata yapmak doğru olmadığı gibi, aşırı titiz davranıp her soru üzerinde gereğinden fazla zaman harcamanız da yanlış olur.- DERİN NEFES ALIN: Sınava başladığınız anda her şeyi unuttuğunuz duygusuna kapılabilirsiniz. Birkaç soruyu yanıtladıktan sonra bu duygu kendiliğinden yok olur.- ZOR SORUYLA UĞRAŞMAYIN: Zor sorularla uğraşıp vakit kaybetmek yerine, o süre zarfında 3 kolay soruyu yanıtlamanız daha akıllıca olur. Zor soruların da, kolay soruların da puan değeri aynıdır.- KOLAY SORULARDAN BAŞLAYIN: Ya ilk soru, zor soruysa... Moraliniz bozulacak, her şey birbirine karışacak. Önce testin bütün sorularını gözden geçirin. Bu, zaman kaybı değildir. Bu tarama işlemi, o bölümdeki soruların genel yapısını görmenizi, testin yapısındaki değişikliklere hazırlıklı olmanızı sağlar.- SORULARA TAKILMAYIN: Bir soruyu belli bir süre geçtiği halde çözemiyorsanız, o soru üzerinde daha fazla uğraşmayın yani sorularla savaşmayın. Akıllı davranın, çözemediğiniz, zorlandığınız soruyu atlayın. Eğer zamanınız artarsa o soruya geri dönersiniz.- ACELECİ DAVRANMAYIN: Doğru yanıtı bulduğunuzu zannederek diğer seçeneklere bakmamanız sizin zararınıza olur. Mutlaka sorunun bütün seçeneklerini okuyun. Yanıtınız doğru olsa bile mutlaka diğer seçenekleri de okuyun.- KISA MOLALAR VERİN: Aynı soruyu veya aynı satırları tekrar tekrar okuyorsanız, zihninizin dinlenmeye ihtiyacı var demektir. Kalemi, kağıdı bir kenara bırakın, gözlerinizi kapatın ve arkanıza yaslanın. İşlerin iyi gittiğini kendinize telkin edin. Bunu bir yenilenme, güç toplama süreci olarak düşünün.- KARIŞIK GÖRÜNEN SORULARDAN KORKMAYIN: Soru kökünün veya soru metninin uzun oluşu, sizin için daha fazla ipucu anlamına gelir. Bu nedenle ilk etapta karmaşık gibi görünen ve uzun metinli sorular, daha kolay çözülebilen sorular olarak algılanmalıdır.- ÖNCE SORUYU OKUYUN: Paragraf tipli sorularda paragraftan önce soru kökünü okuyun. Böylelikle zihin, sorulan soruya göre paragrafı okuma eğiliminde olur.- ALTI ÇİZİLİ VE KOYU İFADELERE DİKKAT: Soru kökü bazen ‘olamaz’, ‘değildir’, ‘yanlıştır’ veya ‘…mamalıdır’ gibi olumsuz ifadeler taşıyabilir. Zihin hep olumlu soru kalıplarına şartlandığından, sorudaki olumsuz ifadeler gözden kaçabilir. Altı çizili ve koyu yazılan ifadelere dikkat edin.
Vakıf Üniversiteleri Birliği tarafından düzenlenen ‘2. Eğitim Zirvesi’nde konuşan Yükseköğretim Kurulu Başkanı Yekta Saraç, “Mevcut sistemin bir değerlendirme çalışmasının yapılma vaktinin geldiğini de kabul ediyoruz. YGS’de fen bilimlerinde, bir milyon kişinin, müfredattan çıkan soruların bulunduğu sayfaları çevirmedi. Nedenleri için inceleme başlattık. YGS sınavlarındaki fen bilimlerinde, bir milyon kişinin, müfredattan çıkan soruların bulunduğu sayfaları, yanlış cevaplandırdı demiyorum, sadece bu sayfaları çevirmemesinin kök nedenlerini ortaya koyacak bilimsel inceleme başlattığımızı söylemek istiyorum. Bu çalışma, bir sonraki yıl için belki giriş sistemini lise eğitimiyle birlikte tekrar düşünmemizi gerektirebilir” dedi…İyi de, bu yeni bir tespit değil ki, hep söyleniyor, değişik bir ifade ya da daha önceden duymadığımız bir şey de değil… Sayın Saraç, varolan durumu dillendirmiş. Sadece sesli söyleme cesaretinde bulunmuş. İşin ilginci, yıllar geçtikçe durum daha da kötüye gidiyor. Olay sadece sorulara bakmamakla sınırlı değil, olayın sınırları epeyce geniş, deniz derya!2010 yılında Fen Bilimleri testinde 40 sorudaki Türkiye soru çözüm ortalaması 5,5 net iken, bu yıl 4,5 nete düştü. Geçenlerde bir okulda konferanstayım, çocuklardan biri; ‘atsak daha fazla tutar herhalde’ dedi. Doğru dedi, durumu çok güzel özetledi. Peki, bunca yıl biz bu çocuklara ne öğretiyoruz? Bence yaptığımız tek bir şey var, o da dersten uzaklaştırmak, korkmasını ve dersten uzaklaşmasını sağlamak…Gelelim bir diğer teste, Temel Matematik testine… Allah aşkına birisi bana şunu bir açıklasın: Liselerde Temel Matematik diye bir ders var mı? Yok! Peki, olamayan dersin testi nasıl oluyor? Oluyor işte! Olsa da olur, olmasa da olur… Uydurma bir test, ne amaca hizmet ettiğini anlayamadığım bir test. Kelimelerin yerlerini değiştirin, testin amacını anlarsınız; matematiğin temeli… Böylesi uydurma bir testte bile bizim çocukların durumu vahim!2010 YGS’de Temel Matematik testinin 40 sorudaki ortalaması 12 net iken, gel zaman git zaman 5,5 nete düşmüş. Evet, bu yılki ortalama 5,4 net! İçler acısı bir durum, sözün bittiği yerdeyiz…Şimdi gelelim anadilimize, yani Türkçe’ye ve onun testine… Fransızca’dan veya Almanca’dan söz etmiyoruz, anadilimizden söz ediyoruz; yani çocuklarımızın doğduğu andan itibaren duyduğu ve kullandığı dilin testinden söz ediyoruz. 2010’da yaklaşık 22 net olan ortalama, bu yıl 16 nete düşmüş. Bırakın Fen Bilimleri testini filan, Türkçe de elden gitmiş; bu elden gidince, zaten pek çok değer elden gider…Sosyal Bilimler desen, al birini vur ötekine; 40 soruda 2010 yılında 12,5 olan net, bu yıl 10,5 nete kadar düşmüş. Bir şeye dikkat ettiniz mi, kolay olan testlerin de ortalaması düşük, hani zor denilen (aslında değil) testlerin de ortalaması düşük. Demek ki ortada gerçekten vahim bir sonuç var, ciddi bir ciddiyetsizlik var. Peki, bütün bunların sorumlusu çocuklar mı? Hiç sanmıyorum, onlar sadece bizim bir yansımamız, başka bir şey değil.2016 YGS’de ortalamalar yükselir gibime geliyor.Diyeceksiniz ki, ‘Hocam, nereden biliyorsun?’ Kahin filan değilim, soruları da ben hazırlamıyorum, sadece şeytanın avukatlığını yapıyorum. Bir düşünün bakalım, seneye ortalamalar yükselecek; neden acaba?
Bu kez eleştiri yok, benden Milli Eğitim Bakanlığı’na kocaman bir aferin… Yapılacak uygulamalar, yerinde ve kıvamında. Koskoca bir yılın sadece yabancı dile ayrılmaması, öğrencilerin diğer derslerden ve etkinliklerden koparılmaması yerinde bir karar. 5’inci sınıfı hazırlık yılı olarak değil de, yabancı dil ağırlıklı bir yıl olarak düşünmek de çok isabetli bir karar.Eğitim üç alanda olacak; yabancı dil, Türkçe, matematik ve fen bilimleri dersleri de müfredat kapsamında olacak, hatta bunlar spor ve kültür dersleriyle takviye edilecek yabancı dil derslerinin haftada 16-20 saat verilmesi, başlangıç olarak gayet yeterli. İlerleyen süreçte bu sürenin artacağından da eminim. Buraya kadar en ufak bir sorun yok… Dil eğitiminin gramer ağırlıklı değil de, dinleme-konuşma-yazma ağırlıklı olması bence en mükemmeli. Bunca yıldır bundan çok çektik, çok yakındık; birçok nesli bu uğurda heba ettik! Bu tarihe kadar en iyi İngiliz Dili Uzmanı’nı biz yetiştirdik, ama yetiştirdiğimiz uzmanlar İngilizce konuşamadı, bu da ayrı bir ayıbımızdı…Uygulama 2016 yılında devreye girecek, o tarihe kadar planlarımızı güncelleme olanağımız da olacak. Ayrıca pilot uygulamayla yola çıkmamız doğru bir karar, en azından eksiğimizi ve yanlışımızı görüp değerlendirme olanağımız olacak…Genel değerlendirmem şu: Yapılanlar son derece yerinde ve doğru, düşündüklerim ve olmasını dilediklerim aynen karşıma çıktı. Diğer bir ifadeyle, korktuklarımla karşılaşmadım. Korkularım neydi? Çocukları diğer derslerden soyutlamak, gramer ağırlıklı sisteme devam etmek vb. Güzel, bunların hiçbiriyle karşılaşmadım. Şimdi tek bir endişem var, o da hizmet içi eğitimin ve bunun kalitesinin nasıl olacağı. Bir diğer endişem de, kalabalık sınıflar, hani bunu yabancı dil eğitiminde ne derece başarabiliriz, işte bunu bilmiyorum!Yapılanlara baktığımda, bu endişelerimin yersiz olmasını diliyorum. Önümüzde zaman var, bir plan ve program dahilinde bu uygulamaların devreye koyulacağına inanıyorum. Aynen devam…
MEB’in ortaokul birinci sınıflarda, yani 5. sınıflarda yabancı dil ağırlıklı müfredat için çalışmaları uzun süreden beri devam ediyor. Bunu daha önceki Anadolu liselerinde, onunda önceki maarif kolejlerinde ve bugün bazı yabancı okullarımızda okutulmakta olan hazırlık sınıflarına benzetebiliriz. Gerçi MEB bunun adına hazırlık sınıfı demiyor, bundan kaçınıyor, ama içerik bu şekilde, yani hazırlık sınıfı şeklinde olacak...Bu durumda akla gelen ilk soru; ‘bu uygulama iyi mi, yoksa kötü mü?’ sorusu oluyor. Olayı hemen ‘iyi’ veya ‘kötü’ye indirgemeyelim, burada önemli olan niyet! Belli ki, niyet iyi, bundan şüphemiz yok. Uygulama, hemen devreye koyulmayacak zaten; önce pilot uygulama başlayacak, fiziki altyapısı uygun olan okullarda ilk denemeler yapılacak. Bu sırada ortaya çıkan sorunlar tespit edilecek ve iyileştirilmeye gidilecek. Daha sonra bu uygulama peyder pey diğer okullarda da devreye sokulacak. Özel okullar bu uygulamaya hemen başlayabilecek, gerek altyapıları gerekse öğretim modelleri buna zaten hazır...Ancak ortada aşılması gereken başka sorunlar var: Niyet iyi, ama müfredat buna uygun mu, müfrredatı uygulayacak öğretmen kadrosu buna hazır mı? Hadi diyelim ki ‘bunları da aşarız’, o zaman aşmamız gereken bir sorunla daha karşılaşıyoruz: Koskoca bir yılı (adına ister hazırlık senesi deyin, ister ‘yoğun yabancı dil takviye senesi’ deyin) sadece bir veya iki unsurla mı geçireceğiz; diğer dersler ne olacak, diğer derslere ara mı vereceğiz, çocuklar bu derslerden soğumayacak mı?Bu sıkıntıları önceki dönemlerde de yaşadık, tekrar tekrar aynı sorunlarla karşılaşmayalım. Benim önerim şu: Tamam, yoğun yabancı dil eğitimi olsun, ama bu sadece dil dersleriyle sınırlı kalmasın, müfredatın içinde mutlaka diğer dersler de bulunsun, saatleri azaltılabilir, ama ‘pas’ geçilmesin!Böyle olursa!Şimdi, can alıcı bir soru, sorun geliyor; daha önce bu soru hiç dillendirilmedi ve kimse de tartışmadı...Dershaneleri kapattık, temel liselere dönüştürdük, üniversiteye hazırlık temelli liseler dedik falan filan... Konumuz bu değil, yani dönüşür mü, dönüşmez mi, nasıl olur konusunu tartışmayacağım. Esas konu şu: Bildiğiniz gibi devlet, geçen yıl özel okullara giden çocuklara devlet katkısı verdi. Aslında bu düşünce, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik zamanında ortaya atılmıştı. Hatırlarsınız, epeyce de eleştirilmişti. Gel zaman git zaman, bu düşüncenin yerinde ve doğru olduğu anlaşıldı; o dönemde eleştiride bulunanlar, daha sonra bu uygulamaya hak verdiler.Devlet, kendisi yapacağına, yapılanlara katkıda bulunursa, eğitim işleri daha iyi yürür ve devlet de gücünü daha verimli kullanır. Buna diyecek bir sözümüz yok, çağdaş dönem zaten bunu gerektiriyor...Geçen yıl devlet, 200 bin dolayında öğrenciye katkı payı verdi, hatta bunun 180 bin dolayında olduğunu sanıyorum. Geçen yıl bile bu sayı eksik kaldı, peki bu yıl nasıl olacak? Soru veya sorun işte burada başlıyor!Özel okullara giden öğrenci sayısı bu yıl ya 600 binleri bulursa, -ki bulacak- peki bu durumda devlet bunun üstesinden nasıl gelecek ve kaç çocuğa ve kaç kuruma bu ödemede bulunacak ve kriterleri ne olacak?Bu katkıyı, sadece dönüşüm yapan okullara giden çocuklar veya o okullar almayacak, halen özel okullara gidenler de alacak; peki bu iş nasıl çözülecek?Bir müddet sonra temel liseye dönüşen bu okullar maddi sıkıntı yaşayacak mı, işte sorun burada ortaya çıkacak!!!
Sonuçları 4 gün gibi kısa bir sürede açıklayan ÖSY M’yi kutlamak gerekir. 2 milyon adayın sınav sonuçlarını bu kadar kısa sürede açıklamak gerçekten çok büyük bir başarı. ‘İyi’nin düşmanı ‘en iyi’dir, bu durumda ÖSYM’den daha iyi bir sınav sistemi beklemek de en doğal hakkımız. Daha çağdaş, beklentileri karşılayacak, sadece test sistemine bağlı olmayan sınav sistemi beklentilerimizi kısa sürede devre sokacaklarına eminiz, çünkü bunu başaracaklarının sinyallerini veriyorlar… Gelelim sınav sonuçlarına… Beklediğim sonuçlarla karşılaştım; benim için ne sorular, ne de sonuçlar sürpriz olmadı, her şey normal seyrinde devam etti. Çoğu aday soruların zorluğundan, T. Matematik ve Türkçe testlerinin zorluğundan, soruların uzunluğundan yakındı, dolayısıyla zaman sıkıntı yaşadıklarını vurguladı vb. Sonuçlara baktığımızda pek böyle bir tabloyla karşılaşmıyoruz.Neden mi?Açıklayalım: Geçen yıl Türkçe testindeki Türkiye ortalaması 18 net dolayındaydı, bu yılki ortalama 16 net. Evet, Türkçe testinin ortalaması biraz düşmüş; peki, bu ortalamanın düşmesi adayları nasıl etkiler? Katsayısı geçen yıla göre biraz yükselir, ama çok fazla yükseleceğini sanmıyorum… Şurası çok önemli; katsayı yükselirse, otomatikman puanlar bir miktar yükselir, ama herkesin puanlarının yükseleceğini de unutmamak gerekir. Aslında bir şey değişmiyor, puanlar düşerse herkesin puanları düşer, puanlar yükselirse herkesin puanları yükselir, yani aynı yıl sınava katılanlar arasında bu durum bir avantaj veya bir dezavantaj yaratmıyor. Dengeyi bozan tek unsur, kim daha fazla net yaptı, bütün mesele bu!Sosyal Bilimler testinin geçen yılki Türkiye ortalaması 11 net dolayındaydı, bu yıl da ortalama yine aynı, yani 11 net. Sosyal katsayıları oynamaz, yine aynı kalır… T. Matematik testinin 2014-YGSl Türkiye ortalaması 6 net, bu yıl 5 net. Matematik ortalaması biraz düşmüş, dolayısıyla matematik katsayısı yükselir… Fen Bilimleri hemen hemen aynı ortalamaya sahip, geçen yıl 3,5 olan Türkiye ortalaması, bu yıl 3,9 nete yükselmiş. Bu testin katsayısında fazla bir oynama olmaz.ÖZETLERSEK; Türkçe ve T. Matematik katsayıları geçen yıla göre bir miktar yükselir, diğer testlerinki aynı olur; puanlama geçen yıldan çok farklı olmaz…Adaylara tavsiyem; kazandığınız veya kaybettiğiniz bir şey yok; ne çok sevinin ne de üzülün; günlerinizin kıymetini bilin, plan ve programınızı gözden geçirin ve LYS hazırlığ ınıza tam gaz devam edin…
Beklediğimiz türden bir sınavla karşılaştık… Görüştüğümüz adayların çoğu, sınavda çıkan soruların kolay olduğunu belirtti. Adayların ortak kanısı, sürenin yeterli olduğu ve yanıtlarını kontrol etme şansı buldukları doğrultusundaydı. Adaylar genellikle kendilerini fen bilimleri ve matematik sorularının zorladığını, Türkçe testindeki paragraf sorularının yorduğunu dile getirdi.Sorular müfredatla paralel2015-YGS’de adaylar genelde kolay bir sınavla karşılaştı. Genel anlamda YGS’nin müfredata uygun, çalışan öğrencilerin çok rahat yapabileceği sorulardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Sorular, müfredata paralel sorulduğundan, öğrencilerin sınavda sıkıntı çekmediğini söyleyebiliriz. YGS’den çıkan tüm öğrencilerin geriye bakmadan ve vakit kaybetmeden LYS’ye hazırlanması gerekiyor.Hız-zaman dengesini kuran kazanır2015-YGS’de sürpriz soru çıkmadı. Düzenli ve planlı çalışan öğrencilerin başarılı olduğu bir sınavla karşılaştık. YGS beklenildiği gibi, temel bilgiyi gerektiren ve bilgiyi yorumlama becerisi isteyen sorulardan oluştu. ÖSYM, soruların yıldan yıla farklılık göstermemesine özen gösteriyor, yani adaylara sürpriz yapmıyor. YGS bir yarışma sınavı, bu sınavda zamanı verimli kullanmak çok önemli. Hız-zaman dengesini iyi kuran adaylar, bu sınavda kesinlikle başarılılı olur, ÖSYM adaylardan bu dengeyi kurmalarını istiyor.Düzenli çalışan barajı geçerAdaylardan edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, 2015-YGS’nin sorularının müfredata uygun hazırlandığını görüyoruz. Sınav, öğrencinin düşünme ve çıkarım yapma yeteneği sorgulayan sorulardan oluşuyordu. Öğrencilerin zorlanmayacağı ve barajı geçme açısından sıkıntı yaşamayacakları bir sınavla karşılaştık. Soruların tümüne bakıldığında, düzenli çalışan her öğrencinin yapacağı kolaylıkta olduğu görülüyor.
Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), bugün tek oturumda yapılacak. 2 milyon 126 bin 681 adayın başvurduğu sınav, saat 10.00’da başlayacak ve 2 saat 40 dakika sürecek. Adayların, yanlarında 2015-YGS Sınava Giriş ve Kimlik Belgesi ile nüfus cüzdanı veya pasaport bulundurmaları zorunlu. Üzerinde fotoğraf ve TC kimlik numarası bulunmayan nüfus cüzdanları kabul edilmeyecek.‘Bilmiyorsanız atmayın’Sınava girecekleri VATAN Eğitim Uzmanı Sadık Gültekin şöyle uyarıyor: “Kitabi ifade şu şekildedir. Beş seçenekten üçünü elediğimizde yüzde elli şansımız vardır. Hızlı tahminde bulunun ve ilk işaretlediğiniz şıkkı değiştirmeyin. Bu teorik bir ifadedir. Pratikte bu şekilde değildir. Kötü bir benzetme olacak ama kumarda kazanan olmaz. Yüzde elli şansınız yoktur. Benim size tavsiyem üç seçeneği eleseniz dahi bir tahminde buylunmayın. Bu sınavda sizden bir tahmin yapmanız beklenmiyor. Doğru şıkkı bulmanız bekleniyor. Bilginiz varsa çözeceksiniz. Bilginiz yoksa boş bırakacaksınız. Bu bir kumardır. Bu sınavda kimsenin yüzde elli şansı yoktur. Sadece biliyorsanız yapın. Diğer sorulara geçin, zamanınız artarsa tekrar dönüp bakarsanız.”