MEB’in ortaokul birinci sınıflarda, yani 5. sınıflarda yabancı dil ağırlıklı müfredat için çalışmaları uzun süreden beri devam ediyor. Bunu daha önceki Anadolu liselerinde, onunda önceki maarif kolejlerinde ve bugün bazı yabancı okullarımızda okutulmakta olan hazırlık sınıflarına benzetebiliriz. Gerçi MEB bunun adına hazırlık sınıfı demiyor, bundan kaçınıyor, ama içerik bu şekilde, yani hazırlık sınıfı şeklinde olacak...
Bu durumda akla gelen ilk soru; ‘bu uygulama iyi mi, yoksa kötü mü?’ sorusu oluyor. Olayı hemen ‘iyi’ veya ‘kötü’ye indirgemeyelim, burada önemli olan niyet! Belli ki, niyet iyi, bundan şüphemiz yok. Uygulama, hemen devreye koyulmayacak zaten; önce pilot uygulama başlayacak, fiziki altyapısı uygun olan okullarda ilk denemeler yapılacak. Bu sırada ortaya çıkan sorunlar tespit edilecek ve iyileştirilmeye gidilecek. Daha sonra bu uygulama peyder pey diğer okullarda da devreye sokulacak. Özel okullar bu uygulamaya hemen başlayabilecek, gerek altyapıları gerekse öğretim modelleri buna zaten hazır...
Ancak ortada aşılması gereken başka sorunlar var: Niyet iyi, ama müfredat buna uygun mu, müfrredatı uygulayacak öğretmen kadrosu buna hazır mı? Hadi diyelim ki ‘bunları da aşarız’, o zaman aşmamız gereken bir sorunla daha karşılaşıyoruz: Koskoca bir yılı (adına ister hazırlık senesi deyin, ister ‘yoğun yabancı dil takviye senesi’ deyin) sadece bir veya iki unsurla mı geçireceğiz; diğer dersler ne olacak, diğer derslere ara mı vereceğiz, çocuklar bu derslerden soğumayacak mı?
Bu sıkıntıları önceki dönemlerde de yaşadık, tekrar tekrar aynı sorunlarla karşılaşmayalım. Benim önerim şu: Tamam, yoğun yabancı dil eğitimi olsun, ama bu sadece dil dersleriyle sınırlı kalmasın, müfredatın içinde mutlaka diğer dersler de bulunsun, saatleri azaltılabilir, ama ‘pas’ geçilmesin!
Böyle olursa!
Şimdi, can alıcı bir soru, sorun geliyor; daha önce bu soru hiç dillendirilmedi ve kimse de tartışmadı...
Dershaneleri kapattık, temel liselere dönüştürdük, üniversiteye hazırlık temelli liseler dedik falan filan... Konumuz bu değil, yani dönüşür mü, dönüşmez mi, nasıl olur konusunu tartışmayacağım. Esas konu şu: Bildiğiniz gibi devlet, geçen yıl özel okullara giden çocuklara devlet katkısı verdi. Aslında bu düşünce, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik zamanında ortaya atılmıştı. Hatırlarsınız, epeyce de eleştirilmişti. Gel zaman git zaman, bu düşüncenin yerinde ve doğru olduğu anlaşıldı; o dönemde eleştiride bulunanlar, daha sonra bu uygulamaya hak verdiler.
Devlet, kendisi yapacağına, yapılanlara katkıda bulunursa, eğitim işleri daha iyi yürür ve devlet de gücünü daha verimli kullanır. Buna diyecek bir sözümüz yok, çağdaş dönem zaten bunu gerektiriyor...
Geçen yıl devlet, 200 bin dolayında öğrenciye katkı payı verdi, hatta bunun 180 bin dolayında olduğunu sanıyorum. Geçen yıl bile bu sayı eksik kaldı, peki bu yıl nasıl olacak? Soru veya sorun işte burada başlıyor!
Özel okullara giden öğrenci sayısı bu yıl ya 600 binleri bulursa, -ki bulacak- peki bu durumda devlet bunun üstesinden nasıl gelecek ve kaç çocuğa ve kaç kuruma bu ödemede bulunacak ve kriterleri ne olacak?
Bu katkıyı, sadece dönüşüm yapan okullara giden çocuklar veya o okullar almayacak, halen özel okullara gidenler de alacak; peki bu iş nasıl çözülecek?
Bir müddet sonra temel liseye dönüşen bu okullar maddi sıkıntı yaşayacak mı, işte sorun burada ortaya çıkacak!!!