Yekta Hoca, dün ‘bir milyondan fazla aday, YGS’de fen bilimleri testinin kapağını bile açmadı’ dedi.
Bu çok önemli bilgi, aslında bir göndermeydi! ‘Kime göndermeydi, diyeceksiniz…’ Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!
Bir Allah’ın kulu da çıkıp, olayı üstlenmedi, hatta duymazdan geldi, gündemine bile almadı. Yaklaşım aynen şuydu; ‘Eee, n’olmuş yani!’
Sorun ortaöğretimde başlıyor; sen bu derslere gereken önemi vermezsen, bu derslerden çocukları soğutursan, hatta korkutursan, öğretmen seçme ve yetiştirme yöntemin yanlışsa yapacak bir şey yok.
Böyle olmuyor işte, bu devirde böylesine bir vurdumduymazlık, akıllara ziyan bir durum. YGS’de fen bilimleri testinin kapağını bile açmayan, matematik testinde 40 sorudan ancak 5,5 net yapan bir öğrenci (üniversite adayı!) topluluğu, üniversitede temel bilimleri neden seçsin ki, böyle bir beklentide olmak bile bir tuhaf. ‘Dağına göre kar’ misali…
Bana sorarsanız, olay sadece temel bilimler de değil; eğitimde, yükseköğretimde genel bir çöküş söz konusu, sadece olayı birkaç bölümün tercih edilmemesine indirgememek gerekir.
Yekta Hoca, neden sadece iki üç bölümü sayıyor ki; jeofizik de tercih edilmiyor, maden de tercih edilmiyor, tarımla ilgili bölümler de tercih edilmiyor, su ürünleri de tercih edilmiyor… Say say bitmez! Diyeceksiniz ki, ‘Hocam, dediğine göre o tercih edilmiyor, bu tercih edilmiyor, peki ne tercih ediliyor?’ Söyleyeyim: Garanti meslekler!
Garanti meslekler, ne anlama geliyor? Mezun olduğumuzda iş garantisi taşıyan meslekler anlamına geliyor. Hesap şu: Geçerli bir mesleği seçersem, ben de geçerli olurum… Oldu, hesap bu kadar basit mi?
Sorunu sadece çocuklarda aramak da beyhude; sen onlara meslekleri tanıtmazsan, yeteneklerini belirlemede bilinçlendirmezsen, eğitimin sadece dört duvar arasında sıkışıp kalmışsa olacağı bu!
Temel bilimleri olmayanın, ne mühendisliği olur, ne de söz hakkı; sadece var olan teknolojileri kullanma becerisi olur. Biz teknolojiyi kullanırken, bilime yatırım yapanlar, AR-GE çalışmalarına önem verenler, zaten yeni teknolojiyi hazırlamış oluyor. Anlayacağınız, hep arkadan geliyoruz, maça hep birkaç sıfır geriden başlıyoruz. Bilime hükmedemeyen, teknolojiye mahkum ediliyor ve taşeronluktan başka da yapacak bir şeyi de kalmıyor.
Fen liseleri ne den açılmıştı? İşte, can alıcı soru ve sorun burada başlıyor. Nitelikli bilim insanı yetiştirmek içindi, değil mi? Peki, fen liselerinden kaç aday temel bilimleri seçti? Bunun cevabını ben vermeyeyim, çok acı olur! Bu çocuklar ya tıp tercihi yaptı, ya da ODTÜ’nün veya Boğaziçi’nin en çok tercih edilen dallarını tercih ettiler. Fen liseleri, üniversiteye hazırlıkta en başarılı dershane modeli çizdiler, başka da bir amaca hizmet etmediler…
Yekta Hoca’nın, ‘Adaylar, bu bölümleri ancak şu üniversiteler (ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ) olursa okurum diyor’ sözüne pek katılmıyorum. Neden mi? İnanın, sözü edilen üniversitelerdeki bu bölümleri seçen adayların pek çoğu, bu bölümleri sevdiğinden değil, o üniversiteye girebildiğinden bu dalları tercih ediyor. Tabirimi anlayışla karşılayın, ama düşünce şöyle: ‘Şu üniversiteye kapağı bir atayım da, sonrasına bakarız!’
Bu düşüncedeki adaylar, yatay geçiş veya en azından çift anadal derdinde olduğundan bu üniversiteleri seçiyorlar.
Sorunun çözümü çok kolay değil; problem belirlenmiş, geçici çözüm yolları denenmiş, ancak bunlar temeldeki problemleri çözmez. Kontenjan azaltmak, bölüm kapatmak, merkezi yerlerde bu bölümlere ağırlık vermek, bunların hepsi gelip geçici çözümler… Yekta Hoca’da gelip geçici, yeni gelecek YÖK yetkilisi de aynı sorunları önümüze koyabilir, peki ne değişecek? Döne döne aynı sorunları konuşuyor olacağız, o kadar!
‘Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir fendir’ sözünü bir yerlerden hatırlıyor musunuz, yoksa unuttunuz mu? Bu sözü hatırlayın, yeter; o size ne yapmanız gerektiğini söyler…