Sınavdan çıkan adaylardan edindiğim bilgiye göre, adayları uğraştıran, uzun işlem gerektiren, matematik altyapısı sağlam öğrencileri ayırt eden, seçici sorular sorulmuş; izlenimim bu doğrultuda… Bunun yanı sıra, öğrencilerin rahatlıkla yanıtlayabileceği türden sorular da çıkmış. LYS-1’de İşlem yapma hızı, zamanı kullanma açısından ayırt edici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.. .LYS-1 Matematik testinde 9. 10. 11. ve 12. sınıf konularının tümünden ve müfredat dahilinde soru sorulmuş. Bu soruların çözümlerinin temel bilgiye, ispata ve yoruma dayalı olduğu bilgisini, sınava katılan adaylardan öğrendik. LYS-1 Geometri testinde, 10. 11. ve 12. sınıf konularından eşit sayıda soru çıktı. Geçmiş yıllara göre 12. sınıf konularından bu yıl biraz daha fazla soru çıktığını söyleyebiliriz. Konuları teorik olarak bilen öğrenciler, soruları rahatlıkla çözmüşlerdir; ama yine de Geometri testinin belirleyici olduğu belirtmekte yara var. Adaylar arasındaki dengeyi, her yıl olduğu gibi bu yıl da Geometri testi bozacaktır.LYS-1’e MF 1, MF 2, MF 3, MF 4, T M 1, TM 2,TM 3 puan türüyle öğrenci alan yükseköğretim programları nı tercih edecek adaylar katılıyor. Önümüzdeki hafta bu sınava katılan a daylardan MF puan türüne göre öğrenci alan yükseköğretim programlarını tercih edecek adaylar Fen Bilimleri ( LYS-2) sınavına; TM puan türüyle öğrenci alan yükseköğretim programlarını tercih edecek adaylar ise Edebiyat-Coğrafya 1 (LYS-3) sınavına katılacak. Şayet aday , hem MF hem de TM puan türü yle öğrenci alan yükseköğretim programlarını tercih edecek ise, her iki oturuma da katılmak zorunda. Dolayısıyla LYS-1, hem MF hem de TM puanlarının oluşum unda tek başına yeterli değil. Adayların önümüzdeki hafta yapılacak LYS-2 ve LYS-3 sınavlarını düşünmeleri, her iki oturumun sonucuna göre puanlarının ve sıralamalarının oluşacağını dikkate almaları gerekiyor.
İlk sınavı tamamladık… Adaylar 135 dakika süren sınavda tarih, coğrafya-2, felsefe grubu ile din kültürü ve ahlak bilgisi sorularını yanıtladı . Sınava yaklaşık 474 bin dolayında üniversite adayı katıldı.Sınava giren öğrencilerden edindiğimiz bilgilere göre 2015 LYS-4 soruları beklenenden farklı değil di, genelde beklediğimiz türden bir sınavla karşılaştık . Dikkatli okuma, okuduğunu anlama, yorumlama ve analiz yapabilme yeteneğini ölçmeyi hedefleyen sorularla karşılaşıyoruz . Tarih dersinde ayrıntı bilgilerin sorulduğunu, coğrafya sorularının adayları biraz zorladığını ve güncel bilgileri kapsadığını ifade edebiliriz. Felsefe grubu sorularının, yapıları gereği oldukça uzun ve dikkatli okuma gerektirdiğini söyleyebiliriz. Adayların, LYS niteliği ve kapsamına uygun sorularla karşılaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.- Tarih: Sınav, müfredatla örtüşüyor. Beklenen müfredat çerçevesinde sorularla karşılaştık. Detay bilgilerağırlıktaydı…- Coğrafya-2: Her zaman olduğu gibi, bu kez de adayları en zorlayan test bu oldu! Sorular ağırlıklı olarak 11. ve 12.sınıf müfredatı kapsamında hazırlanmış, 9. ve 10. sınıf konularından da sorular vardı . Müfredat dış soru sorulmamış, kon u dağılımı dengeliydi.- Felsefe Grubu: Mü fredat dışı soruyla karşılaşılmadı. Sorular, doğrudan bilgi gerektiren ve ayrıntılı düşünmeyi gerektiren tarzdaydı. Adaylar, soruların uzun ve bilgiyi gündelik hayata uyarlayan bir dil de olduğunu vurguladı. Psikoloji, doğrudan kavram sorgulayan; sosyoloji, yorum gücünü irdeleyen; mantık ise işlem gerektiren sorulardan oluştuğu, öğrencilerimizden edindiğimiz bilgiler arasında…Şimdi gelelim en önemli noktaya: Şunu unutmayın; s süreci hala devam ediyor. LYS-4’ün muhakemesini bir kenara bırakıp, önümüzdeki diğer sınavlarla ilgili zihinsel hazırlığınızı iyi yapın. Puan türlerinin oluşumunda her oturumun değerli ve önemli olduğunu sakın unutmayın.
2014-LYS’de, Yabancı Dil Sınavı (LYS-5)’nda 65 bin adayın sınavı geçerli sayıldı. Burada aslan payı İngilizce’de... İngilizce’den 62 bin, Almanca’dan 2 bin ve Fransızca’dan da bin aday barajı geçti.LYS-DİL puanı, son derece avantajlı bir puan türü. LYS-5 sınava katılan ve barajı aşan aday sayısı oldukça az, 65 bin dolayında… Bu puan türü, Türkiye genelinde yaklaşık 20 bin öğrenci alıyor, yani her üç adaydan biri bu puan türünde başarılı oluyor. Bu oran, MF puan türünün sağladığı avantajdan sonra gelen ikinci en yüksek oran. Kazanma oranı açısından birinci sırada MF geliyor, onu yakın bir oranla DİL puan türü takip ediyor, daha sonra TM ve en sonda da TS puan türleri var…80 soruda İngilizce testinin Türkiye soru çözüm ortalaması 21 net, Almanca’nın 25 net, Fransızca’nın da 33 net. Bu netler düşük gibi gözükse de, yine de diğer sınavlarla karşılaştırdığımızda oldukça yüksek ve başarılı netlerdir. Dil sınavının şöyle karakteristik bir yapısı vardır; ‘hani geçiyordum uğradım, kendimi deneyeyim’ türünden adayları bu sınavlarda göremezsiniz; yani yabancı dil bilgisi iyi olmayan, kendine güvenmeyen adaylar bu sınava katılmıyorlar. Diğer bir ifadeyle, gerçekten bu puan türünde karar kılmış adayların girdiği bir sınav türü…DİL’deki üç puan türünden, tabii ki en çok tercih yapılanı DİL-1 puan türü. Öğretmenlikler, mütercim tercümanlık, dil edebiyatlar bu puan türünde toplanıyor ve bunlar arasında da amansız bir yarış var. Dolayısıyla bütün yarış, bu bölümler arasında geçiyor ve bu bölümlere girmek için de iyi netler gerekiyor. Bazen iyi net çıkarmak da yetmiyor, OBP’nin de yüksek olması gerekiyor.Aşağıdaki tabloda, geçen yıl Dil puan türünden Türkiye genelinde alınan öğrenci sayılarını görüyorsunuz:Son bir bilgi daha vereyim: 2014-LYS DİL-1 (İng.) sınavında 480 puan alan aday sayısı 1, 420 puan alan saysı 1.453, 380 puan alan aday sayısı 4.60, 340 puan ve üzeri alan aday sayısı da 8.811…***DİL tercihi yapacak adaylara ilginç bir örnek aktarayım: Önceki yıllarda tercih yaparken, genç bir hanım geldi. ‘Hocam, beni hatırladınız mı; yıllar önce tercihimi siz yapmıştınız, şimdi kız kardeşimin tercihi için geldim’ dedi…Tabii o kadar çok öğrenciyle bir aradayız ki, hatırlayamadım. ‘N’oldu, nereyi kazandınız?’ diye sorduğumda; ‘Siz, bana İstanbul Üni. İspanyol Dili ve Edebiyatı’nı yazdırmıştınız, orayı kazandım. Çok da severek okudum. Bitirdikten sonra işletmede yüksek lisans yaptım. Şu anda İspanya’da yaşıyorum, çok uluslu bir firmanın üst düzey yöneticisiyim ve çok mutluyum. Hem teşekküre geldim, hem de kardeşim için soracaklarım var…’Öncelik, istediğiniz bölümlerde olsun, buna sözüm yok; ancak olaya bir de bu örnekten bakmanızı tavsiye ederim…
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “MEB olarak Maliye Bakanlığı’na yaptığımız son öneri, 350 bin öğrenciye bu hakkın tanınması ve ödenecek teşvik miktarının da geçen yıla göre yüzde 10 oranında arttırılması doğrultusundaydı. Geçen yıl biliyorsunuz, okul öncesine 2 bin 500 lira, ilkokullara ve temel liselere 3 bin lira, ortaokul ve liselere de 3 bin 500 lira teşvik vermiştik. Bu sene Maliye Bakanlığı’ndan bu ücretlerin yüzde 10 oranında arttırılmasını talep ettik. Kaç kişiye burs verileceği konusunda ortak nokta belirlenecek” dedi…***Konunun özeti bu!Şimdi gelelim can alıcı noktaya, herkes teşvik alabilecek mi?Yanıt, kısa ve net: Hayır!350 bin dolayında öğrencinin bu teşvikten yararlanacağı öngörülüyor. Peki, bu 350 bin öğrencinin tümü, temel liselere giden veya üniversite sınavına girecek adaylardan mı oluşuyor?Hayır!Bu teşvik, hem özel okula giden öğrencileri, hem de temel liselerde okuyacak tüm öğrencileri kapsıyor. Bir başka önemli nokta daha var; bu teşvik, öğretimin tüm kademesindeki öğrencilere verilecek, yani ilkokuldaki öğrenci de bu teşvikten yararlanacak, ortaokuldaki öğrenci de…Temel liselerin son sınıfına, yani 12’nci sınıfa gidecek öğrenci sayısı büyük olasılıkla 300 bin dolayında olacak; bu adaylardan sadece 135 bini bu teşvikten yararlanacak. Demek ki, temel liselere giden son sınıf öğrencilerinin 1/3’ü ancak bu teşvikten yararlanacak, peki diğerleri?Yanıt, kısa ve net: Diğerleri bedel ödeyecek!***Konuyu biraz daha açalım…Geçen yıl 5 bin TL’ye kayıt alan bir dershane; bu yıl yine aynı binada, aynı kadrosuyla temel lise olarak hizmet verecek. Geçen yıl dershane olan bu kurum, bu yıl özel okul olduğu için en az 8 bin TL’ye kayıt alacak. Aradaki 3 bin TL’lik farkı veli nasıl karşılayacak? Hesapta karşılamayacak gibi görünüyor... Devlet zaten özel okul öğrencilerine 3 bin TL destek veriyor, yani aradaki farkı devlet ödeyecek. Devlet herkese mi verecek? Mümkün değil, mümkün olmadığını az önce açıkladık. Son tahlilde, teşvik alan veli 5 bin, almayan 8 bin TL ödeyecek!***İktisatçı değilim, ama hesapta bir hata var mı?Bence yok!Bu hesaba göre vatandaşı meta olarak gören patronlar (kendi ifadem değil!), bu durumda sadece veliden değil, devletten de para almış olmayacak mı; ortadaki rant daha da büyümeyecek mi; veli geçen yıldan daha fazla ücret ödemeyecek mi, eğitimdeki fırsat eşitsizliği daha da artmayacak mı?Bu soruların yanıtlarını kim verecek; iktisatçılar mı, yoksa Milli Eğitim Bakanı mı?***Temel liseler, dershanelerden pahalı, kolejlerden ucuza gelecek. Velinin cebinden, dershaneye verdiğinden daha çok para çıkacak. Korkarım, sistemin astarı yüzünden daha pahalıya gelecek…***BU BİLGİLER TERCİH DÖNEMİNDE İŞİNİZE YARAYACAK!Üniversite mezunları arasında işsizlik oranının en yüksek olduğu alanlar, imalat ve işletme… Bu alanlardan mezun olanların yaklaşık yüzde 17’si işsiz durumda bulunuyor. İşsizlik oranında imalat ve işletmeyi, sanatla ilgili alanlar izliyor.Türkiye’nin işgücünün 5 milyon 500 binlik kısmını yüksekokul veya fakülte mezunları oluşturuyor. İşsizler arasında 560 bin üniversite mezunu bulunuyor.Yüksekokul veya fakülte mezunları arasında işsizliğin en az olduğu alan güvenlik hizmetleri olarak dikkati çekiyor. Bu alanlardan mezun olanların işsizlik oranı yüzde 2 ile sınırlı kalıyor...İşsizliğin düşük olduğu bir diğer alan ise sağlık. Sağlıkla ilgili alanlardan mezun olanlar arasındaki işsizlik oranı ise yüzde 2,5 düzeyinde bulunuyor.Veteriner hekimler de büyük ölçüde işsizlik sorunu yaşamıyor. Veterinerler arasındaki işsiz oranı yüzde 5’lerde kalıyor.Hukuk yüzde 6’lık, öğretmen eğitimi ve eğitim bilimleri yüzde 7,4, mühendislik branşları yüzde 8,4, matematik ve istatistik yüzde 9,3, beşeri bilimler yüzde 9,8, sosyal bilimler ve davranış bilimleri yüzde 10’luk işsizlik oranıyla, üniversite mezunlarının genel işsizlik oranının gerisindeki alanları oluşturuyor.***BANA İLGİNÇ GELDİ!Japon okullarında kadrolu bir müstahdem veya hizmetli bulunmuyor. Okulun tüm işlerini öğrenciler ve öğretmenler işbirliği içinde yapıyor. Japon okullarında yer paspaslayan öğrenci, cam silen öğretmen görmek şaşırtıcı değildir. Hatta tuvalet temizliğini bile öğrenciler yapar. Bu sebepledir ki öğrenciler okulu temiz tutmaya özen gösterir, nihayetinde kirletseler bile temizleyecek olanın kendileri olacağını iyi bilirler.
14 Haziran günü yapılacak LYS-1 Matematik Sınavı, iki puan türünü MF ve TM puan türlerini yakından ilgilendirdiği için son derece önemli bir sınav; belki de yerleştirmede son sözü söyleyen sınavlardan biri…Lafı uzatmadan, en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: Kim ne derse desin, geometri testi bu alanda işi belirleyen en önemli test. Bu testi yapan, bu sınavı kazanır!Neden mi?Matematik testini herkes çözmeye çalışacak, iyi kötü herkes elinden geleni yapmaya çalışacak; az çalışan da çok çalışan da bu testte bir şeyler karalayacak, gücü yettiğince bu testle uğraşacak. Geometri testine yaklaşım böyle değil, birçok aday bu testten korkar, kaçar, uğraşmak istemez; önyargılıdır, ‘yapamam’ der, hatta gereksiz görenler de bir hayli fazladır…İşte, olayın kırılma noktası da tam burası; aman, sakın bu hataya düşmeyin! Sınavı kazanmak istiyor musunuz; herkesin ‘evet’ dediğini duyar gibiyim, o zaman dediğime ses verin. Size kolay bir şey söylemediğimin farkındayım, ancak kazanmanın yolunun buradan, bu testten geçtiğini de belirtmek zorundayım…Geçtiğimiz yıl, yani 2014 LYS-1’de 50 Matematik sorusunda Türkiye ortalaması 10 net, 30 Geometri sorusunda da 5 net olarak gerçekleşmiş. Her iki teste yaklaşık 726 bin aday katılmış. Matematikte her 5 sorudan biri, geometride de her 6 sorudan ancak biri yanıtlanmış. Bunlar oldukça düşük netler…Bir başka önemli veri: 2014-LYS’de, 100 bin aday geometri testinden sadece 2,5 soruya doğru yanıt verebilmiş, 10 soruya doğru yanıt verebilen aday sayısı ise 22 bin dolaylarında… 15 soruya doğru yanıt veren aday sayısını sorarsanız, vereceğim yanıt sadece 12 bin olacak…MF’nin dört puan türünde de 360 puanı aşan aday sayısı yaklaşık 35 bin dolaylarında, 400 puanı aşan aday sayısı da 15 dolaylarında; TM’nin üç puan türünde 360 puanı aşanların sayısı 24 bin dolaylarındayken, 400 puana ulaşan aday sayısı ise 6 bin dolayında. Demem şu: Ne yapıp edin, mutlaka geometri testini devreye sokun, ondan gelecek puanlar sonucu belirleyecek…Şimdi vereceğim sayılar çok önemli… Bu sayılar; işi ciddiye almanın, işi sıkı tutmanın, her teste önem vermenin bir göstergesi. Geçen yıl, MF-1 puan türünden Türkiye genelinde alınan öğrenci sayısı yaklaşık 10 bin. Bunun içinde hem devlet, hem vakıf hem de KKTC üniversiteleri var. MF-2’den 13 bin, MF-3’ten 34 bin ve MF-4’ten de, yani mühendisliklerden 91 aday yerleştirilmiş. Topladığınızda 140-150 bin gibi bir kontenjana ulaşıyorsunuz. Peki, MF’den barajı aşan aday sayısı kaç? 265 bin aday… Oran 1/2 gibi görünüyor, yani her iki adaydan biri kazanmış, ancak bir şeye dikkat ettiniz mi? 180 barajını aşan aday sayısı düşük, barajı aşamamışlar. Onun için siz beni dinleyin, geometriyi ‘es’ geçmeyin…Önemli bir nokta daha var, aslında bunu hep gözden kaçırıyorsunuz; geometri sorularını yanıtlamak, matematik sorularını yanıtlamaktan çok daha kolaydır!Neden mi?Yanıtı çok basit: Matematik işlem gerektirir, geometri ise görüş… Matematikte çözmek için çaba harcayacaksın, işlem yapacaksın, zaman yitireceksin. Halbuki geometri testinde böyle değil; koy verileri yerine, bitti gitti. İşlem yapmaya gerek yok, zaman kaybı da yok, istenen sadece bir görüş…TM-1’in kontenjanı 77 bin, TM-2’nin Türkiye genelinde aldığı aday sayısı 46 bin, TM-3’ün kontenjanı da 29 bin aday. Topladığımızda 150 gibi bir kontenjana ulaşıyoruz, bu puan türünde tercih yapma aşamasında yaklaşık 500 bin aday var. TM puanında 1/3 oranıyla karşılaşıyoruz, yani 180 barajı aşan her 3 adaydan biri kazanmış.YARIN: LYS-5 YABANCI DİL SINAVI
Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS), yerleştirme puanlarının önemli bir kısmını oluşturuyor; bu puanların hesaplanmasında yaklaşık yüzde 40’lık kesim ilk sınavdan, yüzde 60’lık kesim de LYS’den geliyor. Onun için, önümüzde daha almamız gereken koskoca bir yüzde 60’lık dilim bulunuyor. 13 Haziran Cumartesi günü yapılacak Sosyal Bilimler Sınavı (LYS-4), kolay sınav gibi gözükmesine rağmen, adayların son derece dikkatli olmalarını gerektiren bir sınav!Nedenini açıklayalım…2014-LYS’de, TS-1 ve TS-2 puan türlerinden 180 puan barajını aşıp, tercih yapma aşamasında olan aday sayısı yaklaşık 412 bin dolayındaydı. Türkiye genelinde bu iki puan türünden alınan aday sayısı ise 51 bin dolayında; yani her 8 adaydan ancak biri lisans bölümlerine yerleşiyor.Diğer puan türlerine baktığımızda daha olumlu bir tabloyla karşılaşıyoruz: lisans, yani iki yıllık programları tercih yapan her 2 adaydan biri kazanıyor; MF puan türünde de aynı oranı görüyoruz, bu puan türünde 180 barajını aşan her 2 adaydan biri lisans bölümlerine yerleşmiş; TM’de barajı geçen aday sayısı 503 bin, yerleşen aday sayısı da 152 bin, yani 1/3 gibi bir oran karşımıza çıkıyor.‘Aman diyorum’ başka da bir şey demiyorum. TS tercihi yapacak adaylar, bu sınava özel bir önem versinler. Dikkatli olmanızı gerektirecek başka önemli bir nokta daha var; MF ve TM puan türlerinde seçilecek o kadar çok bölüm var ki, mühendislik ve iktisadi-idari bilimlerde birbirinin türevi bir sürü bölüm var, ancak TS puan türünde fazla seçenek yok, bir elin parmakları kadar. Bu puan türünde en çok öğretmenlik bölümleri tercih ediliyor, bunun neticesinde de bu bölümlerin puanları yükseliyor. İletişim, halkla ilişkiler, radyo-televizyon-sinema, reklamcılık yine çok tercih edilen bölümlerin başında geliyor. Bunları edebiyatı, tarih ve coğrafya bölümleri takip ediyor. Başka…Ne yazık ki ‘başka’ yok!Peki, bu durumda ne yapmak gerekiyor?İşi ciddiye alın, Sosyal Bilimler Sınavı’nda netleriniz yüksek olmalı, bu ilk şart!Geçen yıl Tarih testindeki 44 sorunun Türkiye ortalaması yaklaşık 13 net. Ne kadar düşük, değil mi? Coğrafya-2 testindeki 14 sorunun ortalaması da 5 net; çok düşük!Felsefe Grubu’ndaki 32 sorunun ortalaması 10,68’den 11 net…Bu üç testin de ortalaması düşük, hem de oldukça düşük… Ortalamaların düşük olmasının nedeni, soruların zor olmasından kaynaklanmıyor. Sözel dersler, nedense hep hafife alınır; ‘nasıl olsa yaparız’ mantığı ağır basar. Sayısal da olsa, sözel de olsa her ders ciddiye alınmalı ve ciddi çalışılmalıdır.Sevgili Gençler,Çıkan sorular belli, çıkacak sorular belli; ortada bilinmez, gizli-saklı bir şey yok ki! Yeteri kadar çalışan, yeterli soruyu çözen, işine odaklanan, ciddi çalışan, işini ciddiye alan mutlaka kazanacaktır, bundan emin olabilirsiniz.İki gün kaldı, bu iki günde ne değişir?Bir soru bile değişse, çok şey değişmiş olur; bu puan türünde üst dilimlerde bir puanlık farkla 3-5 bin adayı eleyeceğinizi unutmayın!YARIN: MATEMATİK SINAVININ PÜF NOKTALARI
- Eğitim sisteminden çok, eğitim karmaşasını konuşuyor olmamıza…- Teoride var olan 12’nci sınıfların, pratikte olmamasına…- Her yıl 300 bine yakın ortaöğretim öğrencisinin diplomasız olarak okulu terk etmesine neden seyirci kalındığına…- Dershanelerin okula dönmesine değil de, okulların dershaneye dönüşmesine…- İlk ‘kredili sistem’ mezunları, ilk ÖSS’ye girenler, ilk ‘4+4+4’e başlayanlar, ilk ‘temel lise’ öğrencileri, ilk … İlklerin neden ilk mağdurlar olduğuna…- Anaokuluna yazdırdığımız çocuğun annesinin, o okulun üniversite sınavındaki başarısını sormasına…- Çocuk yattıktan sonra babasının tercih listesi değiştirmesi ve çocuğun bundan haberinin olmamasına…- Kendine güveni olmayanların ‘... ama burası Türkiye’ cümlesinin ardına sığınmasına…- ‘Benim çocuğum çok zeki, ama bir çalışsa…’ ifadesiyle velinin aslında kendini avuttuğuna…- ‘Köy Enstitüleri’ eğitim modelini uygulayan bir ülkenin, yeni eğitim modellerini hayranlıkla taklit etmesine…- Okula gitmeden ‘Skype’ üzerinden veli toplantısı yapılmasını isteyen veli anlayışına…- Nitelikli öğretmen yetiştirmek için ‘Darulmuallim Mektebi’ adıyla 16 Mart 1848 yılında eğitim-öğretime başlayan öğretmen okullarının 167’nci yılında tabelasının kaldırılmasına ve faaliyetlerinin durdurulmasına…- Sınav sistemlerini değiştirmekle, eğitim sisteminin düzeleceğini öngören eğitim anlayışına…- Pek çok üniversitenin ‘yüksek lise’ statüsünü aşamamasına ve öğrenci bulmaktan ve mezun etmekten başka kaygılarının olmamasına…- Dershaneler kapatıldı, ama fen liseleri yine en iyi üniversitelere öğrenci yetiştiren dershane görevine devam etmesine ve bu okulların kuruluş amacına yönelik nitelikli biliminsanı yetiştirmemesine…- Dershaneden okula dönüşen liselerin, 12’nci sınıfta haftada 54 saat ders yapmalarına, okulların birçoğunun spor, etkinlik salonlarının ve bahçelerinin olmayışına ve çocukların ders dışı enerjilerini nasıl atacaklarına…- Bütün gelişmiş ülkelerde ve eğitim kalitesini ölçen uluslararası PİSA testlerinde ilk sıralarda gözüken ülkelerde, mesleki eğitim en az 10 yıl süren zorunlu eğitimden sonra başlıyor. İleri ülkelerde, meslek eğitimine ve diğer okullara (!) yönlendirmenin hemen 4’üncü sınıftan sonra yapılması erken bulunurken, bizde hemen başlamasına...- Ahlaklı ve onurlu olduktan sonra her meslek iyidir; ama ‘en iyi meslek hangisidir’ derken, kazanılacak paranın miktarının sorgulanmasına…- Üniversite sınavını kazanamayan gençlerin akıbetinin ne olduğunun araştırılmamasına…- Türk eğitim sisteminde geçerli olan güvensizlik, yoğun kontrol ve sistem yerine bireyi suçlama üzerine kurulu denetim anlayışının devam etmesine ve bunda ısrarcı olunmasına...- Ülkemizde hiçbir zaman partiler üstü bir eğitim politikası oluşturulmamasına, hükümetten hükümete değişen politikalar yüzünden sistemin bir türlü oturmamasına, eğitim politikalarında bir türlü süreklilik sağlanamamasına, ayrıca bu uygulamaların büyük kaynak israfına sebep olmasına, değişen iktidarlarla birlikte sistemin yaz-boz tahtasına dönmesine…- Yanlış çeviri olsa gerek; doğrusu ‘öğrenme merkezli eğitim’ iken, buna neden ‘öğrenci merkezli eğitim’ dendiğine…- Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından OECD ortalamaları esas alınırsa, Türkiye’nin bu ortalamaları yakalaması için, ilk ve orta öğretimde 250 bin civarında öğretmene ihtiyacı var. Halen öğretmen yetiştirilmesi konusunda planlı döneme geçilemediği gibi, görev bekleyen 300 bini aşkın öğretmen adayını, alanları ve hangi alanda hangi bölgelerde ne kadar öğretmene ihitiyaç duyulduğu konusunda elimizde reel bir veri mevcut değildir. Özellikle bazı illerimizde öğretmen fazlalığı varken hala doğu ve güneydoğu illerimizde ve diğer illerimizin mahrumiyet sayılabilecek bölgelerinde aşırı derecede öğretmen ihtiyacı baş gösteriyor. Hal böyleyken, gerek öğretmen yetiştirme gerekse öğretmen atama ve yer değiştirme konusunda kararlı ve istikrarlı bir politikamızın olmamasına...… anlam veremiyorum!
1 Eylül 2015’te dershanelerin kapanacak veya temel liseye dönüşecek olması, ‘üniversiteye hazırlıkta nasıl bir yol izlenmeli’ sorununu da beraberinde getirdi. Bu sorun, üç boyutlu; okul, öğrenci ve veli bu olaydan doğrudan etkileniyor. Herkes bir arayış içinde ve çözüm yolu arıyor. Tüm bu arayışlar, aynı zamanda sorunları da beraberinde getiriyor. Üniversiteye hazırlık sorununda, karşımıza dört ayrı çözüm modeli çıkıyor:- Devlet okullarındaki hazırlık kursları: Bu kursların ücretsiz olacağı ve giderlerinin devlet tarafın karşılanacağı belirtiliyor. Bu kez karşımıza kalite sorunu çıkacak, çünkü üniversiteye hazırlık, uzmanlık gerektiren bir olay. Burada iki unsur karşımıza çıkacak: Anadolu lisesine dönüşen liseler, kendi yağınla kavrulmaya çalışacak. Tabii buradaki öğrenci de kaderine razı olacak. Düzeyi yüksek olan okullar, farklı çözüm yollarına baş vuracak, bunlar dışarıdan takviye alacak. Büyük olasılıkla bu takviyeler, dönüşen dershanelerden yani temel liselerden alınacak. Okulun ücret ödemesinden söz edemeyiz, bunun bedeli veliden çıkacak!- Temel liselerin çözüm yolu: En avantajlı konumda olan liseler, bunlar olacak. Ek bir ücret almadan, talep ettikleri ücrete dahil olmak üzere, öğrenciye hem lise eğitimi hem de üniversite hazırlık eğitimini sunacaklar. Dershaneden pahalı, kolejden ucuz ücretleriyle ve geçmişteki üniversiteye hazırlık birikimleriyle ayrıca devlet desteğiyle, bir taşla iki kuş vurma avantajı sunacaklar. İlk yıl olması itibariyle, veliye ve öğrenciye verilen sözlerin dozajı da biraz abartılabilir…- Özel okulların yaklaşımı: Burada da iki seçenekle karşılaşacağız: Öğrenci bulmakta zorlanan özel okullar, bunu bir avantaj olarak veliye sunacak; ‘İyi eğitimin yanında bir de üniversite hazırlık yapacağız, üstelik bunun için ayrıca bir ücret talep etmeyeceğiz’ garantisi verecekler. Rüştünü ispat etmiş, öğrenci bulmada sıkıntı yaşamayan özel okullar, burada eli en sağlam okul türü olarak karşımıza çıkıyor. Bu okullar ya ellerindeki iyi öğretmenlerle bu işi götürecekler ya bu iş için ayrı bir birim oluşturup öğretmen transfer edecekler ya da dönüşen temel liselerin iyi öğretmenlerinden destek alacaklar ve bunların tümü bedelli olacak!- Halk Eğitim Merkezleri: En büyük sorun işte burada! Mezun öğrenciler ya da liseden mezun olan öğrencilerin oluşturduğu bu grup, aslında en büyük problemi oluşturuyor. Bu adaylar için çözüm yolu olarak Halk Eğitim Merkezler (HEM) gösteriliyor. Hafta içi akşam veya hafta sonları kursları, devlet tarafından ve ücretsiz verilecek. Ancak yeterli olacak mı? Sanmıyorum, üstelik de hedefi yüksek olan adaylar için. Bu adaylar farklı çözüm arayışlarına girecekler, ya özel ders alacak ya da birkaç dersten bilerek kalacak ve temel liselere devam edecekler. Yine velinin cebinden para çıkacak.Özet: Her koşulda velinin eli cebine girecek!