- Türkiye’ye gelsenize…- Şayet bir yere gideceksek, neden Türkiye’ye gelelim ki, Çin’e gideriz daha iyi, orada öğrenci daha çok! Bir şeye dikkat ettiniz mi, kendi ülkemizde bile başka bir okulumuz yok ki!- Neden?- Kalite… Amacımız, sürümden kazanmak değil!- Bozulur musunuz?- Şüphe ederiz!Yanlış anlaşılmaması ve bir ülke hayranlığı olarak düşünülmemesi için ülke ve okul adı belirtilmemiştir, ancak olay gerçektir…Okul tarihi bir okul, yaklaşık 150 yıllık… 150 dolayında binası var, okul değil, kasaba adeta… Müdür, bizi az çok tanıyor, yani yaklaşımımızı biliyor…Gülümseyerek sordu, ‘Hocam, siz bu okula kaç öğrenci alırdınız?’- Allah ne verdiyse alırdım, kapıdan pencereden öğrenci fışkırırdı; siz deyin 10 bin, ben diyeyim 20 bin…- 640 öğrencimiz var, yani bina başı 4 öğrenci…- Neden bu kadar az, binalar boş kalıyor, bin olsanız n’olur?- Kalite kontrolünde zorlanırız…- Şaka yapıyorsunuz!- Son derece ciddiyiz, bu konularda asla şaka yapmayız…- İlginç!Okul 150 yıllık ya, müdüre sordum ‘kaçıncı müdürsünüz’ diye, bunu sorarken de aklımdan bir sürü sayı geçiyor, ama bir türlü de netleştiremiyorum…Sağ elini kaldırdı, beş parmağını gösterdi ‘5’inci müdürüm’ dedi. Şaşırdığımı anlayınca, ‘istikrar’ dedi ve akabinde ekledi, ‘zaten biraz sonra bölüm başkanlarımızla tanışacaksınız, her biri en aşağı 20 yıldır bu okulda görev yapıyor, 15 yıldan az görev yapan öğretmenimizi göremezsiniz dedi…Bölüm başkanları da dahil, okuldaki tüm öğretmenler doktoralı. Bir şey daha dikkatimi çekti, 20 yıllık bölüm başkanları ilk günkü şevklerini koruyorlar. Nasıl yaptıklarını bana anlatmak için kendilerini paralıyorlar; kimi anlattıklarını fotokopi çektirmiş, akşam otele gidince incelersiniz diyor, kimi yaptıklarını tablette gösteriyor, kimi dizüstü bilgisayarı duvardaki plazma ekrana bağlamaya çalışıyor, adamlar çırpınıyor…Okul, birkaç ülke başkanı yetiştirmiş, mezunları arasında da pek çok sanatçı ve şöhret var. Okulun broşürüne baktım, hiçbiri yok, ‘neden yok’ dedim. Aldığım cevap çok ilginçti: ‘Hocam, öğrencilerimizin arkasına mı sığınacağız, onlar bizden mezun oldu, siz de onun için bize gelin mi diyeceğiz’ dedi. ‘Kataloğa bakarsanız, Nobel ödüllü bilim insanlarını görürsünüz, onlar bizim öğretmenlerimizden bazıları!***Almanya, Baden-Württemberg Eyaleti… Bu eyalet, Almanya’nın teknoloji ve sanayi eyaleti, aynı zamanda en zengin eyaletlerinden biri; işsizlik oranı son derece düşük, yüzde 4 dolaylarında. Dünya çapında meşhur pek çok markanın başkenti, merkezleri burada. Almanya’nın otomobil endüstrisinin büyük bir bölümünü oluşturan firmalar bu eyalette bulunuyor. Ayrıca eğitim kalitesinin en yüksek olduğu eyaletlerden biri .Baden-Württemberg Almanya’daki Freiburg, Heidelberg ve Tübingen gibi birçok eski, prestijli ve meşhur üniversitelerin merkezi. Ayrıca eyaletin başkenti Stuttgart’da iki üst düzey üniversite bulunuyor; bunlar, Hohenheim Üniversitesi ve Stuttgart Üniversitesi...Üniversitelerin akademik kalitesi çok yüksek, sanayi işbirliği en ileri düzeyde. Sadece üniversitelerle yetinmemişler, eyaletlerde bir de araştırma merkezleri var. Üniversite ile sanayi arasındaki köprü görevini bu araştırma merkezleri üstlenmiş.Bu merkezler, üniversite üstü merkezler, yani ileri araştırma merkezleri… Finansmanlarının büyük bölümünü kendileri oluşturuyor, sanayiye yaptıkları projelerden kazanıyorlar; geri kalan kısmını yerel yönetimler destekliyor. Belirli bir aşamadan sonra, üniversiteler projeleri bu merkezlere devrediyor, çünkü sonrası artık üniversiteyi aşıyor, işte bu aşamadan sonrası artık bu merkezlerin işi…Robotik, mekatronik, yenilenebilir enerji vb. alanlarda ileri araştırmalar yapılıyor. Mühendislik benim alanım değil, o alana oldukça uzağım, ama çalışmaları gördükten sonra ‘keşke burada mühendislik okusaydım’ dedim.Güneş enerjisiyle yatıyorlar, güneş enerjisiyle kalkıyorlar; yenilenebilir enerji diyorlar, başka bir şey demiyorlar… Bu konuda, aşmışlar artık! Koskoca eyaletin, üstelik de sanayi eyaletinin tüm enerjisinin yüzde 80’ini güneşten sağlıyorlar; üstelik Almanya’da güneşin verimliliği yüzde 20 dolaylarındaymış. Söyledikleri bir söz, aklımdan hiç çıkmıyor: ‘Siz, güneş ülkesisiniz, sizdeki güneşin verimliliği yüzde 80, fakat siz bunu kullanamıyorsunuz; bu, Tanrı’nın size bir lütfu, fakat bunun farkında değilsiniz. 2023 yılında tüm nükleer enerji santrallerine kilit vuracağız, siz hala bu santralleri açma derdindesiniz. Gelişmiş ülke olmamıza rağmen, bunların kontrolünden ve atıklarının yok edilememesinden çok korkuyoruz; siz bunlarla nasıl başedeceksiniz?***Soru şu: Bizim çocuklarımız mezun olduğunda, bu anlayışla yetişen çocuklarla nasıl mücadele edecek ve maç kaç kaç bitecek?
Konferans bitti, bir bey yaklaştı; ‘Hocam, bir akşam yemeği lütfeder misiniz?’ dedi.‘Olur, ama siz kimsiniz?’Eğildi, camdan bir fabrikayı işaret etti. Fabrika başlıyor, bitmiyor, devasa… ‘Hocam, gördüğünüz şu fabrika, dünyada birinci sırada. Bu fabrika, bu şehirdeki 10 bin kişinin karnını doyuruyor’ dedi. ‘Bu sektörde ülke olarak üçüncü, firma olarak birinci sıradayız, ben bu firmanın CEO’suyum. Yemek bahane, size görev vereceğim…’‘Görev!’‘Evet, görev vereceğim. Siz, sürekli gençlerle bir aradasınız; ben size öğreteceğim, siz de gençlere öğreteceksiniz, göreviniz bu!’Dinlemekten, not almaktan yemekte bir lokma bir şey yiyemedim. Pür dikkat dinledim, iş dünyasının yazılı olmayan ne çok kuralı varmış; kısıtlı süre zarfında öğrenebildiğim kadarını öğrendim… Anladım ki, bu CEO’nun karşısında bir şeyi eksik veya yanlış yapma şansınız hiç yok, anında gitti gidersiniz! Onun karşısında çok dikkatli olmak gerekiyor, çoook…‘Hocam, bizde işe alma süreci kapıdaki güvenlik elemanıyla başlar.’‘Güvenlik elemanı! Kapıdaki güvenlik elemanının işe alım süreciyle ne alakası var ki?’‘Hocam, bunu öğrenmek için buradasınız ya…’‘Sizin mezun, iş için bize başvurur. CV’sini, diplomasını, referans mektuplarını hazırlamış, dosya elinde bize gelir; hepsi efendi çocuklar, buna lafımız yok! Ancak dikkat ettiğimiz başka şeyler var… Bizde ilk eleme, kapıdaki güvenlik elemanıyla başlar. Güvenlik elemanı ilkokul mezunu, seninki üniversite… Biz, güvenlik elemanını önceden çalıştırdık, nasıl davranması gerektiğini öğrettik. Seninki ‘İş için insan kaynaklarıyla görüşmeye geldim… Yeni mezun oldum…’ gibisinden bir şeyler söyler. Kapıdaki güvenlik elemanı bilerek biraz ters konuşur ‘Tamam tamam, dosyayı şuraya bırak, biz insan kaynaklarına iletiriz; gerekirse sizi çağırırlar’ der. İlkokul mezunu böyle dedi ya, üniversite mezunu diplomayı, CV’yi oraya bırakır, çağırılmayı bekler… Kapıdaki güvenlik elemanının bir görevi daha vardır, oraya bırakılan CV’leri akşam depoya kaldırmak!’‘İyi de, orada Boğaziçi, ODTÜ diploması olabilir!’‘Olabilir veya başka diplomalar da olabilir… Bizce orada olması gereken şu: Neden buraya bırakayım ki, buraya bırakacak olsam, postayla gönderirdim. Ben, bizzat görüşmeye geldim, beni insan kaynakları müdürüyle görüştürür müsünüz?’‘Yani…’‘Yani üniversite mezununun, ilkokul mezununu aşması, geçmesi gerekiyor; bizim istediğimiz bu!’ ‘Bırak’ deyince, bırakmaması gerekir, onu aşması, özgüveni olması gerekir…’‘İlginç…’‘Dahası var…’ Kimileri o aşamayı geçer, karşımıza çıkma başarısını gösterir. Sohbet esnasında sorarız, ne içersiniz diye… Seninki ‘Vallahi fark etmez, ne getirirseniz olur’ der. İşte, bunu dediği anda teşekkür eder, görüşmenin sonlandığını söyleriz.’‘Neden, ne var ki bunda?’‘İstesin be hocam, isteyebilsin, ağzında dili dönsün, isteme cesaretini göstersin. Üstüne basa basa şunu diyebilsin: Nescafe istiyorum, sade olsun, şeker de istemiyorum. Karşımızda ne istediğini bilen, isteyebilen kişileri görmek isteriz…’‘Çok ince detaylar…’‘Birinci, birincilerle çalışmak ister; seçeceğimiz kişilerin bizlere ayak uydurması, bizleri bir yerlere taşıması gerekir. Bu kadarla da yetinmeyiz; çalışacağımız kişinin branşını çok iyi bilmesini, ama etrafında olan biteni de çok iyi bilmesini isteriz, neticede makine almıyoruz ki… İnsan ilişkileri, sanat, genel kültür, ekonomi, ahlak, çalışkanlık, disiplin ve dahası… Tabii ki yeni bir mezundan bütün bunları bilmesini beklemek haksızlık gibi görülebilir, ancak bunları mezun olduğu anda değil de, okurken, daha birinci sınıftayken öğrenmesi gerekirdi. Son sözüm şu: Sadece ders çalışmasınlar, okurken, okudukları dalla ilgili bir iş yerine girip çalışsınlar…’
‘Açık alandaki reklam panolarına ne denir?’Soru bu!Televizyonda bir genel kültür yarışması…Soru, İstanbul’da mühendislik-mimarlık fakültesinde okuyan bir öğrenciye soruluyor. Aday, kızarıyor bozarıyor, işin içinden çıkamayınca seyirci joker hakkını kullanıyor.Sunucu, soruyu seyirciye yöneltiyor; üç seçenek tabanda kalıyor, ‘billboard’ seçeneği tavan yapıyor. Seyirci soruyu biliyor…İkinci soru…‘Bilgeliğin simgesi, aynı zamanda güzel sanatların kullandığı simge, aynı zamanda felsefenin simgesi, aşağıdaki hayvanlardan hangisine ait?’‘Öldürücü soru geldi’ dedim…Yanıtlar:a)Kuğu b) Filamingoc) Papağan d) BaykuşEşime, ‘Papağan, diyecek’ dedim.‘Hadi canım sende, abarttın’ dedi…‘Bekle, göreceksin…’Aday, kızarıyor bozarıyor, işin içinden çıkamayınca iki seçeneğin elenmesi joker hakkını kullanıyor. Kuğu ile filamingo seçenekleri eleniyor…İki seçenek eleniyor elenmesine de, bir işe yaramıyor. Aday yine çaresiz, çaresizliği yüzünden okunuyor…Saniyeler saat gibi işliyor ve nihayet yanıt geliyor: ‘Son kararım papağan!’Eşim, ‘nasıl bildin’ diye sordu!‘Eee, ben her gün bunlarla bir aradayım…’‘Hepsi mi böyle?’‘Çoğu böyle’‘N’olacak bunların hali?’‘Vallahi bilmiyorum’‘Peki, bunlar üniversiteyi nasıl kazanıyor?***İşte, can alıcı soru bu! Olayın can alıcı noktası burası.Bundan sekiz dokuz yıl önce üniversiteyi kazanmak zordu, ancak şimdi değil; artık her iki adaydan biri üniversiteli oluyor. Seçenek o kadar çok ki; vakıfı var devleti var, burslusu var ücretlisi var, açığı var kapalısı var, uzaktanı var yakındanı var, gündüzü var akşamı var, iki yıllığı var dört yıllığı var, var oğlu var…Çalışırsın, çözersin soruları oldu bitti, işin kuralı belli; dersini iyi çalışan sınavı kazanır.Eskiden üniversiteden atılmak vardı, şimdi o da yok! Girdin mi bitireceksin, belki süre biraz uzayabilir, o kadar!Ancaaak…Artık öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, sınavı kazanmakla veya üniversite mezunu olmakla işin bitmeyeceği bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönem, bir şeyin her şeyini, her şeyin de bir bir şeyini bilmeyi gerktiriyor. Bu dönem ‘kalite’ istiyor, bu dönem ‘fark yaratmak’ istiyor, bu dönem ‘söyleyeck bir söz’ istiyor!***Bir hafta sonra…Aday, İstanbul’da bir devlet üniversitesinde hukuk okuyor, 3’ncü sınıf öğrencisi; bir yıl sonra mezun olacak ve en değerli varlığımızı, adaletimizi ona teslim edecdeğiz!İlk soruda sallandı, yıkılmadı; ama gitti gidiyor, belli…İkinci soruda öldürücü darbe geldi. Soru şöyleydi: ‘Türkçe’de kelimeleri bazen farklı anlamlara da çekeriz, Türkçe’de kelimeleri farklı anlamlara çekmeye ne deriz, bunu nasıl açıklarız?İnanın üç seçeneği hatırlamıyorum, çünkü hatırlanacak nitelikte değildi! Aday öyle bir yanıt verdi ki, evlere şenlik, ilkokul öğrencisi bile bu yanıtı vermezdi.Türkçe çok lastikli bir dil deriz, nereye çeksen gidiyor deriz, değil mi; koskoca üniversite öğrencisi, üstelik de hukuk öğrencisi, bu soruyu bilemedi!Pes vallahi!Eşim, ‘Ben bir daha bu programı seyretmeyeceğim, çocukların bu halini görünce çok üzülüyorum’ dedi…İster seyret, ister seyretme, ortadaki manzara bu!***İki artı iki, sadece matematikte dört ediyor, hayatta böyle bir toplam yok. Yani ‘şu üniversiteyi’, ‘şu bölümü’ kazanırsam, ben de ‘geçerli’ olurum düşüncesi hayatta geçerli değil. Hayatta başarılı olabilmek için daha başka şeyler gerekiyor; ‘fark yaratmak’ gerekiyor.Fark, tek bir kelime, ancak içi deniz derya; ekle ekle bitmiyor. Genel geçer bir liste yok ki, hani söyleyelim de herkes farklı olsun. Onu herkesin kendisinin oluşturması, araştırması gerekiyor. Gençlere tavsiyem, n’olur kendiniz hep şu soruyu sorun: Neden ben, işveren neden beni tercih etsin, benim diğer adaylardan farkım ne?Bu soruya verecek bir yanıt yoksa, geçmiş olsun…
Yardımınıza ihtiyacım var, içinden çıkamadığım sorular ve sorunlar var… Sizden ricam, hem bu soruların yanıtlarını bulmamda bana yardımcı olmanız, bana yol göstermeniz, hem de başka soru ve sorunları bana bildirmeniz...- Termometre değiştirmekle ateş kontrol altına alınamıyorsa, sınav sistemini değiştirerek eğitim sistemi nasıl düzeltilir?- Dershaneler eğitimde eşitsizliğe neden oluyordu, onun için kapatıldı; dershanelerin yerini alan temel liseler bedava mı, yoksa bana mı pahalı geliyor?- Temel bilimleri yok sayan eğitim anlayışı, bizi nasıl muasır medeniyetler seviyesine ulaştırır?- Birkaç üniversite hariç, diğerlerinin ‘yüksek lise’den ne farkı var; oralarda da sadece ders anlatılıp sınav yapılmıyor mu?- Her alanda yıldızının parladığı söylenen Türkiye’nin, eğitimde yıldızı neden parlamıyor, PİSA sınavlarında neden son sıraların müdavimiyiz?- Atatürk ‘İlk ve ortaöğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkum olmadığına emin olsun’ sözünü, bizim eğitimcilere mi söylemiş, yoksa Japon, Singapur veya Finlandiyalı eğitimcilere mi söylemiş?- Japon eğitim sistemini inceleyen bir eğitimci; ‘Bana en ilginç gelen şey, Japon okullarında müstahdem bulunmamasıydı. Dünyanın en gelişmiş ilk üç ülkesinden biri olan Japonya’da okullar ve sınıflar öğrenciler tarafından temizleniyor’ diyor. Japonya Başkonsolosluğu Kültür Elçisi Takeshi Isihara’ya bunun sebebi sorulduğunda; ‘Okullar, birer eğitim yuvasıdır. Bizler çocuklarımızı okula öğretimden ziyade iyi bir eğitim almaları için gönderiyoruz. Buralarda eğilmeyi öğrenirler. Bilgi, deneyim ve öğretiyi suya benzetmek gerekir ve kuşkusuz eğilmeden su içmek mümkün değildir. İyi bir eğitim almamış insan ne çevresine, ne ailesine nede kendisine yararlı bir insan olamaz. Bizlerde slogan budur: Önce eğilmek gerekir!’ Acaba bizde slogan ne?- Finliler’in okumaya duydukları derin aşkın, Finlandiya’daki eğitim sisteminin başarısına yaptığı katkı tartışılmaz. Kişi başına kitap okuma oranı yılda 57 kitap. Finlandiya’da doğan her çocuğa devlet tarafından verilen hediye paketinin içinde mutlaka resimli bir kitap yer alıyor. Pek çok kütüphane ise alışveriş merkezlerinin hemen yanında. Şehrin banliyölerine günlük seferler yapan ‘kütüphane otobüslerini’ de unutmamak gerek. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türk halkı günün 6 saatini televizyon karşısında, 3 saatini internet başında, 1 saatini telefonla konuşarak ve 1 dakikasını da kitap okuyarak geçiriyormuş. Verilerde bir husus gözden kaçmış: Çocuklarımız acaba günde kaç test çözüyor?- Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştiren en başarılı eğitim kurumları, yüksek öğretmen okullarıydı. Yüksek öğretmen okulu mezunları, her daim eğitimin yüzakı oldular; çünkü bu okulların öğrencilerinin tamamı, önce fen ve edebiyat fakültelerini, sonra da yüksek öğretmen okulu giriş sınavını kazanmış öğrencilerden oluşuyordu. Bütün giderleri devlet tarafından karşılanan bu öğrenciler, dört yıl boyunca yatılı olarak okuyorlardı. Öğretmen olma ideali ile bu okulları seçen gençler, gündüz fen ve edebiyat fakültelerinde lisans eğitimini alırken, akşamları da yüksek öğretmen okulunda meslek dersleri ve pedagojik formasyon dersleri alıyordu. Bu okulların mezunları, en yetkin öğretmen adayı olarak özellikli okullara öğretmen olarak atanıyordu. Gelelim günümüze… Bu yıl Anadolu Öğretmen Liseleri kapandı, sebebini bilen var mı? Benim bildiğim bir neden var, ama çok komik olduğu için söyleyemem!- Sosyo-ekonomik düzey, eğitim sistemlerinin çıktıları üzerinde en büyük etkisi olan değişkenlerden biri. Özellikle anne-baba öğrenim düzeyinin öğrencinin akademik başarısı üzerindeki etkisi çok büyük. Eğitim sistemimizin sonuçlarını kıyasladığımız ülkelere göre yetişkin nüfusumuzun eğitim yılı ortalamasının düşük olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (2013) İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre yetişkin nüfusumuzun eğitim yılı ortalaması 6,5 yıl. Uluslararası sınavlarda yüksek puanlar alan ülkelerin (Finlandiya 10.3 yıl, Honkong 10 yıl, G. Kore 11.6 yıl, Singapur 10.1 yıl) yetişkin nüfusunun eğitim yılı ortalaması daha yüksek. Bir insanı eğitmeye büyükannesinden başlamak gerektiği düşünüldüğünde, yetişkin eğitimini öne çıkarmamız gerektiği görülüyor. Büyükannelerimize tablet mi dağıtsak acaba?
- Fen ve Teknoloji: Sorular orta zorlukta. Bilimsel bir hata yok, ilk sınava göre daha yüksek nitelikte sorularla karşılaştık. Kazanımlar orantılı dağıtılmış. Deneye dayalı soruların sayısı oldukça fazla. Laboratuvar çalışması yapan ve neden sonuç ilişkisini kurabilen adaylar bu testte daha başarılı olur. Grafik okuma becerisi yüksek olan adayların daha iyi sonuçlar alacağı bir sınavdı. Sorular kazanımlara uygun ve temel bilgileri sorguluyor. Soru ve seçenekler aç ık ve anlaşılır nitelikte . Grafik bilgisi ve görselleri yorumlama becerisi isteyen sorular oldukça fazlaydı. Sınavda ‘Isı ve sıcaklık’ kon usuna ait sorular ağırlıktaydı.- T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük: Müfredata ve kazanımlara uygun sorularla karşılaştık. Hatalı soru gözümüze çarpmadı, genellikle orta zorlukta sorulara yer verilmiş ve kaliteli sorularla karşılaştık. Kavrama ve analiz düzeyinde hazırlanmış olan sınav, çalışan öğrencilerin farkı nı ortaya çıkaracak nitelikteydi. .- Yabancı Dil: İngilizce soruları, öğrencilerin anlayabileceği düzeyde açık ve net, hedeflenen konu ve kazanımları kapsıyor. Soruların tamamına yakını okuduğunu anlamaya yönelik, birkaç soruda kelime ve dil bilgisi sorularının, diyalogların ve cevap seçeneklerinin içine yerleştirilerek ölçülmeye çalışıldığı görüldü. Kelime bilgisi, karşılıklı konuşmada uygun ifadeyi bulma, okuduğunu anlama ve dil bilgisi ağırlıklı sor ular görüyoruz. O kuma parçalarını ve di y alogları dikkatli okuyan, çalışma kitabındaki etkinlikleri yapan, kelime çalışan öğrenciler kazanımlar doğrultusunda rahat bir sınav geçirdiler.
II. Meşrutiyet döneminde iki defa Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) görevine getirilen Emrullah Efendi, yakın geçmiş Türk eğitim hayatının önemli şahsiyetlerinden birisiydi...İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde etkin ve sözü sayılan bir isimdi. Eğitim tarihinde ‘Tûbâ Ağacı Nazariyesi’ adlı fikir sistemi ile tanındı. Bu fikir sistemi, Emrullah Efendi’nin ölümünden sonraki yıllarda siyaset ve kültür hayatının önemli tartışma konularından birisi oldu. Konumuz bu olmadığı için, ‘Tûbâ Ağacı Nazariyesi’ne girmeyeceğim… 1912 yılında bir dost meclisinde şaka amacıyla söylediği ‘Şu mektepler olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim’ sözü asırlardır unutulmadı.Bu söz şakaydı, ama bu sözü söyleyen zat, işinde hiç şakaya gelmezdi. Dönemin Maarif Nazırı, yenilikçi eğitimin temellerini atan kişilerin en başında geliyor, her şeyden önce kendisi önemli bir alimdi. Rahmetli Emrullah Efendi yaşasaydı, dershane-okul çıkmazını herhalde şu şekilde aşmaya çalışırdı: Şu dershaneler olmasa, milli eğitimi ne güzel idare ederdim!’İlginç bir yıl olacak, önümüzdeki eğitim-öğretim döneminden söz ediyorum… Benim bildiğim ya da pedagojinin bana öğrettiği; okullar doğrudan sınava hazırlamaz ve öncelikli görevi bu değildir. Okul, kişiyi hayata hazırlar, bir üst kademeye hazırlar ve bunları yaparken, sınava da hazırlar. Sanat, kültür, spor ve akademik bilgiler kişinin/kişiliğin gelişimi için harmanlanır, bir bütün dahilinde harmanlanır…Gel gör ki, öğrendiklerimin tümü çöpe gitti. Ben mi çağın gerisinde kaldım ya da öğretilenler gelişmelerin gerisinde mi kaldı? Gel, çık işin içinden; aklım, havsalam bu çıkmaza bir çözüm yolu bulamıyor…Dershaneler mi okula döndü, yoksa okullar mı dershaneleşti anlamak mümkün değil. Ortada garip bir durum var, ama haydi hayırlısı… Hadi diyelim bu çocukları sınava hazırladık, hayata hazırlayabilecek miyiz? Nerede bu dönüşen okulların konferans salonları, nerede spor salonları, nerede kütüphaneleri, nerede sosyal mekanları? Bu birimlerin olmadığı mekanlara ne denir, sizce okul denir mi? Yoksa ‘Temel Lise’ deyip işin içinden çıkacak mısınız?Okullarda YGS-LYS kursları açılacak deniliyor. İyi, iyi de bu dersleri kimler verecek? Diyeceksiniz ki, bu nasıl bir soru; öğretmenler verecek, okullardaki öğretmenler.Ben, mesleğe dershanede başladım, yıl 1988… Bu kadar yılın tecrübesi bana şunu öğretti; okul öğretmenliği ile dershane öğretmenliği temelde birbirinden çok farklı. Çok başarılı okulların, başarılı öğretmenlerinin dershanelerde başarılı olamadığını çok gördüm. Tam tersi de geçerli, dershanede çok başarılı olan öğretmeni liseye koysanız, aynı sıkıntıyı o da yaşayabilir. Aynı öğretmenin, ikisini de bir arada yapması oldukça zor bir olay; imkansız değil, ama zor, çünkü kulvarlar çok farklı. Birinde maraton koşucusuna diyorsunuz ki, 400 metre bayrak yarışına katılacaksın; 100 metre koşucusuna da maraton koşacaksın! Savunma şu: Eee, ne var ki, ikisi de atlet değil mi? Hee, ikisi de atlet!Test konusu n’olacak? Bu da ayrı bir sorun. Sınava hazırlık, sadece ders anlatmak mı, hani bunun testi, hani bunun deneme sınavı, hani bunun konu anlatım kitapları? Bunları kim yapacak, bunları kim verecek? ‘Ha’ deyince olmuyor bu işler, plan-program gerektiriyor…
Türkçe: Türkçe sınavında tüm soruların kazanımlara uygun olarak hazırlandığı görülüyor. Anlam soruları, okuduğunu doğru yorumlayabilen ve bu yorumlarını da sahip olduğu bilgi ile birleştirebilen öğrencilerin rahatlıkla çözebileceği nitelikte. Dil bilgisi soruları rahat çözülebilecek nitelikte ve oldukça netti. Her sınavda olduğu gibi yine paragraf soruları öğrencileri zorladı. Anlam bilgisi sorularının çeldirici ifadeler içerdiği görüldü. Türkçe sınavında önceki yıllarda olduğu gibi muhakeme yapabilen öğrencilerin farkı ortaya çıkacak . Dil bilgisi sorular birkaç kazanımın birleştirildiği ve gerekli bilgiye sahip öğrencilerin çözebileceği nitelikte sorulardı. Genel olarak kazanımlara uygun ve hiçbir hata içermeyen bir sınavla karşılaştık.Matematik: Matematik ve geometri soruları eşit sayıdaydı. Soruların kazanuygun olduğu ve herhangi bir hata içermediği görülüyor . Görseli yorumlama gücü iyi olan çocuklar öne çıkacaktır. Matematikte “olasılık” sorusu eleyici olacaktır. Sorular , uğraştırıcı ve zorlayıcı nitelikteydi. Her geçen sınavda soruların zorluk düzeyi artıyor. Uğraştırıcı sorular, öğrencilerin zaman sıkıntısı yaşamasına neden oldu. Zorluk seviyesi nedeniyle pek çok cevaplarını kontrol etme fırsatı bulamadı. Soruların kazanımlara uygun olduğu ve herhangi bir hata içermediği görülüyor. Matematik testi, bu sınavda da belirleyici bir test olarak karşımıza çıkıyor.Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Sorular müfredata uygun hazırlandığı için bilgi eksiği olmayan ve yorum katmadan soruları çözen öğrencilerin başarılı olması beklenir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları nitelikli ve kazanımlara uygun olarak hazırlanmış Sorular, ayet ve hadis sorularının ağırlıkta olduğu bir sınavdı ve yorum soruları çok olduğundan, sınav biraz zorlayıcıydı.
Yarın başlayacak ve 2 gün sürecek olan TEOG’ta doğru tercih çok önemli. Zira, bu yıl geçen seneki gibi ek bir tercih hakkı kesinlikle verilmeyecek...Öğrenciler; Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri, Çok Programlı Anadolu Liseleri, Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezleri, Anadolu İmam Hatip Liseleri, Açık Öğretim Kurumları ve YEP’ e göre öğrenci alan özel okullara YEP sonuçlarına göre tercih yapacak. Öğrenci veya velisi, istek sırası ve puan üstünlüğü sırasına göre, tüm okul türlerinde ki okulları karışık olarak listeleyebilir. 25 tercih hakkı var. Tercihlerde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, istek sırası ve puan üstünlüğü olacak. Tercihler sadece bir kez yapılacak ve başvuru işleminden sonra kesinlikle değiştirilmeyecek. Bu yüzden tercihlerin dikkatli bir şekilde yapılması gerekiyor. Zamanında girilmeyen, yanlış yapılan, eksik kalan, elektronik onay işleminden sonra bildirilen değişiklik talepleri hiçbir şekilde işleme koyulmayacak. Bu yüzden tercih işlemlerinin çok dikkatli bir şekilde yapılması gerekiyor. Onay işlemleri çok önemli.- Özel okul tercihleri nasıl yapılacak?Sınavla öğrenci alan özel okullar kayıt işlemlerini 24 Haziran-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştireceklerdir. Aynı zamanda ortak sınav puanlarına göre öğrenci alan özel yabancı liseler, adaylarda aradıkları özellikleri sistemleri üzerinden ilan edecekler. Öğrenciler hangi okulu tercih edeceklerse, o okulu takip etmeleri gerekiyor.- Nakil işlemleri ne zaman ilan edilecek?Öğrencilerimizin bu yıl ikinci bir tercih hakkı, ek tercih hakkı kesinlikle yok! Akademik Takvim’de yer alan 17-21 Ağustos tarihlerinde Nakil Komisyonları tarafından alınan tercih uygulaması yapılacak. 24 Ağustos tarihinde nakil işlemlerinin sonuçları ilan edilecek. - Okulların boş kalan kontenjanları ne zaman ilan edilecek?14 Ağustos yerleştirme sonuçlarının ilan edilmesi ve kesin kayıtların ardından, 14 Ağustos 2015’te boş kalan kontenjanlar ilan edilecek.- Nakil tercihleri nasıl yapılacak?14 Ağustos’ta boş kontenjanların ilan edilmesinden sonra, 17-21 Ağustos tarihleri arasında nakiller için başvurular yapılacak. Öğrenci Yerleştirme ve Nakil Komisyonunca boş kalan kontenjanlar için il ve ilçe sınırları içerisinde 5 tercih alınarak YEP üstünlüğüne göre nakiller gerçekleştirilecek. Öğrenciler nakil tercihlerinde 5 okul yazacaklar. Bu işlemlerin sonuçları 24 Ağustos’ta ilan edilecek ve aynı tarihte öğrencilerin kesin kayıtları yapılacak.- Tercih yapmayan öğrenciler nasıl yerleştirilecek?Tercih ekranında hiçbir işlem yapmayan öğrencilerin yerleştirme işlemleri, sistem tarafından açık öğretim kurumlarına gerçekleşecek.4 soruda puan hesabı- Ortaöğretim Yerleştirme Puanı (OYP) nedir?Ortaöğretim Yerleştirme Puanı; öğrencinin Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ile Anadolu türü ortaöğretim kurumları gibi puanla öğrenci alan okullara yerleştirmesinde esas olacak puandır.- Ortaöğretim Yerleştirme Puanı (OYP) nasıl hesaplanır?8’inci sınıfta her dönem için yapılan ortak sınavlar sonucunda yapılan hesaplama ile o döneme ait ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı bulunur. Her iki dönem puanının aritmetik ortalaması; ağırlıklandırılmış ortak sınav puanını oluşturur ve yerleştirmeye esas puanda kullanılır. Öğrencilerin; 6, 7 ve 8’inci sınıf yıl sonu başarı puanları ile 8’inci sınıf ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı toplanacaktır. Elde edilen toplam ikiye bölünerek yerleştirmeye esas puan elde edilecektir. Puanlama 500 tam puan üzerinden yapılacaktır.- Öğrencilerin Yılsonu Başarı Puanı nasıl hesaplanır?Öğrencinin tüm derslerden aldığı puanların aritmetik ortalaması, o derslere ait haftalık ders saati sayısı ile çarpılarak ağırlıklı yıl sonu puanları hesaplanacaktır. Bu puanların toplamının, o derslere ait haftalık ders saati toplamına bölünmesi ile de yıl sonu başarı puanı elde edilecektir. Puanlama 100 tam puan üzerinden yapılacaktır. Öğrencilerin ortak sınavlardan aldığı puanlar, 8’inci sınıf yıl sonu başarı puanı hesaplamasında da kullanılacaktır.- Ağırlıklandırılmış Ortak Sınav Puanı (AOSP) nasıl hesaplanır?Ortak Sınavlar kapsamında, sınavı gerçekleştirilen derslerden alınan puanlar kendi ağırlık katsayıları ile çarpılacaktır. Çarpımların toplamından elde edilen değerin derslerin ağırlık katsayılarının toplamına bölünmesi suretiyle ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı hesaplanacaktır. Puanlama 700 tam puan üzerinden yapılacaktır.Konu sayısı arttıBu sınavda öğrencilerin sorumlu olduğu konular daha fazla olacak. Bu da bir bakıma ikinci sınavın daha ayırt edici, eleyici olmasını sağlayacak. İşte o sınav konuları:- Türkçe1. Dönem kazanımları + Sözcükte Anlam, Cümlede Anlam, Paragrafta Anlam, Fiilimsi, Cümle Türleri, Cümlenin Öğeleri, Edebi Sanatlar, Metin Türleri, Noktalama İşaretleri.- Fen ve Teknoloji1. Dönem kazanımları + Maddenin Yapısı ve Özellikleri, Ses, Maddenin Halleri ve Isı, Canlılar ve Enerji İlişkileri.- Matematik1. Dönem kazanımları + Olasılık Çeşitleri, Olay çeşitleri, Gerçek sayılar, Merkezi Eğilim ve Yayılma Ölçüleri, Üçgenler, Üçgenlerde Ölçme, Örüntüler ve İlişkiler, Cebirsel İfadeler, Olası Durumları Belirleme, Denklemler, Geometrik Cisimler.- Yabancı Dil1. Dönem kazanımları + Atatürk: The Founder of Turkish Republic, Personal Experiences, Cooperation ın The Family, Success Stories, Reading for Entertainment, Personal Goals, Personalıty Types, Language Learning.- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi1. Dönem kazanımları + Hz. Muhammed (SAV)’in Hayatından Örnek Davranışlar, Kur’an’da Akıl ve Bilgi Davranışlar, İslam Dinine Göre Kötü Alışkanlıklar, Dinler ve Evrensel Öğütleri.- T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük1. Dönem Kazanımları + Ya İstiklâl Ya Ölüm, Çağdaş Türkiye Yolunda Adımlar, Atatürkçülük.