Son sözü ‘kalite’ söyleyecek

‘Açık alandaki reklam panolarına ne denir?’

Soru bu!

Televizyonda bir genel kültür yarışması…

Soru, İstanbul’da mühendislik-mimarlık fakültesinde okuyan bir öğrenciye soruluyor. Aday, kızarıyor bozarıyor, işin içinden çıkamayınca seyirci joker hakkını kullanıyor.

Sunucu, soruyu seyirciye yöneltiyor; üç seçenek tabanda kalıyor, ‘billboard’ seçeneği tavan yapıyor. Seyirci soruyu biliyor…

İkinci soru…

‘Bilgeliğin simgesi, aynı zamanda güzel sanatların kullandığı simge, aynı zamanda felsefenin simgesi, aşağıdaki hayvanlardan hangisine ait?’

‘Öldürücü soru geldi’ dedim…

Yanıtlar:

a)Kuğu b) Filamingo

c) Papağan d) Baykuş

Eşime, ‘Papağan, diyecek’ dedim.

‘Hadi canım sende, abarttın’ dedi…

‘Bekle, göreceksin…’

Aday, kızarıyor bozarıyor, işin içinden çıkamayınca iki seçeneğin elenmesi joker hakkını kullanıyor. Kuğu ile filamingo seçenekleri eleniyor…

İki seçenek eleniyor elenmesine de, bir işe yaramıyor. Aday yine çaresiz, çaresizliği yüzünden okunuyor…

Saniyeler saat gibi işliyor ve nihayet yanıt geliyor: ‘Son kararım papağan!’

Haberin Devamı

Eşim, ‘nasıl bildin’ diye sordu!

‘Eee, ben her gün bunlarla bir aradayım…’

‘Hepsi mi böyle?’

‘Çoğu böyle’

‘N’olacak bunların hali?’

‘Vallahi bilmiyorum’

‘Peki, bunlar üniversiteyi nasıl kazanıyor?

***

İşte, can alıcı soru bu! Olayın can alıcı noktası burası.

Bundan sekiz dokuz yıl önce üniversiteyi kazanmak zordu, ancak şimdi değil; artık her iki adaydan biri üniversiteli oluyor. Seçenek o kadar çok ki; vakıfı var devleti var, burslusu var ücretlisi var, açığı var kapalısı var, uzaktanı var yakındanı var, gündüzü var akşamı var, iki yıllığı var dört yıllığı var, var oğlu var…

Çalışırsın, çözersin soruları oldu bitti, işin kuralı belli; dersini iyi çalışan sınavı kazanır.

Eskiden üniversiteden atılmak vardı, şimdi o da yok! Girdin mi bitireceksin, belki süre biraz uzayabilir, o kadar!

Ancaaak…

Artık öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, sınavı kazanmakla veya üniversite mezunu olmakla işin bitmeyeceği bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönem, bir şeyin her şeyini, her şeyin de bir bir şeyini bilmeyi gerktiriyor. Bu dönem ‘kalite’ istiyor, bu dönem ‘fark yaratmak’ istiyor, bu dönem ‘söyleyeck bir söz’ istiyor!

Haberin Devamı

***

Bir hafta sonra…

Aday, İstanbul’da bir devlet üniversitesinde hukuk okuyor, 3’ncü sınıf öğrencisi; bir yıl sonra mezun olacak ve en değerli varlığımızı, adaletimizi ona teslim edecdeğiz!

İlk soruda sallandı, yıkılmadı; ama gitti gidiyor, belli…

İkinci soruda öldürücü darbe geldi. Soru şöyleydi: ‘Türkçe’de kelimeleri bazen farklı anlamlara da çekeriz, Türkçe’de kelimeleri farklı anlamlara çekmeye ne deriz, bunu nasıl açıklarız?

İnanın üç seçeneği hatırlamıyorum, çünkü hatırlanacak nitelikte değildi! Aday öyle bir yanıt verdi ki, evlere şenlik, ilkokul öğrencisi bile bu yanıtı vermezdi.

Türkçe çok lastikli bir dil deriz, nereye çeksen gidiyor deriz, değil mi; koskoca üniversite öğrencisi, üstelik de hukuk öğrencisi, bu soruyu bilemedi!

Pes vallahi!

Eşim, ‘Ben bir daha bu programı seyretmeyeceğim, çocukların bu halini görünce çok üzülüyorum’ dedi…

İster seyret, ister seyretme, ortadaki manzara bu!

Haberin Devamı

***

İki artı iki, sadece matematikte dört ediyor, hayatta böyle bir toplam yok. Yani ‘şu üniversiteyi’, ‘şu bölümü’ kazanırsam, ben de ‘geçerli’ olurum düşüncesi hayatta geçerli değil. Hayatta başarılı olabilmek için daha başka şeyler gerekiyor; ‘fark yaratmak’ gerekiyor.

Fark, tek bir kelime, ancak içi deniz derya; ekle ekle bitmiyor. Genel geçer bir liste yok ki, hani söyleyelim de herkes farklı olsun. Onu herkesin kendisinin oluşturması, araştırması gerekiyor. Gençlere tavsiyem, n’olur kendiniz hep şu soruyu sorun: Neden ben, işveren neden beni tercih etsin, benim diğer adaylardan farkım ne?

Bu soruya verecek bir yanıt yoksa, geçmiş olsun…

DİĞER YENİ YAZILAR