Dila Hanım, iki hafta önce sona erdi. Daha bir ay geçmeden Erkan Petekkaya’nın Endemol’le anlaştığını ve Songül Öden’le yeni bir diziye başlayacağı haberlerini okuduk. Hayırlı olsun ama bu haberde benim dikkatimi çeken başka bir şey var. Erkan Petekkaya’yla ilk Son Bahar dizisinde röportaj yapmıştım. Dizi yapmaktan çok yorulduğunu, finalin ardından ailesiyle birlikte dinleneceğini ve yurt dışına gitmek istediğini söylemişti. Ekrana bir süre ara vermek istiyordu. Hemen ardından Öyle Bir Geçer Zaman ki’de oynamaya başladı. “Hani ara verecektiniz?” diye sordum. “Bu senaryoya nasıl hayır diyebilirdim?” diye cevap verdi. Haklıydı ve söylenecek söz yoktu. Öyle bir Geçer Zaman ki’nin ardından hemen Dila Hanım’a başladı. O da iki sezon sürdü. Fakat geçen sene 5 Ağustos Pazartesi akşamı yayınlanan Benim Hala Umudum Var dizisine konuk oyuncu olarak katıldı. Dizide menajer Asude’yle Erkan Petekkaya olarak buluştu ve aralarında şu diyaloglar geçti. “Dila Hanım’da oynuyorum ve Adana’ya gidip gelmekten çok yoruldum. Önümüzdeki sezon yeni bir dizide rol almayacağım.” Bu bölümün ardından Petekkaya’nın ara vereceğini diziden öğrendik diye yazmıştım. Ama görünen o ki, Petekkaya yine hayır diyemeyeceği bir projeyle karşı karşıya… Umarım, Star TV’de başlayacağı söylenen dizi eylül ayı için değildir. Çünkü 10 senedir aralıksız ekranda olan Petekkaya’nın da yüzünü biraz dinlendirmeye ihtiyacı var.Beren, İlker ve Esra video art’ta buluştuİki yıl önce tanıştım yönetmen ve video art sanatçısı Aykut Cömert’le... Yine bir performans gösterimi vardı. Geçtiğimiz çarşamba akşamı da Karaköy Sumahan Sanat Atölyesi’nde One Night Art, Bir Ara, Bir Haber adlı bir gösterim düzenledi. Çocukluğunda okuduğu gazete haberlerine gönderme yaptığı video art performanslarını beğenmemek mümkün değildi. Üç video vardı. Üçünde de aslında kimlik sorgusu işlenmişti. İlkinin adı Bebek. Beren Saat’in rol aldığı video için Aykut Cömert, “Bir dönem Barbie bebeklerin kadınlarda yarattığı değişim isteği üzerine yasaklanması gündeme geldi. Bunu farklı bir biçimde ele aldım. Değişim acı ister, estetik bunun en önemli öncüsü... Kusursuz olma teması bazen tamamen var olan kimliğin ölümüne sebebiyet veriyor. Kadın kendisi için mi bunu yapıyor yoksa kendini seyirlik nesne olarak hissettiği için mi? Oyuncak bebekle kurulan gereğinden fazla empati, kimlik sorgusu temasını ön plana çıkarıyor” diye açıklıyor Bebek’in ana temasını. İkinci videonun adı Künye. İlker Kaleli rol alıyor. Asker künyesinin askerden dönen bir genç üzerinde yarattığı dramı konu alıyor. Son videonun adı Saç. Esra Dermancıoğlu’nun rol aldığı videoda, Aykut Cömert yıllar önce okuyup etkisinden çıkamadığı bir haberi işlemiş. Tekstil fabrikasında, makineci olarak çalışan kadının saçlarını dikiş makinasına kaptırması üzerine saçın deriden ayrılması anlatılıyor. Video performansları izledikten sonra bunun bir geceyle sınırlı kalmaması gerektiğini düşündüm. Cömert’e de ilettim. O, “Şimdi bu videoların çeşitli galerilerde ve festivallerde gösterilmesi söz konusu ama uzunca bir yolumuz var” dedi. Umarım, bu üç video art geniş kitlelere ulaşır. Çünkü hem oyunculuk performanslarını hem de Aykut’un yaratıcılığını daha fazla kişinin görmesi gerekli.
Malum, her yıl mayıs ayı Kurtlar Vadisi Pusu’nun hangi kanala transfer olacağı dedikoduları başlar. Günlerdir çeşitli kanallarla anlaştığı konusunda her kafadan başka bir ses çıkıyordu. Ancak en güçlü iddia Kanal D ya da Star TV’ye transfer olacağıydı. Efendim, ince eleyip sık dokuyarak araştırdım ve Kurtlar Vadisi’nin yeni adresini öğrendim. Eylül ayından itibaren Necati Şaşmaz’ın başrolünü oynadığı Kurtlar Vadisi Pusu Kanal D’de ekrana gelecek. Böylece Kurtlar Vadisi ikinci kez Kanal D’de yayınlanacak. Gelelim, bu transferin ekran matematiğini nasıl etkileyeceğine… Eğer sistem değişmez ve bu ölçümlemeyle eylül ayında devam edersek, Fatmagül’ün Suçu Ne’den beri perşembe akşamları hem Tüm Kişiler’de, hem de AB’de birinciliği göremeyen Kanal D zirveye yerleşecek. Zaten bu sezon Arkadaşım Hoşgeldin’le ciddi bir ivme yakalayan Kanal D, sezona iddialı başlayacak. Çünkü perşembe akşamları hem birinciliği, hem de ikinciliğe yerleşecek. Tabii Aramızda Kalsın böyle yükselmeye devam ederse zor olacak. Kısaca, Kurtlar Vadisi, 11 yılda Show TV, Kanal D, Star TV, TNT, atv ve tekrar Kanal D'de ekrana gelmiş olacak.Atv ne yapacak?Peki, bu durum atv’yi nasıl etkileyecek? Atv, bu sezon pazartesi akşamları Karadayı’yla, perşembe akşamları da Kurtlar Vadisi Pusu’yla birinciliğe oturuyordu. Ancak son haftalarda Survivor ve Arkadaşım Hoşgeldin’in yükselişi kanalı zirveden indirmişti. Önümüzdeki sezon en güçlü silahlarından birini kaybediyor. Kurtlar Vadisi artık yok ama Karadayı bir sezon daha devam edecek. Şimdilik tek garanti günü pazartesi ama onun dışında çok iyi iddialı diziler alarak yeni bir prototip oluşturması gerekiyor.Kaçak Gelinler Star TV’de yayınlanacakGeçtiğimiz cumartesi Star TV’nin Kaçak Gelinler adında bir proje hazırladığını genel müdür Ömer Özgüner’in açıklamasıyla yazmıştım. Dün tüm internet sitelerinde Kanal D’nin yeni dizisi olarak yazıldığını okuyunca transfer olduğunu düşünerek hem Star TV’yi, hem de NTC Yapım’ı aradım ve son gelişmeyi sordum. Efendim, Kaçak Gelinler Kanal D’nin değil, Star TV’nin projesi. İzmir’den İstanbul’a gelen hayatlarının aşklarını arayan üç gencin hikâyesi anlatılacak. Oyuncu seçimleri devam ediyor. Ama projede Şenay Gürler ve Ege Aydan’ın oynayacağı kesinleşmiş. Ekranda yazın bir romantik komedi izleyeceğiz. Kanal D’nin yaz projesine gelince; adı Ulan İstanbul. Belki adı değişebilir ama başrollerinde Şebnem Bozoklu, Uğur Polat ve Ayta Sözeri rol alıyor.
Yasemin Yalçın, Zafer Algöz, Kadir Çöpdemir, Melis Babadağ, Özgün Karaman, Veysel Diker, Mert Öner, Selahattin Taşdöğen, Sermin Hürmeriç, Müge Oruçkaptan’ın rol aldığı Mihrab Yerinde dizisi pazartesi akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Açıkçası gümbür gümbür tanıtımı yapılmadığı için pek çok kişi böyle bir dizinin başlayacağından bile haberdar değildi. Sessiz sedasız Show TV’de başlayan dizi, Tüm Kişiler’de 2.76 reytingle 18’inci, AB’de 3.12’yle 9’uncu oldu. Bence biraz tanıtımla reytingini yükseltecektir. Çünkü malzeme hiç fena değil. Öncelikle Yasemin Yalçın’ı ekranda görmeyi özlediğimi söylemeliyim. Dizi başlar başlamaz Yalçın’ın taklitleri nedeniyle “Nasıl yani, İnce İnce Yasemince mi izleyeceğiz?” diye mızmızlanmaya başladım. Ama daha sonra Mihrab karakterinin taklit yeteneğini vurgulamalarıyla duruma alıştım. Aslında bir açıdan çocukluğuma gittim, geldim. Mihrab Yerinde, hikâyesi ve proje tasarımı İlyas İlbey’a ait bir dizi. Yani Yasemin Yalçın’ın eşi, hepimiz için ekranın İtilmiş’i. Senaryoda Meriç Acemi, Nisan Hakan Özkan ve Emrah Süner imzası var. Hikâye klişenin dibi. Mihrab ve Sado, aynı mahallede birbirine âşık iki yavukludur. Ancak Sado’nun hayatını refaha çıkardıktan sonra evlenme isteği geç kalmasına neden olur ve ailesi Mihrab’ı araba galericisi Ahmet’le evlendirir. Aradan 23 sene geçer. Ahmet’in dolandırıcı olması ve eve gelen haciz sebebiyle Mihrab iki çocuğunu yanına alarak eski mahallesine kardeşi Maksut’un yanına döner. Evlenmek üzere olan Sado, Mihrab’ı görünce işler karışır. Bundan sonra iki rakip, iki âşık ve iki inadı izleyeceğiz. Size de Yeşilçam klişesini hatırlatmadı mı? Klişelere hiç karşı biri değilim. Yeter ki, güzel ve samimi işlensin. Ben Mihrab Yerinde’yi yer yer eleştirsem de, sıkılmadan izledim. Üstelik ekranda genç âşıklar görmekten çok sıkılmıştım. Geç kalınmış, ertelenmiş bir aşkı izlemekten de keyif alacağıma eminim. Zaten yan hikâyeler iyi işlenirse Pelin ve Ali aşkı gençlerin takip edeceği bir hikâyeye dönüşür. Yalnız senaristlere ve yönetmene bir uyarı… İlk bölümü tamamen Mihrab’ın üzerine kurmuşsunuz. Neredeyse her sahnede Yasemin Yalçın’ı izledik. Kalabalık bir oyuncu kadronuz var. Sürekli böyle devam ederseniz sıkılırız. Siz ne yapın edin, özlediğimiz mahalle hayatını, ertelenmiş aşkları, birlik olmayı bol bol işleyin. Zira, bu kavramları o kadar unuttuk ki, hepimize iyi gelecek ve içimizi ısıtacaktır.Kurt Seyit ve Şura toparlamaya başladıKurt Seyit ve Şura için en sert eleştirileri yapanlardan biriyim. Rusya’da başlayan bölümleri izlerken gerçekten sıkıntıdan ekranı kapatmayı çok istemiştim. Ama İstanbul’a gelindiğinde durumun farklı olacağına da adım kadar emindim. Bunu da yazılarımda dile getirmiştim. Şimdi elimi vicdanıma koyuyorum. Bence reytingleri her ne kadar düşük olsa da, Kurt Seyit ve Şura İstanbul hem hikâye hem de reji olarak epey toparladı. Bu yazıyı yazmak için iki bölüm geçmesini bekledim. İstanbul’da geçen iki bölümü de izlerken içimden “Keşke diziye İstanbul’da başlansaydı ve Rusya bölümleri flashback olsaydı” dedim. Eminim o zaman böyle bir başlangıç olmayacaktı. Yalnız dizinin daha fazla mekâna ihtiyacı var. Otel, çamaşırhane, Barones’in evi derken üç mekâna sıkışıp kalacak. Bu da seyircinin ekrandan kaçmasına neden olacak. Malum, yaz geliyor. İnsanlar kasvet görmek istemiyor. Bu arada Osman Alkaş’a kocaman alkışlar. Gölgeler ve Suretler filminde izlediğimden beri hastasıyım. Öyle Bir Geçer Zaman ki’den sonra yine bambaşka biri olarak karşımıza çıktı ve harikalar yaratıyor.
Hiç uzatmadan konuya giriyorum. Varoluşçuluk felsefesinin öncülerinden Jean Paul Sartre’ın Mezarsız Ölüler adlı oyununu yıllar önce okumuş ama 1990’lı yıllardan beri Türkiye’de sahnelenmediği için izleme fırsatım olmamıştı. Varoluşçuluğu sorguladığı bu şahane metni, farklı bir yorumla izlesem ne güzel olur diye iç geçirmiştim. Üç yıl önce Erdal Beşikçioğlu’yla sohbet ederken “Mezarsız Ölüler’i yapacağım” dedi ve o günden beri bu oyunun çıkmasını bekliyorum. Gerçi bu sezon klasik bir yorum İstanbul’da sahnelendi ama ben önce hayalini dinlediğim Beşikçioğlu’nun oyununu izlemek istedim. Nihayet, geçtiğimiz gün Tatbikat Sahnesi’ni Nadir Koçoğlu’yla birlikte kuran Erdal Beşikçioğlu’ndan Mezarsız Ölüler oyununun davetiyesi elime ulaştı. 1 Mayıs’ta Ankara’da sahnelenen ilk oyuna ne yazık ki yetişemedim. Ama 3 Mayıs’ta her cümlesini ezbere bildiğim oyunu izlemek üzere Ankara Tatbikat Sahnesi’nde soluğu aldım. Hani, tiyatro öldü diyorlar ya, işte bunun koca bir yalan olduğunun da cevabını aldım. Oyundan bir saat önce Tatbikat Sahnesi’nin kapısındaydım. Erdal Beşikçioğlu’yla sohbet ederken salonun tüm biletlerinin satıldığını öğrendim. Ama bileti olmadığı halde gelip, “Belki gelmeyen olur ve ben izlerim” diyen onlarca seyirciyi de gözlerimle gördüm.İşkenceye ortak olmakOyuna gitmeden önce bayılanlar, istifra edenler olduğunu yorumlardan okudum. O nedenle akşam yemeği yemeden gittim. Malum, panik atakla mücadele ediyorum. 30 dakika kala kulise indim. Oyunculara iyi şanslar diledikten sonra da en önde yerimi aldım. Oyunun yönetmeni Erdal Beşikçioğlu, seyirciyi de bu rahatsız edici serüvene en baştan dahil ediyor. Su damlama sesi arasında yerinize oturuyorsunuz. 15 dakika sonra tıpkı oyunun kahramanları gibi siz de o işkenceyi çekmeye başlıyorsunuz. Hem de sahnede morglara bakarak… Oyun morgdan çıkan oyuncularla başlıyor. Ölüme giden yolda direnişçilerin tüm serüvenine şahit oluyorsunuz. Sartre’ın oyunu 2. Dünya Savaşı’nda bir çatı katında geçer. 2.5 saat süren dört perdelik bir oyundur. Yönetmen, metni kısaltıp 80 dakikaya indirmiş ama özden kopmamış. En sevdiğim tarafı hem Sartre’ın felsefesini, hem duyguyu hem de bedensel performansı harmanlamış olması oldu. Sahnede Elvin Beşikçioğlu, Ayça Eren, Fatih Artman, Ali Yoğurtçuoğlu, Adem Aydil, Aytek Şahan, Ateş Bars, Erdal Beşikçioğlu ve Berkan Şal var. Çoğunu Behzat Ç. dizisinden de tanıyorsunuz. Seyirci bayıldıOyunun bir yerinde seyircilerden biri bayıldı. Anladım ki, mesele kan tutmasıymış. O nedenle seyirciye uyarı, sahnede gördüğünüz kan değil, kırmızı boya. Ama onu da çok sert buluyorsanız bu oyuna gelmeyin. Zaten bu oyunun çok sert olduğunu düşünenin bu ülkede yaşadığından şüphe ederim. Oyun çok zor, o nedenle oyuncuları çok fazla eleştirmeyeceğim. O morgun içinde saatlerce kalabilmeleri bile takdire şayan. Ama bu oyunu birkaç kez oynadıktan sonra ortaya şahane bir iş çıkacağını da çok iyi biliyorum. Gelelim, oyunu nasıl izleyeceğinize… 28 Mayıs’ta İzmir’de bir turne yapılacak. Ondan sonra ekim ayına kadar bekleyeceksiniz. Neden mi? Cevabı Erdal Beşikçioğlu veriyor: “Bu oyun zaten gelecek sezon için yapıldı. Bir dahaki sezonun işi başlamadan önce seyirciye bir ön gösterim hazırlayacağız. Yaptığımız işin hep beraber değerlendirmesini yapacağız. Aldığımız derslerle diğer sezonda düzeltmelerimizle tekrar seyirciyle buluşturacağız.” Oyunun biletlerine gelince… 20 liradan 50 liraya uzanan bir skalası var. İyi oyun izlemek istiyorum diyen herkesin gelebileceği bir fiyat. Lafı fazla uzatmayayım. Siz ne yapın, ne edin yeni sezona biletinizi şimdiden ayırtın. Çünkü özünde hepimizin birer mezarsız ölü olduğuyla yüzleşmenin vakti geldi de geçiyor bile…
Kardeş Payı setinden bildirmeye bugün de devam ediyorum. Seti gezmeye evle başlıyoruz. Finali kahvede yapacağımız için ekip hazırlık yapıyor. Ben evi gezerken, Güneşi Beklerken dizisinde Jale’nin eviyle yan yana olduklarını görüyorum. Gerçi artık Zeynep ve Demet o evden taşındığı için çekim yapılmıyor. Bu da Kardeş Payı ekibinin işine gelmiş. “Yan yana iki evde çekim yapıldığında çok zorlanırdık” diyorlar. Zor olmasına zor olurdu ama epey absürt olmaz mıydı? Düşünsenize, Kerem Zeynep’i almaya gelmiş araya Metin ve Ali girip “Bizim mahallenin kızına yan gözle bakamazsın” diyorlar. Ben hayalini kurarken bile güldüm. Neyse konudan uzaklaşmayayım. Tüm mekânları gezdikten sonra soluğu tabii ki Karapençe V.I.P. kahvesinde alıyorum. İçerisi kalabalık. Kanlıca halkı kahvede oyun oynuyor. Herkes oyuncuları o kadar kanıksamış ki, kimse kafasını kaldırıp bakmıyor. Konsepte uyalım derdine düşüp Ahmet Kural, Murat Cemcir, Selçuk Aydemir ve ben okeye oturuyoruz. Ahmet ve ben, Murat ve Selçuk’a karşıyız. Ama bu üç komik adamın yanında oyun oynamak ne mümkün!Misafirperver robotAhmet kadraja yakışıklı pozlar verme derdinde, bunu fırsat bilen Murat taş çalıp duruyor. Selçuk beni güldürürken elime bakıp ona göre elini kuruyor. O sırada robotlar hareket ediyor. Hayatımda ilk defa bir robotun elinden çay içecek olmak ilginç bir his. Onlar bu robotlara karakuri diyorlar. Çayımı Ahmet’in yani Metin’in karakurisinden içiyorum. Bakmayın, içlerinde en misafirperver o çıktı. Selçuk Aydemir “Benim de karakurim var, güvenlik” diyor. Onunla da tanışmak istiyorum ama sahnesi olduğu için bize katılamıyor. Okey faslımız kahkahayla ve Ahmet’le Murat’ın mızıkçılığıyla son buluyor.Langırtta yenildikArdından “Bari langırt oynayalım” diyoruz. Bu kez Ahmet ve Murat’a karşı Selçuk ve ben yarışıyoruz. Biz tüm centilmenliğimizle oynarken Ahmet ve Murat’ın fırfır yapması, hatta bununla yetinmeyip masayı kaldırması sonunda yeniliyoruz. Güldük, eğlendik ama farkında mısınız, hâlâ sete geçemedik. Mekâna geleli 3 saat oldu ama Aydemir’le beraberiz. İkinci yönetmen Vedat Uyar Ayşe Kökçü’yle çekim yapıyor. Fotoğraflarımızı çektikten sonra “Artık sete geçeriz” diye düşünürken Selçuk Aydemir, “Misafirin kısası makbuldür. Gidin de artık çalışayım. Sizinle ilgilenmekten çekim yapamadım” diyor. Haklı ama benim asıl derdim setteki halleriydi. Daha fazla ısrarcı davranmayıp ekiple vedalaşıyorum. Ne de olsa misafirlik bitti, yakında çekimlere de sızarım. Son söz, hem ekranda alternatif bir işe imza atan, hem de son derece misafirperver tüm ekibin emeğine sağlık. -BİTTİ-
İlk Çalgı Çengi filmiyle keşfetmiştim senarist ve yönetmen Selçuk Aydemir’i. Sonra Üsküdar’a Giderken’de farklı olduğunu hissetmiştim. İşler Güçler dizisiyle de zaten hem sektöre hem de izleyicilere bambaşka bir mizah dili olduğunu kanıtladı. Bu yaz çektiği Düğün Dernek filmi 21 haftada 6 milyon 950 bin 293 kişi tarafından izlendi. Ardından Kardeş Payı dizisini yaptı. Şubat ayında başlayan dizi belki zirveye oturmadı ama hem mizah dili hem de ince göndermeleriyle ekranın alternatif işi olarak özellikle genç kitleye göz kırptı. Bana kalırsa hikâye anlatıcılığı konusundaki başarısı dışında oyuncu yönetiminde de fark yarattı. Zira Ahmet Kural ve Murat Cemcir gibi komedi oyunculuğu denilince akla gelen ilk isimleri sektöre o kazandırdı. İkisi de daha önce dramda şansını denemişti. Fark edilmeleri ise İşler Güçler dizisiyle yani komediyle oldu. Neden böyle bir girizgâhla yazıya başladığıma gelince… Aydemir’le tanışmak bir türlü nasip olmamıştı. Birkaç kez aramama, mesaj atmama rağmen geri dönüş alamamıştım. Ama başardım. Araya yapımcıyı sokarak Kardeş Payı dizisinin setine girdim efendim. İki gün boyunca setten izlenimlerimi aktaracağım.Karavanda nargile keyfiMalum, oyunculardan çok sık “Sette çok eğleniyoruz” repliğini duymaya alışkınız. Bir de komedi dizisi çekiyorlarsa zihnimizde kahkahanın dinmediği bir set hayal ediyoruz. İşte bende bu hayalle NTC Yapım’ın sahibi Mehmet Yiğit Alp’i arayıp “Kardeş Payı dizisine gelmek istiyorum. Zaten bu Selçuk Aydemir telefonlarımı açmıyor” dedim. Hızlı bir organizasyonla iki gün sonra kendimi sette buldum. Kardeş Payı, Kanlıca’da çekiliyor. Ortam şahane onu baştan söyleyeyim. Şahane görmemin sebebi genel koordinatör Nazlı Heptürk’ün setin kapısından beni alıp İkinci Bahar adlı bir restorana götürmesi olabilir. Yediğim o hünkâr beğendinin ardından zaten dünyaya toz pembe bakıyordum. Sete doğru yol alırken karavanda beklendiğim haberi geldi. Aydemir’in karavanını asmaların yanına çekmişler. Mehmet Yiğit Alp’le karavanda nargile keyfine başlamışlar bile… Bu arada set kuruluyor. Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in sahnesi çekilecek. Ancak ikisinin sete gelmesine yarım saat var. “Merhaba” der demez “İnsan telefonlarına bakmaz mı?” diye sitem ediyorum Aydemir’e. Yoğunluk bahanesi derken bir espriyle konu kapatıyor. Ahmet ve Murat’ı beklerken Düğün Dernek 2 filmiyle ilgili dedikoduları da soruyorum. Aydemir, “Filmin ikincisini yapacağız. Ama 2015’te çekeceğiz” diyor. Kardeş Payı’nda bir dil oluşturduklarını ve bu dilin hem ekibe hem de seyircilere geçtiğini görmekten mutlu olduğunu da ekliyor. Biz sohbeti koyulaştırırken Ahmet Kural ve Murat Cemcir geliyor. Suratları beş karış. Onları hiç böyle görmeye alışık olmadığım için “Çattık, komedyenin tersine denk gelmekte anca bana düşer” diye düşünürken iki dakikada kendi hallerine dönüyorlar. Selçuk Aydemir’le ilişkileri çok samimi ama saygılı. Yani setin patronunun kim olduğu belli. Bu kadar oturmak yeter, hadi biraz seti gezelim diyorum. Ama bana ayrılan yazının sonuna geldim, devamı yarına efendim. Ahmet ve Murat nasıl bir mızıkçı, langırtta kim şampiyon oldu, kakurilerle çay keyfini yarın anlatacağım.
Havaların ısınmaya başlaması ekranda da bir dönemin kapanıp başka bir sürecin başlamasının Bu ay sonu ve haziran ayının ilk haftası diziler sezon finalleri ve finalleriyle karşımızda olacaklar. Kanallar yaz için yeni ekran prototipi oluşturmaya çoktan başladı bile. habercisi. Geçtiğimiz günlerde TRT 1’in hem yaz hem de yeni sezon projelerini yazmıştım. Bugün Star TV’nin yeni yol haritasını paylaşacağım. Önceki gün Star TV Genel Müdürü Ömer Özgüner ve Genel Yayın Yönetmeni Çağatay Önal’la bir araya geldik. Acun Ilıcalı’nın yokluğunda nasıl bir Star TV izleyeceklerini konuştuk. Öncelikle yaz ekranı diyelim… Efendim, Star TV yaz ekranına iki yeni diziyle start verecek. İlki; Gold Film’in yapımını, Mustafa Şevki Doğan’ın yönetmenliğini, Filiz Ekinci ve Baykut Badem’in senaryosunu üstlendiği Güzel Köylü. Muğla’da çekilecek dizinin başrollerinde Gizem Karaca ve Berk Cankat rol alacak. Berk Cankat’ı Sana Bir Sır Vereceğim dizisinden hatırlarsınız. Medcezir’de de konuk oyunculuk yapmıştı. Şimdi Köylü Güzeli’nin başrolü oldu. Yetenekli ve yakışıklı bir yeni yüz Cankat. Umarım Köylü Güzeli projesinde de farklılığını ortaya koyabilir. Köylü Güzeli haziranın ikinci haftasında başlayacak.Kaçak Gelinler dizi oluyorİkinci dizinin adı Kaçak Gelinler. NTC’nin yapımını, Kerem Çakıroğlu’nun yönetmenliğini, Engin Elgün’ünsenaryosunu üstlendiği dizi İzmir’de başlayıp İstanbul’a rotasını kıracak bir iş. Oyuncu seçimleri halen devam ediyor. Ama dizi haziranın ikinci haftası başlayacak. Bu arada ağustos ayının ikinci haftasına kadar Kardeş Payı dizisi de devam edecek. Star’ın yaz mevsimi için diğer planı ise iki format yayınlamak. İlki; Mehmet Ali Erbil’le Eyvah Düşüyorum. Bakalım, çok bildiğimiz bu formatı Erbil nasıl sunacak. İkincisi ise Miras. O da bildiğimiz bir format. Daha önce Metin Uca sunmuştu. Bu yaz Miras’ı Oktay Kaynarca sunacak. Hazır olun, bu yaz Ertem Eğilmez fimlerine doyacağız. Çünkü kanal dizilerin dışında Eğilmez filmleri yayınlayacak. Gelelim yeni sezon tüyolarına… İlerleyen aylarda daha detaylı bir yazı yazarız ama kanlı eylül ayı nasıl başlayacak diye sormadan edemedim.Savcı Star’da yayınlanacakÖnümüzdeki sezon Kurt Seyit ve Şura, Medcezir, Aramızda Kalsın ve Kardeş Payı devam edecek. Bu işlerin dışında kanalın şu anda aldığı üç dizi var. Reaksiyon’u daha önce yazmıştım. İbrahim Çelikkol, Yurdaer Okur, Nehir Erdoğan, Selen Soyder ve Erdal Beşikçioğlu’nun rol alacağı bir istihbarat hikâyesi. Kaderimin Yazıldığı Gün’de Özcan Deniz rol alacak. Taşıyıcı annelik üzerine eğilecek dizinin adı da değişecek. Türker İnanoğlu, bu sezon Star TV için bir dizi hazırlayacak. Mardin’de çekilecek dizinin adı Savcı. Berk Oktay ve Çağdaş Onur Öztürk rol alacak. Oyuncu seçimleri halen devam ediyor. Kanalda ayrıca bir de format hazırlığı var. Bakalım, Acun Ilıcalı’nın yokluğu Star TV’yi nasıl etkileyecek.Feyruz filmleri Mardin’e geliyorMardin’in gerçekten büyülü bir şehir olduğunu düşünüyorum. Daha önce birkaç kez gittim ama Mardin’de film festivali gerçekten başka oluyor. Bu yıl 30 Mayıs-6 Haziran 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 9. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali’de dopdolu içeriğiyle oldukça dikkat çekici görünüyor. Ben bir kez katılmıştım. Beni festivalde en çok etkileyen hem Mardin’den hem de diğer şehirlerden film izlemeye gelen seyircilerin söyleşilerde gösterdikleri performans olmuştu. İddia ediyorum, bu kadar iyi soruları daha önce duymamıştım. Geçtiğimiz günlerde festivalin sanat içeriğini oluşturan başkan Helün Fırat ve program yönetmeni Zihni Tümer’le bir araya geldik. Fırat ve Tümer müjdeyi de verdi: “Ülkemizin tek senaryo odaklı film festivali olan SineMardin, Türkiye ve dünya sinemasından senaryo ödüllü seçkinin yanı sıra açacağı iki ayrı alt kategoride güldürü sineması ve “Anlatılmayan Hikayeler” başlığı altında bölgenin sosyo-politik gerçekliğini vitrinine taşıyacak. Süryani sinemasına özel bir yer ayıracak olan SineMardin, genç Süryani yönetmenlerin filmlerinin yanı sıra Mardin kökenli ünlü şarkıcı/aktris Feyruz sinematografisine yer verecek.” Feyruz severler için eşsiz bir deneyim olacağını düşünüyorum.
Sermiyan Midyat, Devrim Yakut, Melisa Sözen, Taner Rumeli, Sera Tokdemir, Duygu Yetiş, Gülhan Tekin, Mehtap Bayrı, Onur Buldu, Durul Bazan, Köksal Engür, Çiğdem Tunç, Murat Başoğlu, Burcu Gönder, Patrycja Widlak, Mehmet Yaşiru, Deniz Erdoğan ve Kahtalı Mıçı’nın rol aldığı Analı Oğullu, salı akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Daha önce setine gidip çok eğlendiğimi yazmıştım. Kadro gerçekten devler ligi gibi… O nedenle beklentim yüksek oturdum ekran karşısına… Ancak ilk 20 dakika aradığım tadı bulamadım. Neyse ki, daha sonra toparladı ve ekşi tadı tatlıya dönmeye başladı. Analı Oğullu, bir espri yapalım ve üzerine düşünün mantığında bir iş değil. Mardin’in 540 yıllık Derikfan aşiretinin Cano Ağa’sının erkeklik sorununa değindi tüm bölüm. Daha doğrusu karısı Rukiye’yle birlikte olmadığı için bir erkek torun vermemesine tepki veren annesi Sidar’a… Öncelikle sorunlara değinelim… Analı Oğullu, durum komedine evrilirse ortaya eğlenceli bir iş çıkacak. Ama ilk bölümün büyük bir çoğunluğu karakter komikliği üzerine gidilmişti. Bu da çoğu zaman sıkıcı oldu.Devrim Yakut muhteşemDaha önce de defalarca yazdım. Bu kahkaha efekti artık çok eskide kaldı. Dünyada da kullanılmıyor. Bende de ne yalan söyleyeyim, nerede güleceğime yönetmen karar verdiği için antipati yaratıyor. Bu işte kahkaha efektine gerek yok. İlk 20 dakikadan sonra komedisini artıran bir işe dönüştü. Efekt bizi işten yabancılaştırıyor. Cano Ağa, AVM’leri ve benzin istasyonları olan çok zengin bir ağa olduğunu söyleyip durdu tüm bölüm. Ancak ne kıyafetleri, ne de evi bize bunu verdi. Bence dekor ve kostüme daha fazla özenilmeliydi. Aşiretin ileri gelenleri gerçekten çok zekice kurgulanmış. İnce göndermelerine bayıldım. İlk bölüm kim kimdir üzerine çok gidildiği ve komik bir iş yapıyoruz duygusunu ortaya çıkarma çabası ortaya potansiyelinin altında bir iş çıkarmış. Kesinlikle birkaç sahnesinde beni kahkahaya boğan karakter ise Sidar yani Devrim Yakut oldu. Onu tanımak için geç kaldığımızı düşünüyorum. Dramda da, komedide de harikalar yaratıyor. Genel olarak oyunculuklara söyleyecek sözüm yok. Herkes üstüne düşen rolü sırtlamıştı. Ama eksik kalan bir şey vardı. Yönetmen Sibel Kocataş’ın rejisi temizdi ama bence ritmi artırmalı. Biraz yavaş kalmıştı.AB’de 10’uncu olduGelelim kanal faktörüne… İşin en büyük sorunlarından biri kanalın color correction’ı… Diğer kanallarda ışıl ışıl, tabiri caizse seyirciye “Gel gel” yapan bir renk varken, Show TV solukluğuyla insanın içini sıkıyor. Ayrıca izlenme oranı düşük olduğu için proje ancak sonradan parlayabiliyor. Analı Oğullu, 19.30’da başlayarak Tüm Kişiler’de 3.31 reytingle 13’üncü, AB’de 3.23’le 10’uncu oldu. Yaza doğru reytingini artıracaktır. Ama karakter komikliğinden durum komedisine gidilmeli. O zaman piyes gibi görünen birçok sahne yaşayacak ve seyirciyi içine çekecek. Bir de ritmi tutturulursa bu kadro bize bol kahkahalı bir yaz geçirtir. Tüm ekibin emeğine sağlık.