Üç yıl önce tanışıp, hazırlayıp sunduğum Yerli Dizi programıma konuk almıştım İzzet Pinto’yu. Çünkü şahane bir hikâyesi var. Gerçekten dizilere konu olacak cinsten… Bugün dünyaya dizilerimizi satan en büyük şirketlerden biri olan Global Agency’nin sahibi Pinto. Daha 35 yaşında… Yaşının altını çiziyorum, çünkü onun ki gerçek bir başarı hikâyesi. Kafası ticarete acayip basıyor. 8 yaşında pazarda tezgâh açan, Çin’de bavul ticareti yapan, Amerika’ya üniversite okumak için gidip yarıda bırakıp ayakkabıcılığa başlayan, dergicilik, yazar ajanslığı yapmış biri… Sonunda kariyeri için dünyaya dizileri satmaya karar veriyor. İlk sattığı dizi Binbir Gece ama onu büyüten, hem Türkiye’ye hem de dünyaya tanıtan işi Muhteşem Yüzyıl oluyor. Özellikle Cannes’daki fuarda yaptığı partilerle ve stantlarıyla adından söz ettiriyor.Amerika’ya sattıİzzet Pinto’yu bugün benim yazıma konuk eden sebebe gelirsek, yine büyük bir işe imza atması. Geçtiğimiz hafta İzzet’le bir araya geldik. “İlk senin programına çıkmıştım, uğurlu geldin. O nedenle bu haberi de ilk seninle paylaşmak istiyorum” dedi ve bombayı patlattı. Efendim, İzzet Pinto dünyaya dizileri ve formatları sattığı sırada artık yeni fikirlerin çıkmadığını fark ediyor. Zaten birkaç format hazırlamak istiyor ve sonunda Işığın Hiç Sönmesin (Keep Your Light Shinning) formatını yazıyor. Ekibiyle değerlendirdikten sonra da formatını satışa çıkarıyor. Almanya, Fransa, İtalya, Rusya, Amerika, Ukrayna, Tayland, Çin, Avustralya ve Ortadoğu olmak üzere 17 ülkeye satıyor. Üstelik satış esnasında formatın kendisinin olduğunu söylemiyor. Satış işlemleri tamamlandıktan sonra açıklıyor. Yani ilk defa bir Türk kendi formatını Türkiye’de yayınlanmadan dünyaya ama en önemlisi Amerika CBS’e satabiliyor. Üstelik Işığın Hiç Sönmesin’in Amerika’daki yapımcısı American Idol’un da yapımcısı Neigel Lythgoh oluyor. Gelelim asıl bombaya… Bu akşam Alman Pro 7 kanalında Türkiye saatiyle 21.15’te Işığın Hiç Sönmesin başlıyor. Sizler Digiturk 136’ncı kanaldan takip edebilirsiniz. Ben de merakla izleyeceğim. Bakalım, bu formatı Türkiye’de hangi kanal alacak?Rüya jüriyi açıkladıİzzet’i bulmuşken Türkiye planını da sordum. Rüya jürisinden program formatına hepsini anlattı. Işığın Hiç Sönmesin bir şarkı yarışması. Ortada üç jüri üyesi var. Etrafında 10 yarışmacı ve hepsinin şarkıyı söylemek için sadece 30 saniyesi var. Çünkü 30 saniyede ışığı sönüyor ve başka birisi için o ışık yanıyor. Seyirciler ve izleyiciler bir application yani uygulamayla dahil olup yarışmacıları eleyebiliyor. İzzet’in rüya jürisine gelince, “Türkiye’de bu formatı hayata geçirirsem Pınar Altuğ’un sunmasını, Murat Dalkılıç, Kenan Doğulu ve Özlem Tekin’in de jüride yer almasını isterim” diyor. Ben format yaratıp sattığını duyduğum andan beri gurur duyuyorum Pinto’yla. Ama hayat hikâyesini senaryolaştırsa yine dünyaya satacağı bir dizi çıkar onu da söyleyeyim. Umarım bu heyecanını ve yaratıcılığıyla onun da ışığı hiç sönmez.
Gold Film, bu sezon A.Ş.K., Dila Hanım ve Benim Hala Umudum Var dizilerini yaptı ve hepsi final yaptı. O nedenle önceki gün yapımcı Faruk Turgut’la bir araya geldik ve yeni sezon projelerini konuştuk. Daha önce yazmıştım ama tüm oyuncu kadrosuyla tekrar Güzel Köylü projesinden bahsedeceğim. Yapımını Gold Film, yapımcılığını Faruk Turgut’un üstlendiği Güzel Köylü dizisini yönetmen Mustafa Şevki Doğan çekiyor. Senaristliğini Filiz Ekinci ve Baykut Badem’in üstlendiği dizi İstanbul’dan Muğla’ya uzanan bir organik ve sentetik çatışmasını konu ediniyor. Dizide Gizem Karaca, Berk Cankat, Ahmet Mümtaz Taylan, Mehmet Ali Nuroğlu, Zerrin Sümer, Ali İpin, Simge Selçuk, Özlem Tokaslan, Toygan Avanoğlu, Deniz Baytaş, Uğur Biçer, Ömür Özdemir rol alıyor. Çekimlerine iki gün önce İstanbul’da başlandı, ardından rotayı Akyaka’ya kıracaklar. Ben de yazın Akyaka’da sette soluğu alacağım. Dizi haziranın ikinci haftası Star TV’de ekrana gelecek.Sinan Tuzcu senaristGold Film’in sezona hazırladığı ikinci proje ise Urfalıyım Ezelden. Bülent İnal’ın başrolünü üstleneceği dizi, Şanlıurfa’da sıra geceleri yapan bir ailenin İstanbul’a gelip işini devam ettirme hikâyesini anlatıyor. Ancak işler İzmir’den gelen şarkıcı kızla Urfalı ailenin karşılaşmasıyla karışıyor. Komedi ve dramın harmanlanacağı dizinin senaristi ise Sinan Tuzcu. Yanlış okumadınız, oyuncu Sinan Tuzcu artık proje kısmında da yer alacakmış. İlk projesi de bu dizi. Oyuncu adaylarına duyurulur. Dizi için çok iyi şarkı söyleyebilen, iyi oyunculuk performansı sergileyebilecek bir kadın oyuncu aranıyor. Sezonun üçüncü işi ise Emanet. Aslında yine Gold Film’in 2003 yılında çektiği Gelin dizisine benziyor Emanet. Bir kenti yüzbaşı ve Vanlı acılı bir kadın arasındaki aşk hikâyesini konu ediniyor. Ben hikâyeyi dinlerken “Bu Dila Hanım’ın asker versiyonu” dedim ama Turgut “Aslında Kadir İnanır ve Selma Güneri’nin rol aldığı 1974 yapımı Askerin Dönüşü filmini daha çok andırıyor. Tabii ki yepyeni açılımlar yapacağız” diyor. Emanet dizisini Volkan Yazıcı kaleme alıyor, Nisan Akman yönetecek.Türker proje yazıyorBu arada Coşkun Irmak’ın hem Gold, hem de Süreç Film’e yeni dizi yazdığını sektörden duyuyorduk. Ancak Irmak’ın Gold Film projesi iptal olmuş. Gelelim beni en çok heyecanlandıran projeye… Kalemini çok sevdiğim bir yazar Yıldırım Türker. Kayıp Şehir döneminde ona olan sevgim daha da arttı. Daha sonra benim de Sezen Aksu müziklerini yapacak, Ferzan Özpetek diziyi kuracak diye kaleme aldığım Hayat Hanım projesini yazdı. Dizi Show TV’ye satıldı. Hatta oyuncu kadrosu oluşturuldu ama bir türlü hayata geçirilemedi. Yıldırım Türker şimdi Gold Film’le çalışıyor. Aralık ya da ocakta ekrana gelecek olan bir projeyi hazırlıyor. Bir kadının yükseliş hikâyesinin anlatılacağı diziyi ise Faruk Teber çekecek. Bugünlük size yeni sezonun dört yeni dizisini duyurdum. Haberlerim devam edecek…
Soma’da maden faciası gerçekleşeli bugün yedi gün oldu. Yedi gündür ekranlarda Soma’yı izledik. Uzun zamandır habercilik refleksini kaybetmeye başlayan kanallar ve gazetecilerin günah çıkarışını izledik. Zira, herkes vicdanını temize çekti. Fox, bir eğlence kanalı olmasına rağmen gün boyu Soma’dan yayın yaptı. Her kanal haberi birinci sıraya koydu. Peki, reyting sonuçları ne dedi? Salı gününden itibaren hem Tüm Kişiler’de, hem AB’de yine diziler birinci oldu. Salı Küçük Ağa, çarşamba Muhteşem Yüzyıl Gizli Dünya, perşembe Beni Affet, Cuma Karagül’ün tekrarı ve Beni Affet, cumartesi Arka Sokaklar zirveye oturdu. Demek ki neymiş? Bu ülkede yaşanan her acının ilacı dizilermiş. Daha önce de böyle olmuştu. Van depreminde de reyting listesinin zirvesinde diziler vardı. Kimseyi yargılamayacağım. Çünkü günlerdir yazdığım gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Belki de, toplumun Soma’ya ya da dünyanın en zor mesleklerinden biri olan madenciliğe ilgisini çekmek için bir madencinin hayatının anlatıldığı dizi çekilmeli. Belki o zaman toplumun ilgisi çekilebilir. Ama düşünmeden edemiyorum. Biz ne zaman kendi ülkemizdeki acıya karşı bu kadar duyarsız olduk.Soma: Bir İlçenin YalnızlığıCumartesi CNN TÜRK’te Rıdvan Akar’ın hazırlayıp sunduğu Hayatın Tanığı vardı. Her cumartesi tarihin sayfalarını aralayan ve dilini çok beğendiğim belgeseller yapıyor Rıdvan Akar. Soma’yı da sıcağı sıcağına merkezine almış ve ekibiyle birlikte soluğu orada almış. Bu hafta ekrana gelen bölümün adı Soma: Bir İlçenin Yalnızlığı’ydı. Önce bu ilçenin coğrafyasını, iş olanaklarını inceledi. Öğrendiklerimi sizlerle de paylaşmak istedim. Soma’nın yüzde 23’ü tarım arazisi, çok az da hayvancılık yapılıyor. Başka bir iş olmadığı için herkes çocuğuna bakmak ya da evlenebilmek için soluğu yerin altında almak zorunda kalıyor. 100 yıldır Soma’da madencilik babadan oğula, dededen toruna geçiyor. Belgeselde Akar, ailelere “Çocuğunuzun ne iş yapmasını istersiniz?” diye soruyor. Hep bir ağızdan “Okumasını isteriz” diye cevap veriyorlar. Çocuklar babalarının bu işi yapmasını istemediğini haykırıyor. Eşlerini ve çocuklarını kaybeden kadınlar feryat ediyor. İşin en acı tarafını ise istatistikler gösteriyor. Sadece 2013 yılında Türkiye’de 706 bin iş kazası gerçekleşmiş ve Türkiye iş kazalarında Avrupa’da 1’inci, AB’de 4’üncü ülke. Yani kaza geliyorum demiş. Hatta geliyorum demekle kalmamış birkaç ay önce Soma’da gerçekleşen göçükle yakında geleceğinin sinyalini vermiş. Ama önlem alınmamış. Beni Rıdvan Akar’ın belgeselinde en çok yaralayan ise Soma faciasından kurtulan bir işçinin isyanı oldu: “Bizleri daha önceden görmeniz gerekirdi. Gelmiş geçmiş en büyük felaketle aklınıza gelmek istemezdik.” İşte bu cümleyi düşünüyorum iki gündür ve utanıyorum. Çünkü o kadar kendimize döndük ve ülkemizdeki insanları unuttuk ki, ancak bir felaket olduğunda birbirimizi hatırlar olduk. Rıdvan Akar ve ekibinin en azından benim aklımı başıma getirdiği için eline ve emeğine sağlık.
“Soma’ya fabrikalar kurmak, iş olanağı sağlamak gerekli.”Soma’da yaşanan facianın etkileri her geçen gün daha da artıyor. Dün dizi sektörüne çocukların eğitim masraflarını üstlenmeleri çağrısında bulunmuştum. Eğitim bursu vermeyi isteyen onlarca kişi çıktı. Türkiye Futbol Federasyonu’ndan özel kolejlere, sanatçılardan işadamlarına herkes üstüne düşen görevi yapmaya hazır olduğunu söyledi. Bu arada Soma’ya yardımlarda yapılıyor ve devam edecek. Ama daha kalıcı bir şey düşünmek lazım. Çünkü yardımlar bir gün suyunu çekecek. O nedenle tek geçim kaynağı maden ocakları olan Soma’da iş gücünü artıracak yatırımlar yapılmalı. Şimdi yüzlerce kadın kocasız, yüzlerce çocuk babasız kaldı. O nedenle kadınların da çalışabileceği işyerleri olmalı. Özellikle işadamlarına çağrım, birkaç milyonluk yardım çare olmayacak. Soma’ya fabrikalar kurmak, iş olanağı sağlamak gerekli. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’yla da ortak bir proje yapılmalı. Artık yaraların nasıl sarılacağını düşünme vakti. Bu arada Türkiye Eğitim Vakfı Soma için (TEV) bir kampanya başlattı. Yardımda bulunmak isteyenler TEV Soma Umut Fonu’na yani Vakıflar Bankası Mecidiyeköy Şubesi Şube Kodu 153 TR74 0001 5001 5800 7262 0139 96 nolu hesaba bağışta bulunabilirler.Arman’a saldırmak çözüm mü?Sosyal medyada başlayan linç kampanyasına iki çift lafım var. Esra Erol Soma’dan yayın yaptığı için, Ayşe Arman’ın orada giydiği deri ceket, gözlük ve çantası için harcanan düşünme mesaisine inanamıyorum. Sonuçta Esra Erol yayın yapmayabilirdi. Ama orada olmayı ve bu acıyı ekrandan paylaşmayı seçti. Ayşe Arman hem orada olmak istediği için, hem de haber için Soma’ya gitti. Onun ne giydiği kimseyi ilgilendirmez. Dolayısıyla artık insanlara saldırmaktan vazgeçme zamanı. Keşke Arman’ın kıyafetine kafa patlatıp onlarca twit atılacağına, Soma’da neler yapılabilir diye projeler düşünülseydi. Bence günah keçisi ortada. Başka birilerini aramaya gerek yok. Ayşe Arman’a saldırmak çözüm mü? Olmadığına göre çözüm için ne yapılabileceği düşünülmeli.
Günlerdir kalbimiz acıyarak, aklımızı yerinde tutmaya çalışarak gelişmeleri takip ediyor, bir mucize olmasını bekliyoruz. Ama sonuç değişmiyor. Ulusal yas sona erdi ama o süreci de tekme ve yumrukların havada uçuştuğu bir yas olarak yaşadık. Umudumuzu kaybederken, kaygımız arttı. Yaşananlara söyleyecek çok sözümüz var ama konuşarak bir şey değişmiyor. O nedenle geleceğe bakalım. Birkaç gün sonra hem kurtarma ekipleri, hem de medya Soma’dan çekilecek. Hayat Türkiye için normal seyrinde akmaya başladığında Soma’da acı daha da artacak. Çünkü olay soğudukça Somalıların acısı yanmaya başlayacak. Dizi sektörü hakkında yazılar yazan biri olarak bu sektöre bir önerim, ricam var. Daha önce Van depreminde dizi tırlarının gitmesi çağrısında bulunmuştum ve birçok yapımcı çağrıma kulak vermişti. Soma için tabii ki devlet yardımda bulunacak ama bizlerin de bir şeyler yapması gerekiyor.Eğitim bursu verin!Bu ülkede nasıl bir felaket yaşanırsa yaşansın diziler konuşulmaya devam ediyor. Reyting listelerinin başına yine diziler oturuyor. İnsanlar acılarını ve kafalarını dizileri izleyerek dağıtıyor. Bu da hem kanallara hem de yapım şirketlerine kazandırıyor. Öyleyse bu borcu tahsil edelim. Hiçbir zaman bir araya gelemeyen dizi sektörü ülkede yaşanan bu felaket için bir araya gelsin. Şu anda resmi rakamlara göre 284 kişi hayatını kaybetti. Bu 284 ailesi babasız kaldı demek. Çocuklar nasıl geçinecek, nasıl okuyacak. O nedenle tek tek yapım isimleri vererek bir çağrıda bulunacağım. Ay Yapım, Tim’s, Erler Film, Gold Film, Medyapım, MF Yapım, Süreç Film, D Productions, Mint Yapım, At Yapım, NTC Medya, TMC, Most Productions, Acun Medya, Pana Film, Her Şey Film, Tekden Film, Duka Film, Avşar Film, Limon Yapım, Sinegraf, BKM, Tükenmez Kalem, Barakuda Film, Mia Yapım, Aksoy Film, Focus Film, Reaksiyon Film, Koliba Film, Joy Pr, Global Medya, Okur Film, Pusula Film… Ve daha adını sayamadığım yapım şirketine çağrıma gelince; Soma faciasında hayatını kaybeden ve travmalarla kurtulan ailelerinin çocuklarına eğitim bursu verin. İnanın bu çocuklarla ilgilenmek ve onların geleceğini garanti altına almak bir dizide yan casta verdiğiniz bir oyuncunun haftalık kaşesinden bile daha az. Sizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan, acıda mutlulukta dizilerin peşinden gelen ve çocuklarını okutmak için hayatlarını riske etmeyi göze alan bu izleyicilere siz de bir yardım eli uzatın. Çünkü bu acı hepimizin…
Aslında her şey normal seyrinde ilerliyordu. Bu ülkede az şekerli yaşamaya da alışır haldeydik. Ta ki 13 Mayıs Salı günü öğleden sonra Manisa’dan gelen habere kadar… Soma’da maden ocağında çıkan yangında işçilerin mahsur kaldığını öğrendik. Zaten o dakikadan sonra hepimizin içine bir yangın düştü ve iyi bir haber için dua etmeye başladık. Televizyonlara ve telefonlarımıza yapıştık. Ama sağlıklı haber alamadık. Öncelikle kanalların sınıfta kaldığını söylemeliyim. Çünkü bizim vatandaş olarak beklentimiz doğru habere ulaşmak. Hiçbirimizin süslü kelimelere ihtiyacı yok. Romantikliğimizi kaybedeli çok zaman oldu. Fakat yine sosyal medya ve ana akım medyanın çatışmasına sahne olan bir gün yaşadık. İçeride kaç kişi olduğunu her kanal farklı aktardı. Belediye başkanı farklı rakamlar verirken, Enerji Bakanı bambaşka sayılar söyledi.İnsanlığımızı kaybettikHepimizin içi yanıyor. İhmalin, katliamın tam ortasındayız. İnsanlar ekmek parası için acımasızca ölüyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Üstelik kurtulanlar kredi borcu olduğu için yeniden madene gireceğini söylüyor. Farkında mısınız, acının ülkesi olmaya başladık. Travma üstüne travma yaşıyoruz. Bu ülkede herkesin psikolojik yardıma ihtiyacı var. Ben bu yazıyı yazarken başbakan açıklama yapmaya başladı. Ölü sayısının 238’e ulaştığını söyledi. Ne yazık ki, bu sayının artacağı aşikâr. Hepimizin başı sağ olsun. Soma’da ölenlerin ailelerine sabır diliyorum. Umarım daha iyi haberler alırız. İnsanların içi yanarken biz hiçbir şey yapamıyoruz. Ve ne yazık ki, üç günlük ulusal yasın ardından hayat bizler için normale dönecek. Ateş düştüğü yeri yakacak. Yine birileri çıkarı için 15 yaşındaki çocukları çalıştıracak, insanlar can güvenliği olmadan evlerine bakabilmek için ölümle dans edecek, başta önlemler alınmış gibi gösterilecek, sonra eski düzene dönülecek. Ve biz umudumuzu kaybetmeye devam edeceğiz. Ya da en doğrusu insanlığımızı…Güzellik yarışması iptal!Esra Erol dün, Soma’dan canlı yayın yaptı. Bu akşam Star TV’de Elidor Miss Turkey Güzellik yarışması yayınlanacaktı. Ancak Soma’da yaşanan facia sonrasında yarışma iptal edildi. Dün Ankara’nın Dikmeni dizisi yayını iptal etti. Zaten olması gereken bu. Bütün kanallardan aynı hassasiyeti bekliyorum. Artık habercilik zamanı. Biz saatlerce Soma’dan yayın izlemeye varız. Bize gerçeği sadece gerçeği göstermeye siz var mısınız?
Sinegraf Yapım’ın çektiği, Osman Sınav’ın yapımcılığını, Yasin Uslu’nun yönetmenliğini üstlendiği Hatasız Kul Olmaz dizisi pazar akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Başrollerini Murat Han, Ekin Türkmen ve Ertan Saban’ın paylaştığı dizi, ne yazık ki reytinglerde büyük bir hüsran yaşadı. atv’de ekrana gelen dizi Tüm Kişiler’de 2.12 reytingle 18’inci, AB’de 1.69’la 26’ncı oldu. Peki, neden? Gelin filmi başa saralım ve dizinin sorunlarına yeniden göz atalım. Hatasız Kul Olmaz aslında Kanal D için çekiliyordu. Son anda atv’ye transfer oldu. İşin detayını bilemem ama kanalın diziyi beğenmediği için yayınlamadığı dedikodusu aldı başını gidiyor. Neyse konumuz bu değil. Dizinin en büyük sorunu konusunun ne olduğunun anlaşılamamasıydı. Başından sonuna kadar kim kimdir, bu dizi bize ne anlatıyor, derdi ne anlamak için gerçekten büyük çaba sarf ettim. Hatta ilk 20 dakika galiba kurguda ciddi bir sorun var diye düşündüm. Çünkü ne sahne bütünlükleri vardı, ne de devamlılığı…Oyuncu çabası vardıDizi, Bulut (Murat Han) ve Oya (Ekin Türkmen) kavgasıyla başladı. Araya Ferit (Ertan Saban) girdi. Oya ve Bulut sevgili olmadıklarını iddia edip durdular tüm bölüm boyunca. Ferit’in nasıl biri olduğunu anlamaksa vakit aldı. Özellikle ilk 5 dakikadaki düğün sahnesi şaşkınlık yaratacak kadar acemice kurulmuştu. Bana insan en yakın arkadaşının öldüğü gece hiç üzülmez mi dedirtti? Kısacası, Mustafa Kutlu’nun Zafer Yahut Hiç kitabından esinlenerek yazılmış, Ferda Eryılmaz’ın kaleme aldığı senaryo hatalarla doluydu. Karakter derinlikleri yoktu. Dizi kahramanları karakter değil tip gibi anlatılmıştı. Sahne kurulumları gerçekçilikten ve duygu çıkarmaktan uzaktı. Ama en büyük sorun hikâyenin ne olduğunu 90 dakikada anlatamamış olmasıydı. Yönetmen Yasin Uslu’nun kurduğu dünya inandırıcılıktan uzaktı. İzlerken hissettiğim şey oyuncu çabasıydı. Oysa dizi yönetmen işidir. Oyuncunun er meydanı tiyatro sahnedir.Saban başarılıydıOyunculuk performanslarına gelirsek, Ekin Türkmen ekrana yakışan bir isim. Oya karakteri için elinden geleni yapmış. Murat Han, bana tüm bölüm boyunca bana “Benim burada ne işim var” diyormuş gibi hissettirdi. Ertan Saban’ı çok başarılı buluyorum. Bu dizide de elini taşın altına sokmuş ama bundan sonra seçtiği dizilere daha dikkat etmesi gerekiyor. Bence potansiyelinin çok altında performans sergiliyor. Sonuçta dizi bir bütün işi. İş baştan bozuk olunca oyuncu ne yaparsa yapsın karakterler karikatür görünüyor. Hatasız Kul Olmaz ama hatalı dizi olmuş. Özellikle keşke yönetmen çekerken kaç dakika yayınlanacağını bilerek çekseymiş. Çünkü aradan attıkları sahneleri bağlayamadıkları için “Ne oldu şimdi?” diyerek izledik Hatasız Kul Olmaz’ı. Umarım, sorunları düzeltirler. Son söz, unutmayın en çok ilk bölümün hatası olur.
Uzunca bir zamandır dikkat ediyorum Serenay Sarıkaya’ya… Medcezir’in ilk bölümünden yayınlanan son bölümüne kadar epey yol kat etti. Onu Lale Devri’nde Yeşim olarak benimsemiştik. O nedenle Mira olarak kabul etmekte zorlandık. İlk bölümlerde o da sanırım Mira’yla daha yeni tanışmanın verdiği çekingenliği yaşıyordu. Son haftalarda bakıyorum da, Serenay adeta Mira olmuş. Tabii yaşlarının yakın olması ve o duyguyu çok iyi bilmesi işini kolaylaştırmıştır. Fakat çabası görülüyor. Sesiyle de oynamaya başladı. Kendi adıma en çok önem verdiğim şeylerin biri o. Çünkü aynı ses tonuyla konuşan biri başka bir karakteri oynasa da bana hep aynı kişiyi oynuyormuş gibi geliyor.O nedenle Serenay Sarıkaya’ya bravo. Geçtiğimiz günlerde yaz aylarında oyunculuk workshop’larına katılacağını duydum. Çok doğru bir hareket. Bir oyuncunun en büyük yatırımı kendisidir. Ev, araba alır ama kendisini geliştirmezse ileride ortada kalır. Bunu konservatuvar mezunu oyuncular içinde söylüyorum. Oyunculuğun yüzde 80’i çalışmaktır. Çünkü izleyici artık konuşan insanlar görmek istemiyor. Duyguları onlarla yaşamak, empati kurmak istiyor. O nedenle doğru yoldasın Serenay. Demek ki, çalışanın çabası görülüyormuş. Umarım bu Serenay için başlangıçtır. Çünkü bu yol çok uzun. Darısı diğer oyuncuların başına… Sadece bir konuya dikkat etmeli! Serenay Sarıkaya çok genç. İleride bu ekranda olmaya devam etmek istiyorsa yüzünü eskitmemeli. Reklamda, sokakta, sporda, eğlencede çok fazla görülmek bir süre sonra izleyiciyi sıkabilir. Bu konuya özen gösteriyor ama biraz daha dikkat etmeli.Biz ne zaman bu kadar çirkin olduk?Farkında mısınız, Survivor izlerken insanın en çirkin hallerine şahit oluyoruz. Cumartesi akşamı yayınlanan bölümde Akın tuttuğu balıkları Sahra ve Turabi’ye ikram etti. Hatta onlar almayınca ısrar bile etti. Ama ikisinden de olumsuz cevap aldı. Üstelik Turabi arkasından “Senin balığını yiyeyim de, sonra başıma kak” dedi. Gerçekten şaşkınlık içerisindeyim. Biz Türk genleri taşıyan kişiler olarak misafirperver, paylaşımcı, kendi yemeyen ama yanındakiyle yemeğini paylaşan insanlar olarak yetiştirilmedik mi? Hatta izlediğimiz Yeşilçam filmlerinde en çok bu özelliğimiz ortaya çıkarılmadı mı? Peki, ne zaman bu kadar kötü olduk? Tuttuğu balığı paylaşan birinin sonradan başımıza kakacağı fikri hangi ara aklımıza düştü? Galiba ben uzayda yaşıyorum. Çünkü benim bu kadar şaşırmamı anlayamayan insanlarla karşılaştım. “Tabii haklı ben olsam ben de almazdım” diyenler oldu çevremde. Demek ki, Survivor’ı bu kadar sevmemizin nedenlerinden biri kendimizi izlemememizmiş.