Mihrab Yerinde bizi geçmişe götürdü

Haberin Devamı

Yasemin Yalçın, Zafer Algöz, Kadir Çöpdemir, Melis Babadağ, Özgün Karaman, Veysel Diker, Mert Öner, Selahattin Taşdöğen, Sermin Hürmeriç, Müge Oruçkaptan’ın rol aldığı Mihrab Yerinde dizisi pazartesi akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Açıkçası gümbür gümbür tanıtımı yapılmadığı için pek çok kişi böyle bir dizinin başlayacağından bile haberdar değildi. Sessiz sedasız Show TV’de başlayan dizi, Tüm Kişiler’de 2.76 reytingle 18’inci, AB’de 3.12’yle 9’uncu oldu. Bence biraz tanıtımla reytingini yükseltecektir. Çünkü malzeme hiç fena değil. Öncelikle Yasemin Yalçın’ı ekranda görmeyi özlediğimi söylemeliyim. Dizi başlar başlamaz Yalçın’ın taklitleri nedeniyle “Nasıl yani, İnce İnce Yasemince mi izleyeceğiz?” diye mızmızlanmaya başladım. Ama daha sonra Mihrab karakterinin taklit yeteneğini vurgulamalarıyla duruma alıştım. Aslında bir açıdan çocukluğuma gittim, geldim. Mihrab Yerinde, hikâyesi ve proje tasarımı İlyas İlbey’a ait bir dizi. Yani Yasemin Yalçın’ın eşi, hepimiz için ekranın İtilmiş’i. Senaryoda Meriç Acemi, Nisan Hakan Özkan ve Emrah Süner imzası var. Hikâye klişenin dibi. Mihrab ve Sado, aynı mahallede birbirine âşık iki yavukludur. Ancak Sado’nun hayatını refaha çıkardıktan sonra evlenme isteği geç kalmasına neden olur ve ailesi Mihrab’ı araba galericisi Ahmet’le evlendirir. Aradan 23 sene geçer. Ahmet’in dolandırıcı olması ve eve gelen haciz sebebiyle Mihrab iki çocuğunu yanına alarak eski mahallesine kardeşi Maksut’un yanına döner. Evlenmek üzere olan Sado, Mihrab’ı görünce işler karışır. Bundan sonra iki rakip, iki âşık ve iki inadı izleyeceğiz. Size de Yeşilçam klişesini hatırlatmadı mı? Klişelere hiç karşı biri değilim. Yeter ki, güzel ve samimi işlensin. Ben Mihrab Yerinde’yi yer yer eleştirsem de, sıkılmadan izledim. Üstelik ekranda genç âşıklar görmekten çok sıkılmıştım. Geç kalınmış, ertelenmiş bir aşkı izlemekten de keyif alacağıma eminim. Zaten yan hikâyeler iyi işlenirse Pelin ve Ali aşkı gençlerin takip edeceği bir hikâyeye dönüşür. Yalnız senaristlere ve yönetmene bir uyarı… İlk bölümü tamamen Mihrab’ın üzerine kurmuşsunuz. Neredeyse her sahnede Yasemin Yalçın’ı izledik. Kalabalık bir oyuncu kadronuz var. Sürekli böyle devam ederseniz sıkılırız. Siz ne yapın edin, özlediğimiz mahalle hayatını, ertelenmiş aşkları, birlik olmayı bol bol işleyin. Zira, bu kavramları o kadar unuttuk ki, hepimize iyi gelecek ve içimizi ısıtacaktır.


Kurt Seyit ve Şura toparlamaya başladı

Kurt Seyit ve Şura için en sert eleştirileri yapanlardan biriyim. Rusya’da başlayan bölümleri izlerken gerçekten sıkıntıdan ekranı kapatmayı çok istemiştim. Ama İstanbul’a gelindiğinde durumun farklı olacağına da adım kadar emindim. Bunu da yazılarımda dile getirmiştim. Şimdi elimi vicdanıma koyuyorum. Bence reytingleri her ne kadar düşük olsa da, Kurt Seyit ve Şura İstanbul hem hikâye hem de reji olarak epey toparladı. Bu yazıyı yazmak için iki bölüm geçmesini bekledim. İstanbul’da geçen iki bölümü de izlerken içimden “Keşke diziye İstanbul’da başlansaydı ve Rusya bölümleri flashback olsaydı” dedim. Eminim o zaman böyle bir başlangıç olmayacaktı. Yalnız dizinin daha fazla mekâna ihtiyacı var. Otel, çamaşırhane, Barones’in evi derken üç mekâna sıkışıp kalacak. Bu da seyircinin ekrandan kaçmasına neden olacak. Malum, yaz geliyor. İnsanlar kasvet görmek istemiyor. Bu arada Osman Alkaş’a kocaman alkışlar. Gölgeler ve Suretler filminde izlediğimden beri hastasıyım. Öyle Bir Geçer Zaman ki’den sonra yine bambaşka biri olarak karşımıza çıktı ve harikalar yaratıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR