Darbe davalarının ‘mutlu son’u

10 Temmuz 2015

12 Eylül generallerinden sonuncusunun hayatını kaybetmesiyle ilgili dava da hukuken sona ermiş oldu. Kanun böyle, sanık kalmadı dava bitti. 12 Eylül döneminde yaşananların tekrar dava konusu olması da mümkün görünmüyor.Ergenekon ve diğer darbe davaları da çeşitli hukuki düzenlemelerle sonlanmış görünüyor. Davaların çoğunluğu sanıkların istedikleri gibi yargısal aklanmalarla sonuçlanmış oldu.Yakın tarih boyunca siyasi davalarda insanların çektikleri, uğradıkları zulümler ve işkencelerin olmadığı kadar bu davalardaki sanıkların insani durumları üzüntü konusu olmuştu. Olmaya da devam ediyor.Siyasi davalarda yargılanan insanların, işkence görenlerin yakılarının, çocuklarının çektikleri acılar kimsenin merak ve ilgi alanı değildi. Basının büyük çoğunluğunun da ilgi alanı olmadı bunlar. Siyasi davalarda mahvolan aileler, yok olan çocukluklar pek az insanın ilgi alanıydı. Kaybolan çocuklarının peşindeki annelerin her cumartesi yedikleri polis dayakları da pek az insanın umurunda oldu.Darbe davalarında yargılananların, diğerleriyle kıyaslanması mümkün olmayan acıları ise bütün ayrıntılarıyla herkesin bilgisine ve üzüntüsüne sunuldu.Darbe davalarında aslında devlet yargılanmaya çalışıldı. Devletin siyasete müdahale ve kendi çizdiği “bekaa” hattını korurken yaptığı hukuksuzluklar, gayri insani uygulamalar ve demokrasi düşmanlığı yargılanmaya çalışıldı.Sadece çalışıldı. Sonra bu davaların net sonuçlara ulaşmamaları için bütün tedbirler alındı ve siyasi iradeler bu davaların bu şekilde sonuçlanması için anlaştılar.Şimdi darbe davalarından geriye sadece 28 Şubat davası kaldı. Bu dava da “laf olsun diye” yürütülür bir havada devam ediyor. 28 Şubat, 12 Eylül’den çok daha yakında olduğu için hafızalarda da çok berrak şekilde yaşamasına rağmen bu davalının takipçisi bir “kamu vicdanı” da kalmış değil.Bu davalar bitince, 2007 muhtırası da aklanmış olacak, Cumhuriyet mitingleri tertipleri de aklanmış olacak. Darbe davalarının “askeri” kısmı tamamlanınca da geride sadece “Cemaat” kısmı kalacak, ama Cemaat’in bu girişimlerinde dayandığı destekten de söz edilmeyecek.

Devamını Oku

Kasım serinliği

9 Temmuz 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hükümet kurma görevini vermekte acele etmemesi fazla soru işareti uyandırırken, yeni komplo teorilerine de yol verdi.Erdoğan gerçekten elini yavaş tuttu. CHP’li Deniz Baykal ile görüştü. Önemli bir MHP’li ile görüştü, bu MHP’linin Tuğrul Türkeş olduğu söyleniyor. Eski CHP’li yeni HDP’li Celal Doğan ile görüştü.Üçünün ortak özelliği, Ak Parti öncesinde de siyaset yapan, partilerinin etkili isimleri olması. Baykal belki bundan sonra etkili isim olma sıfatını kaybedecek, ama Tuğrul Türkeş de Celal Doğan da partilerinde etkili isim olmaya devam edecekler.Erdoğan Davutoğlu’na seçimin üzerinden bir aydan fazla bir süre geçtikten sonra görev verirken, aslında herkese zaman kazandırdı. Herkesin pozisyonunu biraz daha belli etmesini sağladı.Ak Parti de bu arada, CHP ve MHP ile koalisyon görüşmelerini yürütmek üzere iki heyet oluşturdu. Bu heyetlerin dikkati çeken özelliği, partide yeni yükselen isimlerin çokluğu ve heyetlerin kalabalık olması.Ak Parti heyetinin karşısına yine mecburen kalabalık CHP ve MHP heyetleri oturunca görüşme maddelerinin de fazla ayrıntılı olması kaçınılmaz olacak. Buradan, “komisyona havale et sonuç çıkmasın” şüphesi çıkarmak da oldukça kolay.Heyetler görüşecek, sonra genel başkanlarına gidecekler, genel başkalar kendi yetkili kuruluyla durum değerlendirmesi yapacak, sonra heyetlere yeni talimatlar verilecek, heyetler tekrar bir araya gelecek.Bu arada yüzlerce sayfa zabıt tutulacak, heyet mensupları tuttukları notları birbirine ve diğer yetkililere aktaracak.Görüşmelere katılanlar, “hükümet senin yüzünden kurulamadı” denilmemesi için masadan kalkmayacak, nefesleri ve takatleri yettiği kadar görüşüp duracak.Tabii bütün bu süreçte gereken bilgiler Erdoğan’a da verilecek, onun da kuşkusuz öneri ve tavsiyeleri olacak.“Masadan o kalktı” dedirtmemek için yapılacak bütün bu görüşme trafiğiyle çok zaman ve enerji harcanacak, halk da bunu izlemeye çalışacak.Hiç kimseyi yormayacak, halkı bezdirmeyecek bir yol var. Bu da görüşmeleri kısa keserek hemen seçim mevzuuna girme yolu. Kasım serinliğinde gidilecek bir erken seçime halkı bezdirmeden karar vermek mantığın gösterdiği yoldur.

Devamını Oku

Bahçeli kapıyı tam kapattı

8 Temmuz 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’na henüz hükümeti kurma görevini vermeden, MHP Genel Başkanı Bahçeli koalisyona kapıyı tam kapattı, hatta kilitledi.Bahçeli’nin, Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği beyanatta bir tek küçük ışık bile yer almıyor, tam tersine “neden olmaz”ın bütün hatları çiziliyor.MHP genel başkanı, 7 Haziran gecesi çizdiği üç kıpkırmızı çizgiyi tekrar ediyor ve bunlarda hiçbir uzlaşma arayışı olamayacağını söylüyor.Bu beyanatta, kımızı çizgilerin kırmızıları biraz daha koyulaşmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “anayasal çizgiye çekilmesi”, “Çankaya’da fanusa kapatılması” olmuş. “Çözüm sürecine hayır”ın tekrarında çözüm süreci “çözülme süreci” olmuş.Ahmet Davutoğlu Van’da, “çözüm süreci milli birlik ve kardeşlik projesidir, asla taviz verilmeyecektir” derken Bahçeli’nin “çözülme süreci” demesi de bu koalisyonun mümkün olamayacağının iki teyidi anlamına geliyor.MHP lideri, Ak Parti ile koalisyonun neden olmayacağını anlatırken, kendi açısından daha kuvvetli bir ortakla çalışmanın korkularını da aktarıyor. “Bakanların birbirini takibinden” bahsederken belli ki eski koalisyon dönemlerinde olumsuzlukları düşünmektedir.Yine de Bahçeli’nin “Birbirimizi aldatmanın gereği yok” sözleri de herkesi bir anlamda rahatlatacak bir tavırdır. Bu “herkes”in içinde MHP’nin tümü var mıdır, bunu şimdiden bilemeyiz, ama Bahçeli kendi seçmenine karşı da net bir tavır almıştır.Eğer Ak Parti ile CHP koalisyon kurmayı başarırlarsa da Bahçeli’nin gözünde ana muhalefet olmak varsa, bunu da “esas düşman” HDP ile paylaşmak zorunda kalacaktır.Bu durumda gerçekten ilginç bir siyasi yapılanma ortaya çıkacaktır. İktidarda muhafazakar demokrat Ak Parti ile ulusalcı ve sosyal demokrat ve de devletçi CHP olacak, iki parçalı ana muhalefetin yarısı milliyetçi toplumcu MHP diğer yarısı da sosyalist sol ve liberallerin desteklediği Kürt siyaseti olacaktır.Bu manzarada, muhalefetteki rekabet ve yarışın, iktidardaki rekabet ve yarışın önüne geçmesi bile muhtemeldir. Bunun siyasetin tümüne yansıması da şu anda akla gelmeyen birçok meseleyi de gündeme taşıyacaktır.Bu arada Bahçeli bir de, Çin’in Uygurlara yaptığı baskıyı protesto eden ülkücülerin Korelileri dövmesi için de “hepsi çekik gözlü karışabilir” demiş.Bir fıkra var. Bir Yahudi ile Çinli tesadüfen yan yana gelmiş, Yahudi Çinliye “Ben sizlerden hoşlanmam, Pearl Harbour’a saldırdınız, Amerikalıları öldürdünüz” demiş. Çinli “Onlar Japon’du ben Çinliyim” deyince de Yahudi “Ne fark eder hepiniz çekik gözlüsünüz, aynısınız” demiş. Birazdan Çinli Yahudi’ye “Ben de sizi sevmem çünkü Titanik’i batırdınız” demiş. Yahudi atlamış “Bizimle ne alakası var Titanik’i aysberg batırdı.” Çinli cevabı vermiş: “Goldenberg, Rozenberg, Aysberg ne fark eder, hepiniz aynısınız...”Fıkra gibi değil mi?

Devamını Oku

CHP’nin ‘blok’ ısrarı

7 Temmuz 2015

CHP, Ak Parti ile koalisyon hükümeti kurmak istemiyor, ama iktidarda olmak istiyor. Hem de başbakanlık görevinin CHP genel başkanında olmasını istiyor.Halkın, iktidarın yakınına bile yaklaştırmadığı, oyu birinci partiden 17 puan aşağıdaki ana muhalefet partisinin iktidar olmak hem de birinci parti olarak başbakanlığı almak istemesi “son fırsat” umudundan başka bir şey değildir.Meclis başkanlığı seçiminde “blok”u oluşturamayan, MHP ile anlaşma sağlayamayan CHP’nin ortak hükümet için uğraşmasını mantıkla açıklamak da mümkün değildir.Hayali “blok”un iki partisinden biri, MHP, “blok”un üçüncü partisiyle, değil bir araya gelmek, selam vermek bile istemiyor. Bunu sürekli olarak söylüyor ve her hükümet formülü için ortaya koyduğu üç ana talepten biri olarak “barış sürecinin sonlandırılması”nı öne sürüyor.MHP’nin “olmazsa olmaz”ı “barış sürecinin bitmesi”dir. HDP’nin “olmazsa olmazı” ise barış sürecinin devam etmesidir.CHP, sanki başka bir ülkede yaşıyormuş gibi, biri savaş diğeri barış isteyen iki partinin bir araya gelebileceği umudunu taşıyor ve bunu ifade ediyor.CHP’nin istediği “blok”un olabilmesi için MHP’nin barış süreciyle ilgili sert çizgisini değiştirmesi, en azından esnetmesi gerekiyor. Ama MHP tarafından bu yönde gelmiş bir ışık yok. MHP Genel Başkanı’nın bir danışmanı ile Ümit Özdağ’ın, partinin resmi görüşünün dışına azıcık çıkan ifadeleri de genel başkan tarafından durduruldu.Blokta olması hayal edilen üç partinin tek ortak noktası Tayyip Erdoğan karşıtlığı, hatta düşmanlığıdır. Bunun dışında üzerinde birleştikleri bir hat yoktur.CHP, Ak Parti ile koalisyon yapmak istemeyebilir, bunun için gerekçeleri vardır, bunların hepsi anlaşılabilir. Ama buna karşılık mümkünü olmayan bir bloğun peşinde koşmak, siyaset yapmak değil, eski deyimle havanda su dövmekten ibarettir.CHP bu şekilde durumu idare ederken, Ak Parti ile koalisyonu reddettiği zaman da yine MHP’nin elini biraz daha güçlendireceğinin farkında olmalıdır.Koalisyon açısından bakıldığında MHP’nin eli güçlendiği zaman da, siyasetin tümüne bakıldığında da HDP’nin pozisyonu güçlenecek, CHP yine akıntının dışında kalacaktır.

Devamını Oku

Siyasi krizi lider çözer

5 Temmuz 2015

Lafı orasından burasından esnetiyoruz ama gerçek şu ki, Türkiye 2012’den beri siyasi bir kriz yaşıyor.Kriz, MİT müsteşarının hapse atılması operasyonuyla başlatıldı, Gezi ile kitle ayağı oluşturuldu, 17-25 Aralık’ta Hükümet zayıf noktalarından vuruldu.Siyasi krizler durup dururken çıkmaz, yönetimin zaaflarından faydalanan siyasi kuvvetler tarafından çıkartılır.Siyasi krizin başında, barış sürecini başlatan hükümete yapılan kuvvetli saldırı yer alıyor. Ak Parti bu noktadan itibaren hem kendini savunmaya hem de krizi, çatışmayı başka bir noktaya taşımaya çalıştı ve bunda büyük ölçüde başarılı oldu.Siyasi krizi başlatan mesele ise, Ak Parti’nin Kürtler üzerine kurduğu seçim stratejisi dolayısıyla bu kez Ak Parti’ye ilk seçim başarısızlığına mal oldu.7 Haziran’da Ak Parti tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğa ulaşamadı, ama halk CHP-MHP üzerinden bir restorasyon, eskiye dönüş yolunu da açmadı.Seçimin ortaya çıkardığı manzara gerici bir restorasyona imkan vermiyor ama siyasi krizin çözümüne de fazla yol açmıyor.Şu anda konuşulan bütün koalisyon ihtimalleri, Ak Parti - CHP ve Ak Parti - MHP koalisyonları aslında krizin düzeyini kısa bir süre aşağıya çekmiş görünebilir, ama gerçekte bütün bu denemeler siyasi krizi bir üst noktada yeniden üretecektir.Kaçınılmaz olan da, krizi sonlandırabilmek için tekrar halkın karşısına çıkma mecburiyetidir.Bir yıl belki daha da uzun bir süre, krizin türlü çeşitli yansımaları ile zaman kaybetmeyi göze almak bir siyasi tercih olabilir ama “lider tavrı” değildir.Siyasi kriz barış süreciyle başlamıştır, son seçim sonuçlarındaki en etkili unsur da yine barış süreci olduğuna göre, krizin kendisini ve şu andaki manzaraya bütün yansımalarını gidermenin anahtarı da barış sürecidir. Barış sürecini Tayyip Erdoğan, bugün belki doğal gelen, ama o gün için çok cesur bir kararla başlattı. Bunun üzerine başlayan saldırılar karşısında Erdoğan yine dik durdu, ama barış süreci önemli bir “moral” türbülansa girdi.Siyasi krizin bugünkü noktasında, barış sürecinin ötesine taşınan birçok yeni unsur dahil hepsinin üzerine gidecek bir siyasi kararlılık da yeni bir “liderlik” sınavı olmaktadır.

Devamını Oku

Kısa ömürlü koalisyonlar

3 Temmuz 2015

Koalisyon hesapları yapılır, değişik varyasyonlar üzerinde durulur, farklı senaryolar yazılırken temeldeki fikir değişmiyor.Her konuşmanın, her hamlenin, hatta sessizliğin arkasında aynı fikir var, bu da koalisyonun, koalisyonların uzun ömürlü olmasının imkansızlığı.Ak Parti’nin de, muhalefet partilerinin de önümüzdeki döneme bakışı ve beklentileri kısa ömürlü koalisyon üzerinedir.CHP ve MHP’den hangisi Ak Parti ile koalisyon yaparsa yapsın, kendisinden hem halk desteği, hem örgütlenme, hem de devletteki konumu açısından çok daha kuvvetli bir ortakla baş başa kalacaktır.Koalisyonun ömrü de, küçük ortağın iktidara bir kenarından ilişmekle yetineceği süreden ibarettir.CHP de MHP de bir erke seçim isteme durumunda olmamalarına rağmen, büyük ortağın “yanaşması” durumuna uzun süre tahammül etmeleri oldukça zordur.Seçmen, kendi partisini iktidar ortağı olarak görecek ve seçim öncesi vaatlerden başlayarak birçok talep ve beklentisinin yerine gelmesini isteyecektir.CHP de MHP de kendi örgütüne, seçmenine sürekli aynı cevabı verecek, “koalisyon şartlarından” yakınarak durumu idare etmeye çalışacaktır.Bir ortağın büyük diğer ortağın küçük olduğu bir koalisyonda neler yaşanacağı başından bellidir. Büyük ortak küçük ortağın semirmesine izin vermez, küçük ortak da alanını genişletmek için sürekli olarak büyük ortakla çatışır.Ak Parti ile koalisyonda yaşayacağı sıkıntılar belli olan CHP ve MHP’nin erken seçimi istemesi de zordur, çünkü ikisi de bir erken seçimde oylarını artırma umudu taşımamaktadır.Ak Parti de, bütün koalisyon ihtimallerini denemeden erken seçime gitmenin kendisine bir artı sağlamayacağı kanaatini satır aralarında sürekli olarak ifade etmektedir.Erken seçimi açıkça telaffuz eden tek parti, üzerine oturduğu dalganın kendisine biraz daha yukarıya taşıyabileceğini düşünen HDP’dir. HDP kendisine şu andaki tartışmalara mesafeli bir hatta çekerek beklemeyi tercih etmiştir.Uzun ömürlü bir koalisyon ihtimalini hiç kimse hesapta tutmazken, küçük taktik oyunlar da doğal olarak “koalisyonu ben bozmadım o bozdu” diyerek halkın karşısına çıkma hesaplarına dayanacaktır.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti kurma görevini Ahmet Davutoğlu’na verdiği andan itibaren başlayacak olan 45 günlük sürenin de bir “olmazlar teyidi” halinde geçmesi de kaçınılmaz görünmektedir.

Devamını Oku

Neden HDP ile olmasın

2 Temmuz 2015

Günlerimiz tahmin, temenni ve talep yağmuru altında geçiyor. Muhalefet bloğu fikri fiilen çöktükten sonra tahmin ve temenniler iki ihtimal üzerinde toplandı.At yarışı deyimleriyle “ganyan” Ak Parti-MHP koalisyonu, “plase” yani her an öne çıkabilecek durumda Ak Parti-CHP koalisyonu.Bir de “sürpriz” var, o da sesi en az duyulan halini muhafaza eden HDP ile Ak Parti’nin koalisyonu.Siyaset yapıcıları ve takipçileri, “aşırı sürpriz” gördükleri Ak Parti-HDP koalisyonu üzerinde beyanda da bulunmuyor, kalem de oynatmıyor.Bu arada iki rivayet de “kanaat” olarak biraz daha yaygınlaşmış durumda. Birincisi, Ak Parti-CHP koalisyonunun kutuplaşmaya en iyi ilaç olacağı ve “dış güçlerin” de bu koalisyonu istedikleri şeklinde.Bu arada iki sert muhalefet partisinin de iki ana muhalefet olarak alacakları pozisyonun yaratacağı başka kutuplaşmalar hesaba katılmıyor.“Dış güçler”in yani Batı’nın, ABD’nin ve Avrupa’nın Ak Parti-CHP koalisyonu istedikleri kanaatinin de aslında kuvvetli bir dayanağı görülmüş, işitilmiş değil.“Plase”nin durumu bundan daha ileri değil. “Ganyan”ın durumu ise Meclis başkanı seçimiyle biraz daha kuvvetlendi, sonra MHP genel başkanı Bahçeli’nin “üç kırmızı çizgi” tekrarıyla geriledi.At yarışında “sürpriz” kazanınca en büyük ikramiyeyi “sürpriz”e oynayanlar kazanır. Ak Parti-HDP sürprizi de aslında en büyük ikramiyeyi vaat ediyor.En temel mesele hala barış süreciyse, en sıcak mesele de Güney sınırımızda yaşananlarsa HDP’nin rolü ve siyaseti her ikisi açısından da büyük ağırlık taşımaktadır.HDP, yakın siyasi gerilimlerde CHP-MHP hattından uzak durmuş, Gülen cemaatiyle herhangi bir oyuna girişmemiş, hem Gezi’de hem 17-25 Aralık’ta, Öcalan’ın deyimiyle “darbe mekaniğinden” uzak durmuştur.Buna karşılık oyunu katlayarak seçim vaadinin birincisi olan başkanlık sistemini durdurma sözünü de gerçekleştirmiştir.HDP’ye oy verenlerin yaklaşık yarısı daha önce Ak Parti’ye oy vermiş ve barış sürecini başlatmış olan Erdoğan’ı kuvvetle desteklemiştir.HDP’ye oy verenlerin büyük ağırlığı, Ak Parti’ye destek olmaya devam eden orta ve alt sınıflardır. Ve bunların temel politikalarda karşı bir duruşu yoktur.Yaygın algı halen HDP’nin etnik temelli “marjinal” bir parti olduğu şeklindedir. Ama HDP bunun ötesine geçmek için her şeyi yaptığına insanları inandırmıştır ki, 80 milletvekiliyle gelmiştir.1974’te Ecevit, Erbakan’ın Milli Selamet Partisi ile koalisyon kurduğunda MSP ile ilgili genel algıya rağmen, yaptığını önemli bir toplumsal uzlaşma olarak savunmuştur. Ecevit Erbakan koalisyonundan 2002’nin Ak Parti’sine gelene kadar 28 yıl geçse de bütün engellere, iki darbeye rağmen su yolunda yürümüştür.Çok daha hızlı ilerleyen bir zamanda yaşıyoruz ve suyun yolunda akmasını sağlama almak için hala cesaret gerekiyor.Ak Parti-HDP koalisyonu neden olmasın.

Devamını Oku

Başkanlık seçiminden bir ışık çıktı

1 Temmuz 2015

Meclis Başkanlığı’nı Ak Parti adayı Yılmaz’ın, MHP sayesinde kazanması koalisyon için bir ışık yakmış değildir.MHP, seçimin son turunda geçersiz oy vermesinin bir koalisyon tavizi olarak görülmemesi için, seçim öncesinde yine üç kırmızı çizgi tekrarı yapmıştır.Bahçeli’nin tekrar ettiği üç kırmızı çizgi, 7 Haziran gecesi söylediklerinin aynısıdır: Barış sürecinin sonlandırılması, dört eski bakanla ilgili soruşturma açılması ve cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “anayasal hatta çekilmesi”.MHP’nin üç haftadır sürdürdüğü hatta herhangi bir tutarsızlık ve dalgalanma yoktur. Koalisyonla ilgili tavrı da aynı net hattadır.MHP’nin bu hatta durmasının Ak Parti ile koalisyon ihtimalini sıfırladığı söylenemese de kuvvetlendiğini savunmak da güçtür.Yine MHP açısından, erken seçimi giderek daha fazla göze aldığı sonucu da çıkarılabilir.Ak Parti’nin pozisyonu da Meclis Başkanlığı’nı almasıyla birlikte daha da netleşmiş olmaktadır. Ak Parti, bugüne kadar bütün söylenenlere kulağını tıkayarak hem CHP hem MHP ile koalisyon görüşmesi yapacaktır.Ak Parti’nin ilk çalacağı kapının CHP mi yoksa MHP mi olacağı henüz belli değildir. Sıralama “nezaketen” yapılırsa Ak Parti önce CHP ile görüşecek, bir sonuca varılamazsa MHP’nin kapısı çalınacaktır. CHP’den gelecek siyasi koşulların da MHP’den çok farklı olmayacağı varsayılırsa iki ihtimal şu anda biraz daha önce çıkmış görünmektedir. Bu iki ihtimal de aslında erken seçime çıkmaktadır.Ak Parti, CHP ve MHP ile koalisyon koşullarında anlaşamazsa erken seçim süreci başlamış olur.Diğer ihtimal de Ak Parti’nin CHP veya daha büyük olasılıkla MHP ile “süreli” bir hükümet kurması ve bu sürenin sonunda, örneğin bir yıl sonra anlaşmalı olarak seçime gidilmesidir.Meclis Başkanlığı seçiminin, Meclis’te bir koalisyonu “ruhen” hazırlayan şekilde yapılmamasının birinci sonucu erken seçim ihtimalinin yükselmesi olmuştur. Önümüzdeki altı hafta, ibrenin ne ölçüde ne tarafa döndüğüne, ibrenin durumunu kovalamakla geçecek, ama büyük ibrenin yönü şimdiden netleşmiştir.

Devamını Oku