Bugün yapılacak Davutoğlu-Bahçeli görüşmesinden kimse bir şey beklemiyor. Görüşmeyi yapacak olanlar da bir şey beklemeden konuşacaklar.Bu görüşme sadece “yapmış olmak için” yapılan ve tek amacı seçim kararı öncesinde son haftayı geçirmek olan bir görüşmeden ibarettir.Bugünkü görüşme sonrasının takvimi de aşağı yukarı belli olmuştur. Bahçeli görüşmeden çıktıktan sonra Davutoğlu’nun hükümet kurma görevini Cumhurbaşkanı’na iade etmesini isteyecektir.Aynı talep CHP’den gelecek ve CHP de Kılıçdaroğlu’nun görevlendirilmesini isteyecektir. Aslında “isteyecektir” gibi kesin bir ifade kullanmamak gerekiyor, “isteyebilir” daha doğru kelimedir.Çünkü CHP’den böyle bir talep gelirse, bundan Kılıçdaroğlu’nun hükümet kurma görevini almak için Beştepe’ye gitmeyi kabul ettiği anlamı çıkarılacaktır.Her durumda, MHP ve CHP bu taleplerini, Davutoğlu’nun görevi 45 gün tamamlanmadan önce geri vermeyeceğini bilerek yapacaklardır.Ak Parti’nin yapacağı da bellidir. MHP ile görüşmeden sonuç alınamadığının ilanı üzerine CHP ve MHP’ye ortak seçim kararı için bir hamle daha yapılacaktır. Bu hamlenin ne şekilde yapılacağı da önemli değildir, çünkü karşılığı olmayacaktır.CHP ve MHP’nin erken seçimle ilgili görüşme taleplerini reddetmesinin ardından Ak Parti’nin yetkili kurulları toplanacak ve Davutoğlu’nun hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı’na iade etmesi kararı çıkacaktır.Davutoğlu’nun görevi iade edeceği gün de 23 Ağustos Pazar günü veya 24 Ağustos pazartesi günüdür. Ve Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’na görevi iade etmesinin ardından da Erdoğan seçim kararını açıklayacaktır.Seçime başka bir hükümetle gidilmesi planı ve umudu olanlar varsa hiç beklemesinler. Ak Parti ve Cumhurbaşkanı seçime başka bir hükümetle gidilmesine kesinlikle imkan vermez.Ak Parti’den bunu istemenin de bir anlamı yoktur, Ak Parti sonuçta kendisinden sonra gelen iki partinin toplamından daha çok oy almış hükümet partisidir.Sonuç: Ekimin ikinci yarısı veya kasımın ilk yarısında yapılacak olan erken seçime Ak Parti hükümetiyle gidilecektir.
Başbakan Davutoğlu, hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı’na iade etmeme konusunda kararlı.Cumhurbaşkanı’na seçime götürme yetkisini veren 45 günlük süre dolmadan Davutoğlu görevi iade ederse Cumhurbaşkanı yeni bir görevlendirme yapmak zorunda.Yeni görev sahibi, teamüllere göre ikinci büyük partinin genel başkanı, yani Kılıçdaroğlu olacak.CHP genel başkanı Cumhurbaşkanı tarafından hükümet kurma görevini vermek için Beştepe’ye davet edilecek.Ve belki de Kılıçdaroğlu bu davete uymayarak, ağır bir siyasi krize imza atmış olacak.Bu sıkıntıların giderilmesi için Davutoğlu’nun 45 günlük süre dolmadan önce görevi iade etmemesi gerekiyor.Bu süre 23 Ağustos’ta dolacağına göre geçirilmesi gereken süre bugün bir hafta inmiş olacak.Bu bir hafta içinde Ak Parti ile MHP’nin son ve nafile görüşmesi yapılacak. Görüşme tarihi henüz belli değil, ama olumlu bir sonuç çıkmasını beklemek de şu anda mümkün görünmüyor.Ak Parti ile MHP ikinci görüşmeyi pazartesi günü genel başkanlar düzeyinde yapacak. Bundan da bir sonuç çıkmayınca Ak Parti, Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı gibi bir “ortak seçim kararı” alınması için diğer partilere son bir hamle yapacaktır.Üç muhalefet partisinin de böyle bir işbirliğine yanaşma ihtimali zayıf göründüğüne göre de ülkeyi seçime götürme yetkisini kullanmak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kalacaktır.Şimdi sorun, bu sıkıntılı bir haftayı uygun şekilde top çevirerek geçirmekten ibarettir. Bu top çevirme oyunu sadece Ak Parti’ye değil, CHP ve MHP’ye de aittir. Hep birlikte birkaç kısa, anlamsız ve etkisiz pas yapılacak ve iş bitecektir.Asıl amaç da “seçime senin uzlaşmazlığın yüzünden gidildi” denmesini engellemektir. Gerçi bunun da bu aşamada fazla önemi kalmış değildir, ama oyun yine buna göre oynanacaktır.Bir hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkeyi seçime götürme kararını açıkladığı zaman da herkes rahat bir nefes alacaktır. Ama CHP ve MHP “koalisyonu Erdoğan engelledi” kampanyasına devam edeceklerdir. Bu da aslında seçim kampanyasının ilk aşamasıdır.
Ak Parti ile CHP’nin koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını iki partinin genel başkanları ilan etti.Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun görüşmelerin ardından yaptıkları açıklamalarından çıkan sonuç erken seçimin kesinleşmiş olmasıdır.Anlaşmanın neden olmadığını iki taraf kendi açılarından açıkladılar. Seçim kesinleştiğine göre bunların bir önemi kalmadı. Bunlar ancak kendi taraflarına tartışma malzemesi sağlayacak sözlerden ibarettir.Son noktada Davutoğlu’nun cümlesi çok açıktır: Tek ihtimal erken seçimdir. Davutoğlu başbakan ve en büyük partinin genel başkanı olarak bunu söylediğine göre bunun tartışması da olmaz.Şimdi tek soru kalmıştır: Seçime nasıl gidilecektir? Basit ve kuvvetli ihtimal, Davutoğlu’nun hükümeti kurmayı başaramadığını ifade ederek görevi Cumhurbaşkanı’na iade etmesi ve Cumhurbaşkanı’nın 45 gün kuralına uyarak seçim kararı almasıdır.Davutoğlu bu soruya farklı bir yaklaşım getirdi, siyasi partilerin anlaşarak seçim kararı almalarının daha doğru olacağını söyledi. Buna göre Cumhurbaşkanı’nın erken seçime götürmesi “olağanüstü durum” görüntüsü verebilir, ama siyasi partilerin uzlaşarak ülkeyi seçime götürmeleri makul bir demokratik görüntü yaratacaktır.Davutoğlu bu yaklaşımını aktarırken kuşkusuz bazı teknik sorunların da farkındadır. Bunun için Meclis toplanacak, komisyonlar kurulacak, erken seçim önergesi verilecek, bu teklif önce komisyondan sonra Meclis genel kurulundan geçecektir.Bu yolun kullanılması için zamana ihtiyaç vardır. Davutoğlu’nun önerisinin içinde, Meclis’in bu sürede çalışarak bazı kararlar alması da bulunmaktadır.Bu Meclis boşuna seçilmiş olmayacak ve halk yararına bazı icraatlar yapmış olacak, bunun da sisteme güven açısından faydası olacaktır, Bu bir yaklaşımdır, ama geçekleşmesi kolay olmayan bir yaklaşımdır. Seçim sözü en üst düzeyde telaffuz edildiği anda, her kurum ve her kesim buna göre pozisyon alır, diğer her konu teferruat kalır.Teferruatla uğraşmak yerine, halkın önüne net pozisyonlarla çıkmak, daha olumlu yankı yaratacaktır.
Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun ikinci görüşmelerinin öncesinde Ankara’dan gelen, kulislere sızan haberlerin çoğunluğu uzlaşma zorluğunu anlatıyor.Ak Parti ve CHP genel başkanlarının, koalisyon kurmaları durumunda bu hükümete atfettikleri ana fonksiyon birbiriyle uyuşmuyor.CHP tarafının beklentisi uzun vadeli, “en az dört yıllık” (buradaki “en az” ne demekse) hedefli bir “reform hükümeti” olarak aktarılıyor.“Reform hükümeti” kavramının içi biraz açıldığında da ortaya “restorasyon” kelimesi, yani “geriye dönüş” çıkıyor. “Geriye dönüş” içinde neler olduğunu da bilmiyoruz, ancak tahmin edebiliyoruz.Ak Parti’nin, CHP’nin önüne koyduğu koalisyon modeli ise “iki yıllık bir reform hükümeti” olarak tanımlanıyor. Buradaki “reform” kelimesinin içeriği de ancak tahmin edilebilir.Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun bugün el sıkışamamaları halinde ise ne olacağını Cumhurbaşkanı Erdoğan açık olarak ifade etmiştir.Ak Parti ile CHP anlaşamazsa, Ak Parti’nin MHP’ye doğru bir hamle ihtimali vardır, ama MHP halen koalisyona mesafeli pozisyonunu değiştirmiş değildir.Bugün itibariyle, Anayasa’nın öngördüğü 45 günlük sürenin tamamlanmasına sadece 10 gün kalmış olacaktır.Cumhurbaşkanı da bu kuralı “esnek” yorumlamayacağını, yani 45 günlük süreye tam olarak uyacağını ifade ettiğine göre bir tek kapı açık kalmaktadır.Erdoğan, halkın oyalanmasına karşı olduğunu 7 Haziran’dan itibaren defalarca ifade etmiştir ve bütün bu ifadelerin yorumu, erken seçimden yana olduğu şeklindedir.Erken seçim ihtimalinde Erdoğan’ın, 7 Haziran öncesinde olduğu gibi yoğun şekilde “sahada” olması muhtemelden öte bir durumdur.Erdoğan, 45 günlük sürenin tamamlandığı andan itibaren erken seçim sürecini başlatmak eğiliminde olduğuna göre buna uygun bir hareket planı da bulunmaktadır.Seçimden yana olan Erdoğan’ın, olası bir Kasım seçiminde öncekine göre stratejisini değiştirip değiştirmeyeceği belli değildir. Ama bu stratejinin odağında yine terör meselesinin çok kuvvetli olarak bulunacağını tahmin etmek de zor değildir.Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu bugünkü toplantıdan çıktıklarında net bir açıklama yapmazlar ve bir toplantı daha olacağını söylerlerse de bunu herkes erken seçim işareti olarak alacaktır.
Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu bugün, parti heyetlerinin yaptığı görüşmeleri değerlendirip bir karara varmak üzere bir araya geliyor.Siyaseti yakından izleyenler için, bu zirve ülkenin yakın geleceği için oldukça önem taşıyor.Siyaseti göz ucuyla izleyenler için ne kadar önemli olduğunu bilemeyiz, ama çoğunluğun göz ucuyla izleyeceğini tahmin edebiliriz.Zirveden sonra Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu kameraların karşısına çıkacaklar ve vardıkları sonucu halka açıklayacaklar.İhtimal 1: Diyecekler ki, ülkenin hükümetsiz kalmaması ve uzun soluklu bir yönetim için anlaştık. Bakanlık paylaşımlarını önemsemiyoruz, birinci amacımız şu anda yaşadığımız kriz ortamından çıkılması ve yeni çatışma alanları yaratılmamasıdır.İhtimal 2: Bazı önemli konularda anlaşma sağlamamış olsak da, ülkenin hükümetsiz kalmaması için koalisyon hükümeti kurmaya karar verdik. Sonrasına bakacağız.İhtimal 3: Temel konularda anlaşma sağlayamadık. En makul çözümün tekrar halka sormak olduğunu düşünüyoruz, erken seçim için harekete geçiyoruz.Birinci ihtimal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumuyla ilgili olarak ve eski bakanlarla ilgili yolsuzluk iddiaları konusunda CHP’nin sorun çıkarmayacağını kabul etmiş olması anlamına gelmektedir.İkinci ihtimal, koalisyon kuramadık diye suçlanmak istemiyoruz, “kervan yürürken düzülür” sözüne uyun bir deneme yapılacağı anlamına gelmektedir.Üçüncü ihtimal ise, halkın karşısına “samimi” ve açık bir tavırla çıkmaktır. Buradaki samimiyet “Olmayacak dualara amin demeyeceğiz ve tekrar halka soracağız” anlamına gelmektedir.Zirveye bir gün kala, birinci ihtimal en zayıf ihtimal, üçüncü ihtimal ise en doğru ihtimal olarak görünmektedir.İkinci ihtimalde, koalisyon müddetince sürekli küçüklü büyüklü krizler yaşamak, halkı da bezdirmek vardır. Hiç bir vatandaş böyle bir durumu istemez ve kendisine yeni krizler yaşatılmasını onaylamaz.Üçüncü ihtimali, halkın anlayışla karşılamaması için hiç bir neden yoktur ve tekrar kendisine sorulmasını, samimiyetsiz siyasetlere ve yeni krizlere tercih ereceğine de kuşku yoktur.
7 Haziran seçimi ertesinde erken seçim sözü edildiğinde, karşı görüş birkaç ayda oy tercihlerinde herhangi bir değişiklik olmayacağı şeklindeydi.En kısa ifadeyle “aynı sonuç çıkarsa ne yapacağız” sorusuna cevap gelmiyordu.Kasım erken seçimine gidilmesinin birinci nedeni, siyasi partilerin hiç birinin koalisyona gönüllü olmamasıdır.Eğer Kasım seçiminde de 7 Haziran gibi bir sonuç çıkarsa koalisyona “gönüllü olmamak” diye bir seçenek kalmayacaktır.Erken seçim daha ciddi olarak konuşulmaya başlandığından beri birinci ve gerçek soru Ak Parti hakkında sorulmaktadır.Erken seçimde Ak Parti tek başına iktidar olmasını sağlayacak bir oy oranına ulaşabilecek midir?Bu soru esas sorudur, çünkü CHP’nin iktidar olmasını sağlayacak bir oy oranına ulaşması hayal bile değildir.Ak Parti’nin erken seçimde MHP’den alacağı oylarla, başka bir ifadeyle MHP’yi gitmiş oylarının geri dönmesiyle tek başına iktidar olabileceği görüşü yaygındır.Bunun dayanağı da son dönemde terör meselsinin tırmanışı ve Ak Parti’nin bu konudaki tavrıdır. “PKK’ya haddini bildirme”nin MHP’den Ak Parti’ye oy getirmesi büyük bir olasılıktır. Ancak bunun oranı tartışmalıdır.PKK’nın terör eylemlerine başlamasının, Kandil’in bombalanmasının Kürt oyları üzerindeki etkisi de şu anda bilinmemektedir, ancak bazı tahminler yapılabilir.Bu tahminlerden biri de, 7 Haziran’da Ak Parti’den HDP’ye dönen oylara erken seçimde bir miktarın oyun daha eklenmesidir. En uç tahmin de HDP’nin Güneydoğu’da bütün milletvekilliklerini alması, “tulum çıkarması”dır.Buna karşılık PKK’nın tekrar silah kullanmaya başlamasının, Kürt seçmenlerin bir kısmında Ak Parti’ye dönüş eğilimini canlandıracağı da tartışılmaktadır.Aynı bağlamda CHP’den HDP’ye giden oylarla ilgili iki kanaat de ortaya gelmektedir. Biri “emanet oyların” “Tayyip Erdoğan karşıtlığı” pozisyonunda ısrar ederek HDP’de kalacağı, hatta yeni katılanlar olacağı şeklindedir.Diğer kanaat de CHP’den 7 Haziran’da HDP’ye giden oyların en azından bir kısmının tekrar CHP’ye dönme ihtimalinin kuvvetli olmasıdır.Bu arada birileri akıllarını peynir ekmekle yer ve HDP’yi kapatmak için harekete geçerse bütün pozisyonlar değişir. Hem de sürprize sürpriz katacak şekilde değişir.
Hükümet kurulması için 45 günlük süre 23 Ağustos’ta sona eriyor. Bugünden itibaren 16 gün kalıyor.Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun görüşme günü 10 Ağustos pazartesi olduğuna göre, gerçekte kalan süre sadece 13 gündür.Bu 13 gün içinde ortaya en azından bir “protokol” çıkması gerekiyor. Bu protokolün yazılı olan kısmında yer almayacak ama iki genel başkanın üzerinde anlaşmaları gereken iki konu da bellidir.Biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi tartışma konusu olmaması, diğeri de dört eski Ak Partili bakanla ilgili soruşturmaya CHP’nin destek vermemesidir.Bu iki konuda da CHP Genel Başkanı’nın ‘evet’ demesi ve buna uygun davranmasını parti yönetiminin kabul etmesi de zor görünmektedir.CHP, bu iki konuda tavır değişikliğini, bugüne kadar yürütülen hattın inkarı ve bir şekilde Ak Parti’ye “boyun eğme” olarak göreceği için buna onay vermesi ihtimal dahilinde görünmemektedir.Velev ki her şeye rağmen bir Ak Parti - CHP koalisyon hükümeti ortayı çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağırdığında, bu çağrıya CHP’li bakanlar uymayacak ve tiyatro bu noktada sona erecektir.23 Ağustos gününe kadar bir koalisyon hükümeti oluşarak Cumhurbaşkanı’na sunulamadığı takdirde de erken seçim takvimi kendiliğinden çalışmaya başlayacaktır.İbre bunun için halen kasım sonunda durmaktadır, Yüksek Seçim Kurulu, kendi çalışmaları dolayısıyla bu tarihin biraz daha ileri alınmasını isterse bir ‘kış seçimi’ kaçınılmaz olmaktadır.Seçim tarihinin bahara doğru itilmesi ise yeni anayasal tartışmalar ortaya çıkarabilir. Meclis kararıyla seçim bahara ertelense de, Türkiye 7 Haziran’dan itibaren 9-10 ay istifa etmiş bir hükümetle yönetileceği için de başka sorunlar çıkacaktır.Bütün bunlar gösteriyor ki, Yüksek Seçim Kurulu’nu zorlayarak en geç Ekim ayı sonunda bir seçim yapılması en makul çözümdür.Seçimi Ekim sonunda yapabilmek için de, 45 günlük süreyi sonuna kadar kullanmadan erken seçim kararı almak ve halkı oyalamamak doğru yol görünüyor.
Silah sesleri arttığı zaman “barış” kelimesinin duyulması zor olur. Bugün yine “barış” kelimesi zor duyuluyor, barış diyenler de bildik tepkilerle karşılaşıyor.HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da başka HDP’liler de doğrudan PKK’ya silahları susturması çağrısında bulundular.Bu çağrılar da silah sesleri arasında kaynadı gitti. HDP’nin hızlı bir “itibarsızlaşma” sürecine girmesi, sokulmasının bunda büyük etkisi var.7 Haziran’da HDP itibarının en yüksek noktasındaydı ve Kürt siyaseti de en yüksek, en etkili noktasına ulaşmıştı.Buradan, itibar kaybına ve sesinin cılızlaşmasına geliş sadece Ak Parti siyasetiyle açıklanamaz.HDP’nin durumunun ötesinde, birinci madde hâlâ silahların susması maddesidir ve PKK saldırılarını hemen durdurmak zorundadır.PKK’nın eski sözlerini tutmamasının tartışması da artık geride kalmalıdır, bugün birinci gündem maddesi PKK’nın öncelikle “eylemsizliğe” geçmesi olduğuna göre Kürt siyaseti de bu talebin başını çekmek durumundadır.Son günlerin olayları, aklımıza 1990’larda yaşananları getirdi. O kanlı günlerin korkusu hatırlayanlar, hatırlamak zorunda olanların zihnine kabus gibi çöktü.Bugün direksiyon aslında tümüyle Kürt siyasetinin elindedir ve hedefteki birinci maddeyi ve sonrasını gerçekleştirmek için Kürt siyasetinin bütün ağırlığını koyması beklenecektir.Bunun karşılığı da bütün toplumda ve zorunlu olarak bütün siyasette görülecektir. Barış için, hele böyle bir ortamda atılacak kuvvetli bir adımın karşılığının olmaması mümkün değildir.Türkiye’ye yine kuvvetli bir tuzak kuruldu ve bu tuzağın bir ucunda PKK ister gönüllü ister gönülsüz yer aldı.Bu tuzağın devamında neler olduğunu biliyorsak, hatırlıyorsak, bundan çıkış için de neler yapılması gerektiğini biliyoruz demektir.Bunları yapmamak da tuzağı da, etkisini de yan etkilerini de sürekli büyütecektir. İlaç da birinci maddenin, PKK’nın elini silahtan çekmesi ve siyasete yer açılmasının sağlanmasıdır.PKK elini tetikten çektiğini ve çözüm için demokratik siyaseti izleyeceğini ilan ettiği anda Hükümet de rahatlayacak ve manevra alanı genişleyecektir.