Türkiye, Irak’taki enerji diplomasisi satrancında yüzdü yüzdü kuyruğa geldi. Neçirvan Barzani, Kuzey Irak petrolü ve doğalgazını Türkiye üzerinden taşıyacak imzaları atmak üzere Türkiye’ye geldi.Kuzey Irak’ın petrolü ve gazını Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara taşıma planında başarıya ulaşmak için en kritik dönemece girildi. Türkiye sabırlı bir enerji diplomasisi yürüterek, Kuzey Irak’taki petrol ve gazın Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara akışının Bağdat tarafından engellenmemesi için büyük çaba gösterdi. Bağdat Yönetimi, Kuzey Irak yönetiminin kendinden bağımsız hareket etmesine karşı çıkıyordu. Ancak Türkiye her iki tarafa ısrarla, “Bu petrol ve gazın satılması tüm Irak halkına refah getirecek. Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik kaygılar yersiz. Her iki taraf da kazanacak” tezini anlatmaya çalıştı.Bugün gelinen noktada Bağdat yönetimi de bunun bir win-win yani kazan-kazan formülü olduğu konusunda yumuşadı. Çok küçük pürüzler kaldı diyebiliriz.Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Başbakanı Neçirvan Barzani dün Türkiye’ye geldi. Bugün saat 11’de Başbakan Erdoğan ile buluşacak. Çantasında önce petrol ardından da gazı Türkiye üzerinden taşıyacak, geliri de Irak merkezi yönetimi ile daha önce belirlenen oranlarda yani yüzde 87’ye 13 şeklinde bölüştürecek finansal sözleşmeler var. Petrol geliri Türkiye’de bir kamu bankasında, muhtemelen de Ziraat Bankası’nda açılacak bir hesapta toplanacak. Bağdat yönetimi gelirin yüzde 87’sini, Kürt Bölgesel Yönetimi ise yüzde 13’ünü alacak. Dağılımda adaletsizlik olmaması konusunda Türkiye Bağdat yönetimine de güvence verecek.Pürüz çıkar mı?Bağdat yönetimi şimdilik sessiz. Barzani yönetimi Ankara’dan önce Bağdat’a gitti ve her türlü güvenceyi verdi. Türkiye ayrıca , AB, İngiltere ve Fransa’dan da tezini desteklemesini istedi. İngilizler ‘Sorun yok’ dedi. ABD net tavır ortaya henüz koymadı. Maliki yönetiminin son dakikada da olsa pürüz çıkarma ihtimali var. Eğer bir itiraz olmazsa Pazartesi günü vana açılacak ve Kuzey Irak petrolü Türkiye’ye akacak. Ancak Türkiye’nin asıl hesabı zengin Kuzey Irak doğalgazı. Bu gazın da 2016 yılından itibaren Türkiye’ye akması bekleniyor.Türkiye’nin gaz faturası düşerKuzey Irak petrolü ve ardından gazının Türkiye’ye gelmesi, Türkiye’yi bir anda bölgenin en önemli enerji oyuncularından biri yapacak. Türkiye Azeri gazından sonra Kuzey Irak gazında da vananın başına geçmiş olacak. Bu, stratejik öneminin yanısıra ekonomik olarak da Türkiye’nin gaz faturasını düşürecek. Türkiye geçtiğimiz yıl 45 milyar metreküp doğalgaz tüketti. Doğalgazın yüzde 80’ini Rusya, İran ve Azerbaycan’dan temin etti. Gazın bin metreküpü için ödenen ortalama tutar ise 442 dolar oldu.Türkiye ilk etapta Irak’tan yıllık 10 milyar metreküp gaz almayı planlıyor. Irak’ın kuzeyinden getirilecek doğalgazın ortalama fiyatının 250-300 dolar civarında olabileceği tahminleri yapılıyor. Yani paçal olarak Türkiye’nin doğalgaz ithalat maliyetini bin metreküpte 50 dolara yakın düşecek. Gazın Türkiye tarafından kullanılmayan kısmı da boru hatları ile Avrupa’ya sevkedilecek ve Türkiye bu geçişten de ekstra gelir sağlayacak.
Japon lastik devi Bridgestone’un Aksaray’da yapacağı fabrika yatırımı “Sakıp Ağa’nın hayali gerçek oluyor” başlıklarıyla yansıdı gazete sütunlarına.Ancak o dev yatırımın arkasında nasıl zorlu bir ikna süreci yaşandığını sanırım çok az kişi biliyor.Japonlar ilginç insanlardır. Sabırlıdırlar. İkna olmaları zordur. Kılı kırk yararlar, uzun süreçlerle konuyu enine boyuna inceler, tek kör nokta kalmadıktan sonra düğmeye basarlar...Güler Sabancı’nın yakın çevresinden dinledim. Japonlar’ın Aksaray’daki yatırıma karar vermeleri de hiç kolay olmamış. Ancak Güler Hanım yıllar içinde öyle ısrarla takip etmiş ki bu yatırımı...Bu öyle bir ısrar ki; Romalı Senatör Porcius Cato’nun inadını çağrıştıracak cinsten. Porcius Cato eski Roma’da her kürsüye çıktığında o günün gündemi ne olursa olsun kürsüden inmeden önce sözlerini hep ‘Kartaca mutlaka fethedilmeli’ diye bitirirmiş.Güler Hanım da son yıllarda Japonya’da yapılan tüm yönetim kurulu toplantılarında Türkiye’de yeni yatırım konusunu sürekli gündeme getirmiş. Sermaye artırım toplantısı mı Güler Hanım yine son sözü yatırımla bitirmiş. Temettü’ye mi karar verilecek, sonunda Güler Hanım’ın kapanış sözleri belli...Bu konuyu sürekli sıcak tutup Türkiye’deki yatırımları büyütmenin stratejik önemini ve sağlayacağı faydaları ortaya koymuş bıkmadan üşenmeden.Yatırım için nihayet düğmeye basıldı. Güler Hanım’ın karar sonrası sevincini tahmin edebiliyorum. Yakın çevresine “Bu iş hiç kolay olmadı. Japon ortaklarla kaç yılda kaç toplantı yaptım, bu konuyu kaç kez konuştum artık hatırlamıyorum. Uzun ve yorucu bir süreçti ama sonu iyi bitti” dediğini duydum. Sakıp Ağa’yı kaybettiğimizde müthiş bir gazete başlığı atılmıştı. Hala aklımda.Türkiye’ye Sabancı Grubu’nun kazandırdığı fabrikalara, öğretmenevlerine, okullara, sağlık kurumlarına, öğrenci yurtlarına dikkat çekiyor ve “Kalan Sa’lar bizimdir” diyordu.Bir ‘Sa’ daha çıktı ortaya. 2018’de üretime geçecek fabrikada 4.2 milyon adet lastik üretilecek. Hem iç piyasa ihtiyacını karşılayacak hem de ihracat yapılacak. Güler Hanım’ın ısrarlı takipçiliği bu büyük yatırımı başka bir ülkeye değil de Türkiye’ye kazandırdı. Güler Hanım’ın tüm yorgunluğuna değdi.
Yıl 2006. Federasyon şeklinde örgütlenen işadamı derneklerini 2005 yılında TUSKON çatısı altında bir konfederasyona dönüştüren ekip, iş dünyasına yönelik STK olarak önemli bir hizmet sunmak için kolları sıvadı. Yapılmadık, katma değer yaratacak farklı bir proje düşündüler. O güne kadar bakir bir alan olarak duran Afrika ülkelerindeki mal alım heyetleri ile Türk işdünyası arasında bir ticaret köprüsü kurulmasında karar kıldılar.İlk etapta burun kıvıranlar oldu. Burkino Faso’dan gelecek mal alım heyetini ağırlayacaklarını duyanlar ‘Bırakın bu fasofiso işleri. Üç kuruşluk mal alacakları bile belli değil. Onlar gelir bir daha geri dönmez. Sizin organizasyonu Türkiye’ye kapağı atmak için paravan olarak kullanırlar’ bile dediler.Ancak henüz 2008 krizi patlamamıştı ve o burun kıvıranlar Burkino Faso’nun yapacağı üç kuruşluk alımın bile krizde Türk ekonomisi için ne kadar değerli olacağının farkında değildi.Bugün geldiğimiz noktada, Avrupa pazarı daralırken, Kuzey Amerika’ya bir türlü mal satamazken ve daha önemlisi Ortadoğu pazarları bize küsmüşken Afrika’ya doğru gerçekleşen dış ticaret açılımının stratejik önemi daha iyi anlaşılıyor.Ya Afrika olmasaydı?TUSKON’un geçen yıl gerçekleştirdiği Ticaret Köprüsü organizasyonundan bazı ilginç sonuçları aktarmakta fayda var. Bir firma Angola’ya 100 bin euro’luk tarım aleti sattı. Burkino Fasolu bir işadamı 30 bin euro’luk mobilya alımı gerçekleştirdi.Kamerunlu bir alıcıya 500 bin euro’luk aquapark malzemesi, Faslı alıcılara ise 6 milyon euro’luk tekstil makinası, kimyevi madde ve tekstil ürünü satıldı. Tanzanya’ya 350 bin dolarlık yatak örtüsü ve havlu gitti.Komorlar, Seyşeller, Svaziland, Namibya, Botswana gibi ülkelerle ilk ticari ilişki TUSKON Ticaret köprüsü sayesinde kuruldu.Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Damlaya damlaya göl oldu ve o burun kıvırılan küçük küçük siparişler bugün belki de Türk dış ticaret dengesinin daha da bozulmasını engelliyor.Bunu rakamlar söylüyor. 2005’te Afrika ülkelerinin Türk ihracatı içindeki payı 3.5 milyar dolarla yüzde 4’ler seviyesindeydi. Bugün 11 milyar dolarla yüzde 9’ları geçti.2006’dan bu yana 18 Ticaret Köprüsü programı yapan TUSKON 25-26 Kasım’da bu kez Gıda, Tarım, Hızlı Tüketim Mamulleri ve İlgili Makineler programı başlığı altında bir köprü kuruyor. İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleştirilecek organizasyona 144 farklı ülkeden 1300’ün üzerinde katılımcı bekleniyor.TUSKON Başkanı Rızanur Meral organizasyonla ilgili “Bugüne kadar 30 bine yakın katılımcı getirdik. Bunların yüzde 98’i mal almaya gelenlerdi. Onlara fabrikaları gezdirdik. Türkiye’yi tanıttık. Bize güvendiler ve mal almaya başladılar. Kıbleleri Türkiye oldu. Bizim üyelerimiz de menfaat sağladı. Bu sayede 7 bin üyemiz vardı 55 bine çıktı” dedi.Sadece Afrika’dan değil, diğer coğrafyalardan da alıcılar getirdiklerine dikkat çeken Meral “Ancak dağılıma baktığımızda katılımcıların yüzde 44’ü Afrika’dan. Buna karşılık Latin Amerika, Avrasya ve Asya Pasifik bölgesinden gelen katılımcılarda da artış görüyoruz” diye konuştu.900 tercüman olacakRızanur Meral, lojistik ve finansal hizmetlerindeki aksaklıklar ortadan kalksa Afrika’ya Türkiye’den yapılan ihracatın en az 10 kat artış gösterme potansiyeli olduğunu da iddia etti.Programa katılan yabancı işadamları bir teşvik olmaksızın Türkiye’ye geliyor, kendi otel ve uçak masraflarını karşılıyor. Bu organizasyonda 25 bin ikili iş görüşmesi yapılacağı tahmin ediliyor. İkili iş görüşmelerinde iletişim problemlerini çözmek amacıyla 22 farklı dilde 900 tercüman görevlendirildi.Bu kez gelecekler arasında Brezilyanın en büyük süpermarket zincirinin patronu, Nijer’in tüm dondurulmuş tavuk ve balığını ithal eden firması, Dubai merkezli Ortadoğu’nun en büyük salça tedarikçisi de var. Kurulan köprüyü önemsiyorum. Yine damlaya damlaya göl olacak. Bu yıl durma noktasına gelen Türkiye ihracatının, Anadolu’daki KOBİ’lerin ilacı olacak....
Mülteci olarak Türkiye’ye gelen Suriyeliler’i turizm istatistiklerine katan TÜİK nihayet yanlışından döndü. Turizm verilerinden Suriyeliler çıkarıldı. Bu yüzden cari açık 1.4 milyar dolar arttı.25 Nisan 2013’te yani yaklaşık 7 ay önce Vatan Gazetesi’nde çıkan “Cari açığı Suriyeli mülteciler kapatıyor” yazımdan kısa bir alıntı:“Türkiye’ye ilk 3 ayda 4 milyon 214 bin turist gelmiş görünüyor. Bu ziyaretçiler arasında Suriyeli vatandaşların oranı yüzde 7.55 gibi oldukça yüksek bir orana denk geliyor. Bu aslında şu anlama geliyor. Türkiye’nin turizm istatistiğinin yüzde 7.55’i fiktiftir. İliklemeye nasıl başlarsanTurist sayısının yanlış gösterilmesi turizm gelirine ve dolayısıyla cari dengeye kadar uzanan bir başka yanılgıyı da beraberinde getiriyor. Suriye’den gelenleri ne kadar turist olarak görebiliriz tartışmalıyız. Bu kişiler bırakın Türkiye’ye turizm katkısı yapmayı, tam tersine burada para kazanıp belki hâlâ Suriye’de olan akrabalarına para gönderiyorlar. Gömleği baştan yanlış iliklemeye başlarsan devamı da yanlış gelir. TÜİK, Suriye’den gelen turist istatistiğini ayrı bir kalemde değerlendirmelidir.”TÜİK gerçeği gördüBu tezimin doğruluğu 7 ay sonra nihayet TÜİK tarafından da kabul edildi. Dün açıklanan turizm verilerinde Suriyeli göçmenler yer almadı. TÜİK durumu şöyle açıkladı:“Suriye’deki iç savaş bu ülkeden gelenlerin sayısında dikkate değer artışa neden olmuştur. Büyük çoğunluğu turizm amaçlı olmayan bu girişler Hatay Cilvegözü ve Yayladağı ile Kilis Öncüpınar ve Akçakale sınır kapılarından yapılmaktadır. 2013 üçüncü döneminden başlayarak Emniyet Genel Müdürlüğü verileri dikkate alınarak bu sınır kapılarından Türkiye’ye giriş yapanlar turizme konu olmayan gidiş/gelişe dahil edilmiştir. Ayrıca 2012 üçüncü çeyrek dönemine kadar geriye dönük rakamlar da bu doğrultuda revize edilmiştir.”TÜİK geç de olsa hatasını kabul etti ve turizm istatistiklerinden Suriyeliler çıkarıldı. Böylece her bir Suriyeli’nin de gerçek turistler gibi ortalama 721 dolar harcadığı varsayılan hesaplamadan da dönülmüş oldu. Gerçek turist sayısındaki artışın da yüzde 20’lerin üzerinde olmadığı yüzde 4’te kaldığı ortaya çıktı. Turist sayısından turizm gelirine ulaşıyoruz. Oradan da ödemeler dengesine. Daha önce dediğim gibi gömleği baştan yanlış ilikleyince diğerleri de yanlış gidiyordu. Oysa cari açık verisi piyasalarda karar vericiler için çok önemli. Fotoğrafı net görmek adına TÜİK’i fiktif turistleri istatistikten çıkardığı için kutluyorum. Verileri toz pembe göstermek adına bu uyarıları dikkate almayabilirlerdi de...Cari açık mecburen şiştiCari açık, Suriye’den gelenlerin artık turist olarak sınıflandırılmaması nedeniyle turizm gelirlerinde yapılan aşağı yönlü revizyonların etkisiyle Eylül ayında 2.7 milyar dolarlık beklentinin üzerinde gelerek 3.28 milyar dolar oldu.Turizm gelirlerinde yapılan güncelleme ilk sekiz aylık cari açıkta 1.4 milyar dolarlık yukarı yönlü revizyona neden olurken, buna paralel Ocak-Eylül döneminde açık 49 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu gelişmelerle TCMB daha önce Ağustos ayı için 56.69 milyar dolar olarak açıkladığı 12 aylık kümülatif cari açığı 58.51 milyar dolara revize ederken, kümülatif açık Eylül ayında 59.1 milyar dolara yükseldi. Turizm gelirlerindeki revizyonlarının yanı sıra net altın ticaretindeki bozulmanın da kümülatif açıktaki artışta etkili olduğu belirtiliyor. Altın ithalatı, bir önceki yılın dokuz ayına göre 5.4 milyar dolar artarak 12.08 milyar dolar olurken, altın ihracatı 7.6 milyar dolar azalarak 3.09 milyar dolarda kaldı.
‘Genel Sağlık Sigortasız kimse kalmasın’ diye başlatılan uygulama tam arap saçına döndü. Alakalı alakasız yüzbinlerce kişiye SGK’dan prim borcu yazısı gidiyor. Hal böyle olunca TBMM’de af yasası da gündeme geldi.Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2012 yılına 75 milyonu ilgilendiren bir uygulama ile başlamış ve bunu da ‘Herkes Genel Sağlık Sigortası Olacak’ sloganı ile ilan etmişti. 5510 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesi uyarınca hiç bir sosyal güvencesi bulunmayan kişilerin zorunlu olarak Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamında olacağı belirtilmiş ve hiç kimsenin, “GSS’li olmak istemiyorum” deme hakkının bulunmadığı vurgulanmıştı. Bu kanun tam 23 aydır uygulamada.Test yaptırmayan yandıKanun gereği, sosyal güvencesi olmayan, bakmakla yükümlü olan bir aile bireyi de bulunmayanların gelir testi yaptırması gerekiyordu. Pek çok kişi bu gelir testini yaptırmadı. En ihmalkar kesim de gençler oldu. Oysa kanun maddesi 18 yaşını doldurmuş ancak okumayan tüm erkek çocuklarının gelir testi sonucuna göre belli bir kademeden sağlık sigortası primi yatırmasını öngörüyordu. Okumayan gençlerin yanısıra, okuyan ancak okuduğunu beyan etmeyen binlerce genç de SGK’nın hışmına uğradı. Şimdi binlerce kişiye mektup gidiyor, borçlu oldukları belirtiliyor. Yasadan bile haberi olmayan gençler ve velileri de doğal olarak, “Bu da nereden çıktı” diyor. Zira SGK’nın çıkardığı fatura yaklaşık 2 bin 200 TL civarında. Sadece gençler de değil, sigortalılığı biten yani işten çıkarılıp yeni bir işe girmeyenlere, hatta eski milletvekillerine bile benzer yazılar gitti. Geçmiş dönem milletvekili ve bakanlarımızdan İmren Aykut’a bile yazı gittiğini biliyoruz. Böyle yazı giden yaklaşık 550 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu yazıyı alanların büyük bölümü kanunun tarif ettiği anlamda borçlu değil. Örneğin gelir testi yaptırmayan ancak bir üniversitede okuduğunu beyan edenlerin tüm prim borcu, yapacakları başvuru ile ortadan kaldırılacak. Fakat dediğim gibi tam bir kaos yaşanıyor. SGK’nın çıkardığı fatura 4 milyar TL’nin üzerinde. Ancak ayıklamalar yapıldıktan sonra bu faturanın yüzde 1’e kadar yani 40 milyon TL’ye kadar inmesi de muhtemel. Bakalım bu kaos nasıl önlenecek?Nereden çıktı bu borç?Bilindiği üzere; çocuklar 18 yaşına kadar anne ve babasının üzerinden sağlıktan yararlanır. Ancak 18 yaşın üzerinde ise, lise eğitimini sürmeleri halinde 20 yaşına kadar, üniversite öğrencisi olmaları durumunda 25 yaşına kadar anne veya babasının sağlık güvencesinden yararlanmaya devam eder. Bu durum kız çocuklarında biraz farklı. Kız çocuk 1.10.2008 öncesi bakmakla yükümlü olunan kişi ise GSS’li anne veya babasının üzerinden bekar ve işsiz olması halinde ömür boyu sağlık yardımından yararlanır. Malul çocuklar da anne ve babasının üzerinden ömür boyu sağlık yardımından yararlanır. 5510 sayılı kanun gereği, 18 yaşını geçip ancak üniversiteyi kazanamayan erkek çocuklarının ikamet ettikleri il veya ilçe sınırları içindeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nda gelir tespiti yaptırmaları gerekmekteydi. Gelir tespiti sonucu aile içindeki kişi başına gelir 313.50 TL’nin altında çıkarsa prim ödemeden GSS’li olunabiliyordu. Ancak üstünde çıkarsa gelir durumunun miktarına göre 37.62 TL, 112.86 TL ve 225.72 TL prim ödenmesi öngörülmüştü. 1 ay içinde gelir testi yaptırılmazsa, gelir testine gitmeyen vatandaşın geliri 1.881 (iki asgari ücret ve üstü) lira kabul ediliyor ve aylık 225,72TL lira borç yazılıyordu. Pek çok aileye giden yazıda belirtilen borç miktarı işte bu maddeden kaynaklanıyor. Neticede her vatandaşı sağlık güvencesine kavuşturuyor gibi görünen bu yasa, bir anda binlerce kişinin kabusu olmuş durumda.
Kuzey Irak petrol ve doğalgazının Türkiye’ye gelişinin önündeki engeller bir bir kalkıyor. İngilizler de Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki anlaşmayı olumlu buldu.Tarih 4 Aralık 2012. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı taşıyan uçak Kuzey Irak’ta Erbil’e iniş izni istiyor. Bakanın çantasında imzalanmayı bekleyen çok önemli enerji anlaşmaları var. Ancak Bağdat yönetimi Kuzey Irak ile Türkiye arasındaki bu yakınlaşmaya sıcak bakmıyor. Beyaz Saray yönetimi de Bağdat’tan yana tavır alınca Bakan’ı taşıyan uçağa iniş izni verilmiyor ve Bakan Yıldız mecburen geri dönüyor. Uçak Kayseri’ye iniyor.Aradan neredeyse 1 yıl geçti ve bu olayın belki de tam da yıldönümünde Kuzey Irak petrolünü Türkiye üzerinden dünya piyasalarına taşıyacak boru hattının vanası açılacak. Zira önce petrol ardından gaz akışının önündeki siyasi engeller bir bir ortadan kalkıyor.Önceki gün İngiliz parlamentosunda çok önemli bir gelişme oldu. Türkiye ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında, özerk bölgedeki zengin hidrokarbon rezervlerini dünya pazarlarına taşıma amacıyla, petrol ve gaz boru hatlarının inşa edilmesine yönelik yapılan anlaşma İngiliz Parlamentosu’nda olumlu karşılandı. Kıdemli muhafazakâr milletvekili ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin eski bir dostu olan Robert Halfon tarafından parlamentoya sunulan önergede, Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki anlaşmanın çok sayıda pozitif sonucu olduğu ortaya kondu.Early Day Motion türü önergede bu anlaşmadan elde edilecek kazancın tüm Irak halkının yararına olacağına da özellikle dikkat çekildi. İngiliz parlamenter, Kuzey’in ekonomik kazanımlarının bağımsızlığa ve Irak’ın parçalanmasına yol açacak bir yolu aralayacağına dair endişelerin yersiz olduğunu vurguladı ve diğer parlamenterlerden de destek aldı. Early Day Motion türü önerge, milletvekillerinin fikirlerini kayda geçirmelerine imkân sunan ve ardından bakanlara soru önergeleri verilmesinin ve tartışma ve görüşmelerin yapılmasının ve medyanın bilgilendirilmesini yolunu açan bir parlamento mekanizması. İngiliz parlamentosunda hakim görüşün anlaşmadan yana çıkması önemli. Şimdi ABD’nin tavrı bekleniyor. Şu bir gerçek ki ABD olumsuz görüş bildirse de bu yıl bitmeden Kuzey Irak petrolünün döşenen boru hattı üzerinden Türkiye’ye akışı gerçekleşecek. Ankara’yı Aralık ayı bitmeden petrol akışını sağlayacak töreni gerçekleştirme heyecanı sarmış vaziyette.Konuştuğum bir yetkili “İngilizler tezimize ikna olmuş görünüyor. Biz ne diyorduk, Irak bölünmez, hem Kuzey hem Bağdat bu işten kazançlı çıkar. ABD ve Bağdat yönetiminin de bu konuda yumuşadığını göreceğiz inşallah” dedi.Genel Energy’nin petrolü taşınacakTürkiye ile Kuzey Irak bölgesel yönetimi, Kuzey Irak’ın kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştıracak milyarlarca dolarlık petrol ve doğalgaz alanında işbirliği içeren anlaşmaları geçtiğimiz günlerde tamamlamıştı. Mutabakatla Kuzey Irak’ın günlük petrol ihracatının 2 milyon varile kadar çıkması, gaz tarafında da başlangıçta Türkiye’ye yılda 10 milyar metreküp akışın sağlanması öngörülmüştü. Rusya, İran ve Azerbaycan’dan doğalgaz, Nijerya ve Cezayir’den LNG alan Türkiye doğalgazda kaynak sayısını artırmayı öngörüyor. Kuzey Irak gazının daha ucuz olması da Türkiye’nin enerji faturasına katkı yapacak. Türkiye’ye ilk petrolün, hisselerinin çoğunluğu Türkler’de olan Genel Energy sahalarından gelecek olması da ayrı bir öneme sahip. Genel Energy’nin yine Kuzey Irak’ta büyük doğalgaz rezervleri var. Petrolün bu yıl bitmeden, ilk gazın ise Türkiye’ye gelişinin 2016 sonu, 2017 başında olabileceği tahminleri yapılıyor.
Krea İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon A.Ş yani Digiturk, TMSF’ye geçtikten sonra, onu elde etmek isteyenler arasında çok ciddi bir yarış olacağını düşünmüştüm. Yaptığım sondajlarda da piyasa değeri için ‘2 milyar dolar etmeli. Bu değer üzerinden yüzde 53 için fiyat verilmeli’ diyenler ağırlıktaydı.Bu değerlemeyi ekonomik endikatörleri masaya koyarak bilimsel kriterlere dayanarak yaptıklarını sanmıyorum. Zira Digiturk ile ilgilenenlerden duyduğum şirketin içi değerleme yapabilmeye imkan verecek şeffaflıkta değil.Tam olarak kaç Digiturk abonesi var, bunların ne kadarı Lig TV abonesi, tam bilememekten fotoğrafı net görememekten şikayetçiler. Verilerde tutarsızlık olduğu, rakamların birbirini tutmadığı söyleniyor.Abone sayısı ile ilgili net rakamları göremiyorsanız ya da farklı kanallardan farklı rakamlar geliyorsa, ileriye dönük projeksiyon yapmanız da bir fiyat biçmeniz de kolay olmuyor.Nitekim günün sonunda talipli sayısından ve ortaya çıkan rakamlardan da fiyatlama konusunda ciddi bir tereddüt olduğu anlaşılıyor.İki teklif arası yüzde 40Türk Telekom yıllardır Digiturk ile ilgilenir. Daha doğrusu Süper Lig yayın hakları ile ilgilenir.D Smart da tam anlamı ile büyümeyi, gerçek patlamayı maç yayınlarını almadan yapamayacağını, bu haliyle hep Digiturk’ün gölgesinde kalacağını bilir.Bu kuruluşlardan Türk Telekom yüzde 53 Çukurova payı için 530 milyon dolar ödemeyi önerdi. D Smart’ın fiyatı ise Türk Telekom’a göre yüzde 40 daha fazlaydı. D-Smart yüzde 53 hisse için 742 milyon dolar teklif etti.Türk Telekom’un fiyatına göre Digiturk’un toplam ederi 1 milyar dolara, D-Smart’ın teklifine göre ise 1.4 milyar dolara geliyor. Yani ikisi de 2 milyar dolar tahmininden çok uzak.Bu iki rakamın da Karamehmet’i tatmin etmediği konuşuluyor.Bu arada Digiturk’ün halen yüzde 47’sini elinde bulunduran Providence Equity Partners’ın da kalan hisseleri almaya yakın olduğu konuşuldu.Fon kazanıp çıkmak isterAncak onlar 2005 yılında bu şirkete yatırım yaptıklarında bir süre sonra paralarını çoğaltıp çıkmayı hedeflemişti.Bunun tam aksi bir hareketle bu kez yüzde 100’üne sahip olma konusunda tereddüt yaşadıklarını duyuyorum.Digiturk’un satış sürecini takip edenlerden duyduğum kadarı ile sürpriz bir alıcı çıkmış ortaya.Katar Ulusal Varlık Fonu’nun Digiturk’ün yüzde 53’ü için 925 milyon dolara kadar fiyatı yükselttiği konuşuluyor.Katarlılar’ın teklifine göre toplam değer 1 milyar 750 milyon doları geçiyor.175 milyar dolarlık varlık yöneten fon biraz daha yükselebilir.Bu rakam mevcut alıcıları kızıştırmak için ortaya atılmış bir dedikodudan ibaret de olabilir.Her ihtimali gözönünde bulundurmak lazım. Nihayetinde Karamehmet’in burada yapılacak satıştan gelecek paraya ihtiyacı var. (Tabii TMSF kendisine kabarık bir fatura çıkarmaz ve parayı bölüşmede insaflı davranırsa)Ancak şu bir gerçek ki Rekabet Kurumu’nun geçtiğimiz günlerde verdiği karar Digiturk’ün 3 hafta önceki fiyatını değiştirmiş vaziyettte.Rekabet Kurumu, Süper Lig için Paket A Yayın Hakları Sözleşmesi kapsamında yayın haklarının 2015-2016 ve 2016-2017 futbol sezonlarını da içerecek şekilde devrini düzenleyen sözleşmeyi inceledi ve Futbol Federasyonu’nun bireysel muafiyet tanıyan kararını geçerli kabul etti.Yani uzun bir süre daha Digiturk en değerli varlığı olan yayın haklarını elinde tutacak.Fiyatlamaların yeniden gözden geçirilmesi bu gelişmedendir...
Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. yıl kutlaması ilginç bir açık artırmaya sahne olacak. Cem Yılmaz ve Hüsnü Özyeğin ile bir yemek için artırım yapılacak. Bakalım kahkaha mı, iş mi galip gelecek.Hayırseverlik organizasyonlarında daha fazla gelir sağlamak için tanınmış isimlerle bir akşam yemeği için ya da sadece bir kahve için bile açık artırmalar yapıldığını çok okumuşuz çok duymuşuzdur.Bu alanda rekor, bildiğim kadarıyla ünlü yatırımcı Warren Buffet’a ait. 2012 yılında evsizlere yardım eden bir vakfın düzenlediği gecede milyarder işadamı Warren Buffet’la yemek yemek için açık artırma düzenlenmişti. O açık artırmayı 3.5 milyon dolar ödeyen ancak adının açıklanmasını istemeyen bir kişi kazanmıştı. Kazanan kişi, Buffet’la New York’ta vakfa her yıl bağış yapan bir restoranda yemek yedi. Bu açık artırma sayesinde vakfın yıllık 17 milyon dolar olan bütçesinin büyük bölümü de karşılanmış oldu.Türkiye’de ilk olacakBenzer bir açık artırmaya 29 Kasım’da Swissotel’de düzenlenecek Boğaziçi Üniversitesi’nin 150’inci kuruluş yılı balosunda tanık olacağız. Üstelik bu açık artırma iki ünlü için ayrı ayrı yapılacak ve Türkiye’de ilk olacak. 29 Kasım’da Sezen Aksu ve Cem Yılmaz’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne gelir yaratmak için bedelsiz olarak sahneye çıkacakları daha önce duyurulmuştu. 600 kişilik salonda her bir bilet 500 dolardan satılacak. Sonuçta bilet satışından 300 bin dolar gelir elde edilmiş olacak. Hüsnü Özyeğin salonu bedava verdiği için bilet gelirinin tamamı üniversitenin ihtiyaçlarında kullanılabilecek.Ancak Boğaziçi mezunlarından Sunset’in patronu Barış Tansever, bu gelirle yetinilmemesi gerektiğini düşünerek bu açık artırma fikrini ortaya atmış. Fikre hem Cem Yılmaz hem de Fiba Holding’in patronu bankacılık duayeni Hüsnü Özyeğin çok sıcak bakınca detaylar da belli olmuş.Tansever, Türkiye’de ilk olacak açık artırmanın detaylarını şöyle açıkladı:“Hem Cem Yılmaz için hem de Hüsnü Özyeğin için 10 kişilik bir akşam yemeği masası planladık. Bu masada yer almaya can atacak onlarca kişi olduğunu biliyorum. Açık artırmayı 10 bin liradan başlatacağız. Kişi başına 50 bin liraları çok rahat yakalayacağımızı hatta geçeceğimizi düşünüyorum. Belki hiç ummadığımız rakamlara da çıkabiliriz. Bilet satışından elde edilen geliri hatta üstünü bu açık artırmayla yakalayabiliriz.”Doğrusu açık artırmanın sonucunu şimdiden merak ediyorum. Bir masada Cem Yılmaz’la bol kahkaha vaadeden bir yemek olacak. Bir başka masada ise duayen bankacı Hüsnü Özyeğin’den iş tiyoları alma, hatta bir projeniz varsa onu paylaşıp geliştirme imkanınız var. Her iki ünlü için de bol sıfırlı bir açık artırma olmasını ve Boğaziçi Üniversitesi’ne hatırı sayılır bir gelir kalmasını diliyorum. Bu arada geliri öğrenci burslarında kullanılacak böyle bir organizasyon için otelini bedelsiz açan Hüsnü Özyeğin de sahne almayı kabul eden Cem Yılmaz da teşekkürü hak ediyor. Kardeşi Nihat Yıldırım’ın Boğaziçi Üniversitesi mezunu bir mühendis olması nedeniyle bu okula karşı her zaman özel bir sempatisi olan Sezen Aksu’ya da ayrı bir teşekkür gönderiyorum.Little little into the middleCem Yılmaz’la yemek denince 3.8 milyon kişinin izlediği FUNDAMENTALS isimli gösterisinde anlattığı, yurtdışında yaşadığı yemek macerasını anımsadım. Eminim yenecek yemekte benzer bir sahne yaşanabilir ya da masadakiler gösterinin o bölümünü tekrar canlandırmasını Cem Yılmaz’dan isteyebilir...Yılmaz, oyununda yemek siparişi ile ilgili şunları söylüyordu: “Yemekte sipariş verenin eline kelepçe vur aç kalır. ‘Nohut pilav istiyorum gelsin’ yok. İlla ‘Kardeş ne yap biliyor musun’ diye tabak hareketi yaparız. ‘Kardeş ne yap biliyomusun?’ ‘Sen bize ne yap biliyomusun?’ Bunlar iki kardeş cümledir. Yemeği sıfırdan öğretiyoruz. Normalde çorba hortumla geliyordu. Bahattin abi tabak dedi. Bu 1 milyon gözlemden süzülmüş bir şeydir. Menüyü bırak. Hepsinden azar azar yap ortaya. Hiç filmde izlediniz mi şöyle bişey ‘Look! Come here. F.ck the menu. Everything, bak little little into the middle.’ Ben bunu vallahi duydum. Avrupa turnesine gittik, kahvaltıda büfeden aldım bişeyler yiyorum. Benim kuzenim o anglosakson adamla mücadele veriyor. Bir yakaladım garsona tabak işareti yapıyor. Bir kulak verdim ki şunu duydum; ‘Everything’ dedi. Adam hayatında hiç böyle bişey duymamış ‘Everything?’ Little little right in the middle. Bu çocuk Boğaziçi mezunu.Hitachi, sessiz sedasız Mars Lojistik’i aldıBizim siyasetçilerin yüksek perdeden çığırtmalarının aksine Japonlar’ın sessizliğine bayılıyorum. Bazen de merak ediyorum acaba “Söz gümüşse sükut altındır” bir Japon atasözü mü diye?Herşeyi kimsenin gözüne sokmadan büyük bir sessizlik ve asalet içinde yapıyorlar. Çankırı’ya tam 512 milyon dolar yatıran lastik üreticisi Sumitomo, temel atma töreni için sadece 3 kişiyle gelmişti. Bizim Çankırı milletvekilimiz olayı siyasi şova dönüştürmese belki tesis açılana kadar bu yatırımdan haberimiz bile olmayacaktı. Sumitomo gibi bir Japon devi daha sessiz sedasız Türkiye’de çok ciddi bir yatırıma imza attı.Türk lojistik sektörünün önde gelen firması Mars Lojistik’in yüzde 51’i Japon Hitachi’nin oldu. Japonlar ne bir toplantı düzenledi ne de bir basın bülteni hazırladı. Yüzde 51 hissenin devri geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız gerçekleşti.Hitachi öyle sıradan bir şirket değil. Cirosal açıdan dünyanın 38’inci en büyüğü. Lojistik alanında bir plan çerçevesinde birer ay arayla ABD, Hong Kong ve Türkiye’de yatırıma gittiler. Mars Lojistik, 3 ortaklı bir şirketti. 2 ortak hisselerinin tamamını Japonlar’a satıp bu yatırımdan çıkarken şirketin kurucusu Garip Sahillioğlu çok küçük bir hisse sattı ve yüzde 49 hisseyi elinde tutmayı tercih etti. Şirketi yine Garip Bey yönetip büyütecek.200 yeni tır alacakMars Lojistik Genel Müdür Yardımcısı Ali Tulgar, Hitachi’nin sağlayacağı sinerji ile özellikle Uzakdoğu’daki depolama imkanları ile yeni büyüme fırsatları yakalayabileceklerini söyledi. Son 3 yıldır karayolu taşıma kotalarını belirleyen UBAK belgesi dağılım listesine göre sefer sayısında Türkiye’nin en büyük lojistik firması olan Mars’ın kurum kültürü ile Japonlar’a cazip geldiğini belirten Tulgar, “Sürdürülebilir, planlı, çevreci kurumsal tavrımızdan etkilendiler. Bir kan uyuşması sözkonusu oldu sanırım. Sürekli büyüme performansımız da bir artı değer oldu” dedi.Mars Lojistik’in halen 1000 tırı bulunuyor. Tulgar, 2014 yılının ilk çeyreğinde 200 tır daha alacaklarını belirtirken, bu yılı ise yüzde 22’nin üzerinde bir büyüme ile kapatmayı hedeflediklerini vurguladı. Mars Lojistik 2011 yılını 195 milyon dolar, 2012 yılını ise 225 milyon dolarlık ciro ile kapatmıştı. Mars Lojistik tekstilden otomotive farklı sektörlerde 7 bin 200’ün üzerinde müşteri ile çalışıyor.