Türkiye’de son 10 yılda onlarca banka satıldı, bir tek Tekstilbank yıllardır satış tezgahında olmasına rağmen alıcı bulamadı. Piyasa artık bunun nedenini merak ediyor.Türkiye’de bankacılık sektörü yabancı sermaye açısından son 10 yılın en gözde sektörüydü. Hangi banka satışa çıksa alıcı buldu. Hatta bazıları ikişer kere satıldı. Kafasında satış olmayan banka patronları bile gelen cazip teklifler karşısında aklı çelinip satışa razı edildi. Ancak bir banka var ki yıllardır satış listesinde olmasına rağmen bir türlü satılamıyor, ya da satılmıyor. Bu banka Türkiye’de 2 dönem Başbakanlık yapmış ayrıca çeşitli bakanlıklarda bulunmuş Mesut Yılmaz’ın ağabeyi Turgut Yılmaz’ın ana hissedarı olduğu Tekstilbank. Dün Kamuoyunu Aydınlatma Platformu’nda yine bir haber vardı. Borsa’da Tekstilbank ve ana hissedarı GSD Holding’de olağandışı fiyat ve miktar hareketleri yaşanınca yönetim kurulu bir açıklama yapma ihtiyacı duymuştu.Açıklamada 13 Aralık 2013’te satış için yetki verilen Merrill Lynch London’un potansiyel alıcılarla görüştüğü ancak açıklamayı gerektirecek bir gelişmenin olmadığı belirtiliyordu.Merak ettim, KAP’ta geçmiş yıllara doğru giderek bu ve buna benzer açıklamaları bulmaya çalıştım. O kadar çok var ki...Merrill Lynch ile anlaşılmadan önce BNP Paribas London ile benzer bir danışmanlık anlaşması yapılmış. Daha önce de JP Morgan PLC ile...Ancak hiçbiri Tekstilbank’a ya müşteri bulamamış ya da bulunan müşterileri bankanın ortaklarına beğendirememiş. Danışman firmalar da artık Yılmaz’ın ‘Sahici satıcı’ olduğuna inanmıyor. Bankacılık sektöründe de aynı inanış var.Ancak Google’a girip bir de ‘Tekstilbank-satış’ yazın karşınıza onlarca, ne onlarcası yüzlerce ‘Tekstilbank satılıyor’ haberi çıkıyor. Bazılarına Vatan olarak biz de imza atmışız. Kimlere satılmamış ki bu banka...The Industrial and Commercial Bank of China, Rabobank, Intesa, Bank Audi, Kuveytliler, Katarlılar, Dubaililer... Hepsi için Tekstilbank’ı alıyor diye haberler çıkmış, ancak 2004’ten bu yana yazılanların çizilenlerin hepsi fos çıkıyor.Borsa’nın belalısı‘Tekstilbank satılır veya satılmaz derdi sana mı düştü?’ diyebilirsiniz. Ancak yıllardır satış tezgahında olup da bir türlü satılmayan Tekstilbank, Borsa’da onlarca, yüzlerce kez satılarak yatırımcılara epey bir acı çektirmiş, kafa karışıklığı yaratmışsa ve yaratmaya da devam ediyorsa, haber olmayı hakediyor demektir.2009’da Radikal’de çıkan bir haber. “İsimler havada uçuştu, Tekstilbank Borsa’da coştu” diyor. Bunun gibi sayısız haber var. Dedikodu çıkıyor, Tekstilbank ve ana hissedarı GSD Holding Borsa’da coşuyor, yalanlama geliyor, çakılıyor.Tekstilbank için Borsa’nın en çok zigzag çizen, keskin çıkıp keskin düşen, üzerine en çok dedikodu üretilen hissesi diyebiliriz. Bankanın patronu Turgut Yılmaz da ortalarda görünmeyen bir patron. Ne düşünüyor, ne planlıyor anlamak mümkün değil. Aradığınızda kapı duvar.Ne bir basın yemeği, ne bir kamuoyu bilgilendirme, yıllık değerlendirme toplantısı...Allah rızası için biri ortaya çıksa da kamuoyu gerçek niyeti anlasa. Amaç bankayı mı satmak, yoksa hikayeyi Borsa’da ısıtıp ısıtıp yatırımcının önüne mi koymak...
Köprü ve otoyolların halka arz yoluyla özelleştirilmesi için gereken yasal düzenleme tamamlandı. Halka arzda satış fiyatının 7.5 milyar dolar olması görüşü ağırlık kazandı.İstanbul 1. ve 2’nci köprüleri ile bazı otoyolların, özelleştirme yönteminin halka arz olarak belirlenmesi halinde gerekli şirketleşmeyi sağlamak amacıyla Karayolları Kanunu’nda değişiklik yapılmasını da içeren maddeler TBMM Genel Kurulu’nda bir torba yasanın içine konarak kabul edildi.Eğer piyasa koşulları el verirse halka arz süreci için düğmeye hemen basılması, bu yılın üçüncü çeyreği itibarıyla da halka arzın tamamlanması bekleniyor.Aman ‘ucuz’ olmasınŞu an Özelleştirme İdaresi’nde harıl harıl halka arz değerini tespit etme çalışması yapılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Koç Holding, Gözde Girişim ve Malezyalı ortakları UEM Group tarafından verilen 5.72 milyar dolarlık teklifi düşük bulup beğenmemesinden sonra, halka arz değeri ile ilgili çalışmalar daha da önem kazanmış vaziyette.Bürokratlar, tespit edilecek rakamın Başbakan’ı tatmin etmesine çalışırken, bir yandan da özelleştirme sürecini başarısızlığa uğratmayacak yani piyasayı tatmin edecek bir rakamı yakalamak istiyor. Diğer taraftan köprü ve otoyolların gerekli ağır bakımlarının kurulacak şirket tarafından üstlenilip üstlenilmeyeceği ve yıllık kârın tamamının temettü olarak ödenip ödenmeyeceği gibi kritik maddeler üzerinde çok tartışmalar devam ediyor.10 milyar $ çokÖzelleştirme İdaresi’nde yapılan çalışmalarda öncelikle “Madem ki 5.7 milyar dolarlık ihale iptal edildi. Söz konusu rakamın düşük olduğu görüşü ağır bastı. O halde halka arzda özelleştirme rakamının en az 10 milyar dolar olması gerekir. 10 milyar dolarla 5.7 milyar dolar kıyaslanamaz. Zira 5.7 milyar dolar 25 yıllık işletmenin bedeliydi. Oysa özelleştirmede süre yok. Yani halka arz değerinde daha farklı endikatörler kullanılmalı” görüşü ağır bastı.2013 verileri olumluAncak gerek uluslararası piyasaların içinde bulunduğu tedirginlik hali, gerekse 17 Aralık sürecinde, halka arzda bu rakamın çok pahalı bulunacağı ihtimali gözönüne alındı. Bunun üzerine idarede 7 ve 8 milyar dolarlık toplam değer üzerinde tartışmalar yürümeye başladı. 2013 gelirinin de kesinleşmesinden sonra 7.5 milyar dolarlık rakamda piyasadan ciddi talep gelebileceği görüşü ağır bastı.Köprü ve otoyolların 2013 yılı gelir sonuçlarının olumlu çıkması da bürokratların yüzünü güldürdü. Açıklanan verilere göre Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden 152 milyon 400 bin araç geçti, 217 milyon 303 bin liralık hasılat gerçekleştirildi. Otoyolları kullanan 231 milyon 218 bin araç ise gişelere 572 milyon 405 bin TL bıraktı. Toplam gelir 789 milyon 708 bin TL oldu. Dolar kuru ortalama 2.1 TL alındığında yıllık gelir 375 milyon dolar çıkıyor. Dolayısıyla köprü ve otoyolların 20 yıllık gelirine eşit bir değer olan 7.5 milyar dolardan satılması görüşü ağırlık kazanıyor.Başbakan rakamı ucuz Maliye Bakanı ise tatminkar bulmuştuAralık 2012’de düzenlenen ve Koç Holding, Malezyalı UEM Group Berhad-Yıldız Holding şirketlerinden Gözde Girişim konsorsiyumunun verdiği 5.72 milyar dolarlık rakam kamuoyunda çok tartışılmıştı. İhale bedelini benim de aralarında bulunduğun bir grup düşük bulurken, bir grup ise yeterli görmüştü. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “Köprü otoyollar 27 yıllık gelirine satıldı. Fiyatı düşük bulanlar ezbere konuşuyor” sözlerinin ardından ihalenin onaylanacağı beklentisi artmış ancak beklenmedik anda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Ben çalışma yaptırdım özelleştirme değeri düşük” demesinin ardından ihale ÖYK tarafından iptal edilmişti.
Sivil uçaklara askeri bölgelerin üzerinde konan anlamsız uçuş yasağı nihayet kalkıyor. Uçaklara yeni rota çizilmesi için başlatılan çalışmada son aşamaya gelindi.Anlamsız uçuş yasağı konusuna kafayı nasıl kırdığımı, yazılarımı takip edenler bilirler. 2011 yılı ortaları ve 2013’ün hemen başında iki yazı ile konuyu gündeme getirmiştim. O yazılardan kısa alıntılar yapmak istiyorum önce:“‘Uçuşun en büyük avantajı nedir?’ diye sorulsa en basit cevap şudur. A noktası ile B noktası arasında arada hiçbir engel olmaksızın uçabilmek...Ben de öyle biliyordum ama meğer söz konusu olan sivil uçuşlar olunca bu basit denklem kurulamıyormuş. Askeri NOTAM’ların olduğu bölgeler pratikte sivil uçuşlara kapalı. Bu bölgeler sivil uçaklar tarafından kullanılamıyor ve haliyle uçuş mesafeleri gereksiz yere uzuyor. Bu engel İstanbul’dan Dalaman’a giderken de, Van’a, Adana’ya uçarken de karşımıza çıkıyor. Dalaman’a uçuşun 18 dakika, Bodrum’a olan uçuşun 14 dakika daha kısa sürmesi mümkün aslında. Ama uçaklar askeri hava üslerinin olduğu yasak noktaları dolanmak zorunda. Yeni rotalar çiziliyorTürkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği (TÖSHİD), bir hesap yapmış ve bu yasakların yıllık maliyetini 590 milyon dolar olarak bulmuş. Uçakların atmosfere bıraktıkları atık gaz kirliliğinde sağlanacak düşüş de cabası.Aradan 3 yıl geçmesine rağmen bu konunun yetkililerin de gündemine gelmesi ve sonuçlanma noktasına gelmesi güzel. Sivil Havacılık Genel Müdürü Bilal Ekşi, bu konuda gelinen noktayı dün Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte özetliyor: “Yerde 20 bin kilometre duble yol yapıldı ama havada bu yolları yapamadık. Bu çerçevede havada yeni yollara ihtiyacımız var, yakıtı azaltmak ve zaman tasarrufu için direk yollara ihtiyacımız var. Bakım ve pilotların maliyetini azaltmak amacıyla Milli Savunma Bakanlığı ile askeri alanların üzerinden çalışma yapılmadığı gün ve saatlerde uçuş yapabilmek amacıyla sürdürdüğümüz görüşmelerde son aşamaya geldik. Uçuşa yasaklı olan askeri bölgeler, esnek hava sahası uygulamasının hayata geçirilmesiyle uçakların kullanımına açılacak. Böylece askeri alanların çevresine göre çizilen uçuş rotaları kısalacak ve uçaklar kuş uçuşu yapabilecek.” Esenboğa Havalimanı’nda asker ve sivilin beraber çalışacağı bir kurul oluşturulacağını kaydeden Ekşi, “Söz konusu kurulda, Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü ile Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı ekip olacak. Bunun üst kurulu oluşacak. SHGM ve DHMİ Genel Müdürleri, Hava Kuvvetleri Komutanı ile Milli Savunma Bakanlığı’ndan temsilcilerden oluşan 4 kişilik bir üst kurul oluşturulacak. Alt kurulda problem olduğu zaman üst kurul, problemi çözecek” dedikten sonra esnek hava sahası uygulamasıyla ilgili hazırlanan yönetmeliğin bir ay içinde Başbakanlığa yayınlanması için gönderilebileceğini kaydediyor. Ben de bu sözleri bir kenara kaydediyorum. Gecikme olursa ben de konuyu temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp bıkmadan gündeme getireceğim...Top atışı yaparlarsa etrafından dolaşırızBilal Ekşi, uçuş yasağının ne kadar anlamsız olduğunu da şu ifadeleriyle doğruluyor: “Şu anda bir noktadan diğer noktaya uçaklarımız giderken alttaki yasaklı bölgelere bağlı olarak dolaşarak gidiyor. Çünkü söz konusu alanlarda askeriye mesela top atışı yapıyor. Ama 365 gün boyunca her gün orada top atışı yapmıyorsunuz. Belli dönemlerde yapılıyor. Belki toplasan senede 1 hafta top atışı yapılıyor. Ama şu andaki yapılanma askeri alanı, 365 gün sanki top atışı yapılıyor gibi kapatıyor. Kuş uçuşu değil de dolaşarak bir noktadan bir noktaya gidiyor. Böyle olunca da vakit kaybediyorsunuz.”Dalaman uçuşu 18 dakika kısalabilir- 2011 yılında yapılan hesapta, yasaklı uçuş bölgeleri yüzünden kayıp 590 milyon dolar olarak hesaplanmıştı. - Ancak filolar büyüdü, uçuş sayıları arttı, daha önemlisi yakıtın maliyeti de arttı. - Aynı hesap bugün yapılsa anlamsız yasağın bedeli 1 milyar dolara yakın çıkar.- Yasak herşeyden önce vakit kaybı yaratıyor. Dalaman’a uçuş 18 dakika, Bodrum’a olan uçuş 14 dakika, Van’a olan uçuş 17 dakika, Erzurum’a yapılan uçuş 16 dakika, İzmir’e olan uçuş 11 dakika daha kısa olabilir.- Ekonomik maliyet ise şöyle hesaplanıyor: Öncelikle uçaklar havada daha az kalıyor, yakıttan tasarruf ediyor.- Tek bir sefer için havada az kalan uçağın bakım maliyeti azalıyor.- Aynı uçak daha fazla sefer yapabileceği için ticari maliyeti düşüyor. Çünkü bir uçağın para kazanması için sürekli uçması yerde çok az kalması şart- Ve belki de hepsinden önemlisi daha az yakıt, daha az karbondioksit emisyonu demek.
Merkez önceki güne kadar müdahalelerde 9 yılda 5.5 milyar $ cephane harcarken 24 saatte 4 milyar dolar saçtı. Bu saatten sonra TL’nin kaderi artık Başçı’da değil Başbakan Erdoğan’da.Çok tuhaf ama 2006’ya kadar geçen süre zarfında döviz TL karşısında öylesine güç kaybetmişti ki ‘1 dolar 1 TL olur mu’ diye tartışıyorduk. Nereden nereye...Erdoğan'dan TÜSİAD'a çok sert yanıt!Dolar hiç 1 TL olmadı ancak 1.1490’a kadar gerilemişti. Psikolojik olarak insanın gururunu okşasa da aslında 1 TL’ye inen bir dolar da ekonomik açıdan istenen bir durum değildi.Dolar kuru ne olacak? Ali Babacan açıkladıNitekim dalgalı döviz rejimine geçildikten sonraki Merkez Bankası müdahalelerine bakınca 2002 ile 2006 yılları arasında müdahalenin döviz satarak değil döviz alarak olduğu görülüyor. Yani Merkez, TL karşısında güç kaybeden dolara destek olmaya çalışmış. Sadece 11 Temmuz 2002’de 3 milyon dolar, 24 Aralık 2002’de 9 milyon dolar, 11 Mayıs 2004’te de 9 milyon dolarlık bir satış yapma ihtiyacı doğmuş Ancak toplamda 25 milyar doların üzerinde bir alım yapmış.13 Haziran 2006’dan sonra ise işler terse dönüyor. Bu sefer doların ateşi çıkıyor, Merkez Bankası döviz satarak müdahalede bulunuyor. Yanda detaylı grafiği var. Bakınca 13 Haziran 2006’dan 4 Ocak 2012’ye kadar yapılan doğrudan müdahalelerde yapılan satış miktarının 5.5 milyar dolar olduğu görülüyor. Oysa çok özel bir gün olan 23 Ocak 2014’te yani 2 gün önce 4 milyar dolar satıldı.Doları Erdoğan çözerDaha önceki satışlarda bir şekilde dövizin belini kıran Merkez Bankası önceki gün gerçekleştirdiği ve tarihinin tek seferdeki en büyük doğrudan satışına rağmen başarılı olamadı. Hatta bırakın doların belini kırmayı, dolar güne başladığı TL değerin 3 kuruş üzerine çıkarak günü kapattı.Peki niye böyle oldu?Bugüne kadar gerçekleştirilen doğrudan müdahalelerde eş zamanlı olarak TL faizini artıran yani TL maliyetini de sert biçimde artıran Merkez Bankası istediği sonucu bir şekilde alıyordu. Mesela 2006’daki müdahalelerde gecelik borç alma ve borç verme faizleri sırasıyla 4 ve 6 puan birden artırılmıştı. İki yıl önce yapılan son müdahalede de TL faizler 5 puan artırılmış yüzde 12 seviyesine kadar yükseltilmişti.Bugün ise durum farklı. Başbakan Erdoğan, faizin artırılmasını istemiyor. Faizi sabit tutan Merkez Bankası’nı Brüksel’den tebrik ediyor. Tek kolu bağlı Merkez Bankası da tarihin tek seferdeki en büyük satışını yapmasına rağmen netice alamıyor.Merkez hâlâ TL’deki negatif ayrışma sürecine son verme potansiyeline sahip. Ancak bu seçeneğin yaklaşan seçimler öncesi artan politik baskılar nedeniyle kullanılıp kullanılmayacağı belirsiz.“Dolar yılsonu 1.92 TL olacak” diyen Merkez Bankası Başkanı’nın artık piyasada kredibilitesi yok. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Faiz artışı gerekirse yapılır” dese bile dövizde bir geri çekilme olabilir. Erdoğan’ın tavizsiz tutumu malum. Ancak dolardaki ateşin sönmesi için fiiliyatta yapılmayacak olsa bile Erdoğan’dan bu sinyalin alınması, piyasanın bunu görmesi gerekiyor...
Galip Yorgancıoğlu Mey İçki’nin CEO’su. Ana işi rakı. Milli içkimiz rakı mı ayran mı diye tartışılırken kardeşi Selçuk Yorgancıoğlu’nun yönettiği Abraaj Group da Yörsan’ı satın aldı.Türkiye bir süredir milli içkisinin ne olduğunu tartışıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çıkıp da “Türkiye’nin milli içkisi ayrandır” diyene kadar milli içkimizin rakı olduğu biliniyordu. Erdoğan’ın tespiti ile pek çok konuda olduğu gibi milli içki konusunda da bir kafa karışıklığı ve bölünme oluştu.Dün Abraaj Group’un son yaptığı Yörsan satın alma operasyonunu Selçuk Yorgancıoğlu’ndan dinlerken ağabeyi Galip Yorgancıoğlu’nun da Mey İçki’nin yani rakının patronu olduğu aklıma geldi. Yörsan süt ve süt ürünlerinde Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarından biri. Ayran satışı ciroda çok önemli bir yer tutuyor. Ağabeyi Galip Yorgancıoğlu da rakının patronu olunca ister istemez böyle bir muzip kıyaslama yaparak girdim yazıya, her ikisinin de affına sığınıyorum. ‘Ayran tostla, rakı dostla iyi gider’ diyelim işin magazinsel boyutunun ekonomik boyutunun önüne geçmesine izin vermeyerek devam edelim. Neden Yörsan’ı aldık?Selçuk Yorgancıoğlu, öncelikle Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile birlikte Abraaj Group’un neden Yörsan’ın çoğunluk hisselerini aldığına açıklık getirdi: “Türkiye’de Avrupa’nın üçte biri oranında süt ve süt ürünleri tüketimi var. Oysa 29 yaş ortalaması ile Türkiye önemli bir pazar büyümesi vaaediyor. Ayrıca insanlarda sağlıklı doğal gıdalara doğru da bir yöneliş var. Değişen tüketim alışkanlıkları ile birlikte bu alandaki büyümenin GSMH’nin üzerinde olacağını düşünüyoruz. 2008’den bu yana bu alana girmek için kapı kapı dolaşıp şirket aradık. Yörsan pırıl pırıl borcu olmayan, istikrarlı büyüyen reklam yapmadığı halde kalitesi ile bugünlere gelmiş bir şirketti. Aileyi ikna etmemiz 1.5 yılımızı aldı.”Yörsan’ı yurtiçi ve yurtdışında hızla büyütmek, global bir marka yapmak istediklerini belirten Yorgancıoğlu bunun için Abraaj’ın 33 ülkedeki yatırımlarının sinerjisinden yararlanacaklarına da vurgu yaptı: “Ortadoğu’nun en büyük market zincirlerinden biri olan Spinneys bir Abraaj yatırımı. Filistin’den Mısır’a Ortadoğuda ciddi bir hakimiyeti var. Yörsan’ı buralara taşıyacağız. Kolombiya’nın en önemli discount marketi de Abraaj’ın. Suudi Arabistan’da 300 eczanelik bir zincirimiz var ve orada gıda ürünleri de satılıyor. Bu tip fırsatları değerlendireceğiz.”Türkiye’nin ilk kayaç gazını Abraaj çıkardıSELÇUK Yorgancıoğlu, bugüne kadar yatırım yaptıkları 8 şirketle ilgili bilgi verirken ilginç bir ayrıntı da ortaya çıktı. Dünyanın son dönemdeki en popüler enerji faaliyet konusu olan kayaç gazında iki noktada üretim olduğunu, burada Abraaj Group’un servis sağlayıcı olduğunu söyledi. Biri Güneydoğu diğeri Trakya’da iki bölgede kayaç gazı çıkarılıyor ve bu hizmeti yatırımcıya Abraaj, ABD’li TransAtlantic ile yüzde 50’şer ortak olduğu Viking Petrol aracılığıyla servis veriyor. Yorgancıoğlu şu ana kadar yatırım yaptıkları 8 şirketin 4’ünden çıktıklarını oransal olarak yatırımcısına en iyi verimi sağlayan private equity şirketi olduklarını da sözlerine ekledi.Gezi eylemleri sürerken bile 9 teklif masadaydıAbraaj Group’un Türkiye ofisi Akaretler’deki Sıraevler’de. Selçuk Yorgancıoğlu’na 17 Aralık’ta başlayan yeni sürecin ve kurdaki aşırı artışın getirdiği olumsuzlukların şirket satın alma ve exit’lerde bir sorun yaratıp yaratmayacağını sordum. Yorgancıoğlu çok rahattı ve şöyle konuştu: “Gezi olaylarının en sıcak yaşandığı yerlerden biri de bizim ofisin önüydü. Dışarıda ortalık toz dumanken biz Acıbadem Sigorta’nın satışı için 9 teklif sahibi ile görüşüyorduk. Teklif sahipleri camdan baksa çok farklı bir Türkiye görüp olumsuz değerlendirme yapabilirdi. Biri bile çekilmeyi düşünmedi. Bu satışı o olaylar sırasında fiyatlandırıp Kasım ayında da sonuçlandırdık. Türkiye 80 milyon nüfusa giden büyük bir ülke. Bizim işlerimiz uzun vadeli işler. İstesek şu an elimizde bulunan 3 yatırımımızdan da istediğimiz fiyatlarla çıkış yapabiliriz.
NBA’in telekomünikasyon ortağı Avea, Avea NBA Basketbol Kampı projesine start veriyor. NBA’in ünlü hocaları, yetenekli Türk sporculara hem oyun, hem de strateji eğitimi verecek.Geçtiğimiz haftalarda Avea CEO’su Erkan Akdemir’den bir mektup almıştım. Futbolda Barcelona ile yaptıkları işbirliğinin geldiği noktayı paylaşmıştı. Etkileyici sonuçlar çıkmıştı ortaya.Kısaca hatırlatmak gerekiyor. Gerekiyor çünkü o sonuçlar ışığında yeni projeyi değerlendirmek daha anlamlı olacak.Avea, Türkiye’nin gelecekteki futbol yıldızlarını yetiştirmek için İspanya’nın ünlü futbol kulübü FC Barcelona ile işbirliğine gitti. “FCBEscola Camp Avea” projesinde 2 yıl, 4 kamp döneminde 48 antrenör ve 460 yetenekli çocuk kamplara katıldı. Tüm çocuklar ve antrenörler, Barçalı eğitmenlerden FC Barcelona ’yı dünyanın en iyi takımı yapan stratejileri öğrendi. Bu çocuklardan 14 tanesi U-12, U-13 ve U-14 milli takımlarına seçildi. 25 tanesi Türkiye’de 2. Lig ve 1. Lig takımlarının altyapı takımlarına dahil edildi. Eğitim alan 48 antrenör ise şimdi Barça altyapı mantalitesi ışığında dağıldıkları Anadolu’nun dört bir köşesinde yeni genç yetenekleri tarayıp yetiştiriyor.Ve gelelim NBA işbirliğine. Avea benzer bir eğitim kampını bu kez basketbolun tartışmasız mabedi NBA ile ortaklaşa yürütecek.Avea NBA Basketbol Kampı’ projesi ile farklı eğitim dönemlerinde taranarak seçilmiş 100 yetenekli çocuğa eğitim verecek. Bu eğitim hem oyunculuk hem de strateji eğitimi olacak. İlk eğitim dönemini, NBA’in tüm dünyaya eğitim veren koçu Neal Meyer 25-26-27 ve 28-29-30 Ocak tarihleri arasında 2 dönem olarak yapacak.Kampa katılacak gençler, yakın zamanda NBA Hall Of Fame arasına girmiş; 9 kez “NBA ALL-Star” ve Olimpiyatlar’da 2 altın madalya almış olan şampiyonluk yüzüğü sahibi Gary Payton’dan da başarılı bir sporcu olmanın inceliklerini hem pratik hem de teorik olarak öğrenme fırsatı bulacaklar. Kamplar farklı tarihlerde farklı NBA koçları ile devam edecek.Fırsat eşitliği önemliAvea CEO’su Erkan Akdemir, fırsat eşitliğine önem verdiklerini, kampı ücretsiz yaptıklarını ve daha da önemlisi Efes Pilsen, Fenerbahçe Ülker gibi altyapıya önem veren kulüplerin yetiştirdiği gençlerin dışında yetenekli çocuklara ulaşmayı amaçladıklarını söyledi. Akdemir amaçlarının hem Türk kulüplerine kaynak sağlamak hem de çocuklara NBA’de oynamak gibi bir ufuk açmayı amaçladıklarını da belirtti. Bu kamplarda sadece basketbol oyunun temellerinin öğretilmeyeceğini ifade eden Akdemir “Bu kampların farklı amaçları var. Burada çok çalışmanın, tutku ile çalışmanın öğretileri paylaşılacak. Takım oyunu, hırs gibi kavramlar üzerinde durulacak. Bunlar bizim de değerlerimizle örtüştüğü için bu projeye özel önem veriyoruz” şeklinde konuştu.Türkiye’de bir NBA maçı oynanır mı?Avea’nın NBA ile yaptığı yeni işbirliğine ilişkin detaylar, NBA Global Games 2014 kapsamında Londra’da paylaşıldı. Atlanta Hawks ve Brooklyn Nets takımları arasında Londra’da O2 Arena’da oynanan maç öncesi yapılan toplantıya Avea CEO’su Erkan Akdemir, Avea Pazarlama İletişim Direktörü Gelincik Onan NBA Global Pazarlamadan Sorumlu Yönetici Başkan Yardımcısı Mark Tatum, NBA Global Pazarlamadan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Emilio Collins’in yanısıra NBA’in efsane oyuncuları Dikembe Mutombo ve Kiki Vandeweghe de katıldı.Mark Tatum’a “İngiltere aslında bir basketbol ülkesi değil. Ancak siz yine de bir lig maçını burada oynamayı tercih ettiniz. Türkiye’de de gerçek bir puanlı NBA maçı ne zaman izleyeceğiz” diye sordum. Tatum “İngiltere bir basketbol ülkesi değil ancak biletler 3.5 saatte tükendi. Biz belirlediğimiz standartlara uygun bir salon olup olmadığına bakıyoruz. Türkiye basketbolu çok seven genç bir nüfusa sahip. Bizim için de çok önemli bir pazar. Avea ile işbirliğimiz sonrası televizyondan seyirci sayısının arttığını da sevinerek görüyoruz. Ancak şu an salonlarınızın kapasitesi bizim için yeterli değil. 20 bin ve üzeri seyirci alan salon arıyoruz öncelikle” diye yanıt verdi. Türkiye’de en fazla seyirci kapasitesine sahip salon Sinan Erdem ve ne yazık ki kapasitesi 16 binlerde. Yani bir NBA maçı, NBA yöneticileri Türkiye’ye bir iltimas geçmezlerse şimdilik zor görünüyor.Kim daha uzun?Dikembe Mutombo, kökeni Kongo’ya uzanan Afroamerikalı 55 numara ayaklara sahip bir NBA efsanesi. Blok kralı tam bir savunmacıydı. Kiki ise NBA tarihinde en iyi şut istatistiklerine sahip hücumculardan biriydi. Mutombo 2.17, Kiki ise 2.12 boya sahip. Toplantı sonrası hatıra fotoğrafı çektirelim dediler. Ben 1.78’lik boyumla muhtemelen kadraja bile giremeyebilirdim. Sandalyeyi kaptım ve bir anda en uzun oldum. 2.17’lik Dikembe Mutombo’ya tavşan kulak yapabilme fırsatını yakalayan ilk kişi de oldum muhtemelen.
Türk patronlarda hâlâ ‘Şirketim küçük olsun ama benim olsun’ mantığı hakimiyetini koruyor. Oysa kendi kulvarında büyük oyuncularla işbirliği yapanlar ufkunu genişletiyor, geleceğe daha güvenle bakıyor. Dünkü yazıda dedik ki 2014 zorlu geçecek. Siyasi risk algısı arttığı için yabancı ilgisi de geçmiş yıllara göre azalacak. Ancak şirketlerin evlilik için kendilerine çeki düzen vereceği bir dönem de olabilir 2014. Dün İş Girişim’in 17.5 milyon TL yatırdığı Aras Kargo’daki hisselerini sadece 20 ayda 100 milyon TL karşılığında Austrian Post’a satışının öyküsünü aktarmıştım. Yabancı damat almanın bir şirkete neler katacağını, ufkunu nasıl genişlettiğini de Aras Kargo’nun CEO’su Evrim Aras’dan dinledim, yine aktarmak isterim. Austrian Post 2013’ün son çeyreğinde 125 milyon TL vererek Aras Kargo’nun yüzde 25’ini satın aldı. Yüzde 20’lik kısmı İş Girişim’den yüzde 5’lik kısmı ise Aras ailesinden aldı. Evrim Aras, 500 yıllık geçmişe sahip Austrian Post’un ortaklığını şöyle değerlendirdi: “İyi, işini layıkıyla yapan bir şirkettik ancak kargo taşımacılığını deyim yerindeyse el yordamı ile öğrenmiştik. Günün şartlarına göre o günü kotarmaya odaklı bir yapımız vardı. Şimdi teknolojiyi entegre edeceğiz. 500 yıllık bir şirketin bilgi ve deneyiminden yararlanacağız. Çok uzun sürede öğrenebileceğimiz bir kurumsal yapıya, üstüne para alarak kısa zamanda geçme fırsatı yakaladık. Artık Aras Kargo 100 yıllık bir şirket olacak diyebiliyorum.”Peki bu ortaklık Aras Kargo’da neleri değiştirecek? Ekipler birbirini tanımış yeni bir iş planı yapılmış ve strateji kurgulanmış. Evrim Aras, devam etti: “30 farklı iş planı çıktı. Hangi alanda büyüyüp daralacağımızı kararlaştırdık. İlk etapta 100 milyon liralık bir yatırım yapacağız. 3 bin civarı aracımız vardı, 600 yeni araç alacağız. Eskileri filodan çıkaracağız. En önemlisi aktarma merkezlerinde otomasyonu güçlendireceğiz. Bu bize hız ve zaman kazandıracak. 600 milyon liralık ciromuzu yüzde 16’lık büyüme hızının daha da üzerine çıkarak büyüteceğiz.”15 farklı el değiyorEvrim Aras şu anki yapıda bir pakete, tesliminden ulaşacağı adrese gidene kadar 15 farklı elin değdiğine de işaret ederek bunu pratik hale getireceklerini söyledi. Türkiye’de şu an kargo taşımacılığın pazar büyüklüğü 2 milyar TL civarında. Ancak kısa sürede 5 milyar TL’ye çıkması bekleniyor. Austria Post gibi kulvarında ehil, deneyimli bir şirketi yanına alan Aras Kargo, geleceğe daha güvenle bakıyor. Orta kıvam Türk şirketlerinin ayakta kalabilmek için öncelikle Austrian Post gibi kurumsallığa önem veren bir şirketin ilgisini çekebilecek şeffaflık ve hesap verebilirlik koşullarına ulaşması, ardından arenaya çıkıp partner bulması gerekiyor.Yoksa pabuç pahalı ve önümüzdeki dönemde daha da pahalanacak.
Deloitte’un araştırmasına göre 2014, şirket birleşme ve satın almaları için zorlu geçecek. Çünkü siyasi ortamda belirsizlikler aldı başını gidiyor. Algı bozulunca toparlamak kolay olmuyor. Kurdaki artış ise cabası.Algının bozulması, kurdaki artış, şirket değerlerinin düşmesi aslında bir taraftan da fırsat demek. Portföyünü iyi yöneten, giriş ya da çıkış için zamanlamayı iyi yapanlara fırsat hep var.İş Girişim Sermayesi bu konuda inanılmaz başarılı işler yaptı. Şu ana kadar 15 şirkete yatırım yaptı 11’inde çıkış işlemini gerçekleştirdi.İş Girişim Sermayesi Genel Müdürü Murat Özgen ile bir yemekte buluştuk. Şirketin performansı ile ilgili şu bilgileri verdi:“İş Girişim Sermayesi, 2002’den bugüne toplamda 110 milyon ABD Doları yatırdığı 15 ortaklık gerçekleştirdi. Bu ortaklıklardan 11’inden ortalama 4 yıl içinde çıkış yaptı ve ABD Doları bazlı yıllık yaklaşık yüzde 26.46 bileşik getiri sağladı. Bu getiri oranı Cambridge Associates’ın verilerine göre Mart 2013 itibarıyla gelişmekte olan pazarlardaki 5 yıllık ortalama bileşik getiri oranı olan yüzde 7’nin yaklaşık yüzde 278, Preqin’in verilerine göre Mart 2013 itibarıyla dünyadaki 5 yıllık ortalama bileşik getiri oranı olan yüzde 8.4’ün yaklaşık yüzde 215 üzerinde.”Aras Kargo başarısıİş Girişim’in karnesi hakikaten pekiyi’lerle dolu. Ancak bir giriş çıkış var ki müthiş bir başarı öyküsü. İş Girişim Sermayesi, Kasım 2011’de 17.5 milyon TL karşılığında yüzde 20 pay aldığı Aras Kargo’daki tüm paylarını Temmuz 2013’de Austria Post’a 100 milyon TL karşılığında sattı. 20 aylık bir süre zarfında koyduğu her 1 lirayı 5.7 lira olarak geri aldı.Bu getiri oranı ile Aras Kargo’daki hisse satışı dünyadaki en iyi performansı gösteren ilk 3 işlem arasına girdi. Murat Özgen ile buluşma sebebim aslında bu başarı öyküsünü ilk ağızdan dinleme isteğiydi. 20 ayda bu performans nasıl gösterilmişti merak ediyordum.Kurumsal yönetim, finansal ve operasyonel verimlilik konusundaki destek sayesinde cironun yüzde 50, operasyonel karlılığın ise 3 kat arttığını söyledi.Zaten bu başarıdan sonra Austria Post’un ilgisini çekmeleri çok zor olmamış.Demem o ki madem 2014 zor geçecek, ayakta kalmak istiyorlarsa Türk şirketlerinin alternatif sermaye girişi arayışına girmesinin zamanı geldi de geçiyor.Şirketini allayıp pullamak isteyenler ise İş Girişim gibi bir sihirli değneğe ihtiyaç duyabilir.Aras Kargo’nun kurucu ortağı Evrim Aras ile de bir başka yemekte biraraya gelmiştik.Bir şirkete sihirli değnek değince neler oluyor, bir şirketin ufku nasıl açılıyor onu da yarın yazacağım.