ETS Grubu’nun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ersoy, çok tartışılan her şey dahil sisteminin Türk turizminin kurtarıcısı olduğunu ama artık Türkiye’nin daha fazla harcama yapan zengin turistleri çekmesi gerektiğini söyledi. Ersoy, “Cote d’Azur’u hedef aldık biz. O kaliteyi çekmek istiyoruz. Geceliği 500-1.000 euro arası verenler var. O kitleleri nasıl getireceğiz? Konu bu... O gelir grubunu hedeflemeliyiz” dediBu yaz dikkatimi çekmişti... Malum ETS Grubu’nun otobüslerini her yerde görmek mümkün. ETS demek seyahat demek. Otobüslerinin üzerinde “20 yıldır tatildeyiz” yazıyordu... İnsan okuyunca yüzünde hemen bir gülümseme beliriyor. Yaz başında ETS Grubu’nun büyük yatırımı 240 milyon dolarlık Maxx Royal Oteli’nin açılışı vardı. ETS kuruluşunun 20’inci yılında bu lüks otel yatırımıyla dikkat çekti. Otel davetlerine katılmadığım için gitmedim ama yaz boyunca bu otelle ilgili çok şey duydum. Türkiye’yi seyahat kültürüyle buluşturan ve son dönemde büyük yatırımlar yapan ETS Grubu’nun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ersoy’la buluştuk. ’20 yıldır tatildeyiz’ diyen grubun az tatil yapan ve çok çalışan bir patronu var. İkiz kardeşi Murat Ersoy’la öğrenci arkadaşları için tur düzenleyerek başladıkları turizm serüvenlerinde daha çok büyüyeceklerini düşünüyorum. ETS Grubu Atlas Jet, ETS Tur, Didim Tur ve çok sayıda oteli çatısı altında topluyor.Çok biliniyor ama ben yine de biraz geçmişten başlamak istiyorum. Öğrencilik döneminizde başladınız tur düzenlemeye. İkiz kardeşiniz Murat Ersoy’la birlikte. Siz de Alman Lisesi mezunusunuz. Alman Lisesi mezunlarının çoğu inanılmaz disiplinli ve lider ruhlu oluyorlar. Sizin yaşamınızda öğretim hayatınızın nasıl etkisi oldu? Biz Alman Lisesi’ni 1987’de bitirdik. Daha sonra İngilizce İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. Babam inşaat sektöründeydi. O yıllarda babam Türkiye’nin ikinci büyük tatil köyünü açtı. Torba Tatil Köyü. Biz oraya arkadaşlarımızı turlarla götürmeye başladık. İlk deneyimimizi orada kazandık. Alman Lisesi için disiplin kesinlikle doğru ama daha da önemlisi bize Alman Lisesi’nde demokrasiyi öğrettiler. Tamamen demokratik şirket yönetiminin temelini oradan aldım. Liderlik vasıflarına orada sahip oldum. İlk tur deneyiminiz nasıldı?Otel açıldığında biz ilk müşterileri 400 öğrenciyi Alman Lisesi’nden götürdük. 19 Mayıs tatiliydi. Babam iki hafta sonra oteli ‘bu iş bizim işimiz değil’ diyerek kiraya verdi. Biz bu işi sevmiştik, ‘öğreneceğiz’ demiştik. Bu işi öğrenmek için çalıştık. Duru Turizm’de rehber olarak işe başladık. 1991 yılında üniversite bittikten sonra resmi tur operatörlüğüne başladık. 1999 yılında otelciliğe, konaklamaya da girdik. Voyage Otelciliği kurduk. Torba’yı da geri aldık. Birkaç otel de kiraladık. Büyüdük. 2004 yılında da havacılık sektörüne girdik. Türkiye’de iç turizm son 15 yılda çok gelişti. Alışkanlıklar da değişti. 1980-1990’lar farklıydı. Sizce tatil anlayışındaki temel farklılıklar neler?Eskiden Türk insanı için tatil lükstü şimdi gereklilik. İnsanlar mutlaka yılda bir kere de olsa seyahat ediyor. İki kere tatile çıkanlar da çok. Daha fazla çıkanlar da var. Bu da krizlerden etkilenmemeyi sağlıyor. Yeme içmeyi kesmiyorsanız bunu da kesmiyorsunuz. Kredi kartı işleri büyüttüTürkiye’de insanlar genelde kredi kartına taksitle çıkıyor tatillerine... Kredi kartı kullanımı da tatil yapma fırsatını yaydı diyebilir miyiz? Kredi kartı işin büyümesinin en büyük etkeni. Bu iş senetle yapılamayacak duruma gelmişti, sayılar çok büyümüştü. 200 binden fazla yolcuyu taksitlendirmeniz mümkün değil. Biz 500 bin yolcu sayısını geçtik bu yıl. Kredi kartıyla taksit sistemi olması büyük avantaj. 12 ay taksitle tatile çıkanlar var mı?12 ay yok. Genelde 0-6 ay arası taksit kullanılıyor. Biz ortalama yüzde 15 büyüyoruz her yıl. Bizim hedefimiz organize turlar dışında seyahat edenleri organize turlara katmak. Nedir Türkiye’de bu oranlar?Türkiye’nin yüzde 55-60’ı kendi seyahat ediyor. Organize tur kullanmıyor. Avrupa’da organize turla seyahat oranı yüzde 82-83, Amerika’da yüzde 95, Türkiye’de yüzde 40 civarında..Bu yaz başında Belek’te yeni oteliniz Maxx Royal’i 240 milyon dolarlık yatırımla açtınız. Otel sayınız artacak mı? Otelcilikte ilerleyeceğiz. Maxx Royal’i büyüteceğiz. Rakamlara odaklanmayacağız sindirerek büyüyeceğiz Bodrum’da bir bacağını açabiliriz. Şehir otelciliğine yatırım yapmayı, İstanbul’da bir otel açmayı düşünüyor musunuz?Düşünüyoruz. Her yıl 5 otel açacağız demiyoruz ama sindirerek büyüyeceğiz. Konsept olarak da yatırım olarak da büyüyeceğiz. 6 otelimiz oldu. Maxx Royal’in getirdiği farklılık nedir? Biz orada lüks tatili sorguladık. Lüks tatil beklentileriyle ilgili müşterilerinizle bir çalışma yaptık. 200’den fazla ortak noktada birleştiler. Odaların geniş olması, hepsinde jakuzi olması, tüm kullanılan yitecek içeceklerin markalı olması. Misafir emin olmak istiyor. Maxx Royal 12 ay açık olmalı. Golf oteli olduğu için böyle bir yatırım yaptık. Müşterilerinizin ne kadarı yabancı oldu?Yüzde 70’i yabancı. Çoğu BDT ülkelerinden, aslında herkes var.Türkiye ucuz ülke algısı ve her şey dahil sistem. Sizce artık Türkiye’nin her şey dahil sisteme ihtiyacı mı var?Her şey dahil sistemi biz icat etmedik ama biz çok geliştirdik. Antalya’da başladı. Orada sorun vardı, ‘her şey dahil’ sistem olmasa turizm gelişmezdi. Çünkü Antalya bu işler başladığında çevre sorunları ve altyapı sorunları vardı, bölge insanının da turizm kültürü oturmamıştı. 2007’de de söyledim, her şey dahil sistem Türkiye’nin kurtarıcısı. Bu işin sırrı nedir? Biri, kişi başı maliyet. En büyük maliyet işçilik. Avrupa’yla kıyasladığınızda Türkiye’nin maliyeti düşük, ayrıca ikinci nokta yiyecek içecek konusu, bu alanda da maliyet düşük. Türkiye avantajlı. Üçüncü nokta da şu; turizm Özal dönemiyle tahsislerle başladı. 100 dönümlük ve daha büyük araziler yatırımcılara tahsis edildi. Avrupa’da böyle bir yapı yok. Çok büyük otel yapmak zor. Sizin oda sayınız büyüdükçe maliyetleriniz düşüyor. Kişi başı maliyet düşüyor. Yunanistan, Portekiz, İtalya hiç birinin bunu yapma imkanı yok. Her şey dahil konusunda avantajlıyız. Ve Türkiye’de hâlâ çevre sorunu var. Türkiye’ye gelen turist çok az para harcıyor, bunun nedenlerinden biri de her şey dahil sistem değil mi?Kişi başına harcanan paranın düşmesinin nedeni kalış sürelerinin düşmesi. 1.000 dolara geliyor ama 10 gece yerine 6-7 gece kalıyor. 15 günlük gelenler, bir haftalığına gelmeye başladı Avrupa’daki kriz nedeniyle. Türkiye zengin turisti çekmek için ne yapmalı?Biz çok yatırım yapıyoruz otellerimize. Fiyatlarımız yükseldi. 100 euro’luk değil de 120 euro’luk misafire hitap etmeye başlıyoruz. Oteller renove ediliyor, gelen turist profili değişiyor. Bu önemli ve odaklanmamız gereken bir konu. Türkiye’nin hedefi Mısır ve Yunanistan olmamalı. Mısır’da her zaman karışıklık olabilir ve hep fiyat kırabilirler. Yunanistan’da da durum ortada. Fiyat düşürmek kısır döngüye neden oluyor. Tur opreratörleri Yunanistan ve Mısır’la Türkiye’yi karşılaştırmamalı. Türkiye kaliteyi artırmalı. Kaliteyi artıralım zengin turisti çekelim diyorsunuz...Cote d’Azur’u hedef aldık biz. Oradaki fiyatları verenler var Türkiye’de de. Biz o kaliteyi çekmek istiyoruz. Geceliği 500-1.000 euro arası verenler var. O kitleleri Türkiye’ye nasıl getireceğiz? Konu bu... Bir kere oraya gider bir kere de buraya gelir. O kitleleri Türkiye’ye de getirmeliyiz. Zengin turistler nasıl gelecekler? O gelir grubunu hedeflemeliyiz. Biz de de birçok otelde de bu kitlelere hitap edecek villalar var. Trafik alt yapısını kurmak lazım bu olmadan olmaz. Avrupalı gelemiyor. Mesela Antalya’ya Avrupa’dan kaç uçak geliyor? Kaç bayrak taşıyıcı geliyor? Bayrak taşıyıcı neden önemli, onların business class’ları var. O insanları normal koltukta getiremezsiniz. İsteseniz de gelmez. Gelenler özel jetleriyle gelenler... Sayı çok değil, charterlerın getirdikleri ucuz yolcular var bir de çok zenginler var. Bu yüzden de otellerin içinde özel villalar yapıyoruz, plajda özel yer ayırıyoruz. 200 şehirden direkt uçuş var İstanbul’a. Milli bayrak taşıyıcılar var. Yani artık para harcamak isteyen misafirler de geliyor. İstanbul’da otel yatırımları artıyor, alışveriş merkezlerinin tüm müşterileri artık Türkler değil. Antalya’da çok şey yapıldı, Ege’ye de atılım şart. Bakanlık, belediyeler ve yatırımcılarla işbirliği yapılmalı. Çevre konusu hassas. Balık çiftlikleri çok zarar verdi. Etkisi de 10 yıl geçmez.Türkiye ’nin en iyi marka temsilcisi THYİstanbul bir marka olarak öne çıkmaya başladı, Turizm Bakanlığı tanıtım çalışmalarına ağırlık veriyor. Siz Türkiye’nin tanıtım stratejilerini nasıl buluyorsunuz? Son 3 yıldır Bakanlık tanıtımlara ağırlık verdi. Marka temsilcilerimiz oluştu. Bence Türkiye’nin en iyi marka temsilcisi THY. Reklamları çok başarılı oldu. THY, Türkiye algısına çok hizmet ediyor. THY’nin Avrupalıları uçuruyor olması da çok önemli. İstanbul markasının oluşması da önemli. İstanbul Havalimanı’nın kalitesi bile çok şeyi değiştirdi. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 3-4 saat geçiren bir transit yolcu bile Türkiye ile ilgili çok olumlu duygularla ayrılır. Havalimanındaki personelin davranışı bile sizi çok etkiliyor. Pasaport polisleri bile değişti bunu görüyorum.COMO GÖLÜ’NÜ GÖRÜNCE PEYZAJA AYIRDIĞIM BÜTÇEYİ 3 KATINA ÇIKARDIMSiz nasıl tatil yaparsınız?4.5 yaşında oğlum var. İş çıkışında onu yanıma alıp arabada gezmek tüm stresimi alıyor. Her yıl mavi yolculuğa çıkarım. Yurtdışına da çok sık giderim ama hep tatille iş beraber oluyor. Benim her yurtdışı gezisi ARGE oluyor. Üst sınıf misafirlerin neye meyilli olduğunu görmeye çalışıyorum. En son nereye gittiniz?Como Gölü’ne gittim. Lugano’ya henüz gitmedim...Her iki yer de dünyanın jet setinin gözdeleri...Como çok güzel, oturmuş bir sistem. Biz de Sapanca Gölü var ama alakası yok. Binalar çok farklı ve peyzaj harika. Como’dan döner dönmez peyzaja ayırdığımız bütçeyi 3 katına çıkardım. Biz sınır duvarlarını limon selviyle yaparız, onlar manolya ağacıyla yapmışlar... Zahmetli olur ama olur.
BAZI evlere girersiniz, dekorasyonu özel, güzel, sizin zevkinize hitap ediyor olabilir ama yine de o ev için, ‘ne güzel ev’ diyemezsiniz, sanki bir şeyler eksik kalmıştır. Yaşanmışlık duygusu.. Bir evi ev yapan en değerli unsurdur bana kalırsa...Geçenlerde Elmadağ’da yenilenen Divan Oteli’ni gezme fırsatı buldum. Biliyorsunuz yenilendi ve kapıları kısa bir süre önce açıldı. Divan Oteli tarih demek. Ve belki de bu yüzden bu tip yerlerin yenilenmesi de çok sancılı oluyor. Yenilenme yapılırken o mekanı çekici yapan tüm özellikler bir dokumuşta gidebilir. Yaşanmışlıkların tüm izleri silinebilir.Bu düşüncelerle gittim Divan Oteli’ne. Benim de çocukluğumda İstanbul’a ziyarete geldiğimizde kaldığım ilk oteldi. Otelde her yer ahşap. Çok sıcak bir ortam hissi uyandırıyor ilk anda. Eskisi gibi yeniden yazarların işadamlarının buluşma noktası olur mu bilemem... Zeki Müren ve Ajda Pekkan’dan Yaşar Kemal’e, Çetin Altan’a, Atilla İlhan’a kadar bir çok ismin hoş sohbetlerinin bir numaralı adresi olan Divan yeni haliyle nasıl bir kimliğe bürünür, bunu zaman gösterir. Ama dedim ya yaşanmışlıklar mekanı çok çekici kılıyor. Örneğin Atilla İlhan’ın hep oturduğu köşede pirinçten bir plaket asılı duruyor. Ne güzel...Otelin yeni yüzünü gezerken geçmişe doğru yolculuğa çıkabilmek, anıları dinlemek insana huzur veriyor. Biraz otelin yeni yüzünden söz edelim. Dediğim gibi her yer ahşap. Ayrıca otel büyümüş. 191 odası, toplantı odaları ve Spa’sı, olimpik yüzme havuzu var. 75-85 metrekarelik özel odalar da özel müşteriler için yapılmış. Divan Lokantası’nı çok beğendim. Tabaklar özel yapım. Villeroy Boch’a yaptırılmış, her tabakta Divan Oteli’nin de simgelerinden olan kaftan figürleri kullanılmış. Bar kısmının mimarisi de özel.. 2200 şişelik kav var. Kav kat kat....Divan Oteli ve Lokantası’nı da göz kamaştırıcı yapan da Robert Du Grenier’in eserleri... Cam üfleme sanatçısı olan ustanın elinden çıkan avizeler harika. Lobi bu yüzden baş döndürücü hale gelmiş. Kırmızı cam avizeler göz alıcı. Robert Du Grenier eserlerini tek tek kendi eliyle 2 ayda yerleştirmiş otele. Odalar da onun avizeleri var. Ortaya da mükemmel bir sonuç çıkmış. Cam üfleme sanatının yanı sıra otelin içindeki sanat eserleri de ortamı farklılaştırmış.. Otelin önünde 18’inci yüzyılda yapılan ‘su terazisi’ sergilenmeye devam ediyor. Çin Antikası Sertifikası’na sahip Guanyin taş büstü lobide, aynı sertifikaya sahip ahşap oyma Guanyin heykeli de otelde yer alıyor. Bir yandan da sanat galerisi gezer gibi gezebilirsiniz Divan Oteli’ni. Füreya, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Balkan Naci İslimyeli, Burhan Doğançay, Mehmet Pesen, Serap Batılı, Gül Derman, Jale Yılmabaşar, Adnan Çoker, Ekin Nayır, Hayati Misman, Aliye Berger, Server Demirtaş, Cihat Burak, Erol Akyavaş, Şefik Faruki, Mustafa Pilevneli, Avni Araş, Nafiz Çamlıbel, Nazan Kuşçu ve Remzi İrem’in eserleri otelde sergileniyor. Elmadağ Divan Oteli umarım yaşanmışlılarına yeni yaşanmışlıklar ekler ve bir klasik olarak yoluna başarılı biçimde devam eder.
TÜSİAD’ın hazırladığı ‘Vizyon 2050’ Raporu, Türkiye’nin demografik ve ekonomik özelliklerinden yola çıkarak2050 yılındaki Türkiye resmini ortaya koyuyor. Bu çalışmaya göre, 2037’de aralarında Türkiye’nin bulunduğu E7ülkeleri G7 ülkelerini geçecek. 2050 yılında Türkiye, dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde yer almayacak.TÜSİAD’ın Vizyon 2050 Raporu’nu TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Şirket İşleri Komisyonu Başkanı Cansen Başaran Symes, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Sanayi, Tarım ve Hizmetler Komisyonu Başkanı Ali Kibar birlikte anlattı.BU şekilde tüketmeye devam edersek ileride yaşanılacak birdünya kalmayacak... Kaynakları çok hızlı ve verimsiz tüketiyoruz. Dünya nüfusu artıyor... 2050 yılındadünya nüfusunun 9 milyarı geçeceği öngörülüyor. Geleceğebakabilmek, geleceği düşleyebilmek için yapılacak çok şey var hem de her alanda... Salı akşamı TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in basınadavetinde biraraya geldik. Önümüzdeki hafta Salı günü TÜSİAD Vizyon 2050 Raporu’nu açıklayacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katılacağı bu toplantıda Türkiye’nin2050’ye doğru giderken atacağı stratejik adımlar da masaya yatırılacak. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi Vizyon 2050 Raporu doğrultusunda hazırlanan Vizyon 2050 Türkiye toplantısına Ümit Boyner’in yanısıra, Cansen Başaran Symes, Ali Kibar, Okşan Atilla Sanön de katıldı. Çeşitli alanlarda hazırlanan Sürdürülebilirlik Raporu’nun ana hatlarını dinleme fırsatı bulduk. TÜSİAD dünyada yapılan 2050 Vizyon çalışmalarıkapsamında başta Türkiye’nin demografik ve ekonomik özelliklerinden yola çıkarak 2050 yılında karşımıza çıkacakTürkiye resmini çizmiş.Sürdürülebilir TÜSİAD!Böyle bir iddiayla yola çıkınca önce kendi içlerine dönüp, ‘Bu yolda nasıl ilerlemeliyiz’ diye bakmış TÜSİAD. Malum artık dünyanın dev şirketleri akıllı binalara taşınıyor, yeşil binalarda hizmet veriyorlar, karbon salınımlarını, sürdürebilirlik raporlarını açıklıyorlar. TÜSİAD da ilk kez yaka kartlarından kullanılan tümmalzemelere kadar ‘sıfır karbon’ uygulamasına geçti. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek toplantı ve daha ilerideyapılacak TÜSİAD GİK Toplantıları da ‘sıfır karbon’ olacak.Boyner, ‘Vizyon 2050 Sürdürülebilir Raporu’nda bir dünya hedefine ulaşmada iş dünyasının karşılaşacağı zorlukları ve izlemesi gereken yol haritasını ve iş dünyası için bölgesel ve küresel ölçekte fırsatlar sunacak stratejileri ortaya koymaya çalıştık’ diye özetliyor yaptıklarını. Üç sorudanyola çıkılmış:* Sürdürülebilir dünya neye benziyor?* Bu dünyaya nasıl ulaşabiliriz?* İş dünyası olarak bize düşen nedir?Nüfus 100 milyon olacakBoyner, mevcut durumu tespit ederken şu noktaları vurguladı ve iş dünyasını Vizyon 2050 gündeminde buluşmaya çağırdı. Rapor doğrultusundaki tespitlerini de şöyle özetledi:* Tüketimin en büyük kısmını gelişmiş ülkeler yapıyor. Gelir farklılıklarını göz önüne alırsak, mesela Amerika 4’ün üzerinde bir dünya tüketiyor, Afrika ülkeleri ise 1’in altında bir dünya tüketiyor.* 2050’de eğer her şey aynı kalırsa 2.3 dünyalık tüketim talebi olacak.* 2050 yılına kadar dünyanın mevcut ekonomik düzeni değişecek. Şimdi olduğu gibi ekonomik büyüme yine gelişen piyasa ekonomilerinin öncülüğünde gerçekleşecek. E7 ekonomileri yani Türkiye, Çin , Hindistan, Rusya, Meksika, Brezilya en geç 2037’de Amerika, Almanya Fransa, İtalya, Kanada ve İngiltere ekonomilerini geride bırakacak. YaniE7 ülkeleri G7 ülkelerini geçecek.* Tüketim talepleri aynı eğilimde devam ederse sürdürülebilir bir dünya kalmayacak.* 2050’de dünya nüfusu 9 milyar olacak. BM verilerine göre bu nüfusun yüzde 95’i şehirlerde ve gelişmekte olan ülkelerde olacak. 9 milyar kişinin tek bir dünyayı tüketerek yaşayabilmesi mümkün olacak mı?* Goldman Sachs raporuna göre 2050’de dünyanın en büyük 10 ekonomisi, Çin, Amerika, Hindistan, Brezilya, Meksika diye devam ediyor. E7 ülkeleri G7 ülkeleriyle yer değiştiriyor.Türkiye’yi ilk 10’da görenler de var, görmeyenler de. Biz Goldman Sachs’ın raporunu aldık. İlk 10’da Türkiye yok.* Düşük ve orta gelir düzeyli ülkelerde 4 bin ile 17 bin kazanan nüfusta genişleme olacak. Artış Doğu Asya, Pasifik ülkelerinde, Latin Amerika ve Karayipler’de oluşacak.* 2050 yılında Türkiye nüfusu 100 milyon olacak.* 2000 yılında 15-64 yaş çalışan nüfus oranı yüzde 64.5 idi, 2020’de bu oran yüzde 68.6’yla en yüksek değerineulaşacak. Sonra yavaş yavaş azalacak, 2050’de yüzde 64.5’e gelecek.* Bu yaş grubunun yani çalışan nüfusun 2041 yılında 65.3 milyon ile en yüksek noktaya ulaşacağını bekliyoruz.Kayıt dışı çalışmayı caydırıcı önlemler alınmazsa fırsatın tehdit olacağı da açıktır.* Eğitim çağı nüfusu 2010’dan 2050’ye kadar yüzde 8 azalacak. * Türkiye’nin sosyal ve ekonomik refahını artırmak için yüzde 5-6 büyümesi gerekiyor.* Enerji tüketimimizin yüzde 70’ini ithal ediyoruz. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarınıazaltmaya, eş zamanlı ekonomik büyümeye odaklıyız.* Geleneksel üretim modelinden sürdürülebilir üretime geçmeliyiz. * Önümüzdeki 40 yılı belirleyecek yol ayrımındayız. Bugün vereceğimiz kararlarla elimizdeki kaynakları en iyi şekilde değerlendirebiliriz. Reçete sunma amacında değiliz. 2050’yegiden yolda sürdürülebilir kalkınmamızı gerçekleştirmek için neler yapılması gerektiğini tartışmaya açma niyetindeyiz.IMF fazlasıyla kötümserÜMİT Boyner, IMF’nin 2012 Türkiye yüzde 2.2’lik Türkiye büyüme oranı tahminiyle ilgili şu yorumda bulundu:“Türkiye’de şu andaki büyüme iç talebe dayanıyor. Bunun içinde özel sektörün de yatırımları var. Önümüzdekidönemde ihracat piyasalarındaki dalgalanmalardan Türkiye’nin etkileneceğini düşünüyoruz. Önümüzdeki iki çeyrekte Türkiye’nin büyümesi sıfır da olsa ki biz bunu öngörmüyoruz. Böyle olsa da Türkiye büyüme oranı 4.9’a gelecek. Bir küçülme yaşayacağımız ortada. Ama IMF’nin açıkladığı 2.2’yi fazlasıyla kötümser buluyorum. Türkiye’detüketici ve yatırımcı güveni var.”
Türkiye, Mango’nun en çok satış yaptığı üçüncü ülke. Beyoğlu mağazası ise dünyadaki 2 bin 50 Mango mağazası arasında en çok satışı yapan ikinci mağaza. Mango’nun İcra Kurulu üyesi Arif Zurnacı, “Türkiye, Mango için en önemli pazarlardan biri ve şu an ülkemizde 74 mağazamız var. İspanya ve Fransa’dan sonra üçüncü büyük pazar Türkiye. İstiklal Caddesi’ndeki mağazamız en iyi satışı yapıyor ve bu mağazamız Türkiye birinciliğinin yanında dünya mağazaları sıralamasında da en iyi satış yapan ikinci mağaza konumunda” dedi. Arif Zurnacı 35 yaşında genç bir yönetici. Dünyanın önde gelen mağaza zincirlerinden Mango’nun İcra Kurulu’nda. Mango herkesin bildiği gibi bir İspanyol markası ama kurucuları İspanya’ya Türkiye’den göç eden İshak ve Nahum Andıç kardeşler. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla büyüyen Mango’yu genç Türk yöneticiyle konuştuk. Türkiye, Mango’nun en çok satış yaptığı üçüncü ülke. Beyoğlu mağazası ise dünyadaki 2 bin 50 Mango mağazası arasında en çok satış yapan ikinci mağaza. Mango’nun 2010 yılındaki global cirosu 1.27 milyar euro. Bu, 2009 yılına göre yüzde 11 daha fazla. Karşılaştığım en genç yöneticilerden birisiniz. Basamakları nasıl tırmandınız?1977 İstanbul doğumluyum. İşletme Fakültesi mezunuyum. Ama hep çalıştım diyebilirim. Okurken part time olarak işe başlamıştım. Bunun avantajlarını da yaşadım. İşi okurken öğrendim. 1998 yılından bu yana Mango’dayım. Reklamlardan etkilendimMango’da nasıl başladınız işe?Mango’daki iş hayatım da Akmerkez’deki mağazada başladı. 1998’de Akmerkez Mağazası müdür yardımcısıydım. 2000 yılında Carousel Mağazası Müdürü oldum. Kariyerimdeki atak da 2004 yılında İspanya’ya giderek oldu. İspanya’ya hangi görevle gittiniz?2004 yılında İspanya genel merkezine Ortadoğu ülkelerinde koordinatörlük göreviyle gittim. Farklı bir süreç oldu benim için. 2006 yılında da uluslararası Ülke Direktörlüğü ve 2008 yılında bu görevinin yanı sıra Türkiye Ticari Genel Müdürlük pozisyonu da geldi. Daha doğrusu iki pozisyon eklendi. Gerçekten de hızla yükselmişsiniz...2011 yılının başında da Mango İcra Kurulu üyesi oldum. Nasıl oldu tüm bunlar?Ben Mango’ya girdiğimde Mango Türkiye’ye yeni gelmişti, siz de hatırlarsınız. Türkiye’deki ilk seneleriydi ve çok kuvvetli bir reklam kampanyası ile sektöre adım atmışlardı... Ben de reklamlarından etkilenmiştim. Reklamlarından etkilenip mi işe başvurdunuz?Aynen öyle oldu. Reklamlarını beğenip araştırdım ve iş başvurusunda bulundum. Kabul edildim ve çok çalıştım. İşimi de çok seviyorum.Dünyanın kaç ülkesinde var Mango?105 ülkede 2 bin 50’nin üzerinde mağazamız var.Mango’nun kuruluşu da çok iyi bir örnek marka yaratmak adına. Siz bu öyküden de etkilenmiş olmalısınız...Kim etkilenmez... Neredeyse 30 yıl önce sıfırdan başlanmış, büyük bir dünya markası ve o günden bu yana inanılmaz bir hızla büyüyor. Bu büyümenin arkasında çok çalışma ve stratejik düşünme yatıyor, bu çok ilham verici. Muhteşem yatırımcılar ve yol göstericiler, şirketi kökten etkileyen çok kuvvetli değerlere ve geniş bir vizyona sahipler. Böyle bir ekiple buluştuğum, çalıştığım için de çok şanslıyım. Mango’nun en çok mağazasının olduğu ülke hangisi?Hâlâ İspanya, 300 mağazamız var. En büyük ciro da İspanya’da mı?Evet, yine İspanya. 2010 sonunda toplam satışın yüzde 19’unu sağladı ve şu an için hala en büyük pazar konumunda.Mango’nun Türkiye’deki büyüklüğü nedir?Türkiye, Mango için en önemli pazarlardan biri ve şu an ülkemizde 74 mağazamız var. İspanya ve Fransa’dan sonra üçüncü büyük pazar Türkiye. 2011 yılı içerisinde markamız Denizli, İzmit, Diyarbakır ve İskenderun’daki ilk mağazalarını açtı. Yıl bitmeden İstanbul, Ankara ve İzmir’de toplam 5 mağaza daha açılacak. Ve bu yeni mağazaların açılışı ile birlikte de 2011 yılını şirket, toplam 79 mağaza ve yaklaşık 30000 metrekarelik bir mağaza alanı ile bitirecek.Mango Türkiye’de Anadolu şehirlerinde de ilgi görüyor diyebilir miyiz?Halihazırda Adana, Kayseri, Mersin, Eskişehir, Trabzon, Diyarbakır, Gaziantep, İskenderun ve Denizli gibi Anadolu şehirlerinde mağazamız var. Türkiye’nin her şehrindeki projeleri takip ediyoruz. Daha da büyüyeceğiz. Mango’nun Türkiye’deki şampiyon mağazası neresi?İstiklal Caddesi’ndeki mağazamız en iyi satışı yapıyor ve bu mağazamız Türkiye birinciliğinin yanında dünya mağazaları sıralamasında da en iyi satış yapan 2’inci mağaza konumunda. Aynı cadde üzerinde 2012 yılının sonunda ikinci mağazamızı da açacağız.Mango’nun kaç koleksiyonu oluyor?Temelde İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış olarak 4 koleksiyonumuzun olmasının yanında her hafta mağazalarımıza yeni ürünler geliyor. Çok dinamik bir yapımız var. Müşteriler her ziyaretlerinde yeni alternatifler bulma imkanına sahip oluyor.Mango en hızla hangi ülkede büyüyor?Asya ülkelerinde hızlı bir şekilde büyüyoruz, özellikle Çin’de... Rusya’da büyümekteyiz. Mango, Türkiye de 2010 yılı başlarında yaklaşık 21 bin metrekarelik satış alanını 2011 sonunda 30 bin metrekarelik bir büyüklüğe taşıyarak firmanın hızlı büyüme gösterdiği ülkeler arasında yer aldı.Her ülkede aynı koleksiyon mu oluyor? Uzakdoğu için yada Arap ülkeleri için farklı koleksiyon oluyor mu? Rus ve Çinli kadınlar aynı koleksiyonlarımı giyiyor?Tüm ülkeler için koleksiyonumuz aynıdır. Sadece bölgelerdeki iklimsel farklılıklardan ve beden ölçülerindeki farklılıklardan dolayı Orta Doğu, Asya ve Kuzey ülkeleri için koleksiyonumuzun genel kimliğinden uzaklaşmadan, farklı adaptasyonlar uygulanarak o marketlerin özel ihtiyaçlarını karşılayacak özel koleksiyonlarımız her sezon mevcut.Koleksiyonun % 14’ünün üretimi Türkiye’de yapıldıMango’nun üretiminin ne kadarı Türkiye’de yapılıyor?Koleksiyonun yüzde 14’ü 2010 yılında Türkiye’de üretildi ve bu oran artarak devam ediyor. Türkiye’de kaç çalışanınız var?Türkiye genelinde 1.130’un üzerinde çalışanımız bulunuyor. 2011’deki açılışlara bağlı olarak yıl sonuna kadar 100 personel daha alınmış olacak.Mango’nun yönetimine İcra Kurulu’na giren ikinci Türksünüz. Size hangi ülkeler bağlı?Bana bağlı olan ülkeler Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, İsrail, Malta, Kıbrıs, Azerbaycan ve tüm Afrika ülkeleri. Sadece mağaza sayısı bazında değil aynı zamanda koleksiyonlarımızla da çok hızla büyüyoruz. Bir yandan özel aksesuar koleksiyonlarının satılacağı ‘Mango Touch’ mağazalarımızı lanse ediyoruz. Diğer yanda erkek giyim koleksiyonumuzun sergilendiği ‘He by Mango’ mağazalarımızı genişletiyoruz. Mango için bir Türk tasarım yapabilir her şey mümkün!Sizce bir kadını şık yapan nedir?Kadınlar giydikleri kıyafetlerin içerisinde kendilerini rahat hissetmek ve şahsi stillerini yaratmak ister. Şıklık kendini iyi hissetmeyle şekilleniyor bence. Zamana ve mekana göre doğru giysi tercihleri ile de tamamlanıyor. Mango koleksiyonu çok geniş ve birçok trendi içersinde bulundurabiliyor, bu nedenle herkese ve her vesileye uygun ürünler bulmak mümkün. İşin sırrı bunları kendine özgü bir şekilde kombinleyerek kendi stilini yaratmakta. Türk kadınları modayı ve giyinmeyi çok seviyor, çok feminen ve stil sahibi,trendleri yakından takip ediyor ve güçlü kişilikleri ile kendi stillerini kolaylıkla yaratabiliyorlar.Müşterilerinizin yaş aralığı nedir?18-45.Mango ünlü isimlere koleksiyon hazırlatıyor. Bir gün bir Türk de Mango’ya tasarım hazırlar mı?Her şey mümkün!DEĞİŞİK YERLER GÖRMEK HAYATIMIN PARÇASIArif Zurnacı, güne saat 08.00’de iyi bir kahvaltı ve sonrasında mağazalarının yakınlarında bir kahvede günlük gazetelere göz atarak başladığını anlatıyor. Zurnacı, “Çok yoğun seyahat ettiğimden dolayı önceden hobim olan değişik yerler görme ve kültürlerle tanışmak artık hayatımın ayrılmaz bir parçası. Hal böyle olunca dinlenmek için tercihim İstanbul’da ailem ve arkadaşlarım ile birlikte zaman geçirme yönünde oluyor” diyor.Türk markaları genişlemeye komşu ülkelerden başlamalıMango markalaşma adına çok önemli bir örnek. Türkiye’de dünya markası olmak için çaba sarfeden markalar var. Siz nasıl görüyorsunuz Türk markalarının çabalarını? Yurtdışında mağazalaşan markalara ne tavsiye edersiniz? Genişlemeye komşu ülkelerden başlanması daha çabuk ve hızlı adapte olunmasını sağlayacaktır, bu ilk adımlardan sonra edinilen ilk tecrübeler ile de daha uzak pazarlarda da deneyim edinme cesareti kısa sürede oluşacaktır. Girilecek yeni pazarlarda deneyimli iyi ortaklar ve ekip arkadaşları bulmaları ve girecekleri pazar hakkında çok iyi araştırma yapıp pazarın karakteristiğinin iyi öğrenilmesi çok önemli. Markaların gireceği yeni pazarlardaki alacağı pozisyon ve o pozisyondaki market ihtiyaçları ve müşteri profilleri çok iyi çalışılmalı. Her ülke farklı özellik gösterebiliyor. Ama her şeyden önemlisi ise de marka değerlerine sahip çıkacak ve standartlarını koruyabilecek iyi bir ekibe sahip olunabilmesi. Zaten şu anda uluslararası piyasaya açılmış başarılı Türk markaları mevcut, inancım ilerde bu sayının kesin artacağı yönünde.
12. İstanbul Bienali bugün başladı, bugün itibarıyla sergiler gezilebilecek. Önceki gün de 12.İstanbul Bienali’ni gerçekleştiren İstanbul Kültür Sanat Vakfı Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve Bienal’in ana sponsoru Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un açılışla ilgili toplantıları ve ardından düzenlenen açılış davetleri vardı.Tophane’deki Antrepolar’ın önü açılış nedeniyle hayli kalabalıktı. Yurtdışından gelen gazeteciler, galerilerin, müzelerin yöneticileri, sanatçılar, küratörler, sanatseverler, koleksiyonerler... Aynı gün İstanbul Modern’de de bugüne kadar Türkiye’de açılan en büyük kadın sergisi Hayal ve Hakikat’in açılışı vardı. Sanatseverler Antrepolar arasında mekik dokudular. 74 kadın sanatçının eserlerinin yer aldığı İstanbul Modern’deki sergiye Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’da katıldı.Öncelikle Bienal’den başlayalım anlatmaya.Bu yıl Bienal’de 5 karma sergi ve 500’ün üzerinde eser var.Kuşkusuz Bienal İstanbul’un sanat yaşamına çok şey kattı. Bülent Eczacıbaşı’nın da konuşmasında değindiği gibi galeri sayıları, özel müze sayıları arttı. 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye’nin kültür endüstrisinin de bu büyümeden pay alması kaçınılmaz olacak.Benden size tavsiye Bienal’i mutlaka katalogla gezin. Okuyun. Yoksa zorlanırsınız. Bienal mekanı labirent gibi.Ben hızla gezdim, sanırım tekrar tekrar gezmeye gideceğim. Burada da kısaca özetleyeceğim.Bienal’in ilham kaynağı Kübalı sanatçı Felix Gonzales Torres. Küratörleri Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann. Bienal mekanlarının düzenlenmesin ünlü Japon mimar Ryue Nishizawa yaptı.5 farklı temada sergiler var. Geçtiğimiz yıllara göre video gösterileri daha az.Ali Kazma’nın ‘O.K’ adlı mühür basan elleri gösteren videosu zihnimde yer ettiÖİsimsiz adlı bölümde kağıtlar, mektuplar, defterler var bolca...En çarpıcı bölüm olarak yazabileceğim bölüm antimilitarist sergiydi. ‘Ateşli Silahlarla Ölüm’ adındaki bölümdeki eserler çok çarpıcıydı. Wael Shawky’nin Haçlı Seferleri videosu ilginçtiÖAmerikan İç Savaşı’ndan kalan asker fotoğrafları da bu bölümde yer alıyordu. Fazla bakamadım onlara...Bienal’in çok ilgi çekeceğini düşündüğüm bölümü Ross.Bu bölümde eşcinsel kimlikler ve aşk var. Bu bölümde Kutluğ Ataman’ın Forever adlı eseri var. Ataman bu bölümde askeri hastaneden aldığı raporu da koymuş korkusuzca. Kendisini tebrik etmek düşer bize.Bu yılın en öne çıkan ismi Kutluğ Ataman... Onca yabancı sanatçı arasında kendisiyle gurur duydum. Sergiler 13 Kasım’a kadar açık...*****İstanbul Modern’i kadınlar işgal etti!Bienal’in açılışıyla aynı günde İstanbul Modern’de de ‘Hayal Ve Hakikat Sergisi’ açıldı. 74 kadın sanatçının eserlerinden oluşan sergi bugüne kadar Türkiye’de açılmış en kapsamlı kadın sanatçı sergisi. Çok etkileyici. Eserlerle Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınların aldığı yolu, değişimi, dönüşümü ve kadına yönelik şiddeti, aşkı, acıyı, doğumu izliyorsunuz. Sergi adını da ilk Türk kadın romancı Fatma Aliye’nin Ahmet Mithat ile birlikte kaleme aldığı 1891 tarihli ‘Hayal ve Hakikat’ adlı romanından alıyor. Serginin küratörleri Levent Çalıkoğlu, Fatmagül Berktay, Zeynep İnankur ve Burcu Pelvanoğlu.Sponsor MansimovBu serginin sponsoru Azeri asıllı işadamı Mübariz Mansimov’un eşi Tamara Mansimov. ‘Benim de iki kızım var’ diyerek kadın sanatçıların eserlerinin böylesine büyük bir sergide buluşmasına destek verdi Tamara Mansimov. Açılışta da kısa bir konuşma yaptı. Türkiye’de açılan bu en büyük kadın sergisinin açılışına Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan da katılarak destek verdi.74 kadın sanatçıyı burada sıralamaya imkan yok. Bülent Ecevit’in annesi Nazlı Ecevit’in Keriman adlı tablosu, Nur Koçak’ın Cahide adlı serisi, Semiha Berksoy, Feriha, Alev Ebuzziya ilk aklıma gelenler. Umarım çağdaş kadın sanatçıların eserleri yurtdışında da sergilenme olanağı bulur...
İstanbul’da geçen Çarşamba Galerist’in İstanbul Bienali etkinliği vardı. Jerome Sans küratörlüğünde “That’s Fucking Awesome’ sergisinin öngösterim daveti de Hasköy İplik Fabrikası’nda gerçekleşti.İstanbul’da sanat etkinlikleri son hızla devam ediyor. Sergiler baş döndürücü. Çarşamba akşamı Murat Pilevneli, Melkan Tabanlıoğlu ve Taha Tatlıcı ortaklığında yoluna devam eden Galerist’in İstanbul Bienali etkinliği vardı. Galerist Bienal’de Mentalklinik ikilisini seçti. Jerome Sans küratörlüğünde ‘That’s Fucking Awesome’ adlı solo serginin öngösterimi için verilen davetin yeri de Hasköy İplik Fabrikası’ydı. 1953 yılında kurulan dokuma iplik fabrikası şık bir davet alanına dönüşmüştü.Fabrikada Altın İskeleVe fabrikanın ortasına da Sarkis’in ünlü Altın İskelesi kurulmuştu. Işıklandırmayla müthiş bir görüntü olduğunu söyleyebilirim. Fabrikadaki makinelerin çoğu yerindeydi. Fabrikayı merak edenler için Hasköy İplik Fabrikası’nın fotoğraflarla anlatıldığı bir kitap da girişte sergileniyordu. Son yıllarda Hasköy bir mıknatıs gibi çekiyor yaratıcı kimlikleri. Bilmem hatırlatmaya gerek var mı, eski Şapka Fabrikası da dDf’in Dream Desing Factory’nin yeni binası oldu. Rahmi Koç Müzesi’nin hemen karşısındaki bu bölgenin sanatçıları çekmesi bölgeyi de hızla değiştiriyor. Sergiye gelince... Sergileri, eserleri anlatmak zor, gezmek lazım... 17 Eylül-22 Ekim tarihleri arasında Yasemin Baydar ve Birol Demir ikilisinin Mentalklinik’in sergisini gezebilirsiniz. Sergide üzerinize gelen konfeti görüntülerine dakikalarca takılabilir, binalar arasında kaldığınızı hissettiren görüntüler arasında sıkışabilirsiniz!Sanat yorgunlarıGalerist’in davetine katılan isimlerin hemen hemen hepsi sanat yorgunuydu... Bu yorgunluğun tamamen hoş bir yorgunluk olduğunu söyleyebilirim. Arter’deki Kutluğ Ataman Sergisi’ni izleyenlerin çoğu hayran kalmıştı. İstanbul Modern’deki ‘Hayal ve Hakikat’ adlı sergiyi herkes merak ediyordu. (Siz bu yazıyı okuduğunuzda o sergi de açılmış olacak. 72 çağdaş kadın sanatçıyı biraraya getiren bir sergi.) 750 yabancı gazeteci geliyorCartier-Galerist işbirliğiyle gerçekleşen davette Oya Eczacıbaşı’ndan bu yıl Bienal için yurtdışından 750 gazetecinin akredite olduğunu öğrendim. Türkiye’de Bienali kaç gazeteci takip ediyor bilemiyorum ama yabancıların ilgisi ortada. Bu da çok güzel bir gelişme. Hatırlarsınız yıllar önce çağdaş sanat müzesini Oya Eczacıbaşı ilk dile getirdiğinde, ‘Türkiye’de çağdaş sanat mı?’ denilmişti. Kısa zamanda gelinen nokta ortada. Bu arada İstanbul’da Moda Festivali de devam ediyor. Bu festival için de 250 yabancı gazeteci Türkiye’de.
Eylül ayı İstanbul’da tam bir etkinlikler ayı oldu. Moda, tasarım, konser, sergi trafiği çok yoğun.Önceki akşam da İstanbul’un yeni sanat etkinliği ArtBeat’in toplantısındaydık. 14-18 Eylül tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek ArtBeat İstanbul genç yeteneklerle sanatseverleri buluşturacak. ArtBeat İstanbul’u Ülker sponsorluğunda dDf (Dream Desing Factory) gerçekleştiriyor. 2003 yılında Türkiye’nin lalesi logosunu çizen Arhan Kayar ve ortağı Esra Ekmekçi’nin yeni sanat etkinliği ArtBeat. Öncelikle yazmak isterim... Sohbetimiz sırasında ArtBeat ile ilgili bir sunumu Arhan Kayar yaptı. Ülker Kurumsal İletişim Müdürü Zuhal Şeker de neden ArtBeat’e destek olduklarını anlattı. Hatırlarsınız Murat Ülker büyük usta Burhan Doğançay’ın Mavi Senfonisi’ni alarak çağdaş sanat alanında adını duyurmuştu. Bu çıkışın kalıcı olduğunu da Ülker, daha sonraki hamleleriyle gösterdi. ArtBeat İstanbul da aslına bakarsanız bu hamlelerden biri. Çünkü ArtBeat İstanbul genç sanatçılar ve galerilerle uluslararası sanatçıları, galerileri buluşturmayı amaçlıyor. Yıldız Holding 2 yıldır Contemporary İstanbul’a da Burhan Doğançay ve Mübin Orhon gibi çok değerli sanatçıların tablolarını vererek destek oluyor. .Geçen yıl da dünyada bir ilk sayılan ve Kur’an-ı Kerim’in en nadide örneklerini oluşturan 1400. Yılında Kur’an-ı Kerim Sergisi’ne de destek oldular. Gelecek yıl bu sergi de yurtdışına çıkacak. Ve önümüzdeki yıl İstanbul Modern’de dünya çapında bir Burhan Doğançay sergisi açılacak. Zuhal Şeker bu sergi için çalışmaya başladıklarını ve Burhan Doğançay’ın eserlerini topladıklarını söyledi. Ne diyelim sabırsızlıkla bekliyoruz. Gelelim ArtBeat’a...Arhan Kayar’ın yanıtlarıyla ArtBeat’i özetlersek...Neden ArtBeat?‘Son yıllarda dünyanın neresine gidersek gidelim İstanbul’dan bahsediliyor. İstanbul sadece ekonomik açıdan değil, kültürel açıdan da umut vadeden bir kent. İstanbul’da 200 sanat galerisi var. Birbiri ardına sanat fuarları açılıyor. İstanbul Bienali dünyanın sayılı organizasyonları arasına girdi. Türkiye’de 36 adet sanat fakültesi var. En iyileri İstanbul’da. Özel sanat kurumları, müzeler açılıyor. Beyoğlu’na çıktığınızda en az beş sergiyi gezme şansınız var. Koleksiyonerlik gelişiyor. Biz de bu oluşuma destek olmak için yeni bir sanat platformu oluşturmak istedik. Böylece gelecek için potansiyel taşıyan sanatçıların lansmanını yapmış oluruz diye düşündük. Yıllar önce Art İstanbul diye bir sanat fuarı yapmıştık. Bu kez İstanbul’a bir katma değer sağlamak istiyorsak bunu nasıl yapalım diye düşündük ve geleceği planlayan, yarının projeksiyonlarını oluşturan güncel sanatta karar kıldık.’ArtBeat’in hedefi...3 yıl içinde ArtBeat’i tamamen uluslararası bir etkinlik haline getirmeyi planlıyoruz. Uluslararası katılımcı sayısını artıracağız. Avrupa, Rusya, Ortadoğu ve Asya’yı kapsayan bir platform olacak.Neden Eylül ayı seçildi?Çünkü İstanbul’un yaratıcı ayları Eylül’den sonra başlıyor. Eylül Moda etkinlikleriyle başladı. ArtBeat ve Bienalle devam ediyor. Arkasından Desing Week gelecek. Ekim ayında Film Ekimi ile devam edecek. İnsanlar artık bir şehre ya da ülkeye gittiklerinde bir etkinlik görmek istemiyor. Pek çok çalışmayı birarada görmek istiyor. Dünyada da fuarlar, sanat etkinlikleri hep birbirine yakın zamanlarda yapılıyor ki sinerji yaratılsın. Eylül, bu açıdan en iyi zamanlamaydı.ArtBeat adının anlamı...Hollywood’da bir zamanlar oyunculuk yapmış Cassandra Gava şimdi ünlü sanatçıların temsilciliğini yapıyor. Ankara ve İstanbul’a festivallere gelen konukları genellikle o getiriyor. Onun fikri. Kalp atışıyla sanatın ritmi arasında bağlantı kurarak, ‘Sanatın nabzını tutmanız çok önemli’ dedi. Biz de bu fikri çok beğendik ve benimsedik. ***ArtBeat katılımcıları genç sanatçılarLütfi Kırdar Ve Kongre Sarayı’nda 12 bin metrekarelik bir alanda yapılacak ArtBeat’e katılanların yüzde 70’i genç ve umut veren sanatçılar. ArtBeat’e çok sayıda yabancı katılımcı da gelecek. dDf bunun için tanıtımlara Art Basel’de başladı. Hatta ArtBeat’in ilanı Art Forum Dergisi’nde ArtBasel ile yan yana sayfalarda çıktı. Bu bile sanatta yeniliklere olan ilginin artışını gösteren güzel bir örnek...
Geçen hafta Contemporary İstanbul’un mimarı Ali Güreli’nin daveti üzerine Sofa Otel’e gitmeden önce işlerimi halletmek için bir süre Nişantaşı ve civarında yürüdüm. Yolumun üzerindeki sanat galerilerini saymaya başladım, Sofa Otel’e vardığımda 10’u geçmiştim. Ne kadar çok galeri oldu İstanbul’da... İstanbul’da artık galeriler ve sanat etkinlikleri birbiriyle yarışıyor... Yakında Koç Grubu’nun desteklediği İstanbul Bienali ve ArtBeat başlıyor. ArtBeat’ı da Ülker destekliyor. Geçen yıl müzayedelerde eserlerin yeni sahiplerini takip etmekten yorulmuştuk!‘Hangi koleksiyoner kaça hangi eseri aldı’, bunu ortaya çıkarmak mesele olmuştu. Ezcümle İstanbul’un sanat hayatı son 10 yılda hatta son 5 yılda çok değişti, gelişti...Kasım ayının 25-28’inde modern ve güncel sanat etkinliği Contemporary İstanbul başlayacak. Contemporary’in mimarı Ali Güreli ve koordinatörü Hasan Bülent Kahraman’la sohbetimiz de tam bu noktadan başladı.Hasan Bülent Kahraman, ‘Çağdaş Sanat estetik mesele olmanın dışında son 5 yılda sermaye meselesi oldu’ diye başladı anlatmaya.Gerçekten de öyle. ünlü işadamlarının ilgisi her geçen gün arttı çağdaş sanata. Artık iş dünyası sanat etkinliklerinin birebir içinde, destekçisi...Peki her şey yolunda gidiyor mu? Müzayede kuralları belli mi? Kimler katlıyor bu müzayedelere? Koleksiyonerler nasıl hareket ediyor? Sanatçılar ne kadar kazanıyor?Hepimiz biliyoruz, sanatta görünmeyen bir ekonomi var. Ve sanatın bu yönüyle ilgili düzenlemelerin yapılması şart. Ali Güreli ve Hasan Bülent Kahraman’la sohbetimizde öğreniyorum. Türkiye bu alanda 1930’ların modellerinde kalmış. Ali Güreli sanatın bu anlamda düzenlenmesi için çaba sarfedenlerden biri. Geçen sene yaptıkları girişimlerle galeriler KOBİ olmuş. KOBi olunca da yurtdışında tanıtım desteği alabilir hale gelmişler. Ali Güreli geçen sene de gündeme getirmişti, yine tekrarladı. Sanat eserlerinden alınan KDV oranı çok yüksek. Yüzde 18. AB ülkelerinde bu oran yüzde 5-6 kadar. Ali Güreli bu konuda Maliye Bakanlığı’nın yeni düzenleme yapması gerektiğini vurguluyor. İşin farklı bir boyutu da var. Yurtdışından gelen eserlerin hepsi Gümrük’ten geçiyor. Satılmayan eserler geri giderken, satılanlar da gidiyor. Çünkü geçici gümrük geçişi aldıkları için yeniden Gümrük’ten geçiyorlar. Bu arada yabancı bir sanatçının eserini alan alıcı eseri sahiplenebilmek için bekliyor. Bu arada eser sigortalanıyor ama biliyorsunuz sanat eserinin sigortalanması ve biçilen değer de ayrı bir yazı konusu olur. Bu çok önemli bir konu. Çünkü İstanbul’daki sanat yaşamı hareketlendikçe gelen yabancı sanatçı sayısı da artıyor. Uluslararası sanatçılar artık yalnızca Bienaller de gelmiyor Türkiye’ye... Sanattaki bu hareketliliği yakalamak için başta Maliye Bakanlığı olmak üzere ilgili kurumların hızla hareket etmesi gerekiyor. Gelelim Contemporary İstanbul’a... Bu yıl 6’ıncısı yapılıyor. Ali Güreli hedeflerinin önümüzdeki 3 yıl içinde dünya sanat fuarları arasında ilk 10 içinde , 2015’ten sonra da ilk 5’te yer almak olduğunu söylüyor. Bunun için yaptıkları tanıtım çalışmalarını anlatıyor. Dubai ve Katar’a özel tanıtımlar da yapılmış. Bu yıl 20 ülkeden 300 sanatçı 1500 eseriyle katılacak etkinliğe. Bu arada yazmakta yarar var. Contemporary İstanbul yalnızca Kasım ayına, 4 güne sıkışmış bir etkinlik değil. 12 ay boyunca Çağdaş Sanat Buluşmaları devam ediyor. Anadolu kentlerinde konferanslar yapılıyor. 19 Eylül’de Kent ve Kültür konferansı yapılacak. Esma Sultan Yalısı’nda yapılacak konferansa dünyanın önde gelen mimarları katılıyor. Bakalım kent yaşamı ve kültür konusunda İstanbul’da neler konuşulacak?