Büyümek için bir Türk’e ihtiyacımız varmış...

20 Aralık 2011

Yıldız Holding tarafından 4 yıl önce alındıktan sonra büyük bir gelişme gösteren ve küresel krize rağmen büyümesini sürdüren ünlü çikolata markası Godiva’nın CEO’su Jim Goldman, “Krize rağmen yatırım yapmamızı Yıldız Holding sağladı. Büyümek için bir Türk’e ihtiyacımız varmış. Ekonomik kriz ortamında Godiva’nın yönetiminde en çok tartışılan konu Çin’e açılıp açılmama kararı oldu. Ben ve Murat Ülker ‘Açılalım’ dedik, yüzde 30 büyüdük” diyor.Godiva çoğumuzun bildiği bir çikolata markasıydı... Bir ayağı yurtdışında olanlar için Türkiye’ye dönüşlerde sevdiklerimize alınan şık bir lezzetti. Hepimizi heyecanlandıran gelişme ise bundan 4 yıl önce oldu. Belçika’da 1926 yılında çikolata ustası Pierre Draps tarafından yaratılan, 1966 yılında Campbell Soups Grubu tarafından satın alınarak Amerika yolculuğu başlayan Godiva, bundan 4 yıl önce Yıldız Holding tarafından alındı. İşte o günden bu yana da Godiva’nın yolculuğunu yakından takip ediyoruz. Bundan 4 yıl önce Godiva lezzetlerini tatmak ve Godiva’nın yaratıcısıyla tanışmak için Belçika’ya gitmiştim, bu kez de New York’a gittim. Godiva’nın CEO’su Jim Goldman markanın son atılımlarını paylaşmak üzere bir grup gazeteciyle buluştu.Goldman’ı dinlemeden önce şu cümleleri hemen sıralayabilirdim:Godiva lüks bir çikolata markası. Butik üretim yapıyor diyebileceğimiz özelliklere sahip. Özel günlerin çikolatası. Herkesin hemen satın alabileceği bir çikolata markası değil.Oysa şimdi lüks segmentte tanımlanan Godiva’nın artık kendisine ‘erişilebilir’ marka olma hedefi koyduğunu biliyorum. Artık Godiva yalnızca altın renkli kutularla satılan bir marka değil. Örneğin Godiva indirimleriyle bilinen dev mağaza zinciri Target’larda da satılıyor.Bu mağazalara özel ürünler Godiva mağazalarında satılanlara göre daha uygun fiyatlı, Jim Goldman, “Amacımız bir kez Godiva çikolatanın tadına varanın, bir daha çikolatamızdan vazgeçmemesi ve Godiva alabilmesi” diyor. New York’ta Godiva’nın merkezinde dinledik Goldman’ı. Godiva’nın en çok ciro yapan mağazasını ziyaret ettik. Altını çizmek istediğim en çarpıcı nokta ise şu oldu:Yıldız’dan öncesi-sonrasıGodiva’nın tarihi sanki Yıldız Holding öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor. Durgunluk yaşayan marka bundan 4 yıl önce Yıldız Holding’in markayı satın almasıyla silkelenmiş. Godiva’nın CEO’su Goldman, Murat Ülker’in vizyonunun sık sık altını çiziyor konuşmasında ve Amerika’daki ekonomik krize rağmen son 2 yıldır büyüdüklerini anlatıyor. Amerika’daki kriz Godiva’yı teğet geçmiş.Peki bu nasıl olmuş? En kısa anlatımla Murat Ülker, Godiva’nın önünü açmış. Bunu ben değil markanın CEO’su söylüyor. Godiva son 2 yıldır Kuzey Amerika’nın yanısıra Çin ve Japonya’da da büyüyor. Godiva’nın büyümesi depremden, tsunamiden etkilenmemiş görünüyor. Marka Yıldız Holding çatısı altına girdiğinden beri ‘inovasyon’la atakta. Çikolata çeşitleri artıyor, paketler değişiyor, pazarlama teknikleri gelişiyor, kekler ve çikolatalı dondurmalar, tablet çikolatalar da artık Godiva için önemli.Jim Goldman, markadaki değişimi, dönüşümü anlatırken Yıldız Holding’in markayı satın aldığında çalışanlara yaptıkları konuşmaların video kayıtlarını izletti. Jim Goldman, “Doğru şirket tarafından satın alındık” demiş. Murat Ülker’in konuşması ise güven veren, ekip ruhuna seslenen bir konuşma. Goldman Yıldız Holding’le devam eden 4 yıllık yolculuklarının ilk 2 yılında toparlandıklarını, son 2 yılda ise büyümeye başladıklarını anlatıyor.Ekonomik kriz ortamında Godiva’nın yönetiminde en çok tartışılan konu Çin’e açılıp açılmama kararı olmuş. “Ben ve Murat Ülker açılalım dedik, yüzde 30 büyüme sağladık” diye anlatıyor Goldman.Markanın Yıldız Holding’e geçmesiyle birlikte kadrosu da büyük oranda değişmiş. Yönetim Kurulu’na daha önce P&G, Estee Lauder gibi dünya markalarında deneyim kazanmış kişiler girmiş.Goldman, krize rağmen büyümelerini şu sözlerle anlatıyor:“Campbell Soup şirketi de büyüktü ama önceliği biz değildik. O zamanlarda orta seviyede umutlar vardı, oysa Yıldız Holding uluslararası umutları getirdi. Uzun vadeli hedeflerimiz var artık. Kuzey Amerika’da 1960’dan beri satılıyoruz ama belli büyüklükte. ‘Neden daha fazla olmuyor?’ diye baktığımızda şunu gördük. Erişilebilir yerlerde değiliz. Alışveriş yapılan yerlerde Godiva yok. Stratejimizi oluşturduk, daha fazla erişilebilir kanallarda hangi ürünü daha fazla satmakla ilgili adım attık. Kuzey Amerika’da başarılı olduğumuz müşterimiz Target. Target’ın 1200 mağazasında varız.”Alışkanlıklar kuşkusuz ülkelere göre farklı. Premium çikolatada dünya lideri olma hedefi taşıyan Godiva yeni girdiği Çin’de de farklı bir strateji izliyor.Godiva cafeler artıyorÖrneğin Şangay’da sadece butik değil, aynı zamanda cafe olarak açılıyor. Yakında Pekin’de de Apple mağazasının yanında Godiva açılacak. Stratejik noktalarda Godiva mağazaları açılmaya devam edilecek.Yakında bir Godiva Cafesi de Londra’da Harrods Mağazası’nda açılacak. Ezcümle, Jim Goldman’ın ifadeleriyle Godiva Yıldız Holding sayesinde kendi başına ayakta duran bir marka oldu.Son 2 yılda her noktada satışları katlandı. Godiva tarihinde ilk kez Yıldız Holding döneminde TV reklamlarına çıktı. Geçtiğimiz yıl marka strateji değişikliğiyle Target gibi zincirlere girerek, çıkardığı özel ambalajlı ürünlerle Kuzey Amerika’da da krize rağmen yüzde 9 büyüdü. Markanın ticareti ise geçtiğimiz yıl yüzde 15 büyüdü. Aynı şekilde markanın Duty Free satışları da yüzde 15 oranında büyüdü. En ilginç rakam da Japonya’ya ait. Depreme rağmen Japonya’da yüzde 10 büyüme kaydetti Godiva. Jim Goldman bunu, “Herkes her şeye rağmen mutlu olmak istiyor. Çikolata da mutluluk veriyor” sözleriyle açıklıyor. Jim Goldman, ‘Krize rağmen yatırım yapmamızı Yıldız Holding sağladı. Büyümek için bir Türk’e ihtiyacımız vardı’ diyor.Cirosu 650 milyon $- En ucuz Godiva çikolatası tek bar halinde satılan 2 dolarlık çikolata.- Godiva’nın üretiminin yüzde 60’ı Kuzey Amerika’da satılıyor.- Godiva’nın fiyatları Japonya ve Çin’de daha pahalı. Marka bu ülkelerde kendini lüks segmentte odaklıyor.- Yııldiz Holding birleşmesinden önce Godiva’nın cirosu 500 milyon doların altındaydı. Şimdi 650 milyon dolar.77 ülkede 450 noktada- Godiva 77 ülkede 450’yi aşkın noktada satılıyor- Japonya’da ise 250 noktada satılıyor, yılsonuna kadar Çin’de 20 mağazayı geçecek.- Godiva’nın en büyük kutuları 100 dolardan satılıyor.- Swarovski taşlı kutular ise 130 dolar.- Godiva cheesecake ve browni de üretiyor. NY’de Starbuckslarda Godiva cheesecake’i satılıyor.- Marka bölgesel anlamda güçlenmek için özel ürünler de çıkarıyor. Mid Autumn Mooncake Çin için üretilen bir ürün. Zencefilli çikolata.- Bu yıl yani önümüzdeki Ocak ayında Çin yeniyılı kutlayacak. Bu yıl Dragon Yılı. Çin için üretilen ambalajlarda Dragon figürleri kullanıldı.

Devamını Oku

Avrupa’dan gelen turist azalıyor ama Brezilyalı, Çinli ve Hindistanlı sayısı artıyor

17 Aralık 2011

İstanbul’a gelen turist sayısının arttığını, bu yüzden otel inşaatlarına hız verildiğini söyleyen The Marmara Grubu’nun CEO’su Hüseyin Öztürk, “İstanbul’da 32 bin oda var. Geçen yıl 6.9 milyon turist gelmiş. 16 bini 4-5 yıldız. Barcelona’ya 9 milyon turist gelmiş, 55 bin oda var. İstanbul, Barcelona gibi 9-10 milyona ulaşınca dar boğaz yaşanacak. Bu yüzden otel inşaatlarına ağırlık verildi. 6 bin 500 oda inşaat halinde şu anda İstanbul’da” dedi. Avrupa’daki krizin 2012’de sektörü daha fazla etkileyeceğini kaydeden Öztürk, “Avrupa’da kriz var ama biz çok önceden başka pazarlar arayışına girmiştik. Bu pazarlardan biri Brezilya’ydı. THY’nin direkt uçuları turist sayısını artırdı. Hindistan ve Çin’den gelenlerin de sayısı artıyor” dedi.The Marmara Grubu’nun CEO’su Hüseyin Öztürk’le Taksim The Marmara’da buluştuk. The Marmara Grubu, bu yılı ataklarla geçirdi. Taksim The Marmara Oteli yenilendi. Grubun diğer otelleri de renovasyon sürecine girdi. Şehir otelciliğinde büyüme kararı alan, yurtdışına da açılan grup, son olarak da İstanbul’da tarihi bir hamamı aldı. The Marmara Grubu’ndaki son gelişmeleri Hüseyin Öztürk’le konuştuk.- Kaç oteliniz oldu? Yeni oteller açtınız...10 otelimiz var.- Çoğu İstanbul’da değil mi?Avrupa Yakası’nda 3 otelimiz var, 3 rezidans da Anadolu Yakası’nda. Avrupa Yakası’nda Esma Sultan davet mekanımız. Antalya, Bodrum ve Manhattan’da otellerimiz var. Ayrı yerlerde ayrı genel müdürler yönetiyor otelleri ama hepsi merkezden kontrol ediliyor.- Grup hem otellerin sahibi hem de kendi işletiyor...Türk otelciliğinde önceliklerimiz var. Bazı departmanlarımızı dışarıya verdik yani yönetimi çözüm ortaklarımızla yapıyoruz. Bazılarını da başka işletmecilere verdik.- Taksim’deki otelinizin altındaki Cafe Marmara artık yok. Neden oradan vazgeçtiniz?Kârlılık hesaplarımıza baktığımızda vazgeçmemiz gerekiyordu. Aslında vazgeçmedik, bu alanda çok iyi yatırımlar yapan Doors Grubu’na teslim ettik. Çok deneyimliler kendi alanlarında, İstanbul’un en iyi restoranlarını açtılar, iyi bir grup. Burası da güzel oldu.- Şimdi Taksim’deki otelin üst katı da farklılaşacak diye biliyoruz. Ne olacak en üst katta?Yine Doors Grubu’yla anlaştık. Üst katı farklı bir konsepte dönüştürecekler. Şu anda bizde bilmiyoruz, ben iyi bir konsepti getireceklerini ve üst katımızı renklendireceklerini düşünüyorum.- Taksim The Marmara’dan başlamak istiyorum. Bu kadar merkezde olmak çok avantajlı, Taksim İstanbul’un merkezi, hep hareketli... Dezavantajı nedir?Çok avantaj var. Dezavantaj sanırım şu: Burası hiç uyumuyor. Burada kalanlar her yere gidebilirler, manzarası güzel. Dezavantaj hiç uyumuyor olması. New York gibi burası. Buraya gelenler bu gerçeği de biliyor. Şehrin kalbinin attığı yerde, harika bir manzarada kalıyorlar. Bence bu manzarayla İstanbul satılabilir. Yerimiz çok avantajlı. Eski İstanbul ayaklarımızn altında. Trafiğe kapanması iyi olur- Trafik sorun değil mi? Taksim’in trafiğe kapanması sizin için iyi olacak mı?Bence iyi olacak.- Ne zaman kapanacak?Büyükşehir Belediye Başkanımız Kadir Topbaş biliyor, biz tam olarak bilmiyoruz.- Grup son dönemde atakta. Yeni hangi projelere imza attınız?Biz son 3 yılda yeni yerler aldık. Manhattan’da yeni bir yer daha aldık. İkinci yerimiz oldu Amerika’daki. Şişli’de ikinci oteli açtık.- Manhattan’da yine otel mi olacak?Evet ama tam tarihi belli değil. 2-3 sene içinde açacağız.- İstanbul’da yeni yatırımlarınız var mı?İlk defa size söylüyorum, daha çok yeni. Bir hamam aldık. Mimar Sinan yapıtı. 1.200 metrekare. Çok heyecan verici bir proje. Entresan bir yapı olacak. Esma Sultan’ı nasıl ortaya çıkardıysak burası da aynı şekilde olacak. Dünya çapında konuşulacak. 3 senede 3 mülk koyduk portföyümüze. Yeni portföyler üzerine de çalışıyoruz.- Bodrum ve Antalya otelleriniz var. Ama artık siz şehir otelciliğinde mi büyüyeceksiniz?Evet. Artık karar aldık, resort otelciliği yapmayacağız. Kararlıyız. Antalya gibi yerlerde değil, İstanbul’da büyüyeceğiz.- Antalya ve Bodrum kapanacak mı?Kapatmayacağız. Antalya ve Bodrum otelleimiz kıymetli taş olarak kalacak. 50-60 euroya satılan ikinci şehirlere de gitmeyeceğiz. İstanbul’da çok oda talebi var.- Farklı rakamlar geliyor kaç yatağa ihtiyaç olduğuyla ilgili. Bazı kişiler abartılı buluyor rakamları...İstanbul’da 32 bin oda var. Geçen yıl İstanbul’a 6.9 milyon turist gelmiş. 16 bini 4-5 yıldız. Londra, Paris bir yanda kalsın, Barcelona’ya 9 milyon turist gelmiş, 55 bin oda sayısı var. İstanbul, Barcelona gibi 9-10 milyona ulaşınca dar boğaz yaşanacak. Bu yüzden de otel inşaatlarına ağırlık verildi. 6 bin 500 oda inşaat halinde şu anda İstanbul’da.- 5 yıldız mı şart?Değil. 3 yıldıza da ihtiyaç var.- Avrupa’da kriz var. Turist sayısı düştü. Geçenlerde Türkiye’deki golf turizminin Avrupa’daki krizde etkilendiğini öğrendim... Size nasıl yansıyor AB krizi?Avrupa’daki kriz etkiliyor. Bizim Haziran-Ağustos dönemimiz Arap ülkeleri dönemimizdir. Bizim ilk Suadiye’deki rezidansımız da bu ülke misafirleri içindi. Bizler için Körfez ülkeleri talebi eskiden beri yoğun.- Dizilerin de etkisi oldu...Genelde artırdığını biliyorum ama bizim hep iyiydi Arap turist oranımız.THY’nin uçuşları etkiledi- Misafirlerinizin ne kadarı Arap ülkelerinden, ne kadarı Avrupa’dan?Yüzde 40’ı Türk, yüzde 40 Amerika ve Almanya, sonra Araplar ve daha sonra İtalya, İspanya, İngiltere geliyor. Brezilya’dan da misafirlerimiz var. THY’nin direkt hat koyması turist sayılarını artırdı.- Türkiye’de İstanbul’da turistlerin kalış süresi çok az: 2.1 gün. Sizin oteliniz için oran nedir?Bizde 2.7 gün ortalama.- 2012 nasıl geçecek?2012’de kriz daha çok etkileyecek. Her sektörü etkiler. Bizi de etkiler. Kriz dönemlerinde ilk kısılan olay da toplantı yapılacaksa 5 yıldızlı da değil 4 yıldızlı otelde toplantı yapmak olur. Allah’tan bizim 4 yıldızlı 2 otelimiz var! Avrupa’da kriz var ama biz çok önceden başka pazarlar arayışına girmiştik.- Hangi ülkelere yöneldiniz?Bu pazarlardan biri Brezilya’ydı. Hindistan ve Çin’den de misafirlerimiz oluyor ve büyüyor.*****KAHVALTIMI OTELLERDE YAPARIM- Siz turizm kökenli değilsiniz. Finans geçmişiniz var. Nasıl oldu otelciliğe geçişiniz?Ben yatırım bankacısıyım. Finans sektöründe çalıştım. 1989’da proje finansmanıyla bankacılığa başladım. 2006 yılına kadar finans sektöründe devam ettim. The Marmara Grubu’nun bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak atandım. Aile şirketin kurumsallaşmasına karar vermişti. Türkiye’de çok nadir olan bir işi gerçekleştirdi aile. Yönetim kurulumuzda 3 bağımsız üye, aileden bir kişi var. Aile şirketlerinin sürdürülebilir olması için bu yapıyı kurdu. Daha sonra aile CEO’luk görevini de bir profesyonele vermeye karar verdi ve yönetim kurulundan beni uygun gördüler. CEO olarak bana düşen karlılığı artırmak, verimliliği artırmak, ileriye yönelik büyüme planları yapmak, vizyon yaratmak ve yeni yatırımları takip etmekÖ Bunlar otelcilik gerektirmiyor, yatırım bankacılığı kökenli olmam avantaj. Ben grubun büyümesi ve iş modellerinin değişmesi, kurumsallaşma için grubun başındayım. - Siz ne sıklıkla otellerdesiniz? Yani CEO ’luk yaptığınız otellerde kalıyor musunuz?Ben sabahları mutlaka burada kahvaltı yapıyorum. Daha doğrusu bazen Pera, bazen Şişli bazen de Taksim otelimizde kahvaltı yapıyorum. Bu benim için gözlem de oluyor. Çayın tadından, kadın arkadaşlarımızın saçına kadar her şeye bakıyorum. Her otelde 9.00’da müdürler toplantısı olur, o toplantılara dinleyici olarak katılıyorum. Daha sonra genel müdürlük ofisimizde çalışıyoruz. Akşamları genelde 19.30 gibi çıkıyorum. Seyahatlerim de çok oluyor.- Kendinize zaman ayırdığınızda ne yaparsınız?Yelken, tam bir deniz tutkunuyum. Oğlumla yelken yapıyorum. Yazın sıkı yelkenciyiz baba-oğul. Kış aylarında da kayak yaparız. Golfcüyüm aynı zamanda.*****Şehir otelciliğinde en büyük Türk markasıyız- Körfez ülkelerinde yatırım yapmayı düşünür müsünüz?Aslında enteresan biçimde Türk markası olarak orada biliniyoruz. Mısır’da olaylar almadan önce işletmecilik yapalım diye düşünüyordum ama olaylar çıktı malum. Biz o ülkelerde işletmeci olmayı düşünüyoruz. Ama yatırım düşünmüyoruz. Oralarda hukuk yapısı belli değil, yatırım zor.- Müşterileriniz ne kadarı iş amacıyle otelinizde kalıyor?Biz yüzde 60 iş dünyasına hitap ediyoruz. Bedava internet bağlantımız var. Avrupa’nın hiçbir yerinde bedava internet yok. Ayrıca toplantı salonlarımız da çok iyi, bu yüzden de hep dolu.- Son yıllarda Türkiye’ye yabancı otel zincirlerinin ilgisi arttı, önümüzdeki yıl gelecek olanlar da var. Rekabet sizi nasıl etkiliyor?Yabancı zincirler hep işletmeci. Biz hem mülk sahibiyiz hem de işletmeciyiz. Biz İstanbul şehir otelciliğinde en büyük Türk markasıyız. Bu avantaj. Bence yerel marka olmamız da çok önemli. İstanbul’da büyük markalar genelde yabancı, biz bu yüzden çok gururluyuz. Amerika dediğimizde Hilton zinciri aklımıza geliyor, Uzakdoğu’da güçlü grup Mandarin... Her yerin lokal markaları var. Almanya’da Steinberger var. Biz de buranın yerel markasıyız ve gururluyuz. Yabancı markaları da rakip olarak görmüyoruz.- Kaç kişi çalışıyor grupta?İstihdam değişebiliyor zaman içinde. 2 bine yakın bir istihdam yaratıyoruz.*****İstanbul yüksek fiyatları hak ediyor- Fiyatlar çok arttı. En üst seviyede mi yoksa daha da yükselecek mi İstanbul’da oda fiyatları?Avrupa Kültür Başkenti seçilmenin de etkisi oldu. İstanbul’a yatırımcılar geliyor. İstanbul bu fiyatları hak etti. Tarihi mirası, yeni açılan eğlence yerleri, restoranları, kültürel ve sanatsal etkinlikleriyle İstanbul bunu hak ediyor. Sosyal hayat çok iyi İstanbul’da. İstanbul’a inanılmaz sanatçılar geldi. Biz de bazı isimleri misafir ettik. Eskiden gelmek istemedikleri bir ülkeydik, şimdi hepsi geliyor. - Boğaz’daki bazı okulların turizme açılması söz konusu, Boğaz’da otel sayısı artmalı mı?Boğaz çok özel. Boğaz otelleri çok iyi fiyatlama yapıyor. Bence tarihi miras korunmalı bunlar yapılırken. Buna da özen gösterileceğine inanıyoruz.- Fiyatlar ne kadar arttı İstanbul’da önceki yıllara oranla? Otellerin çoğu da hep dolu... Fiyatlar daha da artar mı?Yüzde 21 arttı fiyatlarımız. 2012’de doyuma ulaşacak diye düşünüyorum.

Devamını Oku

Noel Baba’dan Porsche isteyen çocukla, emniyet kemerini takan çocuk aynı!

16 Aralık 2011

Can Dündar Perşembe günü yazdı. İngiltere’de ünlü Selfridges zinciri alışverişe gelen çocuklara ‘Noel Baba’dan ne istersiniz?’ diye sormuş. 3 yaşında bir kız çocuğu kredi kartı istemiş, çocuklar arasında Maserati araba isteyen de Rolex saat isteyen de varmış. Can Dündar çocuklarla ebeveynlerin ilişkileri üzerine kurmuş yazısını. Keşke yazdıklarına şaşırabilseydim diye düşündüm. Dündar’ın yazdıklarını çoğaltacak gözlemlerle dolu her yanım.‘Zamane çocukları çok farklılar’ deyip geçecek kadar basit bir konu değil söz ettiğimiz. Evet zamane çocukları bizden çok farklı. 2.5 yaşında markaları biliyorlar. Eskiden 4-5 yaşında mağaza ve marka ismi bilen çocuklara üstün yetenekli denirdi, şimdi çoğu biliyor.Öyle fazla uzağa, İngiltere örneğine gitmeye de gerek yok. Kızım Levent’te bir yuvaya gidiyor. Şu an 4.5 yaşında. Onların yuvalarında da yeni yıl öncesi, ‘Noel Baba’dan ne istersiniz?’ diye soruyorlar. Listeler ebeveynlerin göreceği bir yere asılıyor. Çocuğumuzun istediği hediyeyi alıp okula veriyoruz. Yılbaşı kutlamalarında bir Noel Baba geliyor ve bizlerin aldığı hediyeleri çocuklara veriyor. Ela, o hediyenin bizim tarafımızdan alınacağının farkında ama o da oyun oynamayı seviyor. Okul yönetimi hassas bu konuda. ‘Alacağınız hediye bir ayakkabı kutusundan büyük olmasın’ diyorlar ama aması var. Ela 2.5 yaşındayken sınıf arkadaşlarından birinin Porsche istediğini okumuştum. O yıl Ela çıngırak istemişti... Çok sevinmiştim. Geçen ilköğretim yılında ‘İleride kızımı hangi okula verebilirim’ diye okulları gezdim, annesinin dibinde ağlayıp duran 6-7 yaşlarındaki bir kıza rastlamıştım okullardan birinde. ‘Ben de Chanel çizme’ istiyorum diye ağlanıyordu...İçimden bunlar mı düzeni değiştirmeye gelen yeni çağın çocukları? diyorum sık sık...Diğer yandan da ‘evet bu çocuklar düzeltecek’ diyebileceğimiz örnekler var. Yeşil Bilgi Platformu’nun bir çalışması vardı. Çevre dersleri sayesinde çocuklar çevre konusunda velilerden daha bilinçli çıkmıştı. Diş fırçalarken fazla su akıtmamak, yere asla çöp atmamak, kağıt kullanırken dikkat etmek gibi, pillerin, pet şişe kapaklarının ve kağıtların farklı atıklar olduğunu ilkokula gitmeden öğreniyor çocuklar. Aynı şekilde emniyet kemeri takmayan bir taksi şoförünü uyarabiliyor, çocuk koltuğu olmayan bir arabayı görmezden gelen bir polis gözlerine takılabiliyor. Ezcümle okuma yazma öğrenmeden marka adlarını bilen çocuklarla, onlara bizim yaşadığımızdan daha kirli bir dünya bıraktığımız gerçeğini bilerek büyüyen çocuklar aynı.*****Göz yumma!Kötü bir şeyin geldiğini hissettiğimizde, görmek istemediğimiz bir şeye şahit olacağımızı anladığımızda gözümüzü kapatırız. Bu bir refleks. İsteyerek ya da istemeyerek gözlerimizi yumarız. İzlediniz mi? Trafikte Sorumluluk Hareketi’nin ikinci tanıtım filminin en çarpıcı yanı bu. Görmediyseniz internette mutlaka bulun ve izleyin bu filmi. Malum kanallar bu tarz filmleri çok geç saatlerde yayınlıyor.Ezel Akay’ın çektiği film trafikte sorumsuz davrananları işaret ediyor ve hayatımızın kimlerin elinde olduğuna dikkat çekiyor.Trafikte Sorumluluk Hareketi, Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda TÜVTURK desteğiyle yürütülen bir hareket. Bu çalışma kapsamında 3 proje yürütülüyor. Güvenli Taşıt Hareketi, Sorumlu Vatandaş Hareketi ve Can Dostları Hareketi. Güvenli Taşıt Hareketi kapsamında halka ve sürücülere, Sorumlu Vatandaş Hareketi’nde öğretmenlere ve üniversite öğrencilerine, Can Dostları Hareketi’nde de ilköğretim kurumlarındaki veliler ve öğrencilere eğitim veriliyor. 2 yılda toplam 428 bin 500 kişiye ulaşılmış. TÜVTURK Genel Müdürü Kemal Ören verdi bu bilgileri. Daha önceki bir yazımda söz etmiştim. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden İdil Işık’ı Münih’te Otomobillerde Çocukların Güvenliğinin Sağlanması konulu seminerde dinledim. 2010 yılında Türkiye’de trafik kazalarında 308 çocuk hayatını kaybetmiş. 15.335 çocuk da yaralanmış. İdil Işık’ın verdiği bilgilere göre Çocuk Koltukları yürüme dönemindeki çocuklarda ölümcül yaralanmaları yüzde 54, bebeklerde yüzde 71 oranında düşürüyor. Gözyumma mesajını veren bu film trafikte küçük bir dikkatsizliğin, sorumsuzluğun nelere yol açtığını gösteriyor. Kendine ve başkalarına zarar verecek hareketler içinde olanlara gözyummayalım. Bu filmler yapılan eğitim çalışmalarında da gösteriliyor. Can Dostları Hareketi’nin ilköğretim kurumlarında verdiği eğitimler sayesinde çocuklar emniyet kemeri takmadan trafiğe çıkmak istemiyor. Çocukların büyükleri büyüttüğü örnekler de yok değil...

Devamını Oku

Hızlı trene vagon üreten Asaş gözünü Ortadoğu ve Avrupa’ya dikti

10 Aralık 2011

Akıllı sayaçtan hızlı tren vagonuna, otomotivden turizme birçok sektörde faaliyet gösteren Asaş Holding’in Başkan Yardımcısı Mehmet Fatih Yalçınkaya, “Yakında rüzgar enerjisi santrali yatırımlarımız da başlayacak. İçme suyu işinde de iddialıyız. Türkiye’nin yanısıra Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa için de hızlı tren vagonları üreteceğiz” diye konuştuASAŞ Holding’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı 42 yaşındaki Mehmet Fatih Yalçınkaya. Asaş Holding’in en bilinen faaliyet alanı otomobil filtreleri. Türkiye’nin bu alandaki en büyük üreticisi olan şirket son dönemde farklı alanlara yaptığı yatırımlarla da dikkat çekiyor. Hyundai ile 675 milyon dolarlık hızlı tren imalatını üstlenen Asaş, Gürpınar markasıyla da su sektörüne girdi. İştirakleri arasında Bodrum Güllük Limanı İşletmesi de olan holdingin güvenlik şirketi, spor tesisleri ve enerji sektöründe de yatırımları var.6 çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelen Diyarbakırlı Yalçınkaya, Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu. Asaş’ın İskenderun’daki fabrikasında mühendis olduktan sonra İstanbul’a gelen Yalçınkaya, Asaş’ın atılımlarını anlattı.- Asaş Türkiye’deki otomobil üreticilerinin en iyi bildiği şirketlerden biri. Siz farklı markalara filtre üretiyorsunuz. Nasıl kurulmuş şirket?Geçmişimiz otomotiv sanayiinde. Şirketimiz İskenderun’da 4 ortakla kurulmuş 1969 yılında. Alanında ilklerden. 1988 yılında hisselerinin büyük kısmını Saffet Çerçi alıyor. Ortağı da Ahmet Göçmen. Ahmet Bey 3 yıl önce vefat etti. Başkanlığı Saffet Bey yürütüyor. 1980’li yıllarda yedek parçacılıkla işe başlanılıyor. 1996’dan sonra farklı sektörlere giriliyor. 1998 yılından sonra ASAŞ Filtre Türkiye ve dünyada tanınan bir marka oluyor.Yılda 15 milyon filtre- Kaç ülkeye ihracatınız var? Türkiye’deki büyüklüğünüz ne kadar?55 ülkeye ihracatımız var. Türkiye’de alanımızda en büyük biziz. Yılda yaklaşık 15 milyon adet filtre üretiyoruz. Cirosal anlamda 60 milyon dolarlık bir değerden söz ediyoruz. Büyümeye de devam ediyoruz. İki yerimiz İskenderun’da, bir yerimiz de Arifiye’de.- Kaç kişiye istihdam sağlıyorsunuz?1.500’e yakın çalışanımız var. Filtre bölümünde 800 personelimiz var. Biz güçlü bir oyuncu olmayı amaçladık. Dünyada rakip çok. Alman rakiplerimiz var. Hatta onlar bir ara Türkiye’de patentli üretim yaptı ancak şu anda yok.- Asaş Filtre’yi birara Almanlar almak istemişlerdi değil mi?Evet, Mahle gibi çok büyük Alman şirketlerle masaya oturduk ama fiyatta anlaşamadık ve satmaktan vazgeçtik.- Ve yeni sektörlere girdiniz... Su sektörü, spor tesisleri...Rahmetli Sabancı’nın dediği gibi yumurtaları farklı sepetlere koymak lazım. Biz de öyle yaptık. Biz parayı hep yatırıma istihdama yöneltme prensibindeyiz. Dönem dönem Türkiye’de otomobil dibe vurdu. Krizler sektörü çok etkiledi. 4 yıl önce bizim filtre ihracatımız sıfıra düştü. Çok zor günlerdi. O günlerde Sporium’lar bize destek oldu. Grubumuzun spor kompleksleri de çok güçlü.Spor artık ihtiyaç- O yatırımları ne zaman yapmıştınız?1992 yılından beri Bostancı Sporium bizim. 2007yılında da Akatlar’da yeni bir yer kuruldu. Ataşehir’de de yeni bir Sporium açacağız. Sporiumlarda 10 bine yakın üyemiz var. Ataşehir’deki tesisisimize 8 bin üye kaydetmeyi hedefliyoruz. Artık herkes spor yapıyor. Eskiden spor hobiydi şimdi ihtiyaç.- Spor tesisleri son dönemde hızla arttı. Siz bu alana girmeye nasıl karar verdiniz. Çok farklı bir alan.Biz ekip olarak sporla ilgiliyiz. Yönetim Kurulu Başkanımız Saffet Çerçi ilk yatırımı yaptı. Türkiye’de de bilinç arttı bu konuda. Çok tecrübe ettik. Yalnızca spor alanında değil başka yatırımlarımız da var. Güllük Limanı’nın ortağıyız.Su sektöründe iddialıyız- Bir de su sektörüne girdiniz. Bu sektörde hedefiniz nedir?Gürpınar markasını aldık. Orada küçük bir ortağımız da var. Biz su sektöründe de iddialıyız. Tüm makineleri, ekipmanları yeniledik. Kaynağımız çok güçlü. İsim haklarını aldık. Gürpınar önemli bir noktaya gelecek. Hedefimiz Erikli’nin yükselişini yakalamak. Şu anda hali hazırda bazı markalara su veriyoruz.- Hangi markalara?Mesela Kipa... 60 milyon liralık hacme ulaştık su sektöründe. Kaynağımızın çok büyük bir bölümünü henüz kullanmadık. Pet şişeden, damacanaya kadar her üretime giriyoruz. Ayrıca kullan at ürünlerimiz de olacak.- Şu sıralar çok konuşuluyor damacana yerine kullan at şişeler... Artacak mı kullan at şişeler?Dönüşümsüz damacana üretimine giriyoruz. Kullan at şişe dediğimiz o üretim. - Pet şişeden ne farkı var? Hem pet şişelerin hem de damacanaların sağlıklı olup olmadığı tartışılıyor...Hepsi aynı maddeden yapılıyor. Biz bu sektöre girmeden önce çok araştırma yaptık. Herkes aynı maddelerden üretim yapılıyor. 19 litrelik yapıyorsunuz, bildiğiniz damacana uzun süre kullanımlık, biz bunun yanısıra kullanıp atılanlarını da yapacağız. Sağlık konusuna gelince, aslında bir şeyi doğru yapıyorsanız korkmayın. İstismar edilmiyorsa sorun yok. Doğru kullanılıyor, denetimler yapılıyor ve iyi yıkanıyorsa sorun yok.- Kullan at şişeler ve cam daha sağlıklı damacanalardan...Cam ve kullan atlar evet daha sağlıklı. Camın maliyeti çok yüksek. Türkiye’de çok büyük bir nüfus musluk suyu tüketicisi. Su sektörü Türkiye’de her yıl yüzde 10 büyüyor. Daha da büyüyecek. 326 su firması var. Biz öncelikle Marmara Bölgesi’nde ciddi yapılanmaya girdik.RES yatırımımız olacak- Enerji sektörüne de adım attınız? İleride bu alanda adınızı daha çok mu duyacağız?Çok önemli bir konu enerji. Niyetimiz enerji üretmek öncelikle de ürettiğimiz enerjiyi kendi fabrikalarımızda kullanmak. Bazı HES’leri gezdik. Şu anda HES yatırımımız yok. Ama bakıyoruz. Çatalca’da rüzgar enerji santralleri (RES) yatırımımız olacak. Çatalca’da 200 dönümlük bir arazi üzerinde yatırım yapacağız. Elektrik alıp satın alma lisansını da aldık. Enerji satın alma konusunda yurtdışı yatırımlarımız da olacak. 2012 yılında 100 milyon dolarlık bir büyüklük hedefledik.Türkü albümü çıkardı- Albüm çıkarmışsınız. Müzik hobinin ötesine geçmiş gibi hayatınızda...Müziği seviyorum. Şan dersleri aldım. Çocukluğumdan beri bana ‘sesin güzel’ denir. Çevremdekiler beni gaza getirdi ve albüm yaptım. Fena da satmadı. Ama satayım, tanınayım diye bir amacım yoktu. Hobi dedik, cd sattım. Benim bir beklentim yok bundan ama hobi olarak çok seviyorum.Vagonları Adapazarı’nda Hyundai ile ortak üretiyoruz- Yumurtayı farklı sepetlere koyalım derken gerçekten de çok farklı alanlara yönelmişsiniz. Bir de güvenlik şirketiniz var? Tam olarak hangi hizmetleri veriyorsunuz bu alanda?Türkmenistan’da bu alandaki en büyük işi aldık. Türkiye’de de hizmet veriyoruz. Aynı şirketimiz akıllı sayaç üretimi yapıyor. Bu sayaçların en önemli özelliği şu: Biliyorsunuz bu alan özelleştiriliyor. Yeni dağıtım şirketleri oldu. Biz farklı şirketlerle masaya oturduk. Kaçağın önlenmesi gibi konuları bizim şirketimiz üstlenecek. Sayaç üretimimizi de İsrail ve Rusya’dan aldığımız teknolojilerle yapıyoruz.- Yatırımlarınız içinde en dikkat çekici olanı da hızlı tren projeleri. Hızlı trenler için vagon üretimine nasıl başladınız?Güney Korelilerle ortağız. Adapazarı’nda fabrikamız var. Hızlı trenlere vagon üretiyoruz. İhale açıldı, bir konsorsiyumun içine girdik. Hyundai ile birlikte kurduk fabrikayı. 2006’da açıldı fabrikamız. TCDD de ortağımız. Buraya Güney Kore’den getiriliyor vagonlar, burada parçalar birleştiriliyor, döşeniyor.Uzakdoğu sporlarına meraklıyım- Uzakdoğu sporları yapıyormuşsunuz? Dövüş, saldırı sporları mı?Krav Maga ve Wing Chuu yapıyorum.- Bunlar nedir?Krav Maga genelde MOSSAD ajanlarına öğretilen bir dövüş tekniği. Bunun tek hocası var Türkiye’de ondan ders aldım. Wing Chuu saldıranın gücünü kullanmaya yönelik bir spor. Hızla ilerliyorum bu sporlarda. Eğer İstanbul’daysam haftada 4-5 saat yaparım.- Siz Asaş’a nasıl girdiniz?Üniversiteyi bitirdiğimde makine mühendisi olarak girdim gruba. Saffet Çerçi’yle akrabayız, kendisinin yeğeniyim. Saffet Bey hem ticaret hem de siyasete atılmıştı o dönemde de. Üniversite sonrasında filtre fabrikasında makine mühendisi olarak çalıştım. 5 yıl orada mühendislik yaptıktan sonra 1998 yılında İstanbul’a gelip işlerin başına geçtim.İstanbul Metrosu için 96 vagon yaptık- Bugüne kadar kaç vagon yaptınız?İstanbul’daki metro hattına 96 vagon yaptık. Ayrıca yeni bir ihale kazandık. 440 setlik ihaleyi aldık.- 440 set kaç vagon demek?Her sette 8 vagon oluyor. Hızlı tren projeleri hızla yapılıyor. Vagon üretimi niş pazar. 2016 yılına kadar çok işimiz var bu alanda. Bu arada biz yalnızca TCDD’ye değil Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa’ya da vagon üretmek istiyoruz. Biz malzemeleri şu anda büyük oranda yurtdışından getiriyoruz ama yavaş yavaş üretime de girdik. İtalyanlarla ortak bir şirket kurduk. Kapı üretiyoruz. Metro vagonlarındaki açılır kapanır kapıları yapmaya başladık. Kapı dışında başka ürünler de üretmeyi amaçlıyoruz. Mavi Ray şirketimizde de bakım onarım işlerini yapıyoruz. Filtrecilikten demiryolculuğa geçtik diyebilirim.

Devamını Oku

‘İstanbul Cerrahi Hastanesi’ni büyütüp satacağım’

9 Aralık 2011

Bülent Göktuna National Golf Kulüp’ün kurucusu aynı zamanda sahip olduğu finans şirketi Mineks International de farklı projelerle bildiğimiz bir şirket. Son olarak geçen hafta Göktuna İstanbul Cerrahi Hastanesi’ni aldı. Göktuna’yla sohbet toplantısında buluştuk. Doğrusu finans bilgisi nedeniyle de masaya golf yatırımları ve yeni hastane yatırımından önce ‘Nereye gidiyoruz? 2012 nasıl geçecek? AB krizi bizi nasıl etkileyecek?’ konularını yatırdık.Öncelikle söyleyeyim, bir ayağı Londra’da bir ayağı İstanbul ve Antalya’da yaşayan Göktuna’nın öngörüleri pek de içacıcı değil. Çok sayıda finansçının da ortaya koyduğu gibi zor günler bekliyor bizi.Göktuna’nın tespitlerini sıralayacağım:- AB kriz yaşarken bundan Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değil.AB’nin krizi derinleşiyor.- AB’de Almanya ve Fransa soruna çözüm için bayrak taşıyor ama kimse onların borçlarına bakmıyor.- AB şu anda mali disiplin ve entegrasyonu beceremiyor.- Dolar ve Euro paritesi böyle giderse Ocak’ta 1.20’lere iner, yıl içinde de bu iniş devam eder ve 0.80’e kadar gelir.İtalya’nın şansı yüksek- Almanya ve Fransa AB’yi bölerek sorunlara çözüm bulma formülünü deniyor. Bu süreçte İrlanda, Yunanistan ve Portekiz AB’den çıkarılabilir. Krizin devam etmesi ise bu ülkelerin çıkmasına rağmen büyük ihtimal.- İspanya ve İtalya da bu listeye eklenebilir. İtalya’nın kurtulma şansı İspanya’dan yüksek.- Almanya’da ve Fransa’da bankaların sermaye sıkıntıları büyük. Almanya ve Fransa başka ülkelerin merkez bankalarını da denetlemek istiyor, buna hiçbir ülke izin vermez.- AB çatısı bu ortamda zor ayakta durur.Tablo karanlık. ‘Peki ya ABD?’ diye sorduk.- ABD’de de sorunlar halı altına itildi.- 2013 seçimlerine kadar sorunları dondurdular ama ABD’nin 115 trilyon Dolarlık borcu uçmadı. Borç duruyor.Ezcümle Göktuna, ‘Türkiye’nin yakalamış olduğu çıkışı bu olumsuzluklar etkileyecek’ diyor.Göktuna’nın bir ayağı da Körfez ülkelerinde. Arap Baharı’nı da masaya yatırıyoruz. Göktuna, ‘Oralarda prensler, emirler var. Diktatörlükle yönetiliyorlar. Evet paraları var. Türkiye’yi de cazip buluyorlar. Çok ciddi bir sorunlar yaşanıyor bu ülkelerin yatırımcılarıyla. Onlar oturup eski usül pazarlık edip otel, hastane almak istiyorlar. İhalelere girip iş kovalamayı tercih etmiyorlar. Türkiye’nin mevzuatını çok detaylı buluyorlar. Ayrıca Arap Baharı savaş çıkardı ülkelerde. Petrol fiyatları da hızla yükseliyor. Böyle giderse bir varil petrol 300 doları bulur... Birçok uzmanın da işater ettiği gibi yeni bir düzene doğru gidiyor dünya, 2020’ye kadar bu yeni düzenin de inşası sürecek gibi...

Devamını Oku

5 araçtan birinin fren sisteminde sorun var

4 Aralık 2011

Türkiye’de trafik kazalarında meydana gelen ölümlerin yüzde 7.6’sı çocuk ölümleri. Türkiye’de trafik demek risk demek. Bunu ben değil Dünya Sağlık Örgütü söylüyor. Türkiye’nin trafik karnesi çok zayıf. Ve ne yazık ki biz yetişkinlerin yaptığı hatalar nedeniyle çocuklarımız da yaşamlarını yitiriyor. Geçen hafta Münih’te TÜV SÜD tarafından düzenlenen seminere katıldım. TÜV’ün açılımı Technisher Überwachsung Verein- Teknik Gözetim Birliği. Türkiye’de araç muayenelerini yapma konusunda tek sorumlu kuruluş olan TÜV TURK’ün ortağı TÜV SÜD. Diğer ortaklar ise Doğuş Holding ve Bridgepoint. Münih’te gerçekleşen toplantının ana başlığı ‘Otomobillerde Çocuklarının Can Güvenliği Sağlanması’ydı. Türkiye’deki tabloyla ilgili sunumu Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İdil Işık gerçekleştirdi. İlk cümledeki veriyi de İdil Işık’ın sunumundan aldım. Biliyorsunuz Türkiye’de 2010’un Haziran’ından beri otomobillere çocuk koltuğu zorunluluğu getirildi. Malum memleketimizin insanı yaşı kaç olursa olsun çocuğunu ön koltukta oturtmaya bayılıyor. Hatta şoför koltuğuna oturtup şoförcülük oynayanlar da çok. Çocuklarımızı eğlendirme ve oyalama davranışlarımız hayli tehlikeli. Benim aklımda bunlar vardı bu toplantıya giderken, yasa uygulanıyor mu uygulanmıyor mu, kazalarda çocuk koltukları ne oranda koruyucu oluyor gibi noktalara takılmıştım. Şu anda çok daha karamsarım. Türkiye’ye döner dönmez arabamdaki çocuk koltuğunu ve arabamın altını kontrol ettim, gerçekten doğru takıp takmadığımızdan emin olmak istedim. Bu konudaki detaylara yazının sorunda yer vereceğim. Öncelikle neden arabamın altına baktığımı anlatacağım. Seminerde TÜV TURK Genel Müdürü Kemal Ören’le birlikteydik. Biliyorsunuz 2 yılda bir araçlarımızı muayene ettimek zorundayız. Artık bu işlem randevuyla yapılıyor. Kemal Ören’le kaza nedenleri üzerine konuştuk. Çok sık duyarız, ‘direksiyon hakimiyetini kaybetti’ denir. Şoför ya uyuya daldı ya da sarhoş v.s... Kemal Ören, ‘Direksiyon hakimiyetini kaybetmek tamamen kişsel bir hata olmayabilir’ diyor. Ve bakın nasıl anlatıyor: ‘Bir araçta hayatınız avucunuzun içi kadar bir yere bağlı. Fren sistemi... Bizim muayenelerde gördüğümüz en dikkat çekici nokta bu. Frenlerimizi kontrol ettirmiyoruz. Güveniyoruz. Oysa aracınız çok yeni de olsa eğer otomobilinizin altını şiddetli çarptıysanız fren sistemi yara almış olabilir. Hangimiz yere yatıp arabamızın altına bakıyoruz?’ Şahsen 18 yaşından beri araba kullanıyorum, bir kez bile bakmadım. ‘Aracımın altını çarpsam anlarım’ diyecek oldum, aslına bakarsanız çok da emin değilim çünkü ne kadarlık bir çarpma şiddeti olduğunu da tam olarak bilmek zor. Kemal Ören bana şunu sordu: ‘Elif Hanım valeye aracınızı veriyor musunuz? İstanbul’da valesiz bir hayat düşünemeyecek noktadayım. İş güç peşinde olup, işlerine de kendi arabasıyla giden biri olarak valelere mahkumum!’ Ezcümle Kemal Ören şunu söylüyor: ‘Arabanızı bir kez başkası kullanmışsa emin olamazsınız. Kontrol etmelisiniz.’ TÜV TURK’e muayeneye gelen her 5 araçtan birinin fren sisteminde sorun çıkıyormuş. Muayeneye gelen araçların yüzde 36’sında da sorun varmış. Evet biliyorum, araç muayenesi insana yük gibi geliyor. Ama en çok 2 saatiniz gidiyor. Seminerde 25 ülkenin temsilcileri vardı, kendi ülkelerindeki uygulamaları anlattılar. Şunu vurgulamak isterim, kurallara uyun. Kısa mesafede olsa kemer takmayı, çocuğunuzu kemerleri takılmış bir şekilde çocuk koltuğuna oturtmayı ihmal etmeyin. 50 kilometre hızla yapılan testleri izledik, 50 kilometrelik bir hızda bile kemersiz ve çocuk koltuksuz uygulamanın sonucu korkunç. 100 kilometre hızla giden bir aracı gözümün önüne getirmek bile istemiyorum. Çocuk koltuğu konusuna diğer bir yazıda devam edeceğim.

Devamını Oku

Türkiye’de 1.5 milyar dolar ciroya ulaşan fast food sektörü çalışan kadın sayesinde büyüyor

3 Aralık 2011

KFC 1939’da Kentucky’de kuruldu. Bugün 105 ülkede 15 bin restorana sahip. KFC’de yüzde 100 tavuk eti kullanılıyor. Tavuklar 11 karışık baharata batırılıp kızartılıyor. Baharatların sırrı KFC’de. Dünyada günde 7 milyondan fazla kişi KFC’lerde yemek yiyor, KFC’lerde yılda 4.5 milyardan fazla tavuk satılıyor.Türkiye’de fast food pazarının 1.5 milyar dolarlık ciroya ulaştığını söyleyen Süzer Grubu’nun gıda şirketi Turkent Gıda’nın Genel Müdürü Osman Kırık, bu rakamın 2012’de 1.8 milyar dolara yükseleceğini belirtti. Sektörün kadınlar sayesinde büyüdüğünün altını çizen Osman Kırık, “Kadınlar itici gücümüz. Çalışan kadın sayısı arttıkça ailenin geliri artıyor. Aile gelirini artırdıkça dışarıda daha çok yemek yiyor. Bizim sektör kadınlar sayesinde büyüyor” dediSüzer Grubu’nun gıda şirketi Turkent’in başında Osman Kırık var. Osman Kırık kariyerine KFC’de başlamış adım adım yükselmiş biri. KFC ve Pizza Hut’ların Türkiye operasyonunun A’dan Z’ye her aşamasında Osman Kırık’ın emeği var. Kırık’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de fast food servisi 1.5 milyar dolar ciroya ulaştı. 2012’de de 1.8 milyar dolar olacak. “Biz gelişen bir ülkeyiz. Gençlerin verdiği dinamiklik var, bunu iyi değerlendiriyor markalar da” diyen Osman Kırık ile yeni hedeflerini konuştuk. - Siz kariyerinize nasıl başladınız?1990 yılında kasiyer olarak işe girdim. Daha sonra tüm aşamalarda, kademelerde çalıştım KFC’de. Kasiyerlikten bölüm şefliğine, vardiya müdürlüğü, müdür yardımcılığına, restoran müdürlüğü, operasyon müdürlüğü, direktörlüğe varan çizgide dediğim gibi adım adım her kademede çalışarak yükseldim. Bu yıl Turkent firmasının genel müdürü oldum.- Süzer Grubu’nun gıda şirketi Turkent, şirketten çok markalarıyla biliniyor...KFC ve Pizza Hut’ı bilmeyen yoktur. O markaların müdürüyüm.- Kasiyer olarak işe başladığınızda hedef koymuş muydunuz kendinize?A’dan Z’ye her aşama benim için önemliydi. Aslına bakarsanız ben başta koymuşum hedefimi. Ben uygulamaları restoranda öğrendim ama çok hizmet içi eğitim aldık. İlk KFC restoranında işe başlamıştım. Ben işi sevdim. ‘Hayatımı burada devam ettiririm’ dedim.- Kaç yıldır var Türkiye’de KFC?21 yıl oldu. İlk geldiğinde olay olmuştu.- Şu anda büyüklüğü nedir? Kaç restoran var?KFC 61 noktada. 12 ildeyiz. Pizza Hut 45 şubeli, o da 7 ilde. Yeni yerler açılacak.- Kaç kişi çalışıyor restoran zincirlerinizde?KFC’de 1.280 kişi, Pizza Hut’da da 924 kişi var. Merkez ofisimizde de 80 kişi çalışıyor.- Alışkanlıklar değişti, dışarıda yani ev dışında çok zaman geçiriliyor. Siz gençlere hitap eden bir markasınız, bu avantaj ama bir yandan da dışarıda harcayacak parası az olan kitleye hitap ediyorsunuz...Gençler en iyi müşteri portföyümüz. Bizim öğlenleri alışveriş merkezlerinde yemek yiyen çalışan kesim en iyi müşterilerimiz. Menü alternatiflerimiz bu kitlelere göre. Yelpazemiz geniş. Gençlerin memnuniyetini de genç çalışan kesimin memnuniyetini de karşılıyoruz.Cironun % 25’i paket servisi- Memnuniyet derken, her gün pizza yenmez. Ve günümüzde artık herkes sağlığına, kilosuna özen gösteriyor ama bir yandan da pizza ve kızarmış tavuktan vazgeçemiyor mu?Son zamanlarda light menü hazırladık. Ama çok talep artmadı. Sabah işe gelirken herkes ‘Öğlen salata yiyeceğim’ diyor açıkınca nefis tavuklar ya da pizzalar yemek istiyor.- Daha çok kadınlar mı erkekler mi müşteriniz?Kadınlar itici gücümüz. Çalışan kadın sayısı arttıkça ailenin geliri artıyor. Aile gelirini artırdıkça dışarıda daha çok yemek yiyor. Bir yandan da baktığınızda zaman herkes için önemli. Yemek hazırlamak için zaman lazım. İstanbul trafiği yoğun iş temposu nedeniyle dışarıda yemek yiyen ya da evine servis alan kişi sayısı katlanarak artıyor. Bizim sektör kadınlar sayesinde büyüyor aslında.- Paket servis oranınız nedir?Toplam ciromuzun yüzde 25’i paket servis. Hızla arttı paket servis oranı ama biliyorsunuz bizim restoranlarımız da hep dolu. Bu yüzde 25 oranı toplam içinde, bazı restoranlarımız evlere servis yapmıyor, bazıları da yüzde 50 oranında eve servis yapıyor.- En çok siparişi ne zamanlar alıyorsunuz?Bu değişiyor ama rekor kıranlar var.- Nasıl bir rekor, rakam verebilir misiniz?Bir saat içinde 100 sipariş alan restoranlarımız var. Düşünün hızı. Tüm operasyon buna göre hazırlanıyor. Lezzet kaybı asla olmaz. Çok planlıyız bu konuda. Geçmişteki verilere bakarak iyi hazırlandık bu gelişmelere. Biz bir saatte 100 siparişi zamanında yetiştiriyoruz.- Fast Food sağlıklı değil. Herkes daha sağlıklı olmak istiyor. Tavuk çok çabuk bozulan bir ürün. Nereden alıyorsunuz, kalite için nelere özen gösteriyorsunuz? Hangi yağları kullanıyorsunuz, en fazla kaç kez kullanıyor yağlarınız?Banvit’ten her gün tavuk alımı yapıyoruz. Ve her gün taze tavuk alıyoruz KFC’de. Pizza Hut’ta da her gün taze hamur hazırlanıyor. Asla donmuş hamur kullanmıyoruz. Her sabah hamur açılıyor Pizza Hut’larda. KFC’de de tavuklar en iyi yerlerden geliyor, özenle korunuyor ve o gün tüketiliyor. Ben gönül rahatlığıyla sağlıklıyız derim. Yağda da litaretürdeki en iyi yağı kullanıyoruz. Trans yağı sıfır bizde. Uzun zamandır da böyle.- Atık yağlarınız ne oluyor?Atık yağları da çok iyi topluyoruz, devletin gösterdiği adrese veriyoruz. Biz 5 yıl önce bir öncülük yaptık bu konuda. Özel bir cihaz getirttim Almanya’dan. Her saat yağlar ölçülüyor. Laboratuvarda kullanılan cihazı ufaltmışlar. Kırmızı yeşil ışıkları var. Biz çok sıkı takip ediyoruz yağları. Bu cihaz o dönemde çok beğenildi ve başkaları tarafından da kullanılmaya başlandı.Navigasyon cihazından daha başarılı kuryelerimiz var- Siparişleri yetiştirme konusu hassas. Kuryelerinizin eğitimi için ne yapıyorsunuz? Herkes kurye olabilir mi?Navigasyon cihazından daha başarılı motorcularımız var. İnanın size kapının rengini bile söylerler. Çok iyi bir kadromuz var bizim, bu alanda lideriz diyebilirim. Çok özen gösteriyoruz bu konuya. Motor sürücülerini bölgeden seçiyoruz. Mülakat tekniklerimizde çok şey var. Kapıyı açtığınızda karşınızda bulduğunuz kişiyi bir daha görmek istemelisiniz. Mülakatlarda herkes başarılı olabiliyor ama sahada olamayabiliyor. İşi iş üzerinde de öğretiyoruz, bu arkadaşlar hizmet içi eğitim alıyor.- Kuryeliğe geçici iş olarak bakılmasından kaynaklanan sorunlar olduğu söyleniyor...Hep başta geçici olarak başlanıyor. Sonra genelde kalıcı oluyor. 10 yıldır 20 yıldır bizle çalışanlar var. - Kadın kurye hiç görmedim, almıyor musunuz?Kadın kuryemiz yok. Kadın çalışan sayımız restoranlarda yüzde 50 oranında. İnanın bugüne kadar hiç kadın başvuran olmadı. Sanırım trafikte olmayı çok istemiyorlar.En fazla ciro Cevahir’de- En fazla ciroyu hangi restoran yapıyor?Cevahir Alışveriş Merkezi’ndeki restoranlarımız en iyisi. Her iki markada da orada en yüksek ciroyu yapıyoruz.- Rakibiniz hamburgerciler ve pizzacılar mı? Artık yerel lezzetler servislerini güçlendirdi... Pideciler, dönerciler de rakip mi?Herkes rakip... Yerli olanlar da yabancılar da... İşini doğru yapanlar müşteriyle gönül bağı kuruyor. Biz rakipleri değil müşterilerimizi önemsiyoruz. Biz onlara yenilik yapıyoruz. Grup menüleri, çoklu menüler, indirimler yapıyoruz. Alım güçlerini dikkate alıyoruz. Çalışanlara bakıyoruz, enflasyon oranında zam alıyorlar, biz de bunu dikkate alarak zam yapıyoruz.- Türkiye’ye ait lezzetlere de yer veriyorunuz menünüzde, bu olmazsa olmuyor sanırım...Türk halkı kendinden bir parçayı mutlaka istiyor. KFC’de baharatlı ürünler var, Türk halkı çok seviyor. Pizzalarda da sucuk, salam, pastırma hepsi karışık çok tercih ediliyor.

Devamını Oku

TIR’ları oğluna bıraktı, yatçılık ve inşaatla yeni ufuklara yelken açıyor

27 Kasım 2011

Orkun Grup Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Karadeniz, çocukluğundan beri yaptığı nakliyecilik işini ve TIR filosunu oğluna devrederek, hobilerini işe dönüştürmüş. Artık yatçılık ve inşaat sektörüne ağırlık veriyor. Karadeniz, bugünlerde bir yandan kendi yaptırdığı 45 metrelik helikopter pistine sahip lüks yatı 1 ay içinde denize indirmeye hazırlanırken, diğer yandan da butik projeler inşa ediyorİlhan Karadeniz 12 yaşından beri çalışıyor. Çalışmaya aşık bir adam. İlk işi nakliyecilikti. Türkiye’nin en büyük TIR filolarından birini genç yaşında kurdu. Tekstil işine girdi, hüsrana uğradı. Şimdilerde TIR filosunu oğluna ve yeğenine emanet etti, kendisi artık hobisi olan inşaat işi ve yatçılıkla uğraşıyor. Lüks yatlar yapan Karadeniz, yakında Orkun Yatçılık tarafından yapılan yapılan 45 metrelik helikopter pistli teknesini denize indirecek. Gayrettepe’deki genel müdürlük binasında sohbet ettik İlhan Karadeniz’le...-Çok genç yaşta çalışmaya başlamışsınız...Evet, iş hayatına çok genç yaşta başladım. 1960 doğumluyum. İş hayatına erken başlayınca yaşımı büyüttüm. Babam nakliyecilik yapıyordu, yurtdışına mal taşıyordu. İşleri büyütmek istedim. Orta 2’nci sınıftayken beni yurtdışına götürdü ve büyük keyif aldım. Okulu bıraktım, 1971’de çalışmaya başladım.-Okumadığınız için pişman olmadınız mı?Hiç oyun oynamadım. Çocukluk nedir bilmiyorum. Ama pişman değilim, çünkü o hayat bana çok şey öğretti. O koşullarda sanırım yaptığım doğruydu. 5 kardeyiz, en küçüğü benim. Kardeşlerimin hepsi de okudu.15 yaşında kendimi iş adamı hissediyordum. Yaşımı büyüttük 15 yaşındayken 18 yaşında oldum. TIR kullanmaya başladım ve Avrupa’ya gittim.-Babanız o yaşta size nasıl güvendi?Kendime çok güveniyordum. Babam da bana çok güvendi. Belki de o yüzden bende para hırsı hiç olmadı. Para hep elimdeydi. Benim hırsım hep ilermek oldu.-Bir süre Almanya’da mı yaşadınız?Evet o dönemde ticaret en çok Almanya’yla yapılıyordu. Çok sayıda işçi de gitmişti. Ben gidip gelirken eksiklikleri gördüm ve Almanya’da Gasthouse açtım. Türkler Almanya’ya yeni yeni gidiyordu, çok şeye ihtiyaç vardı. 1979’da ilk evliliğimi yaptım. Kızım doğdu. Şu anda 31 yaşında Nazlı, 4 yaşında torunum var. Benim 5 çocuğum var. Orkun, oğlumun ve şirketimin adı. 1980’de Almanya’da TTU diye taşımacılık firmasını kurdum. 20 yaşındaydım. Alman plakalı TIR‘larla Türkiye’ye taşımacılık yapmaya başladım.-Erken yaşta patron olmuşsunuz...1977 yılından sonra kendi işimin başındaydım. Almancam anadilim gibi oldu. Özal Hükümeti TIR teşviklerini getirdi. Alman TIR’larla Türk TIR’lar arasında rekabet başladı. O dönemde Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Eski TIR’ları Türkiye’ye getirdim. Türkiye’de bir nakliye şirketi satın aldım. 1985’de oğlum Orkun doğdu. Şirketlerimin adı da Orkun.Orta 2’den terk CEO-İşleriniz hızla büyümüş... Ne kadarlık bir büyüklüğe ulaşmıştınız?1990’da işlerim mükemmeldi ve bir Alman Taşımacılık firması CEO’luk teklif etti. Orta 2’den terk bir adama profesyonel yöneticilik teklif edildi. Büyük unvandı. Onlarla çalışmaya başladım. TIR’cılıktan profesyonel yaşama geçtim. 1992’de atılım yaptım. Gümrüklerde çok sorun vardı. ‘Özel gümrük açacağım’ dedim.-Bir yandan da kendi işlerinize devam mı ettiniz?Evet. Çatalca’dan yer aldım. Depolar yaptım. 2 yıl uğraştım. Türkiye’de ilk özel antrepoları açtım. Bu Almanlar’ın da hoşuna gitti, çünkü onlar da gümrüklerde çok zorlanıyordu.-Büyük yatırımlarla tekstil sektörüne de girdiniz. Orkun Tekstil. Dünyaca ünlü markaların üreticisi oldunuz. Neden yürümedi?Hayatımda yaptığım en büyük hata tekstil sektörüne girmekti. 1999’da üretime girdim. Ne yaparsam yapayım adım TIR’cıydı, sanırım bu kabuktan çıkmak ve üretime geçmek istedim. Çok yatırım yaptık. Şartlar zordu. 2001 krizine yakalandık. 100 milyon dolarlık yatırım yapmıştım. İlk kez o dönemde bankalarla çalıştım. 2 bin 500 kişi çalıştırıyordum, 28 şirketim vardı ama çalıştığım bankaların hepsine devlet el koydu. Bir anda allak bullak oldum. Ama bazı şeylere çok değer veririm. 27 yıldır iş hayatındayım. Faizlerin çok yükseldiği dönem oldu. Bir gün bir çalışanımın SSK primini geç ödemedim. Bir çekim karşılıksız çıkmadı. Bunlar benim için önemli. Titiz çalıştığım için de ayakta kaldım. 2007 yılına kadar tekstilde kaldım. Kalıp çıkarmayı bile öğrendim. Ama Çin, Mısır, Vietnam devreye girdi. Banana Republic, Tommy Hilfiger, Calvin Klein’a iş yaptım. Ama yoruldum ve sektör değiştirdim. 2006’da inşaat sektörüne girdim.-Neden inşaat sektörü? Hem çekinmediniz mi girerken, tekstilden sonra yeniden bilmediğiniz bir alan değil mi?Hep meraklıydım inşaata. Aldığım her evi yıkıp yeniden yaptım. Çevremdekilerin evini de yapardım. İstanbul’da oturmak için gelir getirsin diye de çok mülk almıştım. Ev yıkıp yapmaktan yoruldum, ‘Baştan yapayım’ dedim. Story (Öykü) Residence’ları kurmaya başladım. Öykü de son eşimin adı. Onun adını verdim yaptığım inşaat işlerine. Ev almaya gidince nelere dikkat ediyorsam onu yapmak istedim. Türkiye’de birçok kişi hayatında bir kez ev alıyor, ev almak çok önemli.-Neydi farklılığınız bu işte?Ben ‘Yeri alacağım, projeyi yapıp, bitirip sonra evi satacağım’ dedim. İskanını alıp sattım. İnsanlara da şunu söyledim, numune daireler yapıp satıyoruz. Sonra numune dairedeki mutfak dolaplarındaki çekmece kilitleri bile farklı çıkıyor. Numunede yetişmemiş yerli takmışız, en iyisini takmışız. Baktım evet doğruyu yapmışım. Ama bitmiş daireye gelsin baksın, kimsenin hayalleri yıkılmasın. İnsanlar ev reklamlarına bakıyor, numuneyi görüyor sonra ev bitince büyük hayal kırıklığı yaşıyor. -Nerede?Bağdat Caddesi’nde yapıyorum. Bundan sonra butik proje yapacağım. Story Residence 1 ve 2’yi yaptım. 100 ton demir kullanmam gerekiyorsa 250 ton kullandım... 2007 krizi oldu, 2 proje başlatmıştım. Sonuçta devam ettim yine. Butik projemde dairelerin tavan boyu 3.5 metre. Her şeye çok özeniyorum.-12 yaşından beri çalışıyorsunuz. Hiç yorulmadınız mı? Krizlerden bıkmadınız mı?Tekstil ve inşaat işine girmeden önce krizlere gülüp geçerdim. Ama bu iki sektör bana krizleri yönetmeyi de öğretti. Çalışmadan duramam ama artık hobilerim de işim oldu. Yatçılık ve inşaat işini çok seviyorum. Çok meraklıyım, işin her şeyine hakim olmak isterim. Mimarlara da ne istediğimi anlatırım, onlar benim hayallerimi çizer. En ufak detaya kadar ilgilenirim.-TIR işiniz nasıl gidiyor?180 TIR’ımız var. Güzel ve düzenli çalışıyoruz. Yılların markasıyız, tecrübeliyiz, zorlukları çok sektörün. -Helikopteriniz ve uçağınız vardı...15 yıldır bir helikopterim var. Uçağım da vardı ama sattım. Helikopter şu anda tüm işlerimi halletmemi sağlıyor.‘Üzerinde helikopter pisti olan lüks tekneyi 1 ay sonra suya indireceğiz’-Orkun Yatçılık da sanırım en gözde şirketiniz... Türkiye’de son yıllarda yatçılıkta büyük gelişme var. Yaptığınız tekneleri kimlere satıyorsunuz?Yatçılık işine profesyonel anlamda yeni girdim ama tam bir deniz ve tekne tutkunuyum. İlk teknem 8.5 metreydi. Tarabya’da gezerken görüp aldım, baştan yaptırdım ve sonra Adalar’a gittik. Tekne bana küçük geldi, hemen sattım. ‘Sana tekne yapalım’ dediler. 12 metrelik maun bir motoryacht yaptırmaya başladım. O zevki yaşamak istedim, tekne 1 yılda yapıldı, Kalamış’tan suya indirdik, suda gitmedi. Yapan usta ortadan yok oldu. Çıldırdım.Yanlış motor takmışlar. Ama bu virüs içime girdi çıkaramadım. İthal tekneler aldım. Sonunda işin profesyoneli oldum. 1992’de guletim vardı, her aldığım tekneyi de baştan aşağı yaptım. O güzel tekneme durduk yerde alıcı çıktı. Almasın diye ‘350 bin dolar’ dedim. Teknemin adı da Nazlı’ydı. Kızımın adı. Adam hemen aldı tekneyi. O sırada 220 dönümlük bir arazi aldım Silivri’den.-Tekne alıp yapıp satarak işi mi öğrendiniz?Aynen. Ustalarla uğraşmak zor. İşin detayları adamı bitirir ama bu bir tutku.-Helikopter pistli tekne değil mi?Son teknoloji. Üzerinde helikopter pisti var. 7 odalı. Muhteşem bir tekne yaptık. Kısmetse bir ay sonra suya inecek, içini de Nisan’da bitireceğiz. Teknolojisi ve şıklığıyla ödül alabilecek bir tekne. Satacağım sonra yenisini de yapacağım. Saç tekne, okyanus ötesi. Monaco Fuarı’na gidecek. Avrupa’da 45 metrelik tekneyi 35 milyon eurodan aşağı alamazsınız, Türkiye’de 20 milyon euroya satıyorum. Avrupa’daki teknelerden de iyi olduğunun garantisini veririm. Türkiye bu işte iyi bir yerde. Yalnızca biz değil, başkaları da çok iyi iş yapıyor.Yazlığı çocuklara aldım ben teknede tatili severim-Nerede tatil yaparsınız?Teknede tatili severim. Yazlığı çocuklarım için aldık. Çeşme’de ve Bodrum’da yazlığımız var ama ben teknedeyim. Yunan Adaları’na ve Türkiye’nin eşsiz güzellikteki koylarına giderim. Hisarönü ve Samos da sevdiğim yerler. Yaptığım tekneleri deniyorum sonuçta.-Başka hobiniz var mı?Çok güzel yemek yaparım. Deniz mahsullü makarna favori yemeğim. Tablo almaya başladım yavaş yavaş. Saat ve giyime de çok meraklıyım. Siyaset için hata demem ama bir daha da girmem-Siyasete girdiniz. ANAP İstanbul İl Başkanı oldunuz. Hata mıydı?Mesut Yılmaz ANAP’ın başına geçmişti. Ben de Karadenizliyim. Hayatta hiçbir şeyin kalıcı olduğuna inanmam. Her şey gelip geçer. Ve benim hikayeye bakın, nereden nereye. Türkiye’nin en büyük TIR filosu bendeydi, önemli bir şirketin de yöneticisiydim. Siyasiler arkadaşımdı. Çalışkandım... Hata demem siyaset için ama bir daha girmem.-Tayyip Erdoğan da Karadenizli...Karadenizli bir insanın yükselmesi güzel. Valla bir daha çocuğum olursa onu Karadeniz’de doğurtacağım...

Devamını Oku