Siren Ertan Çarmıklı ile Nişantaşı’ndaki atölyesinde buluştuk. Her zaman şık, ne giyse yakıştıran bir kadın O. Fotoğraf çekimi için sadece 5 dakikada hazırlandı. Ünlü modacıyla, “Siren Ertan İstanbul” markasını, çalışmalarını ve yendiği kanseri konuştuk... * Siz profesyonel olarak bu işe girmeden önce de sanırım hep moda ile ilgiliydiniz. Çocukluğunuzda nasıldınız? Mesela Barbie’lerinize kıyafet diker miydiniz?Benim hiç Barbie’lerim olmadı. Çocuklarını satranç oynamaya, resim yapmaya, kitap okumaya yönlendiren bir baba ile büyüdüm. Süslenmemi desteklemezdi ama bana diğer verdikleri için ona müteşekkirim.* Ya genç kızlığınızda? Babama karşın annem her zaman çok şık ve görsel konularla ilgiliydi. Her zaman istediğimi giymemi destekledi. Mezuniyet elbisem için istediğim rengi ve modeli çizecek terziyi bulması için onu bunalttığımda bile sesi çıkmadı.* Eski fotoğraflarınıza baktığınızda “Gençlik işte neler giymişiz” dediğiniz oluyor mu? Olmaz mı! Benim gençlik yıllarım 80’lere rastladı, bir düşünsenize o yıllarda neler giymiştik; taytlar, koca vatkalar, zariflikten uzak aksesuarlar..* Sizce kadınlar kim için giyinir? Diğer kadınlar için mi yoksa erkekler için mi?Sanırım bu, o ana göre değişir. Ancak bence en önemlisi kendileri için giyinmeleri. Çünkü herşey insanın kendisini sevmesi ile başlar.* Kendine yakışanı seçmeyi nasıl başarıyorsunuz?Yıllar geçtikçe kendimi daha iyi tanıyorum ve yaşım ilerledikçe daha yakışanı giymeyi seçiyorum.* Size danışan müşterilerinize nasıl yardımcı oluyorsunuz?Öncelikle gidecekleri yere, yaşlarına, konumlarına göre giyinmelerini öneriyorum. Sonrasında ise rengiyle, kumaşıyla, kalıbıyla, kusurlarını örtüp, güzel yanlarını öne çıkaran kıyafetler tasarlıyorum.* Kadınlar giyim konusunda hangi hataları yapıyorlar?Bence her telden çalmak yerine süreklilik gösteren bir tarzınız olması çok önemlidir. Aşırı özenilmiş hissi veren görüntüler de beni rahatsız eder. Aynı anda kıyafetiniz, saçınız, makyajınız ve aksesuarlarınızın hepsi çok gösterişli ise mutlaka en az ikisini sadeleştirin derim. Smokin en çirkin erkeğe bile yakışır* Şıklık adına bir erkeğe ne önerirsiniz?Onları en şık ve elegan gösterecek smokin giymek konusunda tereddüt yaşamamalarını öneririm. Çünkü kusursuz smokini ile kalabalık bir salona giren dünyanın en çirkin erkeğine bile dönüp bakarsınız!* Eşinizi de siz mi giydiriyorsunuz?Hayır, kendisi alışveriş yapar. Birlikte dışarı çıkacaksak bazen kravat ve mendil tercihimi sorar. Ama smokin giymesi konusunda ikna eden benim.* Sizce sizi diğer tasarımcılardan farklı kılan nedir?Ben zevkim konusunda iddialı olmak bir yana, bugüne kadar kıyafetin her türlüsünü giymiş, görmüş ya da dikmiş kırk yaşında bir kadınım. Bir kadının kusurlarını ve bunları kamufle etmeyi, hayatlarında olabilecek en güzel şekilde göstermeyi iyi bilirim.* Her yaşta kadını giydirir misiniz?Evet tabii ki, her yaşta ve her bedende müşterilerim var. Kapımdan ve gönlümden içeri giren herkesin başımın üzerinde yeri vardır. 75 yaşında da müşterilerim var, 7 yaşındaki kızına kıyafet hazırlatan müşterilerim de var.* Milano mu, Paris mi yoksa New York sokakları mı sizi cezbeder?İstanbul aşık olduğum ve her noktasından gözlerimi alamadığım şehir. 10 yıl öncesine kadar Milano da diyebilirdim ama artık Paris ve Londra moda konusunda benim için daha önde. New York’a gelince orası insanı her açıdan besliyor, geliştiriyor.* Yazın mı kışın mı daha üretken olursunuz?Bir şey üretmediğim gün üzüntüden ölürüm! Sonbahar-kış aylarında günlük kıyafetler hazırladığım müşterilerim, dışarıya tasarım çalışmalarım ve vakıf projelerim çok olur. İlkbahar-yaz aylarında ise mezuniyet, nişan ve düğünlerin yoğunluğu ile atölyemden çıkacak vakit bulamam. Hep çalışıyorum.Kanseri Sezen Aksu dizeleriyle anlatmak isterimKanseri ve tedavi sürecimde yaşadıklarımı Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi düşünüyorum; ‘’acı tatlı ne varsa hazinemdir... acının insana kattığı değeri bilirim... küsemem...’’ Godiva için tasarım yaptı...Siren Ertan Çarmıklı 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi-Tekstil Tasarımı Bölümü mezunu. Mustafa Taviloğlu’nun teklifiyle İstanbul’a gelen Siren Ertan kendine tasarladığı kıyafetlerin çevresi tarafından beğenilip yoğun talep görmesi sonucu 2004 yılında kendi haute-couture atölyesini ve markasını kurdu. O günden bugüne markaları ile sofistike günlük kıyafetlerden çarpıcı gece elbiselerine, zarif mezuniyet kıyafetlerinden romantik gelinliklere kadar, kendi çizgisini taşıyan farklı tasarımlara imza atıyor. Siren Ertan amacının; her zaman görmek istediği asil, şık, zarif, feminen ve güçlü kadını müşterilerine yansıtmak olduğunu söylüyor. 2010 İlkbahar-Yaz sezonunda Punto Kürk ve Deri’nin kreatif direktörlüğünü yaparak, hazır giyim koleksiyonu ‘Punto by Siren Ertan’ı müşteri ile buluşturdu. 2011 yılında en ilgi çeken projesi, moda ve çikolatayı aynı kutuda topladığı, dünya markası olan Godiva mağazalarında satışa sunulan; ‘Siren Ertan Istanbul for Godiva’ imzalı ürün tasarımı oldu. Siren Ertan Çarmıklı, son defilesini 22 Kasım 2011’de Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı-TESYEV yararına Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirdi. Oturan ceketler, kalem etekler ve egzotik desenler moda* 2012’nin modasında sizin dikkatinizi neler çekiyor?Henüz çok incelemedim. Çünkü ben körü körüne modaya uymaktansa, günün esintisini taşıyan ama kişiye en yakışan kıyafetleri yapmaktan yana olan bir tasarımcıyım. Ama ilk bakışta küçük elbiseler, kalem etekler, oturan ceketler, egzotik desenler; renklerde ise beyaz, sarı, yeşil, pembe, mavi dikkatimi çekti.* Siz bu yıl için neler hazırlıyorsunuz?‘Siren Ertan COUTURE’ markamla, zarif ve rafine el işlemeleri barındıran, yüksek dikiş işçiliğine sahip elbiselerime devam edeceğim. Dünyanın en iyi kumaşlarını kullanmamın yanı sıra bu yıl Gaziantep’in kültür mirası olan kutnu kumaşlarıyla çalışmalar yapıyorum. Siren Ertan ISTANBUL markamla daha günlük parçalar ve Güney’de satılmak üzere plaj kıyafetleri üreteceğim. Daha önce de kreatif direktörlüğünü yaptığım Punto Kürk ve Deri’ye bu ilkbahar-yaz için de bir koleksiyon hazırlayacağım.* Türkiye’de bir isim olarak ortaya çıkmak, kendi imzanızı kabul ettirmek kolay değil. Sizi bu süreçte zorlayan ne oldu?Çocukluğumdan beri süregelen merakım ile doğal olarak Güzel Sanatlar-Tekstil Tasarımı bölümünü seçtim. Ama bitirmek yerine çalışmayı seçtim. Geldiğim noktaya kadar beni en çok zorlayan şey önyargı oldu. Ama sabrım, yeteneklerim ve çalışkanlığımla bunu atlattım.Genlerim için anne ve babama teşekkür ederim...* İzmir’in kızları malum güzellikleri ve özgüvenleriyle meşhur... Sizce bunun nedeni nedir? Gerçekten bilmiyorum. Genlerim için anne ve babama teşekkür ederim. Ama bizim evde güzellikten bahsedilmezdi, hatta annem ‘Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter’ derdi. * Siz kendinize nasıl dikkat ediyorsunuz?Sigara, alkol kullanmadım. Yemek seçmedim, sevmediğim ama faydalı olduğu kesin yiyecekleri bile yedim. Katı rejimlerden uzak durdum, hatta yüksek kalorili beslenerek metabolizmamı düşürmedim. Bunu sosyal, hareketli bir insan olarak ve düzenli yaşayarak destekledim.Tüm bunların görünüşüm ve yaşımdan genç göstermem konusunda olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum.
Geçen ay The Marmara Grubu’nun CEO’su Hüseyin Öztürk’le sohbet ederken Brezilyalı turistler aklıma takılmıştı. Öztürk, otellerinde konaklayan Brezilyalı turist sayısındaki artışa dikkat çekmişti. Geçtiğimiz hafta Silk&Cashmere’in sahibi Ayşen Zamanpur’la Pazarın Patronu’nu röportajı için buluştuk, dün de çıktı röportajımız. Ayşen Hanım’ın da altını çizdiği konulardan biri Brezilyalı müşteri sayısındaki artıştı.Silk&Cashmere’in Kapalıçarşı’daki mağazalarından alışveriş yapan turistler arasında çok sayıda Brezilyalı olmuş. Hatta bir müşteri markayı Sao Paulo’ya götürmek istemiş.Hemen TUROB’un rakamlarına baktım. 2011 yılında yüzde 37’lik bir artış var Brezilyalı turist sayısında. TUROB’un verilerine göre Brezilyalı turistler daha çok İstanbul, Kapadokya ve İzmir’i tercih ediyor.10 günlüğüne geliyorlarTürkiye’ye gelen Brezilyalıların büyük çoğunluğu bir kez daha Türkiye’ye gelmek istediklerini söylüyorlar. Gelenler en az 10 gün kalıyor, yani uzun keyifli bir tatil için geliyorlar. Yalnızca bir yeri gezmekle kalmıyorlar. Okyanus aşırı seyahat eden bu Brezilyalılar ülkelerinin zenginleri ve çok da alışveriş yapıyorlar.Brezilyalıların Türkiye ilgisi önümüzdeki yıllarda artacak gibi görünüyor. Çünkü turizmciler de Brezilya’ya odaklandılar. Brezilya’daki ve bölgedeki fuarlara Türkiye’den katılım arttı. Bu gelişmede kuşkusuz THY’nin büyük katkısı var.THY 5 Nisan 2009’da Sao Paulo’ya uçuş başlattı. İlk etapta haftada 2 sefer uçuş vardı, daha sonra Dakar aktarmalı haftada 3 sefere çıkıldı. İlgi büyüdü ve sonunda 28 Mart 2010’da THY, Sao Paulo’ya direkt uçuş başlattı. Boeing 777’yle yapılan bu seferlerle yolcu kapasitesi de yüzde 65 artırıldı. Artık THY’nin haftada 4 uçuşu var Sao Paulo’ya. THY’nın direkt uçuşlarının başlaması Türkiye’nin tanıtımı açısından da büyük katkı sağlıyor. Bu uçuşun başlamasıyla ilgili olarak yapılan tanıtımlar aynı zamanda Türkiye’yi de tanıtıyor ve Türkiye’ye ilgi artıyor. Bunun da en güzel göstergesi kısa zamanda büyük sıçrayış yapan Brezilyalı turist sayısı. 2009’dan bu yana THY’nin Brezilya’dan taşıdığı yolcu sayısı yüzde 121 artmış.Bu arada altını çizmek gereken bir başka rakam ise şu: THY’nin Brezilya uçuşları öncesinde Brezilya’ya ihracatımız 388 milyon dolarmış. İki yılda yılda bu rakam da 905 milyon dolara çıktı. Brezilya bize artık uzak değil! Yazmadan olmaz, İstanbul- Sao Paulo 14 saat sürüyor. Biletler ise hayli tuzlu!THY’nin Sao Paulo’dan taşıdığı yolcu sayısı 2009’da 40.7, 2010’da 65.9, 2011’de yüzde 37’lik artışla 90.1 oldu. Hattın faaliyete geçtiği 2009’dan bugüne yolcu sayısında yüzde 121’lik büyüme gerçekleşti.
Silk&Cashmere’in kurucusu Ayşen Zamanpur, Türkiye’nin sayılı girişimcilerinden. Marka 2012’ye hızlı girdi. Ocak ayının ilk günlerinde markanın yüzde 48.2’lik hissesini Eastgate Capital Group’a sattı. Yeni hedeflerini anlatan Zamanpur, 2012’nin zor bir yıl olduğu uyarısında bulundu. Zamanpur, “Hepimiz yeni pazarlara açılmak zorundayız. Biz bunu yapıyoruz. Bu yıl içinde Tahran’da, Şehnyang’da, Melbourne’de mağaza açacağız. Kazakistan ve Moskova mağazalarımızı büyüteceğiz. Risk almadan büyümek imkansız” dedi.Kaşmir ve ipek ürünleriyle yakından bildiğimiz bir marka Silk&Cashmere. Kurucusu Ayşen Zamanpur da Türkiye’nin sayılı önemli girişimcilerinden kanımca. Marka 2012’ye hızlı girdi. Ocak ayının ilk günlerinde markanın yüzde 48.2’lik hissesinin Eastgate Capital Group’a satıldığı açıklandı. Ayşen Zamanpur, 20 yıl önce Çin’e gidip, günlerce fabrikalarda yatıp, farklı bir ürün üretme peşine düşen mücadeleci bir kadın ve şimdilerde o mücadelesinin meyvelerini alıyor. 22 ülkede toplam 152 satış noktasına sahip, dünyanın kaşmir konusunda en usta markalarından biri olarak görünen Silk& Cashmere emin adımlarla büyüyor.- Size kuruluş hikayenizi sormayacağım. Çok yazılıp çizildi. Girişimcilikle ilgili her toplantıda sizden söz ediliyor. Son olarak Türkiye’de Kapalıçarşı’da mağazanızı açtınız. ‘Lüks Kapalıçarşı’ya adım attı’ yorumları yapıldı. Öncelikle nasıl gidiyor Kapalıçarşı mağazanız?Ben girişimciliği önemsiyorum. Dünyanın her yerinden de bana ulaşıyorlar. Yakında hikayemi anlattığım bir kitabım da olacak. Soruna gelirsem, Kapalıçarşı 150’nci mağazamızdı. Daha sonra 2 mağaza daha açtık. Biri de Nuriosmaniye’de. İkisi de iyi gidiyor. Yakında Sultanahmet Meydanı’nda da mağaza açmak istiyorum. Bizim markamızı turistler çok seviyor. Kapalıçarşı, Beyoğlu, Sultanahmet, Ortaköy, Galata İstanbul’da en çok ziyaret edilen yerler. Biz de oralara odaklandık.- Yeni stratejiniz mi bu?Stratejilerimizden biri bu. Her şehrin turistik yerleri var. Biz yurtdışındaki tüm bayilerimize de söyledik, ‘En turistik yerleri bize çıkarın’ dedik. Çok büyük çok hacimli olmasa da Kapalıçarşı mağazamız tadında ufak yerler açalım istiyoruz. Çünkü ürünlerimiz hediyelik olarak da çok tercih ediliyor. Kapalıçarşı gerçekten de çok başarılı oldu. Biz bir araştırma yaptırdık, turistlere ülkelerine dönerken ne almak istedikleri soruldu. Turistlerin önemli bölümü, ‘Güzel bir şey, kalıcı, kullanışlı, şık, çok daha pahalı olmayan bir şey almak istiyoruz’ diyor. O da biz oluyoruz.Araplar ve Brezilyalılar- Elinizde farklı veriler olmalı. Alışverişin ne kadarını yabancılar yapıyor? En çok hangi ülkeden gelen turistler sizden alışveriş yapıyor?Baktırdım ona. Çok enteresan çıktı. İstinyePark mağazamızda Araplar önde. İstanbul’da gemilere çok bağlıyız. Kapalıçarşı’nın hayatı gemilere bağlı. Gemilerin nereden geldiğiyle de ilgili. Brezilyalı turist bizde çok çıktı.- Brezilyalılar çok ilgi çekici... Ben Kuzey Avrupa ülkeleri yanıtı beklerdim.Çok dikkat çekici. Ben Güney Amerika’da trend olduğumuzu düşünüyorum. Brezilyalı bir müşterimiz alışveriş yapmış sonra bana ulaştı, Sao Paulo’da mağaza açmak istediğini söyledi. Çok ilgi var. Brezilya’yı ben de hiç bilmiyordum. Ben çok Brezilyalı müşteri çıkınca ‘Madem bizi bu kadar seviyorlar biz de kontakt bulalım’ dedik.- 22 ülkede satış noktanız var değil mi?Evet. Şimdilik dünyayla sınırlıyız diyorum. Evrensel bir ürün kaşmir. ‘Beğenmem’ diyen duymadım. Yumuşak, kaliteli, güzel görünüyor, sağlıklı, kalıcı... Daha ne olsun?- 2012 beklentileriniz nedir? AB ülkelerindeki daralma, Türkiye’ye yansımaları...Avrupa da yaşanan krize rağmen Türkiye ve bazı BRIC ülkelerinde (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ülkelerinde) bulunan şirketler yükseliş sağlayacak. Yatırımcı yine Turkiye’ye yönelecek. Çünkü dünyayı gezen bir iş kadını olarak görüyorum, Türkiye ve BRIC ülkeleri her geçen gün yükselen değer...- Hazırgiyim sektörü maliyet artışlarından çok şikayetçi...Evet maliyetlerimiz çok artıyor. Bu artışları fiyatlara yansıtmamanın sancılarını yaşayacağımız bir yıl olacak 2012. Kâr marjlarımız iyice daraldı. O nedenle de zorlanacağız. Maliyetlerimizi başka alanlarda düşürmeye çalışacağız.- İhracatın yönü değişmeye başladı AB’deki daralma nedeniyle. Önümüzdeki yıllarda bu daha da keskinleşecek mi?Hepimiz yeni pazarlara açılmak zorundayız. Biz bunu yapıyoruz. Bu yıl Tahran’da, Şehnyang’da, Melbourne’de mağaza açacağız. Kazakistan ve Moskova mağazalarımızı büyüteceğiz. Muhtemelen Dubai’de de bir mağaza açacağız.- 2012 zor bir yıl olacak...Evet. İş hayatı da riskleri içeriyor. Risk almadan da büyümek imkansız. Tek ihtiyacımız istikrar ve geceden sabaha değişmeyen yasalar. Bir sektörü kurtarayım derken başka sektörü yaralamayan yaklaşımlar.Türkiye’ye prestijli giriş istediler- 2012’de bir ortaklığa imza attınız. Markanızın çoğunluk hissesi ailenizde kaldı. Dubai merkezli Eastgate Capital Fonu ortağınız oldu. Uzun zamandır Türkiye’deki hazırgiyimcilerin peşinde yabancı fonlar, şirketler. Nasıl karar verdiniz?2008’den beri hep teklif vardı. Ben başlarda olumlu bakmıyordum. Ne gerek var diyordum. Bakış açım değişti. Yurtdışında büyüyen şirketlerin böyle geliştiğini, büyüdüğünü gördüm. Fikrim değişti. Şirketlerin bir eğrisi var, sıçramak istiyoruz. Biz 5 yıllık bir plan yapmıştık. Yanımıza bir güç aldık. Önce benim bakış acım değişti. Türk perakendesi yıldız. Cem Boyner doğru söylüyor. İş yapamıyoruz görüşmelerden. Çok istediler. Biz de araştırdık, beğendik.- Siz de Silk&Cashmere gibi bir marka da onlar için ilk olmuş, çok farklı yatırımları var...büyük yatırımları var ama alan olarak biz yeniyiz. Onlar Türkiye’ye giriş yapmak istiyorlardı. Prestijli bir giriş peşindelerdi, biz olduk.- Önümüzdeki 5 yılda markanız nereye yürüyecek?Ben atmayı sevmem. İddialı stratejik planımız var. Oğlum şu anda askerde bizi askere gitmeden önce internette uçurdu, o iş de oğlum dönünce iyice gelişecek. Diğer gelişmeleri birlikte izleyip göreceğiz.KENDİ HİKAYEMİ YAZIYORUM- Edebiyata meraklısınız. Kendi hikayenizi yazıyorsunuz...Yazmaya devam ediyorum. Hem çok keyifli hem de zor bir süreç.- Neler okuyorsunuz?Eileen Chang’in 2 kitabını aldım, Written in Water (Suya Yazılmış) ve Naked Earth (Çıplak Dünya). Aynı anda okuyorum. Elimin altında iki Türkçe kitap da var. Hakan İşcen’in Aşkın Hacsız Seferi ve Asuman Başer Kafaoğlu’nun Yazın Sanatı adlı kitapları.Girişimcilik için bakanlık kurulmalı seferberlik olmalı- Siz örnek gösterilen bir girişimcisiniz. ‘Türkiye’nin geleceği girişimcilikte’ deniliyor ama bunun bir aşısı yok. Girişimci nasıl olunur? Herkes olabilir mi? Girişimcilerin ne tür desteklere ihtiyaçları var?Ben her zaman bunu söylemek istiyorum. Bu konu çok önemli. Hatta ‘Girişimcilik Bakanlığı kurulsun, girişimcilik seferberliği ilan edilsin’ diyorum ama bu demekle olmuyor. Türkiye’nin doğası, tarihi güzellikleri ve insanı var. Doğal kaynağımız yok. En değerli doğal kaynağımız bence girişimcilik ruhumuz. Ben davet ediliyorum girişimcilik toplantılarına. Gençleri de dinliyorum. Bizlerin girişimcilik ışığımız var, çok sayıda girişimci adayı var. Ruhu yaratmak lazım.- Nasıl yaratılır o ruh?Yalnızca panelde konuşarak olmaz. Bence en önemlisi eğitim hatta ilkokul öncesi eğitim. Yaratıcılık öne çıkarılmalı. Girişimciliğin bir numaralı maddesi yaratıcılık. Ezberci eğitim girişimciliği engelliyor. Ezber bozan bir eğitim şart. Girişimcilikle ilgili yurtdışında gençleri alıyorlar, onlara bir nesne veriyorlar, ‘Bundan ne yaparsın?’ diyorlar. Biri bavul, biri bardak, biri şemsiye diyebiliyor. Herkes farklı görür... Bırakın saçmalasınlar. Düşünsünler, kafa yorsunlar. ‘Aman ne saçmalık’ dememek lazım. Eğitimden sonra eğer biz mevcut girişimcilerin ön plana çıkmasını sağlarsak yol almış oluruz. Ayrıca rol modeller çok önemli. Bu parayla özdeşlecek bir şey değil, kültürel olarak önemli. İş adamları, iş kadınlarının iyi örnekleri öne çıkarılmalı. Mentorluk sistemi yaygınlaşmalı. Girişimciler desteklenmeli. Kuluçka şirket sistemine inanıyorum. Büyük şirket çatısı altında küçük şirketler yaşayarak öğrenmeli. Girişimciler korkmamalı. Korkutucu ve riskli görünüyor. ‘Birinin yanına gireyim çalışayım’ diyebiliyor. Devletin de kolaylaştırıcı olması lazım. Güven gelmesi, rol modeli olması, şirketlerin kuruluşunun kolaylaştırılması ve desteklenmesi lazım. Ülkede de girişimcilik iklimi olması lazım. Bir ülkede birkaç büyük holding yerine çok sayıda genele yayılmış orta büyüklükte şirket olursa ülkenin kırılganlığı azalır. Krizlerden çok etikilenmez, ülkede sosyal refah artar. Gelişmek için şart bence. Genç girişimciler bekliyorlar. Bu arada girişimcilik de aşılanmaz. Fikrini söylemekten korkan insan girişimci olamaz. 10 fikir çıkarırsın ikisi tutar.Çin’i en iyi biz biliyoruz- Edebiyat dışında neyle ilgileniyorsunuz? Sizi stresten, günlük yorgunluklardan neler kurtarıyor?Edebiyata ve felsefeye olan düşkünlüğüm gibi jazz ve blues’a da çok düşkünüm. Sözcüklerin dünyası bana farklı bir keyif veriyor. Güzel ve zekice ifade edilmiş, tam ruhuma hitap eden içinde kendimi bulduğum romanları, öyküleri zevkle okurum. Octavia Paz, Kafka, Marquez, Yaşar Kemal, Ahmet Altan, Orhan Pamuk okurken aldığım keyfi az şeyden alırım... Okurken de mutlaka müzik dinlerim... Haftada 3 gün spor yaparım.- Hâlâ tüm üretiminiz Çin’de mi?Evet. 80 yer var Çin’de üretim yaptırdığımız. Eskiden bir fabrikaya ortaktık. Şimdi 80 yer oldu. İnce şal bir yerde, kalın başka yerde. Her ürün farklı yerde. Bizim en güçlü yanımız Çin’le birlikte yaşamak. Orada çok güvenilir adamlarımız var. Orayı iyi biliyoruz. Orada her şeyi yapan bir yer yok. Çinliler’le iş yapmak işin en zor kısmı. Doğru ürünü doğru şekilde doğru zamanda getirtmek en iyi bildiğimiz iş. Biz bu işi söktük. Başka yerimiz de olmadığı için oraya çok odaklandık. Bizim Çin’imiz çok farklı. O ürünü en iyi yapan tesislerde yaptırıyoruz. Özel tasarım kaşmir ve ipeği kim yapıyorsa biz oradayız. Sırrımız bu.- Siz yılda kaç kez gidiyorsunuz Çin’e?Hâlâ senede 2 kez mutlaka gidiyorum.
Gina, Zuma, Anjelique, Ajia, Mama, Vogue, Poupon, Da Mario, Carlotta ve Kitchenette, Ca’d’Oro markalarıyla 35 restoran işleten Doors Grubu, yabancı fonlarla ortaklık sonrasında grubun zirvesini bir profesyonele emanet etti. Doors Grubu’nun CEO’luk koltuğuna 4 ay önce oturan Cenk Akın iddialı konuşuyor ve “2012’de ekonomi nasıl olur, tartışılır, öngörüler iyi değil ama biz büyüyeceğiz. Markalarımıza yenilerini ekleyeceğiz. En az yüzde 36-38’lik bir büyüme bekliyoruz” diyor.Doors Grubu önümüzdeki yıl 20’nci yaşına girecek. Ortakları Levent-Rıza, Bülent Büyükuğur Kardeşler ve Berk Ekşioğlu. Bundan 3 yıl önce yabancılarla ortaklık da kuran Doors Grubu, bu yıl kurumsallaşma adına bir adım daha attı ve grubun CEO’su 4 ay önce Osman Cenk Akın oldu.Gina, Zuma, Anjelique, Ajia, Mama, Vogue, Poupon, Da Mairo, Carlotta ve Kitchenette, Ca’d’Oro Doors Grubu’nun bilinen markaları. Yakında bu markalara yeni markalar eklenecek, Doors Grubu büyümeye devam edecek.Grubun yeni CEO’su Cenk Akın hayli iddialı konuşuyor. Akın, “‘2012’de ekonomi nasıl olur, tartışılır, öngörüler iyi değil ama biz büyüyeceğiz” diyor. Ve yüzde 36-38’lik bir büyüme beklediklerini söylüyor.Doors Grubu’nun büyük kısmı Türkiye’de olan 35 restoranı ve 1.300’e yakın çalışanı var. Grup 2012’de açacağı yeni yerlerle adından çok söz ettirecek. Yeni CEO Cenk Akın’la Doors’un yeni projelerini konuştuk. - Öncelikle sizi konuşalım. Yeme-içme, eğlence sektörüne yeni adım attınız, tekstil perakendeciliğinden geliyorsunuz, Doors Grubu’yla buluşmanız nasıl oldu?Uzun süredir perakendeciyim. Yurtdışında finansal analizci olarak çalıştım 5 yıl kadar. Daha sonra tekstile odaklandım.- Boyner Grubu’ndaydınız değil mi?15 yıl Boyner Grubu’yla çalıştım. Onun öncesinde Vakko, en son olarak da C&A markasındaydım. Gıda perakendeciliği alanına Doors Grubu’yla girdim. Beyin avcısı bir şirketle oldu bu iş. Doors Grubu’nun kurucularının kararı bu. Biliyorsunuz, 3 sene önce yabancı fonla ortaklık yaptı Doors Grubu. 2008’de ortaklık başladı, grubun yapısı da değişmeye başladı. Şirket çok büyüdü. Yönetim Kurulu makro yapıya çıktı. Bu işi de bir profesyonele devretmek istediler. 4 aydır birlikteyiz.- Doors Grubu hem lüks segmentte hem de geniş kitlelere hitap eden restoranlarıyla biliniyor. Her iki yapıya da hakim... Konseptler de çok farklı. Bu kadar marka aynı zamanda rakip olmuyor mu birbirine?Öncelikle biz lükste çok başarılıyız. Bu bir gerçek. Da Mario ile başladı lüks segment. Hâlâ çok başarılı Da Mario. Aslında lüks deniliyor ama biz butik diyoruz. Vogue, Gina, Zuma, Cadore... Bunlar konsept olarak oturdu. Ve hep butik kalacaklar. Belki ikincileri olur ama asla zincir olmayacaklar.- Lüks ya da sizin deyiminizle butik alanda yeni markalarınız olacak bu yıl değil mi? Biri The Marmara Oteli’nin üst katında...Evet. İstinyePark Beymen mağazası içi ve The Marmara Oteli’nin en üst katı. İki yeni yerimiz açılacak. İkisi de birbirinden çok farklı.- Grubun en iyi bilinen ve en yaygın markası Kitchenette. Kaç restoran oldu? Yurtdışında da büyüyecek mi?Kitchenette 20 restoran oldu. Ankara’da 1, İzmir’de 3, Bakü’de 1, Moskova’da 1, Antalya’da 1 restoran var. Gerisi İstanbul’da. Bir de Aralık ayında İstanbul’da Dış Hatlar Terminali’nde yeni yer açtık. Büyüyecek, büyümesinin önünde bir engel yok. Çok sevilen, müdavimleri olan bir konsept. Ben yurtdışında da yaygınlaşacağını ve büyüyeceğini düşünüyorum.Carlotta parlayan yıldızımız- Mama restoranlarının sayısı 2’de kaldı. Ne oldu? O da mı butik kalacak?Mama Nişantaşı ve Rumeli Hisarı’nda var. Pizzaları ve makarna çeşitleriyle ve tatlılarıyla çok farklı. Kitchenette ile kıyaslamak yanlış olur. Daha yavaş adımlarla büyüyecek bir konsept. Şu anda deneme aşamasında.- Carlotta yeni markanız. Cafe konsepti mi demek lazım? 2012’de Carlotta sayısı ne kadar artacak?Yeni bir marka. Sandviçler, wrapler, çorbalar, sıcak yemeği de var, 4 çeşit çorbası var. Maslak’ta açtık, Akmerkez, BuYaka ve Akbatı’da 3 yeni yerimiz açılacak. Yeni konuştuğumuz yerler var. Parlayan yıldızımız Carlotta. Hızlı yemeğe yönelik bir konsept. Paket alıp gitmeye de uygun. Kitchenette de daha çok zaman geçirebilirsiniz. İkisi farklı.- Siz bayilik mi veriyorsunuz?Bayileşti Kitchenette, böyle büyüyor ve büyüyecek. Yurtdışında farklı ülkelere gireceğiz ve girdiğimiz ülkelerde de devam edeceğiz. Carlotta’lar da hızlı büyüyecek. Carlotta’larda hızlı tüketime dayalı sabah kahvaltısı da akşam eve giderken de yiyebileceğiniz seçenekler var. Büyüme hızı anlamında Carlotta fark atacak.- Yurtdışına taşınacak mı Carlotta’lar?Evet gideceğiz. Farklı görüşmelerimiz var. Gruba Ortadoğu’dan, Afrika’dan Güney Afrika Cunhuriyeti’nden teklifler geldi. Henüz görüşmeler sürüyor. Her markayla ilgilenenler var.Esnek ve hızlıyız- Bu kadar çok marka, farklı konseptler. Doors Grubu’na yeni girdiniz, siz dışarıdan bir gözle de bakabilirsiniz. Nedir işin sırrı?Doors Grubu multi konseptleri birarada çalıştırıyor. Esnek yanımız var, hızlıyız. Biz bu yapıyla yurtdışında da yürürüz. Yönetim kurulunun çalışma biçimi, işi sahipleniş tarzı işte fark yaratıyor. Herkes her şeyle ilgileniyor ama aynı zamnda sorumlulukları da farklı. Gezip, görüyor, deniyorlar. Yaratıcılık var. Türkiye’deki müşteriyi iyi tanıyorlar.- Çalışan sayınız ne oldu?1.200-1.300 arasında.- Yılda kaç kişi ziyaret ediyor restoranlarınızı?Geçen yıl 4.5 milyon kişi geldi.- Cirosu en yüksek restoranınız hangisi?Sıralı olarak söylemek istemem ama Taksim, Kanyon, Etiler Kitchenette çok iyi ciro yapıyor.- Zorlu Center’da olacak mısınız?Henüz belli değil.Bağımlı bir müşterimiz var- İstanbul’da sizin mekanlarınızın hepsinin müdavimleri aşağı yukarı aynı... Zuma’ya giden Kitchenette ve Da Mario’ya da gidiyor. Sanki İstanbul’da bir müşteri kitlesini yakaladınız ve ne tercih ederlerse etsinler ama sonuçta sizin konseptinize gelsinler mantığıyla açtınız restoranlarınızı...Her konsept var. NY tarzı, Japon, İtalyan, cafe... İşin özü şu. Markaya güven duyuluyor. Biz hangi konseptte açarsak açalım bağımlı bir müşterimiz var. Biz Bursa ve Eskişehir’de de restoran açsak hemen müşteri kitlemiz oluşur. Yaptığımız işte biz kendimize güveniyoruz.Ferit Şahenk buyursun gelsin ama bu iş kolay değil- Ferit Şahenk farklı konseptlerde yerler almaya başladı. Yakında sektörünüze giriyor, sıkı bir rakip geliyor diye düşünüyor musunuz?Heyecan verici. Doğrusu değerimiz artıyor, bu sevindirici. Rekabet de keskinleşiyor. Rekabet her zaman iyidir. Rakibimizin de kuvvetli olması iyidir. Buyursun gelsin ama bu iş kolay değil.Doors Mutfak Akademisi’nde yılda 1.200 öğrenci yetiştireceğiz- Doors Mutfak Akademisi mi kuruyorsunuz?Evet. Doors Mutfak Akademisi kuruluyor. Yılda 1.200 öğrenci yetiştireceğiz. Bomonti’de açacağız. İki versiyonu olacak. Amatör mutfak ve profesyonel diye ikiye ayırdık. Siz de gelebilirsiniz, hobi gibi. Profesyonel grupta 8 ana tema var. Tam profesyonel ekipler yetiştireceğiz. Mart’ta açılıyor. İşletme yönetimi gibi branşlarımız da olacak. Yurtdışından sertifika ve MEB sertifikası vereceğiz.Türk mutfağında da iddialıyız- Yeni konsept yaratmakta başarılıyız. Yeni yerler yeni konsept olacak. The Marmara’nın en üst katı çok ilgi görecek. Türk Mutfağı olacak. Beymen’in içi ise farklı bir konsept. Farklı konseptlerde farklı mimarlarla çalışılıyor.- İstanbul NewYork’la yarışıyor. Bizde de yaratıcılık var. Üstelik Türk mutfağı hâlâ bence keşfedilmedi. Kebap, balık, et dışına çıkılması gerekiyor. Biz konuda da Türk mutfağında iddialıyız. The Marmara öyle bir nokta olacak.- Londra’da 3 restoranımız var orada da Türk mutfağı restoranı açacağız.- Yeni bir grup kartı çıkaracağız. Grubumuza ait tüm lokasyonlarda geçerli olacak. Müşterilerimiz hangi noktaya giderse gitsin onun nabzını tutmakla ilgili planlarımız var.- Her gün restoranlarınızı geziyor musunuz?Her gün bir restorana uğruyorum. Savaş cephede oluyor, cephede olunca savaşı görüyorsunuz. Bence daha çok gitmeliyim. En sık Vogue’a gidiyorum. Çok seviyorum menüsünü. Ambiyansı farklı. Etiler Kitchenette favorim.En çok şinitzel ve sıcak soslu tartlarımız beğeniliyor- En çok ne tercih ediyor müşterileriniz, restoranlarınızda en çok hangi yiyecekler tüketiliyor?Toplumdan bahsedilince Kitchenette’den söz etmek lazım. Olmazsa olmaz ürünlerden biri şinitzel... İyi yapıyoruz her şeyi ama en çok şinitzel tercih ediliyor. Çok beğeniliyor. Tatlı da sıcak soslu tart çok tercih ediliyor.- Diyet ürünleriniz de var...Hafif yemeklerimiz de var. Çok hafif de yiyebileceğiniz bir yer Kitchenette. Yasemin Bradley’le çalıştık. ‘Fit For You’ menümüz var. Çok talep alıyor. Pizzalarımız da çok beğeniliyor. Da Mario’daki, Mama’daki ve Kitchenette’deki pizzalar farklı. Hepsinde ayrı fırınlar var. Bu arada ekmeklerimiz de çok beğeniliyor. Yakında ekmekleri satacağız. Hazırlık yapıyoruz. Çok talep geldi.- Menüler müşteri taleplerine göre de değişiyor mu?Değişiyor. Yönetim kurulu bu konuda hassas. Bu işi iyi biliyorlar. Müşteri talepleri de sürekli dinleniyor. Ben mesela bugün mail aldım çalışanlarımızdan biri çocuk menüsünde değişiklik önermiş. İki değişik makarna ve sosta değişiklik önermiş, bize mantıklı geldi ve değiştirdik.İşkoliklik iyi değil, ‘Tatil yapmıyorum’ diyende sorun var- İş dışında neler yaparsınız?5.5 ve 12 yaşında iki kızım var. Onlara yeteri kadar zaman ayırmadığımı düşünüyorum. Hafta sonlarının belirli saatlerinde beraberiz. Ben haftanın 3 günü spora da gidiyorum. Kendimizi iyi hissedelim ki çalışanlarımız da kendini iyi hissetsin. İnsanlar kendilerine vakit ayırmalı. İşini iyi yapmak işkoliklik değil. ‘5 yıldır hiç tatil yapmadım’ demek övünülecek bir şey değil. İnsan da makine, ömrü var, bakımını yapmak lazım.
Sizin çevrenizde var mı bilemem, benim çevremde 2012’nin Kasım ayına hazırlanan arkadaşlarım var. Onlar dünyanın değişeceğine inanıyor. Mayalar’dan ve Babiller’den kalan bilgilere göre kayıp gezegen Marduk dünyaya yaklaşacak ve her şey değişecek... Kuşkusuz 2012’nin bir gizemi var... Farklı kaynaklar farklı iddialarla bunu söylüyor... Marduk’un yol açtığı en büyük felaket Nuh Tufanı olmuş... Bunu bilmek bile ürpertiyor insanı ama yapacak bir şey yok... Tsunamiler, depremler, seller, doğal felaketler bekleyenler olduğu kadar değişimi içsel bir yolculukla açıklayanlar da var... Onlar dünyanın silkineceğine, daha doğrusu insanoğlunun değişeceğine inanıyorlar.Bir ekonomi sayfasında yer almayacak şeylerden söz ettiğimin farkındayım ama konuyu bağlayacağım.Ariş Pırlanta’nın sahibi Kerim Güzeliş’le Çemberlitaş’ta buluştuk. Ariş Pırlanta kökleri Mardin’e dayanan bir marka. Kerim Güzeliş, Ariş Pırlanta’nın Yönetim Kurulu Başkanı. Ariş’in temelleri 1890 yılında dedesi Abdülkerim Usta tarafından Mardin’de atılmış. Ariş, 1906’da kurulmuş. Güzeliş, 2007 yılında çok farklı bir koleksiyon hazırladı ve bu koleksiyon özellikle son dönemde çok ilgi görüyor. Koleksiyonun adı Semboller Koleksiyonu... ‘İçinizdeki enerjiyi uyandırın’, sloganı. Sağlığın, aşkın, mutluluğun ve zenginliğin sembollerinden esinlenerek hazırlanmış bir koleksiyon.Güzeliş, “Dünya arayış içinde. Kuantum fiziğine de çok ilgi duyan var. Biz 2007’de Tanrıça koleksiyonu hazırladık. İpek Özmen adlı genç bir tasarımcı hazırladı koleksiyonu. Bu koleksiyonumuz son dönemde çok ilgi gördü. 63 sembol hazırladık. Hepsinin farklı anlamları var. Aynı sembolleri farklı yorumlayanlar da olabilir. Zaten tarih boyunca semboller farklı uygarlıklarda farklı anlamlar da taşımış. Örneğin Reiki barış sembolü çok ilgi görüyor” diyor.Spiritüel konularla ilgilenenlerin sayısı hızla artıyor. Kerim Güzeliş de, onlardan biri. Ve bunu işine yansıtmış.Ariş, bu yıl Suzan Miller’ın yorumlarını da destekleyen çalışmalar içine girmiş.Semboller koleksiyonunda en çok ilgi gören takılar da şöyle: Doğa, ateş, su ve toprak 4 elementi simgeleyen takılar; 7 chakrayı simgeleyen takılar; Kayra, diğer adıyla Adinkra, göklerin koruyucu tılsımının canlandırıcı etkisini yansıtan semboller...Bu yıl Marduk nelere yol açar bilemem ama 2012’de öyle bir atmosfer öyle bir gündem var ki hepimizin kendimize iyi geleceğini düşündüğümüz şeylere çok ihtiyacı var.Kerim Güzeliş’in elinde tuttuğu sembol Yaşam Çiçeği’nin insanları negatif enerjiden koruduğu düşünülüyor.
Nişantaşı’nda yaptığı inşaatlarla dikkat çeken Keten İnşaat’ın sahibi Ferhat Keten, Cihangir’de 4, Taksim’de bir projeleri olduğunu, kentsel dönüşüm projelerine de baktıklarını söyledi. Beyoğlu’na ilginin arttığını kaydeden Keten, “Beyoğlu enteresan bir yer. Nişantaşı’ndan farklı. Beyoğlu’nda oturmuş, tek işi konut üretmek olan firmalar yok. Yatırımcılar ve mimarlar var, bu işin ekonomik tarafını iyi yapılandıran ve işin odağında konut üretmek olan şirketler yok. Bu açıdan bizim için Beyoğlu çok cazip. Beyoğlu fiyatları Nişantaşı’nı geçti” dediKeten İnşaat İstanbul’un en dikkat çekici inşaat şirketlerinden biri. İstanbul’un en gözde yerlerinde tamamen butik iş yapıyorlar. Yaptıkları binaların önünde durup bakıyorsunuz. Aynı zamanda restorasyon da yapıyorlar. Keten İnşaat’ın başında 37 yaşındaki mimar Ferhat Keten var. Keten İnşaat aslında eski bir şirket. Ve İstanbul’da iki Keten İnşaat var. Ferhat Keten ve babası yolları ailenin diğer bireyleriyle ayırdıktan sonra tamamen farklı bir yönetim anlayışıyla yeni bir ekiple çalışıyorlar. Ferhat Keten’e öncelikle “İki şirket karışmıyor mu?” diye soruyorum, “Yaptığımız işleri takip edenler asla karıştırmazlar” diyor. Ferhat Keten alışık olduğumuz inşaat şirketi temsilcilerinden çok farklı. İstanbul Erkek Lisesi’ni dereceyle bitirip, ilk tercihi olan İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne girmiş. Yüksek lisansını İngiltere’de Nottingham Trent Üniversitesi, İrlanda Waterford Enstitüsü ve Almanya Karlsruhe FHTH’da yapmış. Tarihi Yerlerde Değişen Kentsel Yaşam çalışmasıyla Körber Fonu’ndan burs alıp Almanya’nın en büyük inşaat firmasında proje yönetiminde bulunmuş. 1999 yılından bu yana da Ferhat Keten, şirketin başında. Aynı zamanda Keten İTÜ’de doktorasına da devam ediyor.- Keten İnşaat şehrin merkezinde en çok da Nişantaşı’nda yaptığı binalarla biliniyor. Butik işlere odaklısınız. Toplu konuta asla girmeyecek misiniz?Farkılığımız bu noktada. Kendimizi inşaat şirketinden çok mimarlık şirketi olarak görüyoruz. Benim mesleğim mimarlık. Yaptığımız iş mimarlık bunun gereği olarak da inşaat yapıyoruz. Bu işi de en iyi şehir merkezinde yapıyoruz. Etraftaki doku bunu besliyor. - Yer bulmak zor mu yoksa, tam tersine yıkılacak çok yer mi var dersiniz...Bulmak zor değil. Şanslıyız, biz gelen yerler arasında seçim yapıyoruz. Bizim avantajlarımız var bu konuda. Mesela dün bir görüşme yaptık. Bizden önce bir firmayla anlaşmış. Biz yüzde 25 daha az inşaat yaparak, yüzde 65 daha yüksek ciro elde edilecek bir proje hazırladık. İyi çözdük. İşi aldık. Bizim işimiz mimarlık. Mimarlıkla farkı yaratıyoruz. Mevzuatın etrafından dolanarak değil, neyse yasal çerceve oradan bakarak işimizi yapıyoruz.- Bu örneklerin tam tersine alışığız. Genelde yenilenen binalarda metrekare kaybı oluyor, daha fazla daire çıkarmak için inşaat şirketleri metrekareleri düşürüyor.Evet haklısınız, çoğu şirket öyle yapıyor. Anadolu Yakası’nda Bağdat Caddesi’nde çok yenileme yapılıyor. Daireler küçülüyor. Biz küçülmenin aksine faydalı metrekareyi yüzde 20-25 artırıyoruz. Bunu da iyi plan çözümleriyle gerçekleştiriyoruz.- İstanbul’da Nişantaşı dışında odaklandığınız yerler?Nişantaşı, Boğaz Hattı, Beyoğlu, Anadolu’da da Suadiye’den Kızıltoprak’a kadar olan bölüm.- Yürüyen kaç projeniz var?35 projemiz var. Yani bunlar yürüyor. 10’u şantiye halinde. Bir kısmı da hazırlanıyor.- Biraz önce sormuştum, toplu konut işinde olmayacak mısınız?Toplu konut işine girmeyeceğiz.- Beyoğlu’nda projeleriniz var. Beyoğlu’na ilgi artıyor mu?Cihangir’de 4, Taksim’de de bir projemiz var. Taksim hizmetli apart projesi. Elmadağ’da bir proje bu. Elmadağ Akaretleri’nin tam karşısındayız biz de. Beyoğlu’na ilgi artıyor. Yapılacak çok iş var o bölgede.- Kentsel Dönüşüm Projeleri’yle ilgileniyor musunuz?Bu projeleri takip ediyoruz. Kentsel dönüşüm projelerine bakıyoruz, çok ortaklı yapılar var. Biz bunlarla enerjimizi dağıtmak yerine parsel bazında proje imzalıyoruz. Beyoğlu entresan bir yer. Nişantaşı’ndan farklı. Beyoğlu’nda oturmuş, tek işi konut üretmek olan firmalar yok. Yatırımcılar ve mimarlar var, bu işin ekeonomik tarafını iyi yapılandıran ve işin odağında konut üretmek olan şirketler yok. Bu açıdan bizim için Beyoğlu çok cazip. Beyoğlu değerler olarak Nişantaşı’nı geçti.- Fiyatlar geçti mi?Evet Beyoğlu fiyatları Nişantaşı’nı geçiyor. Şişhane yükseldi, şimdi yatayda. Yabancı talebi AB ülkelerindeki şartlardan dolayı zayıfladı. Beyoğlu’nun Boğaz’a bakan yamaçları ve Haliç ilgi çekiyor. Biz de o taraflarda bir Alman’a bir bina yaptık.- Karaköy, Balat?Karaköy Liman’dan dolayı entresan. Oteller için çok cazip. Biz oradaki tarihi yapılarla ilgileniyoruz. Balat beklenildiği gibi olmadı sooyal yapı değişmedi. Soylulaşma gerçekleşmedi. Ama fiyatlar oralarda da arttı. 4500 dolara bir bina almıştı sahibi, şu anda 30 katı fiyatta.2 SENEDİR KLARNET ÇALIYORUMFerhat Keten, iki kızı olduğunu, saat 18.00’den sonra cep telefonunu kapattığını ve tamamen çocuklarıyla ilgilendiğini anlatıyor. Keten, hobileriyle ilgili ise şunları söylüyor: “Hentbol oynadım 9 sene. Ortağım Emrah Ünlü de hentbol arkadaşım. Eski takım arkadaşıyız. Eski bir izciyim. Doğa sporları yaptım, eşimle birlikte de devam ettik. Dalmayı da severdim ama büyük bir trafik kazası geçirdim, o zamandan beri fazla spor yapamıyorum. 2 senedir de klarnet çalıyorum. Merakım vardı, ders almaya başladım. Kendime vakit ayıramayacaksam işkolik olacağım dedim ve 3.5 yıl önce geçirdiğim trafik kazasından sonra spor çok fazla yapamayacaktım. Klarneti seviyorum. 50 parçalık bir repertuarım var.”2013’e kadar fiyatlarda artış olmaz- İstanbul’da gayrimenkul fiyatları uçtu, en yüksek noktada diyenler var. Bundan sonra gayrimenkul fiyatları yükselmez mi?Bu konuda şuna bakmak lazım. Otel fiyatlarına bakın, Londra fiyatları kadar oldu İstanbul’un merkezindeki fiyatlamalar. İstanbul ilgi çeken bir şehir. Milli gelir de yükseliyor, iyi standartta ev istiyor insanlar. Mortgage çıktı, insanlar bunu bekliyordu. Talep tetiklendi. Evet yükseldi fiyatlar. 2013’ün ortasında kadar yükseliş beklemiyorum, yatay seyir olacak ama daha sonra makas açılacak, emlak fiyatları yükselecek.- 2012’yle ilgili beklentiler olumsuz etkiliyor. Bir de AB ülkeleri vatandaşlarının İstanbul’a ilgisi vardı...Bence AB krizi sektöre yansıyacak. 2012 durgun geçer.- Şirket olarak ne gibi tedbirler alıyorsunuz?Şu anda yansımadı ama biz temkinliyiz. Ancak şunu biliyoruz. Merkezdeki bir gayrimenkul güvenli limandır. Alıcısı hep vardır. Bu arada krizlerde de merkezdeki yerlerden gayrimenkul alınıyor. Merkezdeki gayrimenkul IMKB 30 gibi, fırlamıyor, sert iniş yapmıyor, istikrarlı bir hali var. Tipik örnek 2008’de Nişantaşı’ndaki en dipteki fiyat hareketi eksi yüzde 7 oldu. O da köpüğün alınmasıydı, yüzde 7 iskonto oldu.- Oysa birçok yerde hızlı düşüşler olmuştu...Londra’da yüzde 40 olmuştu. İstanbul genelinde de yüzde 30 yüzde 40 düşüş oldu. Nişantaşı yüzde 7 iskonto yaşadı. Bu bile aradaki farkı gösteriyor. Dediğim gibi bu da köpük aslında sabit kaldı. Biz de o dönemde gayrimenkuller vardı satmadık kiraya verdik, bir yıl sonra sattık. İki kural var: Bir fiyatın istikrarlı olması, malın da kolay elden çıkarılabilir olması. Gayrimenkuldeki en önemli şey budur. Müstakil evler, şehir dışındaki evler bu anlamda sıkıntılı. Çok boş müstakil ev var.Site tarzı hayatı kapalı buluyorum- Site yaşamı sizin mimari anlayışınıza ters mi?O tarz hayatı biraz kapalı buluyorum. Kapalı siteler yaşam standardımızı yükseltiyor ama kapıdan çıktığınızda bir şehir var. Bizim bir işimizde Hollandalı mimarla ortaklığımız oldu, o çok şaşırdı. Site çözümleri orada da bir dönem çok moda olmuş.İstanbul’daki siteler de çok dikkatini çekti. Mesela Ulus’u inceledi, oradan Ortaköy’e indik. Ortaköy’deki hayat ı çok renkli buldu. Tam mahalle oraları. Siteden çıkınca hayat yok bir çok yerde. Maslak’taki siteler bunun en tipik örneği.- İstanbul’da artık çok yer bu söz ettiğiniz tarzda sitelerle dolu. İnsanlar da daha çok güvenlik, otopark sorunu, sosoyal tesisiler için tercih ediyor bu siteleri.Sarıyer’in belli kısımlarında birkaç milyon dolarlık vilalarla gecekondular arasında set duvarlar var. Sosoyal patlamanın kaçınılmaz noktalarıÖ- Ekibinizda kaç mimar var?12 mimarımız var. Önemli kısmı yüksek mimar. Bir kısmı akademik hayatına devam ediyor. Yarısı restorasyon yapan diğerleri Keten İnşaat projelerini yürütenler.- Restorasyon işiniz oranı nedir tüm işleriniz arasında?Yüzde 30 gibi restorasyon işimiz var. Emrah Ünlü, üniversiteden arkadaşım restorasyon ekibinin başında. Aynı zamanda Uludağ Üniversitesi’nde ders de veriyor. TAMEK’in eski genel müdürü bizim ekibimizde. Yönetim kurulumuz hayli renkli aslına bakarsanız.Demir yerine kablo kullanılmış- İstanbul’da deprem bekleniyor. Binaların ise ne kadarlık bir depreme dayanıklı olduğu tartışmalı. İstanbul’un 3’te birinin yıkılacağını söyleyen inşaatçılar var 7 derecelik bir depremde... Siz ne diyorsunuz? Siz de hem eski eserleri retore ediyorsunuz hem de eski binaları yıkıp yeniden yapıyorsunuz...Eser ve yeni yapılardaki durum farklı. Eski eserlere müdahale sınırlı ve çok teknik oluyor. Eski eser niteliği olmayan eski bir binayı yıktık. Beşiktaş’ta bir bina yıktık içinden demir yerine kablo çıktı.- Nasıl?Gram demir çıkmadı. 1980’lerde yapılmış... Yıkılmaması şans. İnanın şans. Bence bu örnek tek değil. İstisna değil. İstanbul’daki yapıların yüzde 70’i hasar görmeye meyilli yapılar. Abdi İpekçi’de de çok sorunlu binalar var. Tertemiz yeni bina gibi duruyorlar, o binalar 2 kat yığma bina üzerine 2-3 kat daha çıkılmış.- İstanbul’da binalar bir dönem hiç denetlenmeden yapılmış görünüyor...Sonu ile 1980’lerin ortasına kadar süren çürük bir dönem var. Yapı stoğu çok kalitesiz. Sanırım bazı malzemelerin bulunmasında çok büyük sorunlar olmuş. Şehir göçle hızla büyümüş. Bu dönemdeki binalar biraz daha eski yapılara göre daha çürük.
Son yıllarda özellikle de 2011’de en çok takip ettiğim konu başlıklarından biriydi ‘Sürdürülebilirlik’. Türkiye’de de az sayıda şirket bu kavramın içini dolduran çalışmalar yaptı. Daha doğrusu bence ‘sürdürülebilirlik’ sayesinde silkindi.Hayatımıza yeni bir kavram olarak girmiş gibi görünen sürdürülebilirlik konusunun çok eski bir kavram olduğunu, hatta Yunan Mitolojisi’nde bir yerinin olduğunu biliyor musunuz?Bu konuya yabancı olanlar için yazalım. Sürdürülebilirlik, insan yaşamını devam ettirebilmek için gereken ekolojik varlıklara sahip çıkmayı hedefliyor. ‘Tüketim çılgınlığına, verimsizliğe dur’ diyor. Atıkların yeniden değerlendirilmesinden çevreci mimariye uzanıyor.Türkiye’nin gururu şirketlerden biri olan TAV da bu yıl sonunda 2010 Sürdürülebilirlik Raporu’nu hazırladı.3 kıtada 11 farklı ülkede havalimanı işletmesi yapan TAV’ın bu konuya odaklanması çok önemli. Biliyorsunuz atmosfere en büyük zararı havayolu şirketleri veriyor.Peki TAV ne yapmış, diye bakarsak... TAV bünyesinde Sürdürülebilirlik Eylem Grubu oluşturdu. Türkiye’de işlettiği havalimanlarında Küresel Raporlama Girişimi (GRI) ilkeleri çercevesinde raporlama yaptı.TAV’ın hedefi büyük. Ekonomik Sürdürülebilirlik kapsamında 10 yılda 100 bin yolcuya hizmet sağlamayı amaçlıyor TAV. Rapora bakarsak; karbon salınımı uygulanan programlarda 2009-2010 arasında İstanbul yüzde 17.6, Ankara’da yüzde 1.3 ve İzmir’de yüzde 1.6 oranında azalma oldu.Yine aynı yılda aynı havalimanlarında 1700 ton atık geri dönüştürüldü.Su tüketimi düştüSu tüketimi her 1000 yolcu başına İstanbul Havalimanı’nda yüzde 11, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda yüzde 28 azaldı.Terminallerdeki atık miktarı da atık oranında artış olmasına rağmen geri dönüştürülen atık miktarı İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 4 kattan fazla, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda yüzde 22, İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda yüzde 13 oranında arttı. Ayrıca bu program kapsamında Atatürk Havalimanı ‘engelsiz havalimanı’ olma yolunda ilerlemeye başladı.Sani Şener Avrupa Havalimanları Karbon Akreditasyonu Programıyla Ankara, İzmir ve İstanbul Havalimanları’nda büyük aşama kaydettiklerini anlatırken, ‘Türkiye’de başlattığımız bir projeyle yolcu konforu etkilenmeden 4 milyon tok kilovatsaat etkin enerji kullanımı sağladık, bu da her yıl 4800 ağaç dikmeye eşdeğer’ diyor.Sürdürülebilirlik konusunu takibe 2012’de devam edeceğiz. *****Değişir mi dünya, döner mi devran?Zor, hareketli, sarsıcı bir yılı geride bırakıyoruz. Kime sorsam, ‘Bitsin 2011’ diyor. Son dönemde hep acı ve kriz odaklı sanki her şey... İyi bir şey duyamaz olduk. Uludere’de yaşananlar son noktayı koydu. Uçup gitti insanlar... Savaş, acı, bombalar, soğuktan ölen çocuklar, cezaevindeki gazeteciler, dolandırcılığı meslek edinmiş insanlar, hep hep bana diyenler, yalanlar, vicdansızlar, karısını öldürenler, çocuk yaşta evlendirilenler... Kuşkusuz 2012 için umutlarımız var. Yeni bir sayfa açılsın istiyoruz. İş dünyasına dönersek, ‘2012 iyi geçecek’ diyen birine de rastlamadım. Herkes temkinli bu yüzden. Dolar ne olur? AB nasıl devam edecek?... Ama yine de her şeye rağmen umut etmek istiyorum ben de... İyi gelsin 2012... Sezen’in Memet şarkısında dediği gibi “Değişir mi dünya, döner mi devran, ama sen ümit etmeye devam et...”Hepinize iyi yıllar dilerim.
Lauren Bush, George W.Bush’un yeğeni. 1984 doğumlu. BM Dünya Gıda Programı için çalışıyor uzun zamandır. Aynı zamanda model ve tasarımcı. Tasarım, Antropoloji ve fotoğrafçılık okumuş. Feed ‘doyur’ adlı bir projesi var. Bu projeyi Princeton Üniversitesi’nde okurken ortaya atmış. Dünyanın farklı bölgelerinde aç kalan çocuklara el uzatan bir proje FEED. Lauren Bush’un tasarladığı tişort ve çantalar çocuklara yardım için satılıyor, elde edilen gelirle de başta Afrika olmak üzere açlıkla mücadele eden ülkelere yardım eli uzatılıyor. Bundan 4 yıl kadar önce Lauren Bush’un tasarımı çantalar en popüler çantalar arasına girmişti. Doğal kumaşlardan üretilen çuval gibi çantalar, alışverişlerde kullanılan naylon çantaların yerini almıştı.Geçen hafta New York’ta Godiva’nın CEO’su Jim Goldman’la gerçekleştirdiğimiz sohbeti yazmıştım. Godiva’nın New York ofisinde markanın CMO’su Lauri Kien Kotcher da bizlere eşlik etti ve kendisi de Godiva’nın pazarlama stratejilerini ve sosyal sorumluluk projelerini bizlerle paylaştı. İşte FEED’i de bu sohbet sırasında dinledik.Daha sonra da Yıldız Holding Kurumsal İletişim Müdürü Zuhal Şeker Tucker’dan Murat Ülker’le Lauren Bush’un buluşmasını dinledim.Bundan 20 gün kadar önce Amerika’da Murat Ülker’le buluştu Lauren Bush. Ve bu buluşmadan sonra Godiva ve FEED ortak projesi doğdu. Yine FEED kapsamında Godiva işbirliğiyle çantalar satılacak ancak bu kez çantalar tamamen Lauren Bush’un tasarımı değil.Çantalar tamamen Afrikalı kadınların eseri. El emekleriyle dokunmuş, Afrika’nın canlı renklerini taşıyan çantalar hazırlanmış. Hepsi birbirinden farklı çantaların, boyutları aynı ama desenler ve renkler çok farklı. Bu çantalar 10 dolardan satılacak. Godiva ilk adımda 20 bin çantayla FEED hareketine destek veriyor. Bu şu demek. 10 öğün aldığı hesaplanan bu çantalarla Godiva 200 bin çocuğa ulaşacak. Bu çantaların satışları Amerika’daki Godiva noktaları dışında, internet aracılığıyla Japonya, Kanada ve Fransa’da da yapılacak.Harpers Bazaar’da bir haber çıkmış Lauren Bush’un çantalarıyla ilgili.Kozmetik Şirketi Clarins FEED ile işbirliği yapmış. Dünya çapında birçok öğrencite 2 yıl boyunca yiyecek sağlayacakmış. Disney ve Potterny Barn gibi kurumlarla da ortaklık kurmuş FEED. Bu hareket 2008’den bu yana 75 ülkede 58 milyon çocuğa ulaşmış. Godiva’nın CEO’su Jim Goldman’ın dediği gibi, gerçekten de Murat Ülker’in vizyonerliği markayı hızla büyütüyor. Godiva bir yandan büyürken bir yandan da sosyal bilinci yüksek ve çevre dostu bir marka oluyor.