Turkcell’in Türk Eğitim Vakfı ile birlikte başlattığı Türkiye’nin Kumbarası projesinde 1 haftada 1 milyon liranın üzerinde para toplandı. Turkcell’in 5 milyon lira bağışla açtığı kumbaradan çıkacak parayla ilk etapta 100 öğretmen ve 100 öğrencinin barınma ihtiyacını gidermek için kampüs inşa edilecek.Turkcell geçtiğimiz hafta Van için Türkiye’nin Kumbarası kampanyasını başlattı. Bu kampanyayı Türkiye’nin eğitim konusunda en deneyimli ekibi olarak düşündüğüm Türkiye Eğitim Vakfı (TEV) ile birlikte hayata geçiriyor. İlk adımda Turkcell 5 milyon lira koydu Van için. Mutlaka okumuşsunuzdur, hatta 5283’e mesaj atarak katkıda bulunmuş da olabilirsiniz ama ben yine de kısaca hatırlatmak istiyorum.Bu projenin amacı ilk etapta 100 öğretmene barınma olanağı sağlamak olarak görülüyor. 100 öğrenciye de yurt. Ama Van’da çok daha fazla şeye ihtiyaç olduğu bir gerçek ve bu proje bu gerçeklerden uzak değil. İlk adımda 100 öğretmen ve lise öğrencisi çadırlardan kurtulacak. Kampanyanın esas heyecan veren hedefi ise yeni bir Van’ı inşa etmek. Bu kuşkusuz hiç kolay değil.Yapılacak çok şey varTurkcell Kurumsal İlişkiler ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler ve Turkcell Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül Tüzün’ün davetiyle TEV Başkanı Turgut Bozkurt ve Genel Müdür Yardımcısı Güsel Bilal’le buluştuk.Van’dan görüntüleri izledik ilk önce. Duygulanmamak mümkün değil. “Yardımlar ne oldu?” sorusu herkesin kafasında soru işareti. Elimizi uzatıyoruz, yetmiyor. Bir anda yaralar ne yazık ki sarılamıyor. Yapılacak çok şey var.“Güneşin doğduğu yeri karanlıkta bırakamazdık” diyor Koray Öztürkler. MEB ve TEV ile birlikte yürüttükleri kampanyada öğretmenlerin kalacağı evler için yapılacak araziyi anlatıyor.“Şimdilik bize verilen arazinin çok küçük bir bölümünü kullanacağız. 50 dönüm var. Buraya 1000 kişinin kalacağı yerler yapmak da mümkün” diyor.TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt emekli bir hemşirenin Van’a okul yapılması için 1 milyon lira bağışladığını söylüyor. Turgut Bozkurt da Koray Öztürkler’le aynı görüşte. Amaç bu kampanyayı büyütmek. Adım adım Van’da yeni bir yaşam kurmak.TEV Turkcell kampanyası dışında da Van’da bir okul yaptırıyor.Sohbetimiz sırasında Turgut Bozkurt’un yıllar önce Yenice depreminde bir süre çadırda yaşadığını öğreniyoruz. ‘Van’daki çadır yaşamı benden uzak değil’ diyor Bozkurt.Koray Öztürkler Van’ın ayağa kalkması için öncelikle barınma ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgularken, yaşamın normalleşmesi için de ellerinden geleni yapacaklarını anlatıyor. Turkcell Erciş’te çağrı merkezi açacak bu amaçla 100 kişinin çalışacağı çağrı merkezindeki personelin yarısı da engelli kişiler olacak.Bu yazıyı yazarken Türkiye’nin Kumbarası’ndaki son rakamlara baktım. Siz bu yazıyı okuduğunuzda mutlaka bu miktar değişmiş olacak. O yüzden de şimdilik 1 milyon lirayı diyebilirim. Bu arada ‘Van’da adım yaşasın’ diyorsanız, 60 bin lira bağışlayıp 2+1 bir ev yaptırıp kendi adınızı veya yakınlarınızın adını verebilirsiniz. Turkcell’in Kardelenler projesini başından beri takip eden biriyim. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’yle çıktıkları yolda Turkcell çok iyi yol aldı. 10 bin kız bu işbirliği sayesinde okullu oldu. Genç kızların hayatı değişti. Van için Türkiye’nin Kampanyası’nı dinlerken söz dönüp dolaşıp kızlara da geldi.Turkcell Kardelenler projesine devam ediyor, edecek. Hatta Kardelenler yakında yıldızlaşacak. Yıldız Kardelenleri hepimiz tanıyacağız.
Kurduğu şirketleri büyütüp satmasıyla tanınan Emin Hitay, internet yatırımlarına başladığı 2007’den bu yana 5 şirket kurdu. Amacının değer yaratmak olduğunu söyleyen Hitay, “Her kurduğum işi mutlaka çıkabileceğim şekilde kurarım. Yani satamayacağım bir işe girmem. Direkt bana da bağlı olmamalı iş. Profesyonel ekip olmalı. Değer yaratmalı ve sürdürülebilir olmalı. Her yaptığım işte başarılı mı oldum, hayır. Bazı yatırımlardan vazgeçtim ama artılar daha fazla oldu” dedi.Emin Hitay’la bundan 5 yıl önce röportaj yapmıştım. Bizim röportajdan hemen sonra ödeme sistemleri alanında faaliyet gösteren şirketi Planet’i Fransa merkezli Ingenico’ya satmıştı. Satış anlaşması gereği olarak da bu alanda 3 yıl faaliyet göstermesi yasaktı.‘Emin Hitay bu süre içinde ne yaptı?’ sorusu hemen akla geliyor. Girişimci ruhu Hitay’ı sürükledi ve farklı alanlarda faaliyet gösteren şirketler kurdu. Beni gördüğünde de ilk söylediği söz, ‘Elif Hanım sizle 5 yıl röportaj yapmadık, 5 yeni girişimimiz var’ oldu.Hem bu yeni girişimleri hem de ödeme sistemleri yasağı bittikten sonra kurduğu şirketi ‘İki Nokta’yı konuştuk. Röportaja geçmeden önce iki noktaya işaret etmek isterim. Emin Hitay’ı farklı kılan özelliği ‘değişime, yeniliğe’ olan tutkusu. İş hayatındaki mottosu da ‘değer yaratmak’. Hitay bir işi kuruyor, belli büyüklüğe getirince de satıyor. Bu yüzden de hikayesi farklı.İkinci noktaya gelince... Emin Hitay, sanatsever biri. Çağdaş sanatla yakından ilgili. Evi, iş yeri eserlerle dolu. Ofisinde ilk dikkatimi çeken daha önce Borusan’ın müzesinde (Perili Köşk’te) gördüğüm dipsiz bir delik, kuyu hissi yaratan eser oluyor. Ivan Navarro’nun Exado-Çıkış adlı eseri Emin Hitay’ın ofisinde de var. Sanatçı bu eserden 3 adet yapmış. Hitay aynı zamanda Endonezya Fahri Konsolosu.-2007 yılında şirketinizin lokomotifi olan Planet’i sattınız. Sonra ne oldu?2007’de görüştüğümüzde internet yatırımlarına başlamıştım. Bu alanı hep önemsedim. Sizin de bildiğiniz gibi yenilikleri takip ediyorum. Şirketimi de bu felsefe üzerine kurdum. Yenilikçiyiz. Amacımız değer yaratmak. Hiçbir şeyi yeniden keşfetmiyoruz ama yaptığımız işte mutlaka bir yenilik var. 2008 sonrasında Napolyon’u kurduk daha sonra da DORinsight oldu... Bu ikisi başlamıştı.-Ne yapıyorsunuz Napolyon’da?İzinli pazarlama yapıyoruz Napolyon’da, çok önemli bir iş alanı. Bildiğiniz pazarlama tekniklerini kullanıyoruz , tamamen online.-Kaç üyeniz var?Napolyon’da 1 milyon 200 bin üye var.-Diğeri DORinsight ne üzerine?Online araştırma şirketi.-5 yeni girişim dediniz, diğerleri neler oldu?Ayrıca Arena Faktoring şirketi ve Sothebys devreye girdi. 2011’de de İki Nokta şirketimizi kurduk. 3 yıllık yasak bitince ödeme sistemleri konusunda yeni bir şirketin devreye girmesi için İki Nokta’yı kurduk. Şu anda işin başındayız. Bu sene orada güzel şeyler olacak. Uzmanlık alanımız.-Hep yeni teknolojilere odaklısınız, ayrıca işi kuruyorsunuz, belli büyüklüğe getirip satıyorsunuz...Aynen. Teknoloji geliştirme yok bizde. Varolan teknolojileri işe dönüştürme ve değer yaratma amacıyla yola çıkıyoruz. İki Nokta da aynı, Napolyon da, DORinsight da aynı düşünceyle yola çıktı. İki Nokta KOBİ’lere hitap ediyor. Ödeme sistemleri konusunda yenilikler içeriyor.-KOBİ’ler bunu kullanarak hayatlarında neyi kolaylaştırıyor?Çok şey yapacağız. Promosyonlar ve reklam faaliyetleri olacak. Yolun başındayız, neler olacağını çok ayrıntılı anlatmam doğru değil, taklit ediliyor.-Napolyon oturmuş bir sistem...Evet. Üyelerimize müşterilerin reklamlarını gönderiyoruz. İzinli pazarlama aracı. Tanıtım ve promosyonlar bizim aracılığımızla yapılıyor.Online araştırma yükselen değer-Online araştırma ne kadar güvenilir?Şu anda yükselen değer. Biz başta bunu çok zor anlattık ancak şimdi anlaşıldı. Hızlı sonuç veriyor. Neyi öğrenmek istiyorsanız onu hızla öğreniyorsunuz. Dönem hız dönemi.-Kendini hızla yenileyen şirketler müşteriniz olmalı...Doğru farklı sektörlerden var müşterilerimiz. Örneğin bir tekstil firması 15 günde bir koleksiyon çıkarıyor. Dolayısıyla trend yakalamak çok önemli. Neyi öğrenmek istiyorsanız onu hızla öğrenmek çok önemli. Bir ayda anket yapmak dönemi bitti.-Ne kadar hızlısınız?Biz bir günde sonuç alabiliyoruz.-Kaç kişiye ulaşabiliyorsunuz?Binlerce, on binlerce kişiye ulaşıyoruz... Biz bir anda gönderip ertesi gün sonuçları alıyoruz. Elektronik anlamda aldığımız için hızlı değerlendirme oluyor. Büyük avantaj. Yüz yüze bir anketle kıyaslanamaz. Kesinlikle güvenilir bir yöntem. Hatta insanlar online anketlerde daha rahat ve entresan ama daha dürüst oluyorlar. Online araştırmanın önemi artıyor. Dünyada bir noktaya geldi, Türkiye’de de gelecek. Napolyon, Arena, Sothebys, İkinokta, DORinsight... 5 yılda 5 girişim... Her yıla bir tane oldu.-Girmeyi planladığınız iş alanları var mı?Türkiye’de mevcut işlerimizi geliştireceğiz. Yeni alan olarak Türkiye’de yok ama Endonezya’da aynı zamanda fahri konsolosum. Orada yeni yatırımlarımız olacak. Endonezya çok yükseliyor. Farklı bir ekonomi. 240 milyon nüfus, müthiş bir doğal zenginlik var. Bizi de geçtiler. Bizim onları yakalamamız mümkün değil. Onlar da her sene yüzde 7 büyüyecek. Kişi başına gelirleri düşük ama hızla artıyor. Cari açıkları yok. 9 aylık ihracatları 153 milyar dolardı, ithalatları 130 milyar dolar. Dolayısıyla fazlaları var. Borçları çok düşük. Doğal kaynakları var. Doğalgaz, maden, petrol kaynakları ve orman ürünleri var. Genç nüfus da var. O ekonomi büyür. Koşuyorlar onlar da. Dünyanın da dengeleri değişiyor. Birkaç yüzyıllık süreçlere bakınca bu da normal. Şu anda Doğu’ya kayış var. Çin, Hindistan, Kore... Biz de yükselen değeriz.Sevilmeyen işe girilmemeli-Siz girişimci bir kimliksiniz. Genç girişimcilere ne öneririsiniz?Ben yenilikçi ve girişimci bir insanım. 5 yılda 5 şirket kurdum. Ben de girişimcilik ruhu var. Bu ruhunuzda olmalı ve biraz da eğitimle ilgili. ‘Ben girişimci olacağım’ deyip olamıyorsunuz. Ben de hap gibi bir reçete veremiyorum. Cebinizdeki, para, eğitiminiz, bulunduğunuz ortam, fikirleriniz... Bariyerleriniz, farklılık yaratma beceriniz... Paranız varsa, yenilikçi düşünce yapınız varsa, bir işi yenilikçi düşünce yapısıyla yaptığınızda daha fazla para kazanırsınız. Değer yaratırsanız, para kazanırsınız. Değer yaratırsanız istihdam da yaratırsınız. Sürdürülebilir olmak da önemli. Şu işe yatırım yapın da diyemiyorum. Bir şeyi sevmek de önemli. İşi sevmek sarılmak önemli.Devamlı çalışmak lazım. İşi sevince devamlı kafanız işinizi geliştirmeye çalışır. İşin ruhunun olması önemli. Meslek seçmek de bu yüzden önemli. Eğitimlerin bir kısmı bu yüzden boşa gidiyor. İlgi duymadıkları bir konuda eğitim alanlar çok. Mesai bitsin diye çalışılmaz bir işte. Hele hele bir girişimci sevmediği işe girişmemeli. Moda diye işe girişilmez. Kendisinin o işe inanması lazım. İnançla zor olan iş başarılabilinir. İnancınız yoksa normal başaracağınız işi de başaramazsınız.-Sizin mottonuz değer yaratmak...Evet. Her kurduğum işi mutlaka çıkabileceğim şekilde kurarım. Yani satamayacağım bir işe girmem. Direkt bana da bağlı olmamalı iş. Ben kurar delege ederim. Günlük operasyonuna girmem. Profesyonel ekip olmalı. Değer yaratmalı ve sürdürülebilir olmalı. Her yaptığım işte başarılı mı oldum, hayır. Bazı işler de başarılı oldum bazı işlerde olamadım. 5 sene önce görüştüğümüzden daha büyük rakamlara ulaştıysam bu başarılı olduğumu gösterir. Bazı yatırımlardan bu süreçte vazgeçtim ama artılar daha fazla oldu. Şu ana kadar iyi durumdayız.Koleksiyoner değilim, benim gibilere ‘ART LOVER’ diyorlar-Sanatsever birisiniz. İlk tablonuzu ne zaman aldınız?İlk tablomu 1986’da aldım. Bedri Baykam’ın iki tablosunu aldım. İsteğim arttı. Maddi yönü önemli bu hobinin. Para harcayabilmeniz gerekiyor. Özellikle yurtdışından bir eser alacaksanız ya da isimlerin eserlerini alacaksanız para harcıyorsunuz.-Danışmanlarınız var mı bu konuda?Yok. Ben seçerim. Bu benim yatırımım değil, koleksiyoner de değilim. Art Lover diyorlar bize. Ben kendim seçerim. Danışman tutunca işin şekli değişiyor. Benim için tamamen keyif sanat. Sanat dedikodularının içinde de değilim, canım ne istiyorsa onu alıyorum. Yurtdışından da çok eser aldım. Neyi sevdiysem onu alırım.-İleride müze açmak gibi bir amacınız var mı?Müze açmayı da düşünmüyorum. Evim, iş yerim sergi salonum. Her eseri de asamıyorum. Müze açmak başka bir iş. Yönetimi kolay da değil.-Başka hobiniz?Ben gezmeyi severim. Hobi gibi gezmek. Son olaraka Bali’deydim. Endonezya’nın bazı adaları hiç turistik değil, şimdi oralara gitmeyi planlıyorum. Bir de Kuzey Kore’ye gitmeyi planlıyorum. Küba’ya gitmiştim oradan çok etkilenmiştim. Hayretler içinde kalmıştım orada, bu yüzden Kuzey Kore’yi de çok görmek isterim.Büyüme tahminleri totoya döndü!-2012 nasıl geçecek? Çok farklı tahminler var. Olumsuz senaryolar da var, ‘O kadar kötü olmayacak, Türkiye çok etkilenmeyecek AB’deki durumdan’ diyenler de var. Sizin beklentiniz nedir?Entresan bir ülke Türkiye. İnanın bu yılki büyüme tahminleri Toto’ya döndü. Herkes bir şey söylüyor. 7 diyen de var 0 diyen de var. Bence Türkiye’nin yüzde 4’ten aşağı büyümesi mümkün değil. Yüzde 4.5 veya 5 büyür Türkiye. Şöyle düşünün, bir araçta frene bastığınızda hemen duramazsınız... Bunun gibi Türkiye de frene tam basmadı. Yüzde yarım ve 2 olmaz bence büyüme rakamları. Türkiye bizim alışık olmadığımız iyi bir ekonomik dönemden geçiyor krize rağmen.-Cari açık?En büyük dert ama finanse ediliyor: Finanse edilmese başımız derde girer. Şu anda önlemler de alınıyor. Yatırım çekilecek Türkiye’ye. Cari açık kapanması için de adımlar atılıyor. Ama bu da şunun gibi; 39 derece ateşliyken ilaç alınca hemen düşmez ateşiniz, bunun gibi. 2012 krizi fazla büyütülüyor. Avrupa kriz görmemiş, onlar telaşlılar, yöneticileri de deneyimsiz. Satışlar Avrupa’da yüzde 15 düşünce intihar edenler oluyor, biz ise bunlara alışığız. Abartmayalım. Tabii ki ihracatın büyük kısmı Avrupa ülkelerine ve bu da bıçak gibi kesilmez. Avrupa batmıyor ki...Türk işadamları dünyanın her yerinde. Afrika’da Rusya’da, Amerika’daÖTürk iş adamları hızla Avrupa dışı ülkelere de açılıyor. Telaş edilecek bir şey yok.Zeki Paşa Yalısı’nı bir kişinin çıkıp alması mümkün değil-Sothebys’in Türkiye’de gayrimenkul faaliyetlerini üstlendiniz. Daha çok eşiniz mi ilgileniyor bu işle?Eşim ilgileniyor ağırlıklı. O da çok zevkli bir iş. Üst seviyeye hitap ediyor. Yüksek değerli yerler var.-Baltalimanı’nda Zeki Paşa Yalısı var... Şu anda Boğaz’daki en değerli yalı diye biliyorum. Bir süredir de satışta. Var mı alıcı? 115 milyon dolar diye duymuştum...Çok değerli bir yer... Bir kişinin çıkıp alması çok mümkün görünmüyor. 150 yıllık şahane bir yapı...-Daha çok yabancılar ilgileniyor olmalı?Aynen. Ama kriz geldi. Fakat yine de bu durum geçici. Son dönemde Türkiye’de çok şey değişti. Yabancı ortaklıklar arttı, yabancılar Türkiye’de ofis açıyor, büyük yatırımlar geliyor. Yabancıların bakışı çok değişti. İnanın buradan çok şey almak istiyorlar. 2000’lerin öncesi gibi değil Türkiye’de manzara. Türkiye’de zenginlik arttı. Kişi başına gelir arttı. Ekonomik büyüklük katlandı. Bu önemli. Devlet yatırımları hız kazandı. Güvenilirlik arttı. Siyasi istikrar güveni artırdı. Tek başına parti karar alıp uyguluyor, koalisyonlarda partiler anlaşamıyordu, sorunlar başkaydı. Şu anda tek başına iktidarın avantajını yaşıyor Türkiye. Sorunuza dönersem Zeki Paşa Yalısı’nın dünya çapında bilinen bir şirket alır diye düşünüyorum. Harika, prestijli bir binaları olur.-Yabancı ilgisi devam edecek diye mi düşünüyorsunuz? Yeni düzenlemeler de söz konusu...Evet. Finans sektörüne ve gayrimenkule çok ilgi var. İran, Ortadoğu ve Türk cumhuriyetlerinden büyük ilgi var. Milyar dolarlar gelecek Türkiye’ye. Yabancılara bir daire satarak vatan satılmaz. Bu kişiler gelecek ve ekonomiye katkıları olacak. Sonuçları iyi olacak. Yabancılar burada daha çok zaman geçirecek. NY ve Londra’ya bakın. Ayrıca biz Türklerin de Londra’da, NY’de, Miami’de evleri yok mu? İstanbul dünyada sayılı şehirlerden biri oldu. Bu ilgiyi de hak ediyor.
Önümüzdeki hafta 9-12 Şubat tarihleri arasında İstanbul TÜYAP’ta EMITT var. EMITT (East Mediterranean International Travel &Tourism) önemli turizm fuarlarından biri. Bu yıl 16’ıncısı düzenleniyor. Dünyadaki 5’inci büyük turizm fuarı. Uzun yıllardır Türkiye’deki katılımcıları kadar yabancı katılımcılarıyla da turizmin nabzını yakalayan bir fuar. Oteller, acentalar, tur operatörleri, ülkelerin turizm bakanlıkları, belediyeler ve beldeler bu fuarda kendilerini tanıtıyor. Ekin Fuar ve ITE tarafından düzenlenen fuar öncesinde Ekin Fuar Direktörü Hacer Aydın’la biraraya geldik.Bu yıl EMITT’e 60 ülke katılacak. ‘Avrupa’da kriz, Arap ülkelerinde karışıklıklar, katılımcılar azalmadı mı?’ diye merak ettim. Şaşırtıcı yanıtlar aldım.Evet tahmin ettiğim gibi Suriye bu yıl fuara katılmamış ama Mısır önceki yıllara oranla daha kalabalık bir şekilde EMITT’te olacak. Ve daha da ilginci bugüne kadar Türkiye’deki turizm fuarlarına katılmayan İtalya bu kez EMITT’e geliyor. Hacer Aydın, bu gelişmeyi şöyle anlatıyor:‘Bugüne kadar biz Türkler’in en sık gittiği yerler Avrupa ülkeleri oldu. Türkiye’den tatilciler, Roma, Paris ve Londra’ya gider. Ama bu ülkeler çok turist çektiği için rakamlara bakıldığında, bu ülkelere giden turistler içinde Türkler’in sayısı dikkat çekici değildir. Bugüne kadar da İtalya Türkiye’ye yönelik ekstra bir tanıtım faaliyetine gerek duymuyordu. Oysa bugün artık durum farklı. Çünkü kriz var Avrupa’da. Turizm gelirlerine çok ihtiyaçları var ve Türkler de eskiye oranla daha çok gezip, daha çok alışveriş yapıyor. İşte bu yüzden de bu yıl İtalyanlar da EMITT’e geldi.’İtalya dışında bu yıl ilk kez EMITT’e katılan ülkeler de var. Arjantin, Kazakistan, Malezya, Brezilya, Venezuela, Çek Cumhuriyeti, Macaristan da ilk kez geliyor.30 milyon turist bekliyoruzGelelim Türkiye’den katılımcılara... Benim en çok dikkatimi çeken beldeler oldu. ‘EMITT’in yıldızı beldeler’ diyebiliriz. Doğu’dan, Karadeniz’den çok sayıda belde kendi olanaklarıyla beldelerini tanıtmak için EMITT’e geliyor.Güneydoğu’dan hem Dicle Tanıtım Ajansı var hem de Fırat Tanıtım Ajansı. Hacer Aydın, ‘GAP turu yapmayan kalmayacak!’ diyor.Hacer Aydın, önümüzdeki yıl Türkiye’ye 30 milyon turist gelmesi için ellerinden geleni yaptıklarını anlatıyor...Sektördeki hareketliliği işaret ederken de, ‘Erken rezervasyon kampanyaları başladı. Fuara turizmciler kadar tatil fırsatçıları da gelmeli, çünkü hem bu fuarda farklı tatil seçeneklerini görecekler hem de erken rezervasyondan yararlananlara sürpriz indirimler de var’ diyor. Fuara nasıl gideceğiz? diye soranlara Mecidiyeköy-Avcılar Metrobüs hattını hatırlatırım. Avcılar’dan sonra EMITT Fuarı süresince otobüsler kalkacak. Ayrıca bir hatırlatma daha. Bu fuara bedava girebilirsiniz. www.fuardavetiyesi.com adresinden bilet alırsanız bedava giriyorsunuz. Yalnızca siteye girip, bilet talep etmeniz yeterli. Eğer bunu yapmazsanız da giriş ücreti 20 lira.
GEÇEN yıl farklı şirketlerin yayınladıkları sürdürülebilirlik raporlarını takip ettim. Otomotivden bankacılık sektörüne Türkiye’den de farklı şirketler, daha iyi yarınlar için sürdürülebilirlik raporları hazırladı. Şirketlerinde dönüşüm gerçekleştirenler oldu.Bu yılın ilk sürdürülebilirlik raporu aynı zamanda bir ilki de gerçekleştirdi. Yüksel Holding, inşaat sektöründe ilk sürdürülebilirlik raporunu yayınlayan şirket oldu. Yurtdışı ve yurtiçi müteahhitlik işlerinden bildiğimiz, köklü şirket kendi alanında bir ilki yaparak diğer inşaat sektörlerine öncülük etti, diye düşünüyorum.Kabul edersiniz ki, inşaat sektöründe böyle bir raporlama yapmak ve imza atmak hiç de kolay değil. Derin bir anlayış değişikliği gerektiriyor.Küresel Raporlama Girişimi (GRI) ilkelerine uyarak hazırlanan rapor şirket içinde bir değişime yol açacak. Bundan sonra Yüksel Holding, tüm toplantılarını karbon nötr gerçekleştirecek, en azından bunu sağlamak için yoğun çaba sarfedecek. Şirketin Koordinatörü Tuna Aksel, “Bu yıl toplantıların yol açtığı sera gazı emisyonlarını, karbon emisyon azaltım projelerinin kredileriyle denkleştireceğiz” diyor.Bu şekilde bir açıklamayla bundan 2.5 yıl önce ilk kez karşılaşmıştım. Doğuş Otomotiv’in CEO’su Aclan Acar, Amsterdam’da katıldığımız toplantı için bunu yaptıklarını anlatmıştı. Amsterdam’a uçak yolculuğu yaparak ulaşmıştık, bu yolculuk için salacağımız varsayılan karbon miktarı hesaplanmıştı. Aclan Acar da bu hesaplamayı artık şirketin tüm toplantılarında yaptıklarını, Alman yöneticilerle gerçekleştirdikleri toplantıların bir kısmını telekonferans sistemiyle yapmaya başladıklarını anlatmıştı. Yani daha az ucak yolculuğu yaparak işleri yürütmenin mümkün olduğu raporlama ve farklı bir bakış sayesinde ortaya çıkmıştı. Sürdürülebilirlik anlayışı sayesinde akıllı binalar, yeşil binalar üretiliyor, güneş enerjisinden yararlanılıyor, daha az klima kullanılıyor, şirketlerde atıklar toplanıyor, personel bu konuda bilinçlendiriliyor... Umarım inşaat sektöründeki örnekler de artar...*****Akıllı ilaç kullanımıBiz doktora gitmeden, birbirimizden akıl almayı seviyoruz. Çevremizdekilere ilaç da önerebiliyoruz rahatlıkla. Birbirimizin doktoru olmaya meraklıyız. Son zamanlarda ilaç önermekle kalmıyor, bazı bitkileri karıştırarak ‘muhteşem’ formüller de veriyoruz. Doğrusu ilaç kullanmayı hiç sevmeyen biriyim. Genelde de diş kemiğe dayanmadan da ilaç içmem. TV ekranlarında görmüş olabilirsiniz. Abdi İbrahim İlaç, bir kampanya başlattı. Akıllı İlaç Kullanımı kampanyası. Önce evinizdeki ilaçlara şöyle bir bakın... Sonra da bu ilaçların ne kadarını kafanıza göre ne kadarını da doktor tavsiyesiyle aldığınıza bir bakın.İsraftan kaçının... Türkiye Avrupa’da 6’ıncı büyük, dünyada da 14’üncü büyüklükteki ilaç pazarına sahip. Türkiye’deki ilaç israfının ana nedeni doktor ya da eczacı önermesi dışında dost tavsiyesiyle alınan ilaçlar. Buna ilaç kullanımının yarıda kesilmesi de eklenince israf katlanıyor. Bilinçli ilaç kullanın. ‘Nasıl olsa devlet ödüyor’ diye doktorlara ilaç yazdırma baskısı yapmayın. Sonuçta yine sizin cebinizden çıkıyor!
Anadolu Kaplanı olarak nitelendirilen Gaziantepli Naksan Holding, plastik ve halı sektöründeki başarısını enerjiye taşımayı hedefliyor. Holding bünyesindeki Naksan Plastik, Türkiye’de ilk 500 sıralaması içinde 129’uncu. Royal Halı, Pierre Cardin Halı, Atlas Halı gibi markaları olan şirket, enerjide de büyüme planları yapıyor. Bu çerçevede 500 milyon euroluk termik santral projesi hayata geçirilecek. 300 megavatlık santral 2014’te devreye girecek.Naksan Holding Gaziantep’in en köklü ve güçlü şirketlerinden biri. Geçmişi 1940’a dayanıyor, şirket Mehmet Nakıboğlu tarafından kurulmuş. Hırdavatçılıktan sanayi devliğine yükselen bir hikayeleri var. Naksan Holding’te şu anda 3’üncü kuşak yönetimde. Holding tam bir Anadolu Kaplanı. Şirketin şemsiyesi altındaki Naksan Plastik Türkiye’de ilk 500 sıralaması içinde 129’uncu sırada yer alıyor. Yine holdingin markalarından Royal Halı da Türkiye’nin ilk 500 şirketi sıralamasında. Naksan Plastik, NakPilsa, Royal Halı, Pierre Cardin Halı, Atlas Halı, Adularya Eberji, Elmacı Pazarı, Elma Sepeti, Verimli Plastik, Rinak Lojistik Naksan Holding şemsiyesi altındaki şirketler. Zirve Üniversitesi de Naksan Holding’in. Biliyorsunuz, Gaziantep geçen yıl patent başvurularıyla rekor kırdı, Akıllı sanayi projeleri Gaziantep’e basamak atlattı. Gaziantep’in başarısının önemli oyuncularından biri de Naksan Holding. Holdingin 3’üncü kuşak temsilcisi Taner Nakıboğlu’yla İstanbul’da, şirketlerini yeni kattıkları Atlas Halı Genel Müdürlüğü’nde buluştuk.-Yurtdışında okumuşsunuz...Evet. İlkokulda Gaziantep’teydim, sonra Anadolu Lisesi’nde okudum. O zamanlar Anadolu Liseleri çok iyiydi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazandım. Sonra gittim yurtdışına. 1991’de Gaziantep’ten çıktım, daha sonra Los Angelas’a gittim ve San Diego’da da Uluslararası Ticaret üzerine master yaptım.-Döndüğünüzde ilk ne yaptınız?Döner dönmez. 1.000 dolar para harcayıp web sitesi yaptım. Aile büyüklerim çok kızdı o zaman. Şimdi babam da iPhone kullanıyor, mailler atıyor... O zaman karşı çıkılmıştı. Amerika’da internet çok yayılmıştı, ben gelir gelmez şirketin bu anlamdaki alt yapısını değiştirdim. Değeri sonra anlaşıldı.Plastikte 1 numarayız-Ne zaman sorumluluk aldınız?1996’da amcalarımdan biri kendi isteğiyle ayrıldı ve İstanbul’a yerleşti. Şirkette yabancı dil bilen tek amcaydı. Ben amcam ayrıldıktan hemen sonra geldim. İhtacat ve internet konusuyla ilgilendim hemen. Amerika ufkumu açtı. Gelir gelmez dış ilişkilere baktım. Biz hep Avrupa’dan makine alıyorduk. Hâlâ bu makineleri Almanya ve İtalya’dan alıyoruz. O zaman bizim ihracatımız çok azdı. 500 bin dolarlık branda satılmıştı naylon, o kadar.-Şimdi ne kadar?Şimdi 150 milyon dolara yakın ihracatımız var. Genç iyi dil bilen bir ihracat ekibimiz var 40 kişilik.-Yeni yatırımlarınız oldu son yıllarda. Daha öncesinde plastik, polietilen üreterek bu noktaya geldiniz değil mi?Polietilen, endüstriyel shrink film, strec film, sera örtüleri, palet örtüleri, malç filmleri, mobilya örtüleri, her türlü poşet... Sanayi, tarım ve hizmet sektörünün bu alandaki en büyük tedarikçisiyiz. 1995’te ilk 500 sanayi kuruluşu içine girmiştik.-Siz de sanırım bu sayede genç yaşınızda sorumluluk almışsınız...Amcalarımın ve babamın isteğiyle oldu. Endüstriyel film işine girdik. Şirkete yeni gelen biri önce işletme bölümünde çalışıyor, her bölümde de biraz çalışması gerekiyor. Ben de öyle yaptım. Üretimi öğrendim. Yenilikler yapıldı o dönem. Verimli makineler alındı. Fuarlara katıldık. Hammadde ve makine firmalarından aldığımız eğitimler çok yararlı oldu. Babam 2000 yılında by-pass geçirdi. Bu tip ameliyatlar insanın yapısını değiştiriyor. Babam 13 yaşında başlamış çalışmaya. 52 yaşında ‘Artık işletmeden çık, benim işlerimin başına geç, büyük satın almalara da bak’ dedi. İşletmeden çekildim. Yeni bir dönem oldu benim için de şirket için de.-2000’li yıllarda işleriniz de hızla genişmedi ve yeni sektörlere de girdiniz...Naksan Plastik, ciroda bir numara oldu alanında. İlk 500’de 136 sıraya yükseldik, sonra daha da yükseldik...-Markanız oldu daha sonra. Nasıl karar verdiniz halı markası oluşturmaya?İlk önce halı ipliği yaptık. 2005’te Royal Halı’yla ilk kez tüketiciye direkt hitap ettik. Ve aile ilk kez dışarıdan ortak aldı. Aileden halıcı Kayserili Cihan Dağcı ortağımız oldu. Çok iyi gitti. Daha sonra dünya markası Pierre Cardin Halı’nın lisansını alma şansımız oldu. Royal Halı ve Pierre Cardin halı hızla büyüdü. 2007’de bu büyüklüğe sahip olunca Naksan Holding’i İstanbul’a getirdik. Gaziantep’te büyüdük ama İstanbul’da olmak gerekiyor. Dünyaya İstanbul’dan açılıyoruz.-Siz madencilik ve enerji işine de girdiniz.. Enerjideki hedefleriniz neler?Ankara’da maden şirketimiz. Aslında Eskişehir ve Ankara ortasında diyebiliriz, Mihalıççık’ta. Orada enerji santrali kurmaya karar verdik. 2008 krizi çıktı. Biz tam bankalarla anlaşmıştık, onlar durunca biz de durduk ama kısa süre sonra yüzümüzü Avrupa’ya döndük. Demir çelik işlemede dünya firmalarından biri olan büyük bir şirketle anlaştık. Çek Cumhuriyeti’nde Export Bank’la anlaştık. Avusturya, Almanya, Slovakya’dan ekipler gelip incelemeler yaptılar.-Ne kadarlık bir yatırımla kuruluyor?500 milyon euro. 300 megavat olacak. Maden de bizim. 2014’te bitecek.-Kömür madeni...Evet. Linyit kömürü madeni. Türkiye’de ilk kez yapılıyor bu. Yeraltında çok az insanla çalışıyoruz, dev kırıcılarla çalışıyoruz, bantlarla yukarı çıkıp Termik Santrale geliyor kömürler.Kyoto Protokolü’ne uygun-Çevreye büyük zararı var termik santrallerin...Biz bu konuyla inanın çok uğraştık. Kyoto Protokolleri’ne uygunuz ...-Nasıl oldu bu?Kömürün kükürtünü alan bir yatırım yapıldı. Çok uğraştık. Zaten çevreye en ufak bir zararı olsa bankadan kredi alınamıyor. Bacadan çıkan gazı kontrol altına alan bir sistem yapıldı. İnanın bu çevre dostu termik santral. Bu şöyle oluyor. Baca gazı arıtma tesislerinde kömürün yanında kireç taşı veriliyor kazana. Bu kimyasal yapısıyla kükürte bağlanıyor ve çıkışta tutuluyor. Bu toz işe yarayan hale geliyor. Külü topluyoruz, çimento fabrikaları bu atıklarımızı alıyor. Çevreye verilmiyor. Kül havuzumuz var ayrıca, bunun üzeri de ağaçlandırılıyor. Bu işlere girince çevre konusunda uzman oldum. En hassas olduğum konu.-Yenilenebilir enerjiyle ilgilenmiyor musunuz?İlgilendim. Rüzgar santrelleri kuşların göç yollarına zarar veriyormuş. Ona da söyleyecekleri var çevrecilerin. Enerji üreteceğiz sonuçta. Yoksa hiçbir şey üretemeyiz. Türkiye’nin en büyük sorunu enerji açığı. Benim de çocuklarım var, ben de ülkemi seviyorum. Dediğim gibi her önlemi de alıyoruz.ATLI SPOR KULÜBÜ KURDUK-Siz ne yaparsınız iş dışında?12 yaşında oğlum, 8 yaşında kızım var. İş dışında arkadaşlarımla zaman geçirmeyi severim. Atlı Spor Kulübü kurduk, ata biniliyor Antep’te. Biz de heves ettik. Atlı Spor Kulübümüz’de engellilere atlarla terapi yapılıyor ayrıca. Bunu çok önemsiyoruz. Yeni başladık bu işe. Bunu da sosyal sorumluluk olarak görüyoruz. Ben İstanbul’u da çok seviyorum. İstanbul ayrı bir keyif. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla İstanbul’da olmak da güzel.Gaziantep’in başarısının sırrı esnaf tüccar ve sanayici geçmişinde-Gaziantep’in başarısının sırrı ne?Tarihinde de hep güçlü bir şehir. Her milleten insan var Gaziantep’te. Yahudi, Ermeni nüfus da vardı geçmişte. Ticareti biliyor Gaziantep’in genleri. İpek Yolu üzerinde. Naksan’ın doğduğu Elmacı Pazarı İstanbul’un Tahtakalesi’dir. Orada Ahilik sistemi vardı. Kökleri ticarete yatkın bu toprakların. Gaziantep’de olumlu mahalle baskısı vardır.-Ne demek tam olarak bu?Yanlış yapılamaz. Yanlış ticaret yaptırmazlar, yanlış yapan Gaziantep’te yaşayamaz. Sağlam temeller üzerine oturmalısınız. 1980’de sanayicilik başladı. 5 sanayi bölgesi var şu anda. Sanayiyi atlamadı Gaziantep. Satmayı bilen insanlar satacaklarını ürettiler. Başarının sırrı burada. Esnaf, tüccar, sanayici birleşmesi mükemmel sonucu getirdi. Bence dünyanın her yerine mal satmaya çalışmıştır Gaziantepliler. Antep 170 ülkeye ihracat yapıyor. 5 milyar dolar ihracatı var Antep’in. Yüzde 21’i Avrupa’ya yapılıyor, diğerleri dağınık. Bu arada aileler çocuklarını hep okutmuş. Bu da önemli.Bambu ipliğinden halı yaptı, rakip şirketi satın aldı-Royal Halı’nin sektöre getirdiği yenilikler oldu.2006 yılında büyük bir pazar araştırması yaparak bu işe girdik. 66 yıl üreticiden üreticiye satan bir şirkettik, halı üreterek tüketiciye ulaştık. Çok doğru iş yapmak istedik. Tüketici neye göre halı seçiyor ve ne bekliyor diye araştırmalarla baktırdık. Kadınlar hijyene vurgu yapıyordu. Hijyende yapılanlara baktık. Fransa’da testler yaptırdık. 30 kere halı yıkattık, özelliğini kaybetmiyor. Bizim halılara bakteriler 10 cm’e kadar geliyor, gelince ölüyor. Mantarı da önleyen bir madde kullandık. Tüm belgelerimizi aldık.-Bambu ipliğinden halı mı yaptınız?Evet. Bambu ipliğinden yapılan halı doğal olarak antibakteriyel. Güneş gördükçe de soğuyor. -Üretim kapasiteniz ne kadar?4 milyon metrekare üretiyoruz. Yüzde 25’ini de yurtdışına satıyoruz.-Kaç bayiniz var?Royal Halı 1.200 noktada satılıyor.-Atlas Halı markasını da aldınız. 3 halı markanız oldu... Rakipleri topluyor musunuz?Seviyoruz halı işini. Ayrıca tesislerimiz de var. Ama Royal Halı ve Pierre Cardin’e rakipti Atlas Halı. Çok güçlü bir marka. Kayserili 45 yıllık bir marka. İki Anadolu markasının gücü birleşti. Atlas Halı bundan sonra daha hızlı büyüyecek. Endüstriyel tasarımcılarla çalıştık Atlas Halı’da. Yine kadınlar üzerine araştırma yapıldı. Bizim aile fokus grubundan da geçti. Çok farklı bir koleksiyon da hazırlandı. Atlas Halı da bölge bayiliği değil, bayiyle direkt çalışılacak.Üniversitede hedefimiz büyük-Zirve Üniversitesi’ni kurdunuz Gaziantep’te. Bu da ailenizin ortak kararı mıydı?Bizim ailemiz her zaman kazandığının bir kısmını sosyal projelere harcar. Yurtlar, ilköğretim okulları yaptırmış bir aileyiz. Biz Gaziantep’e üniversite de yapmak istedik. İpek Vakfı vardı Gaziantepli işadamlarının, bizim ailemizden de temsilciler vardı. Beni de daha sonra gıyaben başkan yaptılar. Vakıf arsayı da almıştı. Bana ‘hazırla üniversiteyi’ dediler. Hedefi de büyük koydular, adı da bu yüzden Zirve oldu. 2009’da kanunu çıktı. Şu anda 6 fakülte var, 2 bin 700 öğrencimiz var. Dünyanın ilk 100 üniversitesi arasına girmeyi hedefliyoruz.-Bunun için ne yapıyorsunuz?Bu hedef sizin de bildiğiniz gibi hiç kolay değil. İlk 1000 desek ilk adımda daha kolay olurdu. Türkiye’de kaç üniversite dünyada ilk 100’de? Ama bunu önemsemiyorum. Gaziantep önemli bir bölge. Biz çıtayı yüksek koyduk. Bölgedeki diğer ülkelerden de ilgi görecek bir üniversite kurduk. Bu da Gaziantep’in gelişiminde önemli.
Fetih 1453 filminin fragmanını izlediğimde filmle ilgili bir haber yapma isteği duydum. Ayşe Germen, Fetih 1453 filminin yapımcılarından. Faruk Aksoy’un ortağı. Bugüne kadar Recep İvedik’ler de dahil olmak üzere çok gişe yapan birçok filmin yapımcılığını üstlenmiş bir kadın. Ayşe Germen ortalıkta olmayı, yaptıklarını anlatmayı sevmeyen biri. Bu yüzden de onu pek tanımıyoruz. İstanbullu köklü bir ailenin kızı, yurtdışında okumuş ve kalbi sinema için çarpan Ayşe Germen elini taşın altına koymaktan korkmayan insanlardan. Fetih 1453 filmi onun en büyük hayaliydi. Filmin sultanı Ayşe Germen’le evinde buluştuk.* Fetih 1453 filmini yapmak ne zamandır aklınızdaydı?Öncelikle şunu söylemek isterim; Türkiye’de ilk yapılacak bir iş... Çok mesuliyetli bir iş. Ben bu filmin prodüktörü olmaya karar verdiğimde hemen çalışmaya başladım. Büyük sorumluluk hissettim üzerimde.* Ne kadar çalıştınız?2 yıl öncesinde başladım araştırmalara. Çok iyi çalıştığımı düşünüyorum. Bu topraklarda yaşıyorsak ecdadımızın bize bıraktığı en büyük miras... Ben bu mirası çok önemsiyorum ve bunun üzerine bir film yapmayı hep hayal ettim. Bu fetih dünyada yeniçağı açtı. Doğu’nun Rönesans’ını yarattı Fatih Sultan Süleyman. Bence sinematografik olarak anlatılacak daha iyi bir hikaye yok bizlere ait.* Çok iddialı bir söz...Evet bu bir baş yapıt. Bu bir efsane aynı zamanda. Çok heyecan verici bir duygu. Bunu yapmayı çok istedik. Çok heyecan duydum. Bu topraklarda yaşadığım için gönül borcum da var.10 ay dünyayla ilişkimi kestim, hiçbir şey düşünmedim* Nasıl çalıştınız? Hangi kaynaklara başvurdunuz, hangi tarihçileri dinlediniz?Çok kişiyle temasa geçtik, çok okuduk. Ama sinema filmi çekerken içinde beş konu olamaz. O dönemi çok araştırdık. Prof. Dr. Feridun Emecan’la, Doç. Dr. Hülya Tezcan’la, Bizans tarihçileriyle, Osmanlı ve Bizans sanat tarihçileriyle iki yıla yakın çalıştım. 10 ay hiçbir şey düşünmedim. 10 ay dünyayla ilişkimi kestim.* Tamamıyla odaklanmışsınız...Aynen. Ben Osmanlı tarihiyle ilgili çok şey bilen bir ailede büyüdüm. Fakat bu süreçte Fatih’le ilgili çok şey öğrendim. Heyecan duydum...* Bazılarını anlatır mısınız?Büyük komutan, devlet adamı Fatih Sultan Mehmet. Ben duygu yönüyle ilgilendim. Sinemada duyguyu aktaramıyorsanız maalesef o film bir yere varmaz. Ben yüreğimi bu filme koydum. Fatih de bu işi öyle yapıyor.İkinci Murat’ın en az sevdiği oğluydu* Neydi sizi en çok şaşırtanlar?Babası 2. Murat tarafından en az sevilen oğlu. Bunu tarihçilerle çalışırken gördüm.* Osmanlı tarihi buna benzer örneklerle dolu değil mi?Evet zaten Osmanlı Tarihinde babalarla oğullar arasında duygusal bağlar yok... Osmanlı’da hiç ‘oğlum’ demiyorlar, hep ‘şehzadem’ diyorlar, padişahlar çocuklarına hiç sarılmamış. 2. Murat da Fatih’i hiç kucağına alıp sevmemiş. Fatih bunu kaynaklarda telaffuz etmiş. ‘Beni hiç sarmadı’ demiş. Ben bu filmi çekerken ne kadar duygu ekleyeceğimi biliyordum. Bu çok duygulu bir film. Fatih, İstanbul aşkıyla dolu.Savaş sahneleri dışında aşk da var* Nasıl bir karakter izleyeceğiz?Fatih hakkaniyete inanıyor. Konstantin öldüğünde kendi vecibelerine göre toprağa verilmesini istiyor. Fetih de tabii ki kan dökülüyor ama kışkırtarak ve katliam duygusuyla yapmıyor bu fethi. Tarihçilerle çalışırken bunlardan çok etkilendim. Bazı konulara odaklanmadım. Çünkü Fatih mezarından çıkıp bize yanıt veremez. Özel hayatını filme koymak manalı olmazdı. İstanbul’da yaşıyorsak bunu Fatih’e borçluyuz. Bunu anlattık.* Aşk yok mu?Aşk var ama bunu herkes filmde görsün.* Görsel şölen vurgusu yapılıyor... Kaç yerde çekildi, hangi teknikler kullanıldı?Filmi 3 etapta çektik. Vatikan Bizans Sarayı’nda iç mekanlar çekildi. Daha önce buralarda film çekilmemişti. Biz oraları restore ettik. Gerçek mekanlarda çektik sahneleri. Özel efektler de kullandık. Birebir film çıkınca göreceksiniz, biz Vatikan’a gittik ve çektik gibi hissedeceksiniz.Dizi oyuncuları asla inandırıcı olmazdı* Neden ünlü bir oyuncu yok?Asla inandırıcı olmazdı. Magazin dünyasına sık sık çıkan, dizilerde oynayan bir yüz olamazdı Fatih. Kimse inanmazdı.* Haluk Bilginer gibi biri genç olsa...21 yaşında Fatih fethi gerçekleştirdiğinde... Koyamazsınız. Yabancı da olmazdı. Benim Türk oyuncum gibi oynayamazdı. Fetih Troya’ya da Gladyatör’e de benzemez. Tamam o filmlerin görsel efektleri harika, mutlaka görülmeli ama duygu başka şey. Fatih çok önemli bir komutan. Onu da bizim oyuncumuz anlatsın istedik.* Nasıl seçildi Devrim Evin o rol için?Devrim mükemmel iş çıkardı. Zor seçildi. Tüm Türkiye genelinde aradık. Devrim tiyatro oyuncusu ve her yönde geliştirmiş kendini. Tüm sporları öğrenmiş, araştırmacı kimliği var ve her şeyden önemlisi çok etkileyici.* Fragmanda da bu görülüyor...Gözleri çok etkileyici... Çok kişiyi etkileyecek. Onun sahnelerinin duyguları insana çok güzel geçiyor.Filmdeki malzemeler sergilenmeli* Havan topları da dahil olmak üzere kullanılan malzemelerin çoğunu yaptırmışsınız...Keşke bizim yaşadığımız coşku paylaşılsa ve bu malzemeler sergilense. Bence turistik de bunlar. Belediyelerin, Kültür Bakanlığı’nın ilgileneceğini düşünüyorum. Malzemelerin çoğunu Macaristan ve Çekoslovakya’da yaptırdık .* Dövüş hocaları getirdiğiniz doğru mu?Fetih için getirdiğimiz dövüş hocaları oldu. Eğitim aldı oyuncular. Bu kişiler tarihi filmlerde çalışmış ABD’li eğitmenler. Oyuncular çok iyi çalıştı. Seyirciyi koltuğuna yapıştıracak sahneler var. 156 dakika film. Fetih süresini bu şekilde göstermek hiç kolay değil. İçinde 20 dakika kadar fetih var. Fetih sürecinde de aşk sahnelerinde de şaşıracaksınız.Kurtuluş Savaşı’nı da çekmek isteriz* Yunanistan’dan tepki gelmiş...Bu da bizim onlara vereceğimiz bir yanıt olsun. Arap ülkelerinde de ilgi göreceğini, Avrupa’da da ilgi göreceğini düşünüyorum. Türk sinemasına da çok cesaret verecek. * Konstantin, Fatih hiç karşılaşmamış gerçekte. Siz karşılaştırıyorsunuz...Bu da bizim tercihimiz. Bu film. Ben entelektüellere saygı duyarım, tartışma da olabilir ama bu bir film.* Sponsorunuz kim? Çok büyük bir bütçe...Medya sponsorumuz Türk Telekom oldu. Gerisini biz üstlendik. Bizim ekip kadar cesur değil kimse. Ben kendi adıma çok büyük risk aldım ama korkmuyorum. Geri döneceğine inanıyorum.* Kurtuluş Savaşı filmi çekecek misiniz?Şu anda çok yorgunum ve çok yıprandım. Bu dünya erkeklerin dünyası. Bazı şeyler inanın çok zor. Ama eninde sonunda bu film ortaya çıktı. Ben bizim tarihimizde sinema diline en uygun ikinci savaş filminin de Kurtuluş Savaşı olduğunu düşünüyorum. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı yaparak bizleri tarihte başka bir noktaya taşıdı. Bunu anlatmayı da çok isterim.* Sanki filmde oyuncular arka planda...Sinemada oyuncusuz hiçbir şey olmaz. Tekniği merak ediliyor sadece.Rakamlarla Fetih 1453* Filmin bütçesi 17 milyon dolar. * Alibeyköy’de 40 bin metrekarelik surlar kuruldu.* 6 bin parça kostüm yapıldı.* Eğitimli 1000 at kullanıldı.* 5 bin figuran rol aldı.* Fragmanı 2.5 milyon kez tıklandı.* 7 milyon kişinin izlenmesi bekleniyor.* 17 Şubat’da 850 kopyayla vizyona giriyor.Sanat yönetmenliği yaparken yapımcılığa yükseldim* Siz bu sektöre nasıl girdiniz?Bundan 20 yıl önce reklam sektöründe sanat yönetmenliği yapıyordum. Ömer Vargı, Sinan Çetin, Abdullah Oğuz gibi isimlerle çalıştım. Faruk Aksoy yapımcılık yapıyordu, MED Yapım’da da onu tanıdım. Birlikte ilk işimiz bir reklam işiydi. Yurt dışında bir proje aldık. Denizaltı kullanmamız gerekiyordu. Türk donanmasından denizaltı için izin almak gerekiyordu, Güven Erkaya Paşa bana o izni verdi. O güne kadar bir ilkti bu. * İlk ortak filminiz hangisiydi?Karışık Pizza’ydı. Meltem Cumbul, Cem Özer ve Olgun Şimşek... * Çalışmak istediğiniz bir yönetmen var mı?Şerif Gören’i çok beğenirim. Yeni nesilden arkadaşlarla da çalışmak isterim. Sinema sektörü Türkiye’de ivme kazandı. Ancak şu 20 yılda “vouv” dediğimiz bir yönetmen de çıkmadı. * Sinema starları da çıkmıyor, neden sizce?Yeni oyuncular çok görünüyorlar ve odaklanmıyorlar. Magazinde çok varlar, yüzleri çok eskiyor. Dizi oyuncuları magazinde çok fazla polemiklere giriyor. Oyuncu kıymetli ürün, bu kadar kendini yıpratması oyuncu için dezavantaj. Yeni oyuncular çıkar daha...
Ali Desidero’lu, Banu Alkan’lı, Fatih Terim’li reklamlarıyla, Aganigi Naganigi’li, ‘Çakar Çakmaz Çakan Çakmak’, ‘Artık Çok Oluyoruz’ gibi sloganlarıyla akıllarda yer eden başarılı işlere imza atan 40 yıllık reklamcı Ali Taran, ekibiyle birlikte home ofis çalışma kararından vazgeçerek yeniden ofis ortamında çalışmaya başladı. Reklam sektörü ve kendisiyle ilgili merak edilen her şeyi paylaşan ünlü reklamcı Ali Taran, “Hakkımda birçok efsane konuşuluyor ama hepsi yalan. Reklamcılığı da bırakmadım, bir ara tüm ekibimle home ofis çalışma kararı almıştık, sanırım bu yüzden böyle algılandı” diyor.Ali Taran’ın özel hayatı yok bu röportajda. Eski eşini kaybettikten sonra neler hissettiği, yaşadıkları, pişmanlıkları, yeni evliliği, vicdanı, bunlar yok. Ali Taran, Türkiye reklamcılık sektörünün önemli isimlerinden biri. Bir süredir sektörden çekildiği konuşuluyordu. Devrim Yaratan Reklamlar serisi açıklandı geçenlerde... Yaratıcı kimlik olarak öne çıkan reklamcılar Ali Taran, Hulusi Derici ve Serdar Erener oldu...40 yıllık reklamcı Ali Taran’la Ali Taran Creative Workshop adlı ajansında konuştuk. Ali Taran’ın imzasını taşıyan ve hafızalardan silinmeyen reklamları hatırlatmak gerekirse, Ali Desidero- Derby, BP Super V-Ağzı Olan Konuşuyor, Kestaneli Banu Alkan Ixir, Tadelle- Fatih Terim, Tanju Çolak, Süleyman Seba... Aganigi Naganigi- Fındık Tanıtım Grubu, Tokai-Çakar Çakmaz Çakan Çakmak, Mavi Jeans- Artık Çok Oluyoruz, Filli Boya- En Güzel Renkler, Tık Tık Yapı Kredi İyi Günler Diler...- Reklamcılığı bıraktığınız konuşuldu... Sizce neden böyle bir söylenti çıktı?Sanırım buna son 3 yılda yaşadıklarım neden oldu. Özel hayatımda yaşadıklarım, işime bakışımı değiştirmişti. Biliyorsunuz home ofis çalışma sistemine geçmiştim. Bu da bir ara eve çekilme gibi algılandı. Bunların etkisi oldu.- Aynı dönemde Yetenek Sizsiniz’de gördük sizi. Yıllardır basından uzak duran biriyken medyatik biri oldunuz. Yaşadıklarınızı hepimiz biliyoruz. Bunun da etkisi olmadı mı?TV’de görünüyor olmak da artık bu işlerden uzaklaştığımız düşüncesine neden olmuş olabilir. ‘Bıraktı, mesaisini başka işlere harcıyor’ düşüncesini doğurdu. 20 yıldır kendi ajansım var. 40 yıldır da reklamcıyım, bu sektörün içindeyim. İşimde değişikliğe gittim. Ekibimle home ofis çalışma sistemine geçmiştik. Home ofis sistemi herkesin altından kalkacağı bir iş değildi.- Eski sisteme mi döndünüz?Evet. Artık home ofis çalışmıyoruz. O dönem bitti. Bu aralar ekibimle hep biraradayız. Yıllarca ortada yoktum ama işler her zaman vardı. Şimdi de öyle.- Müşterileriniz var mı? Müşterileriniz devam ediyor mu?Olmaz olur mu? Mavi var, Filli Boya var... Soyak İnşaat var... Çok marka var, alt markalar var... Bunlar usulen devam ediyor diye düşünülebilir mi? Reklamcılıkta bu olamaz. Bir reklam ajansı olarak her zaman her işte müşterimize kendimizi kanıtlamak zorundayız. ‘Ben şuyum, bu kadar iş yaptım’ diyemeyiz.- Yani Ali Taran bile bunu diyemez diyorsunuz...Diyemem. 15 yıllık müşteri için de söyleyemem, yeni müşteri için de söyleyemeyiz. ‘Sözleşmeyi yaptım nasıl olsa’ da diyemeyiz. Yıllardır çalışsak da yapamayız. Yasalar, ortam değişiyor, markalar yeni pozisyonlar almak zorunda. İletişim dediğimiz şey yalnızca TV’de, gazetede gördüğümüz reklamlar değil. Markanın yönetilmesi kapalı kapılar ardında da olabiliyor.- Başbakan’la aranızda geçen diyalog da şehir efsanesi mi? Ne oldu da AKP olmadı?‘Ne oldu da olmadı?’ diye hiç merak etmedim. Olmaz olmaz, her görüşmenin sonunda o iş olacak diye bir şey yoktur.- Rekabet de arttı mı?Hangi müşteriyle çalışacağımız rekabettir. Ama aynı zamanda hangi reklamın fark edildiği de rekabete girer, değil mi? Az konuşup az paraya çok farkedilir bir iş yapmak ve bu farkedildiğinde tüketiciye ne dediğin önemli. Firmalar iletişime çok paralar yatırıyor. Değerli bu yüzden. Reklamverenle içiçe olmak gerekiyor. Onlar için iyi şeyler yapmanız için bu şart. Bir marka gelir, sorunu vardır, ‘Sorunu çözün’ diyebilir. 10 yıldır iletişimi yapılıyordur ve karşımıza gelip ‘Bizi çok pahalı sanıyorlar ya da şu kurumun alt markası algılanıyoruz’ diyebilir.- Siz gizemliydiniz uzun süre... Reklamlarınızla efsaneleşmiştiniz neredeyse...Gizemli dememek lazım. Yaptığımız reklamlarla biliniyorduk. Ama tek ben değildim hiçbir zaman. En yeni çalışanım 5 yıllık. Çoğuyla 15-17 yıldır birlikteyim. Birbirimizi iyi anlıyoruz, reklama aynı şekilde bakıyoruz. Bir reklama kişi imza atmaz, hepsi ekip işidir.‘Ekibimle varım’- Hep sizin adınız çıktı ön plana...Tek başına ne güzel. Kim istemez? Ordulara gerek yok. Tek başına harika olurdu ama öyle değil... Ekibimle varım.- Yeni isimler çıkmıyor mu sizin sektörünüzden? Biz mi bilmiyoruz genç isimleri?Eskiden reklam ajansları çok bilinirdi, şu işi kim yaptı bilirdik. Bu haber de olurdu. Sosyal medya ve internet yoktu ama bilinirdi. Yaratıcı ajansların, reklam ajanslarının adı bilinmiyor çünkü medya ajansları var. Paranın yönetimi onlarda. Bu yüzden bilinmiyor.- Çok konuşulan reklamlara imza attınız. Konuşturan reklam sayısı düştü mü? Bir reklamın konuşulması çok önemli midir?Konuşturan reklam yapalım diye bir amacı olamaz reklamcının. Evet konuşuldu bazı reklamlar. Bu ilgi çekti anlamında. İyi konuşulma var kötü konuşulma var. Reklamın iyisi kötü olmaz lafı doğru değil. Bu laf bir reklamcı uydurmasıdır, derim hep ben.- Siz kötü reklam yaptınız mı?Maalesef yaptık. Reklamın da iyisi kötüsü olur. Reklamın konuşulması gerekir noktasından çıkılmaz. ‘Bizim reklam çok konuşuldu’ dediğinizde bu karın doyuran bir şey de değildir. Çok konuşulup çok sattırdı mı? Sizin reklamlarınız çok konuşulurdu o markanın ilgiyi çekmesi için araç olarak kullanılmış olmasıdır.- Örneğin Aganigi Naganigi nasıl çıkmıştı?Aganigi bize gelen briften çıktı. Veriliş biçimi ilginçti ve farkedildi. Fındık Tanıtım Grubu adı altında yapılan bu faaliyetten sonra narenciye, antep fıstığı gibi grupların faaliyete geçtiğini biliyorum.‘Ağzı olan konuşuyor’- Çakar çakmaz çakan çakmak, aganigi, ağzı olan konuşuyor ilk aklıma gelenler...Geçen gün spor programında basketbol yorumu yapıyorlardı. İsmet Badem’le ‘Yani bu iş pantolon uyduramadık, gömlek verelim mi?’ oldu diyor yorumcu. Bu benim yaptığım Sanko reklamı. Ferhan Şensoy’la yapmıştım, 1978 yılıydı. O laf o zaman kendi işini inanılmaz görmüştü.- Ağzı olan konuşuyor... O laf BP’nin sloganıymış. Başbakan da çok kullanıyor...Evet. Başbakan da kullanıyor.. O lafın BP reklamında söylendiğini unutmuş olabilirsiniz ama o dönemde o söz de o markanın işini görmüştü.- Son yıllarda böyle sloganlar çıkmıyor mu? Yaratıcılık sorunu var mı reklamcılık sektöründe?Her şey hızlı değişiyor. İyi işler de var, kötüler de var. Biz yıllar önce bunu yaptık tuttu diyemeyiz her şey hızla değişiyor, dediğim gibi. Bak Ali Taran yapmış değildir bu işler. Bizim işlerimize bakın birbirine benzemez.Reklamveren ayağa kalkmalı- Türkiye’de reklam piyasasının büyüklüğünün 2013’te 5.8 milyar liralık hacme ulaşacağı söyleniyor... 2012 beklentileriniz neler?Her yıl olduğu gibi, ekonominin istikrarlı bir şekilde devam etmesi, buna bağlı olarak da hizmet ettiğimiz ya da edeceğimiz kurumların ve bizlerin işlerinin verimli olmasını bekliyorum.- En büyük pay televizyonda ve en çok izlenen dizilerde. AGB 2012’de devre dışı kaldı... Ölçümlerle ilgili kafalar karıştı... Ne diyorsunuz?Konu paranın doğru ve verimli kullanımıyla ilgili. O paranın tümü kime ait biliyor musunuz; reklamverene. Hal böyle iken reklamverenin ayağa kalkması, Reklamverenler Derneği’ni ayağa kaldırması gerekir derim.Beyan etmediğimiz gelirimiz yok- Siz bu işlerden en çok parayı kazanan mısınız?Bu da bir şehir efsanesi. Kim ne kadar kazandı da bilemem. Beyan etmediğimiz bir gelirimiz yok.- En pahalı reklamcı siz misiniz?Bu da efsane. ‘Aaa Ali Taran çok para alıyor’. Evet diyorlar ama neye göre pahalı? Aynı iş mi? Bir şeyin fiyatını kıyaslamak için önce aynılığı sağlamak lazım. Aynı işi o 5 liraya, bu 15 liraya yapıyor... Böyle bir şey yok. Evet farklar azalabilir... Çok çok yakın iş ise fiyatları kıyaslayabilirsiniz.- En çok ne kafanızı meşgul ediyor?Çok şey var...Reklamı yapmak için çok paraya gerek yok ama tekrarı için para lazım- Çok büyük markalardan çok vasat reklamlar çıkabiliyor.Mutlaka nedeni vardır...- Nasıl?Reklamvereni dinlemek lazım. Belki farklı amaçları vardır.- Reklamın başarılı olması için neye ihtiyaç var?Gördüğünüz reklamlada elinizde olmadan beyninize bir şeyler yazılır. Anlayış olarak bakınca reklamın en büyük kuvveti tekrarıdır. Biraz önce sorduğunuz soruyu açayım. Siz vasat bulabilirsiniz ama mutlaka nedeni vardır derim. Yapan reklamcı ve reklamı yaptıran ‘Hadi bu seferde böyle bir şey yapalım’ demez.- İyi reklam için çok para mı lazım?Reklamı yapmak için gerek yok ama tekrarı için para lazım.. ‘’TV’de insanlar neredeye giderse ben onları yakalayayım’ dediğinizde medya satın alma ortaya çıkar. Bu da önemlidir.Reklamcı kendi özelliğini reklama koyamaz- Türkiye’de reklamlarda en çok ne kullanılıyor?Bu da dönem dönem olur. Futbol mesela. Bizim kadar futbolu kullanan olmamıştır. Şu gün için uygun mu? Bu tartışılır.- İş görüşmesi yaptığınız bir kişiye ‘hangi kuşu seversin?’ diye sorup ‘kartal’ yanıtını alınca işe almadığınız da şehir efsanesi mi? Fenerli olduğunuzu bilmeyen yok.Aaa bunu duymadım. Bu da şuradan çıktı sanırım. Bir ara bir tarihte burada bir iş başvurusu için şu özellikler diye notlar yazdık. En sonuna da esprili biçimde ‘Kanaryasever olsun’ yazmıştık. Hatta 15 yıl önce bir mektup aldım ‘Kanaryasever değilim ama balıkları severim’ demiş biri. Böyle şey olur mu?
Doğuş Holding’in Başkanı Ferit Şahenk, Türk ekonomisiyle ilgili beklentilerini ve grup olarak hedeflerini anlattı. Türkiye’nin 8 yılda yaptıklarını sürdürmesi halinde 2023 hedeflerine erken ulaşabileceğini belirten Şahenk, “AB ülkeleriyle aramızdaki farklar kapanıyor, bunu iyi değerlendirmeliyiz. Bu büyüme ve tüketimle etraftaki ülkelere parmak ısırtıyorsak şuna mecburuz: Kısa vadede bu cari açıkla yaşayacağız. Ama 2012’nin beklentilerden daha iyi büyüme oranlarıyla biteceğine inanıyorum” dedi.2012’nin fırsatların kaçırılmayacağı bir yıl olacağını vurgulayan Ferit Şahenk, grup olarak hedeflerini ise şöyle sıraladı: “2012 yılında sürprizlerimiz inşaat ve turizm sektörlerinden gelecek. Yeme-içme, eğlence sektöründe hayal edemeyeceğiniz bir noktaya geleceğiz, çok büyüyeceğiz. İstanbul’a çıta atlatacağız. Hırvatistan’da yeni 2 marina aldık. Önümüzdeki haftalarda imzalayacağız. Bu yıl Yunanistan’da 4 marina alacağız, Adriyatik’teki en güçlü şirket olacağız. İnşaat şirketimiz Afrika’da iş kovalıyor.”Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 2001 yılında babası Ayhan Şahenk’i kaybetti ve kriz döneminde 37 yaşındayken şirketin başına geçti. Doğuş Holding, Ferit Şahenk’le birlikte yeni sektörlere girdi, hep büyüdü. Başarı grafiği hep yükseldi. Doğuş Holding’in 2012’de de yeni yatırımları olacak. Onları konuşmak üzere buluştuk. Şahenk, dışa dönük, sosyal biri... Asla ‘Ben’ demiyor, hep ‘Biz’ diye konuşuyor. Ekibi ‘en iyi arkadaşları’ izlenimine kapıldım. - 2012’de nasıl bir Türkiye görüyorsunuz? AB’de kriz Türkiye’yi ne kadar etkileyecek?Türkiye cazip, dinamik, hızlı, yaşayan, bulunduğu bölgede yalnızca köprü değil, ticari ve kültürel bir köprü oldu. Zamanında potansiyel dediğimiz şeylerin realize olduğunu görüyoruz. Hep Türkiye’nin potansiyeli var denirdi... İşte o potansiyel harekete geçti. Türkiye’ye gelip yatırım yapanlardan da bunları duyuyoruz. Eskiden bırakın Türkiye’yle iş yapmayı, seyahat etmeye bile çekinirlerdi. Dünyanın bu ortamında bu dinamizmi devam ettirmek, Türkiye’deki istikrarın sonucunda da olan bir şey. 2001 yılı krizi bize çok şey öğretti. 2008’de dünya değişik bir döneme başladığında Türkiye bunu daha rahat yüzerek geçmeye başladı. Bundan sonra ne olacak, diye soruyorsunuz?- Yine yüzebilecek miyiz?Geçen hafta Avrupa’da çok önemli ülkelerin notları değişti. Her ülkenin kendi gerçekleri var, bunu görmeliyiz. Finansal bankacılık krizi olarak başlayan, sonra borçlanma krizine giden bir süreç yaşandı, devam da ediyor. Bu artık aynı zamanda politik bir kriz.- Liderlik krizi de yaşanıyor...Öyle. Ama hiç kolay değil. Onların yerine koyun kendinizi. Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkeler... En son AB’ye giren diğer ülkelere, Yunanistan’a bakın, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra pek kriz yaşamamışlar, devletler sistemi iyi kurmuş. Kriz yaşamayınca kriz refleksiniz de ortadan kalkıyor. AB karar almak için büyük bir konsensüs sağlaması gerekiyor. Avrupa’nın bir aksiyon planına ihtiyacı var.- Türkiye’nin AB süreci sizce bundan nasıl etkilenecek? AB serüveni bizim için uzun ince bir yol. Bizim girmek istediğimiz AB değişiyor. Ben şahsen bir Türk vatandaşı olarak AB’nin sosyal ve hukuki standartlarına Türkiye’nin kavuşması gerektiğini düşünüyorum. AB’ye ekonomi olarak bakmıyorum. Orayı daha çok belirli standartlarına erişmemiz gereken bir yer olarak düşünüyorum. Bizim için amaç değil araç. Belki bir zaman sonra AB Türkiye için daha rahat ortaklık yapılacak hale geliyor. Belli süre sonra AB’ye bu kriz Türkiye’nin önemini gösterebilir.AB’nin Türkiye’yi kapma vakti- Güler Sabancı, ‘Komşuların bizden öğrenecekleri var, belki farklı bir modelle AB’ye girebiliriz’ dedi... Katılıyor musunuz bu fikre?AB’nin silkinip AB gerçeğine daha gerçekçi bakması gerekebilir. AB yaşlanıyor. Avruplılar’ın yerinde olsam Türkiye’yi kapmanın tam zamanı diye düşünürdüm.- Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiası var. Çok sorunlarımız var. Bölgesel güç olacak mıyız her şeye rağmen? Arap ülkelerine rol model olarak gösterilen Türkiye’nin avantajları ve dezavantajları neler?Ekonomik performansı yükseldi Türkiye’nin. Eskiden Ortadoğu’da da bizle ilgili olumlu düşünülmezdi. G20’ye girdik. Şimdi hepsi, ‘Biz de Türkiye gibi olalım’ diyorlar. Sorunlar elbet var. Yok denemez. Şu çok önemli, Soft Power her zamankinden önemli artık.- Türkiye Soft Power’ı, yumuşak gücünü iyi kullanabiliyor mu?Kullanıyor, daha da iyi kullanmalı. İstanbul önemli destinasyon... İstanbul insanların solumak istedikleri, kaliteli gezip yemek yemek istedikleri bir yer haline geldi. Türkiye sporuyla, sanatıyla, TV dizileriyle biliniyor. Çok sayıda başarılı Türk şirketi yurtdışında. Balkanlar, Rusya ve Ortadoğu’da Türk dizileri izleniyor. Türk sporcuları dikkat çekiyor. Türkiye ekonomik, sanat, spor yönüyle de ve yaptığı her türlü ihracatla ilgi çekiyor. - Sizin 2012 planlarınız neler?Yeni girdiğimiz sektörlerde hızla büyüyeceğiz. Bizim tabii ki lokomotifimiz bankacılıktır. Türkiye Garanti Bankası lokomotifimiz.- Yabancı ortağınız İspanyol BBVA var...Evet, çok doğru bir grupla ortaklığımız var. BBVA’nın uluslarararası resmini tamamlayan bir banka olduk. Bizim büyümek istediğimiz bazı alanlarda onlar çok başarılı. İkinci sektörümüz otomotiv. Volkswagen markasını yüceltme anlamında Almanya’dan daha başarılı çıktı Türkiye. Almanlar bunu kendileri ölçtü. Türkiye’deki marka pozisyonlanmamızı ölçtüler. Çok başarılı gidiyor.- Yeni yatırımlarınız hangi sektörlerde olacak? Marina sayınız artacak mı?Bu senenin sürprizleri inşaat ve turizmden gelecek. Hırvatistan’da yeni 2 marina aldık. Önümüzdeki haftalarda imzalayacağız. Didim, Turgutreis, Dalaman açılacak, Göcek ve Hırvatistan’da 3 marinamız olacak. Komşu Yunanistan’da birkaç aya kadar 4 marina alacağız. Adriyatik Denizi’nde bir Türk marina şirketi çok iyi bir yapıya kavuşacak. Son Zadar’da yaptığımız anlaşmayla alacağımız marina bölgenin en büyük marinası. - Yeni otel yatırımlarınız da var...Nisan’da D Hotel-Maris otelini açacağız. Eskiden adı Maris Select’ti. Çok güzel oldu otelimiz. Turizm grubumuzu değiştiriyoruz. - Doğuş İnşaat, Sofya Metrosu’na imza attı. Bu proje gibi yatırımlarınız olacak mı?Birkaç ülkede inşaat işi kovalıyoruz. Rusya değil. Afrika ve Avrupa’da. Afrika’da Libya’yı Afrika sayarsak orada işlerimiz vardı. Libya’yı bekliyoruz. Umarım yakın zamanda Türk iş alemi Libya’ya yeniden gider. Ortadoğu’daki atmosfer bir günde düzelmeyecek. Ama bence müthiş bir değişim olacak. Bizim Bulgaristan’daki başarımız çok duyuldu. İnşaat şirketimize çok talep geliyor. Ucuz değil, kaliteli iş yapan şirketler olarak ilgi görüyoruz.- İnşaat şirketinizle ortak iş yapmak isteyenler mi çok?Evet. İtalya’nın şu andaki ekonomiden sorumlu bakanı Intesa Grubu’nun başındaydı. Kendisi arkadaşım. Bu yaz İtalya’da bir düğünde yemekteydik. Masada İtalyan ve Fransızlar var. Konu hep Türkiye oldu. Onlar ‘Biz yaşlandık, genç ve dinamik yer Türkiye’ dediler sürekli. Bunlar 10-15 yıl önce asla olmazdı. Her sektöre ilgi var...Kısa vadede bu cari açıkla yaşayacağız 2012 beklenildiği kadar kötü geçmeyecek- Türkiye 2023 hedeflerini tutturacak mı?Türkiye son 8 senede yapmış olduklarını devam ettirirse 2023 hedeflerini de 2050 hedeflerini de tutturur. AB ülkeleriyle aramızdaki farklar kapanıyor, bunları iyi değerlendirmeliyiz. 2023 hedefi uzak değil, daha yakınlaşabilir.- 2012 yılı 2011’den zor olacak, büyüme oranları da bunu gösteriyor...Bence her yıl zor geçer. Bunu ve getireceği riskleri gören bir grubuz. Biz optimistiz, gerçekleri görüyoruz ama çocuklarımıza daha iyi gelecek için temkinli ama bilhassa memleket ve insanlıkla ilgili ümitlerimizi kaybetmiyoruz. Beklediğimizden iyi ortam oluştuğunda da fırsatları görüyoruz. Grubumumuz girişimci yanı var.- Türkiye’nin yeni pazarlar bulma gerçeği var. AB ülkelerine yapılan ihracat düşüyor. Cari açık sorunu var...Cari açık nedir, niye olur? Buna bakmalı. Ben şunu biliyorum. Türkiye’nin ekonomik gereklerine bakınca bu büyüme ve bu tüketimle, etraftaki ülkelerin dikkatini çekiyorsak, parmak ısırtma olayını yaşıyorsak, şuna mecburuz, bu cari açıkla yaşayacağız. Bu kısa vadede. Ama tabiki Türkiye daha fazla ihracat ve üretim yapma yoluna gitmeli. Daha fazla döviz getiren sektörler oluşturmalı, daha çok turist çekmeliyiz. Bir gerçek var. Türkiye’de enerji tüketimi yüksek. Kaynağımız yeterli değil. Cari açığın yüzde 60’ı enerji yüzünden. Biz sanayimizi döviz girdisi olan işlerimizi yurtdışında iş yapma poansiyelimizi artırmalıyız. Türkiye bunu yönetebilmeli. Türkiye’de bu cari açığa bakmadan Türkiye’ye yatırıma gelenler var.- Geçenlerde Cem Boyner de sizin de söylediğiniz yabancı yatırımcı ilgisini vurguladı: ‘Dünyada para gidecek yer arıyor, millet yabancı ilgisinden iş yapamaz halde’ dedi...Ne mutlu... Kemer sıkma deniliyor, vites değiştirme daha yavaşlamış ekonomiye geçme. Belli bir süre daha temkinli, daha yavaşlamış ekonomiyle belli süre dönüp, cari açığı belli yüzdelere getirme isteğimiz var. Bu da 5-6 ay işleri yavaşlatabilir. Ben 2012’nin beklentilerden daha iyi büyüme oranlarıyla biteceğine inanıyorum. Türkiye’nin son 10 yılında yaşanan gerçekler var. Genel resmi gören otoriteye, bu resmi 360 derece gören bakanlara güvenmeliyiz, onlar bizden daha deyatlı görüyorlar.- Çok olumlu düşünüyorsunuz...Kritik etmeye başlarsak her şey kritik edilir. 8 yıldır ortada olan bir performans var. Ticaret alemine bakınca, evet, bizim de gelirlerimiz azalabiliyor. Otomobil satışlarımız düşebiliyor. 2012 yılı, evet temkinli olunacak bir yıl ama fırsatların da kaçırılmayacağı bir yıl. Türkiye’nin genç nüfusu var, istihdam sorunu var, kaliteli gençlik var. Türkiye mutlaka yüzde 7’nin üzerinde büyümeli.PİLATESE BAŞLAYACAĞIM AMA ASIL YOGA YAPMAK İSTİYORUM- Spor yaptığınızı biliyorum D-GYM’de...Evet. Doğuş Center’daki yerimizde haftada 5 kere minimum spor yapmaya gayret ediyorum. Kardiyo, ağırlık yapıyorum. Yakında pilatese başlayacağım. Evde hanım çok iddialı pilateste. Aslında esas yapmak istediğim yoga.- Kızınız Defne size ne öğretiyor?Defne’nin büyüdüğünü görmem hem sevindirici hem de üzüyor. Defne çok problemsiz bir çocuk, yaşının üzerinde. Tanrı bize öyle bir çocuk verdi ki, istediğim her şey var onda. Hisleri çok kuvvetli. Hayatı farkındalıkla yaşıyor. Ata biniyor, biraz korkuyorum ama umarım problemsiz yapacaktır bu sporu. Defne bana ne öğretiyor... Bana durmam gerektiğini, nefes almam gerektiğini öğretiyor. Bazı filmleri her yaşta seyredebileceğimi görüyorum.- Kızınızla baş başa zaman geçirir misiniz?Büyük keyif. Tatillerdeyken bazen Diana’dan izin alıyorum el ele dolaşıyoruz. Dubai’yi çok seviyoruz tatillerde. Diana ve Defne son olarak Amerika’ya gitti, ben gidemedim. Yazın 15 gün birlikteyiz. Kışın da 6-7 gün birlikte tatil yapıyoruz. Tatil konusunda kızımı ve Diana’yı dinlerim.Doors Grubu’nu almayacağız, hayal edemeyeceğimiz işler yapacağız- Nusr’et, Lacivert, Galata-Kavi, Köşebaşı gibi yerleri aldınız ya da görüşmeler devam ediyor... Neden bu sektöre ilgi duydunuz?Türkiye’nin ve İstanbul’un gittiği yere bakın. Entertainment sektörünün dünyada geldiği nokta ortada. Neler yapacağımıza girmek istemiyorum ama yapılamayan çok şey var.- Finans ve inşaatın yanında restoran merak uyandırıyor, bu bir heves olabilir mi?Biz hep hizmet sektöründeydik. Tansaş bizdeydi bir zamanlar. Finansal rasyolarına bakınca da bizim başka yaptığımız işlerin üzerinde işler olduğunu görebilirsiniz. Heves dediğiniz için sizinle şunu paylaşayım. 1988’de Zincirlikuyu’da ilk galerimizi açtık. ‘Ayhan Bey’in oğlunun galerisi’ diyorlardı, küçümseniyordu. Bakın o iş ne hale geldi. Şu anda da eğlence sektöründeki restoranların yerine bakın ve Türkiye’ye bakın. Şu anda konuştuğumuz bazı markalar yurtdışında da başarılı olabilir. Bizim amacımız grupta bu işi düşleyemeyeceğimiz bir büyüklüğe getirmektir.- 3-4 hafta önce Doors Grubu’na sizin girişimlerinizi sordum: ‘Hiç kolay değil’ dediler...Çok doğru hiç kolay iş değil. Biz gıda tarafını otelciliğimizin parçası olarak biliyoruz ama restorancılık bambaşka iş.- Doors Grubu’nu da alacağınızı, hatta sizle görüşmeye geldikleri söylentisi çıktı...Hayır almayacağız, böyle bir şey yok. Ben onların iyi müşterisiyim. Ortaklarını da tanıyorum. Keşke bizden sonra sektöre başkaları da girse. Tüketici kazanır. Biz İstanbul’da çıtayı yükselteceğiz. Yabancılar Türkiye’ye geldiklerinde Dubai’deki gibi bir profil bulmalılar. Konuştuğumuz markalardan birinin Hollanda’da yeri var ve çok başarılı. Ortak olacağımız arkadaşların girişimcilik ruhunu en ufak biçimde zedelemeden büyüme gerçekleştireceğiz. Aldığımız her markanın çıtası yükselecek, onlarla birlikte bu işleri büyüteceğiz.- Yurdışından da yeni markalar getirecek misiniz? Akademi de açacaksınız...Getireceğiz. Bugün Türkiye’de yabancı mutfaklar var, evet ama olmayan çok şey de var. Türkiye’de olmayan İtalya’nın başka bölgelerinin mutfakları var. Bu iş bizi heyecanlandırıyor. Dediğim gibi ekonomik olarak da hiç küçümsenecek bir noktada değil. Yola çıktığımız arkadaşlarımızla hayal edemeyeceğimiz işler yapacağımıza inanıyorum. Akademi de açacağız. Yakında bunların hepsi şekillenecek.Fenerbahçe sevgim eskisinden daha fazla- Fenerbahçe kimyanızı ne kadar bozdu son zamanlarda?Benim için Fenerbahçe koşulsuz bir tutku. Bir kere Türkiye’nin en önemli markalarından biri. Türkiye’nin çok önemli kulüpleri var, onlara da sponsorluk yapıyoruz ama Fenerbahçeliyiz. Şu dönemde hepimiz çok üzgünüz. Kızım fanatik Fenerbahçeli o da hep soruyor. Bu dönem inşallah geçecek. Herkesi çok iyi tanıyorum, umarım minimum zararla geçecek. Kolay değil spor toplumun bir parçası. En çok konuştuğumuz konulardan biri. Fenerbahçe sevgim dünden daha fazla.- FB yönetiminde yer almayı düşünüyor musunuz bu yaşananlardan sonra?Yok, her Fenerbahçeli çocuğun Fenerbahçe’de futbol oynama hayali vardır, her işadamının da gönlünde takımına belli şekilde destek olma arzusu vardır. Yönetimde olmadan da destek verirsiniz. Bunu hep yapacağım. Seyircinin son dönemdeki birliği beni çok umutlandırdı. Markalar yalnız değil... Lefter’in cenazesinde farklı takımlar bir aradaydı. Biz o günleri özledik. Sporda da yeniden bir şeylerin düşünülmesi için fırsatımız var. Bu işin skor değil spor olduğunu hatırlamalıyız.