Yıldırım Tuna’dan pazar fıkraları

9 Şubat 2013

Hepinize keyifli pazarlar dilerimAynı durumİki arkadaş sohbet ederlerken “Bir düşün” demiş birincisi, “Tanımadığın bir yerde kendine geliyorsun, içinde cüzdanın olan ceketin yok, pantolonunda da beş kuruşun yok.. Ne fena değil mi?..” Diğeri “Boş versene..” diye cevap vermiş, “Aynı durumda kendine geldin donun yok ve pantolonunun cebi para dolu.. O daha fena!”Temel’in hesabıSon derece mutlu Temel’e arkadaşları merak edip “Böyle problemsiz yaşamayı nasıl başarıyorsun?” diye sormuşlar. “Haftada 1000 liraya profesyonel birini kiraladım, ben hiçbir şeye kafamı takmıyorum. Benim yerime her şeye o endişeleniyor” demiş Temel gülerek, “O günden beri en ufak bir sorunum yok.” Arkadaşı hayretle sormuş: “Haftada 1000 lira? Nasıl ödüyorsun bunu?” Temel “Boş veeerr..” demiş, “Bırak o düşünsün, problem onun.”İstemediği şeyKadın pazar günü öğleden sonra evine gelmiş, bir bakmış ki mutfakta tabaklar eviyeden taşıyor, salon berbat, kirli çamaşırlar, boş bira şişeleri, kuruyemiş kabukları yerde, küllükler ağzına kadar dolu, kocası çubuklu pijamasıyla divanda devrilmiş maç seyrediyor, çoraplar fırlatılmış avizeden aşağı sallanıyor. “Bana bak!” diye bağırmış müthiş sinirlenerek, “Şimdi bana hayatta hiç ama hiç istemediğim bir şeyi yaptıracaksın!” Adam “Hiii..” diye sevinçle divandan ayağa fırlamış, “Yaşasın.. Sevişeceğiz yani!”Obez değilsin kiAşırı fazla kilosundan hayli rahatsız olan genç kız doktora muayene olmak için bluzunun düğmelerini açarken “Obez görünümümden çok utanıyorum doktor” demiş sıkılarak. “Utanacak ne var ki? Hiç de ‘çok kötü’ bir durumda değilsiniz..” demiş doktor. “Ciddi misiniz?” diye cevap vermiş genç kız sevinerek. “Tabii ki” demiş doktor, “Şimdi bana dilinizi çıkartıp mööö dermisiniz? Bir de nefesinizi tuttuktan sonra ani vermeyin masamın üzerinde önemli evraklarım var.”PaylaşmakKadın ıssız sokağa sapınca karşısına aniden çıkan teşhirci sapık beyaz trençkotunun önünü iki yana açıp çırılçıplak vücudunu göstermiş ve hırıltılı bir sesle, “Bundan biraz ister misin?” diye sormuş sırıtarak. Birden şaşıran kadın kendini toparlar toparlamaz “İstemez” demiş, “Sen yoluna devam et, etrafla paylaşmaya kalkacağın kadar bir şey yok ki zaten.”*****Gani Yıldız’danH er gün tiryakisi olduğunuz Gani Yıldız’ın cümleleri bu hafta yoktu. Gani Yıldız hergün bir değil birkaç cümle gönderiyor. Ben bunlardan bir tanesini koyuyorum, kalanları da pazar günleri sizlerle paylaşıyorum. Gani Yıldız’ın cümleleri bu hafta yazmadığından değil, sayfada yer kalmadığı için konamamış. Bazen gazete çok dolu olunca bir cümleye bile yer bulmak zorlaşabilir tabii.İşte bu haftanın cümleleri:Yüksek yargı tek çatı altında toplanacakmış. AKP Genel Merkez Binası’nın neden bu kadar büyük olduğu şimdi anlaşıldı!***Kadın cinayetleri son 7 yılda yüzde 1400 artmış. Demek ki “Kadının adı yok” zamanları iyi günlerimizmiş. Artık kadının kendisi yok...***Geçtiğimiz yıl, kredi kartından nakit çekiminde rekor kırılmış. “Ekonomi iyi gidiyor” diyorlar ama böyle devam ederse 2013 sonu rekor tescili için Guinness yetkililerini çağırabiliriz.***Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Demokrasi korkuların değil, hürriyet şarkılarının rejimidir. Biz, ‘Bu şarkı bitmez’ diye yola çıktık” demiş. Biz de elde mikrofon, “İnşallah başlar” diyerek yol kenarında bekliyoruz.***AKP’li belediyelere diğer belediyelerden daha fazla operasyon yapılıyormuş. Onlar olsa olsa estetik operasyonudur. Diğer belediyelerin ciğerlerinden girilip bağırsaklarından çıkılıyor!***Bazı ülkeler radara yakalanmayan “hayalet gemi” ya da “hayalet uçak” yapıp gururlanıyor. Onlar da bir şey mi? Biz bütün generalleri içeri atıp “hayalet ordu” yarattık.***Çanak antenler görüntü kirliliği yarattıkları gerekçesiyle kaldırılacakmış. El değmişken ekranlara çıkıp bilgi kirliliğine sebep olan yandaş çanak tutucular da temizlense ne güzel olur.***Nüfusu gençleştirmenin yolunun en az 3 çocuk olduğundan emin değiliz. Zira bu devirde 3 çocuğa bakacak çiftler 2 kat hızlı yaşlanıp ortalamayı yeniden yükseltecek.*****Hiç bilinmeyen atasözleriOkurlarımdan Abidin Lütfi Demir çok güzel bir önyazıyla birlikte hiç bilinmedik atasözleri göndermiş. O girişle birlikte okuyalım.Sevgili dostum; dostum diyorum zira sizi dostlarım kadar çok seviyorum. Siz benim için bir dostsunuz. Size ekli dosyada pek bilinmeyen atasözlerinden gönderiyorum. Eğer uygun bulup pazar günleri yer verirseniz onur duyarım. Arzu ederseniz bunların sayısını çoğaltabilirim. Yürekten saygılarımla..1- Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini fark ettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ‘gerçek barış’ dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir. (Kızıldereli Mohawk Boyu Atasözü)2- Sular yükseldikçe balıklar karıncaları yer, sular çekildikçe de karıncalar balıkları yer. Kimse bu günkü üstünlüğüne gücüne güvenmemeli. Çünkü kimin kimi yiyeceğine, suyun akışı karar verir. (Afrika Atasözü)3- Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. (Tibet Atasözü)4- Kader sana hayat diye ekşi bir limon uzattıysa sen üstüne tekila ve tuz iste. (Meksika Atasözü)5- Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır. (Bolivya Atasözü)7- Evlenmeden önce gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra yarı yarıya kapayın. (Brezilya Atasözü)8- İnsanlar yaşadığı için değil, yaşamadıkları için yaşlanırlar. (Portekiz Atasözü)9- Bekârken iki gözünü aç, evlendikten sonra birini kapat. (Jamaika Atasözü)

Devamını Oku

Gaziantep’teki bombacı Suriyelilere ne oldu?

9 Şubat 2013

Türkiye’de garip şeyler oluyor. çoğundan haberdar olmuyoruz. Medyanın çok büyük bölümü bazı haberleri neredeyse hiç görmüyor. Örneğin 23 Ocak’ta Gaziantep’teki bir evde patlama olmuş. Üç kişi yaralanmış. Evden kaçanlar varmış. Ulusal gazetelerin sadece birinde ve yerel medyada yer alan haberlere göre patlama bazı Suriyeliler bomba yaparken meydana gelmiş.Hatay’ın bir köyünde de benzer bir patlama olmuş. Orada kalanlar da Suriyeli imiş.Bunlar çok vahim gelişmeler.Daha önce iki kez yazdım. El Kaide ve Taliban militanı 10 bin kişinin Türkiye üzerinden Suriye’ye girdiği yönünde iddialar var. Ne gariptir ki, kimse üzerine alınmıyor ve kimse bir açıklama yapmıyor. Oysa bu bilgiler ulu orta kulaktan kulağa yayılan dedikodular değil. Bir uluslararası toplantıda ortaya konulan iddialar. Üstelik toplantılarda iktidar ve muhalefet temsilcileri de vardı.Farkında değiliz ama bir taraftan savaşın eşiğindeyken diğer taraftan terör örgütlerinin de yuvası hâline getirilmek isteniyoruz. Yanlış Suriye politikaları yüzünden önümüzdeki günlerde hiç aklımıza gelmeyen olaylarla karşılaşmamız sürpriz olmayacak.CHP Gaziantep Milletvekili Dr. Mehmet Şeker Gaziantep’teki patlamalara ilişkin soru önergesi vermiş. Başbakan tarafından cevaplanmasını istediği soru önergesi şöyle:“(...) Gaziantep’in Şahinbey İlçesi’ne bağlı Kızılhisar Mahallesi ile Karakuyu Köyü Mevkii arasında, Suriyelilerin kaldığı iki katlı bağ evinde, 23 Ocak 2013 tarihinde saat 22:00 sularında bir patlama meydana gelmiştir. Olayın basına ve kamuoyuna yansıtılmaması için yetkililer tarafından özel çaba harcanmasına rağmen, görgü tanıkları patlama mahallinde amonyum nitrat, karıştırıcı makine gibi bomba yapımında kullanılan malzemeler ile roket atar gördüklerini ifade etmektedirler.Bu patlamadan birkaç gün önce de Hatay’ın Yayladağı İlçesi’ne bağlı Gürışık Köyü’nde yine Suriyelilerin kaldığı bir evde benzer şekilde patlama meydana gelmiştir. Birbiri ardına yaşanan bu patlamalar Suriyelilerin özellikle sınır illerinde kiraladıkları evleri bomba imalathanesi ve cephanelik gibi kullandıklarının kanıtıdır. Bu durum bölge halkında ciddi tedirginlik yaratmaktadır.Konuya ilişkin olarak;1- Patlama sonrasında olay yerinde inceleme yapan Jandarma’nın ele geçirdiği malzeme / mühimmatın cinsi, adedi ve menşei nedir?2- Üç kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan patlamadan kaçan ve arandığı söylenen iki Suriyeli yakalanmış mıdır?3- Jandarma tarafından sorgulanan yaralılar bomba yapım eğitimini nerede ve kimden aldıkları ve yaptıkları bombayı hangi eylemlerde kullanacakları konusunda hangi bilgileri vermişlerdir? Sorgulamanın ardından bu kişiler hakkında ne tür bir işlem yapılmıştır?4- Patlamada yaralanan Suriyelilerden birinin Gaziantep Üniversitesi’nde öğrenci olduğu doğru mudur? Bu kişi sadece beyanıyla üniversitelerimize kaydı yapılan Suriyelilerden midir?5- Bir hafta içerisinde bomba yapımı esnasında meydana gelen iki patlama sonrasında, Suriyelilerin kiraladıkları evlerin denetlenmesi konusunda alınan bir karar var mıdır?6- Suriyelilerin sınır illerinde kiraladıkları evlerde bomba yaptıklarının, mühimmat sakladıklarının emniyet yetkilileri ve mülki amirlerce bilindiği ve bu duruma göz yumulduğu konusundaki iddialar doğru mudur?”*****Başbakan haklı ama...Başbakan Erdoğan son yurt dışı gezisinde hemen her gün Avrupa Birliği’ne çattı.50 yıl önce bu birliğe girmek için ilk kez başvurduğumuzu, ama hâlâ giremediğimizi belirterek “Ekonomik, sosyal ve siyasal durumu bizden çok geride olan ülkeler bile AB’ye girdi, bize yapılanı anlamak mümkün değil” dedi.Başbakan ayrıca devlet olmayan Güney Kıbrıs’ın bile AB üyesi olduğunu, bunun kabul edilemeyeceği de belirtti.Başbakan haklı mı?Sonuna kadar haklı. Avrupa Birliği kendi çıkarı için hem bizden vazgeçemez hem de bizi alamaz durumda. Böyle bir muameleyi hiçbir ülke hazmedemez.Ancak olayın bir de öbür yüzü var. Eğer Avrupa Birliği özellkle çok çaba harcadığımız son 10 yılda bizi içine almıyorsa, bunda iktidarın da payı olduğunu unutmayalım.Başbakan “devlet olmayan Güney Kıbrıs’tan” söz ediyor ama, ne çabuk unuttuk, Güney Kıbrıs’ı Avrupa Birliği’ne adeta altın tepsi içinde sunduk.Kıbrıs’ta savaşı ve zalimliği hiç yaşamamış genç nüfusa “Yes be annem” dedirten, Türk tarafı Annan Planı’nı kabul ederken Rumların planı reddetmesine ve bir anda üstünlük sağlamalarına zemin hazırlayan biz değil miydik?Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye girerken sesimiz ne kadar gür çıktı? Caydırıcı olabildik mi?Tam tersine Akdeniz’de tavizler verilmedi mi, Rumların diledikleri gibi petrol aramaları yapmalarına göz yummadık mı? Şimdi sert sözlerle AB’yi suçlamak Türkiye’de her söylenene inanmaya alıştırılmış olan bir kitleyi gururlandırabilir ama, bunun dünyadaki etkisi fazla olmaz.*****Bizimkilerden cevap bekliyordum, Rumlardan geldiEge ve Akdeniz’deki deniz üstünlüğümüzü kaybettiğimizi, özellikle Rumların daha önceki uyarılarla gerilemiş olmalarına rağmen amirallerin hapse atılmasından sonra çok rahatladıklarını son 10 günde defalarca dile getirdim, ilgilerden cevap bekledim.MHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin’in 4 Aralık’ta verdiği soru önergesine de hiçbir cevap verilmediğini belirttim.Dayanamadım, Deniz Kuvvetleri Komutanı’na sordum. Oradan değil ama Genelkurmay’dan sözlü ve ilginç bir mesaj geldi, onu pazartesi sohbetimde anlatacağım.Sonunda asıl cevap Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden geldi. Rumlar amirallerin hapse atılmasından sonra boş buldukları petrol alanlarına dalmışlardı. Biz güya esip gürledik, Rumların iş vereceği uluslararası şirketlere yaptırım uygulayacağımızı söyledik. Ama ne Rumlar ne de uluslararası şirketler bu esip gürlemeleri kale aldı. Oturdular, Rum yönetimi ile anlaşma imzaladılar. Rumların anlaşma imzaladığı şirketler arasındaki ENI ve TOTAL Türkiye’de de iş yapıyorlar ve iktidara yakın sermaye grupları ile anlaşmaları var. Oysa o esip gürlemelerde bu şirketlerin Türkiye’ye sokulmayacağı söyleniyordu. O da boş çıktı.Geçmiş olsun Türkiyem. Sen yine Raman Dağı’nda petrol aramaya devam et.Ara sıra “Büyük damar bulduk, artık kurtulduk” diye haberler yay, medyamız nasıl olsa üzerine atlar ve “petrol bulduk” kontenjanından bu haberleri yayınlar.

Devamını Oku

Deniz Kuvvetleri Komutanı Bilgel artık açıklamalı:

6 Şubat 2013

Bu yazımı direkt Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel’e yönelik yazmak istiyorum.Çünkü günlerdir Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki deniz gücümüzün giderek zayıfladığını bizzat komutanların beyanlarına göre yazıyorum. Siyasal iktidardan hiç ses çıkmıyor. Her olaya atlayan yandaş takımı da sessiz. Genelkurmay zaten iyice sindirilmiş durumda, ağzını açacak dermanı kalmamış.Bu durumda Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği için hiç olmazsa konunun muhatabı Deniz Kuvvetleri’nden bir ses çıkar diye umuyorum.Dünkü yazımda Ege’deki bazı adacıklara Yunan bayrağı dikilip dikilmediğini soran MHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin’in önergesini sizlerle paylaşmıştım. Ona da cevap yok. Belli ki vatandaş da artık bu tür soruların cevabını merak etmiyor.Bugün de sizlere yine tutuklu Tümamiral Semih Çetin’in kitabına koyduğu iddialardan söz etmek istiyorum.Çünkü bu iddialar çok vahim. Mutlaka cevaplanmaya muhtaç.Tutuklu Tümamiral Semih Çetin “Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitabının 411-414’üncü sayfalarında 4 yıl önce Dışişleri Bakanlığı ile koordineli çalışan Türk Deniz Kuvvetleri’nin Kıbrıs ve çevresinde petrol aramaya kalkan Rumları nasıl gerilettiğini açıkça anlatıyor. Rumlar adına bölgede petrol aramaya kalkan Norveç araştırma gemisinin engellendiğini, İspanya Seville Üniversitesi tarafından yayınlanan petrol arama haritasında Türkiye’ye çok dar bir bölge bırakıldığını, Türkiye’nin 140 bin kilometre karelik bir alanı kaybetme tehlikesine karşı bölge ülkeleri Mısır, Lübnan, ve Suriye ile çok sıkı görüşmeler yapılarak Rumlar üzerinde caydırıcılık oluşturulduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor.Tutuklu Tümamiral Çetin “Düşüncelerimden sıyrılıp günümüze döndüğümde gördüğüm manzara iç karartıcıydı” dedikten sonra şöyle devam ediyor:“Bahsettiğim çalışmalara katılan amiral ve subayların çoğu, tarihin tanık olduğu en büyük ihanetlerden birisinin mağduru olarak Hasdal ve Silivri cezaevlerinde yatıyor. Rumlar ise 4 yıl önce yapamadıklarını bugün gerçekleştirmenin haklı sevincini yaşıyor.”Tümamiral Semih Çetin “atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini” belirterek “Doğu Akdeniz’in en güçlü donanmasına sahip Türkiye’nin denizlerdeki hakları gasbedilirken, bu duruma karşı çıkacak komutanların, subayların çoğunun hapiste olması asla raslantı değildir” diyor. İletişim kanallarının tıkalı olmasından yakınan Çetin, “Halkımız emperyalizme karşı savaşarak zafer kazanmış ve bağımsızlığını elde etmiş tek ülkenin dönüp dolaşıp sonunda emperyalistlerin kucağına düştüğünü henüz göremiyor” diye yazıyor.Tümamiral Semih Çetin geldiğimiz noktayı “ihanetle” tanımlıyor.Deniz Kuvvetleri Komutanı hâlâ hiç ağzını açmadan oturacak mı?*****Askere uçak bileti yokmuşBu ilk değil, ama son olarak Ordu’dan bir asker babası aradı. Sorun aynı sorun. İktidar Güneydoğu’da kritik bölgelere giden askerlerin karayoluyla değil havayoluyla taşınacağını ve askerlerden hiçbir ücret alınmayacağını açıklamıştı. Oysa durum böyle değil.Ordulu baba “Çocuğumuzun askere gitmesi için askerlik şubelerinden uçak bileti istedik. Böyle bir şey olmadığını söylediler. Genelkurmay’a sorduk, başımızın çaresine bakmamız gerektiğini ilettiler, benim oğlum Şırnak Gülyazı Umludere’deki sınır karakoluna gidecek. Yolda başına bir şey gelirse bunun sorumlusu kim olacak?”*****Balyoz iki yılı doldurmuşBayloz davasında büyük çaplı tutuklamalar 11 şubat 2011’de yapılmıştı. Hiçbir savunma alınmadan, tanıklar dinlenmeden, sanıklar lehine kanıtlar hiç incelenmeden karara varıldı ve tüm sanıklara 16 ile 20 yıl arasında hapis cezası verildi. O günden beri eşlerinin yanında duran ve yapılan haksızlıkları hukuksuzlukları kamuoyuna duyurmak için çırpınan Vardiya Bizde üyeleri 2’inci yılın dolması nedeniyle her cumartesi yaptıkları İstanbul Beşiktaş ve Ankara Sakarya Caddesi eylemini bu cumartesi günü daha büyük bir katılımla gerçekleştirecek. Vardiya Bizde platformu konuya duyarlı olan herkesi bu cumartesi günü saat 13.00-14.00 arası bu etkinliklere davet ediyor.*****Şefik Çirkin MHP MilletvekiliDoğu Akdeniz’de Rumların’ın petrol araması, Türkiye’nin ise sessiz kalması üzerine soru önergesi hazırlayan Hatay Milletvekili Şefik Çirkin’in CHP milletvekili olduğunu yazmıştım.Tamamen yazım sırasında meydana gelen bir hataydı bu. Şefik Çirkin CHP değil MHP milletvekili.Düzeltir, hem kendisinden hem de okurlarımdan özür dilerim.*****Yahu bizim de uçağımızı düşürmüşlerdiDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçenlerde Sırbistan’a giderken İsrail’in Suriye’deki bir askeri konvoyu vurması üzerine, İsrail’e bir laf söylememiş ama Esad’ı ağır dille eleştirmişti. Davutoğlu “Kendi masum sivil halkına karşı 22 aydır havadan uçaklarla, karadan tankla ve topla saldıran Suriye ordusu niye İsrail’in bu operasyonuna karşılık vermedi?” demişti.Davutoğlu’nun bu açıklaması Amerika’yı da kızdırdı. Önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığı adına konuşan Victoria Nuland, Davutoğlu’nun ifadelerine tepki göstererek “Türkiye ortalığı kızıştırmaya çalışıyor” dedi. Nuland, “Herkes şiddetin durmasını sağlamaya çalışırken Türkiye bunun aksini yapıyor” diye konuştu.Görüyorsunuz değil mi, Amerika İsrail’le ilgili iç politikaya dönük efelenmelerimize hiç sesini çıkarmıyor. Ama gerçekten İsrail’in aleyhine bir söylem olursa tepkisini de anında koyuyor.Amerika ne derse desin, beni ilgilendirmez ancak Davutoğlu belli ki halkın balık hafızasına güveniyor ve adeta herkesi aptal yerine koyarak konuşuyor. Dışişleri Bakanı “İsrail sana bomba attı, sen çakıl taşı bile atamadın” diye güya dalgasını geçtiği Esad’ın geçen yıl bir Türk uçağını vurarak düşürdüğünü, iki pilotumuzu şehit ettiğini unutmuş galiba.Peki biz bu saldırıya karşı ne yaptık? Bir çakıl taşı atmak geldi mi aklımıza? Esad’ı korkutacak, caydıracak bir şey yapabildik mi? Hayır, ama ne yaptık, muhalefete silah ve mühimmat verdik, adamlarını besledik, koruduk, eğittik ve eyleme gönderdik. Yani onların bomba patlatmasına, insan öldürmesine çanak tuttuk.Sonra da Suriye’de ölen masumlar için timsah gözyaşları döktük.

Devamını Oku

Ege’deki küçük adalara Yunan bayrağı çekildi mi?

5 Şubat 2013

Bir süredir Deniz Kuvvetleri’ne yönelik bitirme-sindirme operasyonlarının altında Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşanan bazı olayların etkili olup olmadığını sormaya çalışıyorum. Tabii bunları bizzat konunun muhatabı olanların bilgi ve deneyimlerine dayanarak yapıyorum.Daha önce tutuklu Tümamiral Cem Gürdeniz’in saptamalarını yayınlamış dün de CHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin’in Doğu Akdeniz’deki petrol aramaları ile ilgili soru önergesini sizlerle paylaşmıştım.Bugün de CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın Ege’deki adalarla ilgili yine Dışişleri Bakanı’na verdiği soru önergesi üzerinde durmak istiyorum.Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de uluslararası alandaki adaları işgal ettiğini belirten Gürkut Acar, “Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki haklarını korumak için bir adım atılacak mı?” diyor.Gürkut Acar, GKRY’nin petrol arama çalışmalarına kayıtsız kalınmasının da vahim bir durum olduğunu vurguladı.Acar’ın Dışişleri Bakanı’nca yazılı olarak cevaplandırılması talebiyle TBMM Başkanlığı’na 25 Ocak 2011’de sunduğu önergedeki sorular şöyle:1- Ege’de Türkiye’ye göre “uluslararası sularda” bulunan Eşek Adası, Bulamaç Ada ve civarındaki adalar ile Antalya Kaş Bölgesi’ndeki Kara Ada’nın Yunanistan tarafından işgal edildiği doğru mudur? Bu adalara Yunanistan Bayrağı çekildiği doğru mudur?2- Doğru ise, Ege Denizi, Anadolu kıyılarımıza kadar Yunanistan’ın egemenlik alanına girmiş değil midir?3- Ege Denizi’ndeki sorunların çözümü için Yunanistan ile görüşmelere başlayacak mısınız? Yoksa AB’nin baskısı altında Türkiye’nin hakları, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) bırakıldığı gibi Ege Denizi’nde de Yunanistan’a mı teslim edilecektir?4- Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İsrail ve bazı ABD şirketleriyle imzaladığı petrol ve doğalgaz anlaşmalarından haberiniz var mı?5- Var ise, Doğu Akdeniz’i GKRY, AB, ABD ve Yunanistan’ın egemenliğine sokan bu “oldu-bitti”ye karşı neden sessiz kalınıyor? Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki hakları korumak için ne gibi adımlar atılacaktır?10 yıl önce medyada bu tür iddialar yayınlansa yer yerinden oynardı. Kardak olayını hatırlayın, Türkiye günlerce hop oturup hop halkmıştı.Şimdi ülkede “tık bile” çıkmıyor.İktidar hiçbir iddiaya cevap vermiyor. Muhalefet de birkaç milletvekili dışında sessiz.Varsa yoksa anketler. AKP yüzde 54 olmuş CHP yüzde 20’lere inmiş.Dertlerimizi dert edinmeyince her gün bir yenisi çıkan ve AKP’yi sürekli yükselten anketler derdimiz oluyor.*****Karaburun köylüleri rüzgâr santrallerinden şikâyetçiİzmir Buca’da Karşıyaka Platformu’nun panelinde konuşmacıydım. Panelin sonunda gözleri çakmak çakmak olmuş, giysilerinden çiftçi olduğu anlaşılan bir vatandaş karşıma geçip hararetle “Toprağımız, tabiatımız elden gidiyor, siz hâlâ siyaset konuşuyorsunuz, bizi de dinleyin, bizim de sorularımızı cevaplayın” diye bağırdı.O gözler o kadar deliciydi ki anlatamam. Öfkeyle hırsın, korkuyla çaresizliğin, kararlılıkla saflığın bir bileşimi gibiydi.“Tamam” dedim, “Sizi mutlaka dinleyeceğim, şu kalabalık biraz dağılsın.”Çeşme Yarımadası’ndaki Karaburun’dan geliyormuş. Tek geçim kaynağı keçi beslemek ve zeytincilik olan bir yörük köyünde yaşıyormuş. Köylerine rüzgâr enerjisi santralleri kurulmuş.“Acemiydik, memleketin enerjiye ihtiyacı var diye ses etmedik, ama bu rüzgâr santralleri HES’lerden beter. 8 bin keçimiz telef oldu, 2000 zeytin ağacımız kesildi, bizi kandırdılar” dedi.Anladığım kadarıyla, tarım ve hayvancılık alanları üzerine kurulu rüzgâr enerjisi santralleri doğayı olumsuz etkiliyor. Ancak burada bir de santrali kuran şirketin kendi çıkarı için doğayı bizzat tahrip etmesi de var. Dev direklerin dikilmesi için tarım arazileri tahrip edilmiş, zeytin ağaçları sökülmüş. Su yolları kapatıldığı için keçiler susuz kalmış ve ölmeye başlamış.Konuyu anlatan mağdur, bölge köylülerinin feryat figan her yeri aradıklarını, rüzgâr enerjisi konusunda uzmanları köylerine getirmek istediklerini ama bir cevap alamadıklarını söyledi.Önceki gün bu köylerde yaşayanlardan yeni bir mesaj aldım. Şöyle diyorlar: “Selam Sayın Ataklı; ayın birinde Karaburun Parlak, Salman, Sarpıncık köylerindeki rüzgâr enerjisi firmasının halkın katılım toplantısını yaptırmadık. Halk isyanda. 13 köyün muhtarları oradaydı. Sesimizi duyuracak bir tane basın yoktu. Tarih önünde torunlarına temiz bir çevre bırakamayacakları için ve bu kadar tahribatın vebalini onlar da verecektir. Yazık, bazı gazetecilerin iktidar şahıslarını konuk ettiklerinde nasıl yalakalık yaptıklarını görüyoruz. Onlar her devirde bukalemun gibi deri değiştirmişlerdir. Garibandan ne fayda var? Karaburun talan ediliyor. Saygılar.”İşte böyle. Çevreci tüm örgütleri uyarmak istiyorum. Eğer köylülerin anlatttıkları doğruysa bununla hep birlikte mücade etmemiz gerek. Gideceğimiz başka ülke yok çünkü.*****Yürek paralayan bir gözlemOkurlarımdan Ertuğrul Berki, okuduğumda utandıran bir gözlemini aktarmış bana. Birlikte okuyalım: “Okulların tatil olmasından yararlanarak, küçük kızım ile birlikte Caddebostan McDonalds’a gittik. Aldıklarımızı yerken yan masada yemek yiyen üç genç kalktı. İlerideki bir masada durumu fena görülmeyen bir genç gelerek tepsilerde kalanları bir tepsiye topladı. Küçük kızımın ne olduğunu anlamaya çalışan bakışları altında oturduğu masada bunları yemeğe başladı. Dayanamayarak yanına gittim. Kim olduğunu, neden böyle yaptığını sordum. İsterse kendisine bir şeyler ısmarlayabileceğimi söyledim. Teşekkür etti, asla kabul edemeyeceğini söyledi. “Ailemin verdiği gururu gururla taşıyorum” dedi. “Ben üniversite öğrencisiyim. Ailemin bana verebileceği bütçesi yok. Ben de böyle kalanları ziyan etmeyerek karnımı doyuruyorum. Asla da gocunmuyorum. Gocunması gerekenler utanması gerekenler gocunmuyorlarsa ben de gocunmuyorum” diye devam etti. Masama dönerken insanlığımdan utandım. Kızım yüzüme anlamsızca bakarken , “bu çocuk büyüyünce politika yapar da iktidar olursa sokaklarda aç kalmaz” diye geçirdim, içimden...”

Devamını Oku

Dışişleri Bakanı bu sorulara neden cevap vermiyor?

4 Şubat 2013

Balyoz Davası’nun tutuklu sanıklarından Tümamiral Cem Gürdeniz’in “Neden Türk Deniz Kuvvetleri’nin hedef alındığını” anlatan mektubunu sizlerle paylaşmıştım. Yazının yayınlanmasından sonra CHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin arayarak “Amiralin Doğu Akdeniz’le ilgili tespitlerini biz de daha önce fark etmiştik ve ben de bu konuda Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na bazı sorular sormuştum. 4 Aralık’ta sorduğum sorulara Bakan hâlâ bir cevap vermedi. Demek ki iktidarın cevaplamakta zorlandığı bir konuyu dile getirmişim” dedi.Şefik Çirkin soruları bana da gönderdi. İktidarın Rumların petrol arama çıkarma çabalarına şiddetle itiraz ettiğini, buna rağmen bu faaliyetlerin sürdüğünü belirterek şunları sormuş:1- Türkiye’nin kıta sahanlığını iptal eden, Ada’nın güneyinde de KKTC’nin 22 Eylül 2011 tarihinde TPAO’ya verdiği ruhsat alanlarıyla çakışan ihaleyle ilgili olarak, Bakanlığınız diplomatik kanalları kullanarak ne tür girişimlerde bulunmuştur?2- GKRY ve enerji şirketlerinin Türkiye’nin uyarılarını dikkate almamalarının nedeni nedir? Uyarılar, muhatap ülke ve şirketler tarafından ciddi ve caydırıcı bulunmamış mıdır?3- Gelinen aşamada, Kıbrıs Türklerinin Ada’nın güneyinde verdikleri ruhsatların ihlal edilmemesi ve deniz alanlarındaki hak ve menfaatlerinin korunması için, anavatan ve garantör ülke sorumluluğu içinde KKTC’ye ne şekilde destek olunacaktır?Dışişleri Bakanlığı’nın basın açıklamalarında, “Uyarılarımıza rağmen söz konusu şirketlerin Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayarak GKRY ile doğal gaz konusunda işbirliğine girmeleri bölgede gerginliğin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek ve bunun sorumluluğu da söz konusu şirketlerde olacaktır. Sayın Başbakanımızın da evvelce ifade ettikleri üzere, GKRY ile işbirliği yapacak şirketlerin gelecekte Türkiye’de enerji projelerine dâhil edilmesi söz konusu olmayacaktır ” ifadesi ağırlıklı olarak yer almıştır.Türkiye’nin müteaddit defalar uyarmasına rağmen söz konusu ihalelere katılan ve Türkiye’de enerji yatırımlarında büyük paylara sahip ENI ve TOTAL şirketlerine ne tür yaptırımlarda bulunulması düşünülmektedir?4- Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nde (TANAP) yüzde 80 oranında pay sahibi olan Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi SOCAR hisselerinin yüzde 29’luk bölümünü BP, Statoil ile birlikte devralan Total ile Çalık Grubu ile ortak enerji yatırımları gerçekleştiren ENI firmasına ne tür yaptırımlar uygulanacaktır?5- Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız, TOTAL’in, Güney Kıbrıs’ta petrol arama ve üretim çalışmaları yürütmesi ile ilgili olarak, “Ana moderatör olabilecek bir yapı içerisinde değil Total. Hisselerini önemli buluruz ama projenin ana yürütücüsü olarak bulunmasıyla o projenin bir parçası olmasının ayrı anlamlar taşıdığına inanıyoruz. O açıdan şu anda Total’in bu projede bulunmasını bir olumsuzluk olarak görmüyoruz” açıklamasını yapmıştır.Sayın Taner Yıldız’ın açıklaması Türkiye’nin tavrına rağmen, GKRY’nin açtığı ihalede, Türkiye ile çakışan 9. Blok ile 11. Blok’ta müzakerelere başlayan TOTAL için bir yaptırımda bulunulmayacak mıdır?*****İlker Başbuğ Silivri Devlet Hastanesi’ne gitmemişÖnceki hafta Silivri Devlet Hastanesi’ne sevk edilen Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların sanıklarına kötü muamele edildiğini hatta bir çayın bile fazla görüldüğünü yazmıştım. Örnek olarak da eski Genelkurmay Başkanı’nın “Çay içebilir miyim?” sorusuna görevli kişinin “Bir sorayım efendim” demesi üzerine “Kalsın, senin de başın derde girmesin” dediğini belirtmiştim.Yazı üzerine Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği İstanbul Bakırköy Bölgesi Genel Sekreterliği’nden bir açıklama aldım. Gazeteci olmayan herkesin yaptığı gibi yine bize gazetecilik dersi veren açıklamada, kötü muameleden söz edilmiyor, bunun yerine “yapılan incelemelerde İlker Başbuğ’un hastanemize hiç gelmediği tespit edilmiştir” deniliyor.Yani olay doğru olsa bile başına gelen kişi benim yazdığım kişi değilmiş.Daha sonra Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği İstanbul Bakırköy Bölgesi Genel Sekreteri Doçent İhsan Bakır ile konuştum. Bakır Silivri’den ya da başka yerden gelen hiçbir hastaya kötü muamele yapılmadığını bunun da mümkün olmadığını söyledi.Bakır “Ancak bazen güvenlik nedeniyle kontrolsüz biçimde çay kahve veya başka tür bir yiyecek maddesine izin verilmemiş olması mümkündür ki bu da yanlış değildir” dedi.Bu da makul, çünkü o çaya, kahveye birinin zehir atıp atmayacağı da elbette bilinemez.Ancak Bakır’a “Sadece bir örnekten yola çıkmadım. Silivri ziyaretlerimde pek çok tutukludan Silivri için (Silivri cehennemi) dediklerini duyduğumu, bunun yaygın bir şikâyet olduğunu, son olayda güvendiğim haber kaynağımın kendisi açığa çıkmasın diye başka bir isim vermiş olabileceğini” söyledim.Sonuçta yazım teknik olarak yanlış tanığa dayandığı için yalanlanmış oldu. Ama bu Silivri Devlet Hastanesi’nde Silivri tutuklularına karşı kötü muamele olmadığının kanıtı değil.Ve bir son not: Durumu bana akaran güvendiğim kişi, yalanlama üzerine “İlker Başbuğ’u tanımayacak biri değilim ki” dedi.Bu da can sıkıcı bir nokta. Kayıtlarda Başbuğ hastaneye gitmemiş görünüyor. Nitekim avukatı da arayıp “Başbuğ hiç gitmedi” dedi bana. “Peki kötü muamele ile ilgili bir şey siz duymadınız mı?” soruma da “O beni ilgilendirmez, ben sadece Başbuğ’un gitmediğini söylüyorum” dedi.Bu ısrar da şaşırtıcı, tanığımın ısrarı da.*****Elde sadece kızın fotoğrafları varİzmir’de yine onlarca subayın, astsubayın tutuklandığı bir casusluk ve fuhuş davası var biliyorsunuz. 300 küsur sanıklı bu davada başrolü bir üniversiteli kız oynuyor. Kızın fotoğraflarını servis ettiler medyaya. Üzerinde subay üniformasıyla çekilmiş bir fotoğraf.Sonra bir kışla önünde çekildiği belirtilen, mini etekli, seksi bir fotoğraf.Geçenlerde bir de elinde tabanca atış yaparken fotoğrafı çıktı bu genç kızın.Sanıklarla çekilmiş fotoğraf ise hiç yok. Ama ses kayıtları var. Çoğu bir tür telefon seksi gibi bu kayıtların. Çok garip. Tek bir kız neredeyse bütün donanmayı avucuna almış gibi gösterilmek isteniyor.Bir de şu var. Hiç 300 kişilik casus şebekesi olur mu? Üçüncü bir kişi ortaksa zaten o artık casusluk değildir, bilgi alenileşmiştir. Ama helal olsun. Deniz Kuvvetleri’ni bitirmek isteyenler saçmalık da olsa, tuhaflık da olsa, mantıksız da olsa asla yılmıyorlar. Nasıl olsa inanan ve inanmasa bile ekranlara çıkıp “Gördünüz müüü?” diye çığlık atanlar var.

Devamını Oku

AKP’nin oyunu tuttu, referandum yolu açıldı

3 Şubat 2013

Sevgili okurlar; bu hafta ele alınmaya muhtaç pek çok konu var. Herkesin birbirini ırkçılıkla suçlaması, İmralı süreci adı altında yürütülen teröristle pazarlıklarda yeni aşama, Partriot’ların devreye girmesiyle yaşanan İsrail’in Suriye’ye saldırısı, 15 bin “kader kurbanının” serbest bırakılması, askerin komutansız kalması ve savaş gücümüzün düşmesi, askere açılan fuhuş davasının garabeti hemen ilk akla gelenler.CHP’nin yanlışıBu hafta öncelikli olarak CHP’nin siyaset eksikliği olarak tanımlayabileceğim “Yeni anayasa görüşmelerinde masaya oturması”yla varılan sonucu irdelemek istiyorum. Aylar önce CHP’nin o masada oturmaması gerektiğini yazmıştım. Partililerin bir bölümü öfkelenmişlerdi. “Aksi takdirde AKP kendi anayasasını getirecek, bunu önlememiz gerek” diyorlardı. Oysa AKP her koşulda kendi anayasasını zorlayacaktı zaten.Neden yeni anayasaCHP’lilere şunu söylemiştim; “Bu anayasa asker anayasası olsa da üçte ikisi zaten değiştirildi. Öncelikle demokrasiye aykırı olan maddeler hangileriyse bunları saptamak, onları hemen değiştirmek en doğrusudur. Aksi takdirde yeni anayasa adı altında ilk üç maddenin de tamamen değiştirilmesi ya da içinin bo-şaltılması söz konusu olur ki, işte o zaman bununla baş edecek gücü gösteremezsiniz.”Amaç alıştırmakCHP’nin siyaseten görmediği bir gerçek var. İktidar bugüne kadar ne yapmak istediyse yaptı, halkın kabul edemeyeceği tavizleri bile vermekten hiç çekinmedi. Sadece önlem olarak bunları zamana yaymayı becerdi. Halkın alışmasını sağladı. Alışmayanları ise nötr hâle getirdi. Bunlar için muhalefete asla gerek duymadı. Ama duyarmış gibi yaptı. Çünkü halkın alışması için muhalefetin devrede olması gerekiyordu.Al sana referandumAnayasa çalışmalarında da durum aynıdır. Medya zaten sormaya, sorgulamaya pek meraklı olmadığı için anayasa çalışmalarını yakından izlemiyor, izlese de tam yansıtmıyor. Böylece iktidar medyadaki propaganda gücünü de kullanarak anayasa çalışmalarını muhalefetin sabote ettiğini rahatlıkla söyleyebiliyor ve giderek her şeye alışmış halkın bu zafiyetinden yararlanarak “Biz yaparız ve referanduma gideriz” diyebiliyor.İlk günden beriOysa AKP iktidarı ilk günden beri ne yapacağını, nasıl bir anayasa yazacağını biliyor. Sadece zamana ihtiyacı vardı, o kadar. Zamanı da CHP ve MHP verdi. BDP’nin ise zaten çok öncelerden iktidarla anlaşıp anlaşmadığını tam bilmiyoruz, ama gelişmeler bu iki partinin çoktan anlaştıklarını ve artık gün saydıklarını gösteriyor. İki muhalefet partisi ise farkında olmadan oyunda rol aldılar. Kimbilir belki de onlar da işin içinde.Referandumda çıkarİktidar şunu çok iyi biliyor. Anayasayı nasıl yazarsa yazsın, eğer sonucunda bir referanduma gidilecekse bundan zaferle çıkacaktır. İktidar Meclis’teki bir anlaşmadan ziyade referandumu tercih eder, çünkü Meclis’in değil halkın kabul ettiği bir anayasa kendisine birkaç kat fazla güç verecektir. Bunun için de neredeyse tamamına hâkim olduğu medya gereğini yapacaktır. Yeni anayasa halka bir kutsal metin gibi sunulacaktır.Ne yapılmalıydı?Tabii burada şunu sorabilirsiniz; “CHP o masaya oturmasaydı da durum değişmeyecekti, peki ne yapılması gerekiyordu?” Evet, sonuç böyle olabilirdi belki ama, CHP masaya oturmadan AKP’nin taslağını isteseydi durum farklı olurdu. Çünkü iktidar anayasadaki Türklük kavramını, Atatürk’ü ve devrimlerini, en önemlisi laikliği tamamen çıkarmak istiyor. Bundan bir yıl önce bunları kamuoyu önünde söyleme gücü yoktu.Şimdi alıştırıldıkOysa geçen süreçte, işin içinde CHP ve MHP de olduğu için, aslında bir ilerleme sağlanamamış olsa bile, Türklük, laiklik, Atatürk konusunda medya öyle olağanüstü bir propaganda yaptı ki, toplumun önemli bir bölümü “bunlar olmasa da olur” biçiminde bir görüşe alıştırıldı. Bu konular dolaylı tartışıldı ve Türkiye’nin kurtuluşu olarak tanımlandı. Muhalefet artık masada otursa da oturmasa da değişecek bir şey yok.CHP’deki kargaşaAna muhalefet partisindeki kargaşa sadece anayasa ile sınırlı değil. Buna bir de “Ulusalcılar” ve “özgür demokratlar” gibi içi kof bir iç çatışma eklendi. Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri ama CHP’nin en önemli sorunu değildir. CHP’nin milliyetçilikle ilgili anlayışı parti programında belirtilmektedir ve bunu ikide bir kamuoyunun önünde tartışmaya ihtiyacı yoktur. Sanki CHP içten ve dıştan parçalanmak isteniyor.CHP oyuna geliyorCHP’nin muhalefet olarak görevi, iktidarı yaptığı yanlışlarla, başarısızlıklarla, toplumu yanlış yöne sürükleyen tutumlarıyla eleştirmek, halkı uyarmak ve iktidarı bu açıdan gündeme getirmektir. Oysa CHP iktidarın her oyununa boyun eğer ve kendisi gündem olur durumda. CHP iktidara cevap yetiştirmek ve hep savunmada kalmak yerine iktidarı savunma alanına çekmek zorundadır. Aksi takdirde bir bölünme kaçınılmazdır.Türklükten utanmakİktidar son beş yıldaki uygulamaları ve medya marifetiyle yaptığı propaganda sonucu Türkleri Türk olmaktan utanır hâle getirdi. Uzunca bir süre bunun farkına varamayan toplumda son zamanlarda oluşan uyanış ve “Biz neden Türk olmaktan utanacağız ki?” söylemi arttı. Buna karşı CHP’li milletvekillerinin büyük bölümünün tutum ve davranışları “bu utancı” paylaştıklarını gösteriyor. Bunun artık bitmesi gerek.Türk’ü yok saymakŞurası unutulmamalıdır ki, bu ülkede yaşayan Kürtler acılar çekmişlerdir. Ama bu tür acıları çekenler sadece Kürtler değildir. Şimdi Kürtlerin kimliklerini tanımak, eksik gördükleri haklarını saptayıp bunların giderilmesini sağlamak, vatandaşlık haklarını tam olarak kullanmalarını savunmak Türklüğü aşağılayarak yapılamaz. “Türk’üm” demeyi ırkçılık “Kürt’üm” demeyi ise demokratlık olarak görmek en hafif deyimle bilinçsizliktir.CHP dışa açılmalıdırSonuç olarak CHP kendi içindeki anlamsız tartışmayı derhal bitirmek, yaklaşan üç seçimi göz önüne alarak kendisini değil; fikir, görüş ve devlet yönetme biçimlerini, vaatlerini gündeme getirmek zorundadır. Kürsülerden milletvekli azarlayarak, iktidara ve yandaşlara uzun dönemli kullanılacak malzemeler vermek yerine partiyi atağa kaldıracak, arkasına rüzgâr değil fırtına getirecek yöntemler aramalıdır.Diğer konularSevgili okurlar; Türkiye ekonomide yaratılan sanal zenginlikle çok iyi gidiyor gibi görünebilir. Ancak siyasi ve sosyal konularla dış politikada çok çetrefilli günlere doğru dolu gizgin adeta akıyoruz. Yazımın başında belirttiğim diğer konularla ilgili bazı analiz ve yorumları bu hafta içinde sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Türkiye’nin gittiği ucu görünmeyen yolun çok hızlı biçimde açığa çıkması gerek. Yoksa bir sabah olmadık bir Türkiye’ye uyanacağız.Hepinize iyi haftalar dilerim...

Devamını Oku

Çekoslovakyalaştırabildiklerimizden

3 Şubat 2013

Cezaevinden hep haksızlığa, iftira ve yalanlara, düzmece belgelere, isimsiz imza mektuplarına, PKK’lı tanıklara yönelik yakınmalar gelecek değil ya, tutuklu komutanlardan Alican Türk üç hafta önce pazar günü yayınladığım “Kelimelerle keyifli oynamalar” başlıklı yazıma katkıda bulunmuş. Sizlerle paylaşmak istiyorum:Çok değerli Can Bey, 13 Ocak 2013 Pazar günkü “Kelimelerle Keyifli Oynamalar” başlıklı yazınızla başlayan ve aynı konuda devam eden yazılarınızı okuyunca aklıma bir zamanlar en uzun sözcüklerden biri olarak ‘Çekoslovakyalaştıramadıklarımızdan’ gelmişti.Cümle içinde kullanımı için de şu örnek verilirdi:- Hâlâ Çekoslovakyalaştıramadıklarımızdan mısınız?Tabii artık Çekoslovakya diye bir ülke olmadığı (ülke Çekler ve Slovaklar olarak ikiye bölündüğü) için şimdi bu sözcük anlamsız gelebilir.Buna mukabil aynı kökten türetilebilen ve neredeyse aynı uzunluktaki şu sözcük pekâlâ anlamlı sayılabilir:‘Çekoslovakyalaştırabildiklerimizden’Örneğin bu sözcüğü cümle içinde şöyle kullanabiliriz:- Türkiye, Çekoslovakyalaştırabildiklerimizden midir?Yanıtı da şöyle verilebilir:- Eh, henüz değil ama ha gayret, az kaldı. Saygılarımla..*****Gani Yıldız’danKimilerine göre “birinci sınıf” bir basın özgürlüğümüz var. Bize göre basın özgürlüğümüz birinci sınıf değil, “birinci sınıfta”, yani alması gereken çok yol, geçmesi gereken çoksınıf var.***Yaşadığımız işçi ölümleri gösteriyor ki iş güvenliği, organize sanayi bölgelerinin “organize olduğu” konular arasında yer almıyor.***Başbakan’ın konuşmasında, “80 yıl önceki CHP neyse bugünkü de odur” ve “CHP varoluşsal sorunlar yaşıyor” cümleleri geçiyor. Anlamadığımız nokta, 80 yıldır aynı çizgide olan bir parti nasıl varoluş sorunu yaşar?***“e-reçete” uygulamasındaki aksaklıklar devam ediyormuş. Yetkililerin konuya ilişkin ve “e-devlete uygun açıklamalarını” tahmin edebiliyoruz: “Eeeee...” ve “E olacak o kadar!”***Vatanseverliğin bu kadar “maliyetli” (küçük görülme, antidemokrat ilan edilme, hapse atılma) olduğu bir ülkede vatansever ithalatından (Patriot) daha normal bir şey olamaz!***Partililere seslenen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Konuşurken lafların nereye çekilebileceğine dikkat edin, önümüzde sağlıklı çalışan medya yok” demiş. İşin kötüsü arkanızda da yok sayın Başkan!***Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2013’te ekonomimiz için “Uçaktan indik, karayoluyla gidiyoruz” demiş. Valla moralimiz bozuldu. Dünyanın en güvenli ulaşım aracından inmişiz, yollarımızın hali meydanda, trafik kurallarına pek uymayız ve kemer takmayı sevmeyiz..*****Haftanın fıkralarıBu hafta da Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla keyifli pazarlar dilerim..KısaltmalarGençler aralarında mesajlaşırken kısaltılmış kodlar kullanıyor. SLM.. NBR?.. gibi. Yaşlı insanların da bu tip kodlamalara ihtiyacı olsa nasıl olurdu?DRM: Doktordayım.ACG: Arkadaşımın cenazesine geldim.TSG: Tekerlekli sandalyemi getirir misin?KDG: Kendi dişini getir.SKK: Sigorta karşılıyor, korkma.NU: Neredeyim unuttum.YKS: Yine kalbim sıkıştırıyor.KK: Kiminle konuşuyorum?GDF: Gülerken dişim fırladı.Kısa yoldanAdam barda otururken yanına kısacık mini etekli, çok hoş genç bir kız gelmiş. Hemen tanışmışlar. İçkiler ısmarlanmış. “Lafı uzatmanın manası yok, ben bir eskort kızım, beni beğendiysen 200 dolarını alırım” demiş kız. Bu ani girişe şaşıran adam “Para mühim değil hemen veririm de..” demiş, “Madem olaya dümdüz girdin, bilesin o durumlarda ben kendimi kaybediyorum, kırbaçlıyorum, tekmeler atıyorum, saçları yoluyorum, acayip ısırıyorum, bildiğin çılgınlıklar işte..” Eskort kız, “Bu yaptıkların ne kadar devam ediyor ki?” Adam “Valla..” demiş “200 dolarımı geri alana kadar!”Ne zaman kullanacaksınız?Araç muayene istasyonunda işlemin tamamlanması için tam 3.5 saat bekletildim. Sinirden perişan olup eve dönerken oğlumun yaş gününü hatırladım. Oyuncakçının önünde durup içeri daldım. Oradan alelacele bir beyzbol sopası satın aldım. Kasadaki uzun sıra bana gelip de kredi kartımı kasiyerin önüne istemeden fırlatınca, “Kabalığımı bağışlayın tam 3.5 saat araç muayene istasyonunda perişan oldum da..” dedim. Kasiyer “Paket edeyim mi?” diye sordu, “Yoksa buradan direkt oraya mı döneceksiniz?”*****Yaşlananlara hatırlatmaOkurlarımdan Sabahattin Gökkaya yine hoş bir yazı göndermiş. Sanıyorum sizin de hoşunuza gidecektir..60 YAŞI GEÇTİNİZ Mİ?- ENDİŞELENMEYİN, BÖBREK MAFYASI ARTIK SİZİNLE İLGİLENMİYOR.- UÇAK KAÇIRMA OLAYLARINDA İLK SERBEST BIRAKILACAK REHİNE SİZSİNİZ.- KİMSE SİZİN BİRYERLERE KAÇIP GİTMENİZİ BEKLEMEZ.- AKŞAM SAAT 21.00’DE ARAYAN DOSTLARINIZ “UYANDIRDIM MI?” DİYE SORACAKLARDIR.- SİZİN İÇİN ARTIK HAYATTA DERS ALINACAK BİR ŞEY KALMAMIŞTIR.- ÜZÜLMEYİN, ALDIĞINIZ HİÇBİR ŞEYİ ESKİTEMEYECEKSİNİZ.- AKŞAM YEMEKLERİNİ 16.00’DA YAPABİLİRSİNİZ.- SEKS OLMADAN YAŞAYABİLİRSİNİZ. AMA GÖZLÜKSÜZ ASLA.- SAĞLIKLA İLGİLİ KONULARDA ÇOK HARARETLİ TARTIŞMALARA GİRERSİNİZ.- HIZ LİMİTİNİ AŞMA GİBİ BİR SORUNUNUZ YOKTUR.- PLAJDA GÖBEĞİNİZİ İÇERİ ÇEKMEK GİBİ BİR SIKINTIYA KATLANMAZSINIZ.- GÖRME BOZUKLUĞUNUZ, DAHA KÖTÜ OLMAYACAKTIR.- EKLEMLERİNİZ, EN DOĞRU HAVA TAHMİN BİLGİSİNİ VERİR.- TÜM SIRLARINIZ ARKADAŞLARINIZDA GÜVENDEDİR, ZİRA ONLAR DA HATIRLAMAYACAKLARDIR.- BU LİSTEYİ SİZE KİMİN YOLLADIĞINI BİLE HATIRLAMIYORSUNUZ.- DİKKAT ETTİYSENİZ RAHAT OKUYABİLMENİZ İÇİN HERŞEY BÜYÜK HARFLE YAZILMIŞTIR.

Devamını Oku

AKP’li mi değil mi anlayamadığım okurun çok ilginç eleştirileri

2 Şubat 2013

Her gün onlarca mesaj alıyorum okurlardan. Kimileri destekliyor, kimi eleştiriyor, kimi eleştirinin dozunu kaçırıp işi hakarete vardırıyor, kimi bilgi veriyor, kimi yardım istiyor. Bunların hepsini, içinde küfür ve hakaret olanları bile elimden geldiğince cevaplamaya çalışıyorum.Hafta içinde bir okurumdan çok ilginç bir mesaj aldım. Beni de eleştiriyor, CHP’li olduğumu varsayarak ana muhalefet partisini de eleştiriyor, Levent Kırca’ya da saydırıyor, ama iktidara yönelik o kadar ince eleştirilerde de bulunuyor ki, şaşırmamak zor.Açıkçası bu okurumun AKP’li olup olmadığını anlamayadım. Öfkeli bir muhalif de olabilir, AKP’ye oy verdiği hâlde uygulamaları yakından izleyen ve eleştiren biri de olabilir.Eleştirilerini sizlerle de paylaşmak istedim:“Sevgili Ataklı; son on yıldır yaptığı seviyesiz ve kesinlikle komiklik içermeyen parodilerle milleti güldürmeye çalışan Levent Kırca’nın anlattıkları gibi, saçma sapan fıkralar anlatmak yerine; mesela, ortalıkta çoluk çocuk genç yaşlı herkes silah, bıçak, sopa taşıyıp, adliyede, trafikte, ortaokulda, birbirini yaralayıp, dövüp, öldürürken, dayak yiyen yediğiyle kalırken, aval aval bakan hükümete, hatta bu konuları esas gündeme getirmesi gereken muhalefete de uyarılar yapsanız...Mesela, bankaların halkı nasıl soyduğunu, taksitli bir kredinizi erken kapatmaya kalktığınızda fahiş faiz oranlarına nasıl muhatap olduğunuzu, borcunuz ödeyip ipoteğinizin kaldırılmasını istediğinizde bu belge için bile 250 ila 500 TL para istendiğini, bir ekspertiz yapılması için 10 km uzaklıktaki bir yer için 500 ila 750 TL ekspertiz ücreti istediğini, hatta aynı şubede hesabı olan birinin hesabına para yatırırken bile 30 TL ödemek gerektiğini bizim uyuyan, sadece maaş alıp yatan muhalefetimize iletseniz...Mesela, ekmek tasarrufu tabii ki önemli ama, esas en büyük savurganlık, 80- 90 m2 evleri küçük bulan en az 150 m2 hatta Anadolu’nun bazı kentlerinde 200-250 m2 evlerde oturmak isteyen şımarıklar tasarrufa çağırılsa, büyük evler sadece m2 olarak değil kademeli olarak yüksek emlak vergisi ve çok yüksek yapı ruhsatı ödemek zorunda kalsa... (Otomobil ve cip vergilerinde olduğu gibi.)Mesela, küçük ilçelerde yaşayan ticaret hacmi sınırlı olan bölgelerde istihdamın önünü açmak için çok düşük SGK primi ve muhtasar vergi miktarı uygulansa...Mesela, bir muhalefet lideri çıksa dese ki, ‘arkadaş, İzmir’den İstanbul’a gelirken benzincilerde bir yerde mazot 3.59 bir başkasında 4.25 TL. Bu nasıl oluyor?’Mesela ‘bir gecede Türk Lirası’nın amblemini değiştirirken kime sordunuz? İnsan birkaç alternatif sunmaz mı?’ dese...Kusura bakmayın ama sizin gibi CHP yandaşları oldukça, siz onları her durumda kolladıkça, onlar da, al maaşı yat aşşağı sisteme devam eder, siz de ‘bu AKP ne zaman gidecek?’ diye bir yüz yıl daha beklersiniz...Siz fıkra anlatmaya devam edin.Saygılar. Cemal Eligül”*****Nâzım’dan “Denizciler” şiiriAnkaralı dostum Kadri Ergin aradı geçenlerde. “Yıllardır hapiste tutulan askerler için yüreğim yanıyor, ama yakından tanıdığım tümamiral Özer karabulut için daha da çok üzülüyorum” dedi.Karabulut’u çok iyi tanıdığını, değil darbe yapmaya, demokrasiye leke sürdürecek en küçük bir davranışa bile tahammülü olmadığını söyleyen Ergin “Nâzım’ın bir Denizciler şiiri vardır. Pek bilinmez. Bu şiiri hem Karabulut hem de hapisteki tüm denizciler için yayınlar mısın?” dedi.İşte o şiir:Oğlumun denizci olmasını isterdim. / Deniz sonsuz bir kavga alanıdır. / Deniz kavgacıdır. / Oğlumun kavgacı olmasını isterdim. / En iyi, en temiz, denizde düşünülür. Ki oğlum, Kavga’dan ayrılmadan, / Kavganın içinde düşünen bir adam olsun. / Denizin gözü pek’tir. / Denizcinin de gözü pek, / Denizle yüz be yüz dövüşülür. Ki oğlum, / Yüz be yüz dövüşmekten tat alsın. / Diyeceksiniz ki: bunda haltettin! / Arkadan bıçak atmasını bilmeyenler, / Bu kara toprak üstünde, kendileri / Sırtlarından bıçak yiyerek devrilirler ya, işte ben de onun için, / Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir bücür değil, / Denizde yüz be yüz dövüşen bir dev olmasını isterdim.*****İsrail’ci mi olduk?İsrail Suriye’ye saldırdı. Hem de seçimden sonra yeniden seçilen Netanyahu’nun “İlk icraatımız İran olacaktır” demesinden sonra. Saldırı dolaylı. Çünkü İran “Eğer İsrail Suriye’ye saldırırsa, hiç tereddüt etmeden biz de saldırırız” diyor. Yani bir anlamda “Haydi yap bakalım ya da tükürdüğünü yala” politikası.Bütün bu gelişmeler karşısında en suskun ülkelerden biri Türkiye. Başbakan’ın ayar verdiği, yok saydığı, her fırsatta ağır sözler söylediği İsrail bir Müslüman ülkeye saldırdı. Bizde tık yok.İşin garibi “Asla İsrail’i savunmayacak” denilen Patriot’ların kurulup da hazır hâle getirildiği gün gerçekleşti bu İsrail saldırısı. Üstüne Ankara’daki kanlı saldırı gelmez mi? Şüphelenmekte haksız mıyım?*****Mustafa Mutlu’yaGazetede arkadaşım Mustafa Mutlu dün, Başbakan’ın orduda komutan kalmadığı sözünü vurgulayan CHP Aydın Milletvekili Lütfi Baydar “İktidarın yakında yabancı donanma ile yabancı komutan talep etmesi” ihtimalinden söz edince, bu ihtimal gerçekleşirse şaşırır mısınız diye sormuş.İlahi Mustafa, sorduğun soruya bak. Patriot’ların getirilmesini ve başlarına Amerikan, Alman, Hollandalı askerler konulmasını unutuyorsun galiba.Patriot biliyorsun vatansever anlamına geliyor. Bizdekiler hapiste olunca ithal ettik ya.*****Ağrı üstadı, herkes anlasın diye “Ağrının Kitabı”nı yazdıTürkiye’nin en önde gelen Algologlarından, yani hepimizin anlayacağı dille ağrı bilimi uzmanlarından Prof. Dr. Serdar Erdine aradı.Bugüne kadar 8 İngilizce 23 de Türkçe kitap yazan Erdine “Bugüne kadarki bütün kitaplarımı bilimsel dille yazdım, 24’üncü Türkçe kitabımı ise herkes anlasın diye sade bir dille kaleme aldım. Ağrı ile ilgili her türlü soruna pratik çareler öneriyorum” dedi.Türkiye’nin olduğu kadar dünyanın da önde gelen ağrı bilimi uzmanlarından Prof. Dr. Erdine kurduğu merkezde hepimizin sıkıntısı olan basit ağrılardan, en ağır kanser ağrılarına kadar çare olmaya çalışıyor. İstanbul Tıp Fakültesi’nde ilk kez 1985’de Ağrı Merkezi kuran Erdine’nin “Ağrının Kitabı” adını verdiği son kitabında çeşitli ağrılar ve basit tedavi yöntemleri hem anlaşılır bir dille hem de şekillerle anlatılıyor. Erdine kitabında evde yapılabilecek spor tekniklerini de yine resimlerle anlatıyor.Müzmin biçimde bel ve boyun ağrısı çeken biri olarak bu tür ağrıların ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Sanıyorum benim gibi milyonlarca kişi de aynı dertten sıkıntılı. Bu kitap benim için bir başucu kitabı oldu. Parmağımın ucu ağrısa açıp bakıyorum ki ne yapayım.Herkese lazım yani.

Devamını Oku