Son yıllarda kamuoyunu çok oyalayan “örgüt- darbe” davalarından hangisine bakarsanız bakın Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki en büyük hasarın Deniz Kuvvetleri’ne verildiğini görüyoruz.Üç tarafı denizle çevrili olan ama karasal alanı da büyük olan bir ülkede Deniz Kuvvetleri’nin hangi güçle ve yetenekle darbe yapabileceği bir muamma ama, belli ki ilahlar böyle istiyor. Önce Deniz Kuvvetleri çökertiliyor.Şu anda Deniz Kuvvetleri’nin üst düzey komutanlarından yani amirallerinden yarıdan fazlası darbecilik, teröristlik, casusluk veya fuhuş yapmak iddialarıyla hapislerde tutuluyor.Bu da Silahlı Kuvvetler’in tamamında ama özellikle Deniz Kuvvetleri bünyesinde çok ciddi bir moral çöküntüsüne neden oluyor. Peki neden Deniz Kuvvetleri bu kadar mercek altında? Tam bilinmiyor ama rivayet muhtelif. Örneğin tutuklanan yüksek rütbeli subayların önemli bölümünün Boğazlar’la ilgili politikalarda karşı duruş sergiledikleri ileri sürülüyor. Amerikan Donanması kendince gerek gördüğünde Karadeniz’e açılmak istiyor. Oysa bu Montrö Anlaşması gereğince yasak. Montrö Anlaşması değiştirilmek isteniyor ama Deniz Kuvvetleri’nin buna direndiği belirtiliyor.Ayrıca Deniz Kuvvetleri’nin Akdeniz’de daha etkin rol oynamak istediği ancak NATO’nun ve tabii özellikle Amerika’nın buna karşı olduğu da söylenenler arasında. Deniz Kuvvetleri’ne yakın bazı kaynaklarım “Baş edemedikleri hapse giriyor, çok tuhaf” yorumunda bulundular. Ancak, çok ilginç bir iddia iletildi bana. Elbette bunu doğrulatmam çok zor, ama eğer koca bir Deniz Kuvvetleri camiası bu dedikoduyla çalkalanıyorsa gerçek payının olması da çok yüksektir.Aldığım bilgiye göre Donanma Komutanı Nusret Güner kasım ayında istifa etmiş.Gerekçesi çok basit; “Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz.”Anlatılanlara göre Nusret Güner, Gölcük’e yapılan baskını ve savcıların daha sonra Balyoz davasında kullanılan belgeleri elleriyle koymuş gibi bulmalarını hâlâ hazmededemiş. Ayrıca o sırada Donanma Komutanı olan şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel’in savcıları hararetle karşılamasını, giderlerken kendilerine kravat hediye etmesini de içine sindirememiş.Nusret Güner istifa etmiş etmesine de Kuvvet Komutanı Murat Bilgel işleme koymamış, “şu sıradaki bir istifa hepimizi zora sokar, ocak ayı geçtikten sonra tekrar dağerlendirirsin” demiş.Oramiral Güner bu ayın sonunda istifa kararını tekrar değerlendirecek mi?Henüz bilinmiyor. Buna karşı Güner’in istifa mektubunun bir örneğini bazı çok güvendiği komutanlara verdiği, böylelikle Deniz Kuvvetleri bünyesinin bundan haberinin olmasını sağladığı belirtiliyor.Bu arada yarın da sizlere 3 gün tutuklu kalan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele’nin tutukluluk macerası ile ilgili aldığım bilgileri aktaracağım.*****Atatürk’ü bırak İslami politika izleBulgaristan’da çok ilginç bir olay yaşandı biliyorsunuz. Türkler’in oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi lideri Ahmet Doğan’a karşı girişilen bir suikast son anda başarısızlığa uğradı.25 yaşındaki Bulgar Türkü Oktay Enimehmedov elindeki “hava tabancasını” Ahmet Doğan’ın alnına dayadı ve ateş etti. Ancak büyük şans eseri silah tutukluluk yaptı ve saldırgan ikinciyi mermiyi sürerken yakalandı.Kısa adı HÖH olan Hak ve Özgürlükle Hareketi Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kurduğu ve Bulgaristan siyasetinde ciddi ağırlığı olan bir parti. HÖH’ün programında Atatürk ilke ve devrimlerinin benimsendiği açık biçimde yazıyor.Partinin Bulgaristan’daki bazı isimleriyle konuştum. Söyledikleri çok ilginç bir bilgiyi size de aktarayım.Parti Başkanı ve yöneticileri son zamanlarda Türkiye’deki iktidardan yana çevrelerin yoğun baskısı altındaymış. İktidar çevrelerinden HÖH yöneticilerini arayanlar “Bulgaristan’da Atatürkçülük yaparak Türk halkının haklarını koruyamazsınız. İslam’a dönün, İslami bir birlik olmanız hâlinde Türkiye’den de destek alırsınız, aksi takdirde yalnız başınıza kalırsınız” diyorlarmış.HÖH yöneticileri de “Biz elbette Müslümanız, bunu Bulgarlar da biliyor zaten, ancak burada hem varlık göstermek hem de Bulgaristan siyasetinde var olmak istiyoruz. Ayrıca Atatürkçülük neden aleyhimize olurmuş ki” cevabını vermişler.*****İstanbul’da da hava üssü varUçarken benim de dikkatimi çekerdi de Ercan İnan’ın yazısından gerçeği öğrendim. Yolcu uçakları meğer bazı bölgelerdeki askeri hava üsleri nedeniyle yolu uzatıyor, havada daha fazla kalıyor bu da elbette çok daha fazla masrafa neden oluyormuş. Ercan İnan, haberinde uğranan kayıpları yazdıktan sonra bu yasakların çok mantıksız olduğunu da vurguluyor. Ama gelin görün ki, yılda 800 milyon lira tasarruf ettirecek uygulamaya bir türlü geçilemiyor.Ancak burada anlamadığım bir nokta şu; yolcu uçakları geçtikleri bazı yerlerde askeri hava üsleri olduğu gerekçesiyle rota değiştiriyor ve yolu uzatıyor. Oysa İstanbul’un ortasında Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda da askeri üs ve savaş uçakları var. Üstelik tam inişin altında Hava Harp Okulu duruyor.Balıkesir’de 10 bin metreden uçmak yasak ama İstanbul’da askeri üssün yüz metre üzerinden inmek serbest.*****Hangi acil afet, harcamaları 70 milyondan 2.3 milyar liraya çıkardı?Ana muhalefet partisinin “para işlerinden en çok anlayan” ismi olarak bilinen Hurşit Güneş, örtülü ödenekten sonra şimdi de Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı harcamalarına gözünü dikti. Güneş, Başbakan’ın cevaplaması isteğiyle hazırladığı soru önergesini TBMM’ye gönderdi. CHP Kocaeli Milletvekili Güneş, AFAD’ın bir aydaki harcamalarının inanılmaz olduğunu belirterek şunları sordu:“Açıklanan ‘2012 Yılı Genel Bütçeli İdarelerin Aylık Harcama, Ödenek ve Başlangıç Ödenekleri’ verilerine göre Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)’nın, toplam harcamalarının yaklaşık yüzde 75’i sadece Aralık ayında harcanmıştır. İlk 11 ayın harcama ortalaması 70.222.000 TL iken bu rakam Aralık ayında birden 33 katına; 2.299.138.000 TL’ye fırlamıştır. Yukarıdaki bilgiler bağlamında,1- AFAD’ın Aralık ayındaki harcamalarındaki olağanüstü artışın sebebi nedir?2- Yaklaşık 2,3 milyar TL’lik bu harcama nerelere yapılmıştır? 3- AFAD’ın satın almaları Kamu İhale Kanunu’na göre yapılmamakta mıdır?4- AFAD satın almalarını neden merkezi ihale ile yapmamaktadır?*****Başbakan, “Çocuklarımıza kesintisiz demokrasi bırakıyoruz” demiş. Valla gençlik demokrasiden biraz anlıyorsa bu mirası reddeder! (Gani Yıldız)
Sevgili okurlar; son yıllardaki uygulamalar, çıkarılan kanunlar Türkiye’yi Arap ülkelerine giderek daha fazla benzetmeye başladı. Kindar, dindar gençlik yaratma hevesleri, her konuya artık dini bir yorum getirme çabaları, muhafazakârlığın tırmandırılması günümüzün yükselen trendi oluyor.Arap ülkeleri gibiTürkiye’nin birçok kenti tipik Arap kentleri gibi oldu. Sanal zenginliğin sonucu yükselen binalar, lüks alışveriş merkezleri, çok lüks villalar, güzel yollar tıpkı petrol zengini Arap ülkelerindeki gibi. Ama iş bununla kalmıyor tabii; zihniyetler de artık dini yönetim altındaki Arap ülkelerini andırmaya başladı.Türkiye’ye rolBu aslında Türkiye’ye uluslararası güçler tarafından biçilen bir rol. Başta Amerika olmak üzere global güçlerin planında Türkiye’nin daha Müslüman, daha muhafazakâr olması hâlinde İslam coğrafyasında daha etkili ve güçlü olacağı sanısı var. Başından beri AKP’nin desteklenmesinin temel nedeni de bu zaten.Tam tutmuyor elbetteAncak iktidarın baskıcı yöntemleriyle Türkiye giderek daha fazla Araplaşıyorsa da mayanın tam tutmadığı da bir gerçek. Halkın önemli bölümü bu yeni düzene karşı boynu bükük durmakla birlikte kendi hayatını yönetme ve yönlendirmede bu dış etkilere fazla aldırmadan ama sesini de yükseltmeden yaşıyor.TV’ler bunun aynasıKorku içindeki halkın önemli bölümü sanki daha muhafazakâr olmuş gibi görünüyor ama televizyon programlarına ve dizilerine baktığımızda, reytingler gerçeğin çok farklı olduğunu gösteriyor. Bakın reytinglere İslami yaşam biçimine uygun olmayan dizi ve programlar hep ilk sıralarda.Ya Arap ülkelerinde?Türkiye bu çelişkili gerçeği yaşarken gözlediğim kadarıyla asıl travma, “İslam ülkeleri” denilen ve dini rejimle yönetilen Orta Doğu ülkelerinde yaşanıyor. Çünkü bu ülkeler gerçekten din devleti ama, halkın büyük bölümünün özel yaşamında çok başka şeylerin özlemi içinde oldukları açıkça görülüyor.Eski bildiklerimizDini kurallarla yönetilen birçok Müslüman ülkesinde yaşayanlardan yurt dışına çıkabilenlerinin daha özgür olabildiklerini eskiden beri gözleyebildiğimiz için biliyoruz. Yurt dışına çıkabilen Suudi Arabistanlı, Katarlı, İranlı kadınların normal bir ülkeye girdikleri anda ilk yaptıkları, normal kıyafete bürünmek.Hepsinin özlemiİslam ülkelerinden yurt dışına çıkabilenlerin aldıkları eğitim nedeniyle “kendi değerlerine ters düştüklerini” sanırdık hep. Yurt dışına çıkabilenler yozlaşabilirdi. Bu ülkelerin vatandaşlarının hepsinin dini kurallara inanarak ve onların emrettiği yönde yaşadıklarını varsayıyorduk. Ama öyle değil.Türk dizilerinin istilasıBunu söylerken Türk dizilerinin özellikle İslam ülkelerinde gördüğü ilgiye dayanıyorum. Afganistan’dan Suudi Arabistan’a, Fas’tan Irak’a, Yemen’den Kuveyt’e kadar bütün İslam ülkelerinde Türk dizileri en çok izlenen diziler. Dizi oyuncularının posterleri ise birçok Müslüman gencin duvarını süslüyor.Dizilerden örneklerKısa bir araştırma yapınca ne kadar çok Türk dizisinin Arap ülkelerinde gösterildiğini anlıyorsunuz. Asmalı Konak, Menekşe ve Halil, Çemberimde Gül Oya, Ihlamurlar Altında. Elveda Derken, Kırık Kanatlar. Yersiz Yurtsuz, İki Aile, Sıla, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Arka Sokaklar bunlardan bazıları.Devam edelimArap ülkelerinde oynayan diziler arasında Kurtlar Vadisi, Asi, Berivan, Annem, Gümüş. Bıçak Sırtı, Kavak Yelleri, Yaprak Dökümü, Yabancı Damat, Kaybolan Yıllar, Unutulmaz, Genco, Aşkı Memnu da var. Bu yazıyı yazıncaya kadar bilemiyorum belki başka dizilerle de ilgili anlaşmalar imzalanmış bile olabilir.İslama uygun mu?Bu dizilerin hiçbiri “dini kurallarla” yönetilen bir ülkenin anlayışına, ahlâkına ve yaşam biçimine uymuyor. Hiçbir dizide dini değerler ve buna uygun göndermeler de yok. Peki nasıl oluyor da Araplar kendilerine hiç uymayan bir yaşam biçimini bu kadar büyük hayranlıkla bağlanıp büyük ilgiyle izliyor?Çünkü öyle değillerNedeni basit. Bu ülkelerin yönetim biçimleri ile halklarının duygu düşünce ve yaşama bakış açıları aynı değil. Çünkü bu ülkelerde diktatörlükler hâkim ve diktatörler halklarını yönetebilmek için özellikle dini kuralları bir sopa gibi kullanıp baskıcı yöntemlerle iş başında kalabiliyorlar. Gerçek budur.Biraz aralayıncaŞimdi petrol zenginliğinden ne yapacağını şaşırmış hâle gelen bu ülkeler kapıyı biraz aralayınca bu gerçek kendiliğinden ortaya çıktı. Tabii o zaman şu soru sorulabilir; “Yönetimler bu bildikleri halde neden Türk dizilerini oynatmaya devam ediyor?” Çünkü artık başka türlüsü ellerinden gelmez de ondan.Değişen dünyaTürkiye’de değişim diyenler, besmeleden çok demokrasi lafını edenler, yaşam diliminde dini kuralların geçerli olmasını, Türkiye’nin din devletine dönüşmesini amaçlıyorlar. Baskı altında halkın büyük bölümü buna boyun eğer görünüyor, ama maya tutmuyor. Arap dünyasında ise ters değişim yaşanıyor.Liderler farkındaÜlkelerini baskı ile yöneten Arap liderler iletişimin engellenemediği yeni dünyada halklarının özlemlerini engellemeyeceklerini biliyorlar, bunun farkındalar. O nedenle dizileri serbest bırakarak herkesin evinde kendi başına özlem gidermesine hiç ses çıkarmıyorlar. Çıkarsalar başları derde girecek çünkü.Patlama olurTürk dizileri ya da benzer yabancı dizilere sadece bu ülkelerin televizyonlarında gösterildiğinde ulaşılmıyor. İnternet ortamında bütün bu dizileri izlemek mümkün. Arap liderler dizileri yasaklamaya kalksa bu kez herkes internet üzerinden ve kaçak olarak izler ki bu bir süre sonra patlama yaratır.Oyunculara sevgiArap ülkelerinde Türk dizilerinde oynayan kadın ve erkek sanatçılara da büyük ilgi var. Arap kadınlar ve erkekler, dini inanışlarına hiç uymasa da tıpkı batı ülkelerindeki gibi fan kulüpleri kuruyorlar, onların fotoğraflarını paylaşıyorlar. Bu ülkelere giden sanatçılar gösterilen sevgiden boğulacak gibi oluyor.Mantıklı değilBu hiç mantıklı değil. Nasıl oluyor da İslam kültürünü aynı zamanda devlet ve hukuk sisteminin de yöneticisi olarak kabul eden halklar kendi inançlarına göre “yoz” kabul ettikleri bu dünyevi zevklerin peşinde koşarlar. Demek ki bu ülkelerde halklar değil yöneticiler İslamcı anlayışta.Türkiye de düşünmeliArap ülkelerinin bu hâlini görünce, diyorum ki Türkiye’de yaşayan ve Arap ülkeleri gibi olmak isteyenler, kendini demokrat sanarak buna destek veren zevzekler oturup biraz düşünmeli. Değişimden din devletine gitmek isteyenler, Arapların bundan nasıl kurtulmak istediklerini görecek kadar izan sahibi olmalı.Başka ülkeler de varTürk dizilerinden söz açılmışken başka bilgiler de vereyim. Türk dizileri sadece Arap ülkelerinde gösterilmiyor. Çin, Hollanda, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya, Kosova, Karadağ, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan’da da gösteriliyor örneğin.Devam edelimYine Lübnan, Libya, Cezayir, Bahreyn, Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt, Moritanya, Fas, Filistin, S.Arabistan, Katar, Suriye, Tunus, Dubai, Somali, Afganistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Tunus, Hindistan, İran, Umman, Yemen’de de Türk dizileri oynuyor.60 milyon dolarTürk dizileri geçen yıl yukarıda saydığım ülkelere 60 milyon dolarlık satış yapmış. Konunun uzmanları dizilere olan ilgi nedeniyle fiyatların her geçen gün arttığını ve önümüzdeki dönemde satış rakamlarının daha da yükseleceğini ileri sürüyorlar. Yani diziler ciddi bir “ihracat kalemi” hâline gelmiş. İyi bir şey.Hepinize iyi bir hafta dilerim...
Geçen haftaki “Kelimelerle keyifli oyunlar” yazısı üzerine Gaziantepli okurlarımdan Çevik Çakmur,“Ben de size tersten okunduğunda aynı olan cümleler göndermek istedim” demiş.Çocukluğumdan beri birkaç örneği bilirdim.Ama Çevik Çakmur o kadar çok tersten de aynı okunan cümle göndermiş ki şaşırdım. Sanırım sizler de şaşıracaksınız:Traş niçin şart.Ey Edip Adana da pide ye.Anastas mum satsana.Tasla kepek al sat.Işıklar arar alkışı.Rulo yap, küçük pay olur.Elini aça aça inile.Madara kaymakam, niçin makam yakar adam.Alışır o sana, sor Işıl’a.Takas çok ama koç sakat.Emre ve kıza yazık, everme.Teli ellerime demir elle ilet.Pay ederek iki kerede yap.Kasaya mal koyana yoklama yasak.Arazi küçük, iz ara.Rulo, arap eli ile para olur.İbrahim kek mi harbi?Ne bedenim azami, ne de ben.Ey iyi ruh, Huri’yi ye.Rulo küçük küçük olur.Aç raporunu koy, okunur o parça.Al kazık, çak karaya, kayarak kaç, kızakla.Al Pakize, bezi kapla.Altan attan atla.Anastas keten etek satsana.Anastas rulo iyi olur, satsana.Arap Kara Murat atar umarak para.Ayla da mı madalya?Ayol abla, keten etek al baloya.Ayşen, ıslak kalsın eşya.Er işi pilavı vali pişire.Ey kekeme, kek ye.Firar eder Arif.Kalsın o don ıslak.Katıra da radarı tak.Katla enine, al tak.Keçin ileridedir, elini çek.Kim o komik?Koyma Vahit, teyp yetti, havam yok.Nine, şu resim ise Ruşen’in.O zaman al tak, katlanamaz o.Para hazır ama Rıza harap.Rıza, Haluk okula hazır.Şeş-ü dü mü? Düşeş.Uğur motora sar o tomruğu.Yok, adını da koy.Zamlı tas neden satılmaz.*****Gani Yıldız’danDevlet, hizmeti emeklinin ayağına götürüp ona “ikinci bahar” yaşatacakmış. Emeklimiz çalışırken hangi ilkbaharı gördü ki sıra ikincisine geldi acaba?***Şimdi de “Aile Vergisi” geliyormuş. Sanıyoruz “Yetmez ama evet!” haykırışının vergiler için de geçerli olduğu düşünülüyor..***“Ankara’da tam bir muhalefet yok” cümlesi çok da yanlış değil. Zira büyük bölümü Silivri’de..***Milli Eğitim Bakanlığı, üstün yetenekli çocukların bulunması için yeni stratejiler geliştirecekmiş. Bizde onlardan çok ne var! Durmadan değişen eğitim sistemimize rağmen sınıf geçip mezun olabilen her öğrenci “üstün yetenekli”dir.***256 vekilimizin silahı varmış. İşin komik tarafı, bireysel silahlanma sorununu, toplu silahlanan bireylerin çözmesini bekliyoruz.***Deprem gerçeği kapımızdayken, “Binamız yıkılır mı, yıkılmaz mı?”nın cevabını tarot analizlerinde arayacağımıza, işi şansa bırakmayıp karot analizi yaptıralım!***Gazeteciler, 2008 yılında kaybettikleri “yıpranma payı hakkı”nı geri kazanmışlar. Buna en çok muhalif gazetecilerin ihtiyacı vardı. Peki ya yandaşlar? Onlara da “yıpratma payı hakkı” yakışır!***Bu yıl 27 yeni alışveriş merkezi açılacakmış. Öyle bir tüketim toplumu olduk ki, birisine, “Ayağını yorganına göre uzatsana” dediğimizde cevabı, “Tamam ama önce yeni yorgan alayım” oluyor..*****İşte haftanın fıkralarıBu pazar da Yıldırım Tuna’dan gelen bir demet fıkrayla gülelim:YoruluyorumYeni hasta doktorun yanına sokulup, “Affedersiniz doktor, siz anlayışlı birine benziyorsunuz, sıkıntılarım var” demiş fısıldayarak, “İlkinden sonra müthiş yoruluyorum, ikincisinde göğüs kafesim sıkışıyor, bacaklarım titriyor. Hele üçüncüsünde bayılacak gibi oluyorum artık. Nefesimin normale dönmesi yarım saatimi alıyor..” Doktor, “Yahu” demiş muzipçe gülüp hastanın omzuna bir şaplak indirerek, “Birincisinden sonra bıraksana azgın canavar?” Hasta, “Nasıl olur doktor?” diye cevap vermiş bu laubaliliğe şaşırarak, “Ben üçüncü katta oturuyorum.”İstanbul’un yaratılışıBir gün Tanrı’nın son derece keyifli olduğunu gören meleklerinden biri bunun nedenini sormuş. Tanrı, “Aşağı doğru.. Bulutların arasından yaptığım şeye bak” demiş. “Nedir efendim o?” Tanrı, “ Bir gezegen. Ona hayat verdim ve adını ‘Dünya’ koydum.. Evrenimizde ‘Denge’nin test edildiği bir yer olacak.” Melek, “Denge?.. Hâlâ anlamış değilim efendim” demiş. Tanrı, dünyanın çeşitli yerlerini göstererek izah etmeye başlamış, “Örneğin Kuzey Avrupa fırsat ve zenginliklerin beşiği olacak ama güneyi tam tersi.. Bir sürü beyaz insan yarattım, karşılığında bir o kadar siyah..” Tanrı diğer ülkeleri işaret ederek “Buraları sıcak olacak, şuraları ise buz kaplı.” Melek, “Burası neresi efendim?” diye bir yeri işaret etmiş. “Orası İstanbul” demiş Tanrı, “Dünyanın en güzel şehri.. İki kıtanın karşı karşıya olduğu, içinden deniz geçen tek yer.” Melek “Peki” deyip “Ya bahsettiğiniz denge Tanrım?” diye sormuş. “Bak, buna karşılık İstanbul’dan pek de uzak olmayan bir yer yaptım” diye cevap vermiş Tanrı, “Ankara.. Oraya her şehirden ikişer üçer seçtirip yerleştirdiğim ‘Dünyayı ben yarattım’ diyen şu tiplere bakar mısın? Bak benim aşkıma!”Yirmi yıl cezaHakim: Sizi daha önce bir yerde görmüş müydüm?Sanık: Evet.. Kızınıza bateri çalmasını ben öğretmiştim efendim..Hakim: Yirmi yıl..RomantizmKarda ‘Şöyle bir yürüyeyim’ diye sokağa çıktım, tam 13 araba ittim. İçimdeki romantizm anında öldü tabii..
Diyarbakır’da üç cenaze için tören yapıldı. Yüz binlerce kişi katıldı. Bütün medya, köşe yazarları koro hâlinde “Hiçbir olay çıkmadı, kimse provokasyona gelmedi, aklıselim galip geldi” diye haykırdı.Çünkü ‘provokasyon’dan o büyük kalabalığın olay çıkarması, taşlı sopalı saldırıların olması, dükkânların yağmalanması, polisin gaz bombası atması, tazyikli su sıkması anlaşılıyor.Bunlar olmadığına göre “çok şükür” diyeceğiz yani.Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kırmızı bültenle, üstelik terör suçu nedeniyle aradığı kişilerin adı olan pankartlarda “Hepimiz Sakine’yiz” yazması ve herkesin elinde sallanması önemli değil tabii, o bir provokasyon değil, barış.Neyse ki PKK bayrağı varmış ama Apo posteri yokmuş.Sevinçten havalara uçuyoruz, “Yaşasın, o kadar vakur davrandılar ki Apo posteri açmadılar, kendilerine milyonlarca şükran sunarız.”Hepsini geçelim.Diyarbakır’daki büyük törenin çok sakin ve huzur içinde geçmesinin tek nedeni var.Asker ve polis kentten tamamen çekildi. Ortalıkta üniformalı tek kişi gezmedi.Meydanda ne zırhlı araçlar ne TOMA’lar vardı. Onlar olmayınca da hiçbir olay yaşanmadı.Devletin tamamen çekildiği bir ortamda hiçbir olay çıkmamasını “provokasyon olmadı” diye tanımlamak, bundan önceki olayları kışkırtanın bizzat devlet olduğunu da kabullenmektir. Bunun başka izahı var mı?Türkiye’de medya marifetiyle müthiş bir oyun oynanıyor. Ne olduğunu bilmediğimiz bir dizi görüşme “barış” diye sunuluyor. Ekranlara salınmış sözde aydınlar, akademisyenler, köşe yazarları bilinçlere sanki Türkiye’de bir iç savaş yaşandığını kazıyorlar.Türkiye’de bir iç savaş yok. Bir grup terörist kan döktü ve döküyor. Bunun yanında ise yıllarca ihmal edilmiş, bazı dönemlerde eziyet çektirilmiş bir Kürt halkı var.Şu anda sistemli biçimde yapılan, bu iki konuyu birbirine karıştırarak zaten kafası muhallebiye dönüştürülmüş geniş yığınları iyice etkisiz hâle getirip, uluslararası dayatmaları hayata geçirme çabasıdır.İç savaş yanıltmasıyla, terörü kutsayan ve kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde “barış” sloganını kullanarak Türkiye sevgisizliğini gösterenler bir gün bunun yarattığı hasarın altında kalacaklardır elbette ama ülkenin göreceği zararı asla karşılayamayacağımız da ortada.*****İki gün İzmir’deyizŞu sıralar programının çok yoğun. Mustafa Mutlu ile Kâğıthane ve Maltepe’den sonra Babaeski’ye gittik. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği halkla sohbet toplantısında konuştuk.Babaeskililerle çok hoş ve fikri olarak çok verimli bir gün geçirdik.Bugün ve yarın ise İzmir’deyiz.Bugün Karşıyaka Platformu’nun düzenlediği bir seri panelde konuşacağız. Karşıyaka Opera Sahnesi’nde saat 10.30’da başlayacak panel dizisinin programını sizlerle paylaşmak istiyorum:1. Oturum: Cumhuriyetin Kuruluş Felsefesi ve Yargı. Saat: 10.30-12.00Yöneten: Avukat Murat Ergün Konuşmacılar: Prof. Dr. Süheyl Batum - CHP Eskişehir Milletvekili, Avukat Celal Ülgen - TBB Yönetim Kurulu Üyesi ve ben.2. Oturum: Hukuk/Yargı Tekliği - Arabuluculuk ve Dil. Saat: 13.15-14.45Yöneten: Avukat M. Fatih Ülkü, Konuşmacılar: Orhan Bursalı, Gazeteci Yazar, Av. Doç. Dr. Ümit Kabasakal - İstanbul Barosu Başkanı, Emine Ülker Tarhan - CHP Grup Başkan Vekili ve Ankara Milletvekili3. Oturum: Basın Etiği ve Yargı. Saat: 15.00-16.30Yöneten: Avukat M. Talat Ünlü, Konuşmacılar: Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, CHP İzmir Milletvekli ve PM Üyesi, Avukat Dilek Akagün Yılmaz, CHP Uşak Milletvekili ve Mustafa Mutlu. Pazar günü ise Buca Atatürkçü Düşünce Derneği’nin halkla sohbet toplantısında Mustafa Mutlu ile birlikteyiz yine. Bu kez CHP Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler de bizimle birlikte olacak. Bu toplantı Buca Eğitim Fakültesi Konferans Salonu’nda saat 14.30’da başlayacak.Bütün bu toplantılara tüm İzmirlileri davet ediyorum.*****Hastanenin telefonu değişmiş amaGeçen hafta Avcılar Murat Kölük Hastanesi’nin telefonunun hiç açılmadığını ve mesaja düştüğünü ama bu kez de mesaj kutusunun dolu olduğu mesajı dinlediğimi yazmıştım.Yazım üzerine Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği İstanbul Bakırköy Bölgesi Genel Sekreteri Doç. Dr. İhsan Bakır’dan bir mesaj aldım. Bakır hastanenin telefonunun (212) 4147171 olduğunu açıklıyor.Peki (212) 5097979 No’lu telefon nereden çıktı? Bakır’a göre o numara değişmiş ama Google’dan arama yapınca bazı sitelere yapıştığı için eski numara çıkıyormuş.O günü bir daha anlatayım. Önce bilinmeyen numaralar, 11818’i aradım. 509’lu numarayı verdi. Bu numara açılmayınca cep telefonundan internete girdim. İlk sıradaki sitede de aynı numara vardı. Dün hastanenin resmi internet sitesine de girdim, orada 414’lü numara vardı.Hastane yönetiminin Google’daki ve bilinmeyen numaralar şirketlerindeki düzeltmeleri yapmaları gerekiyor.*****Üzüldüm tabii ama ibret olsun diye de yazıyorumBir okurumdan çok ibretlik bir mesaj aldım. Konusu sanal kumar. Bu okurum ne yazık ki iradesine hâkim olamamış ve büyük paralar kaybetmiş. Herkese ders olması için bu mesajı sizlerle paylaşıyorum:“Değerli Can Ataklı. Lütfen yazın ama lütfen. Çok farklı ancak çok can yakan bir konudan bahsetmek istiyorum.Benim evim, yuvam, her şeyim maddi ve manevi olarak dağılmış durumda. Neden mi, kısaca anlatayım. Sanal ortamda poker siteleri mevcut ben de böyle bir aptallık yaparak kendimi sanal pokere kaptırdım. Önceleri çok vermem dediğimde bir de baktım 3- 5 ay gibi kısa sürede 15- 20 bin lira zarara girmişim.Ve bu hırs giderek artıyor bankadan para yatırıp oynadıkça sistemde kendi adamları ve el görme sistemleri ile sizi bitiriyorlar. Evim, arabam gitti. Yazın, başkalarının canı yanmasın. Kurtaracağım dedikçe batıyorsunuz. Bu sitelerin hukuki hiçbir dayanağı yok. Dağıtılan ellerin tamamı kurmaca. Lütfen yazın, ben bittim, evim, eşim, yuvam her şey bitti. Başkalarının canı yanmasın.”Ne diyeyim, “bu kadar akılsızlığın sonu bu olur” desem vicdanım elvermiyor, hiç olmazsa başkalarının kulaklarına küpe olsun.
Terör lideri Apo ile yapılan resmi pazarlıklarda “Apo ne istiyor?” diye sormuştum dün.Yazının çok ilgi çektiğini söylemeliyim. Çok sayıda mesaj aldım.Örneğin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bizzat arayarak kutladı ve “Asıl merak edilmesi gereken soruyu sormuşsunuz. İşte biz de bunu söylüyoruz” dedi.Nedense yüzlerce gazeteci her gün yazıyor, TV ekranlarında konuşuyor, ama herhâlde “merak” kavramı ortadan yok olmuş ki, hepsi derin analizler yapıyor da bu soruyu sormuyor. Bunun yerine güya sorunun kökenine iniliyormuş gibi yapılarak laf salatalarıyla halkın zihni bulandırılıyor.Onca konuşma ve görüş beyan etme içinde atılan adımın ne olduğunu, hangi sürece zarar verilmemesi gerektiğini anlayamıyoruz.Ama başımızda demoklesin kılıcı gibi duran bir “aman süreci baltalamayalım” söylemi var. Soru mu sordun, koro hâlinde saldırı başlıyor “Her şey çok güzel olacak, sen ne karıştırıyorsun şimdi?”Bunlara karşı Apo ile yapılan resmi pazarlıklarda “nelerin hiç konuşulmadığı” konusundaki bilgi kirliliği ise had safhada. Özellikle yandaş kişilerden nelerin konuşulmadığını ya da nelerin asla yapılmayacağını öğreniyoruz.Örneğin terör lideri Apo’nun cezaevi koşullarında bir iyileştirme olmayacakmış. TV verilerek bir adım atılmış sadece. Ayrıca Başbakan da açıkladı, Apo’nun rahatı yerinde. 12 metrekarelik hücresinde yatağı falan bile varmış.Yine terör liderinin bir eve nakli de asla söz konusu değil. Bunu yıllardır söyler PKK yanlıları. Benzetme ise Mandela’dan. Çünkü o da yıllarca bir adada hapis tutulduktan sonra bir çiftlik evine nakledilmişti. Sonunda Mandela bir milyon kişinin katıldığı bir törenle mahkûmiyetini çektiği çiftlik evinden çıkmış halkının yanına gitmişti. Ardından biliyorsunuz Mandela Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı olmuştu.Hükümlülükle ilgili benzetme olabilir ama Mandela’nın durumu ile Apo’nun durumu aynı değil. Güney Afrika’da azınlıkta olan beyazların iktidarı vardı. Siyahların vatandaşlık hakları sınırlıydı, seçme seçilme hakları yoktu, beyazlara karşı ikinci sınıftılar ve ayrı bölgelerde otururlardı. Bugün Türkiye’deki Kürtlerin durumu böyle değil.Pazarlıklarda bir başka hiç konuşulmayan konu ise terörist Apo’nun serbest bırakılacağı imiş. Böyle bir şey olmayacakmış. Kürtler bağımsız bir devlet istemiyor bu nedenle ayrılma ya da özerk bölge de konuşulmuyormuş.Eeee, peki ne konuşuluyor?Bunlar yoksa terör lideri neden masaya otursun ki?Mantık çok basit. Siz terörü bitirmek ve teröristlerin silah bırakmasını sağlamak için terör lideriyle masaya oturuyorsunuz. “Silahı bırak” diyorsunuz. Elbette bunu söylerken bazı şartlar ileri sürüyorsunuz. Terör lideri de buna karşı bir şey söylüyor değil mi?İyileştirme yok, ev hapsi yok, serbest bırakma yok, bağımsızlık ya da özerklik yok.Peki ne var?Ciddi cevap bekliyorum, öyle derin tahlillere aklım ermiyor çünkü.*****Bu nasıl örtülü ödenekCHP Parti Meclisi üyesi ve Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Hurşit Güneş dün bir bilgi notu göndermiş. Güneş ekim ayında bir yılda 1 milyar lirayı geçen örtülü ödenek harcamalarının nereye gittiğini sorduğunu hatırlatarak “Herhâlde bu soruyu sorunca rahatsız oldular ve kasım ayında örtülü ödenek harcamalarını frenlediler” diyor.Prof. Dr. Güneş’e göre ekim ayında 125 milyon lira olan örtülü ödenek harcamaları kasım ayında 48 milyona düştü. Ancak aralık ayında bu rakam tekrar 126 milyon liraya çıktı.Güneş “Aralık ayı verisi gösteriyor ki kasım ayındaki düşüş tamamen örtülü ödenekle ilgili iddialarımızı örtbas etmek için yapılan kısa süreli stratejik bir manevraymış. Çünkü aralık ayındaki örtülü ödenek harcamaları ekim ayını bile geçti ve 2012 toplam örtülü ödenek harcaması 1.2 Milyar TL’ye ulaştı” diyorAralık ayı ve yıl sonu örtülü ödenek harcama verilerinin Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı ile ilgili kaygıların yerinde olduğunu gösterdiğini ileri süren Hurşit Güneş, hükümeti Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatını örtbas etmeye çalışmakla suçluyor.*****Apo’ya televizyon verilmesi iyidirTTerör lideri Abdullah Öcalan 1999’dan bu yana İmralı’daki hapishanede kalıyor. İdama mahkûm edilmişti, idam cezası kaldırılınca ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkûmu statüsüne geçti.Geçen haftaya kadar Apo’nun gazeteleri okuyabildiğini ama televizyonunun olmadığını, sadece TRT’yi alan bir radyosu olduğunu öğrenmiş olduk. Şimdi hücresinde artık televizyonu da var. Bazı haber kanallarını izleyebilecek.Şu bir gerçek ki, terörün bitirilmesi için pazarlık masasına oturtulan bu terör lideri 13 yıldır dünyadan kopuk. Gazeteleri okuyabiliyor, bazı belgeler kendisine veriliyor ama TV ekranlarında neler olup bittiğini görmüyordu. Kendisine destek veren ya da karşı çıkanları izleyemiyor, neler söylediklerini de bilmiyordu. Şimdi artık TV’leri izleyerek Kürt sorunu hakkında konuşulan çoğu incir çekirdiğini doldurmayacak tartışmaları da izleyebilecek.Böylelikle artık bilgi sahibi olabilecek.Bakarsınız bir hafta 10 gün sonra “Yahu siz bunlarla mı sorunu çözmeye çalışıyorsunuz, siz de hiç mi akıl mantık yok” deyiverir.*****Yolunuz düşerse güzel gözleme yersinizGözlemeye bayılırım. Hele kıymalısına. Ama kıyması iyi olmalı, bol olmalı ve en önemlisi kavrulmuşundan değil çiğ kıymadan yapılmalı. Pek çok yerde gözleme yedim, ama Maltepe’de bir yer buldum, gerçekten bu kadar güzelini hiç yememiştim.Yolu düşüp de gözlemeye de meraklı olana tavsiye ederim.Küçücük bir dükkân, bir kadın sabahtan akşama gözleme açıyor. Kıyması bol, çiğden yapıyor, hamuru çok ince ve gerçekten hakkıyla pişiriyor.Tabii gitmesi biraz zor. E5’ten Türkan Saylan Kültür Merkezi’ne giden yola giriyorsunuz, adı Eski Üsküdar Caddesi, bu yolun üzerinde sağda Anadolu Gözleme. Eski Gülsuyu PTT’sinin karşısı olarak tarif ediyorlar.Ben bir gece Türkan Saylan Kültür Merkezi’ne gittiğimde bulmuştum. Geçen hafta yine yolum düştü, aynı keyifle yedim.İyi bir şey yapanlar dünyanın bir ucunda da olsa mutlaka bulunuyor.Türkan Saylan Kültür Merkezi deyince, yakında gerçekleşeceğini umduğum çok ilginç bir proje için tiyatro sanatçısı ve yönetmen Özcan Alpar’la çalışıyorum. Çok seveceğinizi sanıyorum.
Artık yeni tabularımız var. Üstelik bu tabular o kadar güçlü ki, karşı çıkmak falan değil sadece sormak bile güç odaklarının öfke oklarını çekmeye yetiyor.Örneğin herkes “çözümden” yana. Kiminle konuşsanız “Aman çözüm yine engellenmesin, provokasyonlara dikkat edelim” diyor.Bir çözüm lafıdır gidiyor ama çözümün ne olduğunu söyleyebilen yok. Her gece TV ekranlarına salınmış bir dolu insan konuşuyor. Anlatıyorlar da anlatıyorlar.Temel fikir hep aynı: “Bu sorunu çözmeliyiz.” “Sorun” dedikleri elbette Kürt sorunu. Hükümetin terör örgütüyle başlattığı resmi pazarlıklar nedeniyle mutluluktan uçuyorlar. Aynı oranda da korku ve endişeleri var. Ya sürece bir şey olursa, ya bir provokasyon olursa!Ama hepinize sormak istiyorum; bu kadar çok laf dinliyorsunuz, çok derin analizler, yorumlar duyuyorsunuz, peki çözümün ne olduğunu, çözüm olarak size ne anlattıklarını anlıyor musunuz?Apo ile resmi pazarlıklar yapılıyor. Kimileri çok umutlu ve mutlu. Peki ne konuşuluyor, Apo ne istiyor biliyor musunuz? Hayır hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama milyonlarca insan adeta efsunlanmış gibi “çözüm” bekliyor.Her yerde soruyorum; “Ne olursa çözüm olmuş olacak?” diye.Henüz kimse cevap vermedi çünkü veremiyor. Nedeni basit; bunların hiçbirinin aklında çözüm önerisi yok. Varsa bile onu söyleyecek cesaretleri yok. Sorunumuz bu.Bir de üstüne bu soruları sorduğumuzda alay etmeye, küçümsemeye kalkıyorlar. “Efendim umutlanalım ama önemli olan adım atmaktır yoksa kısa sürede zaten çözüm olmaz.” Sahtekârlığın, iki yüzlülüğün dik âlâsıdır bu.Oysa söyleyin, “şunlar olmalı” deyin. Hayır bu yapılmıyor, yerine güya derin tarihsel ve bilimsel analiz yapılıyormuş gibi Türkiye, Türkler kötüleniyor. İşin kökenine iniliyormuş süsü verilerek beyinler yıkanıyor. Hep yuvarlak laflar, “analar ağlamasın istiyoruz, silahlar sussun diyoruz, barışın sağlanmasını amaçlıyoruz.” İyi de...Bunlar için ne yapılacak?Ne olursa analar ağlamayacak?Ne yapılırsa silahlar susacak?Artık bu soruların cevabının verilmesinin zamanı gelmedi mi?*****Çekicinin gazeteciye düşman olanıMesleğe başladığım 1976 yılında Vatan Gazetesi’nde henüz gencecik acemi bir gazeteciyken, ilgisini hiç eksik etmeyen ve yol gösterici ağabeylik yapan sevgili Alev Anakök ağabeyimden bir mesaj aldım.Başından geçen çok ilginç bir olayı anlatıyordu. Konu hep yazdığım çekicilerle ilgiliydi ama böylesini ilk kez duyduğum için sizlerle de paylaşmak istedim.Şöyle yazmış Alev ağabey:Çekicilerle ilgili yazdığın son yazıyı okuduktan sonra bu konuda yaşadığım bir diyaloğu sana yansıtmak istedim. Kızım Feneryolu’nda sabit pazarın yanındaki evde oturuyor. Koltuk takımların minderlerini bırakmak için yolun üstüne arabayı park ettim. Aynı yerde benim gibi park eden başka araçlar da vardı.Flaşörleri yakıp minderleri eşimle birlikte hızlı hızlı taşımaya başladık.Son iki tanesini ikinci kata bıraktıktan sonra aşağıya indim ki araba 20 metre ileride çekicinin üstünde. Koşup aracı durdurdum. Arabayı indirdiler. 60 lira ceza kestiler.Buraya kadar her şey normal. Uygunsuz yere bırakırsan 10 dakika da olsa sonucuna katlanırsın.Aramızdaki ilginç diyalog ise şöyle:Çekicideki görevli arkadaş aracı indirirken “İki tane minderi ikinci kata götürdüm geldim. 10 dakikayı bile geçmemişti. Üstelik de diğer araçlar duruyor. Aradan benimkini almışsın. Hani trafiği engellemeyen araçlar çekilmiyordu?” dedim.“Buraların en yavaş çekicisi benim, ortalama 7-8 dakikada aracı çekerim. Diğer arkadaşlarım 3-4 dakikada çeker, anons yaptık gelmedin. Camında basın plakasını görünce tercihimi senin arabadan yana kullandım. Bu plaka olmasaydı, belki başkasını çekerdim” cevabını verdi.Anlaşılıyor ki bu arkadaşlar bizlere karşı değişik düşüncelere sahipler.Sevgiyle kal. NOT: Ceza bilgilerini de yazayım;Plaka: 34 ZF 5Ö (Araç eşimin üstüne kayıtlı)Tarih: 19-12-2012Makbuz NO: 31832Makbuzu düzenleyen: S. KefeliAçıklama: Bağdat Cad. (yasak park) ***** Eşcinsellik ve laiklikİlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan yine ortalığı karıştırdı. “İslam’a Göre Cinsel Hayat” kitabıyla büyük ilgi gören, çeşitli konuşmalarında cinsel konulara da değinen Demircan son olarak “Cinsellik ibadettir” sözleriyle gündeme oturdu.Demircan aynı konuşmasında eşcinselliği de laikliğin bir sorunu olarak gördüğünü belirterek “Eğer İslam toplumu olsaydı o zaman gerekli bilgilendirmeler yapılırdı. Onlar doğuştan diyorlar, ama yanlışları var. Bilim adamı kisvesi altında konuşanlar konuları çarpıtıyorlar” dedi.Ali Rıza Demircan kendi açısından belki haklı olabilir ama aklıma takılan bir konuyu da sormadan edemeyeceğim. Lafa gelince “ecdadımız” olarak kabul ettiğimiz Osmanlı döneminde “içoğlanı” ya da “saray oğlanı” diye tanımlanan kişiler vardı.Resmi olarak sarayda padişahın hizmetlerini görmek için görevlendirildiği söylenen, bu yakışıklı ve hatta güzel erkeklerin aslında başka amaçlara hizmet ettiği inkâr edilemeyen bir gerçektir. Ayrıca Osmanlı döneminde “oğlanlar” denilen bir meslek erbabı olduğu da bilinmekte. Osmanlı laik olmadığına göre eşcinselliği laiklerin sorunu gibi göstermek ne kadar doğru acaba?*****Hemen her ürünün helâli yapılıyorken sıra rujdaymış. İş bu noktaya gelince insan ister istemez, “Acaba asıl amaç dudaktan ziyade göz boyamak mı?” diye sormadan edemiyor!(Gani Yıldız)*****Kelimelerle eğlencePazar günkü bir yazımda Türkçedeki bazı kelimeleri aktarmıştım sizlere. En uzun kelime, en uzun şehir adı gibi örnekler vardı.Ancak dikkatli ve özenli okurlar bu kelimelerinden birini düzeltirken bir de katkıda bulundular.Örneğin Murat Akay “Sizin yazdığınız en uzun kısaltmadan daha uzunu var” diyor ve şunu yazıyor: “Yazınızda alıntıladığınız bir madde şöyleydi: En uzun kısaltma: İYSSKSİİD (İş Yerinde Sağlık, Sağlık Korunması ve Sigorta İle İlgili Danışma (Komitesi)Oysa mezun olduğum okulun kısaltması ise şöyle: ADMMAADMMAADMMYOAçık yazılımı; Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi ve Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisine bağlı Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu.Ve inanın öğrenci kimliğimde (o zamanki muteber adıyla Şebeke’de) aynen yazıyordu; tabii kısaltılmış hâliyle.”Birkaç dikkatli okurum da en uzun ilçe adının Şereflikoçhisar değil Mustafakemalpaşa (Bursa), olduğunu yazmışlar.Hepsine teşekkürler.
Abdullah Öcalan ile resmi pazarlıkların başlamasından sonra yandaş medyada ve kendini liberal gibi gösteren Türkiye sevgisizi çevrelerde “Aman sürece bir şey olmasın” paniği başladı.Terör lideriyle ne görüşüldüğünü, teröristin ne istediğini, devlet görevlilerinin bir taviz verip vermediğini hiç merak etmeyenler tutturmuş, “Aman sürece yönelik bir provokasyon olmasın” diyor. Hani “sakınan göze çöp batarmış” örneğindeki gibi üstüne bir de Paris’teki üçlü kadın cinayeti gelmesin mi? Koronun bağırtısı daha da yükseldi.Hemen söyleyeyim, kimse endişe etmesin. Sürece bir zarar gelmez.Belli ki bunun planı programı yapılmış, riskler hesaplanmış. Sonuçta görüşme yaptığınız kişi hapiste, yani el altında. Sorun iktidarın bu konudaki kararlılığıdır. Eğer gerçekten sorunu çözmek istiyorsa, bu uğurda siyasi geleceğini bile riske atmaya hazırsa neden süreç zarara uğrasın?Ancak defalarca söylediğimi tekrarlamak istiyorum.Gizli kapaklı pazarlıklarla sorun çözülmez. Ekranlara salınan ve ne istendiğini, ne olacağını söylemek yerine güya “derin analizler” yapan, sadece kafa karıştıran Türkiye sevgisizlerinin söylemleri ile bir yere varılamaz.Sorun sandığımız ya da yandaşların bize dayattığı gibi zor ve karmaşık değil. Madem bir pazarlığa oturuldu, soru basittir:İmralı’daki terör örgütü lideri ne istiyor? Eğer sorunu çözecek kadar örgütüne hâkimse, lafını geçirebilecek iktidara sahipse, ne söylüyor?Bunu bildiğimiz zaman sorunu çözmek o kadar da zor değil. Apo yani Abdullah Öcalan “serbest bırakılmasını” mı istiyor? Özerk bölge ya da federasyon veya bağımsız bir Kürt devleti mi talep ediyor?Bunların bilinmesi gerek.İktidar sözcülerinin “Önce silah bıraktırmak istiyoruz, görüşmeler bu yöndedir, hemen bir sonuç beklemeyin” yönündeki açıklamaları kandırmacadan ibarettir.30 yıldır saldıran bir terör örgütü şimdi ne olmuştur ki, silah bırakmak için masaya oturmuştur? İnandırıcı tarafı yoktur bu savın. Çok belli ki gelinen aşamada gerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerekse terör örgütü bazı koşulları konuşuyor. Ne kadar saklanırsa, sorun o kadar çözülmez ve içinden çıkılmaz hâle gelecektir. Muhalefet de “afaki destek ve kredi açmak” yerine artık teröristlerle yapılan pazarlıkların içeriğini öğrenmek için gücünü kullanmalıdır.*****Paris’e sorumlu aramanın anlamı yokHepimiz işi gücü bıraktık Paris’teki üçlü kadın cinayetini kimin işlemiş olabileceği üzerine kafa patlatıyoruz. Bu elbette olacak ama pratikte bir sonuç alınmayacağı açık. Ya Fransa istihbaratı failleri belirleyecek veya yakalayacak ya da bir örgüt bunu üstlenecek. O zamana kadar yapacağımız her konuşma havanda su dövmektir.Failler ortaya çıkmadıkça gazete ve TV’lerde daha epey bir zaman “çok derin” yorumlar okur, analizler dinleriz.Ancak dikkat ediyorum, bu derin yorum ve analizleri yapanlar genellikle iktidar yanlısı yazar çizer, akademisyen veya sözde liberaller. Ortak noktaları, eğer terör örgütüne bazı tavizler veriliyorsa, kamuoyunu buna hazırlama...Şu anda adeta beyinler yıkanıyor. “Kan dursun da” diye başlayan cümlelerle terör örgütü de lideri de masum aktivistler gibi sunulmaya çalışılıyor. Umarım ve dilerim Türkiye yakın bir gelecekte bir oldu bittiyle karşılaşmaz.*****Amatör spora kapılar kapanabilirYıllarca birlikte çalıştığım, şimdinin başarılı Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan aradı. Büyükşehir Yasası’nda gözden kaçan ve amatör sporları çok ilgilendiren bir konuyu dile getirdi.Tartan “Bu yasayla, özellikle amatör spor dallarına büyük katkı sağlayan ilçe belediyelerinin bu olanağı tamamen ortadan kalkacak. Sadece futbol değil; basketbol, voleybol, hentbol başta olmak üzere bütün branşlardaÖ Çünkü yeni yasa, belediyelere bu konuda kaynak kısıtlaması getiriyor” dedi.Tartan nüfusu 500 bin olan ancak her gün kent merkezi kimliği ile 1.5 milyona yakın nüfusu ağırlayan Konak Belediyesi’nin, amatör sporlara yılda 3-4 milyon TL civarında bir katkı sağladığını, spor malzemelerini de eklediğinizde bu katkının 5 Milyon TL’ye yaklaştığını belirterek “Gençleriniz sadece spor yapmıyor, sosyal iletişim yaşıyor, kahve köşelerinden ve kötü alışkanlıklardan büyük ölçüde uzaklaşıyor. Yasa geçerse, kaynak aktarımı vergi gelirlerinin binde yedisi ile sınırlandığı için bu kaynak yıllık 300-400 bin TL düzeyine inecek” diye konuştu.Bunun sadece beş bine yakın sporcunun ortada kalması değil, amatör sporun da göz ardı edilmesi anlamına geldiğini de söyleyen Tartan şöyle dedi: “Bu yüzden başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, milletvekillerine ilgili kurumlara ve elbette federasyonlarımıza önemli görevler düşüyor. Geleceğe umutla bakmak isteyen Türk gençleri adına bunu talep ediyorum.”*****Trafik cezaları nasıl tebliğ ediliyor?İstanbul trafiğinde hafif de olsa bir ferahlama var. Bunda “ısrarlı yazılarımın payı olabilir mi” diye düşünmeden edemiyorum. Varsa ne mutlu.Örneğin çekici terörü ile ilgili nihayet bir adım atılması bile başlıbaşına çok güzel. Artık ilçe emniyet müdürlüklerine ait vakıflar canları istediği gibi araç çekemeyecek. Daha doğrusu hiç çekemeyecek. O hak ellerinden alındı. İmtiyaz, benim “Trafik mafyası gibi” diye tanımladığım İstanbul Trafik Vakfı’na ait ama, bu bile önemli bir adımdır, kararı alanları kutlarım.Sıkıntı yaratan bir sorun da sürücülerin haberi olmadan yazılan cezalar. Bunların büyük bölümü fenni muayeneye gidildiğinde ya da araç satışında ortaya çıkıyor. Trafik yetkilileri “ceza tebliğ edildi” diyorlar ama pek çok kişi böyle bir tebligat almıyor. Oto kiralama şirketleri de bundan şikâyetçi.Oto kiralama filosu olan bir okurum “Araçları fenni muayeneye götürdüğümüzde borçla karşılaşıyoruz” diyor. Ama okurumun asıl şikâyeti şu: “Bu cezalar resmen tebliğ edilmediği için cezaya neden olan kiralayıcı kişi ya da kurumdan bunu tahsil edemiyoruz. Aracı kiralayan itiraz ediyor ve haklı olarak bir belge istiyor. Bu belge olmayınca da kiralama şirketlerine ekstradan maddi yük biniyor.”Şu gıyapta cezaların tebligatı da bir düzene girmeli artık.*****Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Aramızda fitne, fesat olmazsa 13 dönem daha iktidarız” demiş. Sizin aranızda bir şey olup olmamasına gerek yok Sayın Arınç; muhalefetin içindeki fitne, fesat devam ettiği sürece iktidarsınız! (Gani Yıldız)
Sevgili okurlar; geçen haftaki sohbetimizde terörist lider Abdullah Öcalan’la başlatılan resmi görüşmelerin olumlu sonuçlanabileceğini, bunun için iktidarın irade göstermesi ve durumu muhalefetle paylaşması gerektiğini yazmıştım.Umudum azaldıGeçen bir hafta içinde sonuca varılacağı konusundaki umutlarımda önemli ölçüde azalma oldu. İktidarın sorunu “tek başına” çözme hevesine kapılması ve Paris’te işlenen üçlü cinayetten sonra konu bir hafta öncesinden farklı bir hâl aldı.Muhalefetle alayCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi tabanına ters düşme pahasına, terör lideriyle resmen görüşülmeye başlanmasına destek vermişti. Ancak Başbakan Erdoğan muhalefet lideriyle alay ederek bu desteği elinin tersiyle itti.Paris’teki cinayetTam bu sırada Paris’te biri PKK’nın kurucularından üç kadın öldürüldü. Akla ilk gelen, sürecin baltalanması için “bilinmeyen” güçlerin yine devreye girdiği. Yıllardır bıkmadan kullandığımız, adeta can simidi gibi bir klişe bu.Bilgimiz yokŞimdi biraz gerilere gidelim. Terör liderleriyle yapılan görüşmeler yeni değil. İnternete sızdırılan ses kayıtlarına göre 2008’den beri bu görüşmelerin yapıldığını biliyoruz, ama içerikle ilgili bilgimiz yok. Sadece tahminler var.Ne konuşuluyor?İktidar “anaların ağlamaması için gerekirse şeytanla bile görüşülebileceğini” belirterek kamuoyunda sempati toplamaya çalışıyor, buna karşı yapılan görüşmelerle ilgili hiç bilgi vermiyor. O zaman bütün bunlar kandırmaca mı?Terör örgütünün öfkesiDağdaki terörist liderlerden Karayılan’ın “Her seçimden önce sözler veriyorlar, sonra hiçbirini tutmuyorlar” cümlesi herhâlde hafızamızdan silinmedi. O hâlde güya her çözüm aşamasında bir engel çıkmasının sorumlusu kim?Kürtlere eşitlikHer ne kadar “Kürtler de eşit vatandaşlık istiyor” sloganı bazı çevrelerin propaganda aracı olsa da kamuoyu “Kürtlerin hangi alanda eşit olmadığını” anlamakta güçlük çekiyor. Halkın bunu anlaması da aslında mümkün değil.Düşmanlık yokÇünkü Türkiye’de Kürt olmayanların Kürtlerle hiçbir sorunu yok. Yüz binlerce evlilik, yüz binlerce iş ortaklığı, milyonlarca arkadaşlık var. Etnik nedenle Türk’ün Kürt’ü, Kürt’ün de Türk’ü öldürdüğüne kimse şahit olmadı bugüne dek.Devlet politikasıHalklar arasında bir düşmanlık olmamasına karşın, üniter devleti koruma endişesindeki iktidarlar “ayrılıkçı Kürt hareketi” ile “Kürt halkını” birbirinden ayıramayınca bundan Kürt kimliğinin zarar gördüğü de bir başka gerçek.Önemli ilerlemelerHer şeye rağmen sağduyu hep galip geldi Türkiye’de. Özellikle 12 Eylül’den sonra yasaklanan Kürtçe serbest bırakıldı, devlet Kürtçe televizyon kurdu, Kürt kimliği, Kürt kültürü üzerindeki baskılar yok denebilecek kadar azaltıldı.Eşit vatandaşlıkBazı sözde aydınların sık sık dile getirdiği “Kürtler de eşit vatandaş olmak istiyor” sloganı asla doğru değil. Çünkü Kürt kökenli vatandaşlarla diğerleri arasında hiçbir fark yok. “Fark var” diyen yalan söylüyordur.Sorun terördeBuna karşın “ayrı bir devlet” arzulayan bir kesim milliyetçi Kürt, terörü araç olarak kullanarak 30 yıldır kan dökülmesine neden oluyor. Bugün savaş olarak tanımlanan olaylar aslında terör ve terörle mücadelenin doğal sonucudur.Özerklik yoksaİktidar bugün teröristlerle resmen masaya oturdu. Ancak nasıl bir pazarlık sürdürüldüğünü bilmiyoruz. Terörist tarafın “özerklik” ya da “ayrı bir devlet” dışında öne sürebileceği bir talep kalmadı. Konuşulan başka ne olabilir?SızdırılanlarElbette medyada madde madde pek çok şey sıralanıyor. Ancak bunlar gerçekçi değil. Terör örgütü ne oldu da silah bırakıp liderlerinin başka ülkelere gitmesine razı gelecek? Apo aynı koşullarda kalacaksa terörist neden masaya otursun?Paris cinayetiTam bu sırada işlenen Paris cinayeti kafaları karıştırıyor. Bunu kimin yapmış olduğu yolunda pek çok senaryo var. İktidar “örgüt içi hesaplaşma” üzerinde duruyor, Ergenekon paranoyaklarının hedefinde ise yine derin devlet var.Hangi derin devlet?Paris olayını derin devlet gerçekleştirmiş olabilir mi? Evet, ama sanıldığı gibi bu derin devlet mevcut iktidarı devirmek isteyen, iktidara rağmen hâlâ ayakta kalabilen bir derin devlet olamaz. Ama bu olayın Türkiye bağlantısı olasılıktır.Diğer ülkelerPKK ile masaya oturanlar ısrarla dünyadaki başka örnekleri gösteriyorlar. Guatemala, İngiltere ve İspanya’da da devlet teröristlerle pazarlık yapmıştı. Ancak bu devletler pazarlığa çok güçlü biçimde oturmayı başarmıştı.Bileği bükmekHer üç ülkede de devlet masaya oturduğu sırada karşılarındaki terör örgütü ağır darbeler yemiş durumdaydı. Yani terör örgütlerinin aslında anlaşmaktan başka çareleri kalmamıştı. Mecburen masaya oturdular ve silahlarını bıraktılar.Türkiye’de farklı mı?Bu nedenle Paris olayını duyunca Ermeni terör örgütü Asala’ya karşı yapılan operasyonları hatırlamamak mümkün değil. Çatlı’lardan, Çakıcı’lardan söz ederek bu operasyonlar sulandırılmak istense de sonuçta Asala yok edilmişti.Derin devletseEğer Paris olayının arkasında klasik anlamdaki derin devlet varsa arkasının gelmesi olasılığı yüksektir. Bu da Kandil’deki teröristlerin de Avrupa’daki liderlerin de artık asla rahat yaşayamayacakları anlamına gelir.BaşkalarıysaYok eğer Paris suikastlarının arkasında iç hesaplaşma ya da başka devletlerin istihbarat örgütleri varsa, işte o zaman da iktidar zorda kalacaktır. Böyle bir ortamda krizi yönetmek zorlayacaktır. Bu da yeni şiddet ortamı demektir.Paniğe kapılmamakAKP hükümetini anlamak zor değil. Kürt sorununu tek başına çözmüş olmak ve bölge oylarını toparlamak işlerine çok gelebilir. Ancak durum artık kritiktir ve “ben yaptım” demenin yararının olmayacağı ortadadır. Yeni strateji gereklidir.Hepinize iyi haftalar dilerim...