Apo ne istiyor, açıklayın artık!

Haberin Devamı

Artık yeni tabularımız var. Üstelik bu tabular o kadar güçlü ki, karşı çıkmak falan değil sadece sormak bile güç odaklarının öfke oklarını çekmeye yetiyor.

Örneğin herkes “çözümden” yana. Kiminle konuşsanız “Aman çözüm yine engellenmesin, provokasyonlara dikkat edelim” diyor.

Bir çözüm lafıdır gidiyor ama çözümün ne olduğunu söyleyebilen yok. Her gece TV ekranlarına salınmış bir dolu insan konuşuyor. Anlatıyorlar da anlatıyorlar.

Temel fikir hep aynı: “Bu sorunu çözmeliyiz.” “Sorun” dedikleri elbette Kürt sorunu. Hükümetin terör örgütüyle başlattığı resmi pazarlıklar nedeniyle mutluluktan uçuyorlar. Aynı oranda da korku ve endişeleri var. Ya sürece bir şey olursa, ya bir provokasyon olursa!

Ama hepinize sormak istiyorum; bu kadar çok laf dinliyorsunuz, çok derin analizler, yorumlar duyuyorsunuz, peki çözümün ne olduğunu, çözüm olarak size ne anlattıklarını anlıyor musunuz?

Apo ile resmi pazarlıklar yapılıyor. Kimileri çok umutlu ve mutlu. Peki ne konuşuluyor, Apo ne istiyor biliyor musunuz? Hayır hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama milyonlarca insan adeta efsunlanmış gibi “çözüm” bekliyor.

Her yerde soruyorum; “Ne olursa çözüm olmuş olacak?” diye.

Henüz kimse cevap vermedi çünkü veremiyor. Nedeni basit; bunların hiçbirinin aklında çözüm önerisi yok. Varsa bile onu söyleyecek cesaretleri yok. Sorunumuz bu.

Bir de üstüne bu soruları sorduğumuzda alay etmeye, küçümsemeye kalkıyorlar. “Efendim umutlanalım ama önemli olan adım atmaktır yoksa kısa sürede zaten çözüm olmaz.” Sahtekârlığın, iki yüzlülüğün dik âlâsıdır bu.

Oysa söyleyin, “şunlar olmalı” deyin. Hayır bu yapılmıyor, yerine güya derin tarihsel ve bilimsel analiz yapılıyormuş gibi Türkiye, Türkler kötüleniyor. İşin kökenine iniliyormuş süsü verilerek beyinler yıkanıyor. Hep yuvarlak laflar, “analar ağlamasın istiyoruz, silahlar sussun diyoruz, barışın sağlanmasını amaçlıyoruz.” İyi de...

Bunlar için ne yapılacak?

Ne olursa analar ağlamayacak?

Ne yapılırsa silahlar susacak?

Artık bu soruların cevabının verilmesinin zamanı gelmedi mi?

*****


Çekicinin gazeteciye düşman olanı

Mesleğe başladığım 1976 yılında Vatan Gazetesi’nde henüz gencecik acemi bir gazeteciyken, ilgisini hiç eksik etmeyen ve yol gösterici ağabeylik yapan sevgili Alev Anakök ağabeyimden bir mesaj aldım.

Başından geçen çok ilginç bir olayı anlatıyordu. Konu hep yazdığım çekicilerle ilgiliydi ama böylesini ilk kez duyduğum için sizlerle de paylaşmak istedim.

Şöyle yazmış Alev ağabey:

Çekicilerle ilgili yazdığın son yazıyı okuduktan sonra bu konuda yaşadığım bir diyaloğu sana yansıtmak istedim. Kızım Feneryolu’nda sabit pazarın yanındaki evde oturuyor. Koltuk takımların minderlerini bırakmak için yolun üstüne arabayı park ettim. Aynı yerde benim gibi park eden başka araçlar da vardı.

Flaşörleri yakıp minderleri eşimle birlikte hızlı hızlı taşımaya başladık.

Son iki tanesini ikinci kata bıraktıktan sonra aşağıya indim ki araba 20 metre ileride çekicinin üstünde. Koşup aracı durdurdum. Arabayı indirdiler. 60 lira ceza kestiler.

Buraya kadar her şey normal. Uygunsuz yere bırakırsan 10 dakika da olsa sonucuna katlanırsın.

Aramızdaki ilginç diyalog ise şöyle:

Çekicideki görevli arkadaş aracı indirirken “İki tane minderi ikinci kata götürdüm geldim. 10 dakikayı bile geçmemişti. Üstelik de diğer araçlar duruyor. Aradan benimkini almışsın. Hani trafiği engellemeyen araçlar çekilmiyordu?” dedim.

“Buraların en yavaş çekicisi benim, ortalama 7-8 dakikada aracı çekerim. Diğer arkadaşlarım 3-4 dakikada çeker, anons yaptık gelmedin. Camında basın plakasını görünce tercihimi senin arabadan yana kullandım. Bu plaka olmasaydı, belki başkasını çekerdim” cevabını verdi.

Anlaşılıyor ki bu arkadaşlar bizlere karşı değişik düşüncelere sahipler.

Sevgiyle kal.

NOT: Ceza bilgilerini de yazayım;

Plaka: 34 ZF 5Ö (Araç eşimin üstüne kayıtlı)

Tarih: 19-12-2012

Makbuz NO: 31832

Makbuzu düzenleyen: S. Kefeli

Açıklama: Bağdat Cad. (yasak park)

*****


Eşcinsellik ve laiklik

İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan yine ortalığı karıştırdı. “İslam’a Göre Cinsel Hayat” kitabıyla büyük ilgi gören, çeşitli konuşmalarında cinsel konulara da değinen Demircan son olarak “Cinsellik ibadettir” sözleriyle gündeme oturdu.

Demircan aynı konuşmasında eşcinselliği de laikliğin bir sorunu olarak gördüğünü belirterek “Eğer İslam toplumu olsaydı o zaman gerekli bilgilendirmeler yapılırdı. Onlar doğuştan diyorlar, ama yanlışları var. Bilim adamı kisvesi altında konuşanlar konuları çarpıtıyorlar” dedi.

Ali Rıza Demircan kendi açısından belki haklı olabilir ama aklıma takılan bir konuyu da sormadan edemeyeceğim. Lafa gelince “ecdadımız” olarak kabul ettiğimiz Osmanlı döneminde “içoğlanı” ya da “saray oğlanı” diye tanımlanan kişiler vardı.

Resmi olarak sarayda padişahın hizmetlerini görmek için görevlendirildiği söylenen, bu yakışıklı ve hatta güzel erkeklerin aslında başka amaçlara hizmet ettiği inkâr edilemeyen bir gerçektir. Ayrıca Osmanlı döneminde “oğlanlar” denilen bir meslek erbabı olduğu da bilinmekte. Osmanlı laik olmadığına göre eşcinselliği laiklerin sorunu gibi göstermek ne kadar doğru acaba?

*****


Hemen her ürünün helâli yapılıyorken sıra rujdaymış. İş bu noktaya gelince insan ister istemez, “Acaba asıl amaç dudaktan ziyade göz boyamak mı?” diye sormadan edemiyor!
(Gani Yıldız)

*****


Kelimelerle eğlence

Pazar günkü bir yazımda Türkçedeki bazı kelimeleri aktarmıştım sizlere. En uzun kelime, en uzun şehir adı gibi örnekler vardı.

Ancak dikkatli ve özenli okurlar bu kelimelerinden birini düzeltirken bir de katkıda bulundular.

Örneğin Murat Akay “Sizin yazdığınız en uzun kısaltmadan daha uzunu var” diyor ve şunu yazıyor: “Yazınızda alıntıladığınız bir madde şöyleydi: En uzun kısaltma: İYSSKSİİD (İş Yerinde Sağlık, Sağlık Korunması ve Sigorta İle İlgili Danışma (Komitesi)

Oysa mezun olduğum okulun kısaltması ise şöyle: ADMMAADMMAADMMYO

Açık yazılımı; Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi ve Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisine bağlı Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu.

Ve inanın öğrenci kimliğimde (o zamanki muteber adıyla Şebeke’de) aynen yazıyordu; tabii kısaltılmış hâliyle.”

Birkaç dikkatli okurum da en uzun ilçe adının Şereflikoçhisar değil Mustafakemalpaşa (Bursa), olduğunu yazmışlar.

Hepsine teşekkürler.

DİĞER YENİ YAZILAR