Sanatseverlerin yeni rotası: Karaköy

19 Ağustos 2017

İstanbul Bienali ve fuarlara az zaman kala Karaköy’e taşınan başlıca sanat galerileri de sezona iddialı giriyor.İstanbul’un önde gelen galerileri, güçlerini birleştirerek tek bir sokakta toplandılar. Ziyaretçi sirkülasyonu açısından verimli olacak bu kararla, biz izleyiciler için de yeni bir sanat rotası doğmuş oldu. Karaköy’ün yıldızı bu yıl daha da parlayacak gibi görünüyor.Kadınlara biçilen rolü işliyorKolektif bir sanat alanı olmak üzere tasarlanmış yeni binayı paylaşanlardan Pi Artworks, sezonu Nancy Atakan’ın kişisel sergisiyle karşılıyor. Cinsiyet politikaları, dil ve kadınlık gibi kavramları irdelediği başarılı çalışmalarıyla tanıdığımız Atakan’ın, son dönem keten ve keçe üzerine nakış işlerini bir araya getiren “Çizgiler Camiası”, dişi soy bağları ve kuşaklararası aktarıma dair en öznel ve yerel hikayeleri geniş tarihsel anlatılarla örerek modernizmin Türkiye’deki izleğinde kadınlara biçilmiş olan rolü işliyor. Küratörlüğünü Aslı Seven’in üstlendiği sergi, 11 Eylül tarihinde kapılarını açacak.Alt komşusu Galeri Nev ise yeni adresinin kutlamasını İnci Eviner sergisiyle yapıyor. Geçtiğimiz yıl İstanbul Modern’de izlediğimiz retrospektifinde hakim olan anlayışın bir uzantısı niteliğindeki “Ufkun Altında”, Eviner’in galeri mekânına eklemeler yaparak yarattığı ve ara alan olarak adlandırdığı mimari düzenlemelerle sergilenecek iki video çalışmasını içeriyor.Makineleşen insanın hikayesi...artSümer, Erdal Duman ve Gözde İlkin’in heykel ve yerleştirme çalışmalarını izleyiciyle buluşturan “Casus Belli” sergisiyle sezona merhaba diyor. Aynı güzergahtaki tüm galeriler gibi 11 Eylül tarihinde açılacağını da belirtelim. Taze sanat kompleksine dahil olan diğer galeri Mixer, insanın makineleştiği, makinelerin insansılaştığı ve çağdaşın sürekli sorgulandığı bir dönemde teknoloji ve insan ilişkisine değinen “o+oma+a” başlıklı karma sergiyle yeni mekânını görücüye çıkartıyor. Ahmet Duru, Ali Elmacı, Ali Şentürk, Alican Leblebici, Gökçen Dilek Acay, Nur Gürel gibi başarılı sanatçıların işlerinden oluşan heyecan verici bir seçki bizi bekliyor.Semte renk getiren bir diğer galeri SANATORIUM, yağlı boya ve akrilik resimleri, karakalem desenleriyle tanıdığımız Kemal Özen’in “Yapay Cehennemler” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapacak. Sanatçı, tanık olduğu, okuduğu, duyduğu olayları, yaşadığı coğrafyanın sosyal katmanlarında gerçekleşen karanlık olaylarla iç içe geçen trajedileri ve bu dünyayı insanın kendisine yaşaması güç bir yer haline getirmesinin cevaplarını, yeni medyum ve denemeleri ile izleyiciye sunmaya hazırlanıyor.Mixer, teknoloji ve insan ilişkisine değinen sergisiyle öne çıkıyor.Toplama kamplarının fotoğraflarıÇağdaş sanat sahnemizin önemli aktörlerinden Galerist ise işlerini beğeniyle takip ettiğim TUNCA’nın solo sergisiyle sezon açılışını yapacak. Sanatçının son dönemde ürettiği kağıt üzerine çizimler ve heykelleri bir araya getiren “Terra Amata”da, aynı zamanda galerinin mimarisini sorgulayan, mimari yapıyı hem bir nesne hem de bir mekân olarak ele alan bir müdahale sunuluyor. TUNCA’nın Polonya’daki Auschwitz-Birkenau Toplama Kampları’nı gezerken çektiği fotoğrafları esas alan çalışmalar, gerek çok katmanlı tarihsel içeriği gerekse de yetkin bir elden çıkan biçimselliğiyle sezonun kaçırılmaması gerekenlerinden. Sergi, 7 Eylül tarihinde kapılarını açacak.

Devamını Oku

Yaza veda sergilerini kaçırmayın

11 Ağustos 2017

Yeni sezona az kaldı. Şehrin farklı noktalarına yayılan, yaz dönemine veda eden sergilere bir göz atın derim.Amerikan Hastanesi’nin yeni keşiflere olanak tanıdığı sanat mekânı Operation Room, fotoğraf sanatçısı Furkan Temir’in “Yüzey Yığını ya da Maden Dağı” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Belgesel fotoğraf geleneğinin kültür ve coğrafyayla kurduğu ilişkiden hareketle yola çıkan Temir, bireyin, yaşadığı ülkeye dair aidiyet biçimlerini gün ışığına çıkaran düşünsel ve duyusal bağları sorguluyor. Sanatçının, yurtiçindeki proje bazlı seyahatlerinde çektiği fotoğrafları kurgulayarak oluşturduğu sergisi, iki yıllık bir araştırma sürecinin meyvelerini izleyiciye sunuyor. Belgesel estetiğine sahip renkli ve siyah-beyaz işler, bölgeleri referans alan 3D dijital coğrafya modelleri ile hem görsel hem de kavramsal bir diyalog içerisinde. Temir’in Anadolu’daki seyahatleri sırasında arşivlediği yüzlerce vesikalık fotoğrafın yeniden düzenlediği video çalışması öne çıkan parçalardan. Ayrıca bazalt, asfalt ve beton malzemelerin farklı boyutlardaki numunelerinden oluşan yerleştirme de videoya eşlik ediyor. Küratörlüğünü Ilgın Deniz Akseloğlu’nun üstlendiği, tarihsel bir izlekte görünenin altındakine ulaşmak ve yüzeyde olanın üstünü kapamak adına toplumun bireye miras bıraktığı zihniyeti yeniden düşünmeye sevk eden sergi, 19 Ağustos’a kadar izlenebilir. Sosyal medyanın bağımlısı olduk!Bozlu Art Project, Ali Alışır, Beyza Boynudelik, Utku Dervent, Evren Erol, Çağatay Odabaş, Berkay Tuncay gibi isimlerin işlerini bir araya getirdiği “SOSYOMANYA” sergisiyle, çağımızın yeni moda bağımlılık kaynağı sosyal medya konusuna değiniyor. Birey olarak iletişim, öğrenme, fikir sunma, haberdar olma/etme gibi en temel ihtiyaçlarımızın karşılandığı sosyal mecralarda, iç dünyamıza dair bir resim çizdiğimiz gerçeğine odaklanan sergi, aslında her şeyi olduğu gibi kendimizi de fark etmeden bir tüketim nesnesine dönüştürdüğümüzü hatırlatıyor. Dijital ortamda sosyalleşme adını verdiğimiz eylemlerin, giderek yabancılaşmaya uzanan belirsiz bir yola çıktığını düşünürsek zamanı, “an”ı ve benliğimizi sıradanlaştırdığımızı söylemek yanlış olmaz. Sanatçılar da bu sanallaşmaya odaklandıkları işlerinde, sosyal medya kullanım alışkanlıklarının toplumsal düzeydeki yansımalarına dair bir bakış sunuyor. Güncel temasıyla dikkat çeken sergiyi, 26 Ağustos’a dek izleyebilirsiniz. Hiperrealist çalışmayı mutlaka görünArt On İstanbul, genç sanatçıların üretimlerini destekleme ve temsil ettiği sanatçıların yeni yönelimlerini takip etme amacıyla devam ettirdiği serinin beşinci edisyonu olan “Crossroads 5” isimli karma sergiyle yaz dönemine veda ediyor. Ahmet Çerkez, Burcu Erden, Evren Sungur, Erdal İnci, Nilhan Sesalan, Onur Mansız ve Olgu Ülkenciler’in çalışmalarını bir araya getiren sergi, yeni sezonda izleyiciyi bekleyenlerin de bir önizlemesi diyebiliriz. Erdal İnci’nin kendine has tekniğini yansıtan, mekân ve zaman kavramları üzerine şekillendirdiği video işini, Onur Mansız’ın sanatsal pratiğinin baş öğeleri beden, ten ve dokuyu merkeze aldığı hiperrealist resmini ve Nilhan Sesalan’ın yeni sezonu karşılayacak kişisel sergisinin habercisi niteliğindeki heykel çalışmasını görmek için 19 Ağustos son gün.

Devamını Oku

Şehrin tadı sergilerle çıkar

4 Ağustos 2017

Yeni sezon öncesi sakinliğin devam ettiği İstanbul’da Dolapdere ve Cibali semtlerindeki sergileri gezdikten sonra bölgenin kafelerinde vakit geçirebilirsiniz.Kadir Has Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Galeri KHAS’da, benim de işlerini severek takip ettiğim, çizgi dışı çağdaş sanatçılarımızdan Genco Gülan’ın kişisel sergisi devam ediyor. Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın üratörlüğünü üstlendiği “Antik Gelecek”, Gülan’ın son dönem üretimi olan heykel çalışmalarını sanatseverlerle buluşturuyor. Arkeolojiden beslenerek antik dönem heykellerine çağdaş yorumlamalar katan sanatçı, hicivli yaklaşımıyla izleyicinin algısını uyanık tutuyor.Genco Gülan’ın sergisinde hareket eden robotik heykeller yer alıyorİlk bakışta klasik sanatın niteliklerine sahip görünen heykellerin, kasten bağlamından kopartılarak farklı bir fikirsel zemin üzerinde yeniden yaratıldığını söyleyebiliriz.Gülan’ın hem pop-art’a hem de eleştirel yönüyle kavramsal sanata göz kırpan tutumu benim oldukça hoşuma gitti. Hermes, Poseidon ve Zeus, sergide bizi karşılayan tanıdık isimlerden yalnızca birkaçı…Sanatçının müdahalesiyle robot ya da mutanta evrilmeye başlayan bu figürler, gelecekte bizi bekleyen dönüşümün öngörüsü gibi diyebilirim. Genco Gülan’ın bu çalışmalarını kapsayan serisine “Antik Plastik ve Geleceğin Arkeolojisi” ismini vermesi de bu öngörüyle örtüşüyor. Sanatçı, sergide ilk kez otonom olarak hareket eden bir robotik heykeli de görücüye çıkararak 21’inci yüzyılın getirilerini masaya yatırıyor. Mizahi görselliğinin altındaki ifadeleri çözümlerken keyifli bir deneyim yaşayacağınızı söyleyebilirim.Sergi, 21 Ağustos’a dek devam ediyor.Erkek egemen bakışa karşıDolapdere’deki Gaia Gallery’de ise iki sergi kadın sanatçıların üretimlerini taçlandırıyor. Genç sanatçılarımızdan Ayşecan Kurtay, Ayşegül Sağbaş, Beyza Boynudelik, Didem Ünlü, Furuzan Şimşek ve Nur Gürel’in işlerini bir araya getiren “Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar / Kör Alan”, toplumdaki erkek egemen bakışın sınırlı düşünsel altyapısı sonucu türemiş kadın imajını hedefe alıyor. Şablonlardan sıyrılmış bir kimliğin varoluş mücadelesine ışık tutarak ortak bir sanatçı-kadın portresi yaratılıyor. Bu açıdan sergiyi zihin açıcı ve kuvvetli buldum. Toplumsal düzlemde pek çok konunun cinsiyetle bağdaştırılması meselesine değinen gençleri iddialı işleri ve söylemleri nedeniyle tebrik ederim.Guerilla Girls İstanbul’da!Gaia’daki diğer sergi, 30 yıldan fazla süredir cinsel ayrımcılık ve ırkçılık konularında üretim yapan feminist sanatçı grubu Guerrilla Girls’ü ağırlıyor. 1986 yılındaki kampanyaları “Avrupa’da durum daha da mı vahim?” sorusunu yeniden gündeme taşıyan serginin odağında, Guerrilla Girls’ün 383 Avrupa müze direktörüne mektup yazarak çeşitlilik konusunda 14 soruyu yanıtlamalarını istemesi yatıyor. Aldıkları geri dönüşün yanı sıra soruları yanıtlayan müzelerin tam listesi, istatistikleri ve direktörlerin yorumlarının da farklı biçimlerde sergide yer almasını ilgi çekici buldum. Her iki sergiyi 13 Ağustos’a kadar izleyebilirsiniz.

Devamını Oku

Coğrafya ve dil üzerine...

28 Temmuz 2017

SALT Galata’da sıra dışı bir sergi izleyicisini bekliyor. “Ağızdan Ağıza”, özellikle farklı alanlardaki çeşitliliğiyle ilgiyi hak ediyor.Berlin merkezli sanatçı kolektifi Slavs and Tatars’ın 2006 yılından bu yana devam ettirdiği çalışmaları kapsamında şekillenen tema, dilin ve sözcüklerin coğrafyalar bazında geçirdiği değişiklikler ve kentlerin kültürel zemininin bu dönüşümle bağlantısı üzerinde temelleniyor. Eski Berlin Duvarı’nın doğusu ile Çin Seddi’nin batısı arasında kalan Avrasya bölgesine dair dil bazlı meselelere odaklanan kolektif, son 10 yıllık üretimlerini bizlerle paylaşıyor. SALT Galata’dan önce Varşova’daki Ujazdowski Castle Centr e for Contemporary Art ve Tahran’daki Pejman Vakfı’nda görücüye çıkan sergi, rotasına Vilnius, Belgrad ve Dresden ile devam edecek.Mayakovski’nin esprili karikatürleriMekâna girdiğimde dikkatimi ilk olarak yapının merdivenleri boyunca sizi peşinden sürükleyen üçgen yerleştirmeler çekti. Her birinin üzerinde Not Moscow Not Mecca (Ne Moskova Ne Mekke), Not Kaliningrad Not Kerbela (Ne Kaliningrad Ne Kerbela), Not New York Not Najaf (Ne New York Ne Necef) gibi sloganvari söylemlerin yer aldığı “Üçgen Döngü” serisi, bir dönem Orta Asya’da yürütülen İslam karşıtı faaliyetlere gönderme yaparak seçtiği kelime oyunlarıyla günümüzde süregiden anlaşmazlığa da vurgu yapıyor. Kat -1’deki sergi mekânında konumlanan “Love Letters” serisi, mizahla geleneğin birleşiminin en ilginç örneklerinden diyebiliriz.Bir dizi halıdan oluşan çalışma, Bolşevik destekçisi fütürist şair Vladimir Mayakovski’nin karikatürlerinin esprili görselliğiyle şekillenirken diğer yandan Harf Devrimi’ni akıllara getiriyor. İzleyiciyi, dilin, ulusal bilinci oturtma sürecindeki önemli rolü hakkında düşünmeye sevk eden işe Lektor enstalasyonu eşlik ediyor. Rahleye benzerliğiyle ilgimi çeken X harfi formundaki hoparlörlerden eşzamanlı duyulan metni anlamaya çalışırken fonetik benzerliğin coğrafyalar arasındaki köprüye işaret ettiğini fark ediyorum.Kelime oyunlarıyla günümüzdeki anlaşmazlığa da vurgu yapılıyor.Türkçe’nin tarihine ışık tutuyorErken dönem Türk edebiyatının mihenk taşlarından şair ve düşünür Yusuf Has Hacib’in, Karahanlı hükümdarı Ulu Buğra Han için yazdığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) eserinden pasajlar, orijinal dili Uygurca’nın yanı sıra Almanca, Arapça, Farsça, Lehçe ve Türkçe dillerinde yankılanıyor.Serginin bu kısmını, Türkî dillerin geçirdiği dönüşüm ve Türkçe’nin beslendiği kaynakların haritasını, politik ve toplumsal açılımlar ışığında çizmesi bakımından oldukça beğendim.Fikirsel olarak farklı çağrışımların kendisine yer bulduğu, üretim pratiği açısındansa günümüz çağdaş sanat ifadeciliğine hoş bir yorum katan işler hem göze hem zihne hitap ediyor. Hiciv dolu tespitler öne çıkıyorBirinci kattaki sergi salonu, bir arşiv derlemesi gibi okuyabileceğimiz işleri barındırıyor. Milliyetçilik, dil ve din üçgenindeki tartışmalı ilişkiyi vurgulayan hiciv dolu tespit ve grafiklerin öne çıktığı çalışmalar arasında özellikle “The Wizard of Öz Türkçe”yi düşündürücü buldum. Slavs and Tatars’ın üstüne eğildiği bir diğer tema olan kültürel yorumlama nüansı ve ortak dil mirası konusu, Batı Avrupa dillerinde genelde bulunmayan “kh sesini kavramsal bir şekilde somutlaştıran çeşme enstalasyonunda karşımıza çıkıyor. Bu zihin açıcı sergiyi ajandanıza eklemenizi tavsiye ederim, 27 Ağustos’a kadar devam ediyor.

Devamını Oku

Ruhunu yitiren kente ağıt

22 Temmuz 2017

Her daim toplumsal, kavramsal ve politik alt metni güçlü seçkilerle karşımıza çıkan Depo İstanbul’daki “Humus Sedası” isimli sergi, gittikçe derinleşen bir yaraya parmak basıyor.Suriye iç savaşı sonrasında yaşanan trajedilerin, karşılaşılan zorluklar ve dramatik dönüşümlerin, bir kentin yalnızca coğrafi değil sosyolojik yapısını da ne denli yıkıma uğrattığını gözler önüne sermesi bakımından sergiyi başarılı buldum. Geçmişe dair buruk anılara dönüşen güzelliklerin yasını tutan Suriyeli sanatçılar, ülkenin savaş öncesinde kültür-sanat açısından en hareketli kentlerinden olan Humus’a saygı duruşunda bulunuyor adeta. Suriye’nin üçüncü büyük kenti Humus, Bizans’a dayanan tarihi derinliğiyle ve Şam ile Halep arasındaki coğrafi konumuyla oldukça ünik bir şehirmiş. Kendine has iklimi ve mimarisinin yanı sıra ait olduğu bölgenin kültürel zenginliğini de bünyesinde taşıyan kent, pek çok tarihçi, mizahçı, ressam, şair, yazar ve müzisyenin de yaşadığı önemli bir merkezmiş. Bu yüzden bu sergiyi, zamanında şehrin kültürel hayatını besleyen sanatçıların, anılarını ve üretimlerini ölümsüzleştirme ve özlemlerini giderme girişimi olarak görüyorum. Göze çarpan Doğu-Batı senteziKaleemat Sanat Galerisi ve SIMAT-Kültürel Miras için Suriyeliler işbirliğiyle gerçekleşen “Humus Sedası”, adını da kentin mirasına sahip çıkan katılımcıların sevgilerinden alıyor. Heykel, resim, fotoğraf, kolaj, kağıt üzerine desen, yerleştirme gibi işlerin bulunduğu sergiyi gezerken farklı üsluplarda üretim yapan sanatçıların birleştiği ortak bir nokta olduğunu gördüm.Fotoğraflar insanı hüzünlendiriyorSerginin bir nevi arşiv köşesi gibi olan bölümde, tarihteki önemli şahsiyetlerine ve kentin savaş öncesi büyüleyici mimari değerlerine de bir anmada bulunuluyor. Bir zamanlar mutlu anıların paylaşıldığı şehrin şimdiki halini gösteren fotoğraflar karşısında ise hüzünlenmemek elde değil. Graffiti sanatçılarının yıkıntılar arasına kurduğu buruk mizah dünyasına tanık olmak beni çok etkiledi. Sergi, 6 Ağustos’a dek, Depo İstanbul’da ziyaret edilebilir.

Devamını Oku

Genç isimler Mixer’de toplandı

15 Temmuz 2017

Mixer’deki “Karakutu” sergisinde, altı gencin farklı ufuklar sunan çalışmalarını zevkle izledim.Genç sanatçıların kendisine en çok yer bulduğu galerilerden biri olarak sayabileceğimiz Mixer, bu misyonunun kapsamını biraz daha genişleterek bu kez genç küratörler için bir görünürlük alanı yaratmanın peşine düştü. Daha öncesinde üniversitelerin son sınıf öğrencileri için yaptığı açık çağrıyı bu yıl, Sanat Yönetimi, Kültür Yönetimi, Sanat Tarihi gibi bölümlerde okuyanları teşvik etmek için küratör adaylarına yöneltti.Mixer Sessions II adını verdikleri projede seçilen “Karakutu”, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Yönetimi bölümü son sınıf öğrencisi Burcu Bilir’in kurgusuyla görücüye çıktı. Bireysellikten ödün verilmiyorDaha önce işlerine rast gelmediğim yeni yetenekler keşfetmekten büyük keyif alıyorum. Mixer’deki sergi de benim için tam bir maden oldu. Taptaze 6 ismin, ortak bir başlık etrafında şekillenen, farklı medyumlarda ürettikleri çalışmalarını zevkle izledim. Güncelliğini koruyan ve küresel politik, ekolojik, sosyolojik gündem sebebiyle uzun zaman da koruyacak gibi duran; kentleşme, göç, şehir-toplum-kimlik ilişkisi, çevre ve mimari tarih bilinci, mekânsal bellek gibi konularda işlere imza atmış gençler, bireyselliklerinden de ödün vermemesiyle dikkatimi çekti. Söz konusu temalara karşı çizdikleri duyarlı tavırla, iç dünyalarını işaret eden ipuçlarını, sanatsal pratiklerine başarılı bir şekilde yansıtmışlar. Bu noktada eserleri ayrı ayrı birer karakutu gibi görmek mümkün.İç dünyamızda birikintiler...Serginin arkasında titiz ve özenli bir küratoryal düzenleme olduğunu görebiliriz. Eserlerin birbiriyle olan diyaloğu, izleyiciyi manipüle etmeyen yalın sergileme biçimi de dikkatimi çeken detaylardan. İşlerin fikirsel zeminini temsil eden karakutu terimi, her birimizin bireysel ya da toplumsal düzlemde maruz kaldığı zorlanma ve sınırlanmaların iç dünyamızda yarattığı birikimi ifade ediyor diyebiliriz. Bu birikim, tıpkı her an yüz yüze geldiğimiz gerçeklikler gibi değiştirilemez olduğu kadar yok edilemez de. Sürecin sonunda kanıksanmış ve normalize edilmiş durumları yeniden yorumlamak, iç hesaplaşmamızı yapmak için karakutuyu açmak gerekiyor. Burcu Bilir önderliğindeki sanatçıların kalkıştığı tam olarak bu. Üretimleriyle hedefledikleri bu sorgulama, yalnızca kendilerine değil izleyiciye de yöneliyor ve etki yaratıyor.Tartışmalı coğrafi sınırlarSerginin öne çıkan parçalarına gelirsek Burcu Pek’i ilk sırada sayabilirim. Yaşam alanı, varoluş sınırları gibi konuları eleştiri düzlemine koyduğu ironik kolajlarının yanı sıra hem ekolojik hem de politik bir yoruma olanak tanıyan “Bir Avuç Toprak İçin” yerleştirmesi de etkileyici çalışmalardan. “Göçmen Ev” işi ise belli konuların zihnimizdeki meşguliyetini kaybetmesine izin vermemesi bakımından önemli. Atlas parçalarını dönüştürerek yaptığı “Çevre/Merkez” serisiyle Haydar Akdağ bir diğer parlak isim. Harita üzerine dikiş ve kolaj tekniğiyle stratejik öneme sahip 9 farklı şehri merceğe alan sanatçı, coğrafi sınırlarla tanımlanan kültürel ve siyasi önderlik pozisyonları üzerine bir tartışma alanı açıyor. Gerek görsel dil gerek alt metin açısından oldukça beğendiğim bir çalışma oldu. Berka Beste Kopuz, Murat Han Er, Volkan Parlak ve Zehra Doğan’ın fotoğraf, tuval, baskı üzerine çeşitli tekniklerle ortaya koydukları yenilikçi eserlerini de keşfetme fırsatım olduğu için çok memnunum. Sergi 29 Temmuz’a dek görülebilir.

Devamını Oku

Genç, yeni ve farklı...

8 Temmuz 2017

Türkiye’deki çağdaş sanat üretiminin çeşitlilik içerisinde ilerlemesi hem sanatseverler hem de sanat profesyonelleri tarafından önemsenen bir konu. Her yıl mezun olan onlarca pırıl pırıl genç, piyasa dinamiklerine ayak uyduramadığı ya da ticari kaygıların hakim olduğu bu ortamda ayakta kalamadığı için bizler daha isimlerini bile duymadan kayboluyor. Gerek nitelikli sanatçı profili gerekse de yurtdışı görünürlüğü ile öne çıkan Zilberman, yıllar önce imza attığı bir projeyi başarıyla sürdürüyor. Her sene aynı dönemde ülke genelinde duyuru yaparak başvuruları kabul eden galeri, genç sanatçıları desteklemek amacıyla sürdürdüğü “Genç Yeni Farklı” sergisinin 8’inci edisyonunu gerçekleştirdi. Projede 35 yaş altı sanatçılara yönelik bir görünürlük alanı sağlanmasının yanı sıra maddi teşvik desteği ile de geleceğin üretimlerine katkıda bulunulmuş oluyor. Başvuruları değerlendirmek üzere bir araya gelen ve her yıl değişen jüri ekibinde bu kez ben de yer aldığım için çok memnunum. Serginin küratörü Nazlı Gürlek, başarılı sanatçılarımızdan Burçak Bingöl ve küratör Mari Spirito ile birlikte, genç üretimlerin nabzını tutmak, ileride sanat ortamına dahil olacak yeteneklerle şimdiden tanışmak çok keyifliydi.Sanatçılar özgürlük alanı bulduSergi seçkisini meydana getirirken kişisel zevklerimizi temsil etmeyen objektif ve ortak fikirlerde buluşmayı önemsedik. İşte bu noktada yaratıcılığı ile zihinsel derinliğini bir araya getirme yetkinliğine ulaşmış, dekoratif ya da illüstratif sınırlarda takılı kalmamış, olabildiğince özgün işlere şans vermeye özen gösterdik. Projenin şartnamesi gereği herhangi bir konu ya da malzeme kısıtlaması olmaması, birbirinden farklı teknik, malzeme ve kavramsal açılımlarda ortaya konmuş yeni sanatsal söylemleri derlememizi mümkün kıldı. Her bir çalışmanın sanatçısına dair bir cesaret ve özgürlük sembolü olarak kendine yer bulduğu sergide, güncel pratiklerle paralellik taşıması ve toplumsal, bireysel ya da kültürel bir meseleye parmak basması açısından dikkatimi çeken işlerden bahsetmek isterim.Şiddet içerikli sarsıcı görsellerAyşe Hilal Ateş’in “Taze Nane Sabunu” isimli video ve enstalasyon çalışması, oldukça kişisel bir kaynaktan beslenip evrensel bir söyleme erişen çok katmanlı bir iş. Sanatçı, babaannesinin mezar toprağında yetiştirdiği nanelerden kendi emeğiyle sabun elde ettiği çift kanallı videosunu, bu nane sabunu ile birlikte sergiliyor. Nanenin ferahlatıcı kokusu eşliğinde bir yok oluş ve yeniden yaratım öyküsü izlediğimiz çalışma, izleyiciyi duygusal bir sömürüyle baş başa bırakmadan kaybolmaya karşı bir direnişi anlatıyor. Cihad Caner’in “Soyut Şiddet” isimli işi de bana göre öne çıkanlar arasında. Son dönemde küresel gündemin en önemli parçası olan savaş ve göç konularında dijital çağın olanaklarıyla sürekli dolaşımda kalan şiddet içerikli görselleri, bağlamından koparılmış imgelere dönüştüren sanatçı, yabancılaşmaya parmak basıyor. Günlük rutinimize dahil oldukça tamamen kanıksadığımız bu birikim, hepimize adeta soyut birer görsel öğe gibi geliyor. Caner’in işini bu açıdan düşündürücü ve derinlikli buldum. Müge Yıldız’ın videosu ise felsefi alt metniyle ilgimi çekenlerden. Eski bir asansörün bitmeyen bir tekrar içinde gidip geldiği “Either/Or”, izleyiciyi, Kierkegaard’ın pasajlarıyla sonsuz döngü üzerine düşünmeye itiyor. Siz de gelecek vaat eden yetenekleri keşfetmek istiyorsanız, 29 Temmuz’a kadar vaktiniz var.

Devamını Oku

Sanatseverler için yaz alternatifleri

30 Haziran 2017

Yaz dönemini boş geçmek istemeyen sanatseverler için iki başarılı sergi ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin gerçekleştirdiği 7.Uluslararası Öğrenci Trienali, değerlendirilebilecek etkinliklerden.Galerist, “Şimdi Uzaklardasın” isimli sergide, metin ve fotoğraf üzerine temellenen son dönem işleriyle Merve Ünsal’ı ağırlıyor. Serginin açılışını yapan, yan yana dizilmiş fotoğraf serisi, ilk bakışta soyut dijital çalışmaları andırsa da her birinin altında farklı bir gerçeklik yatıyor. New York Times’ın haber arşivinden seçilmiş 14 adet fotoğraf, gazetenin internet sitesinde tek bir haber başlığı altında sunulan slayt görsellerindeki fotoğrafların birleşiminden oluşuyor. Sanatçı, üst üste montajlayarak yeni bir imgeler bütünü ortaya koyduğu bu seride, dijital çağdan en aktif ve işlevsel şekilde faydalanan habercilik mekanizmasının fark etmeden ağına düşmüş olan bizlerin, belleğindeki kalıntılara ışık tutuyor. Bu kalıntılar bir noktadan sonra kendi bağlamından kopmuş, yalnızca soluk renkler, belli belirsiz form ve hareketten oluşan kompozisyonlara dönüşüyor. Gerçekliğin zihinsel dünyamızda işlenişi ve depolanışına dair Ünsal’ın seçtiği sıra dışı konu ve ifade biçimini oldukça başarılı buldum. Sergide ilgimi çeken bir diğer iş de aslında bir “happening” olarak tabir edebileceğimiz çalışmanın videosu oldu. Boğaz’da kiralanan bir teknede gerçekleştirilen 12 kişilik buluşma; köprünün, evlilik teklifi gibi amaçlara ekran gibi hizmet eden alt yüzeyinin kullanıldığı gizli bir eylem olarak tasarlanmış. Sergiye adını veren “Şimdi Uzaklardasın” cümlesini köprünün üzerine yansıtan teknedeki sohbetlere de kulak kabarttığınızda, sanatçının geçmişine dair buruk bir aile öyküsüne tanık oluyorsunuz. O esnada konuklar ve sanatçı arasındaki etkileşim, üstü örtülmüş duygu ve düşüncelerin uyandığı simgesel bir yüzleşme ve bizim açımızdan da tanıklığa dönüşüyor. Ünsal’ın iç dünyasını keşfetmek için 8 Temmuz’a dek vaktiniz var.Simgesel bir yüzleşmeye tanık olunSanatorium’da devam eden, Kerem Ozan Bayraktar, Şeref Erol ve Yağız Özgen’in işlerini bir araya getiren “aRb”sergisi ismini Wittgenstein’ın Tractatus Logico-Philosophicus adlı çalışmasından alıyor. Bu terim, zihnimizin nesneleri yalın haliyle kavramaya yetkin olmadığı, yalnızca öğeler arasında bir bağlam ya da ilişki kurabildiği koşullarda doğru algılayabildiği fikrine işaret ediyor. Bir atölye çalışması olarak gerçekleştirdikleri okumalardan hareketle bir araya gelen üç sanatçı, haritalama denilen bir yöntemi kullanarak seçili nesneler arasındaki ilişkiler sistemini, tıpkı bir şablon gibi değerlendirme biçimini görselleştiriyor. Serginin en ilginç tarafı, sanat eserini halihazırda taşıdığı anlam üzerinden değil, bir metni çözümlemeye yarayan düşünsel bir araç olarak kullanmış olmaları. Gerek resim gerek fotoğrafla bunu sağlayabilmek yetkin bir kavramsal üretimi gösteriyor. 15 Temmuz’a kadar ziyaret edebilirsiniz. Nesneleri yalın halleriyle kavrayabilir miyiz?Teması “Geçicilik Farklar ve Ötesi” olarak belirlenen Uluslararası Öğrenci Trienali’ni ise Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi Galerisi’nin yanı sıra Kare Sanat, Art On İstanbul, Derinlikler Sanat Merkezi ve Russo Art Gallery’de görebilirsiniz. Tuval resminden çeşitli malzemelerle üretilmiş enstalasyonlara kadar pek çok gelecek vadeden eser izleyicileri bekliyor. 8 Temmuz’a kadar mutlaka uğrayın derim.

Devamını Oku