Kamu istihdamı

20 Kasım 2007

TÜİK’in faaliyetlerinden memnuniyetimizi arada sırada ifade ediyoruz. Benim gibi veri kullanıcılarının işini kolaylaştıran yararlı yenilikler yapılıyor. Biz de ilginç gördüklerimizi okuyucularla paylaşıyoruz.Elbette sorunlar da çıkıyor. Ben sunuşta yapılan değişikliklerin duyurulmamasına kızıyorum. Bir formata tam alışıyoruz ve ona göre excel’de düzen kuruyoruz, bir şey demeden değiştiriliyor. Aynı sessizlikle yeni tablolar eklenebiliyor.İstihdam dosyasındaki yeni tablo bu yaz belirdi. İçeriğinden üç ayda bir yayınlanacağını kestirdim. Ama yazmadan önce devamını görmek istedim. Nitekim ağustos istihdam dosyasında Tablo 7 olarak yer aldı. Başlığı şöyle: “Kamu Sektörü İstihdamına İlişkin Veriler, 2007 III. Dönem”. 3 milyon kamu çalışanı30 Eylül 2007 itibariyle kamu kesiminde fiilen çalışan insan sayısı 3 milyon 7 bin 616 çıkıyor. TÜİK “fiili (dolu) kadro ve pozisyon sayılarıdır” diye özellikle not düşmüş. Toplam kadro ve pozisyon sayısı daha yüksek olmalı.Ayrıntılar iki ana eksende izleniyor.Bir: Nerede çalışıyorlar? Üçe bölünüyor: Merkezi yönetim, yerel yönetim ve kamu iktisadi teşebbüsleri. Her biri ayrıca kendi içinde alt kategorilerden oluşuyor.İki: Hangi statü ile çalışıyorlar? Beşe bölünüyor: Kadrolu, sözleşmeli, işçi (sürekli ve geçici), geçici ve diğer.3 milyon kamu çalışanının 2 milyon 80 bini kadrolu personel kategorisinde yer alıyor. Bunlar bizim bildiğimiz devlet memurları. Zaten ancak 105 bini yerel yönetim ve iktisadi işletmelerde, geri kalanı merkezi yönetimde çalışıyor. Merkezi yönetime eskiden katma bütçe adı verilen üniversiteler, döner sermayeler, düzenleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları da dahil.3 milyon kamu çalışanının 2.4 milyonu merkezi yönetimde çalışıyor. Genel bütçeye bağlı idarede çalışan sayısı 2 milyon 80 bin kişi. Bunların 1 milyon 730 bini kadrolu personel; gerisi sözleşmeli, işçi, vs. “Diğer” kategorisi ilgimi çekti: 110 bin kişi bu kategoride.Yerel idareler merkezi devlet yanında cüce kalıyor: 334 bin kişi çalışıyor. Bunların 220 bini işçi, 97 bini kadrolu personel statüsünde. Kamu iktisadi teşebbüslerinde istihdam iyice gerilemiş: 275 bin kişi kalmış. Bunların 175 bini işçi, 85 bini sözleşmeli personel statüsünde.İstihdamdaki payıKamu iktisadi teşebbüslerinde çalışanları çıkartırsak, kamu hizmetlerinin üretiminde toplam 2 milyon 730 bin kişinin görev yaptığı anlaşılıyor. Nüfusa oranlarsak takriben 25 vatandaşa bir kamu hizmetlisi düşüyor.Daha gerçekçi bir karşılaştırma için kamu kesimi çalışan sayısının ücretli istihdamdaki payını hesaplayabiliriz. 17 milyon ücretlinin yüzde 16’sını kamu kesimi çalışanları oluşturuyor. Ya da özel kesimde çalışan 5 ücretli için kamu kesimi bir kişi istihdam ediyor.

Devamını Oku

Üçüncü çeyrekte istihdam

17 Kasım 2007

Ağustos dönemi istihdam ve işsizlik verileri yayınlandı. “Hanehalkı İşgücü Araştırması” TÜİK tarafından anket yöntemi ile yürütülüyor. Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında Türkiye’de 37 bin örnek hanede 84 bin kişi ile görüşüldüğünü öğreniyoruz.İstihdam ve onun aynası olan işsizlik çağdaş ekonominin en öncelikli ekonomik göstergeleridir. Çünkü modern toplumun en büyük kesitini ücret-maaş karşılığında çalışan ya da çalışmak için iş arayan insanlar oluşturur. Daha açık yazalım. Hızlı büyüme, fiyat istikrarı, bütçe disiplini, dış denge, vs. diğer göstergelerde başarının ölçüsü işsizliğin çözümüne katkılarıdır. Her yerde ve daima nüfusuna istihdam yaratamayan, dolayısı ile işsiz sayısının arttığı bir ekonomi başarısız sayılır. Nokta. İstihdamsız büyümeBu bakıma, 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının yarattığı olumsuz mirasın özellikle istihdam sayılarında ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Maalesef, yapılan hatalar ekonomiyi istihdamsız büyüme köşesine sıkıştırmıştır.Resmin net şekilde görülmesi için yeni yayınlanan üçüncü çeyrek sayılarını 2000 yılının aynı dönemi ile karşılaştırma yolunu seçtim. Aynı çeyreğe bakmak mevsimlik dalgalanma sorunlarını çözer. İstihdamın yedi yıllık hikayesini özetler.Yedi yılda Türkiye nüfusu 7.3 milyon (yüzde 11) artıyor: 73.6 milyon kişiye çıkıyor. Çalışabilir nüfusu daha iyi gösteren 15+ yaş grubu ise 6.3 milyon (yüzde 13.7) artıyor: 52.7 milyon kişiye yükseliyor.Ya istihdam? Sıkı durun; 800 bin (yüzde 3.3) artarak 23.5 milyon kişiye çıkıyor. Evet, doğru okudunuz. 15+ yaş grubu 6.3 milyon kişi artarken istihdam artışı 800 bin kişide kalıyor. Artan nüfusun ancak yüzde 13’ü istihdam edilebiliyor.Gerisi ne oluyor? Yedi yılda işsizler 1 milyon (yüzde 79) artışla 2,4 milyon kişiye tırmanıyor. Dikkatinizi çekerim: İşsiz sayısındaki artış istihdamdaki artıştan daha yüksektir. Hikaye burada bitmiyor, çünkü bir de işe başlamaya hazır olanlar var. Bunların sayısı yedi yılda 900 bin (yüzde 113) artışla 1.8 milyon kişiye yükseliyor. İkisini toplayarak daha gerçekçi işsizlik sayısına ulaşıyoruz. İşsizler yedi yılda 2 milyon (yüzde 92) artarak 4.2 milyon kişiyi buluyor. Yapısal dönüşümHaklı olarak soracaksınız: ne oldu bizim hızlı büyümeye? Yanlış para politikası ile hızlı büyümenin istihdam yaratmaya yetmediği açıkça görülüyor. Buna karşılık istihdamın yapısında büyük bir dönüşüme yetiyor. Son yedi yılda tarım kesiminde istihdam 2.3 milyon (yüzde 26) azalarak 6.6 milyon kişiye geriliyor. Tarım-dışı kesimde istihdam 3.1 milyon (yüzde 22) artışla 17 milyon kişiye yükseliyor. Ücret-maaş-yevmiye ile çalışanların sayısı ise 2.9 milyon (yüzde 28) artışla 13.6 milyon kişiye çıkıyor.Son yedi yılın büyümesi nüfusu tarımdan tarım-dışına ve kendi hesabına çalışanlardan ücretle çalışanlara doğru kaydırıyor. Yani yapısal dönüşüm sağlıyor. Nüfus artışı olmasa ekonomik büyümenin istihdam açısından başarılı olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama nüfus artışı var. Dolayısı ile “istihdamsız büyüme” teşhisi geçerliliğini koruyor.

Devamını Oku

Üçüncü çeyrekte dış açık

14 Kasım 2007

Son iki yazıda üçüncü çeyrek (Eylül sonu) için sanayi üretimi ve dış ticaret verilerini ele aldık. İki can sıkıcı eğilim saptadık. İmalat sanayinde üretim artışı duraklama noktasına yaklaşıyor. Buna karşılık ithalat tekrar hızlanıyor.Merkez Bankası Eylül sonu için ödemeler dengesini geçen hafta yayınladı. Kısaca hatırlatalım. Ödemeler dengesi dört ana kalemden oluşuyor: Cari işlemler, sermaye hareketleri, net hata noksan ve rezerv değişimi. Ülkenin döviz gelirleri ve döviz giderleri cari işlemler hesabında yer alıyor. İhracat, ithalat, turizm, nakliye, faiz ve kâr ödemeleri, işçi dövizleri, vs. tüm döviz gelir ve giderlerini kapsıyor. O nedenle kısaca dış denge diyoruz. Türkiye bağlamında sürekli ekside olduğu için dış açık demek daha doğru oluyor. Dış açık büyüyor2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikaları Türkiye’ye devasa bir dış açık miras bıraktı. Hataları gizlemek isteyenler kabahati başka faktörlere atmaya çalışıyorlar. Ancak mızrağa çuval dikmek her geçen gün zorlaşıyor.Yılın ilk dokuz ayını geçen yılın aynı dönemi ile karşılaştırarak başlayalım. Mal ticaretindeki açık 2.2 milyar dolar (yüzde 7) artışla 34.4 milyar dolara yükseliyor. Hizmet ticaretindeki fazla 0.9 milyar dolar (yüzde 8) artışla 12.1 milyar dolara çıkıyor. Transferler 0.1 milyar dolar (yüzde 12) artışla 1.3 milyar dolar oluyor. Üç kalem toplamı mali giderler öncesinde dış dengedir. Bütçedeki faiz-dışı dengeye benzetebiliriz. 1.2 milyar dolar (yüzde 6) artışla 20.9 milyar dolar açık veriyor. Dikkat çekelim. Hiç faiz, kâr, vs. mali gider olmadan verilen dış açıktır. Yatırım gelirleri açığı 0.4 milyar dolar (yüzde 7) artışla 5.2 milyar dolara ulaşıyor. Böylece dokuz aylık cari işlemler açığı 1.5 milyar dolar (yüzde 6) artışla 26.1 milyar dolara yükseliyor. Yıllık verilere bakalım. 2006 sonunda cari işlemler açığı 32.8 milyar dolardı. Eylül sonunda 1.7 milyar dolar (yüzde 5) artışla 34.6 milyar dolara çıkıyor. Karşılaştırmayı bir yıl öncesi ile yapınca artış 2.5 milyar dolara (yüzde 8) tırmanıyor. Düzeltme durdu mu?Mutlak sayılar aldatıcı olabilir. Çünkü büyüyen ekonomi ve değer kazanan TL dolar cinsinden milli geliri attırdığından dış açığın milli gelire oranı küçülebilir. Son bir yıla kısaca bakalım. Cari işlemler açığının milli gelire oranı Eylül 2006’da yüzde 8.2 ile zirve yapıyor. Yıl sonunda değişmiyor. Mart 2007’de yüzde 8.1’e Haziran 2007’de yüzde 7.6’ya geriliyor. Geri planda Mayıs 2006 türbülansı var. TL’nin değer kaybı ve faizlerin yükseltilmesi dış açığı olumlu etkiliyor. Üçüncü çeyrek milli geliri daha yayınlanmadı ama az çok tahmin edebiliyoruz. 455 milyar dolar kabul ettim. Yıllık cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 7.6 çıkıyor. Yani dış açıktaki düzeltme yaz aylarında duraklıyor. TL’nin dolar karşısında değer kazanmasına rağmen dış açığın milli gelire oranı sabit kalıyor.

Devamını Oku

Üçüncü çeyrekte dış ticaret

12 Kasım 2007

Üçüncü çeyrek (Eylül sonu) itibarıyla ekonomik göstergeleri değerlendiriyoruz. Pazar günü sanayi üretiminin tökezlediğini gördük. Özellikle imalat sanayi üretim artışındaki yavaşlamaya dikkat çektik. Üçüncü çeyrekte büyüme hızının düşme ihtimaline işaret etik.Eylül ayı dış ticaret verileri de TÜİK tarafından yayınlandı. Dış ticaret sayıları konjonktür açısından önemli öncü göstergelerdir. İç ve dış talep düzeyi, sanayinin rekabet gücü ve dış açığın büyüklüğü hakkında bilgi taşırlar. Son dönemde dış ticaretten gelen işaretleri okumak zorlaştı. Üç önemli nedeni var. Bir: Hesap birimi olarak kullanılan doların değer kaybı sayılarda yapay bir şişme yaratıyor. İki: İç taleple ilgili belirsizlik sürüyor. Üç: TL iyice aşırı değerli oldu. Dolayısı ile temel eğilimleri saptarken çok dikkatli olmak gerekiyor.Hepsi artıyor ama...Kısaca verileri hatırlatalım. Eylül’de ihracat 9 milyar dolar, ithalat 15 milyar dolar, dış ticaret açığı 6 milyar dolar oldu. Geçen Eylül’e kıyasla ihracat yüzde 18.2, ithalat yüzde 15.5, dış ticaret açığı yüzde 10.8 arttı.Üçüncü çeyrekte (Temmuz-Ağustos-Eylül) ihracat 26.6 milyar dolar, ithalat 44.2 milyar dolar, dış ticaret açığı 17.6 milyar dolar oldu. Geçen yıla kıyasla ihracat yüzde 23.9, ithalat yüzde 22.3, dış ticaret açığı yüzde 20 arttı.Yıllık (son on iki ay) bazda her ay yeni rekor kırılıyor. İhracat ilk kez 100 milyar dolar sınırını aştı: 100.3 milyar dolar. İthalat 158.7 milyar dolara tırmandı. Dış açık ise 60 milyar dolara yaklaştı: 58.3 milyar dolar.Parite etkisini kısmen temizlemenin basit bir yolu “0.5 dolar + 0.5 euro” döviz sepetinden yararlanmaktır. Bekleneceği gibi dolar yerine döviz sepetini kullanınca artış oranları daha makul düzeylere iniyor.Döviz sepeti cinsinden ihracat artışı Eylül’de yüzde 12.6, üçüncü çeyrekte yüzde 18.8 çıkıyor. İthalat ise Eylül’de yüzde 10, üçüncü çeyrekte yüzde 17.3 artıyor. Dış ticaret açığı artışı ise Eylül’de yüzde 5.6, üçüncü çeyrekte yüzde 15 oluyor.Düzeltme durdu mu?Mayıs 2006’da yaşanan mali türbülans TL’nin değer kaybı ve Merkez Bankası’nın gecelik faizi yükseltmesi ile sonuçlandı. Her iki gelişme iç talebi ve dış ticareti etkiledi. 2006’nın ikinci yarısında ihracat hızlanırken ithalat durağanlaştı. Dolayısı ile sepet cinsinden aylık dış ticaret açığı küçülmeye başladı.Bu gelişmeyi olumlu karşıladık. Dış ticaret açığı ekonominin en görünür kırılganlık nedeni idi. Dolayısı ile bir düzeltme gerekiyordu. Bunun ihracat artışı yolu ile intizamlı şekilde gerçekleşmesi iyi haberdi.Maalesef ilkbahardan itibaren bu eğilim değişti. İthalat tekrar hızlandı. Nitekim üçüncü çeyrekte ithalat artışının ihracat artışını yakaladığını yani dış ticaret açığının tekrar büyümeye başladığını görüyoruz.Bu eğilim kalıcı mı? Kalıcı olabilir mi? Yerim kalmadı. Soruyu başka bir yazıda cevaplayacağım.

Devamını Oku

Üçüncü çeyrekte sanayi üretimi

11 Kasım 2007

Üçüncü çeyrek verileri yavaş yavaş tamamlanıyor. Geçen hafta Eylül sonu itibariyle sanayi üretimi, dış ticaret ve ödemeler dengesi yayınlandı. Bu hafta istihdam açıklanıyor. Milli geliri ise tam bir ay sonra öğreneceğiz.Sanayi üretimini iki nedenle önemsiyoruz. Uzun dönem açısından gelişme, zenginleşme ve sanayileşme özdeş kavramlardır. O nedenle sanayi üretiminde yüksek artış hızları sürdürülebilir büyümenin ön koşullarından biridir.Kısa dönem açısından sanayi üretimi konjonktürün en temel öncü göstergelerinden biridir. Aylık olarak ve çabuk yayınlanır. Üç aylık ve geç yayınlanan milli gelir hakkında önemli bilgiler içerir. İmalat sanayi tökezliyorGünlük dilde sanayi deyince imalat sanayi anlaşılır. Ancak sanayi üretimi endeksi iki kalemi daha kapsar: madencilik ve elektrik, gaz ve su. Nitel ve nicel açıdan ağırlığın imalat sanayinde olduğunu söyleyebiliriz.2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının ekonomiyi sıkıştırdığı olumsuz konjonktürü en kolay sanayi üretiminden izleyebiliyoruz. Nitekim 2005 ortasından bu yana imalat sanayi bir türlü hızlı büyüyemiyor. Oluşan “saadet zinciri” bir süre ekonomiyi canlı tuttu. Büyüme yüksek çıktı. O döneme “sanayisiz büyüme” dedik. Sonra büyüme de sanayi üretimi ile birlikte gerilemeye başladı. Bu yıl sorunlar iyice belirginleşti. Eylül 2007 ayında sanayi üretiminde artış yüzde 2.2, imalat sanayi üretiminde artış ise yüzde 0.9 olmuş. Aradaki fark madencilik (yüzde 18.5) ve elektrik, gaz ve su (yüzde 8.4) kalemlerinden geliyor. Eylül’de imalat sanayinin durakladığı çok açıktır.Üçüncü çeyreğin tümüne bakınca artış hızı biraz yüksek çıkıyor: toplam sanayi yüzde 3.9 ve imalat sanayi yüzde 2.6 artmış. Sanayi üretimi ile milli gelir artışı arasında yakın ilişki vardır. Buradan üçüncü çeyrekte büyümenin yüzde 4 civarında kalacağını söyleyebiliyoruz. İki düzeltmeYazma işleri ile uğraşanlar bilir. İstediğiniz kadar tekrar okuyun, her yazıda hata kalması ihtimali yüksektir. En çok hatayı yazar kendi yazısını kontrol ederken yapar. Yazdığını değil, yazmayı düşündüğünü görür. Doğal olarak benim de başıma sık sık geliyor. 1 Kasım 2007 tarihli yazımda yılbaşı ve Eylül sonu kamu borç stoğu sayılarının yerlerini değiştirmişim. Metin ‘Borç 3 milyar azaldı’ diyor ama sayılara göre 3 milyar artıyor. Kafası karışan bir okuyucudan kızgın bir mesaj aldım. Özür diliyorum. Bir daha yapmayacağım demek isterdim ama korkarım fazla anlamı yok.Bir başka karışıklık Perşembe günü çıkan yazımdaki grafikte olmuş. Kira ve TÜFE artışlarını karşılaştırmıştık. Metinde üstteki çizginin kira artışları olduğu söyleniyor. Ama grafikte kira aşağıda TÜFE üstte yer alıyor. Gene metin doğru. Bu kez hata benden kaynaklanmıyor. Grafiğin çizimi sırasında oluşmuş. Özür diliyorum.

Devamını Oku

Kira ve enflasyon

7 Kasım 2007

Ekimde tüketici fiyatları yüzde 1.8’le beklenenin çok üstünde arttı. Bu TÜFE’nin yıllık artış hızının yüzde 7.7’ye yükselmesine neden oldu. Böylece enflasyon ve para politikası tartışmaları yeni bir ivme kazandı. Bir önceki yazıda konunun genel çerçevesini çizdik. Artışın geçici unsurlardan kaynaklandığı, yoksa enflasyondaki düşüş eğiliminin sürdüğünü söyledik. Merkez Bankası’nın faiz indirimlerini destekledik.O amaçla 2003 sonrasında TÜFE’yi gıda fiyatları endeksi ile karşılaştırdık. Uzun dönemde gıda fiyatları TÜFE’den daha hızlı artmadığını buna karşılık çok daha dalgalı seyrettiğini gördük. Enflasyonun analizinde geçici dalgalanmaların ayırt edilmesi çok önemlidir. Bunların büyük bölümü arz kökenlidir. Piyasa ekonomilerinde sürekli oynayan nispi fiyatlardaki değişimleri yansıtırlar. Bu ayrıntı sokaktaki adamı ilgilendirmez. O cebindeki paranın satınalma gücüne bakar. Hayat pahalılığı artıyorsa reel geliri düşüyordur. Nedeninin nispi fiyat hareketleri olması sonucu değiştirmez. Haklıdır. Halbuki para politikası açısından ayırım hayatidir. Fiyat istikrarı ve hayat pahalılığı çok farklı kavramlardır. Para otoritesi nispi fiyat hareketlerinin genel endekste yol açabildiği geçici oynaklığı fiyatlar genel seviyesinin orta vadeli eğilimlerden ayırt etmek zorundadır. Bir alternatif genel endeks dışında özel kapsamlı enflasyon göstergelerinin kullanılmasıdır. Yeni endekste bu yapılıyor. Daha kolay bir yöntem fiyatları az dalgalanan alt harcama gruplarını izlemektir. Bunlardan biri konut kiralarıdır. Konut kirasını ilginç kılan özellikler vardır. Bir: Harcama sepetinde gıda-içkiden sonra ikinci önemli kalemdir. Ortalama harcamanın takriben yedide birini oluşturur. İki: Konut stoğu çok yavaş değişir. Maliyeti sabittir. Yani talep koşulları tarafından belirlenir.Aşağıdaki grafikte Ocak 2004’ten bugüne yıllık TÜFE ve konut kirası artışları gösteriliyor: Üstteki çizgi kiradır. Bu dönemde TÜFE artışı yüzde 9 civarında dalgalanıyor. Kira ise daha istikrarlı ama yüzde 20 civarında seyrediyor. Yıllık kira artışları 2004’te yüzde 20’nin üstünde iken 2005 ortasında yüzde 18’e iniyor. Sonra tekrar yüzde 20’ye tırmanıyor. Haziran 2007’ye kadar o düzeyde kalıyor. Temmuz 2007’den itibaren düşüş başlıyor. Ekim 2007’de yüzde 16.9’a geriliyor. Özetleyelim. Kira kalemi 2004 sonrasında enflasyonun yüksek kalmasında etkili olmuştur. Buna karşılık son dönemde kira artış hızında gözle görülür bir yavaşlama vardır. Çok olumlu bir haberdir.

Devamını Oku

Ekim enflasyonu

5 Kasım 2007

Ekim ayı enflasyon verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Tüketici fiyat artışlarının ekimde hızlandığı yönünde işaretler vardı. Önce Merkez Bankası bu ihtimali seslendirdi. Ardından İstanbul Ticaret Odasının hazırladığı endeks çok yüksek çıktı.Buna karşılık TÜFE’de ay içi beklentileri yüzde 1.0 civarında yoğunlaşıyordu. Nitekim Merkez Bankası anketinde en yüksek tahmin yüzde 1.5 olmuştu. Buna karşılık gerçekleşme yüzde 1.8 oldu. Bu da yıllık enflasyonu yüzde 7.7’ye tırmandırdı.Genellikle enflasyon analizini TÜFE üstünden yapıyoruz. Nedeni enflasyon hedefinin tüketici endeksi ile saptanmasıdır. Üretici fiyat endeksini (ÜFE) ise yan gözle izliyoruz. Üretici fiyatları ekimde yüzde 0.1 düştü. Yıllık ÜFE artışı ise yüzde 4.4’e geriledi.Ne oluyor?Ekim TÜFE enflasyonunun beklenenin epey üstünde çıkması ilginç bir ana rasladı. Ekim içinde doların 1 YTL’ye yaklaşması ortamı germişti. Hatta ihracatçılar Para Politikası Kurulu toplantı günü tam sayfa gazete ilanları ile Merkez Bankası’ndan faiz indirimi istemişlerdi. Türkiye’de özellikle para politikasının ciddi bir bölünmeye neden olduğu biliniyor. Bir kesim kayıtsız şartsız sıkı para politikasını savunuyor. Gecelik faizlerin indirilmesine karşı çıkıyor. TL’nin değer kazanması ile faiz kararı arasındaki ilişkiyi reddediyor.Diğer kesim uygulanan para politikalarını eleştiriyor. TL’nin değerindeki artışın esas nedeni olarak faizin gereksiz yere yüksek tutulmasını gösteriyor. Dolayısı ile faizin daha da hızlı indirilmesini savunuyor. Ben bu kesimde yer alıyorum.Ekim enflasyonuna tepkileri bu gözle okuyabilirsiniz. Yüksek faizi sevenler enflasyondaki yükselişin tehlikelerini vurgulayacaklar. Bu durumun faiz indirimlerinin durmasını zorunlu hale getirdiğini söyleyecekler.Yüksek faizi sevmeyenler ise enflasyondaki yükselişi önemsizleştirmeye çalışacaklar. Geçici unsurların etkisini anlatacaklar. Enflasyondaki düşüş eğiliminin sürdüğünü iddia edecekler. Dolayısı ile faiz indirimlerinin devam etmesini talep edecekler. Bu tarafta olduğumu yukarıda belirttim.Gıda fiyatları ve enflasyon2006 yazı sonrasında tarım ürünlerindeki fiyat artışlarının enflasyona olumsuz etkisi çok sık konuşulur oldu. Bu sonhabar özellikle işlenmemiş gıda ürünü fiyatlarında yüksek artışlar görüldü. Ekim enflasyonunun yüksek çıkmasında da bunlar çok etkili oldu.Aşağıdaki grafikte düz çizgi TÜFE endeksini, kesikli çizgi gıda alt grubu endeksini gösteriyor. Yeni endeksin başladığı Ocak 2003’ten bugüne geliyor. Olaya artış hızı yerine endeks değerleri ile bakmak yanlış anlamaları engelliyor.Bekleneceği gibi, gıda fiyatları genel TÜFE’ye kıyasla çok daha dalgalı bir seyir izliyor. Gıda fiyatları bazen hızla geriliyor. Başka dönemlerde hızlı artışlar yaşanıyor. Ancak genel eğilimin enflasyonun üstünde olmadığı da grafikte çok net şekilde görülüyor.Şöyle özetleyelim. Gıda fiyatları enflasyonun yüksek seyretmesinin nedeni değildir. Buna karşılık enflasyonun dalgalanmasını etkilemektedir. Bundan sonra ne olur? Yerim bitti, onun bir başka yazıda ele alacağım.

Devamını Oku

Erdal İnönü

4 Kasım 2007

Taner Berksoy dün Radikal’de çoğumuzun duygularına tercüman olmuş. Taner’in dediği gibi, Erdal İnönü’nün vefatı benim de içimi acıttı, canımı yaktı. Kötü haberin her an gelebileceğini biliyordum. Yine de sarsıldım. Hep öyle olmaz mı?Ayrıca içim buruk. Hastalığını duyunca kendi kendime “mutlaka ziyaretine gitmeliyim” dedim. Kaç defa defterimde yapılacak işler arasına yazdım. Ama hep o gün daha önemli sandığım bir şeyler araya girdi. Bugün yarın derken bir türlü gidemedim.Sevdiklerimizin, yakınlarımızın aramızdan geri dönmemek üzere ayrıldığı anlar bizi yaşamın anlamını düşünmeye zorluyor. Neden önceliklerimi doğru saptayamıyorum? Saçma sapan olayların, kavgaların, hırsların peşinde neden böyle koşuşturuyorum? Neden Erdal Bey’i görmeye gitmedim? Erdal Bey’e tanrıdan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı, Sevinç Hanım’a da sabır diliyorum. Kesişen hayatlar1980 darbesi sonrasında hayatı Erdal Bey’le kesişen çok sayıda insandan biriyim. Askeri rejim beni üniversitemden ayırmıştı. Sudan çıkmış balık misali, daha ne olduğumu anlamadan kendimi sol siyasetle içiçe buldum. Erdal Bey’le askeri rejim sürerken, SODEP’in kuruluş çalışmalarında tanıştık. Kemal Kurdaş Hoca benimle görüşmesini önermiş. Volkswagen’i ile Levent’teki baba evime ziyarete geldi. Uzun sohbetin bütün ayrıntılarını hala hatırlıyorum. Sonraki 10 küsür yıl boyunca bazen sık bazen daha ender ama neticede hep görüştük. Ben 1987 öncesinde SODEP’e (sonra SHP) mesafeli durdum. 1987’de Beşiktaş ilçesine gidip kaydımı yaptırdım. 1991 seçimlerine kadar geçen çalkantılı dönemde Erdal Bey’le hep aynı tarafta yer aldım. Seçimlerden sonra o cenahtan soğumaya başladım. Kaçınılmaz olarak Erdal Bey’le temasımız azaldı. Ardından Erdal Bey aktif siyaseti bıraktı. Kaderin garip cilvesi, bu kez ben Yeni Demokrasi Hareketi ile aktif siyasete girdim. Ama 1995 seçim sonuçları beni bir daha geri dönmemek üzere siyaseti terk etmeye ikna etti. Solun dramı1980 sonrasında sol cenahta yaşananların Türkiye’yi bugüne getiren süreçte belirleyici rol oynadığını düşünüyorum. Çünkü askeri darbe solu hayati bir yol ayırımına getirmişti. Solun bu dönemde alacağı kararlar, kuracağı ittifaklar, oluşturacağı zihniyet sadece kendisinin değil Türkiye’nin gelecek yolunu çizecekti. Erdal Bey bu kritik dönemin kritik aktörü oldu. Siyasetçi miydi? Solcu muydu? İstedi mi? Bu tür sorular bence gereksiz hatta anlamsızdır. Tarih böyledir; en beklemediğiniz anda sorumluluğu kucağınızda bulursunuz. Bu dönemle ilgili duygusal takıntılarımı halen aştığımı sanmıyorum. Birkaç gözlemle yetineceğim. Bir: Erdal Bey sol için doğrusunu samimiyetle aradı. Bilgisi, sezgileri ve güçlü ahlaki değerleri işini kolaylaştırdı. Az kalsın o büyük dönüşümü gerçekleştiriyordu.İki: Ama sonuçlandıramadı. Temel nedeni Deniz Baykal ve temsil ettiği ilkesiz siyaset esnafıdır. Onlarla mücadele Erdal Bey’i içeriden, derinden vurdu, yıprattı. Üç: Solun dramı Erdal Bey’in siyaseti bırakması ile derinleşti. Bugüne kadar geldi.

Devamını Oku