Erdal İnönü

Haberin Devamı

Taner Berksoy dün Radikal’de çoğumuzun duygularına tercüman olmuş. Taner’in dediği gibi, Erdal İnönü’nün vefatı benim de içimi acıttı, canımı yaktı. Kötü haberin her an gelebileceğini biliyordum. Yine de sarsıldım. Hep öyle olmaz mı?

Ayrıca içim buruk. Hastalığını duyunca kendi kendime “mutlaka ziyaretine gitmeliyim” dedim. Kaç defa defterimde yapılacak işler arasına yazdım. Ama hep o gün daha önemli sandığım bir şeyler araya girdi. Bugün yarın derken bir türlü gidemedim.

Sevdiklerimizin, yakınlarımızın aramızdan geri dönmemek üzere ayrıldığı anlar bizi yaşamın anlamını düşünmeye zorluyor. Neden önceliklerimi doğru saptayamıyorum? Saçma sapan olayların, kavgaların, hırsların peşinde neden böyle koşuşturuyorum? Neden Erdal Bey’i görmeye gitmedim?

Erdal Bey’e tanrıdan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı, Sevinç Hanım’a da sabır diliyorum.

Kesişen hayatlar
1980 darbesi sonrasında hayatı Erdal Bey’le kesişen çok sayıda insandan biriyim. Askeri rejim beni üniversitemden ayırmıştı. Sudan çıkmış balık misali, daha ne olduğumu anlamadan kendimi sol siyasetle içiçe buldum.

Erdal Bey’le askeri rejim sürerken, SODEP’in kuruluş çalışmalarında tanıştık. Kemal Kurdaş Hoca benimle görüşmesini önermiş. Volkswagen’i ile Levent’teki baba evime ziyarete geldi. Uzun sohbetin bütün ayrıntılarını hala hatırlıyorum.

Sonraki 10 küsür yıl boyunca bazen sık bazen daha ender ama neticede hep görüştük. Ben 1987 öncesinde SODEP’e (sonra SHP) mesafeli durdum. 1987’de Beşiktaş ilçesine gidip kaydımı yaptırdım. 1991 seçimlerine kadar geçen çalkantılı dönemde Erdal Bey’le hep aynı tarafta yer aldım.

Seçimlerden sonra o cenahtan soğumaya başladım. Kaçınılmaz olarak Erdal Bey’le temasımız azaldı. Ardından Erdal Bey aktif siyaseti bıraktı. Kaderin garip cilvesi, bu kez ben Yeni Demokrasi Hareketi ile aktif siyasete girdim. Ama 1995 seçim sonuçları beni bir daha geri dönmemek üzere siyaseti terk etmeye ikna etti.

Solun dramı
1980 sonrasında sol cenahta yaşananların Türkiye’yi bugüne getiren süreçte belirleyici rol oynadığını düşünüyorum. Çünkü askeri darbe solu hayati bir yol ayırımına getirmişti. Solun bu dönemde alacağı kararlar, kuracağı ittifaklar, oluşturacağı zihniyet sadece kendisinin değil Türkiye’nin gelecek yolunu çizecekti.

Erdal Bey bu kritik dönemin kritik aktörü oldu. Siyasetçi miydi? Solcu muydu? İstedi mi? Bu tür sorular bence gereksiz hatta anlamsızdır. Tarih böyledir; en beklemediğiniz anda sorumluluğu kucağınızda bulursunuz.

Bu dönemle ilgili duygusal takıntılarımı halen aştığımı sanmıyorum. Birkaç gözlemle yetineceğim. Bir: Erdal Bey sol için doğrusunu samimiyetle aradı. Bilgisi, sezgileri ve güçlü ahlaki değerleri işini kolaylaştırdı. Az kalsın o büyük dönüşümü gerçekleştiriyordu.

İki: Ama sonuçlandıramadı. Temel nedeni Deniz Baykal ve temsil ettiği ilkesiz siyaset esnafıdır. Onlarla mücadele Erdal Bey’i içeriden, derinden vurdu, yıprattı. Üç: Solun dramı Erdal Bey’in siyaseti bırakması ile derinleşti. Bugüne kadar geldi.

DİĞER YENİ YAZILAR