İMKB’de yeni rekor gelecek mi?

16 Ekim 2012

ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) parasal genişlemeye devam kararları sonrasında borsaya yayılan Türkiye’nin ülke kredi notunun “yatırım yapılabilir” seviyeye yükseleceği beklentisi İMKB’yi uzun zamandan beri konuşulan 70 bin seviyesine getirdi. Hatta son iki günde bu seviyenin de üzerine çıkıldı. Bu haftaya Pazartesi günkü yazımda “Ayrışma devam edecek mi?” sorusunun haftanın sorusu olacağı ve büyük olasılıkla “Not artacak diye alınmış olan pozisyonların “inadı” sürdükçe pozitif ayrışma çabaları da sürecektir” diyerek yeni hedeflerin “Mayıs 2011’de görülen 70.335 ve ardından da Kasım 2010’da görülen 71.665 seviyeleri” olabileceğini yazmıştım. Her ne kadar not artışının yakın zamanda gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu düşünsem de piyasa katılımcılarının önemli bir kısmı; bunlara yabancı yatırımcılar da dahil; farklı bir beklenti içindeler. Bu “farklı” beklenti; gelişmiş ülke borsalarında bir düzeltme yaşanırken İMKB’nin yeni yüksekler görmesine imkân tanıdı. Yaşanan ralli teknik analiz açısından bakıldığında “hızlı” olarak değerlendirilebilir. Hatta ortada pozitif ayrışmayı destekleyecek herhangi bir haber ya da olay yokken bu hızlı gerçekleşiyor. Hızlı yükseliş sırasında geride; 66.909-67.116 ve 69.770-70.135 seviyelerinde olduğu gibi; “boşluklar” bile oluşuyor.Nihai hedef 77.200-78.900Görünen o ki piyasalarda alınmış olan pozisyon sahipleri pozitif haberleri çok daha fazla ka’ale almıyorlar. Bardağın dolu tarafına bakıyorlar. Bu bakış açısı, gelişmeleri olumsuz değerlendirenlerin bile “mallarını” alarak düşüşleri engelleyip, yükselişi beraberinde getiriyor. Tarihi zirveye, dünkü yükseğe göre bakıldığında; 1.157 puan kalmış durumda. Yüzde 1.61’lik bir yükseliş sonrasında yeni rekor gelebilir! Gelecek mi? Çaba ciddi, taşınan pozisyonlardan kâr realizasyonu da gelmeyince bu olasılık da artıyor. Teknik olarak bakıldığında bir önceki zirve aşıldığında “grafiği çizilmemiş bölgelere” doğru yol alınacak. Nereye kadar gidilecek derseniz, adını siz koyabilirsiniz... İster 72 bin, ister 74.500 diyebilirsiniz. Yine teknik analizden yardım aldığımızda nihai hedef 77.200-78.900 arası gibi görünüyor. Bu sene olabilir mi? Olasılık düşük ama tabii ki sıfırdan da büyük!Bu denli iyimser tahminlerden sonra tedbir adına bir kaç hatırlatma yapmakta fayda var. Bunlardan ilki yukarıda belirtmiş olduğum “boşluklar”. Ama yakın zamanda ama ileri bir vadede bu boşluklar mutlaka kapanır! Diğer yandan İMKB’nin dolar bazında 3.90 cent gibi teknik olarak kritik bir seviyeye geldiğini, buradan yukarıya gitmekte ilk aşamada zorlanabileceğini hatırda bulundurmakta fayda var.Yine hatırda bulundurulacak bir başka nokta da İMKB’nin daha önce iki kez test ettiği 5.10 cent seviyesi. Herşeyin yolunda gittiği bir ortamda bu seviye mutlaka bir ara dillere pelesenk olacaktır!

Devamını Oku

Siyasi İstikrar İndeksi ‘not artışını’ desteklemiyor!

14 Ekim 2012

Not artışına yönelik beklentiler geçen hafta bizim piyasalarımızın dünyanın geri kalanından pozitif ayrışmasına yardımcı oldu. Derecelendirme kuruluşları not kararı verirken ekonomik veriler kadar siyasi gelişmeleri de hesaba katıyor. Son 1 yıldır takip ettiğim Siyasi İstikrar İndeksi, bir not artışı olacağına işaret etmiyor. Belki bir veya iki kurumdan ‘görünüm’ artışı gelebilir. Ancak bu piyasaların beklediği gibi ‘not artışı’ anlamına gelmeyecek.“Siyasi İstikrar İndeksi (Sİİ) de ne?” diyeceksiniz... Yaklaşık 1 yıldır izliyorum bu indeksi. Kamuoyuna çok da yansıyan bir indeks değil. S Bilişim Danışmanlık adlı firma tarafından 1996’dan bu yana hazırlanıyor ve 2007’den bu yana da “ilgili” taraflarla paylaşılıyor. Nasıl bir endeks olduğuna gelince...Hazırlayanların ifadesi ile “Siyasi İstikrar İndeksi; kısaca; siyasi sistemlerin temel çıktısı siyasi kararların devamlılığını ve kararlılığını ölçmekte. Siyasi kararlar; kısmi-dereceli ve öngörülebilir oldukça, siyasi istikrar mevcut kabul edilebilir. Sİİ’ler, ülke derecelendirme ve yönetişim ölçümlerinin ekonomi dışı kısmını tamamlayıcı bir unsur. Siyasi İstikrar İndeksi, yurtdışı muadillerinin kullandığı yöntemlerle uyumlu, karşılaştırılabilir yapıda. Kısa vadeli fon değil, uzun vadeli sermaye hareketlerinin hassasiyetlerine dayalı. Sİİ; hukukun üstünlüğü ve demokratik yönetim gereklerine uygunluk, hükümetin parlamento desteği, hükümetin performansı, kurumsal yönetişimin işleyişi, kurumlar arası ilişkiler, dış politik aktörlerle ilişkiler, bürokratik kapasite, siyasi şiddet, ekonomik istikrar faktörleri olmak üzere dokuz alt sektörü ayrıştırmakta ve izlenebilir kılmakta. Bu şekilde, salt düzey değil siyasi istikrar bileşimlerini ve bunların değişimini de yansıtmakta. Sİİ, para-sermaye piyasalarının siyasi vaka serilerine duyarlılığını yitirdiği dönemlere karşın, gecikmeli de olsa er ya da geç makro ekonomik dengelenme ve fiyatlamaların istikamet ve derecesini başarıyla yansıtmaktadır.” S Bilişim, halihazırda Türkiye, İran ve Rusya’da siyasi istikrar ölçüm ve analizlerini üretiyor.Temmuz 2007’de 65 binlerin üzerine çıkıp, Nisan 2008’de 52 binlerin altına düştükten sonra Mart 2009’da yeniden 62 binlere yükselen Sİİ, o günden bu yana düşüyor! Ağustos ayında 49 binli seviyelere geriledikten sonra Eylül ayında toparlanmaya başlamış görünüyor. 50 bin seviyesi kritik bir eşik ve bu seviyenin altına inildiğinde siyasi istikrarın zayıfladığı varsayılıyor. Eylül ayı raporunda “Siyasi İstikrar İndeksi, Eylül’de yükselmiştir; 49.423’ten 50.059’a. “Siyasi Şiddet” alt sektörü hariç tüm alt sektörler yükselmiştir” deniliyor. Kısa süre kritik eşik 50 binin altına inildikten sonra yeniden bu eşik etrafında kalınmış durumda. Ancak son gelişmeler; Suriye uçağının Ankara’ya “indirilmesi” ve sınırdaki askeri hareketlenme henüz indekse yansımış değil! S Bilişim; Suriye gelişmelerini Rusya’yla enerji ve ihracat anlaşmalarını riske edecek derecede önemli görmekte. İzlenen Suriye politikasıyla Körfez ülkelerinin ürettiği bol likidite-varlık alım taahhüt destekli ekonomik ortamın, İran ile de yaşanan gerginliğin bizleri olumsuz etkilemesini engelleyemeyeceğini öngörmekte.Sİİ hazırlayan kuruluş geçtiğimiz hafta sonuna doğru not arttırımı ile ilgili bir bilgi notu yayınladı. Bu notta “Ülke ekonomik derecelendirmesine dair kamuoyunda artan hassasiyet malumdur. Mali piyasa beklentilerine göre; ülke derecelendirmesi, not ya da görünüm yükseltme şeklinde olumlu gerçekleşecektir. Ekonomik istikrar faktörleri diğer ülkelere göre iyi-olumlu görünmekle birlikte güç yitirmekte, Sİİ kapsamında hafif olumsuz eğilimdedir. Geniş manada siyasi istikrar parametrelerine nazaran ülke derecelendirmesinin gerektirdiği ölçümleme, mali piyasa beklentilerinin aksi yönündedir” deniliyor. Piyasa koşullarının er geç bu indekse yakınsadığını varsayacak olursanız, notumuzun “yatırım yapılabilir” seviyeye çıkmasının bu ortamda çok da yakın ol(a)mayabileceğini göz önüne almakta fayda var!Bu indekse inanırsınız veya inanmazsınız. Yatırım tercihleri tamamen kişisel kararlardır. Ancak ben yan gözle de olsa Sİİ’yi takip ediyorum. Hele ki işler bu denli karışmış, siyasi kararları “okumak” bu denli zorlaşmışken! Hepimiz ülkemizin “yatırım yapılabilir” bir nota sahip olmasını istiyoruz. Böylelikle hem doğrudan yatırımlar artabilecek, hem de daha uzun vadeli ve daha ucuz kaynak temin edebileceğiz. Ancak bunun “borsanın varsaydığı kadar” kısa sürede olma ihtimali “satın alındığı” kadar yüksek değil! Belki bir veya iki kurumdan “görünüm” artışı gelebilir. Ancak bu “not artışı” anlamına gelmeyecektir!İMKB’de pozitif ayrışma sürecek mi?Geçtiğimiz hafta açıklanan ve beklentilerden daha da düşük gelen cari açık rakamları sonrasında daha da fazla konuşulmaya başlanan not artışı meselesi bizim piyasalarımızın dünyanın geri kalanından pozitif (Fed’in III. BPP’sinden en fazla “pay alan” Hindistan hariç) ayrışmasına yardımcı oldu. Bu haftanın sorusu: “Ayrışma devam edecek mi?” olacak. Not artacak diye alınmış olan pozisyonların “inadı” sürdükçe pozitif ayrışma çabaları da devam edecek. Geçtiğimiz hafta için 69.000 (düz) seviyesi kritikti ve bu seviyenin üzerine çıkıldı. Yeni hedefler Mayıs 2011’de görülen 70.335 ve ardından da Kasım 2010’da görülen 71.665. Yeni ve daha büyük bir ralli ancak bu seviyeler aşıldıktan sonra görülebilir. Bizde “ayrışma” ve yükseliş yaşanırken gelişmiş ülke borsalarında “düzeltme havası hakim! Geçtiğimiz haftanın son gününde ABD’nin Dow Jones ile S&P 500 endeksleri ile Alman DAX Endeksi kritik eşiklere (50 günlük Hareketli Ortalama) kadar geriledikten sonra kapanışları bu seviyelerin çok az üzerinde oldu. S&P 500’e bakıldığında 1.425 seviyesi bu hafta için kritik. Ola ki ardışık birkaç günün kapanışı bu seviyenin altında gerçekleşirse gelişmiş ülke piyasalarındaki düzeltme daha da sertleşebilir. Bu durum, not artışı haberi geciktikçe İMKB’yi de yeni yükseklerden alıkoyacaktır! Yükseliş inadı bir süreliğine ertelenir ve sınırlı bir düzeltme hareketi başlayacak olur ise 68.350 ve ardından da 67.850 seviyeleri test edilebilir!Merkez üst bantta indirime gidebilirBu haftanın bizim piyasalarımız açısından 18 Ekim’deki PPK toplantısından çıkacak faiz kararı önemli. Merkez Bankası üzerindeki “faiz indir” baskısı, buna karşın son yapılan zamlarla birlikte yine hedeflerin üzerine çıkan enflasyon ikilemi PPK’nın faiz kararını şekillendirecek. Piyasanın ve benim beklentim politika faizinde (yüzde 5.75) bir değişikliğe gidilmemesi. Buna karşın artık çok da fazla pratik bir önemi kalmayan ve MB’nin yeni politikası gereği daralması “gereken” faiz üst bandında bir indirim söz konusu olabilir. Belki 50 belki de 100 baz puanlık bir indirim... Ancak böylesi bir indirimin pratikte hiç bir anlamı kalmadı artık! Belki moralleri bir parça yükseltmekten öte...

Devamını Oku

Notumuz artmış haberimiz mi yok?

10 Ekim 2012

IMF Ana Sözleşmesi’nin IV. Maddesi bağlamında düzenli olarak gerçekleştirilen ekonomi değerlendirme görüşmelerine dair ilk değerlendirmeler önceki gün bir rapor halinde yayınladı.Rapor övgülerin yanı sıra tehdit ve eleştirileri de bünyesinde barındırıyor. Dikkati çeken birkaç noktayı paylaşmak istiyorum:-IMF yabancı büyük ekonomilerin likidite artışının fırsat olarak görülüp kredi artışına yol açılmamasını gözetiyor,-Maliye politikasının, daha dengeli bir makroekonomik politika seti ortaya konulmasında ve şoklara yanıt verilmesinde kullanılabilirliği azalttığından söz edilmiş,-Enflasyon hedefinin erişilmesinin güç olması veya enflasyon beklentilerinin yüksek seyretmesi halinde daha geleneksel bir çerçeveye dönüş, yani “tek faizli” daha basit politikalara dönüş gerekebileceğinden dem vurulmuş,-“Büyüme hızının artarak, enflasyon ve cari işlemler dengesi hedeflerini tehdit etmesi halinde, yetkililer makroekonomik duruşu sıkılaştırmaya hazır olmalıdırlar” denilerek adeta “az gaz” tarzındaki OVP’ye bir anlamda yön verilmiş,-“Para politikası çerçevesi, çok araçlı ve hedefli yapısının... karmaşıklığı, daha gelişmiş bir iletişim stratejisini gerektirmektedir” denilerek MB politikalarına örtülü eleştiriler getirilmiş.IMF’nin raporunu bir yana bırakan İMKB’nin son günlerdeki performansına baktığımızda ciddi bir ayrışma görülüyor. Yandaki tabloda da görüldüğü üzere tek başına ayrışmasının ardında bilmem kaçıncı kez piyasaya “sunulan” not artışı “gazı” var gibi görünüyor.İki düşüncemi paylaşmak istiyorum:1- ABD seçimlerinin yapılacağı 6 Kasım’a kadar bir not artışı ihtimali düşük. Bu tahminimin ardında “not artışlarının sadece ekonomik temellere değil, siyasi etkilere de bağlı olduğu” varsayımına az da olsa prim veriyor olmam var.2- IMF’nin raporuna ve dün Fitch’den “olağan gözden geçirme” haberine rağmen sınırında savaş tehdidi olan Türkiye’nin notunun kısa vadede artacağı düşüncesini paylaşmıyorum.Türkiye şu anda neredeyse notu yatırım yapılır bir ülke gibi borçlanabiliyor. Not artışın “resmileşmesi” mutlaka bu maliyete daha da indirecektir. Ancak tüm bunlar yine de borsadaki hareketi tek başına açıklamaya yeterli olmuyor. Ola ki notumuz artmış, birileri bizden önce duymuşsa o ayrı...Diyebilirsiniz ki piyasalar her zaman haklıdır! Her düşüşte pozisyonlarını arttıran, not artışı gelecek diye ciddi pozisyonlar taşıyan; hatta not şirketleri üzerinde (müşterileri olarak) baskı kuruyorlarsa daha da haklıdırlar diyebilirsiniz.Bunda da siz haklısınız...

Devamını Oku

Az gaz programı olmuş...

10 Ekim 2012

Dün 2013-2015 yılları için Orta Vadeli Programı (OVP) açıklandı. Programın temel öncelikleri:“Ekonomik büyümeyi potansiyel seviyesine çıkartmak,İstihdamı artırmak,Enflasyonla mücadeleye devam etmek,Cari işlemler açığındaki düşüş eğilimini sürdürmek,Yurtiçi tasarrufları artırmak ve böylece makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmektir” olarak açıklandı.2012 yıl için yüzde 4 olarak açıklanmış olan bir önceki OVP hedefi 3.2’ye revize edilirken 2012 hedefi de yüzde 5’te yüzde 4’e indirilmiş durumda.Programın detaylarına bakıldığında “temkinli iyimser” bir politika izleneceği söylenebilir. Her ne kadar Türkiye için “ideal ortalama” kabul edilebilecek yüzde 5’lik bir büyümenin bir kaç yıl daha altında kalınacak ancak “pozitif” büyümenin süreceği varsayılıyor.Bu yılki zamlardan sonra enflasyonun yüzde 7.4 ile yılı bitireceği, ancak önümüzdeki yıl 5.3’e 2014-15 yıllarında da yüzde 5’e ineceği öngörülüyor. Geçmiş enflasyon hedefini yakalamadaki zaafiyetin önümüzdeki yıllarda da nüksetmesi olasılığı bence yüksek. Zira gerek enflasyon, gerekse de 2013’te Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)’nın yüzde 7.1’ine, 2015’te de 6.5’ine gerileyeceği varsayılan cari açığın hesaplanmasında en büyük ithalat kalemimiz olan enerji için petrolün varili; OVP boyunca; 110 dolar varsayılmış. ABD seçimlerinin olduğu bir yılda bile 113 dolar ortalamay yaklaşan Brent petrolünün önümüzdeki yıl İran gerginliğini ve Fed’in Bedava Para Paketleri’ni de göz önüne aldığımızda bu ortalamada gerçekleşmesi olasılığı düşük görünüyor! Merkezi yönetim bütçe açığının GSYH’ye oranının 2012’de yüzde 2.3 öngörülürken, 2013’te bu oranın 2.2’ye gerilemesi bekleniyor. Bir hesaplamaya varsayılan gelir artışları ve yapılan zamlardan sonra bütçe açığının yüzde 1.5’e yaklaşması mümkünken yüzde 2.2 hedefi kamu harcamalarında sınırlı da olsa bir artış olabileceği izlenimini uyandırıyor. Her ne kadar kamu borcunun GSYH 2013’te yüzde 35’lere düşürülmesi hedeflenirken yerel seçimlerin erkene alınması planlanan 2013 için bu iki hedefin aynı anda tutturulması zor olabilir.Programın geneline bakıldığında büyümenin sürüdürüldüğü ancak ayağın frenden çekildiği ancak gaza basılmadığı izlenimi oluşuyor. Ben buna “Az gaz” programı demeyi uygun buldum. “Az gaz” yarış terminolojisindeki “throttle”a denk geliyor. Yarış sırasında aracı devirden düşürmeden, mümkün olan en az gaz ile motorun gücünü tekerleklere iletmeye devam etme durumun ifade ediyor. (Dört çeker araçların ayağınız az da olsa gazda olmadığı durumlarda dört çekmemesi gibi bir durum bu!)Yeni OVP tam da bu durumu ifade ediyor. Ayak gazdan çekilecek ancak kesinlikle “tam gaz” verilmeyecek, olabildiğince kontrollü bir gazla “büyüme yarışı sürdürülecek”!

Devamını Oku

Suriye yetmezmiş gibi piyasalar için yeni bir risk daha çıktı: İRAN

7 Ekim 2012

Suriye gerginliğine şimdi de İran’daki ekonomik türbülans eklendi. İran Riyali’nin dolar karşısındaki değeri İran Merkez Bankası’nın dünkü resmi kuruna göre 12.260 iken, serbest piyasada 36.000’lere kadar yükselmiş durumda. İran’a yönelik yeni yaptırımlar gelirse ‘Pers Baharı’ndan söz edilmeye başlanabilir. Peki Suriye riskini fiyatlamayan piyasalar İran’daki gelişmeleri fiyatlayacak mı? Bence İran için de bir süre beklenecek.Siyasi ve askeri meselelerden söz etmiyorum. Arap Baharı’ndan sonra iyiden iyiye ısınan bölgemizde Suriye ile olan sınır gerginliğimiz sürerken, Suriye hariç “aktörlerin” neredeyse tamamı; ABD başkanlık seçimlerine kadar sorunu “buzdolabında” tutmayı tercih ediyorlar. Sınırımızdaki mülteci akını sürerken Ortadoğu ile ticaretimizin önemli çıkış noktalarından biri olan Suriye’nin kapanması dış ticaretimizi olumsuz etkilemiş ve etkilemeye de devam ediyor.Şimdi bir de ekonomik denkleme İran girdi! İran parası Riyal son aylarda hızla değer kaybederken geçtiğimiz hafta Çarşamba günü başkent Tahran’da ekonomik gelişmeleri protesto eden halk ile güvenlik güçleri karşı karşıya geldiler. Ölümlerden söz edilirken tutuklamalar olmuş. İran para birimi Riyal’in dolar karşısındaki değeri İran Merkez Bankası’nın dünkü resmi kuruna göre 12.260 iken, serbest piyasada 36.000’lere kadar yükselmiş. Döviz bürolarında işlemler durmuş. Enflasyonun yüzde 23’lerde olduğu, işsizliğin yüksek seyrettiği İran’da kurların da bu denli hızlı yükselmesi ekonomiyi sıkıntıya sokmaya başlamış. Anlaşılan yaptırımlar “ısırmaya” başlamış! Kurların hızla yükseldiği eski günleri yaşayanlar böylesi ortamlarda fiyat yapmanın ne denli zor olduğunu hatırlayacaklardır. Bir yandan ithalatın yapılamıyor olması, diğer yandan yapılan ithalattan sürekli olarak zarar ediliyor olması ve hepsinden daha kötüsü de belirsizlik ekonomiyi eninde sonunda “vuracaktır”. İşin bir de hammadde boyutu var ki o çok daha büyük bir sorun. Bugün değilse bile; kurlardaki artış nedeniyle ortaya çıkan belirsizlikle hammadde ihtiyacının karşılanamıyor olması, var olan stokların yakın gelecekte eriyecek olması önümüzdeki dönemde İran ekonomisini daha da zor günlerin beklediğinin habercisi. Petrol ihracatçısı, buna karşın rafine petrol ürünlerinde ithalatçı olan İran’da benzin fiyatlarının kurlar yüzünden artacak olması ekonominin geneline yayılan bir bozulma habercisi olacaktır.Yaptırımların istisnalarından biri olarak son aylarda Türkiye olarak İran’a olan ihracatımız (altın da dahil olmak üzere!) artmaktaydı. Ancak kurdaki bu belirsizlik ister istemez bizi de vuracaktır. Zira uluslararası ticarette fiyatlar dolar üzerinden. Doların değer kazanıyor olması İran için ithal mal fiyatlarını; özellikle de tüketim ürünlerinde; hızla arttırıyor. Enflasyon, işsizlik derken sıradan halkın artan döviz kurlarıyla birlikte reel geliri de düşüyor. Bu durum İran’da sokak hareketlerini tetikler, bu da bir rejim değişikliğine yol açar mı? Bunun için henüz daha erken. Ancak 15 Ekim’deki AB bakanlar toplantısından yeni yaptırımlar çıkacak olur ise yaklaşan kış mevsimi öncesinde belki de bir “Pers Baharı”ndan söz etmeye başlıyor olabiliriz. Şimdilik bundan söz etmek için erken. Bizi asıl ilgilendiren kısa vadede Politik İstikrar Endeksi (!) düşmeye devam eden İran’da finansal piyasalardaki türbülansın bizi olumsuz etkileyecek olması. Bu durum bizde fiyatlanır mı? Şimdilik sanmam. Tıpkı Suriye’nin piyasalarca tam olarak fiyatlanmadığı gibi, İran için de bir süre beklenecektir.Altında yaşanan ralli sürecek mi?Geçtiğimiz hafta Suriye’ye açılan topçu ateşinin etkisi kısa sürdü. ABD’de Cuma günü yüzde 8.2 beklenirken yüzde 7.8 açıklanan işsizlik oranı bir anlamda piyasaları kurtardı. Yarı zamanlı istihdamdaki artış sayesinde beklentilerden iyi gelen ABD işsizlik verisinde önümüzdeki ay bir “düzeltme” gelmesi olasılığı hayli yüksek. Zira 115-125 bin civarında artması beklenen Tarım Dışı İstihdamdaki 114 binlik bir artış olarak gelmesi bu “düzeltme” olasılığını arttırıyor.ABD borsa endeksleri (Apple’ın gerilemesi nedeniyle NASDAQ hariç) Cuma günü; işsizlik verileri sonrasında 2009’dan bu yana en yüksek gün içi değerlerine ulaştı ancak kapanışta endeksler geriledi. Aslına bakarsanız tüm piyasalar Fed’in 13 Eylül’deki açıklamasından bu yana ancak ‘bir arpa boyu’ yol katedebilmiş durumdalar. Fed öncesi yaşanan ralli sonrasında “beklentiyi satın al, gerçekleşmeyi sat!” durumu hüküm sürüyor. Bu hafta başında da yükseliş bir parça devam etse de haftanın ortasından itibaren piyasalardaki yorgunluk bir miktar artacağa benziyor. Cuma günü 13.610 seviyesinden kapatan Dow Jones endeksinde 13.855 seviyesi yeni zirve hedefi olarak piyasaların önünde duruyor. 13.340 seviyesi aşağı yönde kırılmadıkça 6 Kasım’daki ABD başkanlık seçimlerine kadar yeni zirve için “zorlama” devam edebilir! Bu hafta altın için kritik bir hafta olacak! Geçtiğimiz hafta 1.795 ons/dolar hedefine ulaşan (1.796.05 görüldü!) altın bu seviyeyi aşamadı. Bu seviyeyi yeniden test edip, 1.805 seviyesini kararlı olarak geçemeyecek olur ise, altında önce 1.755 ve ardından da 1.732 seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilir.

Devamını Oku

Dubai izlenimleri...

6 Ekim 2012

Cuma günkü yazımda ilk kez gittiğim Dubai’den bahsetmiştim. “Mimari denemelerin parkı” izlenimi yaratan Dubai izlenimlerime devam edeceğimi yazmıştım. Dubai Emiri Makdum’un vizyonu ile çölde müthiş bir dönüşüm başarılmış. Petrol geliri olmayan, balıkçı kasabasından dünyanın en yğüksek binasına sahip bir ‘dünya merkezi’ yaratılmış. Her ne kadar bu başarı 2009 krizinde 90 milyar dolara ulaşan borçla gölgelense de yine de yapılanlar bir ‘vizyonu’ yansıtıyor.Şeyh Zayed şehrin atardamarı. Kara ile deniz arasında, denize paralel geniş bir otoyol Dubai’yi Abu Dhabi ve Sharjah’a bağlıyor. Deniz tarafında villa tarzı konutlarla 5-7 yıldızlı oteller yer alırken, kara tarafı ağırlıklı olarak iş yerlerinden oluşuyor. Anlamakta zorluk çektiğim; ancak Dubai’yi bir çekim merkezi haline getiren de bu olsa gerek. Bir şekilde arazinin bu denli ‘bol’ olduğu bir yerde binaları yatay yapmak yerine ‘dikey’ yapmışlar. Her biri önemli yabancı mimarların tasarımı. Dubaili bir mimarın tasarımı olan bina yokmuş! Her biri ayrı bir tasarım, aslına bakarsanız her biri ayrı bir deneme. Yüksek binaların tabii ki en yükseği, hatta dünyanın en yükseği ‘Burj Khalifa’ gerçekten etkileyici bir yapı. Yüksekliği 828 metre. Dile kolay, bir kilometreye 172 metre kalmış. İddia o ki; daha yüksek bir bina dikilecek olur ise Burj Khalifa daha da yükseltilebilecekmiş. 123’üncü katına çıkılabiliyor. Etrafı seyredebilecek bir mekan tasarlanmış. Buraya saatte 64 kilometre hızla yükselen, dünyanın en hızlı asansörleri ile çıkılıyor ve ben onlardan birine bindim. Tıpkı uçaktaki gibi kulaklarınız basınca maruz kalıyor.Gözlem katından Dubai’nin bir başka alameti farikası haline gelen denizdeki Palmiye ve Dünya şeklindeki yapay adaları görülebiliyor. Bunca boş arazi varken denize; uzak yerlerden özel olarak taşınan; kayalardan yapay adalar yapmak garip bir fikir ama Dubai bunları yapmış. Palmiye şeklinde olan tamamlanmış ve yerleşime açılmış. (Bu adaya da deniz altından geçen bir tünelle bağlanılması çok anlamlı gelmedi bana. Bu arada sürekli denizin yok ettiği kumların yenilenmesi de ayrı bir masraf kapısı ama...) Dünya haritası şeklindeki adalar kriz mağduru olmuşlar ve henüz tamamlan(a)mamış. İki ayrı Palmiye şeklindeki yapay ada projesi de kriz nedeniyle başlamadan askıya alınmış. Abu Dhabi Şeyhi ve BAE’nin Kralı Al Nahyan’ın yardımları artar ya da küresel kriz biraz unutulacak olur ise bu projeler de en kısa zamanda hayata geçirilir gibi görünüyor.Eski İngiliz sömürgesi olan bölgede İngilizler halen daha ‘öncelikli millet’ olarak kabul ediliyormuş. Onları Amerikalılar izliyor. Ve bu iki ülkeden sonra en itibarlı ulus olarak da biz Türkler görülüyormuşuz. Türk televizyon dizileri Dubai’de müthiş revaçtaymış ve Türkiye’nin tanıtımına önemli katkılar yapmış. Şeyh Zayed yolu üzerinde ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinin dev bir posterini görmek ilk bakışta beni şaşırtmıştı, ancak bu bilgileri alınca çok da fazla şaşırmamak gerektiğini anlıyor insan. Dubai ziyaretimin sebeb-i vesilesi olan Ağaoğlu İnşaat’ın ‘1453 Projesi’ lansmanı. Bu lansman sırasındaki Tarkan konseri de ülkemizin bu bölgedeki tanıtımına ek katkı sağlayacaktır. Deniz suyunun 35 derece, havanın 45 derece, nemin yüzde 90 olduğu ve bu nedenle hep bir buğu altındaki Dubai’ye bir kez daha gidermiyim? Bir kaç dostumu görmek dışında daha iyi bir sebebim olmalı...

Devamını Oku

Dubai ile rekabet imkânsız değil!

4 Ekim 2012

Geçtiğimiz iki gün dünyanın en önemli gayrımenkul fuarlarından biri olan Dubai’deki Cityscape fuarındaydım. Bu fuarda Ali Ağaoğlu İnşaat, İstanbul Maslak’ta yapmaya başladığı “1453” isimli projesinin lansmanını yaptı. İlk kez gittiğim Dubai; mimari denemelerin öne çıktığı bir “inşaat parkı” izlenimi yarattı bende. 1971’de bağımsızlığını ilan etmiş 7 emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri’nin ikinci büyük emirliğiymiş Dubai. Petrolü yok denecek kadar az olunca emir Makdum’un vizyonu ile şehir müthiş bir dönüşüm geçirmiş. Vergini yok denecek kadar düşük olmasıyla ticaret ve havayolu ulaşımında “hub aktarma merkezi” haline gelmiş.Emir yatırımların bir kısmını kendi imkânlarından karşılasa da önemli oranda da bu değişimi borç ile yapmış. 2009 krizinde 90 milyar dolara ulaşan borç bu rüyayı kısa bir süreliğine de olsa kâbusa çevirdi. Şehir halen daha bir yandan inşaat yatırımlarına devam ederken, diğer yandan da boş olan “hayalet binaları” doldurmaya çalışıyor. Dubai izlenimlerine yarın devam ederim. Asıl değinmek istediğim gayrimenkul yatırımlarında körfez sermayesinin odağındaki Dubai ile rekabet etme konusu.Evet, Dubai’de vergi yok denecek kadar az ve bu durum bir çok çokuluslu şirketin bu şehre/emirliğe gelmesini sağlıyor. Bizim açımızdan çok büyük bir dezavantaj. Ancak buna karşın bizim de ülke olarak büyüme potansiyelimiz, Dubai ile kıyaslanmayacak kadar yüksek. Dubai’nin iş modelinin sürdürülebilirliği sorgulanmaya açık. En büyük emirlik olan ve petrol/doğal gaz zengini Abu Dhabi’nin son bir kaç yıldaki desteği olmasa şehrin iflâs etmesi adeta kaçınılmaz hale gelecekti. Bizim için böylesi bir durumdan söz etmek mümkün değil.Diğer yandan hem demografik yapısı hem de son yıllarda yakaladığı istikrar ile Türkiye bölgedeki önemli yatırım cazibe merkezlerinden biri durumuna geldi. Her ne kadar Ortadoğu’daki Arap Baharı olsun, Suriye meselesi olsun bu algıda zaman zaman dalgalanmalara yol açsa da ana “trend” de değişiklik şimdilik yok. Fuar sırasında GYODER’in yapmış olduğu panelde de buna değinildi. Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisinin artmasında “karşılıklılık ilkesinde” yapılan değişikliğin de payı yok değil. Ancak bu konuda birkaç sorun halen daha aşılabilmiş değil. KDV meselesindeki belirsizlik bir yana özellikle “oturma izni” meselesi henüz çözüme kavuşmadığından dolayı, yabancı yatırımcıların özellikle de; finansal yatırımdan çok; son kullanıcı konumunda olanlar için bu meselesinin çözüme kavuşturulmasında fayda var. Diğer bir konu da halen daha yabancıların gayrımenkul alımlarında merkezi otoritenin onayının gerekmesi ve bürokrasinin de uzun sürmesi önemli engeller olarak inşaat sektörünün karşısına çıkıyor.Türkiye’ye olan ilginin arttırılması, körfez yatırımcıları nezdinde Türkiye’nin ilk akla gelen alternatiflerden biri olması açısından Ağaoğlu İnşaat’ın fuarda ve proje lansmanı sırasındaki çabalarının yanı sıra fuara katılan diğer Türk firmalarının katkıları çok anlamlı. Ancak halen daha inşaat sektörünün önünün açılması açısından yapılması gerekenler var. En azından atılmış olan adımların “çalışır hale” getirilmesi bu konudaki ilk adımlar olacaktır!

Devamını Oku

Matadorlar piyasaların canını sıkacak

1 Ekim 2012

“İspanya yardım için ne zaman başvuracak?” Ekim ayının sorusu olmaya devam edecek. Piyasalar İspanya’nın AB’ye yardım için başvuracağını satın almış durumda. Ancak bu başvurunun İspanya yerel seçimlerinden sonraya yani bu ayın son haftasına sarkabileceği dedikoduları piyasaların canını sıkacağa benziyor.Fed ve Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) gelen parasal genişleme kararlarını daha önceden satın almış olan piyasalarda geçtiğimiz hafta küçük düzeltmelerle geçti. Geçtiğimiz haftanın dikkat çeken verisi ABD’nin büyüme rakamları oldu. İlk çeyrekte yüzde 2 büyüyen ABD ekonomisinin, ikinci çeyrekteki büyümesinin yüzde 1.7 olacağı beklenirken, gerçekleşme yüzde 1.3 olarak açıklandı. Milli gelire katkı bazında bakıldığında tüketimin büyümeye katkısı ilk çeyrekte yüzde 1.72 iken ikinci çeyrekte yüzde 1.06’ya gerilerken, yatırımların katkısı ise yüzde 0.78’den yüzde 0.09’a gerilemiş. Görünen o ki Fed’in III. Bedava Para Paketi’nin ekonomiye yansıması daha zaman alacak.Geçtiğimiz haftanın sorusu “İspanya yardım için ne zaman başvuracak?” olmaya devam etti. Aslında bu soru bu haftanın ve hatta Ekim ayının sorusu olmaya devam edecek. Piyasalar İspanya’nın AB’ye yardım için başvuracağını satın almış durumda. Ancak bu başvurunun İspanya yerel seçimlerinden sonraya yani bu ayın son haftasına sarkabileceği dedikoduları piyasaların canını sıkacağa benziyor. Katalonya Bölgesi’nin bağımsızlık isteklerini daha güçlü sesle dillendirmeleri, merkezi hükümete ödedikleri vergileri azaltmak istemeleri hatta bir erken genel seçim çağrısı yapmış olmaları ve bunları çok sayıda Katalon’un katıldığı sokak gösterileriyle ortaya koymaları İspanya Başbakanı Rajoy’un başvuruyu geciktirmesine yol açıyor. Cuma günü piyasalar kapandığı sıralarda gelen İspanyol stres testi sonuçları da İspanya’yı bu haftanın “göstergesi” yapmaya devam edeceğe benziyor. Test sonuçlarına göre İspanyol bankalarının “kötü senaryoda” 59.5 milyar euroya (vergi istisnaları ve ötelemeleri devreye girdiğinde 53.7 milyar euroya düşüyormuş) ihtiyaç duyacağı hesaplanmış. Zaten zor; daha doğrusu yüksek; borçlanan İspanya’nın bu parayı nasıl ve hangi şartlarda koyacağı netleşmiş değil. Diğer yandan ispanyol bankalarından mevduat kaçışı da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta 2008 yılından bu yana en düşük sevyesine inmiş bankalardaki mevduat. Kaçış sürdükçe stres testinde hesaplanan rakamların da artması kaçınılmaz olacaktır. Grafikte de görüldüğü üzere 10 yıllık ispanyol tahvilleri de bu durumu yansıtmaya başlamış durumda. ECB’nin III: BPP’si sonrasında yüzde 6.90’lardan 5.55’lere kadar gerileyen getiriler, geçtiğimiz hafta yeniden yüzde 6’nin üzerine çıkarak 6.10 seviyelerine kadar yükseldi. Bu haftanın göstergesi İspanyol 10 yıllık tahvil getirileri olacak. 6.40 seviyesi kritik. Önümüzdeki iki-üç hafta içinde bu seviye denenecek ya da geçilecek olur ise piyasalardaki tansiyon iyiden iyiye artacaktır . Bu hafta Perşembe günkü ECB faiz kararı ve Cuma günü açıklanacak tarım dışı istihdam verileri ile işsizlik verileri önemli. Geçen toplantıda yeni BPP ile birlikte bir faiz indirimine de gitmesini beklediğim ancak faiz indirimi konusunda beni hayal kırıklığına ECB’nin faizleri indirmesi beklenmiyorum. Geçen sefer onca olumsuzluğa rağmen enflasyon endişelerini; sanki yüksekmiş gibi; öne süren ECB’nin bu kez bir faiz indirimine gitmesi sürpriz olur! 125 binlik artış beklenen ABD Tarım Dışı İstihdam Verisi bu haftanın ikincil göstergesi olmaya aday. Cuma günü son çeyreğin ilk hafta sonu kapanış seviyelerine şekil verecek bu veri önemli olacak.PUROSUNU YAKTI, HALK SOKAĞA DÖKÜLDÜİspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un Birleşmiş Milletler toplantısı için gittiği New York’ta keyifle puro içerken görüntülenmesi ülkesinde olay yarattı. Görüntüler üzerine halk protesto için sokağa döküldü.Euro gerileyecekGelelim bu haftanın kritik seviyelerine...Geçtiğimiz hafta 1.2940 ve devamında 1.2970’i geçemeyen euro , İspanya “endişeleri” ile birlikte bu hafta kritik olan 1.2825 (200 günlük hareketli ortalama) seviyesini test edecektir. ECB’nin faiz kararı (olası bir faiz indirimi) ve İspanya’nın 10 yıllık tahvil getirilerindeki muhtemel olumsuz gelişmeler sonrasında euro bu seviyeyi kırarak önce 1.2740 ve ardından da 1.2660 seviyelerini test edebilir. Özellikle 1.2970 seviyesi yukarı kırılmadıkça bu ihtimal her geçen gün artacaktır! Eurodaki gerileme piyasaların haleti ruhiyesini de olumsuz etkileyecek, hisse senetleri piyasalarında son iki haftadır yaşanan aşağı yönlü salınımı hızlandırabilecek! S&P Endeksi için de bu hafta kritik olacak. Özellikle dikkat edilmesi gereken seviye 1.410 seviyesi. Bu seviye aşağı kırılmadıkça piyasalar için çok da fazla bir sorun gözükmüyor. Ola ki bu seviye kırılacak olur ise önce 1.380 ve ardından da 1.365 seviyesi önemli destek seviyeleri olacak.Geçtiğimiz haftayı çok da kritik bir seviyeden kapatan İMKB 100’de bu hafta 65.675 seviyesi (50 günlük HO) önemli olacak. Bu seviye korunduğu sürece 67.900 seviyesine kadar bir toparlanma görülebilir. Ancak bu seviyenin aşılması hayli zor. Hatta bu seviyeler gelinecek olur ise daha önceleri alınmış ancak satıl(a)mamış olan bazı poziyonların azaltılmasında fayda var! Zira gelişmiş ülke piyasaalrında yaşanabilecek bir geri çekilme, İMKB’yi daha da “sert vurabilir”! Dikkatli olmakta fayda var!

Devamını Oku