Kredi sigortası da neymiş?

7 Temmuz 2008

Geçtiğimiz yıllarda Avrupa’dan ithalat yapan şirketlerin sıkça “karşılaştıkları” bir ürün bu. Avrupa’daki satıcı firmalar, Türkiye’deki ithalatçının riskini almak istemediklerinde, Türk firmalarından alacaklarını sigortalıyorlardı. Artık bu sigorta bizde de kullanılmaya başlandı.“Nedir bu kredi sigortası?” derseniz; teknik olarak firmaların yapmış oldukları satışlardan doğan alacaklarının; bir prim karşılığında sigortalanması işi. İhracatçıların yurtdışındaki alacaklarının sigortalanması ile başlayan alacak sigortası (kredi sigortası) olarak da adlandırılan bu ürün; yavaş yavaş yurtiçindeki alacaklar için de kullanılmaya başlandı. Alacakların yüzde 90’ına kadar tahsilat imkânı tanıyan bu sigorta için, tüm alacaklar bir “havuzda” toplanıyor. Bu havuzun kalitesine, büyüklüğüne, çeşitliliğine bağlı olarak cüz’i bir prim saptanıyor. Yılda bir kere ödenen bu prim karşılığında, yıl içinde birden fazla da olsa aynı firma ile yapılan her işlem sigorta kapsamına alınmış oluyor. Bu sigorta poliçesi sayesinde; yeni müşteri edinme, var olan müşterilerle ilgili daha fazla risk alabilme şansı elde edilebiliyor. Sigortayı yapan kuruluş ile sigortalı arasında bilgi alışverişine imkân sağlayan bir “kanal” açılıyor. Her yeni müşteri “havuza” eklenmeden önce hatta alacak dahi oluşmadan önce sigorta şirketinden bilgi ve o firmaya ait “limit” alınıyor. Bu sayede kiminle çalışıp çalışmamaya, ya da riskleri artırıp artırmamaya kolayca karar verilebiliyor. Alacak sigortasının avantajları ise şunlar;* Kredibilitesi yüksek firmalarla “açık hesap” çalışarak bankacılık maliyetlerinden tasarruf edilebiliyor. * Sigorta şirketinin veri tabanında olan, tanıdığı ve riskini kabul ettiği yeni müşterilerle tahsilat kaygısı olmadan kısa zamanda çalışmaya başlanabiliyor.* Alacakların riskleri azaldığı, kalitesi yükseldiği için kredi maliyetleri azaltılabiliyor. * Değişik fonlama alternatifleri yaratılabiliyor. * Satış vadeleri uzatılabiliyor, bu sayede daha fazla satış yapma imkânı ortaya çıkabiliyor. * Tahsilat sorunlarıyla uğraşmak yerine; işin kendisine daha fazla yoğunlaşılabiliyor. Alacak sigortalarının sağlamış olduğu kolaylıklarla satışlarda yüzde 10’a kadar artış sağlanabildiği görülmüş. Böylesi bir avantajın, prim maliyetlerini fazlasıyla karşıladığı varsayımıyla, bu sigortaların her türlü alacak riski taşıyan firmalarca kullanılması ciddi faydalar sağlayabilecektir.

Devamını Oku

Petrol düşmesine düşecek de...

6 Temmuz 2008

Euronun 1.57’nin altına gerilemesi ve doların güçlenmesi, manipülasyonda sona yaklaşılması, tatile giden ABD’liler için “araç sezonu”nun yavaş yavaş kapanması petrol fiyatlarını düşerecek. Ama ne zaman ve hangi seviyeden? Bir, ne zaman? İki, ‘nereden sonra?’ düşeceği konusunda her kafadan bir ses çıkıyor... Rusya’nın yeni Başkanı Medvedev bu hafta petrolün 150 doları göreceğini söylemiş... Bush ve Erdoğan’ın açtığı yoldan Medvedev ilerliyor... (Devlet başkanları da artık borsalar konusunda “yorum” yapar oldular.) ABD Hazine Bakanı Paulson petrol fiyatlarının artışı karşısında “yapılabilecek pek fazla bir şey olmadığını” söylemiş. ABD gibi dünyanın süper gücünün para patronu böyle derse, gerisini düşünmek zor! Aynı Paulson üç hafta önce Meksika’daki bir toplantıda da petrol fiyatlarında “spekülasyon olduğuna dair elde yeterince kanıt olmadığına” değinmiş. (adeta Paulson bir tarafa petrol stoklamış, ya da tüm parasıyla petrol kontratları almış da petrol fiyatları yukarı çıksın diye dua ediyor..?)OPEC Genel Sekreteri de yaz süresince petrol fiyatlarının 200 dolara çıkabileceğinden dem vurmuş...Ağzı olan konuşuyor petrol meselesinde! (ben de dahil!)Bu arada hiç kimse petrol fiyatlarının “gerileye(bile)ceğinden” söz etmiyor. En nihayetinde petrol de bir emtia. Bir gün gelecek arz/talep, durgunluk gerçeği “manipülasyonların” ötesine geçecek. ABD borsaları şapkadan çıkarılan onca tavşana, verilen onca likiditeye ve tavize rağmen düşüyor. Neden mi? Ekonomideki durgunluk beklentisi ya da “korkusu”; ileride işlerin daha iyi olacağı beklentisinden daha ağır bastığından... ABD’de büyümenin 2009 yılında düşük olacağından söz ediliyor.Ekonominin büyümediği bir dönemde petrol talebi nasıl artacak? Üstelik sıradan Amerikalının eşikaltı krizi nedeniyle hem harcanabilir geliri azalır, hem de krediye teminat verdiği evinin değeri düşerken... Son 2 ayda ABD’deki petrol talebi eskisi gibi artmıyor. Dünyadaki petrol üretimi 86 milyon varil, tüketimi ise 84.5 milyon varil. Yani arz talebi karşılıyor, hatta fazlası var. Yine de hedge fonların ve petrol üreticilerinin “şantajı” neticesinde petrol fiyatlarındaki spekülasyonun “elbirliğiyle” sürdürülmeye çalışılıyor!112-115 dolar seviyeleri için de benzer şeyler söylemiştim. Bugün 145 dolarlara gelindi. Kabul etmem gerekir ki petrol benim en fazla yanıldığım piyasa oldu. Yine de bir kaç sebepten dolayı kısa vadeli zirvelere yaklaşıldığını düşünüyorum. Sebeplerden ilki; Avrupa Merkez Bankası’nın 25 baz puanlık faiz artışı sonrasında euronun 1.60’ların üzerine çık(a)mayıp 1.57’nin altına gerilemesi. Bu da euroda “zirvenin” görüldüğünü ve 1.49-1.50 seviyelerine doğru bir çekilme olacağını düşündürüyor. Doların güçlenmesi, petrol fiyatlarındaki “zayıf dolar” etkisini azaltacaktır.İkinci sebep fiyatlardaki spekülasyonun daha doğrusu manipülasyonun sonuna yaklaşıldı ki hemen hemen hergün birileri çıkıp fiyatların yukarı gideceğinden söz ediyor. Sanki “malı ucuza kapatmış” olanlar, bunları birilerine satabilmek için fiyatları yükseltiyorlar ki; düşüş başladığında inilecek en düşük seviye, başlangıcın üzerinde olsun... Diğer bir sebep 4 Temmuz tarihinin geçilmesi. 4 Temmuz’daki ABD’nin 1776’da Büyük Britanya’dan bağımsızlığını ilan ettiği gün. Günümüzde ise tatile gitmeye başlayan ABD’liler için araç sezonunun (driving season) açılması demek. Bunu fırsat bilen rafineriler ve petrol üreticileri, fiyatları bu seviyelerde tuttular ki; dünyanın kişi başına en çok petrol tüketen ABD halkına “pahalı benzin satabilsinler”. Bunda da başarılı oldular. Ancak bu mevsim geçince talep yüksek fiyatlar nedeniyle azalacak ve bu da fiyatları mutlaka etkileyecektir.Yukarıdaki petrol grafiğine bakıldığındaysa fiyatlarındaki yükselişin artık “zorlanmaya başladığı” görülüyor. Bu günlerdeki hızlı yükselişlerin; düzeltme yapmadan, devam etmesi ancak “zamanda geri gidilmesiyle” mümkün olacağı görülüyor. Bu da günümüzde mümkün olmadığından düşüş kaçınılmaz! Ama bugün, ama yarın... Bugün gerilerse 145-150 dolar seviyelerinden; yarın gerilerse 175-185 dolar seviyelerinden başlayacaktır bu düşüş. Dairesel hareketten dolayı çok uzun zamanda değil bir-iki ay içinde bu sorunun cevabını almış olacağız.

Devamını Oku

Enflasyon ne kadar ‘iyi’ haber?

3 Temmuz 2008

“Düşük kur eşittir düşük enflasyon” politikası bir kez daha “çalışmış” görünüyor. Haziran’da TÜFE yüzde 0.36 düştü. Düşüşteki en önemli pay elektrik, su ve gaz sektöründeki yüzde 4.10’luk ve tarım sektöründen gelen yüzde 2.73’lük düşüşlere ait.Doğalgaza, dünyadaki fiyatlar arş-ı alâya yükselmişken zam yapılmaması herhalde bu yüzdendi. Yüzde 22’lik elektrik zammının etkisi ise Temmuz’da çıkacak. Sadece ertelendi. Tarım cephesindeyse; yazın bolluk dönemine girilmiş olmasının yanı sıra, Rusya’nın Haziran ayında iki haftayı aşkın süre Türkiye’den ithalatı durdurması sebebiyle gerileyen yaş sebze fiyatlarındaki gerilemenin katkısı olmuş.Düşük çıkan Haziran rakamı sonrasında, Temmuz ayında etkisi görülmeye başlayacak elektrik zammının (ki hesaplamalara göre TÜFE’ye etkisi yüzde 0.90 ile 1.20 arasında değişiyor) tarımsal üretimin sağlayacağı faydayı ne kadar kapatacağı önemli.TCMB’nin faiz artışlarıyla 1.22’lere gerileyen kur; dünya petrol fiyatlarındaki artışların “pompaya” sınırlı yansımasını sağlayabiliyor. Daha da önemlisi; beklentilerin “kolay” yönetilmesini sağlıyor. Türk insanı kurlarda bir yükseliş hareketi oldu mu, gecenin kör karanlığında, gözüne spot ışığı vurulmuş tavşan misali “kalakalıyor”. Harcamayı kesiyor, karalar bağlıyor... Hatta cebinde dolar alacak parası olmayanlar bile böyle... Hal böyle olunca da hükümetler ve MB kurları yüksek faizle kontrtol ederek, hem hesaplamaları hem de beklentileri “yönetebiliyorlar”. Enflasyon rakamı öncesi Avrupa piyasalarındaki 5 yıllık Türkiye CDS oranlarının 2007 Haziran ayındaki 330 seviyelere gelmesi dünün önemli gelişmelerinden biriydi. Her ne kadar döviz kurları bu gerilimi tam olarak yansıtmıyor olsa da bono cephesindeki gerilimde CDS oranlarında bu seviyelere gelinmiş olmasının da payı yok değil...Enflasyon verisi sonrasında kısa süreli bir düzeltme olsa da siyasi cephedeki gelişmeler CDS oranlarını etkilemeye devam edecektir. Bu da; önümüzdeki hafta yapılacak ihalelerde önemli bir sınav verecek bono faizlerini...Bugün bizim piyasalarımız; ABD piyasalarının 4 Temmuz bayramı nedeniyle kapalı olmasından dolayı; Londra ile başbaşa kalacak. İMKB dün; 32.500 seviyesinin aşağı yönlü kırıl(a)mamış olmasından aldığı destekle günü 353 puanlık artışla kapattı. Bunda tüm piyasa katılımcılarının tatile biraz daha keyifli bir havada gitme isteklerinin yanı sıra, “aşırı ve hızlı” düşüşlerin düzeltmesinin de payı vardı.İMKB 100’de 38.040 seviyesinin aşağı kırılması durumunda 35.400 ardından da 32.500 görüleceğini yazmıştım. 32.500 seviyesine çok yakın olarak dün 32.645 görüldü ve bu seviye “tuttu”. “Hiçbir piyasa sonsuz yükselmez, sonsuz düşmez” prensibiyle şimdi düzeltmelere, toparlanmalara sıra geldi. Herkes son politik ortam nedeniyle işlerin daha da kötüye gideceğini konuşuyor. Bakmayın siz onlara... 58 binlerden, hadi bilemediniz 46 binlerdeyken ben 38.500 seviyeleri görülecek derken akılları neredeydi onların? Yine de önümüzdeki günler politik gerilimin artmasıyla İMKB’nin artı/eksi yüzde 10’luk bir bant içinde bir başka deyişle 30.045 ile 36.400 arasında sıkışacağı görülüyor. Son 4-5 günlük hareketlere bakıldığındaysa “yükseliş ihtimali” düşüşe göre çok daha fazla. Biz bize kaldığımız bu Cuma gününde son günlerdeki düşüşlerin bir kısmını geri almaya çalışacak gibiyiz.İMKB 100’de; önce 35.400 ardından da 36.300 seviyelerinin görülme ihtimali var. Eğer ABD piyasaları 4 Temmuz tatiline “coşkulu bir kapanışla” başlamış ve önümüzdeki hafta 11.675’in üzerine geçilecek olursa önümüzdeki hafta 37.750-38.250’ler bile denebilir.Çok mu iyimserim yoksa? Olsun 54 bin endeks seviyelerindeyken (yanlış anlamayın sonrasında 58 binli seviyeler görüldü) 38.500 görülecek diyen “kötümser” de ben değil miydim?

Devamını Oku

Piyasalarda çöküş ne kadar sürecek?

1 Temmuz 2008

Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan tutuklamalar sonrasında, yurtiçindeki politik kargaşa çok ciddi boyutlara ulaştı. Tam da AKP’nin kapatma davasında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın sözlü açıklaması öncesinde yapılan tutuklamalar piyasalara “nükleer bomba” gibi düştü. Doğal olarak yerel nükleer bomba, küçük bir “depreme” yol açtı. İMKB-100 Endeksi 1.881 puanlık kayıpla 33.208’den kapattı günü. Dolar kurları 1.2250’den 1.2450’nin üzerine çıkarken, bono faizleri de son 20 ayın en yüksek seviyesine çıktı. Bono bileşiklerinde Ekim 2006’daki 22.81 ile 22.57 arasındaki “boşluğu” kapatacak şekilde 22.84’lere kadar bir yükseliş oldu. İMKB-100 gün içinde 32.880 seviyesine kadar düşerken, seans sonundaki toparlanmalar bile oldukça cılız kaldı.Hükümet piyasalardaki son düşüşlerden; AKP’ye karşı açılan kapatma davasını sorumlu tutuyordu. Ancak dün görüldü ki piyasalardaki gerilimde; ne zaman “parlayacağı” anlaşılamayan, kimin “Ergenekonlanacağının” bilinmediği soruşturmanın çok daha büyük payı vardı. Yurtiçindeki kargaşanın yanı sıra Avrupa borsalarına da çok ciddi satışlar geldi. Alman (DAX) ve Londra (FTSE) endeksleri dışındaki (şimdilik kaydıyla) birçok borsada yeni dipler görüldü. Keza Dow Jones’un vadeli kontratları (future’lar) da İMKB’de işlemler devam ederken 100 puandan fazla kayıpla 12.215’lere kadar düştü. Doğaldır ki yurtdışındaki düşüşlerin bizdeki “yerel depremle” bir alâkası yoktu. Küresel finansal piyasalarda yaşanmakta olan krizin sanıldığı kadar kolay atlatılamayacağını, özellikle ABD’deki hasarın çok daha ciddi boyutta olduğuna birçok kez değinmiştim. Ortalığın adeta “kan gölüne” dönmesine sebep son satışlar, yavaş yavaş hız kaybetse de henüz daha bitmedi bence. Dow Jones’ta 10.600-750 ve İMKB-100’de de 32.500’in altı da görülecek. ABD borsaları 10.700’lerde yeni dip gördüğü sırada bizdeki politik gerilim yerini “yumuşamaya” bırakmamışsa İMKB-100’de 30.060 seviyelerine kadar bile bir sarkma yaşanabilir. Özellikle ABD piyasaları önümüzdeki uzun hafta sonu tatili öncesinde (4 Temmuz Cuma ulusal gün nedeniyle ABD borsaları kapalı) pozitif bir havada kapanır, içeride de tutuklananlar bir an evvel serbest kalırlarsa, cari seviyelerden kısa süreli de olsa bir “durulma” ya da cılız bir “toparlanma” görülebilir.Toparlanmalar İMKB’yi ancak 36.500 seviyelerine kadar çıkarabilir. İyimser ihtimalle de hareket 37.750 seviyelerine kadar devam edebilir. Ancak AKP’nin kapatılması ve Ergenekon gerginlikleri sürdükçe daha yukarısı şimdilik çok zor! Bu denli sıkıntılı bir dönemde, önümüzdeki hafta yapılacak Hazine ihalelerine kadar da bono faizlerinde 22.40 bileşik seviyelerinin altına inilmesindense, 23.30 bileşik seviyelerine yükselme ihtimali daha fazla. Kur cephesinde ise bunca harekete rağmen “insanın kanını donduracak” denli “sakin” hava dün de devam etti. 2 kuruşluk hareket bunca kakafoniye göre hiç de ciddi bir hareket değil. Ancak arada bu strese dayanamayacak olanlar çıkabilir, bu da ani hareketlere sebep olabilir. Zira yaşanan politik gerilim oldukça ciddi ve en azından bu yaz boyunca da ciddiyetini koruyacak görünüyor...

Devamını Oku

Stiglitz de aynı fikirde!

30 Haziran 2008

15. Dünya Ekonomi Kongresi’nde konuşan Dünya Bankası eski Başekonomisti Nobel ödüllü Prof. Dr. Joseph Stiglitz, petrol fiyatlarındaki yükselişte spekülatörlerin de payı bulunduğunu söylemiş.Stiglitz; “Örneğin bir yatırım bankası, petrol fiyatları 200 dolara çıkacak derse, üreticiler petrolü satmaz ve 1 yıl sonra 200 dolar olmasını beklerler. Pek çok ekonomist “Spekülatörlerin bir etkisi olamaz” diyor. Benim söylediğim ise şu; ‘gelecek piyasaları’nın oyuncuları sıkça insanların davranışlarını değiştirmeye yöneltiyor. Petrol fiyatının bir yıl içinde daha yüksek olacağını düşünüyorsanız, neden petrolünüzü bugünden satasınız. Satıp paranızı dolara yatırdığınızda doların düşme ihtimali de var. O halde servetinizi toprağın altında tutmak en iyisi.” ‘Gelecek piyasaları’nın oyuncuları’ndan kasıt vadeli kontrat (futures) piyasalarının katılımcıları olsa gerek. Emtialardaki fiyat artışları, modern dünyada malın kendisi üzerinden değil, mal üzerine ‘yazılmış’ vadeli kontratlar aracılığıyla yaşanıyor. İleri vadeli artışlar, anında bugünkü cari fiyatları etkiliyor.Uzun zamandan beri emtialarda yaşananın bir spekülasyon olduğuna; hatta Stiglitz’in bahsettiği yatırım bankasının (!) olayı spekülasyon boyutundan, manipülasyon boyutuna taşıdığından söz ediyordum. Spekülasyon basit olarak 1 yıl sonra 200 dolara çıkacağını düşündüğünüz petrolü (daha doğrusu future kontratını) bugünden almaktır. Yok eğer siz böylesi bir beklentiyi yaratmak için ortaya raporlar çıkarır, ufak tefek olayları çok büyük bir sorun haline getirir, pireyi deve yapar ve fiyatların bir yıl değil de bir ay sonra 200 dolara çıkması için “suni” piyasa oluşturursanız bunun tanımı artık “manipülasyondur”. Çok değil 24 Haziran’da; ABD Hazine Bakanı Paulson’un “petroldeki spekülasyonun fiyatlar üzerinde bir etkisi olduğuna dair bir kanıt olmadığını; arz talep arasındaki dengesizliğin artışlara sebep olduğunu” söylemişti. Sadece Paulson mu, bu işten “para kazanan” borsaların üst kurumu da spekülasyon olup olmadığının önümüzdeki üç-dört ay inceleneceğini açıkladı ABD’de... Nasıl bu kadar kör olabiliyorlar? Yoksa kör olmak mı işlerine geliyor? Hem de olay spekülasyon boyutundan, manipülasyon boyutuna geçmişken...Geçtiğimiz hafta sonu Suudi Arabistan’ın arzı artırması için çaba vardı. Yeni rekor geldi! Dün de OPEC ile büyük petrol şirketlerinin yöneticileri yüksek petrol fiyatlarına çözüm (!) bulabilmek için Madrid’de biraraya geldiler. Yarın yeni bir rekor daha gelirse şaşmam. Toplantılarla havanda su dövülüyor. Arz tarafıyla uğraşılıyor, kimse talebin “terbiyesi” yolunu düşünmüyor bile. Nedense?Dolar değer kaybetmeye devam ettikçe, vadeli kontratlardaki spekülasyon zorlaştırılmadıkça, petrolde (pardon sadece petrolde mi, diğer emtialarda da) her geçen gün yeni rekorların kırılması işten bile değil!Her ne kadar Stiglitz de benimle benimle aynı fikirde olsa da ve ben Stiglitz’den çok daha önce bunları söylemiş olsam da sonuç çok değişmiyor.Manipülasyon arsızca devam ediyor...

Devamını Oku

Faiz mi yumurtadan, yumurta mı enflasyondan çıkar?

26 Haziran 2008

Başbakanımız önceki gün ‘Economist Conferences Yuvarlak Masa’ toplantısında “Yüzde 22’ye ulaşmış bir faiz var. Bunun bedeli çok çok ağır. Ben yüksek faizin birinci derecede enflasyonu da tahrik ettiğine inananlardanım. Faizi bu noktada bir sebep olarak görenlerdenim, enflasyonu da bir netice olarak görenlerdenim. Bu sebep netice ilişkisinde ne yazık ki faizin yükselmesi enflasyonu yükseltmiştir” demiş.Ekonomi ve üniversite çevrelerinde ciddi bir tartışma başlatmaya aday bir yorum. İşin akademik kısmını üniversitelere bırakarak bir soruyla konuya açıklık getirmek istiyorum.Evinize buzdolabı almak istiyorsunuz ve biliyorsunuz ki fiyatı önümüzdeki aylarda artacak. Faizler de bu aralar oldukça düşük. Buzdolabının fiyatındaki artış beklentisi, şu anda borç aldığınızda ödeyeceğiniz faizden yüksek. Buzdolabı almak için bekler misiniz, yoksa borçlanarak hemen alır mısınız? Ben borç sevmem diyenler bile, rasyonel bir davranışla “hemen almayı” seçecektir. Basit bir örnek daha. Petrolün fiyatının bir sene sonra 100 dolardan 115 dolara çıkmasından endişe ediyorsunuz. Faizler de yüzde 10. Bir sene sonra kullanacağınız petrolü bugünden alıp depolama ve rahat rahat da borç alabilme imkânınız var. Bugünden bir varil petrolü 100 dolara alıp borçlanmayı mı, yoksa bir yıl sonra 115 dolardan almayı mı tercih edersiniz.Tabii ki bugünden alırsınız. Bir yıl sonra faiz maliyetiyle beraber 110 dolara mal olmuş bir varil petrolünüz olacak. Hatta ihtiyacınızdan fazlasını alırsınız ki üstüne üstlük bir de bu işten para da kazanasınız. Siz fazla aldıkça talep yaratacaksınız, bu sefer fiyatlar 115’e değil 140’a çıkacak. Siz daha da fazla para kazanacaksınız.“Negatif reel faizin” tam da bu noktada enflasyona neden oluyor. Düşük faiz ekstra talep yaratmaktadır. Bugün başta ABD olmak üzere, Rusya, Mısır gibi ülkelerde faiz hadleri enflasyonun altında kalmakta ve bu durum da enflasyonla mücadeleyi neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Sayın Başbakan’ın atladığı çok önemli bir nokta daha var. O da faizlerdeki yükselmeyi AKP davasına bağlıyor. Halbuki faizlerdeki yükseliş; 25 Ekim 2007’deki yüzde 15.80 bileşik seviyesinden başlamıştı. Küresel piyasalardaki sıkıntıyı fark eden yabancılar, bizdeki şartlara bakmaksızın bono piyasasından çıkıyorlardı. Olay yeni değil yani.Nasıl ki global likidite sayesinde bizim faizlerimiz önce 2005 sonlarında yüzde 13’lere, 2006’daki türbülans sırasında görülen 23’lerden yeniden yüzde 16 seviyelerine kadar indiyse; şimdi de yine global likiditedeki sıkışıklardan dolayı yüzde 22’leri aştı. Cari açık “sırat köprüsünde” giderken, hem küresel kredi piyasaları dağılacak, hem de ekonomi yönetimi olarak bunu görüp “hassas karnınız” için önlem almayacaksınız!Ardından da ekonomi literatürünü zorlayacak bir varsayımla faizlerin enflasyonu “tahrik ettiğini” ortaya koyacaksınız. Üstelik enflasyonla mücadele konusunda en azından Merkez Bankası kadar bu konuda sorumluluk sahibiyken, bu konuda da hiç bir sorumluluğu üstlenmeyeceksiniz...Olay aslında oldukça basittir. Ülkeye gelen bol ve ucuz paranın kaynağının hükümetten çok, “küresel bir durum” olduğu ekonomi yönetimi tarafından tam olarak kavranamadı. Karınca ve Ağustos Böceği misali yan gelip yatıp; ciddi önlemler alınmayınca ve de küresel dengeler bozulunca, işler tam anlamıyla sarpa sardı. Bence gerisi lâfı güzaftır.Yaşananlar kesinlikle 14 Mart’ta başlamadı. Hikaye geçen sene Ekim’den bu yana “yazılmaya” devam ediyor. Bu köşede de bunu defalarca yazıya geçirmiştik. Yeni yeni okunmaya başlandı.

Devamını Oku

Moskova’da Sportster satılmıyor!

25 Haziran 2008

FED’in faiz kararı çok büyük olasılıkla faizlerin aynı kalması yönünde çıkmış olsa gerek. Verilen onca likiditeye rağmen borsaların ve emlâk piyasasının toparlamıyor olması FED’in elini kolunu bağlıyor. Başa belâ olan enflasyon “sarmalının” tek ilacı olan faiz artışı erteleniyor, bir türlü yapılamıyor. Büyük ihtimalle FED; son çeyreğe kadar “top çevirmeye” devam edecektir.Gelelim başlığa... 1998 Rusya krizi öncesindeki 3 yıla yakın bir süre Moskova’da görev almıştım. Son beş yılda fırsat bulup gidememiştim. Bir fırsat yakalayıp, bu hafta başında Moskova’ya gitmeyi başardım. Benim bıraktığım Moskova ile bulduğum arasında dağlarla fark vardı. Kriz sırasında 9 dolar düşen petrolün varili 140 dolara çıkınca, Moskova bu parayı büyük oranda inşaat/emlâk sektörüne yatırmış.Moskova adeta “dev bir şantiye” görünümünde. Her tarafta işyeri ve konut inşaatları devam ediyor, yenileri başlıyor. Ancak bunların arasında 12 milyar doları aşan yatırım büyüklüğü ile Avrupa’nın şu andaki en büyük projesi olan Moskova Uluslarası İş Merkezi (Moscow City) projesi çok dikkat çekiyor.Petrolün “patlattığı” zenginlikle Rusya; Avrupa’nın bu en büyük projesiyle, Dubai ve Körfez’deki dev inşaat hamlesine adeta “yanıt” veriyor. Artan zenginlik her açıdan farkediliyor. Konutların metrekare fiyatları 6-25 bin dolar arasında değişiyor ki, İstanbul’daki en yüksek fiyatlar neredeyse Moskova’daki en düşük seviyelere yakın. Lüks arabaların, ünlü moda evlerinin ve “gurme butiklerinin” olduğu bir alışveriş merkezinde Harley Davidson motorsikletleri de satılıyor. Merak edip ziyaret ettik. Mağazanın içinde Fat Boy, V Rod gibi en büyük ve en pahalı modeller yer alıyordu. Önce fark etmedim. Daha sonra dikkatli bakınca aralarında Harley’in şehir içi için olan, en küçük (ve de ucuz) modeli olan Sportster’den eser yoktu. Merakla sorduk. Amerikan tarzı “büyük”, Rus tarzı “pahalı” olmadığından olsa gerek, “satılmaz diye” getirmiyorlarmış bile... Tüketici enflasyonu yüzde 15’lere yaklaşmış durumda. Rusya Merkez Bankası’nın resmi “borç verme oranı” yüzde 10.75. Günlük para piyasası faizleri yüzde 3.5 ile 6.8 arasında, uzun vadeli Rus hazine bonosu getirileri yüzde 7.5’lerde. Yani Rusya’da değişik hesaplamalar göre yüzde 4 ile 10 arasında değişen bir “negatif reel faiz” var. Tam da petrolün 140 dolara dayandığı bu ortamda gittikçe zenginleşen Ruslar tüketmesin de, kim tüketsin?

Devamını Oku

Mısır zararlısı!

18 Haziran 2008

Kımıl zararlısı değil, “mısır” zararlısı! Neden demeyin, son günlerdeki en “haşarı” emtia durumunda mısır. Soya fasülyesi de “kankası”. Bir ay önce herkesin gözü kulağı pirinç fiyatlarındaydı. Toplumun her kesimini yakından ilgilendiriyor pirinç fiyatlar. Mısır pek öyle değil...Gözlerden ırak, ama etkili! Etkisi, “yan” tesirlerinde. Son günlerde mısır ve soya fasülyesinde “şok” artışlar yaşandı. ABD’nin en büyük mısır ve soya üreticisi ortabatı bölgesinde; aşırı yağışlarla Mississippi Nehri’nin taşmasıyla; 2 milyon hektarın üzerindeki; mısır ve soya ekim alanı sular altında kalmış. Dünyada ihraç edilen; mısırın yüzde 54’ünü, soya fasulyesinin yüzde 36’sını ve buğdayın da yüzde 23’ünü ihraç eden ABD’deki üretimin bu sebeplerle tehlikeye girmesinin yarattığı endişe, “spekülasyonla” birleşince mısır ve soya fasulyesi fiyatları dün yeni rekorlar kırdı. Soya bir yana, mısırın bio yakıt hammaddesi, yani petrolün “ikâmesi” olması sebebiyle; buradaki fiyat hareketleri çok daha dramatik. Petrol fiyatlarının yükselmesi mısırdaki artışı haklı gibi gösterirken, mısır fiyatlarının Haziran başından bu yana yüzde 37 artması bu kez de petroldeki artışı haklı çıkarır gibi...Olan her halükârda sıradan halka oluyor.Dahası var. Mısır hayvancılık için vazgeçilmez yem malzemelerinin başında geliyor. Mısırdaki artış, dönüp dolaşıp et fiyatlarını vuruyor. Özellikle de ABD’de. Başkan Bush’un Texas’taki dostları bir karar vermek zorundalar yakında...Ya artan yem maliyetleri nedeniyle et fiyatlarını arttıracaklar, ya da beslemekten vaz geçip, hayvanlarını mezbahaya gönderecekler...Birinci seçenekte olan yine sıradan halka, ikinci seçenekteyse olan hayvanlara oluyor.Mayıs ayının 29’unda 5.75 dolar/bushel (bushel 25.4 kg) olan mısır dün 7.87’ye, ileri vadeli kontratları ise 8 doların üzerine çıkmış durumda. Kimse selin maliyetini net olarak ortaya çıkmasını beklemeden (belki sel sayesinde belki verim artacak, malum son mazeret kuraklıktı!) spekülayona yönelince, işler karışıyor.Mısır zararlısı (!) demekte haksız mıyım? Neredeyse buğdayın “kımılı” kadar zararlı hale geldi. Buğday dedim de...Mısır ve soya ile işi bitenler, yeniden buğdaya dönerse şaşırmayalım. Zira hisse senedi piyasalarında yeterince kâr fırsatı bulamayan hedge fonlar; emtiaları “sırayla” ziyaret ediyorlar. Petrol, altın, buğday, pirinç, yeniden petrol, altın, araya mısır ve soya, belki de yine buğday...dolaşıp duruyorlar. Nasılsa dur diyen yok. Hedge fonlar da bu sayede para kazanmaya devam ediyorlar. Sahi bunca krize, kredi sorununa rağmen en riskli yatırımları yapan hedge fonlardan neden hiç batan yok?

Devamını Oku