Faizleri yükseltin dolar 1 YTL olsun

4 Ağustos 2008

Merkez Bankası faizde bonkörlüğe devam ettiği sürece dolar 1 YTL de olur, hatta 1 YTL ile 1 dolardan daha fazlasını bile alabiliriz. Ancak iyi düşünmemiz lazım. Bu sahte cennet günleri ne getiriyor ne götürüyor. Düşük dövizin enflasyonla mücadelede sağladığı sanal fayda, cari açık enerjisi biriktiriyorDolar, euro karşısında değer kazanırken, YTL karşısında dayanamıyor! YTL o denli güçlü ki karşısında ne dolar ne de diğer paralar dayanabiliyor. 15 Ocak’ta YTL, dolar karşısında 1.1465 ’i gördükten sonra hem iç politik sorunlarda hem de yurtdışındaki gelişmelerin de etkisiyle Nisan başında 1.35’lere kadar yükseldi. Dün aynı dip seviye yeniden görüldü! Ocak ayındaki dip sırasında gösterge bono yüzde 16.35 bileşik seviyesindeyken dünkü dip görüldüğü sırada bileşikler 18.75’ler seviyesindeydi. Ocak ayındaki kur seviyeleri eş iken bileşik faizler arasındaki fark yüzde 2.4’lerde. Yeniden 1.15’lere gelinmesiyle bu günlerde piyasalardaki en çok sorulan soru dolar kuru 1.0 YTL’ye kadar düşer mi? İstenirse neden olmasın? Faizleri artırırsınız, olur biter! Hatta faizleri artırmanıza bile gerek yok. TCMB’nin enflasyon kaygılarından dolayı sıkı para politikasını sürdürmeye devam edebileceğini söylemesi bile yeterli. Zira dünyada neredeyse pozitif faiz veren daha doğrusu enflasyonu kontrol etmek adına yüksek faiz veren önde gelen merkez bankaları artık parmakla sayılıyor. Pozitif faiz veren ve artık istisna durumuna gelen T.C. Merkez Bankası başta olmak üzere birkaç gelişmekte olan ülke kalmış durumda. YTL revaçta olacak en cazip faiz ondaABD’den Japonya’ya, Rusya’dan Mısır’a kadar durum bu. Hemen hepsinin benimsediği ortak politika “Emtialardan ve de özellikle petrolden kaynaklanan enflasyonda bir artış var, geçecektir. Boşu boşuna faiz artırmış olmayalım” şeklinde özetlenebilecek bir politika izliyorlar. Negatif faiz ortamında YTL faiz bakımından bu denli verimliyken, YTL’ye olan talep de “artarak” devam ediyor. Artarak devam ettiği nereden mi biliniyor? Çok basit! YTL’ye talep artmıyor olsaydı kurlar yeniden 1.15’lere gelebilirmiydi ? Hele ki euro/dolar paritesinde önemli bir değişiklik olmayıp 1.56’larda salınırken...Gelelim yine konumuza... Son açıklanan ve beklentilerin üzerinde gelen Haziran ayı TÜFE rakamları büyük ihtimalle önümüzdeki PPK toplantısından da bir faiz artışı beklentisini “körükleyebilir.”Merkez Bankası Başkanı Sayın Durmuş Yılmaz elektrik zammı sonrasında piyasaları uyarmıştı. Merkez Bankası bu durumu “istisna” kabul edip bu ayki PPK toplantısında faizleri arttırmasa bile, yukarıda bahsetmiş olduğum dünyadaki “negatif faiz” ortamından dolayı YTL “revaçta olmaya” devam edecektir. Bu ’revaçta olma’durumu sırasıyla 1.1230, 1.10 (teknik değil ama psikolojik), 1.0690 seviyelerine kadar dolar kurlarını geriletebiliyor! Pozitif faiz veren tüm paraların başında böylesi bir sorun (!) var. Sadece bizde mi? Benzer sorunları yaşayan Çek Merkez Bankası bu konuda acil önlemleri ele almaya başladı bile. Biz de geç kalmadan düşük döviz kurunun enflasyon açısından sağladığı “sanal fayda” ile düşük kurun yol açtığı biriken “cari açık enerjisi”, verimlilik artışının sonuna gelmiş ancak kur nedeniyle rekabet şansını kaybedip batan ya da batma aşamasına gelen yerli sermayenin, açığa çıkan işgücünün yaratacağı sosyal sorunların muhasebesini en kısa zamanda yapmalıyız. Aksi takdirde biz YTL’nin 1’den fazla dolar aldığı “sahte cennet” günlerini de konuşur olabiliriz!

Devamını Oku

Yukarıdan değil, dibinden bakarsanız...

30 Temmuz 2008

Anayasa Mahkemesi kararını açıkladı. Dünkü Vatan’ın manşetindeki gibi 6-5 kapatılsın kararı çıktı, ancak yasa gereği AKP kapatılmadı! Dolayısıyla da yasaklardan bireysel yasaklardan söz etmek mümkün değil. Dünkü yazımda belirttiğim yabancı yatırım bankalar da “tahminlerinde” haklı çıktılar! Dün yaklaşık 1.000 puanlık “boşluk-gap” ile güne başlayan İMKB-100 Endeksi (karar açıklanmadan önce), günü 2.188 puanlık bir artış ile kapattı. Yüzde 5.5’lik bir yükseliş.Salı günü yüzde 20 bileşik seviyelerinden kapanan gösterge bono faizleri de günü 19.58 bileşik seviyelerinden kapattı. Dolar kurları da karar öncesinde 1.1830’lara, karar sonrasında da 1.1650’lere kadar geriledi.Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra piyasalarda ne olur derseniz? Kurların bir önceki dip seviyeler olan 1.1465-1.1550 seviyelerine kadar gerilemesi mümkün. Bono faizlerinde de önce 19.35 ardından da 18.30 seviyelerine kadar bir düşüş yaşanabilir. Herkesin daha fazla ilgilendirdiği varsayılan (aslında borsanın yüzde 70’ini elinde tutan yabancıları daha fazla ilgilendiren) İMKB endeksine baktığımızdaysa ilk hedef olarak 42.065-42.660 aralığı görülüyor. Aşılması durumunda ise Mart’taki 43.873 ile 43.919 arasındaki boşluğu kapatacak şekilde bir “aşırı reaksiyon” hareketi görülebilir. Ancak hatırlanması gereken çok önemli bir nokta var! AKP davası ve global ekonomik durum nedeniyle gerilediği düşünülen borsada 58.864 ile kırılan rekor sonrasında 32.645’e kadar inilmişti.Yukarıdan yani 58 binli seviyeden bakıldığında dünkü 41.342 kapanışına göre yüzde 42.39’luk bir yükseliş potansiyeli var gibi görünüyor! Aldanmamak lâzım! Zira “yukarıdan” yani zirveden aşağı bakıldığında görülen bu potansiyel “aşağıdan” yani dipten bakıldığında yüzde 26.6’lık “cepteki kâr” anlamına geliyor. Hele ki bu hesapları 42.660’a göre yaptığınızdaysa yükseliş potansiyeli yüzde 38’e gerilerken, cepteki kâr yüzde 30.7’ye yükseliyor. Bu endeks bazında bir hesaplama. Endeksi yukarı “çeken” banka hisseleri bazında bakıldığındaysa “cepteki kâr” potansiyeli yüzde 60’lara hatta yüzde 74.4’lere kadar bile çıkabiliyor.Özetle, dünkü “Bir duyum var sanki!” başlıklı yazımda belirttiğim üzere kararı “doğru tahmin!” edip pozisyon alanlar kârlarını realize etmek isteyeceklerdir. Kısa vadede yüzde 5-6’lık bir yükseliş ihtimali daha var. Ancak küresel arenada, özellikle de “açığa satış yasağı, Fannie ve Freddie’ye devlet yardımı” gibi son moda “tavşanlarla” ayakta tutulmaya çalışılan ABD piyasalarında sorunlar henüz çözülmüş değil. Dışarıdaki sorunlar devam ederken “kısa vadeli düşünen ve bala üşüşen arılar” misali bizim piyasalarımıza gelenler, son bir haftadaki “güzel” kârlarını ceplerine koymak isterler. Bu nedenle de hafta sonu önemli açıklamalar yapması beklenen İran öncesinde, bir kâr realizasyonuna hazırlıklı olmakta fayda var!

Devamını Oku

Bir duyum var sanki!

29 Temmuz 2008

Son iki günkü piyasalarda bazıları bazı duyumları olsa gerek ki, bunca gerginliğe rağmen kolayca bazı riskleri alıyorlar! Güngören, Ergenekon, AKP’nin kapatılması ve erken seçim... Tüm bunlara rağmen bono bileşikleri yüzde 20.50’lerden 19.90’lara geriledi. İMKB-100 Endeksi 37.200’lerden 39.150’lere yükselirken, dolar 1.2050’den 1.1930’a indi. Üstüne üstlük Dow Jones yüzde 2’den fazla düşerken, dolar euro karşısında 1.56’lara kadar değer kazanırken bunlar oluyor!Birilerinin bildiği ama kamuoyunun farkında olmadığı birşeyler mi var? Anayasa Mahkemesi, “piyasa dostu” olarak addedilebilecek AKP’nin kapatılmaması yönünde, ya da “ne şiş yansın ne de kebap” tarzı 6’ya 5 kapatma yönünde bir karar verecek, ama bu da kapatmaya yetmeyecek diye bir duyum mu var da adeta bir “ralli” yaşanıyor?Pazar gecesi Güngören’de bomba patlamış 17 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce yaralı var, borsa iki günde 2 bin puandan fazla yükseliyor... Bono faizlerine ne demeli? Yüzde 19.88’lere gelindi. (20.20’nin altına inilmiş olması sonraki hedef olan 19.35’in önünü açıyor. Yoksa nihai hedef olan 18.30 mu deseydim?)Birilerinin bildiği bir şeyler olsa gerek. Yoksa ortada bir “korkusuz yürek” durumu mu var? Ya da piyasaları olası bir kapatma durumunda “piyasaların çok da bozulmayacağı, düşmeyeceği” fikrine alıştırmaya çalışan bir “manipülasyon” mu var? Özellikle ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Mark Parris’in “Bir Cuma akşamı karar açıklanacak ve çok büyük ihtimalle AKP kapatılmayacak” yorumunu izleyenler “o Cuma” günü olduğu tahmin edilen 1 Ağustos yaklaştıkça “bahislerini artırıyor” olabilirler. Ya da “o Cuma” gününe kadar nasılsa ortam “istendiği” gibi yönlendirilebileceğinden (manipüle edilebileceğinden) dolayı, bunu kullanmak isteyenler de istedikleri gibi “at koşturuyor” olabilirler mi? Bu bir manipülasyon mu? Belki öyle, belki değil. Eğer manipülasyonsa bunu incelemek isteyen uzmanlar en fazla yurt içindeki aracı kuruma emir veren “yabancı kuruma” kadar ulaşırlar, onlar da müşterilerinin adını vermeyi “reddeceklerinden” araştırma “kadük” kalır. Şu veya bu şekilde manipülasyon olmaması halinde (!) ise bu durumu kullananlar puslu havadan bayağı “ekmek” çıkarmış olacak. Borsanın yüzde 70’ini elinde bulunduran yabancılar eğer Mark Parris’i ve onun haber kaynaklarını dinleyerek dövizini erkenden iyi fiyattan satıp bono ve hisse almışlar ise yerli yatırımcılar da artık kendi ülkelerinin yöneticilerinden çok Anayasa Mahkemesi üzerinde baskı kuran AB’yi, ABD’yi (eski büyükelçileri de dahil) ve hatta not düşürme tehdidinde bulunan Fitch’i daha yakından izlesinler! İzlesinler ki para kaybetmek yerine kazanabilsinler!

Devamını Oku

MB’lerin enflasyon duası!

26 Temmuz 2008

Global enflasyon tüm ülkelerin başbelâsı oldu. Bir yandan petrol ve altın fiyatları diğer yandan bunlar artarken biz de “geri kalmayalım” dercesine yükselen buğday, mısır ya da pirinç fiyatları... Fiyat istikrarı tüm merkez bankalarının ortak “misyonu”. Enflasyonla mücadelede onların en etkili silahları da politika faizleri. Enflasyonu düşürmenin en etkili klâsik ilacı olarak yüksek faiz görülüyor. Ancak son aylarda yükselen enflasyonun ilacı gerçekten de yüksek faiz mi? Yüksek faiz, talep kaynaklı enflasyonun “tedavisi” için hazırlanmış bir ilaç. Parayı bol ya da düşük faiz nedeniyle “ucuz” bulanlar daha fazla tüketmeye yöneldiklerinde artan talep fiyatları yükseltiyor. Bunu engellemek için paranın maliyetini yükseltmek bir taraftan kredilerden kaynaklanan talebi azaltırken, diğer yandan da “tasarrufu özendiriyor”. Yani talep yönlü enflasyon için kullanılabilecek iyi bir silah. Ancak günümüzde yaşanan, hammadde arzından kaynaklandığı öne sürülen bir fiyat artışı dalgası. Yok petroldeki arz/talep dengesizliği denilerek petrol fiyatları, yok değeri düşen dolar nedeniyle değerli metallerdeki artışlar, ya da küresel ısınma ve kuraklığın neden olduğu tarımsal emtialardaki “fahiş” fiyat artışları... “Yokluktan ve yoksunluktan” kaynaklandığı öne sürülen bu enflasyon için, faizleri yükseltmek gerçekten işe yarar mı? Aralarında TCMB’nin de bulunduğu bazı gelişmekte olan ülke MB’leri bu görüşte. Başta gelişmiş ülkeler (AB’yi bir kenara bırakarak) ve birçok gelişmekte olan ülke MB’si ise bu görüşü desteklemiyor görünüyor. Tabloda 10 gelişmekte olan ülke ile Japonya ve ABD’nin cari enflasyon oranlarıyla politika faizleri yer alıyor. Hesaplanan reel faizlere bakıldığında 12 ülke arasından sadece 3 ülkenin “pozitif reel faiz” verdiği, geri kalanların ise “negatif reel faiz” politikası izledikleri görülüyor. Bence MB’lerin önemli bir çoğunluğu emtia kaynaklı bu enflasyon dalgasının bir spekülasyon sonucu oluştuğu, spekülasyonun son bulmasıyla işlerin normale döneceği beklentisi içinde olmaları. Hatta bunun için “neredeyse dua ediyorlar”. Eğer işlerini duaya bırakmamış olsalardı mutlaka faizlerini artırırlardı. Artırmıyorlarsa ve duaları da tutarsa, “gereksiz faiz” artışlarıyla ülkelerinin ekonomik büyümelerini engellememiş, boşuna faiz yüklerini artırmamış olacaklar. Duaları tutmaz ve spekülasyon sürerse, ellerindeki “şok faiz artışı” silahını kullanmayı planlıyor olabilirler. Birçok MB negatif nominal ya da reel faiz politikası izlerken hükümetten hiçbir destek görmeden adeta tek başına enflasyonla mücadele etmeye çalışan bizim MB “eski ezberi” sürdürüyor. Birçok MB’nin kullanmaktan çekindiği ya da “idareli” kullandığı faiz silahını eski korkuların da etkisiyle fazla rahat kullanıyor. Acaba diğer MB’ler gibi bu silahı daha idareli kullanmış olsaydı sonuç çok mu değişirdi? Hiç sanmıyorum!Türkiye faiz lideri Ülke TÜFE Politika Faiz Reel Faiz (Yıllık %) Oranı % Oranı % Mısır 20.20 10.50 -8.07G.Afrika 11.70 12.00 0.27Rusya 15.10 11.00 -3.56Brezilya 6.06 13.00 6.54Arjantin 9.30 8.25 -0.96G. Kore 5.55 5.00 -0.52Hindistan 7.75 6.00 -1.62Çin 7.10 2.50 -4.30Pakistan 21.53 12.00 -7.84Türkiye 10.60 18.23 6.90Japonya 2.30 0.50 -1.76ABD 5.00 2.00 -2.86

Devamını Oku

Bonkör Merkez Bankası!

21 Temmuz 2008

TC Merkez Bankası bünyesindeki Para Politikası Kurulu, 17 Temmuz Perşembe günkü toplantısında gecelik borçlanma faiz oranını 50 baz puanlık artışla yüzde 16.25’ten 16.75’e yükseltti. Faiz bileşik bazda yüzde 18.23’e yükselmiş oldu.MB’nin faizleri 50 baz puan artırdığı aynı gün bono bileşikleri 60 baz puanlık düşüşle yüzde 21 bileşikten 20.40’a geriledi. Yani Merkez’in faiz artırdığında, piyasa faizi düşürdü!Tüm bunlar olurken, dolar kurları 1.20’nin hızla altına inerek, 1.1870’e kadar geriledi. Ne gam... MB’nin faiz kararı sonrasında yapılan açıklamada, “Bu çerçevede, enflasyonun kısa bir süre yüksek seviyelerde seyrettikten sonra kademeli bir düşüş eğilimine girerek 2009 sonunda yüzde 7.5 olan hedefe yakın gerçekleşeceği öngörülmektedir.” Faiz artışının ardındaki en önemli motif de bu değil miydi? Bu arada MB’nin internet sitesinin en tepesinde “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2002/konusma.php sağlamak ve sürdürmektir” yazar. Sanki kur bir fiyat değilmiş gibi... Dünyadaki petrol fiyatları bir yıl içinde yüzde 150 artıyor. Yurtiçindeki petrol fiyatlarındaki “istikrarı” sağlamak için denklemde tek değiştirilebilir parametre (YTL/dolar kuru) ile “oynanarak” arzu edilen “istikrar” sağlanabiliyor. YTL değerli hale getirilerek, enflasyonla mücadele ediliyor. Peki bunun için faiz artırmaya gerek var mı? Bu denli bol kepçeden, bu denli bonkör faiz artışlarına gitmeden de bu amaca ulaşılamaz mı? Pekala mümkün! Neden mi? Dolardan fazla faiz veren her para birimi, dolara karşı değer kazanıyor. (Emtia fiyatlarındaki artışların ardındaki sebeplerden birisi de bu değil miydi?) YTL’nin ekürisi para birimlerine baktığımızda Brezilya Reali, G. Afrika Randı ya da Macar Forinti de dolar karşısında değer kazanıyor. Peki bunların hepsi mi faiz artırıyor?Tabii ki değil. Mesele “doların zaafiyeti” meselesi. Bizim MB bunu da dikkate almadan, enflasyon hedefinin türünde de (oranında değil nev’inde) değişiklik yapmadan, adeta ‘kör değneğini beller gibi’ sadece faiz silahıyla enflasyona karşı mücadele ediyor.Yel değirmenlerine karşı mızrakla savaşan Don Kişot misali... Bu ayki toplantıdan yine gereksiz ve bonkörce bir faiz artışı geldi! Çok daha ucuza ve çok daha itibarlı bir “mücadele sürdürmek varken, yine Londra’nın ” dümen suyunda “bir politika izlenerek maliyet artırılıyor. Elini veren MB şimdi kolunu kurtaramıyor. “İlahlar kurban istemeye” devam ediyorlar. Önümüzdeki iki ayda yapılacak toplantılarda da 25’er baz puanlık artışlar yapılması gerektiğini şimdiden yazıyorlar. Dolar euro karşısında bile 1.60’ın üzerinde kalamıyor ve değer kazanıyor. Neden YTL karşısında değer kaybederek yeni zirvelere gidiyor? (1.1755 teknik olarak yeni hedef. Bir sonraki 1.13, ardından da 1.07 var)Tek cevabı var: YTL’nin gerekmediği kadar yüksek olan faizi!Cari açığı daha da “kamçılayacak” bu denli değerli YTL’yi1 ) Hakediyormuyuz?2 ) İhtiyacımız var mı?

Devamını Oku

Dünyada faiz negatif, biz bugün yine artıracağız

16 Temmuz 2008

Son aylarda emtia piyasalarındaki spekülasyonlara bağlı olarak gıda ve özellikle de petrol fiyatlarındaki fahiş artışlar ‘global enflasyonu’ besliyor. Merkez Bankaları’nın buna karşılık verebilecekleri neredeyse tek cevap faiz oranlarını artırmak. Faiz artırmak adeta bir moda haline geldi. Kimi yüzde 3 seviyesinden, kimisi yüzde 15 seviyesinden bu “modaya uyuyor”. Mayıs ayı başından bu yana Hindistan’dan, Güney Afrika’ya Şili’ye Merkez Bankaları faizlerini ama 25 ama 100 baz puan artırdılar. Bugünkü PPK’da yeni bir faiz (büyük ihtimalle artış) kararı verilecek. Piyasa katılımcıları özellikle de Londra’dakiler en azından 25 baz puanlık (hafta başında çoğunluk 50’deydi) artış bekliyor. Peki faiz artışına gerek var mı? Bu pek tartışılmıyor! Nasılsa enflasyon artıyor, bunun da bilinen tek “panzehiri” faiz artışıdır. O yüzden de faziler artırılmalıdır diye basit bir mantık kuruluyor. Halbuki bizdeki faizler zaten yüksek! Kimse şöyle bir etrafına bakmıyor mu? Birçok ülkede “negatif reel faiz” var! Son enflasyon verisi açıklanan İsrail’de yıllık enflasyon yüzde 4.8, politika faizleri yüzde 3.75. Ha keza Rusya, ha keza Güney Afrika, hatta ABD ve Japonya (örnekler çoğaltılabilir). Dün ABD’den gelen açıklamaya göre tüketici fiyatları Haziran’da yüzde 1.1 artmış. Yıllık TÜFE yüzde 5’e yükselmiş durumda, FED faizleri yüzde 2’de halen daha. En çarpıcı örnek Mısır. Mısır’da açıklanan son yıllık enflasyon oranı yüzde 19.7. Önümüzdeki altı ayda yüzde 25’lere yükselmesi bekleniyor. Buna karşılık Mısır MB’nın politika faizleri yüzde 12’de. Bu da 100 baz puanlık artış sonrasında gelinen yer. Anlayacağınız Mısır’da reel faizler negatif. Bizde ise cari bono bileşikleri (yüzde 21.50) ve enflasyon beklentilerine (yüzde 10.70) göre hesaplanan “pozitif” reel faiz yüzde 9.75’te. Türkiye’de enflasyon baz alındığında “negatif reel faiz” dönemine pek rastlanmıyor. Sadece geçtiğimiz yıl fonlama baz alındığında 4-5 aylık “negatif taşıma” dönemi yaşandı. Ancak o zamanki bono bileşikleri ve bugünkü enflasyon seviyeleri bile göz önüne alındığında Mısır, İsrail, Rusya ya da ABD’deki gibi bir negatif reel faiz söz konusu olmadı! Bizde ise yine faiz artışından söz ediliyor. Anlayamadığım negatif reel faiz veren onca ülkeye karşın, bu kadar yüksek “pozitif reel faiz veren” ve “alternatifsiz bir ülke konumundayken” halen daha neden faiz artışına ihtiyaç duyulduğu?(Önemli not: Kurlar neden halen daha burada diye soranların yukarıdaki yazıyı bir kez daha okumalarında fayda var!)

Devamını Oku

Piyasaların Cuma günü azabı!

11 Temmuz 2008

Fon yöneticilerinin bir çoğu gibi ben de, Cuma günlerinden hoşlanmam. Zira Cuma günü özellikle faiz cephesinde yapacağınız bir hata üç günlük etki yapacaktır. Ha keza haftasonunda beklenmedik bir şey olduğunda, hemen gidip pozisyonunuzu kapatma şansınız olmaz!İşte bu sebepler, özellikle volatilitenin çok fazla arttığı son yıllarda Cuma günlerini her türlü sürprize açık hale getirdi. Nitekim dün de onlardan biriyidi. Perşembe günkü İran’ın füze denemeleri, ardından israil’in Irak üzerinde uçuş tatbikatları yapmaları zaten ABD’deki “Fannie ve Freddie” kabusu yaşayan piyasalarda ciddi gerginliğe yol açtı.Euro dolar karşısında 1.5940’a çıkarken hem doların zaafiyeti hem de uzun zamandan beri beklenen İran - ABD savaşının “bu hafta sonu İsrail üzerinden” başlayacağı endişeleri, özellikle altının fiyatlarında ciddi artışlara neden oldu. Altının ons fiyatı 965 doların üzerine çıkarken Perşembe günü bir ara 136 doları gören petrol fiyatları yeniden 147 dolara yükseldi. Böyle giderse “eve petrolle gitmek isteyenler” yüzünden her Cuma günü petrolde yeni rekorlar kırılacak gibi... Dünya borsaları yeni dipler görürken, IMKB 100 de bir ara 34,500’e kadar geriledi. İlginç olan ne bono faizleri, ne de dolar/YTL kurları olan bitene pek fazla bir tepki vermemesiydi.Dow Jones endeksinde uzun zamandan beri 10,600-750 bandının görüleceğini belirtmiştim. Ha keza S&P 500 endeskinde de 1,170-80 seviyeleri...Bu seviyelere doğru emin adımlara ilerlenirken IMKB’nin de etkilenmesi kaçınılmaz. Ancak bizdeki hareketler iç politik sebeplerin de katkısıyla daha önce ve daha hızlı yaşandı. 32,500 seviyelerinin ABD’deki “yeni dipler” sırasında tutmasını, en karamsar dönemde de 30,080 seviyesinin aşağı geçilmemesini bekliyorum.Peki borsa cephesindeki bunca karmaşaya rağmen, kur ve bono cephesindeki “sakinliğin” sırrı nerede derseniz... Cevap yine İran meselesinde yatıyor! İran ile AB arasındaki görüşmelere 19 Temmuz’da Cenevre’de başlayacak. Uluslararası diplomatik çabalar sürerken, önümüzdeki hafta görüşmeler başlayacakken ne İsrail ne de ABD bu hafta sonu İran’a saldıramaz! Saldırırlarsa “haklılıklarını” nasıl savunacaklar dünya kamuoyunda?Faiz cephesi için ise bir gün, bir gündür. “Gereksiz paniğe” kapılarak hele ki 3 güne malolan Cuma gününü kolay kolay feda edemezsiniz. Bu, ancak işlerin gerçekten sarpa sardığı netleşir ise feda edilebilir. Eh yüksek faiz nedeniyle bu seviyelerde olan kur da faiz cephesi sakin olduğu sürece “sükunetini” şimdilik kaydıyla koruyor.Bu yılın sıcak geçeceğine, bir düzeltme yılı olduğuna, bu yıla dair tahminleri yıl başında yaparken değinmiştim. Ancak Cuma günlerinin bu denli gergin günler olacağını tahmin etmemiştim. Anlaşılan o ki bu yazın Cuma günleri daha büyük azaplara gebe...

Devamını Oku

Fatura gerçekten siyasi belirsizlikten mi?

9 Temmuz 2008

Önceki gün Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, “İç siyasi belirsizliğin Hazine’ye ek yükünün yaklaşık 20 milyar YTL düzeyinde olduğunu” söylemiş. Yüzde 1’lik her artışın Hazine’ye faturasının da 3.5-4 milyar YTL olduğuna değinmiş. Yine aynı açıklaması sırasında “Siyasi belirsizlikler nedeniyle, İMKB’de kote edilen şirketlerin değeri 80 milyar dolar düşmüştür” demiş. Borsadaki kaybı geçtim. Yatırımcılar kendi tercihlerinin sonuçlarına katlanırlar. Ancak Hazine’nin kaybı hepimizin kaybı. Birçok soru kafama takıldı bu konuda. İlki; tüm bu zarar ziyanın sebebi sadece iç politik sebepler mi? Yurtdışında olan bitenin hiç mi payı yok? AKP’ye yönelik kapatma davasının açılacağı 14 Mart’ta açıklandı. 13 Mart’ta gösterge bonoların bileşik faizleri yüzde 17.80’den kapanmış (yıl başında yüzde 16.5 ki bu seviye 2007 yılının en düşük seviyesinden sadece 50 baz puan yüksek.) Yani kapatma davasından çok önce faizler yükselmeye başlamış. Hatta geçen yılın Eylül ayındaki yabancı satışlarından bu yana faizler yükseliyordu. Aynı zamanlarda ABD’de neler oluyor diye baktığımızda, benzer bir yükseliş görüyoruz!14 Mart’ta yüzde 3.30 seviyelerinde olan ABD 10 yıllık bono getirileri, Haziran ortasında yüzde 4.27’ye kadar yükselmiş. Yani yüzde 29.79’lük bir artış. Aynı dönemlerde gösterge bono bileşikleri en yüksek 22.90’ları görmüş. Artış yüzde 29.97 oluyor. Yani hemen hemen aynı. Peki ABD de AKP mi kapatılıyor? Tabii ki yok öyle bir şey! Nasıl ki 2005-2007 dönemindeki yükselişlerde küresel faktörler rol oynadıysa, şimdiki düşüşlerde de benzer “faktörler” rol oynuyor. Günümüzde artık “yerel faktörler” işi sadece kötüye götürebilirler, tek başlarına bir ralli başlatamaz, ya da sürdüremezler! Kimse kendini kandırmasın, avutmasın! Yoksa Ergenekon soruşturmasında işler iyiden iyiye kızışmışken nasıl oluyor da faizler düşüyor? ABD faizleri 3.90’a geriledi. Ondan olabilir mi?Sorulardan bir diğeri; tüm bunlar olup biterken, bu konulardaki tecrübesinden dolayı bu göreve getirildiğini düşündüğüm Hazine’den Sorumlu Bakan olan Sayın Şimşek liderliğinde Hazine yönetimi ne gibi önlemler aldı? Tüm bunların başımıza gelebileceğini en azından ben bu köşede bir çok kez dile getirmiştim. 2007 sonunda “pompalanan ayrışma” senaryolarının gerçeklerden uzak olduğunu ve ABD’de işler karışırsa; ki karışacak demiştim; bizim de bundan etkileneceğimizi yazmıştım.Hadi bu köşe okunmadı. Ne olup bittiği ve bunlara karşı alınması gereken tedbirler neden zamanında saptanıp uygulanmadı da, işler “oluruna” bırakıldı? Faizler düşükken neden en azından enflasyonla mücadele konusunda Merkez Bankası’na destek olunacak tedbirler alınmadı, ya da bu tarz sorunlarla karşılaşılacağı düşünülerek neden yapısal önlemler bir an evvel tamamlanmadı da; bu tarz sorunlara karşı dirençli hale getirilmek yerine karnımız daha da “yumuşatıldı”?

Devamını Oku