Obama mı? McCain mi?

3 Kasım 2008

ABD’li seçmenler bugün yeni başkanlarının kim olacağına karar verecekler. Anketler demokrat aday Obama’nın önde gittiğini gösterirken, McCain’in bir “sürpriz” yapabileceği ihtimali de göz ardı edilmiyor.Geçmişte yaşananlara bakıldığında Obama daha şanslı. Zira daha önceki seçimlere bakıldığında aynı partinin üst üste üç dönem başkanlığı kazandığı tek istisna 18. yüzyıldaymış. Cumhuriyetçiler daha genişlemeci ve sermaye yanlısı politikalar izlerken, onların toplumda yarattıkları dengesizlikleri gidermek genelde Demokratlara düşmüş. Cumhuriyetçiler daha sertlik ve savaş yanlısı politikalar izlerken, Demokratlar daha ılımlı ve yaraları sarmaya yönelik, “tedavi edici” politikalar izlemişler. Demokratlar eğitim ve sağlık gibi sosyal politikalara öncelik vermişler, “vahşi kapitalizmi” yumuşatan taraf olmuşlar. Hangisi seçilirse seçilsin, her iki adayı da ekonomik kriz bekliyor. Bush’un selefi şimdiden 1929 sonrası başkan seçilen Roosevelt ile karşılaştırılmaya başlandı bile. Yeni başkan, gerçekten bir “enkaz” devralacak. Her ne kadar durum 1929’da işsizliğin yüzde 23’lere yükseldiği zamanlarla kıyaslandığında bugünkü 6.1’lerdeki işsizlik o kadar da ürkütücü görünmüyor. Diğer yandan 1929’dakinden farklı olarak kriz ABD’den başlamış olsa da tüm ülkeler meselenin çözümü için ortak hareket etmeyi benimsediler. Her iki aday da zayıflayan ekonomiye, federal düzeyde devlet müdahalesi taraftarı. Her kim kazanırsa kazansın finansal sistemin iyileştirilmesi için üst düzeyde çaba göstermek zorunda. Her ne kadar Cumhuriyetçiler ideolojik olarak karşı olsalar da, onlar da devletin bankalardan pay alması yönünde oy kullandılar. Obama gelir vergileriyle, sermaye ve temettü kazançlarından alınan vergileri arttıracağını McCain ise tersine, indireceğini vaat etmiş durumda. ABD piyasalarının son üç-dört günlük hareketlerine bakıldığında, sanki gönüller McCain tarafındaymış gibi. Zira “piyasa dostu” görünen Cumhuriyetçilerin piyasa ne isterse vereceği varsayımındalar. Bu arada Cumhuriyetçilerin ABD hisse senedi piyasalarına yaradığına dair yaygın inanca karşın, Dow Jones endeksinde yüzde 226.6 ile en fazla artışın, demokrat Bill Clinton zamanında olması da ilginç bir not.McCain’in kazanması durumunda ABD piyasalarının kısa süreli, “saman alevi” tarzı bir ralli yaşama ihtimali hayli yüksek. Zira Bush tarafından hazırlanmış olan paketler kısa zamanda uygulamaya konabilir. Bürokrasi de çok büyük değişiklikler olmayabilir. Ancak yaşanan krizin bugünden yarına çözülmesi söz konusu olmadığından, McCain’e rağmen piyasalardaki iyimser hava da bir süre sonra yerini düşüşlere bırakacaktır.Obama’nın kazanması her ne kadar iskonto edilmiş dense de ilk tepkinin piyasalarda satış yönlü olacağını düşünüyorum. Piyasaların Obama’nın kucağına fitili tutuşturulmuş bir bombayı bırakacağını düşünüyorum. Obama’nın başkanlığıyla birlikte tüm bürokrasi ve bakanlar değişecek. Yeni geleceklerin “yoğurt yiyişleri” anlaşılana kadar risk almak istemeyenler ya satacak, ya da yeni alım yapmayacaklarından piyasaların yükselmesi McCain alternatifine göre daha zor görünüyor.Lewis Hamilton Pazar günü Formula 1’in ilk “siyahi” ve en genç şampiyonu oldu. Şimdi sıra ABD’nin ilk “siyahi” başkanında. Obama ile yaşanacak bu ilk, piyasalar tarafından pek de coşkuyla karşılanmayacak gibi görünüyor.

Devamını Oku

FED’den bir garip “tavşan”!

31 Ekim 2008

Amerikan “Tavşan üretim çiftliği” üretimine devam ediyor. Merkez Bankalarının “elele verilmiş” faiz indirimleriyle borsaların en çok istediği “tavşan” geldi. FED 50 baz puan indirdi. Aynı zamanlarda İsveç, Çin indirdi. İngiltere ve Avrupa Merkez Bankası yeni indirim “tüyoları” piyasalara ulaştı. FED’in ürettiği son tavşan ise hayli ilginçti. Küresel krize, küresel çözüm adeta... FED Güney Kore, Brezilya, Meksika ve Singapur’a 30 milyar dolarlık swap (para değiştokuş) anlşaması yaptığını açıkladı. Bu ülkelerin merkez bankalarıi, kendi para birimlerini FED’e vererek, ondan dolar likiditesi temin edebilecekler.ABD kendisi için riskli olabilecek piyasalara da müdahale etmeye başladı. Bu ülkelerde başlayıp diğerlerine sıçrayacak bir krizin maliyeti ve etki alanı çok büyüyebileceğinden endişe eden FED kesenin ağzını bu ülkeler için de açmış durumda.Ya da başka bir ifadeyle FED, başkalarının piyasasına da müdahale etmeye başladı!Aralarında Türkiye’nin bulunmaması olumlu bakış açısıyla krizin Türkiye’yi korkulduğu kadar olumsuz etlkilemeyeceği düşüncesini uyandırabilir. Olumsuz bakış açısıyla da bizim için çok önemli olan/görünen piyasalarımızın dünyayı çok da ilgilendirmiyor olduğudur. Şapkadaki “tavşan üretme çiftliğinden ” çıkan son tavşanlar sonrasında tüm dünyadaki hisse senedi piyasaları adeta coştu. Dolar ve yen, euro karşısında hızlı bir şekilde değer yitirdi. Dolar euro karşısında iki günde 1.2450’lerden 1.33’e kadar değer kaybetti. FED’in “tavşanları” bunda da etkiliydi.ABD’de başkanlık seçimiMalûmunuz 4 Kasım’da ABD’de başkanlık seçimi yapılacak. Son günlerdeki “iyimser” havanın seçimlerin hemen arifesinde ortaya çıkması bana biraz manidar geliyor. ABD’nin şu andaki hükümeti son dakikada da olsa seçmenlerin kafasındaki olumsuz havayı değiştirebilmek için elinden geleni yapıyor.Tüm piyasayı manipüle etmek pek mümkün görünmese de, piyasaların hemen her istediğini yapan Bush hükümetinin devamı olacak Mc Cain için piyasa profesyonellerin “tercihleri” bu havayı yaratıyor olabilir mi ? Neden olmasın? 4 Kasım’a sadece bir iş günü kaldı!Diğer yandan 29 Ekim’de kapalı kalan Türk piyasaları da “olumlu havayı” yaşadı. 28 Ekim’de 1.5670’den kapatan dolar/YTL kurları, dün 1.47’ye kadar indi. IMKB 100 endeksi de günü özellikle bankacılık sektörüne gelen alımlarla yüzde 7.38’lik bir artışla kapattı. Bugünkü kapanış önemli olacak. Son üç günde yaşanan abartılı yükselişlerin mutlaka düzeltmesi yaşanacaktır. “Tavşanlar” sayesinde yaşanan abartılı yükselişler yerini yeniden düşüşlere bırakacaktır. Zira, ABD’nin ilk negatif büyümesi geldi! GSYİH yüzde 0.3 gerilemiş durumda. Ekonominin büyümediği resesyona mı, stagflasyona mı, deflasyona mı girildiği tartışıldığı bir ortamda borsaların bir gündeki en fazla yükseliş rekorları kırması çok anlamlı değil! Sürdürülebilir de değil! Dolar/YTL Nitekim ABD büyüme verisinden sonra gün sonuna doğru dolar yeniden 1.28’lere doğru değer kazandı. Dow Jones’taki yüzde 2’lik yükseliş neredeyse sıfırlanmıştı. Dolar kurlarında 5 Ağustos’taki 1.15 ile 23 Ekim’deki 1.74 zirve seviyesinin ideal düzeltmesi 1.4450 seviyelerindeydi. Dün 1.4680’e kadar gelindi. Kurlardaki son iki günlük sert düşüşün bir kısmı hafta sonu riskini almak istemeyenler tarafından “düzeltilebilir”. Bu durumda sırasıyla 1.5720, 1.6040 ve ardından da 1.6360 seviyeleri test edilebilir.1.7530 seviyelerine kadar strese gerek yok!

Devamını Oku

Gereksiz kriz maliyetleri!

27 Ekim 2008

Son IMF programından bu yana piyasaların önünü görebileceği, hedefleri ve kaynakları net olarak açıklanmış bir program yok ortalıkta. Halbuki hem finans hem de reel sektörün kriterlerini bildiği, başarısını ya da başarısızlığını ölçebildiği bir program olmalıydı önlerinde.Küresel krizin geldiğini gör(e)meğinden ya da Mart’taki yerel seçimler öncesi “cendereye” girmek istemediğinden dolayı hükümet, kendini bağlayacak bir “programı” gündeme getirmedi. Hükümet ne kendi programını hazırladı ne de IMF ile yeni program yaptı.Kriz kapıya dayanınca Ukrayna, İzlanda ardından Macaristan dağıldı. IMF önünde kuyruğa girdiler! Biz ise “krizin bizi teğet geçmesini” ummakla, “hamdolsunla” krize hazırlık yaptık. Şu ana kadar bir işe yaramadığı görülüyor. Her ne kadar bizden daha fazla etkilenen, daha sert dalgalara maruz kalan ülkeler olsa da bizim aldığımız hasar hiç de yabana atılır gibi değil.Üstelik, şimdiye kadar aldığımız darbeler herşeyin bittiği anlamına da gelmiyor. Zira küresel krizde tam anlamıyla “dip görüldü” demek için henüz daha erken. Finansal kesimde yaşananların, reel sektöre etkileri önümüzdeki aylarda daha fazla hissedilecek. Bu sadece gelişmiş ülkeler için değil, bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan piyasalar (GOP) için de geçerli. Bundan endişe eden reel sektör olumsuz etkileri azaltabilmek adına IMF ile bir anlaşma yapılması önerisini dile getirdi. Başbakanımız bu öneriyi “sizin talimatınızla mı IMF ile görüşeceğiz” diyerek bir anlamda reddetti. Diğer yandan da “ümüğümüzü sıkacaklarsa yapmayız” şeklindeki bir yarı sert bir çıkışla da aslında kapıyı kapatmadı. Hafta sonu AKP ilçe kongresinde yaptığı konuşma aslında “şartlar uygun olursa” IMF ile anlaşma yapabilir diye de tercüme edilebilir!“Sert” çıkışlar bir anlamda yerel seçimler arifesinde Saadet Partisi Kongresi’nden gelen, “IMF gömleği giydiler” eleştirisine de bir cevap niteliğindeydi.Herşey bir yana ama IMF ile, ama IMF olmaksızın piyasalarda “ses getirebilecek” bir programın yokluğu, Türk ekonomisinin krize “gardı düşük” yakalanmasına neden olmuştur. Daha önceden gerekli adımlar atılmış olsaydı, maliyet çok daha ucuz olabilecekti. Hatta IMF ile bundan sonra yapılacak anlaşmaların şartları bile Başbakan’ın endişe ettiği “ümük sıkacak” aşamalara bile gelebilir. Başbakan’ın krizin maliyetini arttırabilecek bir başka açılımı da mevduat garantisi konusunda oldu. Bugün bulunduğumuz noktada mevduata yüzde 100 güvence verilmesi gerekmiyor olabilir. Evet, bankacılık sistemimiz 2001’e oranla çok daha güvenli. Mevduat güvencesi, gereksiz faiz yarışı benzeri istismarlara yol açabileceğinden dolayı ben de mevuata tam güvence verilmesine karşı olan taraftayım. Ancak Başbakan’ın bu konuda “son sözü” söylemiş olması nedeniyle bu “enstrümanın” gerektiğinde kriz yönetimi için kullanılaması artık zor hale gelmiştir. Zira bu noktadan sonra, bir kriz olması durumunda mevduat güvencesine başvurulması hayli zor. Sırf Başbakan dedi diye, mevduata güvence aşamasına gelinmemesi için ne gerekiyorsa yapılacak. Hatta maliyeti çok daha yüksek olsa bile! Neden bu tarz krizlerde yeterince tecrübesi olmayan politikacılar sert demeçler vererek muhtemel hareket alanlarını daraltır?Ya da bu konuda tecrübeli olan bürokratlar neden gerekli bilgileri zamanında vermezler, veriyorlarsa (ki bence büyük ihtimalle böyledir) neden politikacılar onları can kulağıyla dinlemezler? İlla biz halk olarak her yeni polikacının “kriz eğitim masrafına” katlanmak zorunda mıyız?

Devamını Oku

Hedge fonlar satacak yeni dipler görebiliriz

26 Ekim 2008

Türkiye’de ise dolar için 1.7540 çok kritik bir seviye... Cumhuriyetimizin 85. yılı vesilesiyle haftanın ortası yani Çarşamba günü resmi tatil. Dolayısıyla bankacılık sistemi ve finansal piyasalarımız kapalı olacak. İsabetli de olacakmış gibi görünüyor.Neden derseniz... Geçtiğimiz haftaya bakıldığında finansal krizin reel sektörü etkilemeye başladığına dair resmi istatisktikler gelmeye başladı. İngiltere’de ilk kez “negatif büyüme” açıklandı. Bundan sonraki kötü haberlerin öncüsü gibiydi.Borsalar yıkıldıİngiliz FTSE 100 endeksi 3.715 ile “yeni dip” gördü. Devamı da gelecektir. FTSE’de 2003 yılındaki 3.277 seviyesinin, hatta altına inilerek 3.045 seviyesinin görülmesi ihtimali artmış durumda. Kıta Avrupa’sındaki diğer önemli endeks Alman DAX daha dirençli çıkmış gibi. 2003 yılının altına inmiş ola İtalyan MIBTEL ve 2003 dibine hayli yaklaşmış olan Fransız CAC40 endeksleri hiç de DAX’ı destekliyor görünmüyorlar. Her ne kadar “büyük endeksler” düşüşlere direniyor görünseler de bu hafta içinde gün içi ya da kapanış bazında yeni dip seviyelerin görülme ihtimali oldukça yüksek! Zira bu ay sonu hedge fonlar için çok önemli! 31 Ekim Cuma günü öncesinde ayı “iyi kapatmak” için hedge fonlar tüm çabalarını harcayacaklardır. Ancak hem bu fonlardan çıkışların olduğu hem de bunların piyasaları “manipülatif” bir şekilde (2007 sonunda olduğu gibi) yukarı götürecek güçleri olmadığı herkesin malûmu. Herkes bu fonların mallarını ucuzdan almak isteyeceğinden bu hafta piyasaların yükselme ihtimali, düşme ihtimaline göre çok daha az. Bu ve benzer sebeplerle bu haftanın yeni diplerin görüleceği bir hafta olacağını tahmin ediyorum.Tatil avantaj olduBizim piyasalarımızın tatil olması, bu düşüşlerin özellikle haftanın ilk üç günü içinde görülme ihtimalinin yüksek olmasından dolayı bir avantaj olabilir. Gelelim haftanın “haplarına”.Kur cephesi: Geçtiğimiz hafta 6 gelişmekte olan ülke para biriminden 4 tanesi (Real, Rand, Macar Forinti ve YTL) kritik direnç seviyelerini aş(a)madı, altında kapandı. Kore Won’u ve Polonya Zloty’si ise kritik dirençlerinin üzerine geçtiler. Bu iki para birimi dışındaki dirençler önemli. YTL için de bu hafta 1.7540 seviyesi önemli bir direnç. Aşılması ihtimali az da olsa var. 1.7750’nin üzerindeki bir günlük kapanış gerilimi artıracaktır. Günlük yazılarda birlikte takip edeceğiz. Gerilimin azalması durumundaysa 1.58 ve ardından da 1.5140 seviyesi önem kazanacak! Faiz cephesi: Geçtiğimiz hafta 2006 yılı Haziran ve Ekim aylarında görülen 23.30 seviyelerinin (kapanış bazında da) aşılmasıyla önce 25 ardından da 25.40 ve 25.75 bileşik faiz seviyeleri gündeme gelecektir. Bu denli sert bir yükseliş olması durumunda enflasyona endeksli uzun vadeli tahvillerde ilginç yatırım alternatifleri ortaya çıkacak gibi görünüyor. Bu konuyu bu hafta içindeki yazılarımda ele almaya çalışacağım. Borsa cephesi: İMKB Cuma günü “cent” bazında Eylül 2004’ten bu yana en düşük seviyesinden kapandı. Birkaç yazımda dile getirdiğim 1.25 cent seviyesinin (arîzi olarak da 1.10) görülme ihtimali hayli yüksek. AB ve ABD’deki düşüşlerin tatile rastlaması bizim için bir şans olabilir. Bir düzeltme/toparlanma olması durumundaysa 1.88 cent seviyesi aşılması zor bir direnç olabilir.

Devamını Oku

Bu turda 2 YTL olmayacak!

24 Ekim 2008

Son iki haftadaki kur hareketleri dengeleri altüst etti. Uzun yıllardır, böylesi bir yükseliş “korkusuyla” elinde döviz bulunduranlar sevindiler. Dolar kurlarındaki yükseliş döviz borçlusu birey ve kurumlarla borsa yatırımcılarının canlarını bayağı yaktı. Hem doların diğer para birimleri karşısında değerinin artması (yen hariç) hem de gelişmekte olan ülkelerin para birimlerine karşı “ataklar” kurları artırdı. Hatta bu artış o denli hızlı oldu ki dolar kurlarının 2 YTL’ye çıkacağı, hatta işi iyiden iyiye abartanlar “3 YTL”ye çıkacağını söylemeye başladı. “Hiçbir piyasa sonsuz yükselmez, sonsuz düşmez” prensibi bu denli hızlı hareketler sırasında unutuluyor. Diğer yandan YTL’nin daha önceleri gördüğü zirve seviyeleri de hatırlanmadı. Dolar kurları daha önceleri 1.77 ile Mart 2003’te, 1.7605 ile de Haziran 2006’da iki kez 1.70’in üzerinde zirve görmüştü. Dünkü 1.7410 da üçüncü zirveydi.Salı günü 1.5275 seviyesinin üçüncü deneme sonrasında hızlı geçilmesi, yükseliş hareketini ivmelendirmişti. Yukarıdaki zirvelerden gelen ve dün 1.7540’tan geçen trendin bu sırada aşılmaması, diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinin de görece sakin seyri yeni zirve ihtimalini azalttı. Piyasaların kapanışına doğru ABD piyasalarının pozitif açılması da kurların 1.6650 seviyelerine kadar gerilemesine yardımcı oldu. Teknik açıdan önemli bir seviye olan 1.6790’ın altında kapanış olması, 1.7540’ın üzerine geçilmemesi “en azından bu turda” dolar kurlarının 2 YTL olmasını engelledi. Belki bir sonraki turda olabilir ki o da 1.7750’nin üzerine geçilmesi durumunda tartışılabilir. Dünkü 1.7410 seviyesini “zirve” kabul edersek, bundan sonraki günlerde bir düzeltme yaşayacağız. Bu düzeltme sırasında da kademeli olarak önce 1.5790-1.60, ardından da 1.5150 seviyeleri görülebilir. Kurlardaki “gerilimin” azalması, “düşüş yorgunu” bono ve borsa cephelerinde de kısa süreli düzeltmelerin önünü açacaktır.

Devamını Oku

Dolar kurları ve Merkez müdahalesi?

22 Ekim 2008

Doların “karşısındaki” herşeye karşı euro, altıni petrol, YTL v.b. değer kazanması bizim piyasalarda dengeleri bir kez daha sarstı. Dolar/YTL kurlarında 1.5275 kritik bir destek seviyesiydi. Salı günü 1.58 seviyelerinden kapanan dolar kurları doların euro karşısında değer kazanmasından da destek alarak gün içinde 1.6670 seviyelerine kadar yükseldi. Kritik direnç seviyesinin aşılması 1.6590 ya da 1.6760 seviyelerinin test edilme ihtimalini arttırmıştı ki, ilki dün aşıldı. İkincisi de çok büyük ihtimalle ya dün gece görülmüş ya da bugün görülecektir. Bugün 1.6790’nın üzerindeki kapanış, 2006’daki 1.7605 seviyesinin yeniden test edilmesi ihtimalini arttıracaktır. Üstü mü? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Bu hareketin ardında, doların başta euro olmak üzere tüm para birimleri karşısında değer kazanmasının payı büyük. Ancak asıl sebep bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan piyasalardan (GOP) yaşanan çıkışlar, “risk azaltmalarının” payı daha büyük.Hedge fonlarındaki çıkışları bir yana bırakıp kısaca euro/dolar paritesine baktığımızda dün kritik desteklerden 1.2765 seviyesine yakın olarak, 1.2745 görüldü. Bu seviye bugün-bu hafta tutacaktır. Haftalık bazda 200 günlük hareketli ortalama olan 1.3375’in altında bir kapanış olması, önce 1.21 ardından 1.16-1.12 bandının yolunu açacaktır. 200 günlük ortalamanın üzerinde kalınırsa 1.34-1.36 seviyelerine kadar bir düzeltme yaşanabilir. Paritedeki bu muhtemel hareketler dolar/YTL kurlarında 1.60’ın altında kısa sürelerle kalınsa bile, 1.68-1.70 bandının görülme ihtimalini arttırıyor. Kurlarda 1 Eylül’deki 1.1780 seviyelerinden başlayan ve dünkü 1.6670 seviyesine kadar olan yüzde 41.50’lik yükseliş akıllara hemen Merkez Bankası’nın müdahalesini getirdi. Peki, MB müdahale etmeli mi? 1.15’lerde müdahale etmeyen bir MB’sı 1.70’de de müdahale etmemeli. Bu yoruma YTL geliri olup, döviz borcu olanlar kızabilir. Her şeyi bir yana bırakırsak YTL ile borçlanmış olanlar çok mu enayiydi? Gelelim MB müdahalesinin işe yarayıp, yaramayacağına... Petrol fiyatlarının “hesaplanandan fazla” artmasıyla oluşturulan “fiyat istikrar fonu” aracılığıyla piyasalara müdahale eden Rusya ve Brezilya’yı saymazsak, diğer gelişmekte olan ülkelerde/piyasalarda (GOP) ciddi sayılabilecek bir müdahale yok. Neden mi? Sorun yerel değil ki, çözüm yerel olabilsin. O nedenle de lokal müdahaleler anlamlı değil. 160 milyar dolar toplam borcu olan buna karşılık 240 milyar dolar rezervi olduğu söylenen buna karşılık kuru son bir yılda yüzde 58 devalüe olan Güney Kore bile saldırılara maruz kalmışken, müdahale hangi sorunu çözecek ki? Kısa vadede sınırsız/sorumsuz risk almış bazı yatırım bankası ve hedge fonu kurtarmaktan başka...

Devamını Oku

Ahlâki erozyon örnek: 1

17 Ekim 2008

Bu krizin ahlâki erozyona (moral hazard) yol açacağına değinmiş ve bu konuya devam edeceğime değinmiştim. Kriz sonrası için daha çok geçerli olan bu kavram kriz sırasında da “etik” bozulmalar olarak karşımıza çıkıyor. Son örnek o çok güvenilen İsviçre bankalarından geldi. Hani geçtiğimiz hafta İsviçre hükümetinin “desteklemek” zorunda kaldıklarının bazılarından...Müşterilerine tüm risklerini açıkça anlatmadan gelişmekte olan ülkelerdeki şirketlerin dolar veya euro cinsinden bonolarını satmışlar. Hatta bunlar için tasarruf sahiplerine kredi de kullandırarak, daha da fazla bono satmışlar. Buraya kadar hiç bir sorun yok. Zira bonoların getirileri yüzde 6-8 arasında, kullandırılan kredilerin faizleri yüzde 3-4 civarında. Piyasalarda işler yolundayken bir sorun yoktu. Yatırımcılar yıllık bazda yüzde 3-4 fazladan faiz kazanıyorlardı. Ancak işler sarpa sarıp, bonoların fiyatları düşünce, bonoların piyasa değerleri kredileri ödeyemez hale gelmiş. Banka 100 dolarlık bonoya karşı, 100 dolarlık kredi vermiş durumda. Bononun değeri 50’ye düşse bile banka halen daha 100 dolarlık alacağını istiyor. Aslında bononun vadesine kadar beklense yine bir sorun yok. Şirket boçlerini, yatırımcı da kredisini zamanında ve sorunsuz ödeyecek.Sorun tam da buradaki, meşhur İsviçre bankaları, yarı yolda oyunun kuralını değiştiriyorlar ve vadesi gelmeden krediyi “çağırıyorlar”. Yatırımcı da eğer başka bir kaynağı yoksa, elindeki (yine aynı banka tarafından satılmış olan) bonoyu zararına satmak durumunda kalıyor ve çok ciddi zararlar yazabiliyorlar.Banka önce elindeki düşük kaliğtedeki bonoları müşterilerine “çakıyor”. İşler sarpa sarınca ben artık bu “ürünü satmıyorum” diyerek krediyi kapatıp, müşterilerinin fahiş zararlar yazmasına neden olabiliyor.Liberal ekonomiden söz etmek zorlaşmışken, şimdi de bankacılık etiğinin kalmadığından söz etmek zorunda kalmak ne acı!

Devamını Oku

IMF’nin önünde kuyruk!

16 Ekim 2008

Ukrayna IMF’nin ilk müşterisi olacağını açıkladı. Büyük ihtimalle yenileri de onu izleyecektir. IMF nerdeyse müşteri azlığından kapısına kilit vuracaktı ki, global kriz patladı. Hatta tam da IMF’nin varlık sebebi tartışılırken oldu bu kriz.AB’nin kapısını çalacak Macaristan belki de bir sonraki müşteri olacak, belki de biz sıraya gireceğiz. Krizi kendi kaynaklarıyla çözme ihtimali az olanlar, kredibilitesi sınırlı olanlar ve hepsinden önemlisi bu krizi göremeyip hazırlık yapmamış olanlar, IMF’nin kapısında sıraya girecekler. Krizi göremeyenler ya da bu krizin kendilerini etkilemeyeceğini düşünenler bu kuyrukta yer alacaklar.Bazıları rezervleri için döviz, bazıları da arkalarını sağlam bir kuruma bu krize çok az pozisyonla girdiği için hiç para kaybetmemiş IMF’ye sırtını dayayacak. Yeter ki krizin etkileri azaltılabilsin. Bizim de kuyruğa girip girmeyeceğimiz henüz belli değil. Ancak haftanın geçtiğimiz günlerinde yaşananlara baktığımızda kriz bizi de doğrudan etkilemeye başladı. Borsadaki kayıpları bir yana bırakarak, YTL’nin diğer gelişmekte olan ülkelere oranla daha dirençli çıkması piyasa katılımcılarını az çok rahatlatıyordu. Özellikle dün açılışla birlikte kurların sert bir şekilde yukarı çıkması “algılamaları” bozmaya yetti! Çarşamba günü 1.4240 seviyelerinden kapatan dolar/YTL kurları dün 1.48’in üzerinde “boşluklu” bir açılış yaptı ve gün içinde 1.5450 görülse de 1.5150 seviyelerinden kapandı. Bu yükseliş kalıcı mı? Söylemek için henüz erken. Dolar/YTL kurunda 1.5275 önemli bir dirençti. Dün itibarıyla üzerinde bir kapanış olmadı! Halen daha 1.4250’lerdeki boşluğu kapatacak bir düzeltme hareketi yaşanabilir. Ancak hedge fonların batış haberlerinin artması ve paniğin büyümesiyle bizden para çıkışının artması durumunda 1.5275’in üzerinde bir kapanış olabilir. Üstü mü? Ben diyeyim 1. 6450 siz deyin 1.6760 (1.70’e ne kalır ki?)Ben şimdilik 1.5275’in üzerine geçilmesinin şimdilik zor olacağını düşünüyorum. Bu arada dün bir ağır darbe daha alan IMKB 100’de 1.70 cent seviyesinin önemli bir direnç olacağını düşünüyorum. IMKB 100 endeksi borsanın faaliyete başladığı yıllardan 2000 yılına kadar 0.45 cent ile 1.70 cent arasında salındı. 2000 yılındaki büyük zirvesinde 3.77 cent seviyesini, neredeyse bir yıl önce de 4.98 cent seviyesini gördü.Diğer tüm teknik detayları bir yana bırakırsak IMKB’de düşüş nereye kadar dendiğinde daha önceki tepe noktalarının yeni milenyumda destek olacağı beklentisiyle 1.70-1.80 cent seviyelerinin destek olacağını varsaymak yanlış olmaz.Bu seviyelerin tutmaması durumunda, Türk piyasaları için farklı şeyleri konuşuyor olabiliriz.

Devamını Oku