Ali DİBO şirketi ve kurda ne oluyor?

17 Aralık 2008

ABD Merkez Bankası (FED) hedef faiz oranını “pratikte” yüzde 0’a (yazıyla sıfıra) indirdi. FED politika faizlerini 75 baz puan indirirken ilk kez politika faizlerinde 0 ile yüzde 0.25’i hedefleyeceğini söyledi. Açıklamada “sürdürülebilir ekonomik büyümenin yeniden başlaması ve fiyat istikrarının yeniden sağlanabilmesi için her türlü aracın kullanılacağı” yer aldı. Hemen akıllara hangi büyüme, hangi istikrar soruları geliyor! Bu “söylem” çerçevesinde FED devlet destekli mortgage kredileri ve uzun vadeli devlet tahvillerini almaya hazır olduğunu açıkladı. Günlerdir 10 ve 30 yıllık ABD Hazine bonolarının neden bu denli “çok ve hızlı” alındığı artık daha iyi anlaşıldı!(?) Bu açıklamalardan sonra 10 yıllık ABD devlet tahvillerinin getirisi dün yüzde 2.08’e, 30 yıllıklar yüzde 2.62’ye kadar düştü, euro dolar paritesi 1. 4439’a kadar çıktı!Senatonun onayladığı 700 milyar dolarlık paket, ardından FED’in 600 milyar dolarlık paketleri bile işe yaramadı. Yüzde 5.25’ten başlayan ve “sıfıra” kadar gelen indirimler, en azından bu cephede bir beklentinin kalmaması açısından “iyi” ve olumlu bir adım! Bir balka soru da işler bu denli sarpa sarmışken, ve de faizler “sıfıra” inmişken ABD’ye kim borç verecek? ABD Hazinesi tahvil ihraç edecek. Satabildiklerini satacaklar. Daha sonra bu satılanları bankalar ve finans kurumlarından FED geri alacak! Ne gam! Kimse almazsa, ABD Hazinesi ihraç eder. FED de “para basıp” bunları alır! Bu nasıl bir para basmadır? Bu nasıl bir bono ihracı ve parasal disiplindir? Size de bu iş Hataylı’ların meşhur “Ali DİBO” şirketini hatırlatmıyor mu?*****YTL, sepet bazında düşüyor! Dolar özellikle euro karşısında değer kaybederken, YTL karşısındaki kaybı sınırlı kaldı. 4 Aralık’tan bu yana YTL, dolar bazında yüzde 1.2 değer kazanırken, 1 dolar+1 euro sepeti bazında yüzde 5 civarında değer kaybetti. YTL’nin değer kaybının sebepleri konusunda akla ilk gelenler:1- IMF ile anlaşmadaki “miktar” 10 milyar doların altında kalacak, “bu para yetmeyecek” endişesi şimdiden etkili oldu.2- IMF anlaşması Şubat başına kalacak. Ocak ayı içinde küresel piyasalarda yeni düşüşler yaşanacak. Bu da kurlarda yeni zirvelerin görülmesine neden olacak.3- IMF ile bir program üzerinde anlaşmakta sorun çıkacak. Hatta heyet geri dönecek. IMF ile bir anlaşma olmuyor endişesiyle kurlarda bir sıçrama yaşanacak. 4- Merkez Bankası, FED’in “Sıfır faiz” ve “parasal genişleme” politikalarından da güç alarak faizleri 75 puandan bile daha fazla düşürecek, bu da kurların yükselmesine neden olabilecek. (Bence bugünkü ortamda, PPK’da değil 100 baz puan, 200 baz puanlık bir indirim yapılsa da kurlarda bir şey olmaz!)Hangisinin daha kuvvetli ihtimal olduğunun detaylarına önümüzdeki günlerde değineceğim.

Devamını Oku

Piyasalar yılın son 2 haftası nasıl bir seyir izleyecek?

14 Aralık 2008

Piyasalar 2008’i en azından “diplerden daha yukarıda” kapatmaya çalışıyor. Tüm dünyada fon yöneticileri, “genlerine” işlemiş yıl sonu kapanış bilançolarının “güzel” gösterilme çabasında. Otomotiv devlerini kurtarma çabaları ve yaşananlar borsalarının önümüzdeki iki hafta boyunca yükselme çabası içinde olacaklarını gösteriyor. Yılın son iki haftasına girdik. Resesyon endişeleri altında hazırlanan 2009 bütçeleri son halini alacak. Ama en önemlisi 2008 yılının hesapları kapatılacak. 1929’dan bu yana en kötü “buhran” yılı olarak hatırlanmaya aday 2008’in en azından “diplerinden daha yukarıda” kapanması için neredeyse herkes elinden geleni yapıyor.Geçtiğimiz Cuma günü ABD senatosu 14 milyar dolarlık “arabacılar” için hazırlanmış olan paketi (700 milyar dolarlık paketin ilk oylamasına benzer şekilde) reddetti. Piyasalar bir an için umutsuzluğa kapıldı.Ne gam! Hemen bir “ara çözüm” yaratıldı! Yeni paket olmadıysa, finans sektörü için hazırlanmış 700 milyarlık eski TARP (Troubled Asset Relief Program-Sorunlu Varlıkları Rahatlatma Programı) paketinden birşeyler “ayarlanacağı” açıklandı. Hafta sonu boyunca “ilk batacak” gözüyle bakılan GM’nin Başkanı ile Hazine Bakanı Paulson’un yeni bir plan üzerinde çalışacağı belirtildi. (Yine hafta sonu mesaisi... Daha önceki piyasa tatili önerimi, yılbaşı tatiliyle birleştirilecek yeni bir tatil önerisiyle yineliyorum!) “Arabacılara” bir şeyler ayarlanırken, diğer yandan “şapkadaki tavşan üretme çiftliğinin yeni yöneticisi” Obama’nın da başkanlık koltuğuna oturduktan sonra açıklayacağı “canlandırma” paketini 700 milyar dolardan, 1 trilyon dolara çıkaracağı söylentileri yayılmaya başlandı. Yükselişin nedeniAçıklanan tüm paketler ve “dağıtılan” yeni umutların hemen hepsi, yılı “iyi kapatmaya” yönelik çabaları destekler nitelikte. Klâsik hale gelmiş, hatta neredeyse tüm fon yöneticilerinin “genlerine” işlemiş yıl sonu kapanış bilançolarının “güzel” gösterilme çabaları... Yıl sonundaki varlık fiyatları mümkün olduğunca yükselecek ki, hem ikramiyeler (gerçi bu yıl hayal ama, alışkanlık işte...) yüksek olsun, hem de fon yada kurum başarılı görünsün. Tüm çabalar bunun için. Yanlız bu yılın geçmişe göre bir farkı var! Fonlar! İster normal ister hedge fon olsun, bu fonların yöneticileri, yıl sonu yaklaştıkça piyasaların toparlandığı izlenimi yaratmalılar ki, fonlardan yeni çıkışlar olmasın. Artık ikramiyeden vazgeçtiler, işlerini korumaya çalışıyorlar. Tüm bunlar varlık piyasalarının önümüzdeki üç hafta boyunca (aslında 13 iş gününün) yükselme çabası içinde olacaklarını gösteriyor. (zayıf dolar da bunun bir parçası gibi...) ABD endekslerinin özellikle günlerdir heyecanla beklenen “pakete” rağmen yükselişle kapatması da bu tahmini destekler nitelikte. Dow Jones’ta kritik seviye 8.800Bu çerçeveden bakıldığında Dow Jones Endeksi’nde önümüzdeki günlerde 8.800 seviyelerinin üzerine çıkılması durumunda 9.220 ve hatta 9.640 seviyelerine kadar bir yükseliş bile görülebilir. Yok eğer 8.800 seviyesi aşılmaz, tüm “kötülükleri bu yılda bırakma” fikri güçlenir ise 7.900 seviyesi önemle takip edilmesi gereken bir seviye haline geliyor.ABD endekslerindeki olumlu hava mutlaka İMKB başta olmak üzere bizi de mutlaka “olumlu” etkileyecektir. İMKB 100’de öncelikle 25.500 ardından da 26.850 seviyelerini gündeme getirecektir. Bu hafta içinde 27.000’in üzerinde bir kapanış görülmesi durumunda 28.300’lere kadar bir yükseliş bile rahatlıkla görebiliriz. İşler bu tahminler doğrultusunda gitmez, tersine sarpa sararsa da 23.150 seviyesinin altı yeni diplerin görülmesi anlamına gelecektir. Olumlu hava dolar kularındaki gerilimi de azaltacaktır. Başta Brezilya Reali ve G.Kore Wonu olmak üzere diğer gelişmekte olan ülke para birimlerindeki “baskıların” da doların değer kaybıyla azalması, YTL’yi de rahatlatıyor. YTL’de 1.55’in altında kalınması önce 1.5350’ye, ardından da 1.5145’lere kadar inilmesini mümkün kılacaktır. 1.3350’nin üzerinde kalmaya devam edecek euro da bunu destekleyecektir.

Devamını Oku

Sıfır faize kim para yatırır?

11 Aralık 2008

Euro, bayram tatili boyunca dolar karşısında yüzde 5.5’e yakın değer kazandı. Bayram tatili boyunca başta ödeme güçlüğüne düşen General Motors olmak üzere ABD’li “arabacıların” kurtarılacağı beklentisiyle, hisse senetlerinde yükseliş havası hakimdi. Amerika’da finansal şirketlerin hisse senetlerinin toparlaması, ardından da petrol fiyatlarının artması, hisselere yaradı.Bence asıl etkili olan, “yıl sonu rallisiydi”. En kötüyü bu yılda bırakmak yerine, yılı iyi kapatmak, en azından diplerden yükselmiş olarak kapatma çabası galip geliyor. Önümüzdeki günlerde de benzer bir havanın hakim olacak görünüyor. Yeni dipler, yeni yıla kalıyor gibi...Bayram tatilinde hisse senetlerinden bile daha ilginç bir gelişme yaşandı. ABD Hazinesi 4 haftalık bonoları sıfır (rakamla 0) faizle ihraç etti. Herkes piyasalardan o kadar çok korkuyor (veya ABD Hazinesi’ne öylesine güveniyor) ki faiz kazanmadan parasını ABD Hükümeti’ne “faizsiz borç veriyor”. 4 hafta sonra sadece yatırdıkları anaparalarını geri almaya razılar. Artık ABD’de deflasyonun fiyatlanmaya başladığı netleşmiş durumda. Deflasyon ortamında, “nakit kraldır” deyimi (matematiksel olarak da) bir kez daha anlam kazanıyor! 3 aylıkta da durum farklı değil! Faiz yüzde 0.01’e kadar düşmüş durumda. ABD’nin bono çıkarmaya başladığından bu yana ilk kez yaşanan bir durum. Hatta bu bonolar ikincil piyasada “negatif getiri” ile bile işlem görmüş. Yani bugün bonoyu almak için vadesinde geri alacağınızdan daha fazla para vermeniz gerekiyor. YTL de nemalanacaktırFED’in önümüzdeki hafta yapacağı toplantıda yüzde 1 olan politika faizlerini 75 baz puanlık bir indirimle, yüzde 0.25’e indireceği beklentisi de artmış durumda. Tüm bunların üstüne, Temmuz ortasından bu yana doların euro karşısında yüzde 23’e yakın değer kazanması dış ticaret açığını da olumsuz etkilemiş durumda. Hem güçlü dolar hem de düşen talep, ihracatın azalmasına yol açmış durumda.Tüm bunlar euronun, dolar karşısında 1.3330’a kadar değer kazanmasına yol açmış durumda. Doların değer kaybı diğer tüm para birimlerinin ve de petrol, altın gibi emtiaların dolar karşısında değer kazanmasına yol açtı. Kimse faizi sıfıra yaklaşmış bir parayı elinde bulundurmak istemiyor. Bundan sonra “FED faizleri yüzde 0.25’e indirirse son 4-5 yılın ” para pınarı “ olan Japon Yeni’nin yerini dolar alacak mı?” sorusu sorulacak gibi görünüyor!Küresel pozisyonların kapatılması nedeniyle yaşanan dolar talebi piyasaların yıl sonu nedeniyle yumuşamasıyla ertelenince meydan, “faizi yüksek olan” paralara kaldı. YTL de bundan “nemalanacaktır”.Cuma günü 1.5850’lerden kapan YTL’nin 1.55’in altına 1.5350’ye hatta kısa bir süre için 1.5145’lere kadar bile inmesi söz konusu. Kurlarda ve bono faizlerinde bugün ve önümüzdeki hafta yaşanacak “yumuşama” yıl sonuna kadar “ite kaka” da olsa devam edebilir. Hükümetin, bankacıların, borçluların, ithalatçıların hatta ihracatçıların kısacası herkesin kısa vadeli çıkarları doğrultusunda arzuları da bu yönde değil mi zaten?

Devamını Oku

Merkez’den bilgi paketi!

5 Aralık 2008

Bugünlerde piyasalardaki herkes, ya Merkez Bankası’nın ya hükümetin açıklayacağı ekonomik “paketleri” bekliyor! Bu köşede “Evet, illa da ambalajlı paket” başlıklı yazımda parça parça önlemler yerine birbirini destlekleyen ve 1 birimle, 5 birimlik iş yapacak tarzda ekonomik bir paket açıklanmasının daha başarılı olacağına değinmiştim.Merkez Bankası ve hükümet, farklı zamanlarda “parçalı” önlemler açıklamay devam ediyorlar. Son olarak dün, IMF ile anlaşma konusunda yol katedildiği ve bayramdan sonra IMF heyetinin Türkiye’ye geleceği ve yakın bir zamanda da 18 aylık 25 milyar dolarlık bir fonlama içerecek “normal bir stand-by” anlaşması yapılacağı açıklandı. Benzer zamanlarda da Merkez Bankası DTH’lar için tutulan zorunlu karşılıkları yüzde 11’den 9’a indirdi. Koordinasyon sağlandı mı? Önlemlerin parçalı açıklanması bakanların yine bağımsız harket etmeleri, koordinasyonun halen daha sağlanamadığı izlenimini güçlendiriyor. Piyasalar IMF anlaşması yapılıyor diye bu gerçeğin şimdilik gözardı ediyorlar! Krizin yeniden “harlanması” durumunda, dağınık görüntü daha fazla tartışılıyor olacaktır.Kriz cephesinde bunlar olurken Merkez Bankası geçen hafta pek fazla gürültü koparmayan bir paket daha açıkladı. Ancak bu paket parasal önlemler içermiyordu. Bu bir bilgi paketiydi. Bu paketle Merkez Bankası son zamanlarda piyasalarda endişe konusu olan özel sektörün dış borçlanması konusunda düzenli ve detaylı rakamlar yayınlamaya başladı.Daha önceleri verilerin yeterli kalitede olmaması nedeniyle piyasa katılımcıları özel sektörün yurtdışı borçları çevirme risklerini tam olarak ölçemiyor, dönem dönem olduğundan daha fazlaymış gibi algılıyorlardı. Riskin gerçek boyutlarda algılanmasına yardımcı olacak, bilgi/veri sahibi olarak karar vermeye çalışanlara yardımcı olacak bu çaba nedeniyle Merkez Bankası’nı kutlamak gerek.Goldman Sachs’ın kehanetleri!Ünlü yatırım bankası Goldman Sachs 2007-2008 yıllarında özellikle petrol fiyatları hakkındaki “kehanetleriyle” oldukça öne çıktı. Petrol 45 dolardayken, önce 90 dolara, ardından da 120 dolara çıkacak diyen onlardı. Her gelinen seviyede “çıtayı” biraz daha yükselttiler. Hem fiziksel, hem de vadeli entrümanlarda işlem yapan ve hatta Avrupa’da bir de rafineri sahibi olan Goldman Sachs petrol 130 dolarlara geldiğinde, “200 dolara çıkacak” diye rapor çıkardı.Aynı dönemde 135 dolarlardaki petrolün önce 90, ardından 75’e ineceğini yazmıştım. Goldman Sachs’ın raporu sonrası ancak 146 dolarlara kadar çıkan petrol, o gün bugündür belini doğrultamadı. Bugünlerde 42 dolara kadar düştü.Şimdi de Avrupa hisse senetlerinin yüzde 20 değer kaybedeceği “kehanetinde bulunmuşlar.” Dow’da 6.850-7.200 aralığını beklediğimi en azından iki-üç aydır okuyorsunuz... Ya yine geç kaldılar, ya da bir pozisyonları var... Kimbilir ?

Devamını Oku

ABD resesyonunda son nokta!

3 Aralık 2008

Amerika ekonomisi resesyona girdi mi, girmedi mi tartışması nihayet bitti. ABD’nin Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu (National Bureau of Economic Research-NBER) resmi olarak Aralık 2007’de ekonomik aktivitenin tepe yaptığını ve bu tarihten sonra gerilemeye başladığını açıklamış. Resesyonun çeyreklik bazda başlangıç tarihinin 2007’nin son çeyreği olduğu belirtilen NBER açıklamasında, sanayi üretimi, istihdam reel gelirler ve diğer birçok makroekonomik göstergeye göre ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın ekonominin geneline yayıldığına dikkat çekiliyor. NBER’ın daha önceki durgunluk tanımlamalarında ekonomideki daralmalar altı ay ile en uzun ise 16 ay arasında sürmüş. Bundan önceki 16 aylık iki daralma 1973 ve 1981’dekiler.Bağımsız bir kurum olan NBER’in karar öncesinde telekonferans aracılığıyla toplanması, piyasalar tarafından ilginç bir tutum olarak değerlendirilmiş. Zaten bir yıl geç kalmışlar resesyonu “açıklamak” için, “ne aceleleri vardı, bir kaç gün daha, hatta yıl sonuna kadar bekleyebilirlerdi” değerlendirmeleri yapılmış.NBER’in açıklaması yıl başına kadarki dönem için yön bulmaya çalışan piyasaların moralini bozmaya yeterliydi! Pazartesi günü bu haberin üstüne bir de Bernanke’nin ekonominin halen daha baskı altında olduğu ve faiz indirimleriyle toparlanmaya yapılacak katkının sınırlı olduğunu söylemesi işin tuzu biberi oldu.Bunlarla birlikte ABD borsalarında Pazartesi günü yüzde 9’lara yaklaşan dramatik düşüşler yaşandı. Dünkü piyasalarda önce ABD’den gelen olumsuz haberler fiyatlanırken, ardından yine ABD’li otomotiv şirketlerine yönelik “kurtarma haberleri” piyasalardaki havayı az da olsa olumluya çevirdi. Halen daha anlamakta zorluk çektiğim iki nokta var. İlki, şimdiye kadar açıklanan onca paket işe yaramadı da şimdi başta Ford olmak üzere otomotiv şirketleri için verilecek “paket” mi kurtarıcı olacak? İkincisi ise kendilerini yenilemekte geç kalmış, Uzakdoğulu rakiplerine karşı rekabette geri kalmış, teknolojilerini geliştirememiş ve verimliliklerini artıramamış ABD otomotiv devleri neden halen daha kurtarılmaya çalışılıyor?Peki bundan sonra sırada kim var? Havayolu şirketleri mi yoksa Disneyland mı? IMF’le anlaşmanın artık kaçınılmaz olduğuna, Aralık sonuna kadar IMF ile anlaşılacağına inanan bizim piyasalarımız iyi ki bizde resesyon yok deyip “komşudaki Ford’da pişer, bize de düşer” edasıyla “paket” haberini gereğinden fazla bir coşkuyla karşıladılar. Umarım yanılmıyorlardır!

Devamını Oku

Evet, illa ambalajlı paket lâzım?

30 Kasım 2008

Sayın Erdoğan, AKP’nin artık klâsik hale gelen “Kızılcahamam Kampı’nda” yaptığı konuşmada “Krizin, ilk sinyalleri alınmaya başladığından bu yana çok büyük ihtiyat ve dikkatle izliyoruz. (Türkiye’de yaşayan hiç kimse bundan emin değil!)... Diyorlar ki hükümet niçin reform paketini açıklamıyor? İlla bunun adı ambalajlı bir paket mi olacak. Uygulamaya başladık bile, sen bunun farkında değilsen ben ne yapayım?” demiş. Bu söylemde itiraz edilecek bir kaç nokta var. İlki uygulamaya başlananlar işe yaramamış, “farkedilmemiş” ya da krizi teğet geçmiş ki, halen daha yeni bir paket beklentisi devam ediyor. Bir başka itiraz noktasını en iyi ortaya koyan klâsik pazarlama söylemi: “Ne sattığın değil, nasıl sattığın önemli!”. Krizlerde liderlik ve sağduyulu davranışlar, alınan parasal önlemlerden çok daha önemli ve etkilidir. En iyi örnek ABD senatosunda ilk oylamada reddedilen, daha sonra kabul edilen 700 milyar dolarlık pakettir. Senatonun ilk oylamada reddetmesiyle piyasalardaki algılama bir anda bozuldu. 700 milyar dolarlık paket senatodan “sorunsuz” geçseydi, bu paketi kullanacak ABD Hazinesi ve FED’e 7 trilyonluk kredibilite daha doğrusu 7 trilyon dolarlık “iş yapabilme imkânı” sağlayacaktı.Ama öyle olmadı! Paket, yaşanan süreçte kadük olunca değil 7 trilyon, değil 700 milyar hatta paketin yarısı kadar bile “iş” yapılamadı. Sonrasında Citibank için 330, ardından FED’in 800 milyar dolarlık paketlerine ihtiyaç duyulur hale geldi. Neden mi? Büyük bir plânın (daha doğrusu “ambalajlı paketin”) içinde açıklanmayan, bölük pörçük önlemler kızgın sacın üzerine atılmış su damlaları gibi buhar olup gidebiliyor. Tıpkı Sayın Başbakanın açıklandığını söylediği bizdeki önlemlerde olduğu gibi!Birbirini tamamlayan, “1 birimlik harcamaya, 5 birimlik iş yapacak” önlemler “ambalajlı -ve de kredibilite sağlayacak-paketler” şeklinde açıklandığında önlemlerin parasal büyüklüklerinden çok daha fazla iş yapmalarını sağlanacaktır. ABD’de kriz boyunca yapılan hata da bu değil mi zaten? Niye biz de aynı hatayı tekrar edelim?Gelelim Kızılcahamam toplantısında Başbakan’ın üstünde durduğu diğer önemli noktaya... Bankaları kast ederek “Dar günde girişimcisinin yanında yer almayan, bu dar günler aşıldığı zaman onların kapısına gelerek ’Paranı bana ver, benimle beraber çalış’ diyecektir. Ben de şimdi onlara sesleniyorum işler değişince siz de onları kapınızda bekletin.” Bir yandan sükûnet çağrısı yapacaksınız diğer yandan da olayı taraflara ayırıp, birini diğerine karşı kışkırtacaksınız! Bir ülkenin başbakanı bankaları, iş dünyasına şikayet ederse peki bu barış nasıl sağlanacak? Bir yılı aşkın bir süreden beri dünyayı etkisi altına almaya başlayan kriz konusunda zamanında alınması gereken önlemleri almayacaksınız, kriz kapıya dayanınca en ucuz yöntemi seçip bankacılık sistemini suçlayacaksınız. Tuncay Özilhan, Pazar günkü Vatan Gazetesi’ndeki röportajında “Başbakan bankaları tenkit ediyor ama bankaların sorumluluğu çok. Bunlara talimatla iş yaptıramazsınız... Hükümetin bankalara güven vermesi lazım” diyerek durumu çok net olarak ortaya koymuş!Krizi ne bankacılar başlattı, ne de ilk önlem alması gerekenler onlar! Başbakan ve hükümet bu konudaki önyargılarını en kısa zamanda gözden geçirmeli ki “ambalajlı= güven uyandıran” bir paket açıklansın. Bankacılar da, reel sektör de, hükümet de... Herkes ne yapacağını bilsin! Gelelim piyasalara...ABD’deki Şükran gününün hemen ertesindeki “cılız” alımlarla piyasalar günü yüzde 1 civarında yükselişle kapattı. Sırada yıl sonunu Aralık ayında kapatanların “şovu” var. Tıpkı 2007 sonunda olduğu gibi (2008’de tüm bu yaşananlar olmayacakmış gibi) piyasalar yukarıda tutulmaya çalışılacak görünüyor. Borsalarda yıl sonuna yine yükselişle girecek gibiyiz. Yine herkes bunun için çalışıyor. ABD borsaları toparlarsa, İMKB ve bizdeki döviz/para piyasaları da toparlayacaktır.Bu hafta için dolar-YTL kurlarında 1.5760’ların altında kalındığı sürece, 1.5150-1.52 aralığına kadar, hatta ve hatta 1.4950’lere varabilecek bir düşüş yaşanabilir. Cuma günü sürpriz bir şekilde euro karşısında 1.2645’lere kadar “güçlenen” dolar bu ihtimali biraz azaltsa da paritede 1.25’in altına inilmediği takdirde dolar/YTL’de yukarıdaki senaryonun gerçekleşme ihtimali hayli yüksek.İMKB cephesi de yükselişte Cuma günkü yazımda belirtmiş olduğum 26.250, 26.800 ve hatta 28 bin seviyeleri yeni hedefler. Başbakan tarafından açıklanması beklenen “ambalajlı paketin” boş çıkması, ya da için de IMF’nin olmaması durumundaysa İMKB’de önce 23.500 ve ardından da 22.257 ile 22,603 arasındaki boşluğa kadar gerileme ihtimali yüksek. Bu ihtimalin ortaya çıkmasıyla dolar kurlarında da 1.6550 ve ardından 1.68’li seviyelerin görülme ihtimali artar. Hep dile getirdiğim gibi 1.7530’un üzeri “başka bir dünya”.

Devamını Oku

Makina esaretinde bankacılık!

28 Kasım 2008

İletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki değişim, yaşamın her alanını olduğu gibi bankacılık sektörünü de etkiliyor. Kaldı ki bankacılık sektör olarak hesap kitabın fazla, belge ve bilgi emniyetinin çok önemli olduğu bir sektör. Bankacılık bilgisayarlardan en yoğun şekilde yaralanmış ve mümkün olduğu ölçüde de hep en son teknolojiyi kullanmaya çalışmıştır.Sadece günlük operasyonların yürütülebilmesi ve bilgi saklanması için değil, aynı zamanda kredi limitlerinin takibi ve ürün/müşteri/çalışan performansının ölçümü için de yoğun olarak kullanılıyor. Bilgisayar teknolojisinin her alanı kapsayacak şekilde genişlemesi, bankacıların insiyatif kullanabilme imkânlarını neredeyse tamamen ortadan kaldırmış durumda. Bankaların hazine ve kredi bölümlerince belirlenen, günlük mevduat ya da kredi faiz oranları sistemler aracılığıyla şubelere iletilmekte. Şube müdürleri de dahil olmak üzere, bu oranların dışında iş yapabilmenin artık pek imkânı kalmamış durumda.Bankaların hissedarları ve üst yönetimi açısından “kontrolün” geldiği aşama, olan bitenin anında “bilinebilmesi” açısından önemli. Ancak tüm müşterilerin aynı standartlara sahip olması hayli zor. Mevduat tarafından guruplandırma görece olarak kolay olsa da, kredi ve dış ticaret alanında müşterilerin ihtiyaçları birbirinden çok farklı. Özellikle de kriz zamanlarında! Böylesi zamanlarda büyük kurumlar bir yana, KOBI grubundaki şirketlerde ödemelerdeki aksamalardan dolayı ufak tefek sıkışıklıklar olabilmekte. Küçük bir çek ödenemediğinden dolayı büyük bir ödeme yapılamayabiliyor, ya da bir çekin arkası yazılarak şirketin kredibilitesi zedelenebiliyor. Anadolu’daki bir şube müdürü müşterisinin durumunu çok iyi bildiğinden, küçük bir destekle ya da insiyatif kullanarak ufak tefek sorunları aşabilecekken, sırf “sistemdeki” yetkileri sınırlanmış olduğundan dolayı, eli kolu bağlanabilmekte. Hiç mi insiyatif kullanılamıyor? Mutlaka kullanılıyor. Ancak bu konudaki yetkiler, genellikle “merkezdeki” az sayıda kişide toplanmış durumda. Kriz zamanlarında istisnaların artması ya bu kişileri zorlamakta ya da “zamanında” yanıt vermelerini engellemektedir. Bir başka sorun da yerel bilginin yavaş yavaş önemini yitirmesidir. Bilgisayar ortamının sağladığı “yeknesaklık” bir sektörden diğerine, bir bölgeden diğerine olan farklılıkların değerlendirilme imkânını ortadan kaldırıyor. Gerek müşteri, gerek bankacılar açısından “insan” faktörü gittikçe ortadan kalkıyor. Hesap kitap açısından olumlu bir adım gibi görünse de sorunların çözümü konusunda özellikle kriz zamanlarında esneklik şansı da böylelikle ortadan kalkıyor.Ancak asıl tehlike yetişmekte olan bankacıların da gittikçe böylesi bir “sistemin” parçası olmaya alışmaları, hatta tutsağı olmaları. Çünkü kolay! Onlara göre müşteri sisteme uymak zorunda, banka müşteriye değil! (?) Halbuki hayat hiç de öyle değil. Müşteri kazanmanın bu denli zor ve pahalı olduğu, rekabetin bu denli arttığı bir ortamda esnekliğin kaybolması bazen faydadan çok zarar getirebiliyor. Bu sadece bankacılık için mi, diğer sektörler için de geçerli...KOBİ sınıfındaki bir çok firmanın bankalarla yaşadığı “iletişimsizlik” sorunlarına 22 yıldır hesabımın olduğu bankada, manyetik kartı bozulan kredi kartıyla ilgili meseleyi ancak beşinci görüşme ve ziyaretten sonra çözebilince ben de inandım.Bankacılar özellikle de şubede görevli olanlar gittikçe “sistemin” çarkları arasında kaybolup gidiyorlar. Tüm bunlar bana Matrix filmini hatırlattı...

Devamını Oku

Paket arsızı

27 Kasım 2008

Subprime krizinin başlarında yani neredeyse tam bir sene önce krizin faturasının 100 milyar dolara çıkacağı konuşuluyordu. Hatta Citibank önderliğinde kurulacak 80 milyar dolarlık özel bir fon ile tüm sorunlu kredilerin (ne kadar da iyimser bir tahminmiş) satın alınacağı ve sorunun bertaraf edileceği umuluyordu. O günlerde özel fonu kuracakların bir çoğu bugünlerde “tarih oldular”. O günden bu yana AIG, vergi iadeleri, senatonun 700’ü, geçen hafta Citi’ye 330 derken, şimdi de FED’den 800 milyar dolarlık sorunlu kredilerin alımına dair bir paket daha geldi. Artık 50-100 milyar dolarlık paketler kesmiyor. 600-700 milyar dolarlık paketler açıklanıyor. Soros 300 istedi piyasaları rahatlatmak için gerekirse helikopterle para atacağını söyleyen FED Başkanı Bernanke 800 milyar verdi! (Bu nedenle Helikopter Ben olarak anılmaya başladı!) Ne hisse senetleri ne de faiz cephesi pek tınmadı!Yeni plana göre FED Fannie ve Freddie “kardeşlerin” ihraç etmiş oldukları borçlanma enstrümanlarından 100, mortgage kredilerine dayalı menkul kıymetlerden de 500 milyar dolarlık kısmını alacak. (Hani bu “kardeşlere” daha önceleri “devlet” garantisi verilmişti?)FED ABD KOBİ İdaresi (Small Business Administration) tarafından çıkarılmış ve araba, ihtiyaç veya öğrenci kredilerine dayalı menkul kıymetler için de 200 milyar dolarlık ek “imkân” daha yaratmış. ’Amaç halkı rahatlatmak...’Bu kadar çok paketten sonra ABD piyasaları “paket arsızı” oldular. Hani yaramaz çocuklar vardır. Yaramazlık yaptıklarında anne-babaları, eşek sudan gelene kadar dayak atarlar, ancak onlar bildiklerini okumaya devam ederler. Dayak fayda etmez. Onlar artık “dayak arsızı” olmuşlardır. İşte ABD piyasalarındaki durum da buna benziyor.Karar günlerindeyiz!Dün ABD piyasaları kapalıydı. Bugün de “uzun hafta sonu” muhabbetine yarı tail havasında geçebilir. “Tatil mevsimine” giriyoruz. Önce Şükran Günü, ardından bizde Kurban Bayramı, sonrasında Noel ve Yılbaşı derken neredeyse Ocak ayının ikinci haftasına kadar sürecek bir dönem.Başta ABD piyasaları olmak üzere, tüm piyasalar yılı nasıl kapatacaklarının kararının arifesindeler. Dow Jones Endeksi’nde 6.850-7.200 arasında “yeni dip” bekleyen ben, Amerikalıların pragmatik davranarak hasarları, bu yılda bırakmayı tercih edeceklerini umuyordum. Diğer bir görüş de Obama’nın görevi devralacağı 20 Ocak’a kadar piyasaların bir ralli yapacağı yönünde. Yılbaşında FED’den faiz indirimi için yapılan arsızlık, şimdi paket isterken yapılıyor. İşin enteresan tarafı da politikacıların paniklediği bu ortamda, isteyen istediği paketi de alıyor. ABD’deki dünkü tatil sonrası özellikle önümüzdeki hafta piyasalar yıl sonunun nasıl kapanacağına dair önemli ipuçları verecek. Şimdilik “yükselişe” oynayanlar çoğunlukta gibi! Bu beklentiyle beslenen İMKB hafta başında aşılması zor olabilir diye belirttiğim 25.150 seviyesi aşıldı ve 25.383’ten kapanış oldu. Şimdi sırasıyla 26.250, 26.800 ve hatta 28 bin seviyeleri yeni hedefler.Geride bir çok boşluk bırakmış olsak da, şimdilik kimse dönüp onlara bakmayacaktır.

Devamını Oku