Evet, illa ambalajlı paket lâzım?

Haberin Devamı

Sayın Erdoğan, AKP’nin artık klâsik hale gelen “Kızılcahamam Kampı’nda” yaptığı konuşmada “Krizin, ilk sinyalleri alınmaya başladığından bu yana çok büyük ihtiyat ve dikkatle izliyoruz. (Türkiye’de yaşayan hiç kimse bundan emin değil!)... Diyorlar ki hükümet niçin reform paketini açıklamıyor? İlla bunun adı ambalajlı bir paket mi olacak. Uygulamaya başladık bile, sen bunun farkında değilsen ben ne yapayım?” demiş.

Bu söylemde itiraz edilecek bir kaç nokta var. İlki uygulamaya başlananlar işe yaramamış, “farkedilmemiş” ya da krizi teğet geçmiş ki, halen daha yeni bir paket beklentisi devam ediyor. Bir başka itiraz noktasını en iyi ortaya koyan klâsik pazarlama söylemi: “Ne sattığın değil, nasıl sattığın önemli!”. Krizlerde liderlik ve sağduyulu davranışlar, alınan parasal önlemlerden çok daha önemli ve etkilidir.

En iyi örnek ABD senatosunda ilk oylamada reddedilen, daha sonra kabul edilen 700 milyar dolarlık pakettir. Senatonun ilk oylamada reddetmesiyle piyasalardaki algılama bir anda bozuldu. 700 milyar dolarlık paket senatodan “sorunsuz” geçseydi, bu paketi kullanacak ABD Hazinesi ve FED’e 7 trilyonluk kredibilite daha doğrusu 7 trilyon dolarlık “iş yapabilme imkânı” sağlayacaktı.

Ama öyle olmadı! Paket, yaşanan süreçte kadük olunca değil 7 trilyon, değil 700 milyar hatta paketin yarısı kadar bile “iş” yapılamadı. Sonrasında Citibank için 330, ardından FED’in 800 milyar dolarlık paketlerine ihtiyaç duyulur hale geldi.

Neden mi? Büyük bir plânın (daha doğrusu “ambalajlı paketin”) içinde açıklanmayan, bölük pörçük önlemler kızgın sacın üzerine atılmış su damlaları gibi buhar olup gidebiliyor. Tıpkı Sayın Başbakanın açıklandığını söylediği bizdeki önlemlerde olduğu gibi!

Birbirini tamamlayan, “1 birimlik harcamaya, 5 birimlik iş yapacak” önlemler “ambalajlı -ve de kredibilite sağlayacak-paketler” şeklinde açıklandığında önlemlerin parasal büyüklüklerinden çok daha fazla iş yapmalarını sağlanacaktır. ABD’de kriz boyunca yapılan hata da bu değil mi zaten? Niye biz de aynı hatayı tekrar edelim?

Gelelim Kızılcahamam toplantısında Başbakan’ın üstünde durduğu diğer önemli noktaya... Bankaları kast ederek “Dar günde girişimcisinin yanında yer almayan, bu dar günler aşıldığı zaman onların kapısına gelerek ’Paranı bana ver, benimle beraber çalış’ diyecektir. Ben de şimdi onlara sesleniyorum işler değişince siz de onları kapınızda bekletin.”

Bir yandan sükûnet çağrısı yapacaksınız diğer yandan da olayı taraflara ayırıp, birini diğerine karşı kışkırtacaksınız! Bir ülkenin başbakanı bankaları, iş dünyasına şikayet ederse peki bu barış nasıl sağlanacak? Bir yılı aşkın bir süreden beri dünyayı etkisi altına almaya başlayan kriz konusunda zamanında alınması gereken önlemleri almayacaksınız, kriz kapıya dayanınca en ucuz yöntemi seçip bankacılık sistemini suçlayacaksınız.

Tuncay Özilhan, Pazar günkü Vatan Gazetesi’ndeki röportajında “Başbakan bankaları tenkit ediyor ama bankaların sorumluluğu çok. Bunlara talimatla iş yaptıramazsınız... Hükümetin bankalara güven vermesi lazım” diyerek durumu çok net olarak ortaya koymuş!

Krizi ne bankacılar başlattı, ne de ilk önlem alması gerekenler onlar! Başbakan ve hükümet bu konudaki önyargılarını en kısa zamanda gözden geçirmeli ki “ambalajlı= güven uyandıran” bir paket açıklansın. Bankacılar da, reel sektör de, hükümet de... Herkes ne yapacağını bilsin!

Gelelim piyasalara...

ABD’deki Şükran gününün hemen ertesindeki “cılız” alımlarla piyasalar günü yüzde 1 civarında yükselişle kapattı. Sırada yıl sonunu Aralık ayında kapatanların “şovu” var. Tıpkı 2007 sonunda olduğu gibi (2008’de tüm bu yaşananlar olmayacakmış gibi) piyasalar yukarıda tutulmaya çalışılacak görünüyor. Borsalarda yıl sonuna yine yükselişle girecek gibiyiz. Yine herkes bunun için çalışıyor. ABD borsaları toparlarsa, İMKB ve bizdeki döviz/para piyasaları da toparlayacaktır.

Bu hafta için dolar-YTL kurlarında 1.5760’ların altında kalındığı sürece, 1.5150-1.52 aralığına kadar, hatta ve hatta 1.4950’lere varabilecek bir düşüş yaşanabilir. Cuma günü sürpriz bir şekilde euro karşısında 1.2645’lere kadar “güçlenen” dolar bu ihtimali biraz azaltsa da paritede 1.25’in altına inilmediği takdirde dolar/YTL’de yukarıdaki senaryonun gerçekleşme ihtimali hayli yüksek.

İMKB cephesi de yükselişte Cuma günkü yazımda belirtmiş olduğum 26.250, 26.800 ve hatta 28 bin seviyeleri yeni hedefler. Başbakan tarafından açıklanması beklenen “ambalajlı paketin” boş çıkması, ya da için de IMF’nin olmaması durumundaysa İMKB’de önce 23.500 ve ardından da 22.257 ile 22,603 arasındaki boşluğa kadar gerileme ihtimali yüksek. Bu ihtimalin ortaya çıkmasıyla dolar kurlarında da 1.6550 ve ardından 1.68’li seviyelerin görülme ihtimali artar. Hep dile getirdiğim gibi 1.7530’un üzeri “başka bir dünya”.

DİĞER YENİ YAZILAR