Yazının başlığı “Obama’nın paketi yetmeyebilir!” de olabilirdi. Önümüzdeki hafta Salı günü yemin ederek başkanlık koltuğuna oturacak Obama. Koltuğa oturmadan önce; bir taraftan beklentileri “düşürüyor”, diğer taraftan da “devr-i sabık” yaratmaya çalışıyor.Geçtiğimiz haftaki konuşmalarıyla krizin uzayabileceğinden söz ederken, ekibi Bush yönetiminin büyük gürültülerle Senato’dan geçirdiği halihazırda 350’si kullanılmış olan 700 milyar dolarlık paketle ilgili eleştirel bir rapor hazırlamış durumda.Raporda; paketin, sokaktaki vatandaşın ev ve tüketici kredilerine bir çözüm getirmektense; “Wall Street”i kurtarmayı hedeflediği, üstelik de harcanacak paraların ileride tahsilinde güçlük yaşanacağına değinilmiş. (Aksini düşünen mi vardı?) Ancak Obama’nın hazırlayacağı paket de beklentileri karşılamayacak görünüyor. ABD’nin önde gelen ekonomistleri; hakkında bazı ipuçları sızdırılmış olan (bir anlamda hem beklentileri anlamak hem de “piyasa araştırması yapmak” için “sızıntı” oluyor sanki) paketi yeterli bulmuyorlar. Diğer yandan Fed’in (Bir okurumun haklı eleştirisi üzerine bundan sonra “FED” yerine “Fed” kullanmaya özen göstereceğim!) bilançosundaki genleşme konusunda şimdilik kimse konuşmak istemiyor, yeter ki piyasalar toparlasın.Obama’nın açıklayacağı paket beklentisiyle (kendisi ilk siyahi başkan olduğundan sihirli değneği olduğu beklentisi var galiba) yıl başından bu yana piyasalarda olumlu bir hava vardı. Ancak geçtiğimiz hafta özellikle ABD’den gelen işsizlik verileriyle beraber bu hava da bozulmaya başladı! Aralık ayında 524 bin kişi işini kaybederken (ki beklentilere paralel) asıl Kasım ayındaki rakamın 533 binden 584 bine revize edilmesi moralleri bozdu. 1945’ten bu yana en büyük düşüş. “Vaat edilen paketler” bir işe yaramadığı gibi rakamlar açıklandıkça durumun düzelmekten çok, kötüleştiği görülüyor. Böyle düşünenlerin sayısı da arttıkça varlık piyasalarındaki hava yine olumsuza dönüyor. Borsalar ve emtia fiyatları geriliyor, tüketici faizleri düşmese de Fed faizlerinden sonra LIBOR faizleri de geriliyor. Cuma günü ABD piyasaları tam anlamıyla “bıçak sırtında” kapandı. Kapanışlar; üç aşağı beş yukarı; teknik açıdan önemli olan 50 günlük ortalamalar civarında oldu. Obama’nın görevi devralmasına az bir süre kala yılbaşından bu yana süregelen rallinin güçlenememesi, bu hafta piyasaların ibresinin düşüş yönüne çevrildiğini düşündürüyor. S&P 500’de 888 seviyesinin altında ardarda iki gün kapanış görülür ise satışlar hızlanabilir. Bu durum bizim piyasalarımızı da mutlaka etkileyecektir.*****Merkezin indirimi ne kadar olur? Bu haftanın Türk piyasaları açısından önemli olaylarının başında; Perşembe günü yapılacak PPK toplantısından çıkacak faiz indirim kararı geliyor. Aralık ayında borç verme faizinde (ki artık piyasayı MB fonladığından dolayı borç verme faizini izlemekte fayda var) 125 baz puan indirime giden MB’nin bu ay yapacağı indirim önem kazanıyor. Beklentiler 50 ile 125 arasında değişiyor. Son açıklanan sanayi üretim rakamlarıyla ABD piyasalarındaki gelişmeler, yerel seçimlere yaklaşıyor olmamız ile MB’nin 100 baz puanlık bir indirime gidebileceğini düşünüyorum. Diğer gelişmekte olan ülke merkez bankalarının politikalarını göz önüne aldığımızda ise 75 baz puanlık bir indirim; bizim MB’nın geçmiş aylardaki “tutucu” politikalarına daha uygun düşecek izlenimi yaratıyor. Bu tahminler MB’nin “ne yapacağına” dair olanlar. Ne olmalı kısmında halen daha yüksek indirim tarafındayım. Bu yıl için toplam 250 baz puanlık indirim bekliyorum ki, bence içinde bulunduğumuz ortamda en azından 200 puanlık bir indirim yapılması ve “önden yüklemeli” indirim politikasına devam edilmesi daha yerinde olacaktır. Döviz kurlarının son bir haftadaki seyrinden çekinen MB, büyük ihtimalle 75-100 baz puanlık bir indirimle “beklentileri yine haklı” çıkaracaktır.
Rusya, 40 milyar doları aşan toplam miktarla; dış ticaretteki en büyük partnerimiz! Aşağıdaki tablolara bakıldığında; 6 milyar doları aşan tutarla altıncı büyük ihracat pazarımız. Yüzde 90’ından fazlası petrol ve doğalgaz olmak üzere 30 milyar doları aşan tutarla en büyük ithalat yaptığımız ülke.Diğer yandan elektrik üretimimizin yüzde 51’i doğalgaza ve biz de doğalgaz konusunda da yüzde 100 dışarıya bağımlıyız. Doğalgazın da üçte ikisi Rusya’dan geliyor. İthalat cephesinde değilse de, ihracat cephesinde son aylarda birçok sorun yaşanmaya başladı. Bunda Rusya’nın gümrük düzenini “sıkılaştırmasının” yanı sıra, küresel krizin de payı var. Likidite ve bankacılık sistemindeki gerilim, tüm gelişmekte olan ülkeleri doğrudan etkiledi. Bu ülkelerin neredeyse tamamının para birimleri değer kaybederken; Rusya, rublenin değerini korumayı tercih etti. Bu amaçla yüksek petrol fiyatları sayesinde oluşturulan ve 650 milyar dolara kadar yükselen rezevlerinden 200 milyar dolarını harcamaktan çekinmedi.Ancak bu kadar büyük rezervi harcamasına rağmen, rublenin değer kaybını engelleyemedi. Bu durum; 10 yıl önceki travmayı henüz tam olarak atlatamamış olan; Rus iş çevrelerini ve dolayısıyla Türkiye ile iş yapanların; işi gücü bırakıp, içlerine kapanmalarına neden oldu!Rublenin akıbeti bir belirsizlik yaratıyor. Üstüne bir de bavul ticareti yoluyla Türkiye’den mal alanların Rus bankacılık sisteminden istedikleri zaman dolar alamamalarının yarattığı gerginlik, Türkiye’nin bu ülkeye yaptığı ihracatının sert bir şekilde düşüşüne yol açtı. İTKİB rakamlarına göre aylık 30 milyon dolara yaklaşan ortalama hazırgiyim ihracatı 8 milyon dolarlara kadar gerilemiş durumda. Bu azalış tüm tekstil sektörünü; resmi ya da bavul; olumsuz etkilemiş durumda. Sadece tekstil değil, Rusya ile iş yapan tüm tarafları olumsuz etkiliyor. İTKİB’in bu konuda işe yarayabilecek bir önerisi de var. Türkiye’de ruble kabul edilmesi! İlk başta garip gelebilir. Dolar ya da euro kabul ediliyorsa, ruble neden kabul edilmesin? Kabul etmekte, teknik olarak bir sorun yok. Yeter ki ruble bir şekilde dolara, euroya ya da TL’ye çevrilebilsin. Ancak bu pek kolay değil. Ya Merkez Bankası bu konuda muhattabı olan Rus MB ile bir çözüm bulacak ki bu bizim Merkez Bankası’nın asli sorumluluklarından biri değil. Ticari bankalar nakit rubleleri, Rusya’ya götürüp dolara ya da euroya çevirebilirler. Ancak bunun için de hem “anlamlı” bir hacime ulaşılması hem de “güvenilir” partnerlere ihtiyaç var.Bu yolun açılabilmesi ya da MB’nin bu konuda bir rol üstlenebilmesi için siyasi bir açılım gerekiyor. Ya Başbakan yakın dostu Putin ile görüşerek, ya da Dış Ticaretten Sorumlu Bakanımız Kürşat Tüzmen bu konudaki açılımın liderliğini üstlenebilir.Yeter ki bu konu kararlılıkla ele alınsın! Doğalgaz ve petrolün; Türkiye’de tahsil edilen rublelerle ödenmesinden başlamak üzere mutlaka yaratıcı çözümlere ulaşılacaktır. İşe; dış ticarette ilk 50 ülke arasında bile yer almayan Norveç’in kronu gibi “uzak paralar” yerine; en büyük ticaret partnerimizin para birimi olan rublenin, Merkez Bankası’nın günlük kurları arasına eklenmesiyle başlanabilir. En çok İthalat yapılan (Ocak-Kasım) Ülke Milyon $1 Rusya Fed. 29,326 2 Almanya 17,429 3 Çin 14,707 4 A.B.D. 11,186 5 İtalya 10,411 6 Fransa 8,569 7 İran 7,841 8 İngiltere 5,027 9 İspanya 4,313 10 G. Kore 3,826 En çok ihracat yapılan (Ocak-Kasım) Ülke Milyon $1 Almanya 12,1922 İngiltere 7,7783 B.A.E. 7,6634 İtalya 7,4465 Fransa 6,2916 Rusya Fed. 6,1587 A.B.D. 4,0048 Romanya 3,8479 Irak 3,48010 İsviçre 2,499
Obama’nın görevi devralacağı 20 Ocak yaklaşırken, özellikle ABD piyasalarında “coşkulu bir karşılama” için hazırlıklar başladı. Cuma günü Dow Jones Endeksi yüzde 2.94 artarken, S&P 500 Endeksi günü yüzde 3.16’lık yükselişle kapattı. Her ne kadar işlem hacmi düşük olsa da yüzde 3’ü aşan yükselişler piyasaların moralini düzeltti. Geçtiğimiz yılın son günü yüzde 2.05’e kadar gerileyen ABD 10 yıllık bono getirileri yüzde 2.37’lere kadar yükselmesi “kaliteye kaçışın” yavaş yavaş geriye dönmeye başladığını göstermesi açısından önemli! “Gerilim göstergesi” VIX Endeksi’nin de 37’lerin altına gerilemiş olması, volatilitenin; bir başka deyişle de korkunun azalmaya başladığının bir başka kanıtı. (34.50’nin altına inilmesi piyasaların iyiden iyiye rahatladığını gösterecek!) ABD piyasalarında; dolayısıyla da küresel piyasalarda; Obama’nın koltuğa oturmasına kadar (kısa süreli de olsa) bir yükseliş dönemine girileceğe benziyor. Yılı teknik analiz açısından önemli olan 50 günlük ortalamanın çok az üzerinde kapatan borsalar 2008’in açtığı yaraların bir kısmı kapatılmaya çalışılacak.Bu “telafi rallisi” sırasında Dow Jones Endeksi’nde sırasıyla 9.220, 9.640 ve hatta 10.045 seviyelerine; S&P Endeksi’nde de 955 hatta 1.025 seviyelerine kadar yükselişler yaşanabilir. (Bu yükselişlere rağmen -ve belki de hemen sonrasında- yıl içinde yeni dipler görüleceği beklentimi henüz bir değişiklik yok!)Cuma günü Alman ve ABD piyasalarında yaşanan olumlu hava “zaman farkından” dolayı İMKB’ye fazla yansıyamadı. Büyük ihtimalle bugün bu “fark kapatılmaya” çalışılacaktır. Cuma günü açıklanan ve beklentilerden iyi gelen TÜFE ve yüzde 3.54 ile beklentilerin çok altında gelen ÜFE rakamları bu havayı destekleyecektir. ABD borsalarında “Obama rallisi” yaşanacak olursa, bu hareket İMKB’yi de olumlu etkileyecektir. Sırasıyla 27.700, 29.575 ve 30.450 seviyeleri görülebilir. Kısa zamanda bu seviyelere gelinmesi durumunda 31.850-32.250 aralığına kadar bir yükseliş olabilir ki düşüş hareketi sırasında geride kalan bir çok “boşluk” bu vesileyle kapanabilir. Obama’yı ve 2008’i bir yana bırakırsak, son sekiz yılda İMKB’nin Ocak performansı da bu beklentiyi destekler nitelikte.Bono cephesinde de kayda değer gelişmeler yaşanıyor. İTO’nun yılın ilk günü; İstanbul’daki perakende fiyatlara göre hesaplanan Ücretliler Geçinme Endeksi’nin yüzde 1.11 oranında düştüğünün açıklanması bono cephesini rahatlatmıştı. TÜİK’in enflasyon verileri açıklanmadan çok daha önce gösterge bonoların bileşik faizleri yüzde 16’nın altına kadar geriledi. Beklentilerin çok altında gelen enflasyon verileri; Merkez Bankası’nın 15 Ocak’taki PPK toplantısından faiz indirimleri konusunda, yeni bir “cesur karar” çıkması beklentisini kuvvetlendirecektir. Bu beklentiyle bono bileşikleri yüzde 15.40’lara kadar gerileyebilir. Ancak bu seviyede kalınması zor olabilir. Zira yüzde 7.5 enflasyon hedefi baz alındığında “reel faiz” yüzde 7.3 seviyelerine düşüyor ki bu seviye tarihi düşük seviyeler oldukça yakın. (Yıl sonu enflasyon seviyesi göz önüne alındığında reel faiz 4.85 oluyor). Bu düşünceyi paylaşanlar, bu hafta içinde değilse bile PPK kararı ve özellikle de Obama’nın yemin törenine yaklaşırken “kâr” realizasyonun tercih edebilirler. O zamana kadar “Obama rallisinin” keyfini süreceklerdir.İMKB’nin Ocak ayı performansları Yıllar Ocak ayı değişimi (%)2008 -23.122007 5.282006 12.102005 9.452004 -7.332003 6.392002 -3.852001 13.222000 9.90
Geçtiğimiz yıla dair tahminlerin yer aldığı yazımın başlığı “2008’de küresel ısınacağız!” imiş. “Hem mecazi, hem de gerçekten...Malûm iklim durumu işin gerçek yanı (ısındık!).... Mecazi kısmına gelince... 2007’nin ikinci yarısı ABD’nin “eşikaltı” krizinin tüm dünyaya “bulaşmasıyla” zorlu bir döneme girildi. Zararı sınırlayabilmek adına “baba” merkez bankaları olayın büyümeden kontrol altına alınması için hiç bir şeyi esirgemediler...Önümüzdeki yılın en azından ilk çeyreğinde bu çabalar sürecek. FED olayın “suhulet” ile atlatılabilmesi için en azından ilk çeyrekte faiz indirimlerine devam edecektir. FED faizinin yüzde 3.5’e hatta 3’e kadar bile inmesi söz konusu. “Resesyon” kesinleşir ise “daha aşağı inmesi bile söz konusu.” Yanılmışım. Faizler -pratikte- 0’a (Y/ sıfıra) kadar indi!“...Faizler indirildiği sürece 2008’in ilk çeyreğinde borsalar düşüşe direnecek, hatta yükselmek içinde çaba göstereceklerdir.” Direnemediler bile! “İlk çeyrekteki zoraki iyimser” havadan sonraki dönemde; ABD ekonomisinin adına resesyon denmese bile (artık resmen! resesyondalar) oldukça düşük oranlı bir büyüme dönemine girilmesini, bunun da ister istemez tüm dünya ekonomisini (de-coupling teorisine rağmen) etkilemesini bekliyorum.” Zoraki iyimser hava bile yaşan(a)madı, de-coupling -ayrışma- teorisi çalışmadı, kriz herkesi etkiledi! “2008 içinde petrol fiyatlarında 103-115 dolar aralığına (Brent 147.2’ye çıktı), altında da 860-890 dolara (1.032 görüldü) kadar bir yükseliş olabilecek... (Zirveler sonrası petrolde 70, altında da 700 doların altının görülme olasılığı hayli yüksek.)” Zirveler sonrasında Brent’te 36, altında 682 görüldü!“Bu durum Çin’i de etkileyecek, Çin’deki enflasyon endişelerini daha da artıracak ve Çin’de faizler daha hızlı artıracaktır. Faiz artışları nedeniyle Yuan’ın hızlı değerlenmesine izin verilmese bile büyüme olumsuz etkilenecek, uzun yıllardan bu yana ilk kez tek rakamlarda kalabilecektir.” ABD’deki resesyon Çin’i vurdu. Enflasyon tahmini kısa bir süre için doğru çıktı! Yuan değil revalüe edilmek, devalüe edilmeye başlandı! Çin’in büyümesi de büyük ihtimalle tek hanede kalacak!Nokta tahminlerde; * Dolar/euro paritesi: 1.54-56 aralığı görülse bile (1.6039 görüldü) 2008’de 1.42 ve hatta 1.36 seviyelerine (1.2330 görüldü) kadar dolar değer kazanabilir. * Dow Jones endeksi: Önce 14.400 seviyesi test edilirse 12.000 seviyesinin altına inilebilir. (Ne kadar da iyimsermişim. Değil 12 binin altı, 7.449 görüldü)Gelelim ülkemize; “... Herkesin aklına cari açık ve bunun fonlanması sorunu gelecektir ki bence bu endişe edildiği kadar ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmayabilir 2008’de...”Nedenine gelince; 2008’de Gayri Safi Milli Hasıla hesaplama yöntemi değişecek. Rakam ister 37 ister 45 olsun (Kriz sonrasında bile bu rakamlara ancak gelindi)... Cari açığın GSMH’ya oranı yüzde 7-8 aralığından yüzde 6’lara gerileyecek ki görüntüde bile olsa gerilimi azaltacaktır. Sadece hesaplama yönteminden değil emtia fiyatlarındaki düşüşler ve de resesyondan dolayı cari açık azalmasına azaldı ama, temel endişeler daha da arttı.“Merkez Bankası faiz indirmeye devam edecek. Benim beklentim yıl boyunca en azından 150 baz puanlık bir indirim (Olmasını arzu ettiğim ve daha doğru olduğuna inandığım 250 baz puan) ” 2007 sonuna göre 75, zirveye göre 175 baz puan indirildi! Benim tahminlerimden (ve de beklentilerimden) daha az bir faiz indirimi yapıldı! “Bu yıl Türkiye’nin kredi notunda mutlaka bir artış olacaktır...” Ne kadar iyimser bir tahmin ve ne büyük bir yanılgı!“200 baz puan ve üzerinde bir indirim olur ise kurlarda yılın ikinci yarısında 1.25-1.35 bandında kalınma ihtimali yüksek. Eğer ki euro/dolar paritesinde 1.30’ların altına inilir ise (ki düşük bir ihtimal) o zaman dolar/YTL kurlarında 1.35’lerin bile üzerine doğru bir hareket yaşanabilir.” “Fırtına öncesi sükunetten” sonra fırtına geldi ve 1.7490 görüldü.“İMKB cephesinde ise tarihi 5 cent seviyelerine çok yakınız. 64-67.000 endeks seviyeleri konuşuluyor. Yaklaşık 10 bin puanlık ya da yüzde 16-18’lik bir potansiyel. Dikkat! Neredeyse bono faizlerine denk bir getiri beklentisi. Hisse senedi piyasalarındaki heyecanı fazla bulanlar bonoları ciddi olarak düşünmeye başlayabilirler.” Demem oydu ki bonolar İMKB’yi “sürklase” edecekler, bono yatırımları daha cazip olacak... Doğrudan söyleseydim daha iyiyimiş, İMKB yerle yeksan oldu!“...2008’i daha çok bir düzeltme ve konsolidasyon yılı olarak görüyorum. 2007’nin ikinci yarısı için de beklentim benzerdi. Ancak FED yarı yolda oyuna ‘müdahale’ etti ve ‘half time’ı uzattı!” Ne FED ne diğerleri yeterli ol(a)madı! Değil düzeltme, tam bir kriz yılı oldu 2008. Ancak konsolidasyon açısından tahmin kısmen doğru çıktı. “Oyuncuların” bir çoğu; ya satın alma ya birleşme ya da iflas nedeniyle piyasadan silindiler.“Temkinli kötümser” tahminlerin bile ötesine geçen, piyasalar açısından “felâket” yılı olarak anılacak bir yıl oldu 2008. Hakkında çok kitap yazılacak. Çok dersler alındı, birçok ilkler yaşandı.Umarım alınan dersler, teoride kalmaz, kulak arkası edilmez!2010’daki 2009 muhasebesine kadar herkese iyi bir yıl diliyorum.
Krizin; gelişmiş ülkelerden başlaması ve bu ülkeleri “ilk aşamada” onları daha fazla etkileyeceği beklentisi, başbakanımızda krizin bizi “teğet geçeceği” yanılsaması yarattı. Tabii ki böyle bir şey olmadığı ve olmayacağı hem hükümet hem de ekonomi kurmayları tarafından geç de olsa anlaşıldı. Belki de olayın farkında olan bürokratlar, en nihayetinde siyasilere bunu anlatmayı başardılar. Küresel daralmayla birlikte kaynak sorunu yaşayan ve önünü görmekte olan bankacılık sektörü, “müdebbir” (tedbirli) davranma adına krediler konusunda reel sektörü istemeden de olsa sıkıştırmaya başladı. Aslında bunun ardında “karşılıkların” ve de batan kredilerde bankacıların şahsi sorumluluklarına dair bankacılık düzenlemelerinin payı vardı. Bankacılardan gelen baskılarla yorulan reel sektörün de baskısıyla; krize hazırlıksız yakalanan başbakan; bankacılık sektörüne karşı hırçın davranmaya başladı. Bu hırçınlık; bir süre sonra ekonomik yapının vazgeçilmez unsurlarından, reel sektör ile bankacılık sistemini adeta “hasım” haline getirdi. Başbakan kriz ortamında sadece reel sektörü değil, bankacılık cephesini de dikkatle dinlemesi gerekirken bunu yapmadı. Anlamsız bir şekilde gerginliği daha da tırmandırdı. Halbuki reel sektör ile bankacılık hiç bir zaman “hasım” olamazlar. Zira bankacılık, reel sektöre; reel sektörün de bankacılığa ihtiyacı var. Bu nedenle aralarındaki sorun “husumet” boyutundan bir an evvel bir an evvel “çözüm ortağı” platformuna taşınmasında fayda var.Bu bağlamda BDDK’nın bankacılık sisteminde; karşılıklar ve cezai sonuçlar doğuran sorumluluklardan başlamak üzere yeni düzenlemeleri en kısa zamanda hayata geçirilmeli. Sermaye akışlarının önündeki engellerin kaldırılması, para/kredi trafiğinin daha düzenli ve hızlı akmasını sağlayacak önlemler en kısa zamanda alınmalıdır. Reel sektör ile bankacılık sektörü arasındaki; başbakan marifetiyle yaratılmış görünen; “suni husumetin” bir an evvel “barış platformuna” taşınması için ara çözümler üretilebilir. “İstanbul ya da Anadolu Yaklaşımı” tarzı bir yapının yeniden hayata geçirilmesi taraflar arasında en azından bir “ateşkes” sağlayabilecek alternatiflerden biridir. Bu “Yaklaşımlar” için hükümet, fon sağlanması ya da vergi istisnalarıyla yardımcı olabilir. Böylesi bir destek, doğrudan firma ya da sektör kurtarmaktan hem çok daha ucuza mal olacak, hem de sorunun daha da büyümeden, kronik hale gelmeden çözümlenmesine yardımcı olacaktır. IMF anlaşması ya da “paket” konusunda geciken hükümet; en azından bu konuda elini çabuk tutabilirse, ileride daha da ciddi bir sorun olarak karşımıza cıkacak “işsizlik” sorununa bugünden önlem almış olacaktır. Üstelik ilerideki işsizlere “iş yaratma” maliyetinden çok daha ucuza...
2008 yılı, yaşanan ekonomik kriz ve piyasalardaki deprem nedeniyle tarihe geçecek. 2009 ise daha çok yaraların tamir edilmeye çalışıldığı “pansuman” bir yıl olacak. Krizin üssü ABD’de yeni başkan Obama “gerçek tedaviyi” benimserse, piyasalar, dibi yılın ilk yarısında görüp, hızlı bir “dirilişe” imza atabilir2008 yılı tüm “küre” için zorlu geçti. Darbe almamış olan pek az. Bu darbelerin bazıları az, bazıları çok hasara neden oldu. Etkileri yeni yılda da hissedilecek. 2008 yılının açmış olduğu yaraların tamir edilmeye çalışıldığı, bir “pansuman” yılı olacak gibi görünüyor. Yeni yılın neler getireceğini tam olarak kestirmek hayli zor. Belki de “kesinlikle” söylenebilecek tek şeyin; 2009’un “Küresel Resesyonla Mücadele Yılı” olacağıdır!Paket açıklanacak! 2008’in hem ekonomik “düzende” hem de “ruhlarda” yaratmış olduğu yıkım o kadar büyük ki, tamiri kısa zamanda olamayacak. Yaşanan travmaların etkisi; arada coşkulu ralliler bile olsa da (ki olacaktır!); kolay kolay silinmeyecek gibi. Amerika’nın tercihi, yılın nasıl geçeceğini belirleyecek! 2008 yılında herkesi “sıradan kurtarmaya çalışan” ABD; aynı tercihini (kanser teşhisine rağmen “yanık” tedavisini) sürdürürse kriz kısa zamanda çözülemeyecektir. Sorunun kaynağına inmeden; bu yıl olduğu gibi; geçici çözümlerle (pansumanlarla) idare etmeye çalışırlarsa, önümüzdeki yıl da yine sancılı geçecektir. Yok eğer Obama cesur davranıp; “iyi” ile “kötüyü” birbirinden ayırıp, iyilerle yoluna devam edecek olursa; yani “gerçek tedaviyi” benimserse krizin en derin noktasını (dibi) ilk çeyrekte; bilemediniz en fazla ikinci çeyrekte görüp, hızlı bir “dirilişe” bile şahit olabiliriz. İMKB yaralarını sarabilecek mi? Türkiye ile ilgili 2009 beklentilerine gelince... Hükümetin yüzde 4’lük büyüme hedefi hayal olarak kalacaktır!Rusya; ilk çeyrekte devalüasyonu “hızlandırmazsa”; Türkiye önemli bir ticari partneriyle olan hacmini kaybedebilir!Avrupa bölgesindeki resesyonun “uzaması” Türk ihracatçılarının işini zorlaştıracaktır! Türk ihracatçıları; uluslararası navlun fiyatlarındaki rekor düşüşlerden sonra; Çin’in sert ve adil olmayan rekabetini her alanda ve her piyasada “enselerinde” hissedecekler! Hatta Türkiye sınırlarında bile...Yerel seçimlerden çok önce (muhtemelen Şubat başında) IMF ile anlaşma imzalanacak! Ancak bu anlaşma tek başına bir çözüm olamayacaktır. Anlaşma sonrasında piyasalarda kısa süreli bir bahar havası yaşansa bile, hemen ardından “kürenin” gerçekleri yeniden öne çıkacaktır.Dolarda 1.75 YTL seviyesi önemliG-7 Bölgesi faizlerini “sıfıra” yakınlaştırırken, T.C. Merkez Bankası da gecelik faizleri en az 250 baz puan daha indirir. Türk Hazine bonoları gözde yatırım aracı olmaya devam edecektir! Faiz indirimleri kurları; “küredeki” gelişmelerden daha az etkileyecektir. Dolar/YTL kurlarının ama şu ama bu sebeple; 1.75’lerin üzerine geçilmesi (ki önümüzdeki yıl için 1.45-1.75 “makûl aralık” olacaktır) durumunda; 2.05’lerin konuşulduğu gergin günler yaşanabilir! Dünyada yeni dipler görülürken; İMKB 100’de de en düşük 0.9 cent seviyesi (endeks karşılığı YTL kurlarına bağlı) görülebilir. Yeni dipler görüldükten sonra; üçüncü veya dördüncü çeyrekte 38.600 seviyeleri test edilirse, bu da beni şaşırtmayacaktır! “Küreye” dair birkaç “nokta tahmin” * Borsalardaki dipler, 2009 yılının ilk çeyreğinde görülebilir* Dolar, euro karşısında yılın ilk çeyreği veya yarısında; 1.15-1.20 aralığına kadar değer kazanabilir, ardından 1.50 seviyesinin üzerine çıkar. Yeni rekor bu sene zor!* Altın; borsalarda yeni dipler görülürken 900 dolarların üzerine çıksa da hemen ardından 600-650 dolarları test edebilir. 2010 başlarındaki muhtemel “enflasyona geçiş döneminde” de yeniden 1.000 dolarlara doğru bir hareket görülebilir.* Petrol 35 doların altında fazla kalamayacak, ikinci çeyrekte 60 dolarları görebilir!Dow Jones’ta 6.850-7.200 aralığı görülebilirHangisi tercih edilirse edilsin, 2009’da ABD borsalarında yeni dip(ler) görülecek! Ama Ocak ayının ikinci yarısında, ama yılın 2. çeyreğinde... Zamanlama ve seviye; yukarıdaki “pansuman/gerçek tedavi” tercihine bağlı olacak. Seviye olarak benim öngörüm Dow Jones’ta 6.850-7.200 aralığı; S&P’de ise 700 (+/- 20 puan) seviyeleri. 2008’de alınan ve alınacağı “vaad edilen” önlemler (ancak dipler görüldükten sonra) yılın ikinci yarısından itibaren etkisini gösterecektir. Gelişmiş ekonomiler resesyonla mücadele ederken, 0 (sıfır) faiz politikası küreye hakim olacak gibi görünüyor. Bu arada “faiz” önümüzdeki yıl en fazla duyulacak finansal terim olacak! Ama merkez bankaları, ama bonolar, ama şirket borçlanmaları nedeniyle “faizi” daha sık duyacağız!Emtia fiyatları düştü ama...Yılın ilk yarısında deflasyon nedeniyle; emtialar başta olmak üzere tüm “kürede” fiyatlar düşerken, 2010’a yaklaşıldığında ya da girerken yeniden “enflasyon” tartışıyor olabiliriz! Japonya’nın son 15 yılda yaşadıkları ve Karl Marx bu yıl en fazla okunanlar arasında olacak!Çin iç talebi canlandırmak için elinden geleni yaparken; elindeki üretim fazlasını “satabilmek” adına dünyadaki diğer üreticilerle (Türkiye’da dahil) “sert ve adil olmayacak” bir rekabete girecek! Navlun ücretlerinin rekor seviyede düşmesi Çin’in işini kolaylaştırırken, uzaklık dezavantajı önemli ölçüde azaltacak. Gelişmekte olan ülkeler büyüme konusunda G-7’lerden daha şanslı ve başarılı olacaklar, ancak onlar değil dünyayı, kendilerini bile doğru dürüst kurtaramayacaklar! Gelişmekte olan ülkeler arasında “rekabetçi devalüasyonlar” yarışı yaşanabilir! Herkes daha fazla ihracat yapabilmek için kendi para birimlerini devalüe ederken, dolar başta olmak üzere, euro ve diğer “major” para birimleri “haketmedikleri” değerlere yükselebilirler.
Kastelli-Titan-Madoff... Bu isimler size neyi çağrıştırıyor? Bir de Arjantin ve hatta Sırbistan’daki “çakmaları”... “Bildiğiniz saadet zincirleri”... Yılbaşı arifesinde hazır piyasalar “tatil” havasına girmişken bu konuya değinmek istedim. Banker Kastelli, ardından Uzanlar’ın “çifte hesaplı” sistemleri, Titan adındaki “zincir”... Ve son olarak da “her şeyin kayıt altına alındığı” ve “sıkı sıkıya denetlendiği” ABD’deki 50 milyar dolarlık tarihin en büyük saat zinciri çöküşü: Bernard Madoff! Tüm bunların ardındaki en temel dürtü ne derseniz; insanların “açgözlülüğü” var! Saadet zincirleri, basit bir sistematikle çalışıyor! Yüksek getiri vaadiyle sisteme giren insanların anaparaları; bir öncekilere “vaat edilen yüksek getiriler” oluyor! Sisteme yeni katılım oldukça, zincir birbirine eklene eklene uzuyor. Ne zamanki yeni “halka” bulunamazsa; öz be öz oğlunuz sizi “ihbar eder”... Tıpkı Madoff’da olduğu gibi! (Bu arada oğulları da aynı şirkette çalışırlarken, babaları ve patronları Madoff’u neden “ispiyonlasınlar” ki? Sadece basit bir “redd-i miras” ile kurtulacaklar mı yani?)Dönelim açgözlülüğe... Zinciri kuranlar bunu para kazanma hırsıyla yapıyorlar. Bu açık.Peki bu sisteme katılanlara ne demeli? Onlar açgözlü değiller mi? Tabii ki onların hırsı; bir anlamda zincir sistemini kuranların “kuruluş sermayeleri”. Yüksek getiri hırsına kapılan insanlar, bu getiriyi vaat edenleri bir şekilde buluyorlar. Hatta Madoff’un vak’asında, sisteme dahil olabilmek için adeta birbirlerini çiğniyorlar. Makul getirilere razı olmayıp, fahiş getiri peşinde koşanlar; ister istemez; Kastelli, Uzan ya da Madoff gibi kendi cellatlarını “yaratabiliyorlar”. Cellatları derken... Madoff’a para yatırmış olan T.Magon de la Villehuchet adında 65 yaşındaki Fransız fon yöneticisi, New York’ta Madoff’a yatırdığı paraları tahsil etmeye çalışıp, bunu başaramayınca intihar etmiş. Yakınları; “işinin gereklerini yaptığını, ve fonunu yönettikleri için ‘iyi getiriler’ sağlamaktan başka bir şeyle suçlanamayacağını söylemişler” Reuters’ın haberine göre... Cari banka faizlerinin 3-5 katı getiriler sizce “masum” sayılabilecek “iyi getiriler” midir? Bence bu işte kimse masum değil!En başta Madoff, ardından Villehuchet ve tabii ki Fransız aracılığıyla Madoff’a para yatıranlar... Hiçbiri masum değil, hepsi kendi çapında “açgözlülüğün” birer örneği... Tüm bunlar olup biterken SEC (ABD’nin SPK’sı) ne yapıyor? Belli ki hiçbir şey... Yoksa sırf eski Nasdaq Başkanı olduğu için Madoff 50 milyar dolar toplayabilir mi? Eğer doğru dürüst denetlenip, takip edilseydi bence toplayamazdı. Ya da daha doğru bir deyişle toplayamıyor olması gerekirdi.Suçun büyüğü; Madoff ve yatırımcılarında... Ancak az da olsa ki bence hiç de azımsanmayacak bir oranda SEC de (Securities and Exchange Commission) bu işte suçlu!Nitekim bu şekilde düşünen ve Madoff’a 2 milyon dolara yakın para yatırmış olan 61 yaşındaki emekli Phyllis Molchatsky; Madoff nedeniyle uğradığı 1.7 milyon dolarlık zararı tahsil edebilmek için SEC’e karşı dava açmış. Bir devlet kurumuna karşı böylesi bir davanın kazanılması hayli zor. Yine de “saadet zincirlerine” karşı ABD kamu görevlilerine; görevlerinin hatırlatılması açısından gelinen aşama önemli.
Doların euro karşısında 10 iş gününde yüzde 17.2 değer kaybettiği ortamda petrol 25 doları görürse şaşmamak lazım. Ama bu seviyelerde uzun süre kalmayacaktır. Dünya ekonomisinin resesyondan çıkmaya başlamasının hissedilmesiyle önce enerji fiyatları, dolayısıyla petrol fiyatları hareketlenecek. İşlerin normale döndüğü haberini petrolden alacağızCuma günü ABD ham petrolünün (WTI) varili 32.86 dolara kadar düştü. Çok değil bundan beş ay önce, 11 Temmuz’da aynı petrolün varili 146.81 dolara kadar yükselmişti. Hatta o günlerde rapor yayınlayan Goldman Sachs (GS) 2008 sonuna kadar, 200 doların görüleceğini “tahmin etmişti”.Petrolün 45 dolardan önce 75, ardından 100 ve sonrasında da 140 (ve 200 dolara) çıkacağını “başarıyla tahmin eden” de yine aynı kurumdu! “Büyük Emtia Spekülasyonu” sırasında “zirve petrol”, “kıt kaynak” senaryolarıyla 147 dolarlara kadar yükselen petrol fiyatları tüm dünyanın resesyona girmesiyle 33 dolarlara kadar geriledi.Zirveye göre düşüş yüzde 77.6’ya ulaştı. Nisan 2004’teki seviyelere gelindi. Sadece petrol değil, diğer tüm emtialarda “Büyük Emtia Spekülasyonunun” bitişiyle yüzde 55-80 (yüzde 34 ile tek istisna altın) arasında gerilemeler yaşandı. Durgunluk ve deflasyon endişeleriyle “beslenen” son düşüş sırasında GS 200 dolarlık tahminin önce 90 ardından da 75 dolara çekti. Ancak hayli geç kaldı. Merrill Lynch daha agresif bir tahminle GS’den önce 2009 içinde petrol fiyatlarının 25 dolara kadar gerileyebileceği tahminini açıkladı. “Mayıs 2003 ve öncesindeki fiyatlara dönülür mü” diye de sorulabilir. Doların euro karşısında 10 iş günü içinde yüzde 17.2 değer kaybettiği bir ortamda 25 dolar görülürse şaşmamak gerek! Ancak bu fiyat başta biz olmak üzere petrol ithal edenler için iyi bir haber olsa da petrol ve diğer hammadde ihracatçısı ülkeler için (çoğu gelişmekte olan ülke) hiç de iyi bir haber değil. (Türkiye emtia fiyatlarının yükselmesiyle adeta “coşan” Rusya, Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte değerlendirilmenin geçmişte avantajını, şimdi dezavantajını yaşıyor, yaşayacak!)Arz sıkıntısı olacak mı?Teknik analiz açısından bakıldığında 28.75 doların altı hayli zor. Kaldı ki, bu seviyelerde (25 dolarlar görülse de) bu seviyelerde kalınması hayli zor! Bu iddianın ardındaki ilk varsayım petrolün rafineriye teslim dünya ortalamasının 7 dolardan, 8-15 dolar aralığına yükselmiş olması. Bir başka önemli faktör önemli ihracatçı ülkelerin “ihraç başa baş maliyetlerinin” yükselmiş olması. Deutsche Bank’ın bir raporunda önde gelen ihracatçı ülkelerin maliyetlerinin 2008 itibariyleÜlke Dolar/VarilKazakistan 67 Rusya 73Nijerya 86S. Arabistan 44Bir. Arap Emir. 37seviyelerine yükselmiş olması. Bu fiyatların altına düşüldüğü takdirde ihracatın artık “anlamlı” olmayacağı, bunun da dünyanın toplam petrol arzına “azaltıcı” etkisi olacağı dile getiriliyor. Buna bir de petrol fiyatının artmasıyla önemli ihracatçılar arasına katılan Kanada’nın petrol fiyatlarının düşmesiyle ihracatının “mecburen azalması” eklenecektir! (Kanada rafineriye teslim maliyeti 55 doları bulan ve son yılların en önemli rezervi olarak anılan “Petrol Kumuna” (oil sand) sahip.) Hızlı yükselecek emtiaArz yönündeki bu problemlerin yanı sıra petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş, yeni petrol sahası arama “iştahını” da önemli ölçüde azaltıyor. Bu da önümüzdeki yıllarda, yeni bir enerji kaynağı “yaygın kullanıma” açılmadığı takdirde, petrolde gerçekten sorun yaşanabileceği endişesini uyandırıyor.Sadece petrol kaynağı değil, rafinaj kapasitesinin de artmıyor olması bu konudaki önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Grafikte de görüldüğü üzere petrole olan talep daha doğrusu, rafine edilmiş petrol ürünlerine olan talep arttığında, rafineri marjları da artıyor. (Yaz döneminde varil başına 12 doların üzerine çıkıldı) Ancak rafinaj kapasite taleple aynı hızla artmadığından (yeni bir rafineri kurmak için yapısına göre 3-5 yıl gerekiyor) rafineri marjları ve bununla birlikte ürün fiyatları da artıyor. Yeni rafineri yapımlarının ya askıya alındığı, ya da durdurulduğu bir dönemin sonrasında dünya ekonomisinin “çarkları yeniden çalışmaya başladığında” var olan rafinaj kapasitesi talebi karşılayamayacak. Yeni rafineri için geç kalınmış olacağından ve var olan rafineriler talebi karşılamkta zorlanacağından hem ham petrol hem de petrol ürünlerinin fiyatları hızla artacak. Hem de bu artış diğer tüm emtialara oranla daha hızlı ve daha fazla yükselecek gibi görünüyor!Görünen petrol fiyatları 25 dolarlara inse bile bu seviyelerde uzun süre kalamayacak. Dünya ekonomisinin resesyondan çıkmaya başladığının hissedilmesiyle ilk önce harketlenecek olanlar “enerji” fiyatları, dolayısıyla da petrol fiyatları olacaktır.İşlerin “normale” döndüğünün haberini, petrolden alacağız!